Dogru_Yol

Padişahın Arkasından Bütün Lefke Ağlamıştı ( Röportaj )

Önerilen İletiler

Altısı kız, altısı erkek on iki çocuğu oldu...

Altısı normal, altısı konuşma engelli

Kötü haber çok çabuk duyulur derler...

Padişah’ın öldüğü de hızla yayıldı Lefke’ye...

Ama kimse inanamadı öldüğüne...

Çok uzun bir hurma ağacının tepesinde...

Olamazdı böyle bir şey.

Herkes işini gücünü bırakıp oraya koştu hemen… Aman Tanrım!... Doğruymuş.

Padişah’ın cansız bedeni, belinden bağlı olduğu hurma ağacının tepesinde asılı duruyordu...

Ve hafifçe sallanıyordu.

Belki ölmemiştir, bayılmıştır diye birkaç kez seslenenler oldu ona.

“Padişah...Padişah... Bizi duyabiliyor musun?”

Hiçbir ses gelmedi yukarıdan.

Hafif rüzgar vardı....

Hurmanın aşağıya sarkan dalları, hafifçe salllanarak, ona yas tutar gibi üzerine sürünüyordu.

Orada toplananlar, “Nerde kaldı bu itfaiye?” diye söylenmeye başladı...

Kimse gözlerini hurmanın tepesinden ayıramıyordu...

Padişah’ın hareketsiz bedeninde belki bir hareket görülür umuduyla.

Çok sürmeden Güzelyurt itfaiyesinden bir itfaiye aracı geldi oraya...

İtfaiyeciler süratle araçtan atlayıp merdivenler dayadılar hurmaya...

Padişah’ı indirdiler aşağıya…

İnce yapılı bedeni soğumuştu… “Allah rahmet eylesin” dedi itfaiyeciler.

Eşi ve çocukları gözyaşlarına boğuldu...

Onlarla birlikte herkesin gözlerinden yaşlar süzüldü...

O gün ona anneleriyle birlikte, o hurmaya çıkmaması için yalvarıp durmuşlardı...

Sanki içlerine doğmuştu o gün onu yitirecekleri...

Dinlemedi onları Padişah... İplerini ve nacağını alıp hızla çıkmıştı evden...

Ecel ona gelmiş ve acele ediyordu sanki. O da aceleyle tırmandı hurmaya...

Cenazesi çok kalabalık oldu... Bütün Lefke ağladı arkasından.

Adı Sadık’tı... Sadık Yolaç... Ama Padişah diye bilinirdi.

Bir padişah gibi uğurladılar onu son yolculuğuna.

Bugün size Padişah’ın, çok ilginç bulacağınıza inandığım yaşam öyküsünü anlatacağım...

Ama önce, hâlâ inanamadığım bir rastlantıdan söz etmeliyim.

Rastlantı denemez aslında buna... Çünkü beni Padişah’ın ailesiyle tanımaya iten kişi, hemen her gün karşılaştığımız, ayaküstü sohbet ettiğimiz ancak akraba olduğumuzu bilmediğim, onun da bu kadar zaman bana söylemediği bir dost... Özkan Özbek.

Az konuşan, çok iyi, herkese sevgili ve saygılı bir insan...

Meğer Padişah’ın, halen hayatta olan 84 yaşındaki eşi Möftüne Hanım ablasıymış ve Lefke’de Yeni Karadağ’da, bazıları konuşma engelli çocuklarından Şengül Hanım’la birlikte yaşıyorlarmış. Benim onlara akrabalığım da annem tarafındanmış...

Lefkoşa’da Dokuz Eylül İlkokulu’na devam eden biricik torunumu okul çıkışında almaya gittiğimde, onu da hep orada beklerken bulurum. Onun da toruncuğu var okulda.

Okullar tatile girmezden bir önceki hafta bir gün, nasıl olduysa Padişah’tan söz açılıp da bana bunları söyledikten sonra artık durur muyum... Möftüne Hanım’a ulaşabileceğim bir telefon varsa hemen numarasını vermesini istedim. Şengül Hanım’ın numarasını verdi ve istediğim zaman onlara ulaşabileceğimi söyledi...

Padişah ve ailesi hakkında ilk bilgileri ondan edindim ve anlattıklarından çok etkilendim. Birkaç gün içinde Lefke’ye gidip haftaya Padişah’ın öyküsünü yazacağımı söylediğimde çok memnun oldu, sevindi.

Lefke’de doğdum. Ne ki, Lefkeli kimliğim sadece orada dünyaya gelmiş olmamla sınırlı. Nitekim akrabalarımızı bile pek bilmiyorum. Çünkü Lefkoşa’da okudum ve ailece hep burada yaşadık. Babam polisti ve hemen her yaz yıllık iznini aldığında bir aylığına Lefke’ye tatile giderdik. Annemin annesiyle babası nenem ve dedem orada yaşarlardı; onların evinde kalırdık. Bir zamanların o güzel beldemizdeki çocukluk anılarım kitap olur.

Neyse uzatmayalım...

Geçtiğimiz salı günü, yanıma birinci yeğenim Hüseyin Müzezzin’i de alarak Lefke’nin yolunu tuttuk. Doğduğum yere yıllardır gitmemiştim. Möftüne Hanım’ın dayısının kızı olduğunu öğrendiğim Hüseyin oralarını iyi bilir, bu yüzden onunla gitmek istedim...

Sorduk soruşturduk ve Möftüne Hanım’ı bulduk.

O gün Şengül Hanım’ın değil, diğer kızlarından Sonay Hanım’ın evindeydi. Ama Şengül Hanım da oradaydı. Belli ki annesiyle birlikte Sonaylara gelmişler, Zaten iki kız kardeşin evleri birbirine yakın. Möftüne Hanım’ın ayrı evi olmasına karşın, Şengül Hanım’la birlikte kalıyorlar.

Geleceğimizi önceden bildirmemiştim onlara. Hüseyin’ı ve beni birdenbire karşılarında görünce nasıl sevindiklerini, ailece bize nasıl sarıldıklarını anlatamam.

Tanrı daha da ömür versin Möftüne Hanım, Özkan’ın söylediği gibi 84 yaşında, sağlıklı ve yaşını pek göstermiyor. Bilinci yerinde; konuşkan, neşeli ve dünyalar iyisi bir insan.

Çocukları da öyle... Konuşma engelli olanlar dahil hepsi evlenmiş ve çoluk çocuk sahibi olmuşlar. Möftune Hanım’a torun da vermişler.

Yeri gelmişken söyleyim; on iki çocukları oldu Yolaç ailesinin...

Altısı erkek, altısı kız ve kadere bakın içlerinden altısı konuşma ve işitme engelli olarak geldi dünyaya. Halk arasında dilsiz olarak bilinen konuşma ve işitme engelliler için aslında sadece konuşma engelli demek yeterli. Çünkü işitemedikleri için konuşamıyorlar, konuşmayı öğrenemiyorlar zaten.

Erkek çocuklarından birini daha beş aylıkken yitirmişler.

Birbirlerine sevgiyle sarılarak karşımızda örnek bir aile tablosu oluşturdular. Hep böyleymişler, hiç ayrılamazlarmış birbirlerinden... İnanın gözlerimi yaşarttılar.

Konuşma engelli olan kardeşlerin eşlerinin ve çocuklarının herhangi bir engeli olup olmadığını sordum çekinerek. Aldığım yanıttan sevindim. Hepsi son derece sağlıklıymış.

Ve orada ne öğrendim biliyor musunuz?

Padişah’ın 35 yıl kadar önce tepesinde yaşamını yitirdiği o hurma ağacı hâlâ yerinde duruyormuş...

Möftüne Hanım’a hemen oraya gitmek, o hurmayı görüntülemek istediğimi söylediğimde dudak hareketlerimden ne söylediğimi anlayan engelli çocuklarından Mustafa ayağa kalktı ve elleriyle “Hadi gidelim” işareti yaptı.

Arabayla inişli yokuşlu daracık yollarda beş on dakika dolaştıktan sonra bir evin bahçesindeki upuzun hurmanın yanına vardık...

İnanamadım...“Bu mu?” diye sordum Mustafa’ya; başını salladı ve eliyle oradaki bir evi de gösterek bir şeyler anlatmaya çalıştı. Hurmanın o evde oturanlara ait olduğunu söylemek istedi sanırım.

Bir süre gözlerimi ayıramadım o hurmadan; sanki hâlâ yasını tutuyordu Padişah’ın... İçim burkuldu; Mustafa’nın da gözleri buğulandı ama belli etmek istemedi bana... “Hadi

gidelim” dedim ona...

Lefke’ye gitmezden önce, gazetedeki çalışma arkadaşlarımızdan sevgili Dilek Çetereisi’ne de söz etmiştim Padişah’tan. Dilek, Lefkeli ve oralarını iyi biliyor.

Tabiı çocuktu o zamanlar, ama o günü çok iyi anımsıyormuş. Padişah’ın o hurmanın tepesinde canını yitirmesine o da tanık olmuş. İpe asılı cansız bedeni sallanıyormuş.

Şengül Hanım’ın yaptığı kahvelerimizi yudumlarken, “Eee anlat bakalım Möftüne Hanım; nasıl tanıştınız, nasıl evlendiniz Sadık Efendi’yle” dediğimde gözlerinin içi güldü.

Dünürcülükle evlenmişler tabii. Ama Sadık Bey’in ailesi akla karayı seçmiş Möftüne Hanım’ın ailesini ikna edebilmek için. Sadık Bey, tam üç ay beklemiş onu. Daha 14 yaşındaymış ve Sadık Bey kendisinden 15 yaş daha büyükmüş. Yani 29 yaşındaymış.

Gerisini, ismini nenesinden aldığını söyleyen Möftüne Hanım’ın ağzından dinleyelim:

“Düğünümüz çok güzel oldu. Ben de çok güzel bir gelin oldum. (Burada bastı kahkahayı) Çok ama çok severdi beni ve gölgesinden bile kıskanırdı. Mümkün olsa babamın bile yanıma yaklaşmasına izin vermeyecekti… Tabii ben de onu severdim. Yıllarca çok mutlu yaşadık. Bana, çocuklarıma çok iyi baktı. Bizi kimseye muhtaç etmedi…”

Sözlerinin burasında Sadık Bey’i nasıl yitirdiğini sordum…

Çok çalışmış, çocuklarına bakabilmek için didinip durmuş. Hurma ağaçlarının üzerinden hiç inmezmiş. Yalnız hurma ağaçlarının budamasını, bakımını yapmakla kalmaz, bahçelerde de çalışır; bahçecilikle, ağaçlarla ilgili kimin bir işi olsa gider yaparmış.

Ve sonunda yorgun düşmüş. Kalbi rahatsızlanmış. Doktor, fazla yorulmamasını ve hurma ağaçlarına çıkmamasını istemiş. Ama hiç dikkate almamış doktorun söylediklerini. O gün o hurma ağacına çıkmasını engellemek için iplerini, nacağını, kullandığı bütün malzemeyi saklamışlar ama aramış bulmuş. Çocuklarıyla birlikte adeta yalvarmışlar ona ‘Gitme, o hurmaya çıkma’ diye. Dinlememiş ve evden ayrılmasından bir süre sonra kara haber gelmiş. Günlerce, haftalarca yas tutmuşlar. Cenazesine bütün Lefke katılmış.

“O öldükten sonra evimiz karardı. Çok sıkıntılar çektik. Altı öksüz bıraktı bana. Diğer beşini evlendirmiştik. Ben neyle, nasıl bakacaktım o çocuklara. Portakal bahçelerinde çalışmaya başladım. Ama makası tutmasını bile bilmezdim. Portakal toplarken ikide bir merdivenden düşerdim” diye konuştu Möftüne Hanım.

Möftüne Hanım, evinde hep birlikte oldukları için Şengül Hanım’la iyi anlaşıyor. Engelli diğer kardeşlerine göre Şengül Hanım daha fazla beceri kazanabilmiş. Bazı sözcükleri telaffuz edebiliyor ve kendisine konuşanın dudak hareketlerinden ne söylediğini anlayabiliyormuş. Dikkat ettim, gerçekten öyleydi…

Kahvenin üzerinden ayva macunu koydu önümüze; bir tane yedim, bıraktım. Hemen yanıma geldi ve eliyle tabaktaki macunları işaret ederek “Ye ye” dedi bana. Bir tane daha aldım ve ona macunların güzel olduğunu söyledim, ‘afiyet olsun’ der gibi bir hareket yaptı…

Bir ara annesiyle birlikte aynı koltuğa oturup büyük bir sevgiyle, adeta kucak kucağa bir konu üzerinde tartışmaları ve gülüşmeleri görülmeye değerdi. Şengül Hanım, fotoğraf albümündeki bir fotoğrafı göstererek parmak işaretleri ve bazı bozuk sözcüklerle annesine bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ısrarla.

Möftüne Hanım’a “Ne diyor?” diye sorduğumda “İlle de benim seksen dört değil seksen beş yaşımda oluğumu söylüyor” dedi… İnanın çok şeker insanlar.

Ailesine, akrabalarına, bütün herkese sordum, kimse bilemedi; Sadık Bey’e niye Padişah denildiğini… Acaba neden ona Padişah yakıştırması yapılmıştı.

Aileyle görüşmemizden önce yol sokak sorarken karşılaştığımız birisi anlattı…

1974 öncesinde Sadık Bey mücahitken, bir gün bölgenin Sancaktarı yanındakilere “Kimdir bu padişah dediğiniz? Söyleyin gelsin de bir konuşalım bakalım, nerden geldi kendisine bu padişahlık” demiş. Padişah’a, söylemişler, çıkmış Sancaktarın karşısına. Sancaktar, “Sen kimin padişahısın?” diye sorunca Padişah “İşsiz güçsüzlerin, avaracıların padişahıyım efendim” demiş. Belli ki, o da bilmiyordu, herkesçe böyle anılmasının nedenini.

Hurmacılığa başlamadan önce, yıllarca hayvan alışverişi yapmış Sadık Bey…Eşek,

katır alır, satarmış. Araplara da sürüler halinde eşek satarmış… Nasıl oldu da hurmacılığa başladı o da bilinmez. Bilinen yörenin en iyi hurmacısı olduğuydu. Korkusuzmuş; hiçbir hurma ağacı için “bu ağaca çıkılmaz” dememiş…

Bir gün, çok boy atmış, gövdesi incelmiş ve kamburlaşmış ama güzel meyve veren bir hurmaya da çıkmış… Çok tehlikeli, yarısından kopabilir” diye uyarılara gülüp geçmiş. “Hurma ne kadar uzasa kopmaz” demiş. Çıkmış, meyveleri toplamış, dalları budamış ve inmiş…

Bir gün, o hurmadan daha kısa, daha tehlikesiz bir hurmanın üzerinde yorgun yüreğine yenik düşeceğini ne bilecekti.

Hurmacıların hurmanın üzerinde ya da altında ölmek kaderidir galiba…

Anımsayacaksınız; nostaljik yazılarımdan birinde bizim Samanbahça’da oturan, Lefkoşa’nın en ünlü, en cesaretli hurmacısı hurmacı Memed’in öyküsünü anlatmıştım size.

Lefkoşa’da çok uzun ve kimsenin tırmanmaya cesaret edemeyeceği bir hurmaya çıkmaya hazırlanırken en yakın rakibi gelmiş yanına ve “Beni dinlersen çıkma bu hurmaya” demişti ona. Dinlememiş onu ve çıkmıştı. Çıkar çıkmaz da galiba, ağacın gövdesine ve beline doladığı ipler ya da kayışlar neyseydi kopmuş ve düşerek hurmanın altında can vermişti. Ve rakibi, cansız bedenine bakarak “Sana çıkma demiştim be Memed” demişti.

Bir zamanların ünlü hurmacılarının mesleğini sürdüren günümüzdeki hurmacıları Tanrı korusun.

***

Padişah ve ailesi için daha yazacağım çok şey var ama fotoğraf da kullanacağım için belki de tam sayfa yerim yetmeyecek. Bu yüzden bu kadarla bırakalım.

Her zaman olduğu gibi yazıda adı geçen ve bugün aramızda olmayan bütün o güzel insanlarımıza Tanrı’dan rahmet diliyorum.

Yeniden birlikte olmamız umuduyla esen kalın, kendinize iyi bakın.

ALINTI

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap