Dogru_Yol

Bizim Engelimizi de Aşın !

Önerilen İletiler

Bizim engelimizi de aşın!

Sayın Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın dikkatine; Ben, 40 yaşında iki çocuk annesiyim. 17 yaşındaki oğlum otistik ve Ağır Mental Rasyon Bozukluğu olup, %94 özre sahip. Mücadeleci bir anne, güçlü bir baba olmamıza rağmen, yükümüz bizi ezecek kadar ağır. Bir de ilgililerin umursamaz tavrı...

Sayın Başbakan, “her özürlü çocuk annesine, çocuğuna baktığı için, bakım ücreti veriyoruz” diyor.

Bu kanun çıktığında ilk müracaat edenlerdenim. Özür yüzdesi yüksek olduğu için, alabileceğimi söylediler. 2 ay prosedürlerle uğraştım. Bir sene sıra bekledim ve sonunda; “maddi gücünüz sınırın üstünde, bakıcıyı siz tutun” dediler.

Nerede ise hiç bakıma ihtiyacı olmayanlar, durumu iyi olup, gelirini düşük göstererek bu ücreti alanlar var. Eğer bu ücretin adı “bakım ücreti” ise, iddia ediyorum, bakımı en zor özürlüler başında geliriz. Devlet neden giderimizi de hesap etmiyor?

İnsanlar sık sık, “abla, çocuğuna gücün yetmiyor, neden bakıcı tutmuyorsun, nasılsa devletten parasını alıyorsunuz” dediklerinde, herkese tek tek izah ediyorum.

Başbakanımız, lütfen bu ücretin adını değiştirsin; “yoksul engelli ailelere maddi yardım” diyebilir. Eğer değişmiyorsa, bizim günahımız ne?

Neremize dokunursanız, kanayan yaramız var. Otistik olduğunu 4 yaşında öğrendik. “Tek çare eğitim” dediklerinde, o zamanlar yol parasını bulamazken, terapi ücreti verip eğitimini aksatmıyorduk ki bugünümüzü rahat geçirelim. Tam gün eğitim yaşı geldiğinde, Türkiye’de ilk olan Devlet Otistik Okulu’nun yanına taşındık. Sonra okul yönetimi tamamen değişti, otistikten pek anlamayan yöneticiler geldi.

Durumu ağır olan çocuklar, psikolojilerini bozacak yıldırma baskıları sonucu, kendi istekleriyle ayrıldı, yerlerine bakımı daha kolay olan otistik çocuklar alındı. Bu istismardan en fazla zararı oğlum gördü. Kaza ile kolunu da kırmışlar. Kolu düzelse de o günden sonra psikolojisi bir türlü düzelemedi.

Sürekli öfke nöbetleri geçirirken, ilkokula yeni başlayan kızım da zarar görüyor, bense strese bağlı birçok rahatszlıktan başımı kaldıramıyordum. Yıllardır iğneyle kuyu kazar gibi verdiğimiz eğitimin hiçbiri kalmamış, her şeye sıfırdan başlamak zorunda kalmıştık.

Her şeye rağmen yıkılmamak, bu enkazdan yara almadan çıkabilmek için, yıllarca çırpınıp durdum. Eve bağlı kalmaması için okul ararken, çaldığım bütün kapılar yüzüme kapandı. Sokaktaki insanlar resmen eve kapatmamı, komşularım ise odaya bağlamamı söylüyor, zor olan hayatımızı daha da çekilmez hale getiriyorlardı.

Yıllarca çırpınıp durdum!..

Eşime yüklenmeye başladım, haftada bir gün oğlumuza o bakıyor, bense kendimi yenilemek, şarj etmek için resim yaparak mutlu oluyordum.

Çocuğumuz 12 yaşında iken psikiyatriye başvurma ihtiyacı duyduk. Nöroloji ve psikiyatri arasında mekik dokurken, Çapa Tıp Fakültesi Genetik Bölümü Başkanı Şef Doktoru beni azarlarcasına; “buna tek başına bakamazsınız, bakımevine kapatacaksınız” deyince, dünyam başına yıkılmıştı. Ağlayarak, “ben bir anneyim, nasıl böyle bir şeyi diyebilirsiniz” demiştim.

Bizler inançlı insanlarız. Bu imtihan dünyasında, Allah ne verdiyse götürmek zorundayız. Bakımı ne kadar zor, zahmetli ise, sevgisinin lezzeti de o kadar büyük. “Evladımız, cennet anahtarımız” deyip, bağrımıza basıyoruz.

Bizim sağlığımız altın değerinde, hasta olsak da yatma lüksüne sahip değiliz. 24 saat çocuğumuza bakmak zorundayız.

Sağda, solda belediyelerin, ilgililerin afişlerini görüyorum, “engelleri birlikte aşalım” diyorlar. “Ben buradayım, hadi bizim engelimizi de aşın” diyorum, netice yok.

Geldiğimiz nokta içler acısı, ülkemiz pedagoglarına soruyorum: Acaba hiç eğitim almasaydı, nasıl daha kötü olabilirdi?

Biz yaşlandık, oğlumuz ise en kızgın çağında. Takıntıları o kadar tehlikeli ki, evde âdeta can pazarı yaşanmakta. Ampulleri, fişleri, prizleri, parkeleri söküyor; kapıları tekmeyle, camları kafa atıp kırıyor...

Yaşlı annemi, babamı bile ziyaret edemez olduk. Eh ne yapalım. Rabbim dağına göre kar veriyor. Keşke devletimiz, biz öldükten sonra değil de, sağlığımızda yavrumuza sahip çıksa, ara sıra sırtımızdaki yükü üstümüzden indirse; dinlenerek, daha sağlıklı şekilde maratona devam edebilsek...

Oturup beklemeyi değil, sebeplere yapışmayı seçtim. Fakat gördüm ki, Türkiye’de bizim gibiler, Avrupa Kültür Başkenti’nin paspasları altına süpürülmüş zavallılarından başka bir şey değilmişiz...

Kadriye Koç-İSTANBUL

Behçet Fakihoğlu

Kaynak

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
Misafir
You are commenting as a guest. If you have an account, please sign in.
Bu konuyu yanıtla

×   Yapıştırdığınız içerik biçimlendirme içeriyor.   Biçimlendirmeyi Temizle

  Only 75 emoticons maximum are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Yükleniyor ...