Guest DOĞRU YOL

Bekleyiş !

Önerilen İletiler

Guest DOĞRU YOL

Ne büyük bir hazdır, ne emsalsiz ruhani bir deneyimdir o bekleyiş...

Saatler süren nefis terbiyesinin ardından, önde kişinin kendi kapasitesi nispetinde süslediği sofranın başında sabrın sınamasının son anları.

Bir koşucunun bitiş çizgisine doğru yaptığı son ataklar gibi değil midir?

Bir adım, bir adım daha...

Saniyenin aslında hiç de zannettiğimiz kadar hızla koşmadığını fark eder, zamanın o kadar da çabuk geçmediğini anlarız. Vakit genişler, dakikalar arasındaki mesafe uzadıkça uzar. İletişim imkânlarının kısıtlı, ulaşım mecralarının az, ancak sakin olduğu dönemlerde daha farklıydı bekleme heyecanları.

Transistörlü radyolar başkentin ezanını verdiği ve henüz FM bandı bu kadar kullanılmadığı için cızırtılı ezan sesi sadece büyük kentler için bitirirdi bu bekleyişleri. Şimdi çok farklı ve bana sorarsanız çok daha büyük, kolektif bir haz veriyor iletişim kanallarının çok oluşu. Onlarca TV kanalı aynı anda haykırıyor bekleyişin bitme muştusunu. Vuslat anı kutsal ayetler ile beraber televizyonlar ile sofra başındaki inananların gönüllerine konuk oluyor şimdilerde. Ne büyük bir haz, ne eşsiz bir deneyimdir iftar sofrasında ezanı beklemek!

Ezan saati yaklaştıkça sessizlik artar, heyecan sarar bedenleri. Hele hele çocukluğun ilk iftarları... Bu sene ilk orucunu tutacak minik yüreklerin ömürlerinin sonlarına kadar unutamayacakları bir ‘ilk bekleyiş heyecanı’ yaşayacaklar. Zira zamanla görecekler ki, büyüdükçe daha çok muhatap olup, içinde çırpındıkları dünyevi telaşlar hafifletecek bu heyecanları. Belki asla bitirmeyecek, ama geçen her yıl, alınan her yaş azaltacak bekleyişin heyecanını. Ancak yine de benzeri olmayacak bu bekleyişin hazzının.

Ne yendiği, sofrada nelerin olduğu çok önemli değildir aslında. Üzerine ayetler indirilen, şiirler söylenen ‘su’yun önemini kavrar insanoğlu. Ve su bitirir bekleyişi, kavuşma su ile olur, vuslat su ile taçlandırır manevi hazzı.

Bakmayın siz şimdilerde ekranlarda dönen içecek reklamlarına. Emrolunduğu ilk günden bu yana, coğrafi bölge ayırt etmeksizin her iftar sofrasının öznesidir bir bardak su. Diğerleri yan aktördür; zeytin, hurma, peynir...

İster kristal avizelerin aydınlattığı gösterişli yalılarda, ister çok katlı bir binanın sıkıştırılmış bir ara katında, isterseniz bir belediyenin kurduğu rüzgarın duvarlarını sarstığı iftar çadırında olun. Bekleyiş bekleyiştir işte. Heyecanın özü aynıdır, hazzın boyutu yakındır. Fark yaşımızdadır. Ne kadar küçükse yaşımız heyecanımız o kadar büyük, sabrımız o kadar azametlidir.

Birkaç gün sonra gelecek olan bekleyişleri beklemenin heyecanı içinde şöyle bir kurgulanmış bakışa ne dersiniz: Yeryüzünün doğusunda, batısında, kuzey ve güneyinde içinde bulunduğu durum, sosyal katman, şehir, köy ne olursa olsun, sofrasının zenginliği-fakirliğine bakmadan yüz milyonlarca Müslüman’ın neredeyse her saniye bu bekleyişin heyecanını yaşadığını bilmek ne büyük ve ortak bir manevi haz değil mi?

Bir bekleyiş zinciri, bir heyecan halkası bu. Dünyanın en doğusundan başlayıp en batı noktasına devrede devrede ulaşan. Ve bir ezan zinciri, dua kenetlenmesi. Geçen bir şiire denk geldim. Ne de güzel ifade etmiş şair:

Ya Rabbi şu an diyar, diyar kulların, sabah gün doğumundan şu an akşam, gün batımına iftar saatine kadar, aç susuz, nefislerine engel olmuş bir vaziyette önlerinde yemekleri olduğu halde sofraları karşısında aç ve aç pür dikkat sadece senin rızanı kazanabilmek için iftar saatini, ezanı beklemekte...

Bekleyişi beklemek de ayrı bir heyecan ya, neyse!

M. Nedim Hazar

04 Ekim 2005 Zaman Gazetesi

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap