Guest DOĞRU YOL

Şahmeran Efsanesi...

Önerilen İletiler

Guest DOĞRU YOL

Şahmeran ile karşılaşan kişinin ismi Camsab’dır. Camsab yoksul bir ailenin oğlu olup. Evinin geçimini arkadaşları ile odun yaparak sağlamaktadır. Bir gün arkadaşları île birlikte bir kuyu dolusu bal bulan Camsab, arkadaşlarının aç gözlülüğü yüzünden, kuyunun içindeki bal bitince kuyuya bırakılır. Kuyuda yalnız başına feryat ederken bir akrebin toprağı delip kendisine doğru yaklaştığını görür. Akrebi öldürür. Akrebin geldiği noktadan iğne gözü kadar gün ışığının geldiğini fark eder. Cebindeki bıçak ile ışığın geldiği yeri büyütmeye çalışır. Açılan geniş delikten geçer. Çiçeklerle dolu, ortasında havuzu bulunan genişçe bir bahçeye girer. Havuzun çevresinde bir dizi oturaklar ve bahçede bir yığın yılan bulunmaktadır. Havuzun baş tarafında bulunan bir taht üzerinde oturmakta olan insan başlı, süt beyaz vücutlu bir yılan Camsab’a kendi diliyle hitap eder;

Hoş geldin insanoğlu … Benim misafirimsin, benden ve çevrendeki yılanlardan korkma. Benim adım Yemliha’dır. Benim halkım ve insanoğulları beni Şahmeran diye tanırlar. Bu taht ve bu ülke Cenabı Hakkın bir ihsanıdır. Burada benim himayemdesin, diyen Şahmeran, Camsab’a türlü türlü yiyecekler ikram eder.

Ey insanoğlu, benim ülkeme neden ve nasıl, hangi maksatla geldin? Bunu bana anlatır mısın? diye soran Şahmeran’a Camsab başından geçenleri anlatır.

Şahmeran Camsab’ın hikâyesinden sonra başını sallar:

İnsanoğlu nankördür, hilekârdır. Küçücük menfaatler Karşısında başkasının muazzam zararlarına razı olur. Geçmişte insanoğlu bana çok zarar vermek istemiştir, diyen Şahmeran ile Camsab uzun uzun dertleşirler.

Camsab mutlu ve memnun bir halde uzun yıllar Şahmeran’ın güvenini kazanır. Birbirlerine uzun uzun hikâyeler anlatırlar. Uzun bir zaman sonra Camsab Şahmeran’a;

- Ey muhterem efendim! Ailemi çok özledim. Ne olur beni aileme kavuşturun! Bu lütfü bana bağışlayın, diyerek yalvarır.

Bunun üzerine Şahmeran;

-Camsab, ben sözümü tutup seni yurduna gönderirsem, sen de aynen bana söz verebilir misin ki, bir daha ömrünün sonuna kadar hamama girmeyeceksin? diye sordu.

Camsab cevaben;

- Ölünceye kadar hamam yüzü görmeyeceğime ve senin yerini yurdunu kimseye söylemiyeceğime yemin ederim, dedi ve yemin etti.

Şahmeran bu yemin üzerine, artık kanaat getirerek, Camsab’a biraz yolluk ve bir hayli de dünyalık ziynet, cevahir ve hediyeler vererek, orada duran yılanlara hitaben; Bunu o bal kuyusundan dışarı çıkarın, emrini verdi.

Yılanın Önüne katılarak bal kuyusundan çıkan Camsab, artık hür olmanın saadeti, sevinci içerisinde evine koştu, ailesine, sevdiklerine kavuştu. Ailesi büyük bir merak içerisinde Camsab’a beş yıldır nerelerde olduğunu sordular. Şahmeran’a verdiği sözü düşünerek hata yapmaktan çekinen Camsab:

Yeminliyim, söylemek istemem. Bunu benden sormayın, deyince, annesi;

Arkadaşların, senin dişi bir kaplan tarafından parçalandığını söylemişlerdi. O zamandan beri tam beş sene oldu. Azap ve keder içinde bu günleri geçirdiğimizi tahmin edersin herhalde. Buna rağmen sen bize bu ıstıraplı günlerin bir hesabını bile vermekten çekiniyorsun, dedi.

Camsab sordu:

Benim o hain ve vicdansız arkadaşlarım şimdi nerededirler, sağ mıdırlar?

- Oğlum hepsi sağ. Ticaret yapıyorlar, çok zengin oldular. Bazen bize yiyecek ve para yardımı yapıyorlar. Hâl ve hatırımızı soruyorlar, Allah’a şükür, deyince Camsab dayanamadı:

Ana bunlardan birini çağırıver. Hadi var git, dedi. Anası:

- Oğlum onlar bizim ayağımıza hiç gelirler mi? Onlar zengin, yüksek insanlar. Yarın sabah sen git, onları evlerinde ya da iş yerlerinde ziyaret et, dedi.

Camsab yine;

İşin aslı öyle değil ana. Sen var git söyle onlara, “oğlum geldi, sizi istiyor” de, onlar koşa koşa gelirler, dedi.

Gerçekten Camsab’ın annesi gidip bunlardan birisini bulunca adam telaş ve endişeye kapıldı. Diğer arkadaşlarını bulup, onlarla konuşup tartıştı, sonuçta hak ve adaletten korkarak, Camsab’tan af dilemeye, merhametini istemeye ve mallarının yarısını Camsab’a vermeye karar verdiler. Mallarının yarısını yanlarına alarak Camsab’ın evine geldiler. Camsab’ın elini ayağını öperek:

- Ey kardeşimiz Camsab. Bizim cahillik ve kusurumuz büyüktür. Bizim ettiğimizi sen etme. Bizi sen affet, malımızın yarısını sana getirdik. Gel barışalım, diye çok yalvardılar. Camsab bunlara yine acıdı ve kabahatlerini bağışlıyarak yeniden dost oldular.

Aradan yedi yıl geçti. Bu zaman içerisinde Camsab verdiği söz gereği hiç hamama gitmedi.

Camsab’ın yaşadığı ülkenin hükümdarı Keyhüsrev bir gün fena bir hastalığa tutulmuştu. Tüm vücudu kıpkırmızı yaralar içinde idi. Hekimler, ilaçlar fayda etmedi. Hastalık gittikçe arttı, ağırlaştı. Hekimler bütün ümitlerini kestiler. Çaresizliği kabul ettiler.

Keyhüsrev’in Şahmur isminde bir de veziri vardı. Sihir işlerinde Vezir kitaplarını karıştırırken, tek devanın Şahmeran’ın etini yemek olduğunu hükümdara söyledi. Keyhüsrev tellallar bağırtıp, Şahmeran’ın yerini bilene büyük vaadlerde bulundu. Camsab verdiği söz üzerine ses çıkarmadı. Vezir yeniden bir hüküm çıkardı. “Şahmeran’ı gören bir kimsenin belden aşağısı balık gibi beyaz pullu olur.” Bunun üzerine bütün hamamcılara, halkın bedava yıkanmaları için emirler verildi ve hamam masraflarının devletçe ödeneceği bildirildi.

Memurlara talimatlar verilerek, bütün halkın hamamlara gitmesi sağlandı. O sırada zorla da olsa Camsab’da hamama götürüldüğü için sır öğrenildi. Belinden aşağısı beyaz pullu olan Camsab yaka paça doğru hükümdarın huzuruna çıkarıldı. Keyhüsrev’in tedavisi için tek çarenin Camsab’ın elinde bulunduğunu kendisine anlatılarak. Şahmeran’ın yerini göstermesi emredildi.

Camsab kaçamak bir yol arar gibi:

Babam büyük bir hekimdir, belki de bir çare bulur. Ben ise mektepte bir şey öğrenemedim. Sanatta da çırak çıkamadım. Ben ne ilaç bilirim ki, dedi ise de Vezir ona:

Biz senden ilaç istemiyoruz. Sen bize Şahmeran’ı bul yeter. Buna karşılık hükümdar sana büyük ihsanlar verecek, dedi.

Camsab yine anlamamış gibi, kendini bir şeyden haberi yok gösterircesine:

- Şahmeran nasıl şeydir? Ben onu hiç görmedim, dedi.

Vezir:

- Şahmeran’ı sen görmüş olmalısın. Zira belinden aşağısı pullu senin, dedi.

Camsab:

- Benim vücudum doğma büyüme böyle pulludur, dedi ve sırrını vermedi. Camsab’ı zorla söyletebilmek için bir hayli dövdükten sonra cellada teslim ettiler. Camsab hayatını kurtarabilmek için, son bir çare olarak hiç olmazsa Şahmeran’ın kuyusunu göstermeyi kabul etti. “Nasıl olsa onu oradan çıkaramazlar, ben de ölümden kurtulurum” diye düşünüyordu.

Fakat hiç de öyle olmadı. Camsab kuyuyu gösterince, vezir kuyunun başında sihirini kullandı. Okudu, üfledi ve nihayet Şahmeran yılanı başında tuttuğu altın bir tepsi içinde götürdü. Şahmeran etrafına bakıp Camsab’ı görünce:

İşte Camsab nihayet kanıma girdin. Ben insanoğluna itimat edilmiyeceğini biliyordum. Fakat ne çare ki yine aldandım. Başa gelen kaderdir, dedi.

Camsab utancından yerin dibine geçiyordu. Ağzını açıp cevap veremedi. Kendisinin bu aşağı ruhluluğunu. İhanetini bir türlü af edemiyordu. Rezil olmuştu.

Vezir Şahmur Şahmeran’ı tutmak için elini uzatırken, Şahmeran ona:

- Ey melun! Sen bana el sürme, yoksa hançerimle seni delik deşik ederim. Ey Camsab! Sen beni kucağına al götür, dedi.

Camsab, Şahmeran’ı kucağında götürürken ona:

Şahım, senden Keyhüsrev’in tedavisi için derman isteyecekler, dedi.

Şahmeran:

- Bu derman benim elimdir. Allah’ın dediği olur, ne yapalım! Eninde sonunda ölmeyecek miyim? Ey Camsab! Sana bir öğüdüm olsun. Sen bana belki de isteyerek kötülük ettin, fakat ben sana etmem. Bu melun beni sana belki de boğazlatacak. Sakın kabul etme. Sonra katil olursun. Bırak beni Şahmur kessin. Beni toprak çanakta kaynatıp ilk suyumu sana içirmek isteyecekler. Sakın içme. O suyu ona içir. Eğer dediklerimi aynen yaparsan kazanırsın. Ben nasıl olsa Öleceğim. Sen benim dediklerimi yaparsan, beni hayır dua ile anarsın, dedi.

Hükümdarın sarayına gelindiği zaman Camsab ağlamaya başladı. Şahmur buna öfkelenmişti:

- Sen deli misin? Bir yılan için ağlayacak ne var, diye bağırdı.

Vezir nihayet Şahmeran’ı tutup kesti. Üç parçaya bölerek, bir toprak çömlek içinde kaynatmak üzere ateşin üstüne koyduğu sırada hükümdarın bir yaveri gelerek onu saraya istedi. Vezir giderken Camsab’a dönerek:

- Al bu şişeyi, içine Şahmeran’ın ikinci suyunu doldur. Ben içeceğim. Belimin Ağrısına şifadır. İlk suyunu da sen iç. Her türlü hastalıktan korunur, kurtulursun, dedi.

Camsab Şahmeran’ın ilk suyunu şişeye koydu ve ikinci suyunu da kendi içti. Birden çömlekteki parçalar dile geldiler:

- Biz hükümdarın hastalığına dermanız. İlk üç gün başımı yedir.

Dördüncü gün hamama götür, şifa bulur, dediler.

Koşarak gelen Vezir Şahmur, telaşla ikinci suyu sordu. Camsab şişeye koyduğu ilk suyu Vezire uzattı. Şahmur’un karnı, aldanarak içtiği suyun tesiriyle davul gibi şişti. Kendisini yere can acısıyla atan Şahmur çırpına çırpına son nefesini verip öldü.

Bu olay Kehsûrev’e iletilince, telaşa düşen hükümdar derhal Camsab’ı huzuruna çağırdı:

- Şimdi Şahmur öldü. İlacı nasıl kullanacağımızı biliyor musun? Nasıl yapacağız? diye sorunca Camsab:

- Efendimiz hîç merak buyurmayınız. Ben ilacın nasıl kullanılacağını iyice biliyorum. Yaralarınızı iyi edeceğim, diyerek Şahmeran’ın baş tarafını hükümdara yedirdi. O anda Keyhüsrev’in vücudunda bir kaşınma başladı. İkinci ve üçüncü parçalar da tesirini gösterdi. Dördüncü gün hamama götürülen hükümdar, hamam dönüşü Camsab’ı sarayına kadar getirdi, kendisine başvezirlik mührünü vererek, ona bir çok ihsanlar nail etti.

Şahmeran’ın ikinci suyunu içen Camsab, hikmet ve kimya ilminde büyük başarılar elde etti, eserler verdi. Bu su ona akıl ve feraset, zekâ ve hafıza bahsetmişti.

camsab, bu suretle kalan ömrü boyunca meşhur ve mesut yaşadı.

Adı dünyada elan bakidir,

ALINTI

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap