Dogru_Yol

Şehitlerimiz......

Önerilen İletiler

Şehit Mektubu..........

Sana evlat acısı yaşattığım için beni affet anne!

Biliyorum bana kızmıyorsun. Ama içinde yanan ateşle “ağıt” yakıyorsun anne. Ana yüreği bu. Biliyorum yüreğinde kocaman bir kor yanacak bundan sonra. Bayramların bayram olmayacak bensiz. Mezarımın başında geçireceksin tüm bayramlarını. Mezar taşımı temizleyeceksin gözyaşlarınla.

Düşman işgaline uğramasın bu topraklar anne. Dayan annem dayan! Ben seni şehitlerin arasında bekleyeceğim.

O koca yüreğinde ateş yaktığım için beni affet baba!

“Vatan sağ olsun!” derken sesin titreyecek biliyorum baba. Bayrağımıza bakarken “Vatan sağ olsun!” diyeceksin tekrar tekrar… Çocukluğumda bana anlattığın Çanakkale şehitlerine senden selam götüreceğim baba.

Beni affet taze gonca gülüm, hayat arkadaşım!

Seni genç yaşta dul bıraktığım için. Ben şehit oldum, sen şehit eşi. Dünya hayatında yokluğumun acısını yaşayacaksın belki…

Tabutumun başında ağlarken “Doyamadım sana yiğidim!” diyerek gözyaşlarını damlattın tabutuma. Ben sana doydum mu sanıyorsun? Ya senin namusuna leke getirecek alçaklar ülkemi işgal etseydi! işte o zaman ben gerçekten ölmüş olurdum.

Sizi “yetim” bıraktığım için beni affedin evlatlarım!

O küçük ellerinizi tutup yanaklarınıza bir öpücük daha kondurmak için neler vermezdim. Kokunuz burnumda tüterken şehitlik nasip oldu. Size doyamadım.

Sen beni öldü sanma oğlum. “şehitlere ölü demeyin!” diyen Allah, bize ölmeden önce yerimizi gösterdi. Orayı görsen sende bir an önce şehit olmak istersin. Seni orda bekleyeceğim oğlum! inşallah sende şehit olursun!

Kolay mı bırakıp gittim sizi sanıyorsunuz. Hepiniz gözümün önünden geçtiniz. “Ben sizi nasıl bırakıp giderim?” diye düşünürken, Hz. Peygamberi gördüm anne. Ellerini açmış beni bekliyordu anne. Ruhumu teslim ederken gideceğim yer gösterildi bana. O ne güzellik! Cennete uçtuğumu anladım. Bakmayın siz cesedimin kan revan içinde kaldığına. Hiç acı çekmedim ben. Dünyada şehitlerden başka hiç kimsenin yaşayamayacağı kadar rahat bir ölüm yolculuğu yaptım.

Milletime söyleyin, beni Fatihasız bırakmasın!

Mektubu okuduktan sonra, babasının ellerinden öper gibi, mektubu öpüp alnına koyarsa öğrencim, ben onun gözlerinin içine nasıl bakarım? Babasının son mektubunu okurken bile dimdik duran öğrencimin alnından öperken, gözyaşlarımı tutabilir miyim?

Bütün şehitlerimizin ruhlarına Allah Rızası İçin fatiha okuyalım...............

bayrakdu1.gif

Bu güller bütün şehit ailelerine omurilik felçlileri ailesinin hediyesi olsun.....

www.harikasozler.net_-_gl_2.jpg

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Bak ana asker oldum, Bak Anam Mehmet Oldum

Ana sölerdim ya sana askere gidiyim,

koruyum şu vatanı,

üstüne yürüyüm şu düşmanın diye.

Söylerdim ya ana,oldu işte.

Bak bugün askerim ana elimde silahım,

bak bugün yastayım ana vatanım veriyor şehit,

Bak bugün mutluyum ana vatanım hür,rahat diye.

Yarimde mutlumu,yastamı ve bekler mi beni ana?

Ana anlatırlarya ben küçükken;

oğlum asker ocağı ana kucağı değil diye.

Ana ben burda kendimi kucağındaymışım gibi hissediyorum.Şartlar ağır ama,beni mutlu eden vatanımın rahat olması ana!Anam sen rahat ol ben burda seni koruyorum ANA!!!

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Ben Bir Şehit Oğluyum

Bir hainin kurşunu aldı babamı benden,

Uyuyormuşum o gittiğinde sıcak yatağımda,

bütün uyuyanlar gibi sessizce…

Yüzünde garip bir mutluluk varmış,

anamla vedalaşırken…

Sanki düğüne gidiyor gibiydi dedi anam…

Öp demiş çocuklarımı uyandıklarında,

ben kıyamadım uyandırmaya hanım,

sen öp…

Anam öptü mü o gün beni bilmem ama,

ben baban şehit olmuş dediklerinde,

babamı son kez gören o anamın gözlerini,

belki de yüzlerce kez öptüm…

Yağmura hasret çorak toprak gibiyim şimdi…

Hasretim bitmek bilmiyor…

El sürdüğü yerlere ellerimi sürüyor,

Kokusu kalmıştır diyerek belki,

eşyaları kokluyorum…

Örtülerin altında ağlıyorum anamdan habersiz geceleri,

“Allah’ım, beni babama kavuştur” diyorum

“Babama kavuştur, ama onun gibi…”

Biliyorum herkese nasip olmaz şehitlik.

Mutluyum o yüzden,

Ama söz dinlemiyor yüreğim,

Özlüyor, onu , çok özlüyorum….

Ben bir şehit oğluyum,

Bu vatan , bu bayrak, bu toprak için

Şehit oldu benim canım babam…

Mertçe, yiğitçe, erkekçe…

Ben uyurken, birileri uyurken huzur içinde, sessizce…

Gün gelsin Allah’ım artık,

Şehit oğlu şehit desinler artık bana da,

Vatan için, namus için, bayrak için öleyim

Vatan sağolsun desin anam, vatan sağolsun

Toprak sarsın beni, ben babamı sarayım…

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
Guest ELWAN

BAŞTA ŞEHİT AİLELERİ VE TÜM TÜRKİYENİN BAŞI SAĞOLSUN.:((

BİR ASKER ANNESİ OLARAK BÜYÜK ÜZÜNTÜ DUYUYORUM.:((

TÜM AİLELERE BAŞ SAĞLIĞI VE ŞEHİTLERİMİZE TANRIDAN RAHMET DİLİYORUM.

PAYLAŞIM İÇİN TŞKLER

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Çanakkale Savaşından Göz Yaşartan Bir Mektup.....

Üsteğmen Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken, bir yandan da

onlarla Sohbet ediyor, ' Nerelisin?' gibi sorular soruyordu.

Gözleri bir ara, saçının ortası sararmış bir delikanlıya takıldı Yanına

çağırdı ve merakla sordu:

" Adın ne senin evladım?" dedi.

" Ali, komutanım" dedi.

" Nerelisin?"

" Tokatlıyım, komutanım, Tokat'ın Zile kazasındanım..."

" Peki evladım,bu kafanın hali ne?

Saçlarının ortası neden kırmızı boyalı böyle?"

" Cepheye gelmeden önce anam saçıma kına yaktı komutanım. Neden yaktığını

da bilmiyorum."

" Peki dedi üsteğmen. "Gidebilirisin Kınalı Ali."

O günden sonra Ali'nin adı Kınalı Ali oldu.

Cephede tüm arkadaşları Kınalı Ali demekle yetinmiyor, saçındaki kınayı da

alay konusu yapıyorlardı. Kınalı Ali, arkadaşlarına karşı sevecen ve dürüst

tutumu sayesinde, kısa sürede hepsinin sevgisini kazandı.

Bir gün memleketine mektup göndermek için arkadaşlarından yardım istedi.

" Anama, babama burada iyi olduğumu bildirmek istiyorum.

Ama okumam yazmam yok. Biriniz yardım edebilir misiniz?"

Biri değil, birçok arkadaşı yardıma geldi.

" Sen söyle biz yazalım" dediler.

Kınalı Ali söylüyor, bir arkadaşı yazıyor, diğeri de Söylenenlerin doğru

yazılıp yazılmadığını denetliyordu.

" Sevgili anacığım, babacığım hasretle ellerinizden öperim. Ben burada çok

iyiyim, beni sakın merak etmeyin."

Kız kardeşini, kendinden küçük erkek kardeşinin sağlığını ve hatırını

sorduktan sonra, köydeki herkesin burnunda tüttüğünü ve kimsenin kendisini

merak etmemesini söyledikten sonra, Biz burada var oldukça bilesiniz ki

düşman bir adım bile ilerleyemeyecektir tümcesi ile bitiriyordu.

Tam zarf kapatılırken Ali " iki üç satır daha ekleteceğini" söyleyerek

Mektubun sonuna şunları yazdırdı.

" Anacığım, beni buraya gönderirken kafama kına yaktın ama, Burada

komutanlarım da, arkadaşlarımda benle hep dalga geçiyorlar. Cepheye gitmek

sırası yakında inşallah kardeşim Ahmet'e gelecek, Onu gönderirken sakın

kına yakma saçına. Burda onunla da dalga geçmesinler. Tekrar ellerinden

öperim anacığım."

Gelibolu'da savaş giderek şiddetleniyordu. ingilizler kesin sonuç almak

için tüm güçleriyle yükleniyorlardı. Cephede savaşan askerlerimiz önceleri

birer, birer, sonraları beşer,beşer,

Onar, onar şehit oluyorlardı. Gelen destek güçleri de yeterli olmuyor,

onlarında sayıları giderek azalıyordu.

Gelibolu düşmek üzereydi. Kınalı Ali'nin komutanı bu durum karşısında

çaresizdi. Kendi bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildi. Genç erlerine

insan bedeninin süngü ve mermilerle orak gibi biçildiği bu cepheye

göndermek zorunda kalmaması için Allah'a dua ediyordu.

Komutanlarını düşünceli ve sıkıntılı gören Kınalı Ali ve arkadaşları,

komutanlarına gidip, ondan kendilerini cepheye göndermesini

istediler.Askerlerinin ısrarları üzerine komutanları daha fazla direnemedi

ve ölüme gönderdiğini bile, bile bu isteklerini kabul etmek zorunda kaldı.

Kınalı Ali ve arkadaşları, sevinç çığlıkları atarak cepheye hayır,

bile,bile ölüme gidiyorlardı.

O gün güle oynaya Gelibolu cephesinde ölümle buluşacakları yere koşan

Kınalı Ali'nin bölüğünden tek kişi geri dönmedi. Gidenlerin tümü şehit

olmuştu. Bu olaydan kısa bir süre sonra Kınalı Ali'ye anne, babasından

mektup geldi. Onun yerine komutanı aldı mektubu ve buruk bir ifade ile

okumaya başladı. Cepheye gitmeden önce arkadaşlarına yazdırdığı mektubuna

aile adına babası yanıt veriyordu.

" Oğlum Ali, nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim, selam ederim. Öküzü

sattık, parasının yarısını sana gönderiyoruz, yarısını da yakında cepheye

gidecek küçük kardeşine veriyoruz. şimdi öküzün yerine tarlayı ben

sürüyorum. Fazla yorulmuyorum da. Sen sakın bizi düşünme."

Babası mektupta köydeki herkesten akrabalarından haberler verdikten sonra

"şimdi * sana diyeceği var" diyerek sözü ona bırakıyordu.

Mektubun bundan sonraki bölümü Kınalı Ali'nin anasının ağzından yazılmıştı

şöyle diyordu anası:

" Oğlum Ali, yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler. Kardeşime de

yakma demişsin.

Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle senle dalga

geçmesinler.

Bizde üç işe kına yakarlar;

1 - GELİNLİK KIZA, GİTSİN AİLESİNE, ÇOCUKLARINA KURBAN OLSUN DİYE

2 - KURBANLIK KOÇA, ALLAH'A KURBAN OLSUN DİYE

3 - ASKERE GİDEN YİĞİTLERİMİZE, VATANA KURBAN OLSUN DİYE...

Gözlerinden öper, selam ederim. Allah'a emanet olun

" Ali'nin mektubu okunurken ve çevresindeki herkes onu dinlerken, hıçkıra,

hıçkıra ağlıyordu... "

(Bu mektubun aslı Çanakkale Müzesindedir.)

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Minik Bir Yürekten Babaya Mektup....

Yine seni özledim.Yine aklım karıştı baba..Özlem aklı karıştırır mı? Bunu öğretmemiştin bana.

Bugün benim doğum günüm.Şimdi sekiz yaşımdayım.büyüdüm erkek oldum ama hala anlamıyorum sen neden yoksun baba.Önlük bana çok yakıştı. Senin hep görmek istediğin gibi pırıl pırıl bir öğrenci oldum ama sen göremedin üzgünüm çok üzgünüm baba...Karlı bir kış günüydü.seni bir tabutun içine koymuşlardı.Yine çok yakışıklıydın. Derin bir uykuya dalmıştın.Çağırdım defalarca seslendim sana,cevap vermedin küstüm sonra.Hani söz vermiştin. Kartopu oynayacaktık ilk kar yağdığında. Hava çok Hava çok soğuktu ama babannem ağlarken ''oooyyy ciğerim yanıyor'' diyordu.

İnsanın ciğeri nasıl yanar baba?

Çok büyük bir kalabalık vardı.Herkes ama herkes ağlıyordu.Hep bir ağızdan ''ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ'' diyorlardı.Sen şehitsen ölmüş olamazsın.

Ölmediysen nerdesin baba?

Kocaman bir Türk bayrağına sarmışlardı tabutunu.Sen onu hep göklerde görmek isterdin.''Kutsal sevdam bayrağım'' derdin ya hani. Nedense biraz da kıskandım o zaman seni. Affet baba.Peki neden anlamıyorum hala.

Şimdi sen öldün mü? O zaman vatan bölündü mü?

Çok karıştı aklım baba.Vatanı kim bölmek ister ki.Bu büyük günah değil mi? Dedem anlatırdı ya hep ''benim dedem Çanakkale’de şehit oldu vatanı kurtarmak için'' derdi ya...O zaman büyük büyük dedem yok yere mi öldü? neden tekrar vatanı bölmek istiyorlar baba? Hani okula gidince her şeyi öğrenecektim.Bunları neden öğretmiyorlar baba? Bildiğim tek şey var.

O da sen yoksun yanımda.

Annem çok özlüyor seni biliyorum. Babanla gurur duyuyorum diyor. İnsan gurur duyunca ağlar mı? Özleme alışır mı baba?

Peki gurur senin yerine kardeşimi koklar mı? Beni maça götürür mü acaba?

Biliyor musun baba,benim ciğerim yanmıyor elledim sıcak değildi fazla. Hem duman da çıkmıyor. Ama içimde bir yer var. Seni her düşündüğümde orası çok acıyor,sızlıyor,sanki kopacakmış gibi oluyor.Sanki birileri devamlı kalbimi sıkıyor.Galiba sen yokken hep hasta oluyorum baba.

Bu acı nasıl diner? Ellerin ellerimi nerde bekler? Koşabilmek için seninle yollar bizi nasıl özler? Vatanı hangi canavar böler? Onlara senden başka kim dur der?

Gel de anlat bana.Anlat, öğret ki bende şehit olayım baba..

Yazan : Menşure Şahin

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Şehitim Anne.....

Davullarla, zurnalarla uğurladın beni Asker Ocağına, elimde bir valiz, bir de ceketim vardı.

Kalın kazaklarımı koymuştun; oğlum oralar soğuk olur, üşütme diye.

Ana kucağı derler Asker Ocağına. Gerçekten öyleymiş. Üşümüyorum annem.

Demiştin ya kendine iyi bak oğlum diye, babama da söyle; insan tek kalınca üzülür, içlenirmiş

Biz burada binleriz, on binleriz annem. Hepimiz ana baba çocuğu, Askeriz, MEHMETCİĞİZ annem…

Dağlarımızı saran çakallardan temizlemeğe çalışıyoruz annem,

Yıllarca Kardeş bildiklerimizde, belki aynı fırından ekmek yediğimizden,

Aynı vatanın havasını yıllar yılı soluduğumuzdan,

Şimdi nifak tohumları ekenlerin hizmetinde olanlardan,

Biz dimdik ayakta, çakı gibi askeriz. NEFERİZ ANNEM…

Az kaldı annem.30 gün… Sonra hep birlikte olacağız. Vatan borcumu bitirip sizlere kavuşacağım.

Annem, benim pamuk annem babama söyle kurbanımı, aslan oğlunun koçunu unutmasın…

Buralarda düşman uyumuyor annem. Gecemiz gündüzümüz kalmadı, Sakın, sakın şikayet ettim zannetme... Biraz önce postallarımı boyadım, silahımı temizledim.

Vatan toprağında, Şırnak’ ta Nöbetteyim, beklemedeyim, sınırdayım annem…

Birkaç gündür yoğunlaştı it sürülerinin saldırıları annem,

Ama sen üzülme, ağlama annem, beni bugünler için yetiştirmedin mi?

Hani çok sevdiğim siyah montum vardı ya; sakın kimse giymesin diye tembihlediğim.

Kardeşim, Ahmetim çok severdi, bırak giyinsin… kader bu belki döner, belki hiç dönemem..

Yirmi kişiyle uğurladığın, hasretiyle yandığın, ASKER oğlunu belki binlerle karşılayacaksın Annem…

Haziran 1995 gece yarısı, saldırıya uğradım, Kurşun yedim, Ölmedim annem.

Parola VATAN, İşareti NAMUSTUR derdin. Namusum uğruna can verdim annem.

Bana verdiğin tertemiz, helal sütüne layık olmaya çalıştım, düşmana, kalleşe yol vermedim

Ben ölmedim annem. Metinler, Mehmetler, Ahmetler Süleymanlar, Yunuslar, Yusuflar…

Kısaca MEHMETCİKLER ölmez. Hakkını helal et benim canım annem…

Annem; YARİME söyle beni beklemesin, karalar bağlamasın beyaz duvak yerine,

Bana kısmet değilmiş onunla bir yuva kurup, aynı yastığa baş koymak, çocuklarımızı büyütmek…

Annem söyle ona; dünyada istediğim tek şey; işten geldiğim zaman evimin kapısını onun açmasıydı...

Söyle ki; ondan ve hayallerimden ayrılmama sebep olanlar, Mardin’de, Şırnak’ta ve Ankara dalar…

Benim milletimi temsil ediyorlar mecliste. Çakallar düz ovaya indiler, siyaset yapıyorlar annem…

Biz askerlikten kaçmadık, Kantinde askerlik yapmadık,

Düzmece rapor alıp, askerlikten de muafta tutulmadık.

Biz, Biz hiçbir zaman YAN GELİP Yatmadık, KELLE olmadık, ŞEHİT olduk annem...

Al Bayraklara sarılı, küçük bedenlerimizle dev olduk, geçit vermedik.

Biz Vurulduk ama BİTMEDİK annem…

Bayramlarda elini öpmeğe gelemiyorum, Üzülme Annem, ama sen sakın beni ziyaretsiz bırakma, Biliyorsun ŞEHİTLER; Şehit olunca değil, UNUTULUNCA ÖLÜRMÜŞ, sen sakın beni unutma!!!

Başını dik tut, Onurlu, gururlu ol, sen ŞEHİT annesisin… Ağlayıp, kalleşleri sevindirme…

Üzülme, ben hep sizinleyim; otobüste, dolmuşta, evde ve dükkânda… Kısaca Yüreğinizdeyim…

Bekleme beni güzel annem… sizlere hem çok yakın hem de çok uzaklardayım…

Dönemem, gelemem, sizleri bir daha göremem annem… Sana sarılıp artık öpemem.

Hakkını helal et annem. Sen de; vatan toprağım, güzel insanlarım…

Dedim ya; Ben ŞEHİDİM, Bingöl Dağlarında, Gabar’da, Şırnak’ ta, Nusaybin’de, Van’da,

Vatanın her karışındayım. Artık Tüm Türkiye’nin Şehidiyim…Görevimi tamamladım annem…

Evim, artık EDİRNEKAPI şehitliği… Mermerden Mezar taşım. Başucumda iki resim; biri Ay yıldızlı bayrağım, diğeri benim resmim. Üstünde al al açan çiçeklerim. Toprağa düştüm Çiçek oldum… Çiçeklerimi soldurma annem…

Tüm ŞEHİT Annelerine

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Sayın Doğruyol öncelikle böyle bir günde paylaşmış olduğunuz bu yazılar için teşekkür ederim...

Bu gün yürekler yangın yeri can'a bir ateş düştü ki tarifi imkansız...

7 can verdik 7 fidan düştü toprağa 7 hane de feryat figan var...

Şuan ağlamaktan zor yazıyorum...

Başımız sağolsun...

Şehitler Ölmez Vatan bölünmez...

Şehit ailelerine sabır dilerim...

ŞEHİDİM SEN RAHAT UYU BU YÜREKLER ATTIKÇA BU VATAN BOYUN EĞMEZ NAMERT'E...

BU VATANI BÖLMEK İSTEYENLER HER DAİM UĞRARLAR YENİLGİYE...

BUGÜNE KADAR BÖYLE OLDU BUNDAN SONRA DA KİMSE DEĞİŞTİREMEZ...

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Kendi Cenaze Namazlarını Kılan Türk Askerleri

Çanakkale, Gazze, Kafkas cephelerini dolaşmış; Sakarya, Dumlupınar'da savaşmış. Ancak İzmir'in kurtuluşundan sonra köyüne dönebilen Kahraman bir Türk askerinin anlattıklarında hep acı, kan, cefa vardı. Kolay mı kazanılmıştı bu vatan? Ölüm neydi ki?

Şerbet içmek kadar kolaydı. "Biz kendi cenaze namazımızı kendimiz kıldık Çanakkale'de !" derdi sık sık. Olur muydu??

Kirte muharebeleri sırasında bölükler arka siperlerde hücum sıralarını beklemektedirler. Ön siperlerdekiler ileri fırlamış boğuşuyorlar. Yüzbaşı hucum için emir bekliyor. Bütün asker süngü takmış siperden fırlamak için hazır. Sinirler gergin ! ...Bütün dudaklar kıpır kıpır dualar okuyor, kelime-i şehadet getiriyor. Süre uzuyor.

Yüzbaşı erlere sesleniyor...

"Yavrularım... Aslanlarım... Biraz sonra Cenab-ı Rabb'ül Alem'in huzuruna varacağız. Abdestsiz gitmeyelim... Haydi !

Tüfeklerimizin kabzalarına ellerimizi sürüp, hep beraber teyemmüm edelim..."

Teyemmüm edilir... Bekleme devam etmektedir. Biraz sonra Yüzbaşı;

" Çocuklarım... Sanıyorum biraz daha bekleyeceğiz... Önümüzde biraz daha zaman var. İleride arkadaşlarımız şehit oluyor.

Hem onlar için, hem de vakit varken, kendi cenaze namazımızı kendimiz kılalım..."

" Kabe Karşımızda... "

Arkadan Of'lu Ali çavuş bağırır. " ER KİŞİ NİYETİNE... "

O gün yapılan hücumda, kendi cenaze namazını kılan pek az kişi sağ kalabilmişti. Onlar Allah'a verdiği sözü tuttular....

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Şehadetim Kefaret Olsun Vatana

Gözlerini, yağmur sonrası sisli havalara benzeyen bir hava kaplamıştı Mehmet’in. Etrafına bakmaya çalıştı ama gittikçe kendine yaklaşan sisler ve o sislerin önündeki yıldızlardan kimseyi göremedi. Kolundan akan kanları gördükçe ölüm fikri tekrar yokladı beynini. Kaç yerine kurşun isabet ettiğini anlamaya çalıştı ama anlayamadı işte. Yoğun bir kan kokusu kaplamıştı her yeri. Kamuflajının kolundan akan kanlar, yaylasındaki çeşmeyi hatırlattı O’na. Ağustos aylarında suyu bir parmak kadar kalır, sanki biraz sonra kesilecekmiş gibi akardı ama asla kesilmezdi. Kolundan akan kan da böyleydi; dakikalardır akıyordu ama bir türlü kesilmiyordu. “belki” dedi içinden “belki sadece bir sıyrıktır” dedi; şarjör boşaltılan yaralarına. Anlayamazdı elbet kaç kurşun yediğini. Ama bir taraftan yıldızlar ve beraberindeki puslu hava bir metre yakınına kadar yaklaşmış, bir yandan da ateşi alabildiğine fırlamıştı. Hararetini azaltıp biraz rahatlamak için kamuflajının düğmelerini açmak istedi ama ellerini bulundukları yerden kaldırıp göğsüne götüremedi. Kollarına hükmedemiyor, parmaklarını hissetmiyordu.

Su diye inledi öylesine. Hâlbuki biraz hareket edebilse hemen yanından akan ırmaktan kana kana içebilecekti. Bulunduğu yerden kalkmayı denedi defalarca, fakat olmadı. Her defasında puf diye yere düştü, iyice ağırlaşan bedeni. Bir ara saatinin metalinden yüzünü gördü belli belirsiz. Kendinden irkilip korktu biran… Bembeyaz, sanki kireçle boyanmış gibi olmuştu yüzü.

Yıldızlar ve sisli hava yaklaştıkça O’da güçten düşüp öylece yatmaya başladı. “Hiçbir şeyim yok. Zaten birazdan gelir arkadaşlarım; silah seslerini duymuşlardır.” diye geçirdi içinden. Mani olamadığı tatlı bir uyku da gözkapaklarını ağırlaştırmaya başlamıştı artık. Beynine hücum eden onlarca düşünceden en çok geride kalacaklar ve pişmanlıkları, hataları acıttı O’nu.

— Allah’ım bana yaşama gücü ver. Yaşama gücü ver ki; dul anam kimsesiz kalmasın. Yaşama gücü ver ki, anam aç kalıp el âlemin hayrına muhtaç kalmasın.

— Allah’ım ben kötü birisi değilim. Belki bazı arkadaşlarımı üzdüm, belki sana tam kulluk edemedim ama beni affet. İşte vatanım, milletim için buradayım. Şahadetim kefaret olsun vatanıma ve milletime.

Yıldızlar yine yaklaştı. Ölüm fikri ise Mehmet’in kafasına artık çıkmamak üzere yerleşti. Etrafında olanları artık algılayamıyordu; uğultular, bağrışlar, insan siluetleri… “Bir insan nasıl can vermeli?” diye düşündü. Eğer ölecekse ölürken neler yapması gerektiğini düşündü. Ölmek istemiyordu ama yine de şahadet getirdi. Ve ardından da ağırlaşan göz kapakları bir bir kenetlendi.

* * *

Ambulans helikoptere alınan yaralılardan birisi de Mehmet’ti. Askeri hastanede hemen müdahale edildi. Fakat yaşamı seçen birkaç arkadaşının aksine Mehmet, 11 arkadaşıyla birlikte daha çok yaşamayı; ölümsüzlüğü seçti. Geride dul bir ana ve sevdiğini bile söyleyemediği bir hasret bırakarak, uçuverdi meleklerin kanatlarında.

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

7edf4f5_o.jpg

Bir Şehidin Yürek Sızlatan Hikayesi

Mehmet doğduğunda Türkiye, 1987 yılını yaşıyordu ve Turgut Özal ikinci kere başbakan seçilmişti. O doğduğu zaman herkes seçimleri, oyları, hükümetin kurulmasını konuştuğu için evin büyükleri "Bu çocuk büyüdüğünde herhalde hükümet adamı olacak.'' demişlerdi.

Annesinin Eruh'ta şehit olan dayısının oğluna çok üzülmesi onu bir ay erken getirmişti dünyaya. Bir ay erken doğmanın çok riskli olduğunu bilemiyordu tabiî ki. Soluk alıp vermekte zorlanıyor, bu nedenle hayatının ilk günlerinin neredeyse tamamını hastanede geçiriyordu. Herkes onun yaşaması için çok uğraştı, soluk problemine bir de gaz sancıları eklenince, annesinin, babasının, babaannesinin, geceleriyle gündüzleri birbirine karışmıştı. Zaten annesi, hamilelik alerjisi yüzünden aylarca çok büyük sıkıntılar çekmiş, bütün vücudu kaşıntıdan kaynaklanan yaralar içinde kalmıştı. Eyüp Peygamber'in (as) yaraları gibi bütün vücudunu kaplayan yaralara sebep olmuştu hamile kalması. Ama buna değdiğini düşünüyordu. Bebeğin erkek olması, Saliha gelini çok ama çok mutlu etmişti. Bu, çektiği bütün sıkıntıları göğüs gerilebilir hale getirmişti.

Büyükleri çocuğun gürbüz olabilmesi için en az iki yıl emzirmek gerektiğini söylemişlerdi; ama sütü kesildiği için ancak 13 ay emzirebilmişti. Bir de erken doğmasından kaynaklanan problemler nedeniyle iyi gelişmediğini, zayıf kaldığını düşünüyordu Saliha gelin. Birisi, "Sabah namazında ballı süt içirirsen gelişir, gürbüz bir çocuk olur." demişti. Bu söz üzerine her gün taze süt bulup oğluna içirmeye başladı. Bunun için her gün iki kilometre uzaklıkta taze süt satan bir kadının evine yürüyor, sütü alıp dönüyordu. Tam dokuz yıl neredeyse her gün o yolu yürüyüp süt aldı kadından. Ve gün doğmadan bal ile karıştırıp Mehmet'e içirdi. Her geçen gün geliştiğini, sağlığına kavuştuğunu gördükçe mutlu oldu. Teşekkür etti Allah'a. Geceleri defalarca uyanır, oğlunu seyreder üzerini açıp açmadığına bakardı. Terlemiş mi diye mutlaka sırtını kontrol eder, eğer terlemişse bütün üzerini değiştirirdi. Mehmet'in bundan hiç haberi bile olmadı.

1992 yılında Aktütün Karakolu'na yapılan baskında 22 askerin şehit edilişini de oğluna süt almak için dışarı çıkmaya hazırlanırken öğrenmişti. Altı yıl önce şehit olan dayısının oğlu aklına geldi. Canı fena halde acıdı. Mehmet, o esnada ablasıyla boğuşuyordu ve ne olduğunu bilecek yaşta değildi, sadece annesinin bir şeye çok üzülmesi dikkatini çekmişti. 1993 yılında da kötü bir rüya görmüş ama kimselere anlatmamıştı. Sıkıntıyla uyanır uyanmaz oğlunun yanına gitmiş ve ona dualar okumuştu. Terleyip terlemediğine baktı, saçlarını okşadı, üzerini örttü. Gün doğduktan sonra 33 ana kuzusu askerin kurbanlık koyunlar gibi şehit edildiği kara haberi yayıldı bütün Türkiye'ye. Bir otobüsle silahsız olarak sevk edilen 33 asker arabadan indirilmiş ve kurşun yağmuruna tutulmuştu. Yüreğindeki sıkıntının sebebinin bu olduğuna hükmetti. Kötü rüyadan 15 yıl sonra, oğlunun şehit haberini almadan önce de böyle bir yürek sıkıntısı basmıştı onu. Yüreği dışarı fırlayacak gibi kasılmış, kasılmış, kasılmıştı. Haberi aldığında da bir daha hiç yerine gelmeyecek şekilde fırlamış gitmişti zaten.

Mehmet, 21 yıl önce yine bir şehit haberi yüzünden erken doğmuş, 21 yıl sonra hiçbir şey değişmeden annesinin dayı oğlu gibi şehit olmuştu. Parasızlık yüzünden değiştirilmemiş, muhkem hale getirilmemiş, can güvenliği sağlanmamış ve kimsenin umuru olmamış bir yerde, devlet büyüklerinin gözünde duvar kadar değeri olmayan canını teslim etmişti. Başkasının hayatı çok ucuzdu zaten. Hele Türkiye'de insan hayatından daha ucuz ne vardı ki? Iğsız Paşa, askerin can güvenliğini sağlayacak para bulamamıştı.

NOT: Yazıda geçen kahramanların isimleri kurgusal; ama yaşananların tamamı gerçektir.

MEHMET KAMIŞ

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Teşekkürler kardeşim;

Sağol kardeşim yine gündemi yakaladın...

Değerli yazılarınla bizleri bilgilendirdiğin için

ayrıaca teşekkür ediyorum......!!

Allahdan bütün şehitlerimize rahmet dilerken.....

Kederli ailelerine sabrı cemil niyaz ediyorum...

Bu vatanın bütünlüğünü, kardeşliğini, beraberliğini bozmaya

kimsenin gücü yetmez vesselam...

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Sevgili DOĞRUYOL Paylaşımın İçin Tşkler

Biz Yarınların Güzel Olmasını İçin Dua Ederken Bu Vatan İçinde Artık Analar Ağlamasın Şehit Haberini Almayalım Diye

Bunu İstemeyen Bazı kişiler Veya Kesimler Buna İzin Vermiyorlar

Bu Topraklarda Huzur Olmasın Kanlar Dökülsün ki Bizde Bundan Yararlanalım

Bu Vatanın Toprak Bütünlüğüne Göz Diken Gözler Kör Olsun

Bu Vatanın Askerine Kalkan Eller Kırılsın

Ve Bu Vatan İçinde Barışı Kardeşliği Huzur İçinde Yaşamayı Engelleyen Kimseler Rabbim Onları İki Dünyada Kanlar Ateşler İçinde Bıraksın

Yazık Yazık Gencecik Fidan ları Ana Evlatlarını Toprağa Verdiğimiz Yeter

Artık Haberleri İzleyemez Olduk İçimiz Kan Ağlıyorr

Sevgili İsmail Türüt ün Söylediği Gibi

Erzurum’da kar yağsa, Rize’de üşüyorum,

Bir asker şehit olsa yanıp tutuşuyorum.

Allah Bu Acıları Bir Daha Göstermesin Şehitler Olmasın Analar Ağlamasın

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Yeter artık dökülen kanlar,yeter artık anaların akıttığı gözyaşlar,yeter artık toprağa verdiğimiz gencecik bedenler yeter şehit haberleri duymak istemiyoruz yüreklere ateş düşsün istemiyoruz evlerine sağ salim dönsünler istiyoruz artık birşeyler yapılmalı ve bu terör laneti durmalı.

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap