k@lpsizim_85

Birbirini Duymayanlar İyi Anlaşır

Önerilen İletiler

spacer.gif

spacer.gif Bu yıl 46’ıncısı düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Kent Konseyi Seyirci Ödülü’nü alan Başka Dilde Aşk filminin

Bu yıl 46’ıncısı düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Kent Konseyi Seyirci Ödülü’nü alan Başka Dilde Aşk filminin yönetmeni İlksen Başarır ve Saadet Işıl Aksoy iletişimin sadece konuşarak kurulamayacağını söylüyor. Sağır bir erkek ile genç kız arasında yaşanan aşkın toplum tarafından nasıl karşılandığı ve sağır gencin toplum içindeki yaşamına odaklanan yapımda sağır gence aşık olan kızı canlandıran Saadet Işıl Aksoy bu film için işaret dilini öğrendiğini ve yapımın Issız Adam’dan sonra en etkili aşk filmi olacağını söyledi

• Bir aşk hikâyesinin ötesinde duyma engelli bir insanın psikolojisine ciddi ve derinlikli bir bakış var filminizde. Bu anlamda da bir ilk sanıyorum.

İlksen Başarır: Bu Mert’in (Fırat) hikâyesi aslında. Biz iletişimle ilgili bir şey yapmak istedik. Birincisi, konuşarak anlaşamadığımızı fark ettiğimiz anda buradan bir şey söylemeliyiz dedik. O yüzden filmin karakterinden biri işitsel engelli, diğeri de sürekli çağrı merkezinde konuşuyor. Bir zıtlık var yani.

İkincisi de televizyonlarda sinemalarda gördüğümüz karakterler sürekli zengin iş adamları, çok yakışıklı genç çocuklar oluyor. Böyle adamlardan başka insanların da olduğunu gösterme niyetimiz vardı.

• Filmin hazırlık evresi de bayağı zorlu geçti sanıyorum.

İ. B.: Çok çalıştık. Zaten bir senede yazdık senaryoyu. Eskişehir’de işitme engelliler için yüksekokul var, oraya gittik. İşitme Engelliler Milli Federasyonu’yla çok çalıştık. Hatta onlara bir eğitim seti hazırladık biz. Çünkü Türkiye’de engellilerle ilgili bir çalışma yok. İşitsel engelliler Türk filmi izleyemiyor ne kadar acı. O yüzden bizim film altyazılı. Biz özel gösterim yapmak istemiyoruz. Çünkü işitme engellilere özel bir gösterim yaptığımızda alt yazılı, tam da demek istediğimizin tersi bir şey yapmış olacağız. Biz onları ötekileştirmek istemiyoruz. Tabii ki engelli olmanın karaktere yansımaları var. Bu adam asabi gibi. Ama bütün engellilerde bu var. Duyamadıkları için senin ne dediğini anlamadığı halde çok sinirleniyor.

İŞARET DİLİNİ FİLMDE ÖĞRENDİM

• Peki, siz nasıl bir hazırlık geçirdiniz?

Saadet Işıl Aksoy: Benim için rol çok çekiciydi. Benim işaret diline çok hâkim olmam gerekmiyordu. Çünkü filmde seyirciyle birlikte öğreniyorum ben. Bunun dışında bir, bir buçuk ay çok yoğun çalışma dönemi geçirdik. Senaryonun bütün detaylarına çalıştık. Üçümüz, senaryoya çalışmanın yanında da beraber vakit geçirdik.

• Filmin başında kz, çocuğun sağır olduğunu anlayınca izleyicinin beklentisinin tersine büyük mutlulukla çocuğun kollarına atılıyor.

İ. B.: Zeynep çağrı merkezinde çalışıyor. İnsanların yüzlerini görmeden onlarla iletişim kurmaya çalışıyor. Dolayısıyla eve gittiğinde konuşamayan bir adamın onu karışılıyor olması belki de onun için muhteşem bir şey. Hiç konuşmasına gerek yok ama birbirlerini anlıyorlar. Tam da istediği şey bu kadın karakterin. Dolayısıyla onu bulmuş ve ona sarılıyor.

S. I. A.: Biz dil üzerinden iletişim kurduğumuzu düşünüyoruz ya aslında bu çoğunlukla bizi iletişimsizliğe sürüklüyor.

Bu filmden önce de inandığım bir şey vardı, aslında gerçek iletişimin sözlerle olacağına inanmıyorum, dilin ortadan kalktığında olacağını düşünüyorum. En doğal ve saf olan iletişim şeklinden bahsediyorum. Bazen aynı dili konuşmadığımız insanlarla yan yana oturarak, gülümseyerek çok güzel iletişim kurabiliyorsunuz.

• Filmde bir baba problemi var. Senaryodaki bütün babalar problemli.

İ. B.: Bu da aslında bizim işitme engellilerle ilgili yaptığımız araştırma sonucu bulduğumuz bir şey. İşitme engellilerin yüzde 70’inin ailesi onları terk ediyor. Biz de bunu oradan kurduk. Ama anne karakteri de çok ilginç bir karakter. Çocuğu sürekli saklamaya, kapatmaya çalışıyor. Kendi çocuğunu ötekileştirmeye çalışıyor. Zeynep baba baskısından muzdarip. Ama bu çok sık gördüğümüz bir şey. Ama işitme engellilerin aileleri de suçluluk hissediyor.

Kutulara sıkıştık orada yaşıyoruz

• Kamuran, Karanlıktakiler filmindeki karaktere benziyor. Eski İstanbullu zengin bir ailenin çocuğu, psikolojik problemleri var. Eski İstanbullu ailelerin erkeklerini niye bu kadar sık ele alıyoruz? Toplumsal bir yara mı var bu konuda?

İ. B.: Bu filmin adı Kutu’ydu. Ben de kendi kutumdayım, aynı evdeyim, aynı bakkala gidiyorum, aynı sokaktan yürüyorum gibi. Biz aslına böyle bir fikirden yola çıkmıştık ama sonradan senaryo dağıldı ama benim için hissiyatı hala aynı. Biz eski İstanbul’u düşünmedik bunu yazarken. Yani Kamuran’ı apartmana, apartmanı biraz Kamuran’a uydurduk.

• Sizin rolünüzün kutusu neydi?

S. I. A.: Benim de sıkıştığım yer istemediğim bir işimin olması. Ben de o küçük kabinin içinde bütün gün telefonda konuşan bir kızım. Onun dışında başka şeylerde var hayatımda ama çokta yok aslında.

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap