zeynepkrtas

Ruhu Evveli Koklayan Bir Kadının Tahtaları...

Önerilen İletiler

Ruhu Evveli Koklayan Bir Kadının Tahtaları

Hiçbir şeysizliğin yüzünü kana buladığı bir odadayım. Ne yeni başlamışlığın süt kokusu burnumda, ne de anca dostane bir fincanın acı kahvesini tadıyorum. Ellerimde bir şeyler var ve bir şeyler olup bitiyor öteberimde. Ne bir sahipsize bir kol ne de hiç uçamamış bir kuşa kanat bağışlıyorum. Bir şeyleri duyamama korkusuyla olsa gerek, kulaklarım bozuk bir telli çalgı öfkesiyle çınlıyor. Daha iyisine olan bir öfkeden öte, eksik bırakılmışlıktan ibaret bir yok oluş mazeret. Kapım zorlanıyor az ötede, sanırım dışarıdan çığlıklar geliyor. Hayır, hiç kaygılanmasınlar bu dumanlar hangi dağın başından tütüyor diye, zira benim bu tahta evden gayrı cehennemim yok. Tahtalara dokunmak nedir bilir misiniz? Onlar ayaklarınız altında gıcırdarken, hükmettiğiniz zamanın kanı işte bu odanın yüzündeki. Unutturmayacağım, her şeyin sebebi sizsiniz. Kasımınsa sesi, anca uzaktan hoş gelir.

İşte süzülen tepemden gözlerime, saçlarım. Her beyazın içinde bir kırmızının gizlendiğini savunmayacağım artık, lakin saçlarımın kızıllığı, kireçten duvarlarımdan yansımadır, varın suçu ışıkta arayın. Saçlarımın omuzlarıma dokunmadığı yaşımda, hepinizin omzunu bir gün okşayacak cins tahtanın üzerinde ayaklarım çıplak. Hayır, benim bir kefenim olmayacak.

Küçükken kavanozun dibindeki reçele dilimle nasıl erişmeye çalıştığım aklıma geliyor bazen. O dil... Ucuna fi tarihinde tatlı bulaşmış, öyle ki; çıkardığım yılanların kovuklarına tünüyorum. Her bir gece, her bir duvarda bir yılan geziyor. Kımıldayamadığım yatağımda, sürünmeye imreniyorum. Sürünürseniz, bedeninizin yalnızca bir kısmı pisliğe bulaşır, sırtınızı kimseye yaslamazsınız. Sürünürseniz, yalnızca derinizin altındaki küçük ayakçıklar yere basar, siz ellerinizle avuçlayabilirsiniz. İşte o yılanlar bu yüzden şanslılar, şanslılara imrenilir. Oysa ben, derimi hanginizde unuttuğumu dahi unuttum, bir sırtım olsa, belki şu an ayaklarımı yalayan tahtalara yar edebilirdim, ellerimi ise hiç biriniz öpmediniz. Ve o tahtaların omuzlarıma dokunduğu günde ellerinizi hiçbir göğe uzatmayın, yüzsuyu eskilerde kaldı, unuttunuz. Unutturmayacağım, her şeye sebep sizsiniz.

Nasıl da bir saatin tiktaklarını duymaya ihtiyacım var. Korkuyorum. Durmuş bir saat nedir bilir misiniz? Zamanı unutmanın, yüzünüze çarptığı en okkalı tokattır. Bu yüzden ileride mi yoksa geride misiniz bunu bilemezsiniz. Geç kalmakla daha erken arasına sıkışmaktan ziyade, artık varlığından hoşlanılmayan misafirden ibaret bir şeysiniz. Hep hoş gelirsiniz amenna, artık git’ i duymamakla mükellefsiniz. Ancak gözleriniz, olsa olsa artık hiç değişmeyen bir surat ifadesini andıran bir durmuş saate bakar, siz ilgilenmez başınızı çevirirsiniz. Odamdaki durmuş saatin ses etmeyişi banadır, zamanın tokadı çevirdiğim başıma, siz artık uyuyun. Asla durmuş bir saatte aklınıza gelmek istemem, ki zaten kesilen son nefesimdir bu, artık koklamayacaksınız.

Artık unutabilirsiniz, (ki ne de olsa unutacaksınız) ayaklarımı yalayan tahtaların mahremini yalıyorum, her şeye sebep sizsiniz.

Yağmur TOPUZ...

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap