Dogru_Yol

Bir Engellinin Yüreğinden.....( Mutlaka Okuyun )

Önerilen İletiler

cocuk+engelli.jpg

Bana engelli diyorlar..

Görmüyormuşum hiçbir şeyi !

Beyaz asam ile sendeleyerek yürürken yolda,

Duyuyorum nasıl da gülüyorlar bana

Bana engelli diyorlar..

Duymuyormuşum kimseyi!

Ne olur birkaç defa tekrarlasalar aynı cümleyi?

Duyamıyorum ama görüyorum bana sıkıntıyla bakan gözleri.

Bana engelli diyorlar.

Düşünemiyormuşum herkes gibi !

Ama bilmiyorlar ki annemin her damla göz yaşının içime işlediğini..

Bana engelli diyorlar.

Yürüyemiyormuşum insan gibi !

Ama unutuyorlar,

Sürünerek te olsa daha zor şartlarda yapabildiğimi her işimi.

Bana engelli diyorlar.

Konuşarak anlatamıyormuşum derdimi !

Ah bir bilseler !

Su isteyemediğim için susuz uyuduğum geceleri.

Bana engelli diyorlar

Halbuki beni görmemek için;

Gözlerini kapatıyorlar,

Kulaklarını tıkıyorlar,

Yollarını değiştiriyorlar

Ben konuşmak isteyince;

Susuyorlar !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Ama bana engelli diyorlar!!!!!!

Sizler verin cevabını;

Ben engellerimi aşmak için azimli davranırken,

Bana yeni engeller koymaya ve beni etiketlemeye,

Kimin var hakkı ?????????

Yazar:Sevil ÖNAL / Zihin Engelliler Öğretmeni

Kaynak

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

k%C4%B1zbak%C4%B1s.jpg

Seda bir teferruatmış meğer;Varsa yüreğinde ses zarın!

İsyanım ilk kendime olmuştu darağacındaki doğumlarda,

Doktor Teyzenin kulak zarını patlatırcasına çıkan seda,

Sanki bende değil de doğumhanenin çook uzağında…

Ne ‘Maşallah’ seslerini duydum akrabalarımın,

Ne güzel tınısını,bağrı sevda kokan anacığımın,

Ne de evlat hasreti çeken gariban babamın….

Çay bardağına vurulup oyun yapılan sesler,

O bakışlar ki;benim yön çevirmemi bekler.

Nafile anam nafile…Alnıma yazılmış bir kere engeller….

Dandini dandini dastana ninnileri söylenmiş,

Bostancılar danayı kovmuş,beni hep sevmiş,

Bense bebekliğimde bunu hiç bilmemiş….

Çıkardığım agu agu seslerini duyanlar,

An gelince yüzüme hayran hayran bakanlar,

Anlayınca yüreğini kaybetmiş kulağımı,acıyarak bakanlar….

Saklambaçlarda sobeleyen arkadaşlarım olmadı,

Olduysa da ruhum hiç duymadı.

Saklanmak ve bulunmak bana öylesine yalındı….

Okuduğumda ‘’aferin’’lerini duyamadım öğretmenimin,

Doyamadığım başımı okşayıp,yanağıma koyduğu buselerinin,

Öğrenmiştim oysa onu duymayı,kalbinden verdiği sesinin….

Okulda ‘tavşan kaç,tazı tut,’demediler hiç bana,

Ne tavşan olabildim,ne tazı !..yağ satarım bal satarımlarda….

Çökmüştü bir kere omuzlarım,kader ağacımın altındaki yalnızlığıma…

Mahalle gençlerinin dinlediği rock şarkıları,

Çekmecelerde saklanan kasetleri ve plakları,

Hiç bilmedim,bilemedim,müziğin ruhuma katacağı sevdaları….

Ne vizyondaki filmlere gidebildim gençliğimde,

Ne martıları dinledim boğaz sahillerinde,

Ne de ruhumu ,kör olmuş kulağımın derinliklerinde….

Bana akan bir yüreğin duyamadım seni seviyorumlarını,

Buğulu bir bakışı,nazlı bir edayı ve bir tatlı sedayı,

Duyamadım yaaarr duyamadım,ruhumun ihtiyaç duyduğu gıdayı…..

Ne evet dediğini duyabildim heyecanla,

Ne de sordu zaten nikah memuru da bana,

İndirmişlerdi oysa ruhuma, bir tokat da nikah masasında….

Ne eşimi hastaneye götüren ambulans sesini,

Ne dünyaya gelen yavrumun ağlayan dillerini

Ne de doktorun beni tebrik eden sesindeki yüksekliği

Varlıkla yokluk arası bir dünyaymış anladığım,

Vazgeçmemek lazımmış yaşamaktan,duymasa da kulağım

Seda bir teferruatmış meğer;varsa yüreğinde ses zarın!....

Yazar: Duru

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

engelli+kim+engelsidunyam2.jpg

Bu yaşanmış hikayeyi ben okurken çok duygulandım.Belki biraz uzunca bir yazı gibi görünüyor, göz korkutuyor olabilir ama sabredip okumanızı canı gönülden istiyorum.Yorulan gözleriniz için şimdiden özür dilerim.

Kim engelli ? Engel ne ?

Bu isyan..! şiir değil,kafiyesi ölçüsü yok.

İnsanlık ayıbına isyan, acı ile minnetin beraber baktığı gözlere utancımız..

Eğilmesi gereken başların yerde araması gereken parça parça insanlık kırıntıları...

Sıcak, ağustos sıcağı. Antalya da şehir dışı semtlere giden bir yol üstü,dolmuş durağındayım. Biraz ileride iki kişinin konuşmaları duyuluyor.

’’ aaabee yiimii beşş,eli yediii onaa binnecemm.paa vaar.Bee paa varr’’

’’Ben yabancıyım diyor,uzaklaşıyor öteki’’ hızla uzaklaşıyor,spastik engelli gencin yanından..

Elleri istemdışı hareketlere mahkum gencin dur işareti yapabilmesi yetmemiş dolmuşların onu yolcu olarak almaları için..

Sıcakta terden sırılsıklam buruşuk gömleği pantolonunun içinde düzgün duramıyor her el kaldırışta tekrar çıkıyor dışarı..kapatamadığı parmakları utanmayı biliyor. O sıcakta,açılan göbeğini örtmeye çalışıyor.

İşte yine başladı ciğer yangınım, yaklaştım.. ona doğru gelişim yüzüne umut ışığı yaktı sanki.

’’Nereye gideceksin ben seni bindireyim ’’ dedim.

Gözlerinde o masumiyetin, o çaresizliğin minnetin ifadesi, ancak görülmeli idi anlatmaya yetmez kelimelerim..

’’Almıyoola abaa neeniköyyy yiimiibeşşş eliyediii binnecee paa vaa meeenii...’’ Anladım.. ben anladım seni götürürüm merak etme dedim.

Kalbim de yine aynı sızı..cebinden çıkartıp elinde tutmaya çalıştığı bozuk paralar,kapatamadığı parmak aralarından kayıp yere düşüyor,o almaya çalışırken diğer paralar aynı akibete uğruyordu.Topladım gömlek cebine koydum hepsini..ellerimi öpmek istediğini farkettim başını ellerime doğru eğmesinden..

O sırada dolmuş yanaştı durağa,önce onu bindirdim sonra ben,bakışlardaki anlam açıktı..ne işi vardı benim gibi şık bir bayanın üstübaşı hırpani üstelik parmakları gergin sürekli açık duran bu gençle..

Onu boş yere oturttum.Ayakta devam edeceğim yolculuğuma..

Gözleri yine bende sen otur dercesine..

’’Yok yavrum otur sen ben yakında ineceğim ’’dedim.

O hemen elindeki paraları düşürmeden şöföre uzattı..ben iki sıra arkada ona yetişemeden..

paa vaa dedi. verdi.

Şöför parayı alırken bana döndü yüzünde garip hayret ifadesi

’’ abla bu senle mi nerde inecek ’’

Cevap verdi kelimelerin bir araya gelişindeki tüm zorlanmasına rağmen

’’’ neenikööy ’’dedi..

bana döndü yine o bakış o dudaklarımı ısırmama,gözyaşlarıma şimdi akma ne olur diye yalvarmama sebep olan bakışı ile

’’ aabaa neen paa veeme benn veedimm.....’’ sseen oollmaazzaan allmasdıı beeni aabalaar .. artık tutamam..bıraktım...çığlık çığlığa aksınlar..

evet aksın hemde insanlar duya duya..utana utana aksın...gözlerimden çağlayan yaşlara şaşkın bakıyor dolmuş ahalisi.. ’’Şaşırmayın,o bir insan utanmayı,teşekkürü,yardımlaşmanın değerini,minnetini ifade etmeyi bilen bir insan..sizlerden tek farkı görünüşünde,belki ellerinde,ayaklarında.. ama eminim bir çok insanda olmayan bir yüreği var..kim engelli iyi bakın o mu yoksa onu bu halde diye dolmuşa almayan sıcakta dumasını umursamayan yada görüntüsünden ürken sizler mi..hiç düşündünüz mü bu delikanlı ailenizden biri olsaydı neler yaşadığını, yapmak isteyip de yapamadıklarına duyduğu acılarını..ya da bir çocğunuz ömür boyu sizin bakımınıza muhtaç olsaydı ne yapardınız..ondan da böyle uzak kalmak istermiydiniz..peki sizin ne garantiniz var..sağlıklı olmaya kontrat mı yaptınız....’’

Dolmuşda sesimin yankısını son sözlerimde farkettim. Kimsede cıt yoktu.

Bütün başlar yerde,kaybettikleri insanlık kırıntılarını arıyorlardı belki de. İnerken ona baktım,açık tek parmağı gözünü silerken diğeri ile gülümsüyordu...

güle güle yavrum senden özür diliyoruz....

Engelli olmak bir seçim değildir.O kendi seçimini kendi yapar. Peki bu yaşam savaşında sizin çevrenizdeki engelli insanlara bakışınız nedir.

Yardım ediyorsanız,seviyorsanız onların farklılıkları sizin için ne anlama geliyor. Onlardan korkuyorsanız,ürküyorsanız bunun sebebi ne...lütfen düşünün...hiç kimsenin ne ölüm ne de engelli olmamak konusunda güvencesi olamaz.. her an her şey olabilir,yaşanabilir hayat bu.. kimin başına ne gelecek...kim bilir...

Yazarını bulamadığım için Alıntı demek zorunda kaldım.Kendisine bu anlamlı hikayesi için sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.Yüreğine sağlık.

Kaynak

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Renkli_Goz4.jpg

YOL GÖRÜNMÜYOR

Ama olmuş gardaş gözüm neyleyim,

Ol takdirden başka yol görünmüyor.

Sorsan bana hangisini söyleyim

Karşımda oturan kul görünmüyor.

Doğduğumda böyle yazmış yaratan,

Çaresini aradım, daldan dereden,Perde denen bir mikroptan, pireden

Öz vatanım Artvin il görünmüyor.

O dert ile İstanbulu dolaştım.

İstanbuldan Ankaraya ulaştım.

Çok yollar gezdim, tepeler aştım.

Lakin, bir ağaçta dal görünmüyor.

Amalık niğmettir, kalptir, hayaldir,

Amalık Veysele aşk veren teldir,

Amalık aşığa haz veren dildir,

Lakin, uzaklardan şal görünmüyor.

Belli olmaz, belki gözüm açılır,

Ağaçtan düşen yaprak seçilir,

Belki, karşı çaydan bir dem içilir,

Denizler karanlık, göl görünmüyor.

Bozkurt der, gözlerim kör olsa bile,

Derdimin çaresi, sır olsa bile

Gözüme karanlık yar olsa bile,

Amalıktan güzel hal görünmüyor..

HABİL BOZKURT

Cemil Meriç Görme Engelliler İlköğretim Okulu

Sekizinci sınıf öğrencisi

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

g%C3%B6zya%C5%9F%C4%B1duvar%C4%B1.jpg

Duvarlarda Gözyaşım Saklı

Dört duvar arasında yaşıyorum

Duvarların rengi pek bir soluk

Odamın içinde ,bir o yana bir bu yana

Bakar dururum o asık suratlı duvarlara,

Bazen ağlar,gözyaşlarımı duvarlara saklarım

Kimse bilmesin,görmesin gözyaşlarımı...

Hiç dışarı çıkamam ki birinin yardımı olmasa

Bekler dururum biri yanıma gelsede vaktim çabuk geçse,

Ölmeyi bekleyen umutsuz hasta gibiyim,

Ama ne ölüyor, ne yaşıyorum.

Bazen pencereden bakıyorum

En sevdiğim yerdir pencerem

Ah o sokakta ki çocuklar yok mu?

O neşe dolu sesleri,koşuşturmaları

Baktıkça yüzümde gülümsemeler açar.

Bende oyun oynarım bazen,

Duvarlara gözlerimle hayalden resimler çizerim.

Çizdiğimi sormayın, hep mutluluk özlemidir.

Küçük kardeşim gelince odama,

Yüzümde güller açar,

Çünkü masadan alamadığım bir bardak suyu verir.

Siz bilirmisiniz bir bardak su için saatlerce beklemeyi,

Tuvalete gitmek için mahçup gözlerle beni götür demeyi...

Yine gece oldu ama farkeden nedir ki,

Bak yine aynı yatakta, aynı karanlıktayım

Günlerin rengi değişiyor anlamsız siyah,beyaz..

Böyle yaşamak ne kadar zor bir bilseniz

Hiç olmayan sabahları beklemenin acısını...

Yazar:NoEngel

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

hayata+dokunmak.jpg

Hayata Dokunabiliyor muyuz ?

Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir haber aslında ne kadar trilyoner insanlar olduğumuzu ama farkında olmadığımızı hatırlattı bana. Haberde Amerika’da en gelişmiş teknolojiyle üretilen biyonik kolun özellikleri anlatılıyordu. İşlevsel olarak canlı bir kol kadar kullanılamasa da görünüm itibariyle canlı bir kola benzetebilmenin mutluluğunu yaşıyordu bilim adamları. Haberin ne kadar şükretsek azdır dedirten kısmı ise, biyonik kolun maliyetiyle ilgili olanıydı. Şimdi sıkı durun bu kol ne kadara mal olmuş biliyor musunuz? Tam tamına 6 milyon dolarcık!

Söz konusu insan hayatı veya kaliteli (lüks demiyorum yanlış anlamayın) bir yaşamsa bu fiyat düşük bile. Çünkü bir insan o kol sayesinde bütün yaşamsal faaliyetlerini sürdürecek. Yemek yemek, su içmek, tuvalete gidebilmek, karanlık bir odaya girdiğinde lambayı açabilmek, ağaçların dallarına uzanıp meyve toplayabilmek, sevdiklerine sımsıkı sarılabilmek, çocuğuna mama yedirebilmek vs vs… Kısacası bazılarına lüks gelen ama pek çoğumuzun sahip olduğunun farkında bile olmadığı nimetler.

Biyonik koldan yola çıkarak şöyle kabataslak bir matematiksel hesap yaparsak sizce kaç milyon dolarlık bir servete sahibiz. Açıkçası benim hafızam o kadar çok parayı hesaplayabilecek kapasiteye sahip değil. Çünkü işin içine dünyaya açılan penceremiz olan gözümüz de girince fiyat biçemiyorum.

Peki, bütün bu servete sahip olup da hala etrafta mutsuz ve karamsar bir şekilde dolaşan, ağlayıp sızlanan insanlara ne demeli? Ya da ne yapmalı onlara! Nasıl mutlu etmeliyiz acaba bir fikriniz var mı? Benim bir fikrim var: Sadece bir günlüğüne gözünü kulağını yada bacaklarını kullanmasını engelleyelim. Hani adına empati denilen ama içi boşaltılan kavram var ya onu uygulayalım. Herkes engelliyi anlamak için empati kurmak şarttır der. Der demesine de, bunu diyenlerin kaçı bu empatiyi kurar orası bilinmez.

Sahip olduğumuz nimetlerin farkında mıyız? Çocuğunun, eşinin ya da sevgilisinin 1 saatliğine de olsa yüzünü görebilmek ya da sesini duyabilmek için hayatının geri kalanını ya da servetini hiç düşünmeden verecek milyonlarca insan varken biz farkında bile olmadan yaptığımız bu işleri yapabiliyor olmanın mutluluğunu yaşayabiliyor muyuz?

Yapabildiğimiz için yeterince şükredebiliyor muyuz? Yaratılış gayemizin ne kadar farkındayız? En önemlisi hayata gerçekten dokunabiliyor muyuz?

Haksızlık etmek istemem ama pek sanmıyorum. Klasik ama geçerliliğini hiç yitirmemiş bir söz vardır; “sahip olduklarımızın değerini ancak kaybedince anlıyoruz” diye... Ne dersiniz eskiler hiçte yanılmamış değil mi?

Güzel bir hikâyeyle yazıma son vermek istiyorum:

Adamın biri ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın

gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka

koltukta tek başına oturan çocuğa:

— Buraların yabancısıyım demiş. Parkın hemen yanı başındaki fırını

arıyorum çok yakın olduğunu söylediler.

Çocuk arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:

- Ben de buraya ilk defa geliyorum demiş Ama sağ tarafa gitmeniz

gerekiyor herhalde.

Adam çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş

ister istemez.

Çocuk:

-Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? Diye gülümsemiş.

Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.

— iyi ama demiş adam bunların parktan değil de tek bir ağaçtan

gelmediği ne malûm?

— Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez diye atılmış çocuk.

Üstelik manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız

fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız.

Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra cebinden bir

kâğıt para çıkartıp teşekkür ederken fark etmiş onun kör olduğunu.

Çocuk ise konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış

adamın kendisini fark ettiğini.

Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken - Üç yıl önce bir kaza

geçirmiştim demiş görmeyi o kadar çok özledim ki…

Sizinkiler sağlam öyle değil mi?

Adam çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken:

— Artık emin değilim demiş. Emin olduğum tek şey benden iyi gördüğündür.

FATMA ŞAHİN www.kadincakararinca.com

Kaynak

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

bynbck1.jpg

Doğum Günümde Bacaklarım Uzayacak !

Çok eskiden sabahları kalktığımda.

Yorganı kaldırır ayaklarıma bakardım.

Belki bu sabah ayağım uzamıştır.

Belki bu sabah yataktan kalktığımda yürüyerek kalkabilirim diye.

Her sabah bir ahh çekerdim yarına yaa kısmet derdim.

Sonraları haftada bir bakmaya başladım.

Haftalar ay oldu.

Aylar yıl oldu.

her sene doğum günümde bakmaya başladım ayaklarıma gece yatmadan önce rabbi yarın sabah umutlarım hayallerim gerçek olsun derdim.

yine bir 19 mayıs akşamı hayaller kurardım gelecek sene için.

Sonra hayal kurmamaya başladım canımı yakıyordu hayaller.

Bu sene fark ettimki ben senelerdir ne hayal kuruyorum nede yorganın altına bakıyordum.

Yine bir 19 mayıs sabahı.

Yorganı açtım ayağıma baktım.

Sonra sevdim ayağımı okşadım çocuk sever gibi fark ettimki artık umutlarım yoktu.

Belki bir günlerim hiç yoktu hayallerim ölmüştü.

Ama yinede kalbimin yarısı yaşam doluydu umut doluydu.

Dışarı çıktım ortaköyde sandalyemle yürüdüm enteller pazarına gittim.

Bir cafeda oturup yemek yedim.

Ezan okunuyordu ALLAH'ım şükürler olsun diyi vermiştim.

Evet ben yürüyemeyecegim.

Evet ben sakatım.

Ama asla yenilmeyeceğim.

Anam,babam,kardeşim ve tüm sevenlerim için.

Başımı dik tutacağım hayat beni yıkamyacak.

Kahvemden bir yudum çektim ve doğum günüm kulu olsun filiz iyiyki varsın evett iyiki varım.

Hayat yaşamaya değer.

Sevgilerimle

Yazar:F.Köseoglu

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

aykkab%C4%B1.jpg

Tek ayakkabı(m)

Küçük bir kızken,çok merak ederdim bir insanın çift çift ayakkabısı olması nasıl bir duygu diye.

O zamanlar cihaz kullandığım için bana özel ayakkabı yapılırdı.

Bir gün bayramlık alışverişe çıktık babamla.İlla ayakkabı isterim diye tutturdum.

Şuan hâlâ varmı bilmiyorum ama fatih'te Lale kundura vardı,oraya gitmiştik babamla.

ve çok güzel bir ayakkabı almıştık.Öyle basit birşey değildi cicili bicili rugan ve üstünde yeşil çizgili...

Bayramda büyük bir hevesle giydim ayakkabımı.

İşte benimde model bir ayakkabım olmuştu sonunda( Laf aramızda o bayramda en güzel benim ayakkabılarımdı).

Onları çok uzun seneler kullandım.

Herkez yılda bir kaçtane ayakkabı alıyordu oysa benim bir tane vardı ben bir kaç çift ayakkabı sahibi olmak nasıl bir duygu çok merak ederdim.

Birgün kendi ayakkabımı kendim aldım,ayağıma giydim ve satıcı çocuk "çok güzel oldu" dedi.

Bende "evet yakıştı ama değil mi? dedim "zaten tek ayağa ancak bu kadar yakışır"

satıcı çocuk şaşırdı

"İnanın çok yakıştı dedi

Aylar sonra bir ayakkabı daha, aldım az topuklu, tam genç kız ayakkabısı.

Evdekiler "yaa bu sana gitmez giyemezsin dediler.

"Yok banane...gider neden gitmesin,hem ben genç kız değilmiyim, hayallerim yokmu sanıyorsunuz, sadece ayakta olan mı giyer bunu? diye veryansın ettim çocuklugumda yapamadığımı şimdi yapıyordum!

Artk çift-çift ayakkabım var.

Nasıl bir duygu oldugunu ögrendim.

Peki, içimdeki burukluğum geçiyor mu?

İlk aldığım gün evet; ama ayakkabının tekini atarken içim acıyor.

Şimdi bir kaç çift ayakkabım var ama, umutlarım, 'belki bir gün'lerim...işte onlar yok artık.

Yazar:F.Köseoğlu

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Neden Öyle Bakıyorsun Bana ?

Hiçbir şey engel değildir ışıldamasına bir çift gözün ve hiç kimse engelli değildir yüreğinde sıcaklığını hissediyorsa sevginin.

Ben koşuyorum, istediğim şeyi uzanıp alabiliyorum kollarımla, istediğimi görüyorum, duyuyorum ve konuşabiliyorum. Yani kestirmeden bakarsanız özürlü değilim. Evet; ben özürlü değilim çünkü sevmeyi de biliyorum.

Oysa bir sürü sağlam insan var engelli olan, yapması gerekeni yapmayan, duyarsız duygusuz ve gözleri adeta kaderi tırmalarcasına inkar edercesine kibirli bakan.

Karanlıktan korkarız bir çoğumuz. Karanlık bir yere girdiğimizde ilk önce hiç bir şey göremeyiz ama bir iki dakika sonra gözlerimiz seçmeye başlar oysa ışığı yakmamışızdır nasıl olurda ilk anda göremediğimiz şeyler daha sonra görünür gözümüze hiç düşündünüz mü? Gülün şeklini, yüzünüzü, ekmeği, suyu göremediğinizi.

Hiç düşünmediniz di mi?

Neden öyle bakıyorsun bana?

Görmüyorum seni biliyorsun…

Ama hissediyorum yüzündeki ukalalığı

Çok ta kötü göründüğümü sanmıyorum

Sadece görmüyorum…

Yüreğim kör değil en azından senin gibi

Bak ben seni küçümsüyor muyum?

Madem her şey dünyayı görebilmekten ibaret

Sen görebiliyorsun işte

Demek ki büyük sensin!

Öyleyse bana da göster dünyayı

Gücün yeter mi?

Hem sen benim kadar iyi görebilir misin ellerinle?…

-------

Sabaha kadar cevap aradı anne bu soruya. Beklide ömrü boyunca karşısına çıkacak en zor soruydu bu. Zaten unuttuğu uykuları o gece tümüyle terk etmişti yorgun bedenini ve ruhunu. Biricik kızı uğruna canını vereceği kızı 4 yaşına gelmişti ve artık aklı her şeye eriyordu. O gece ömrünün en zor ve en cevapsız sorusunu sormuştu annesine.

- Anne ben neden yürüyemiyorum.

Hiç takatsiz kaldığınız oldu mu? Herkesi ayakta kalma çabası sarmışken yürüyemediğinizi düşündünüz mü?

Hiç düşünmediniz di mi?

Neden öyle bakıyorsun bana?

Yanına gelemem biliyorsun

Ama gözlerim çok yakınında

Böyle olması gerektiğinin farkındayım.

Çokta önemli değil zaten

Sadece yürüyemiyorum.

Kötü yollarda değilim en azından senin gibi

Bak ben seni küçümsüyor muyum?

Madem her şey yürümekten ibaret

Sen yürüyebiliyorsun işte

Demek ki büyük sensin!

Öyleyse beni de kaldır ve gezdir dünyayı.

Gücün yeter mi?

Hem sen benim kadar iyi yürüyebilir misin ellerinle?…

-----------

Çoğu zaman öyle kaptırırız ki kendimizi şarkılara. Dinleriz, eşlik ederiz. Birde ah bu şarkılar yok mu deriz. Hiç düşündünüz duymadığınızı, söyleyemediğinizi şarkıların yok olduğunu. Hangi işaret anlatabilir en sevdiğiniz türküyü yada hangi hareketle söylersiniz.

Hiç düşünmediniz di mi?

Neler konuşuyorsun karşımda?

Seni duyamam biliyorsun

Üstelik cevapta veremem sana

Ama hissediyorum sesindeki titreşimi

Görebiliyorum da

Çokta önemli değil zaten

Sadece duyamıyorum ve konuşamıyorum.

Duymazlıktan gelmiyorum en azından gerçekleri senin gibi

Ve boş konuşmuyorum.

Bak ben seni küçümsüyor muyum?

Madem her şey duymaktan ibaret

Sen duyabiliyorsun işte

Demek ki büyük sensin!

Öyleyse bana bir türkü söyle de dinleyeyim hatta eşlik edeyim.

Gücün yeter mi?

Hem sen benim kadar iyi anlatabilir misin sessizliği ellerinle?...

--------

Engel; elde, ayakta, gözde, dilde, kulakta, ve zihinde değildir. Her ne kadar engelliler denilse de onlara asıl özür onları göremeyen gözlerimizde, koşmayan ayaklarımızda ve uzanmayan kollarımızdadır.

Sen; göremeyen arkadaşım

Sana nasıl sıcak baktığımı görüyorsun

Sen; duyamayan arkadaşım

Sana söylediğim türküyü duyuyorsun…

Sen; yürüyemeyen arkadaşım

Sana geliyorum sen bana yürüyorsun…

Sen; zihnine kilit vurulmuş arkadaşım

Sana sevgiyi anlatıyorum ve sen anlıyorsun…

Çabamız bir çift gözün bizlerle ışıldaması için.

Sevgiyle kalın…

Saygılar…

Kaynak

Yazan:chnnmkiz

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Topal

Anadan doğma sakattı. Bir bacağı, ötekinden biraz kısa olduğu için yürümeğe başlamasıyla, öteki insanlar gibi yürüyemediğini ve aksadığını hemen fark etmişti.

Babası, onu göstermedik doktor bırakmamıştı.

Fakat hiç çare bulamamıştı. Bacağın biri, doğuştan kısaydı. Bunun çaresini bulmağa, henüz insan bilgisi yetmiyordu. Doktorlar : Hem o kadar önemli de değil, diyorlardı. «Ayağın biraz aksaması, büyük bir eksiklik değildir.»

Ama o öyle düşünmüyordu. Öbür çocuklardan ayrı, başka bir şey olduğunu ve kendisi gibi çocuklara pek az, adeta binde bir rastlanabileceğini görüyordu. Onu kim görse, ilk önce aksayan bacağına bakıyor değil miydi?.. Okul yaşı geldiği zaman hüngür hüngür ağladı. Bu çocuk, ötekiler gitmeğe can atarken okulu istemiyordu. Başka sağlam çocuklarla bir araya gelmekten ödü patlıyordu. Diretti. Okula gitmek istemiyordu. Kendisine öğretmen tutsunlardı. Evde öğrenecek, sonra ilkokul imtihanını verecekti.. Ana baba, üzüntüsünden hastalanmasın diye isteğini yerine getirmek zorunda kaldılar.

O da sözünde durdu. Özel ders alıp okudu. Sonra yaşı gelince ilkokul bitirme imtihanlarına girip diplomasını aldı...

Fakat daha fazla okuması lazımdı. Orta okulu da evde tamamlayamazdı kesinlikle okula gitmesi gerekiyordu. O önce yine istemedi. Fakat babası bu sefer artık ona kulak asmadı.

Tekin'i böylece orta okula yazdırdılar. Yazdırırken, okul arkadaşlarının ona ne kadar eziyet edeceklerim hiç düşünmemişlerdi. Halbuki zavallı çocuk, daha okula gittiği ilk gün, arkadaşları ona adını bile sormadılar. Her gören:

— Topal!.. diyordu

Ve Tekin böylece daha ilk günden, çok utandığı kusuru yüzüne vurula vurula karşılandı.

«aaa!..Topal!..» En çok korktuğu söz buydu.. Ne tuhaf, daha «Günaydın! Sen kimsin?» demeden onu bu sözle karşılamışlardı : Topal!.. Ve o günden sonra hep öyle gitti : «Topal aşağı, topal yukarı!. Topal şöyle dedi, topal şunu yaptı!..» Hep böyle.. Çaresiz Tekin kendi kendine bile söylemekten çekindiği bu korkunç sözle çağırılmaktan o kadar utanıyor, öyle sıkılıyordu, ki daha ilk günden, okulda kimse ile arkadaş olamayacağını anladı. Hem zaten okula niçin gidiyordu?. Okuyup öğrenmek için değil mi?. Madem ki kendisini aşağılık görüyor, kendisiyle alay ediyor ve adını bile sormayarak kendisine topal diyorlardı o halde o da kimse ile arkadaş olmayacak, kendisini tamamen derslerine verecekti...

Tekin, değil öteki derslerde jimnastik dersinde bile kısa zamanda arka­daşlarını geride bıraktı. Hem ne geride bırakış ?

Yıl sonu geldi karneler dağıtılırken Müdür, Tekinin sınıfını şu sözlerle alkışladı:

— Hepiniz iyi çalışmışsınız.. Fakat aranızda bir arkadaşınız var, ki onu övmeden edemeyeceğim.. Bu çocuk bir yıldız, nasıl diyeyim? Çalışkan çok başarılı biri.

Bütün sınıfın gözleri, bir anda Tekine döndü. Öğretmen bir göz işareti yaparak Tekin'i ileri çağırdı. Müdür Tekinin elini sıktıktan sonra :

— Seni kutlarım oğlum! dedi. Söyle bakayım bana, senin adın ne?. Tekin sınıf arkadaşlarını acı bir gülümsemeyle süzdü ve onlara bir ders, önemli bir ahlak dersi vermek isteyerek, gür bir sesle şu cevabı verdi:

—Topal!..

O güne kadar Tekin'e «Topal» diyen arkadaşları bir suçlu gibi yere baktılar. Bu olaydan sonra arkadaşları O'nu hep Tekin diye çağırdılar.

F. Canan CEM

YAVRUTÜRK Dergisi'nden

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap