Can Sengul

Kök Hücre Hakkında Herşey

Önerilen İletiler

Scientist.jpg

Kök Hücre Nedir? Kök hücreler vücudumuzda bütün dokuları ve organları oluşturan ana hücrelerdir. Henüz farklılaşmamış olan bu hücreler sınırsız bölünebilme ve kendini yenileme, organ ve dokulara dönüşebilme yeteneğine sahiptir.

Genel olarak 3 tür kök hücre vardır. Bunlar totipoent, multipotent ve pluripotent kök hücrelerdir. Bir hücrenin totipotent olması bütün vücudun tüm organ ve dokularına dönüşebilmesi anlamına gelir. Bu hücreler plasenta ve amnios kesesi zarları gibi embriyo dışı dokulara da farklılaşma yeteneğine sahiptirler. Totiptent hücreler gelişmenin ileri evrelerinde pulirpotent hücrelere dönüşebilirler. Pluripotent hücreler totipotent hücreler gibi vücudun bütün hücrelerine dönüşmezler. Pluriptent bir hücre vücudun birçok hücresine dönüşebilecek yetenektedir. Multipotent hücreler gelişmenin daha ileri evresine ait hücrelerdir ve özelleşmiş hücre tiplerine farklıklaşabilirler. Örneğin, multipotent bir kan hücresi diğer özelleşmiş kan hücrelerine dönüşebilme kabiliyetine sahiptir.

Bu açıklamaya bir örnek verecek olursak, totipoent hücreler ilkokul öğrencileri gibidir, gelecekte her türlü mesleğe yönlenebilirler. Pluripotent hücreler üniversite öğrencileridir hangi okulda okuyorlarsa o mesleği yapmak üzere hazırlanmaktadırlar. Multipotent hücreler ise üniversiteden mezun olduktan sonra bir meslek gurubunda alt dallara ayrılan uzmanlara benzetilebilir.

Totipotent hücreler embriyonun en erken evresindeki kök hücrelerdir. Pluripotent hücreler embriyonun blastokist evresinden itibaren ve fetusta bulunabilen hücrelerdir. Multipotent hücreler ise kordon kanı ve yetişkin kök hücrelerdir.

  • Like 1

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Embriyonik Kök Hücreler

khtek02.jpgcizgi.gifkhtek03.jpg

Embriyonik kök hücreler blastokist evresindeki bir embriyonun iç hücre kitlesinden elde edilirler. Embriyonik kök hücrelerin 1998 yılında Thomson ve arkadaşları tarafından üretilebilmesiyle birlikte embriyonik kök hücre konusunda bir çığır açılmıştır. Günümüzde, insan embriyolarındaki çalışmalar in-vitro fertilizasyon kliniklerinde artan ve bağışlanan embriyolarda yürütülmektedir. Embriyo potansiyel bir canlı olarak kabul edilebildiğinden bu hücrelerin araştırmada veya tedavide kullanımı ile ilgili etik sorunlar ortaya çıkmıştır. Bazı ülkelerde araştırma için kullanılmaları yasaklanmıştır. Embriyonik kök hücreler pluripotent hücrelerdir; vücutta yaklaşık 200 hücre tipine dönüşebilirler.

Çekirdeği çıkartılmış bir yumurtayla kaynaştırılarak elde edilmiş olan (klonlanmış) bir embriyodan elde edilebilirler. Klonlanmış bir embriyodan elde edilen kok hücreler hastanın bağışıklık sistemi ile uyum gösterirler. Embriyonik kök hücreden elde edilen hücre kümeleri embrioid cisimcikler (embrioid bodies) olarak adlandırılmaktadır. Bu kümeler üç ana germ tabakasından kaynaklanan çeşitli hücre tiplerine yönlenmiş hücrelerden, farklılaşmamış olanlara kadar değişen hücreleri içermektedir.

khtek05.jpg

Embrioid Cisimcikler

khtek06.jpg

Destek kültüründe üreyen embriyonik hücreler

Günümüzde, kök hücrelerin farklılaşmasının kontrolü üzerinde durulmaktadır. Bu amaçla kültür ortamına çeşitli büyüme faktörleri, sitokinler ve kimyasallar eklenmiş, farklı destek hücreleri kullanılmış ve gen aktarımı ile farklılaşmanın yönlenmesi yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Embriyonik kök hücrelerin farklılaşmadan kendini yenileyebilmesi için birçok faktörün denge içinde olması gerekmektedir. In-vitro olarak farklılaşmayı kontrol etmek için kültür ortamında destek hücreler ve sitokinlerden yararlanılmaktadır. İnsan embriyonik kök hücreleri, fare embriyonik fibroblast hücreleri ve "Leukemia Inhibitory Factor"-LIF varlığında bu özelliklerini korumaktadır. Destek hücreler ve LIF ortamdan uzaklaştırıldığında hücreler arasında kümeleşme ve sonrasında Embriyoid Cisim oluşumu gözlenir.

Embriyonik kök hücrelerin diğer molekül veya başka türlerden elde edilen hücrelerle temas etmeksizin üreyebileceğini gösteren son araştırmalar bu hücrelerin daha sağlıklı ortamlardan elde edilebileceklerini ve klinik kullanımları konusunda güvenilirliğin artabileceğini göstermektedir.

Embriyonik kök hücrelerin tedavide kullanılabilmesi için çalışmalar sürdürülmektedir. Tedavi amaçlı kullanımda bugün aşılması gereken engel farklılaşmanın istenilen yönde kontrol edilmesidir. Potansiyel klinik amaçlı kullanımı FDA (U.S. Food and Drug Administration) tarafından onaylanan kök hücre soyları NIH'e (U.S. National Institutes of Health) ait internet sitesinde (http://escr.nih.gov) sürekli olarak yenilenerek duyurulmaktadır. spacer.giftitlemenu.jpgKök Hücre Nedir?Kök Hücre TürleriEmbriyonik Kök HücrelerFetal Kök HücrelerEmbriyonik Korsinoma HücreleriYetişkin Kök Hücreler bottom.jpgspacer.gifScientist.jpgkhgtdlogo.jpg

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Fetal Kök Hücreler Fetus 1998 yılında Gearhart ve ark.'nın çalışmaları sonucunda, 5-9 haftalık fetusun gonadal kıvrım ve mezenter bölgesindeki primordial germ hücrelerinin kültürü ile embriyonik germ hücreleri elde edilmiştir. Ancak, immun baskılanmış farelere enjeksiyon sonrasında teratoma oluşumu gösterilememiştir. Fetustan elde edilen kök hücrelerin araştırma veya tedavide kullanımı uygun doku gruplarına ait fetus kaynaklarının oluşturulması gibi etik açıdan ciddi sorunlar doğurabilir. Ancak, kendiliğinden düşük yapmış kişilerde bu hücreler bağışlanarak araştırma ve tedavi amacıyla kullanılabilir. Gerekli fetus kaynağının az olması nedeniyle fetus kaynaklı germ hücreleri araştırmaları eski hızını kaybetmiştir. Günümüzde çeşitli kalıtsal hastalıklar fetal karaciğer kaynaklı kök hücre nakilleri ile tedavi edilmektedir.

Embriyonik Korsinoma Hücreleri Embriyonik karsinoma hücreleri teratokarsinom olarak adlandırılan germ hücre tümörlerinde bulunan kök hücrelerdir. Teratokarsinomların öncü germ hücrelerin malign halinden kaynaklandığı düşünülmektedir. İnsanda daha sık olarak testis tümörlerinde rastlanmaktadır. Bu tümörler tek bir tümör hücresi tipinden çok, farklılaşmış hücre tiplerinden oluşmaktadır.

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Yetişkin Kök Hücreler Yetişkin kök hücreler uzun süre kendini yenileyebilme kapasitesine sahip ve yetişkin dokulardaki öncü hücrelere farklılaşma özelliğinde olan hücrelerdir. Yetişkin kök hücrelerin kullanımı etik açıdan sorun oluşturmamaktadır. Bu hücreler kişinin bağışıklık sistemine uyum gösterirler. Günümüzde, tüm hücre tiplerine dönüşemedikleri için yetişkin kök hücrelerin kullanımlarının sınırlı olduğu düşünülmektedir. Bu hücreler, plasenta olarak adlandırdığımız bebeği besleyen organdan, göbek kordon kanından ve yetişkin kişilerin vücutlarından elde edilebilirler.

Göbek kordonu kesilip bebek ayrıldıktan sonra ilk yarım saat içerisinde anne rahminden düşen plasenta ve göbek kordon kanı yetişkin kök hücreler için önemli bir kaynaktır. Bu hücreler yetişkin vücudundaki hücrelere göre daha genç bir dönemde elde edildiklerinden diğer yetişkin hücrelere göre kullanım açısından bazı avantalara sahiptirler.

Kordon kanı kök hücrelerinin avantajları ;

Alıcıya daha kolay uyum sağlarlar

<li>Genç hücrelerdir

<li>Yaşayabilme yetenekleri daha yüksektir

<li>Daha fazla sayıda elde edilebilirler

Göbek kordon kanı kök hücre kaynağı olarak dünyada, özellikle çocuklarda 1988 yılından beri çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Kordon kanı elde edildikten sonra bir dizi işlemden geçirilir ve kırmızı kan hücreleri elimine edilir. Daha sonra dondurma işlemi için kullanılan özel eriyiklerin içerisinde sıvı nitrojen içerisinde dondurularak saklanır. Bu işlem kordon kanı bankacılığı olarak adlandırılır.

khtek09.jpg

Plasenta

Yetişkin bir insanın vücudunda da kök hücre kaynakları bulunmaktadır. Bu hücreler vücutta az miktarlarda bulundukları için saflaştırılmaları da ayı bir sorun olarak görülmektedir. Vücut dışında embriyonik kök hücreler kadar çoğalma yetenekleri yoktur. Kemik iliğinde bulunan kok hücreler yetişkin kök hücreler için iyi bir örnek oluşturmaktadır. Örneğin yetişkin bir insanda he gün 200 milyon kadar kırmızı kan hücresi bu ana hücrelerin farklılaşması ile elde edilmektedir. Kemik iliği kök hücreleri yaklaşık 30 yıldan uzun bir süredir kan hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.

Tanım olarak, yetişkin kök hücreler organizmanın yaşamı boyunca kendini yenileyebilme özelliğini koruyan hücrelerdir. Ancak, vücut dışında embriyonik kök hücreler kadar uzun süre özelliklerini koruyarak üretilememektedir. Yetişkinde bulunan hücreler öncü hücrelere ve daha sonra da özelleşmiş hücrelere faklılaşırlar. Bu açıdan, yetişkin kök hücreleri incelerken, bu hücreleri dokuya özgü öncü hücrelerden ayırt etmek oldukça zor olmaktadır.

Yetişkin kök hücreler insan vücudunda sadece kemik iliğinde değil özellikle yağ dokusu olmak üzere birçok doku ve organda bulunabilirler. Yağ dokusundan elde edilen kök hücrelerin kemik iliğinden elde edilen kök hücreler kadar dönüşüm yeteneğine sahip olduğu bildirilmektedir. Yağ dokusundan kemik iliğine göre daha fazla sayıda hücre elde edilebilmektedir. Bu hücrelerin bulundukları doku ve organlarda küçük hasarların giderilmesinde rol oynadığı düşünülmektedir. Günümüze kadar bu hücrelerin sadece belirli bir gurup hücreye faklılaşabileceği düşünülüyordu. Ancak günümüzde bu hücrelerin başa değişik hücre tiplerine de dönüşebileceği bilinmektedir. Örneğin kemik iliği hücreleri karaciğer, sinir, kas ve böbrek hücrelerine dönüşebilmektedir. Hatta günümüzde bir yetişkin kök hücrenin değişime uğrayarak pluripotent özellik taşıyan bir kök hücreye dönüşebileceği gösterilmiştir. Bu özellik karşılıklı farklılaşma (transdiferensiyasyon) olarak adlandırılır. Bu hücrelerin farklı doku tiplerine dönüşebilmelerini ve vücut dışında daha uzun süre yaşabilmelerini sağlamak amacıyla günümüzde yoğun bir şekilde çalışmalar devam etmektedir.

Burun boşluğunu örten dokudan elde edilen kök hücrelerin embriyonik kök hücreler gibi yüksek bir farklılaşma yetenekleri olduğu gösterilmiştir. Bu hücreler, embriyonik kök hücrelere göre daha kolay elde edilebilmeleri açısından önemli bir kök hücre kaynağı olarak değerlendirilmektedir.

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Omurilik Yaralanmaları Sıçanlarda yapılan çalışmalarda kök hücrelerin akut omurilik yaralanmalarında hareket kabiliyetini artırdığı gösterilmiştir. Ancak, aynı uygulamanın kronik omuruilik yaralanmasında fayda sağlamadığı sonucu elde edilmiştir. Araştırmacılar erken ve geç dönemde kısmi paralizi oluşmuş sıçanlarda uyguladıkları tedavide her iki grupta da oligodendrositlerin oluştuğunu ve bu hücrelerin ilgili alanlara hareket ettiklerini göstermişlerdir. Akut dönemdeki sıçanlarda yürüme kabiliyetinde belirgin artış görülürken kronik dönemdeki sıçanlarda bu işlevin geri dönmediği görülmüştür. Kronik dönemde sinlerin etrafında oluşan skar dokusu bu hücrelerin işlevini engellemiştir. UCI, Tıp Fakültesi Reeve-Irvine Araştırma Merkezinde yapılan bu çalışmada araştırma ekibi kök hücrelerin oligodendrositlere dönüşmesini sağlayabilecek yeni bir teknik kullanmışlardır. Oligodendrositler merkezi sinir siteminde elektrik uyarının iletiminde rol oynayan myelin kılıfını oluşturmaktadır. Bu kılıf hastalık veya travma nedeniyle hasar gördüğü taktirde duyu ve motor işlevinde kayıplar olmaktadır. Bu çalışma Neuroscience dergisi Mayıs ayında 11. sayıda yayınlanmıştır. Aynı araştırıcılar kronik hasarlarda myelin liflerin oluşturulabilmesi konusunda çalışmalarını sürdürmektedir.

khted16.jpg

Akut omurilik yaralanması yaralanmayı izleyen birkaç haftalım süreyi kapsamaktadır. Kronik dönem ise birkaç ay içerisinde başlamaktadır. İnsanda kök hücre tedavisinin bu akut dönemde omuriliğin desteklenmesinde yararlı olabileceği düşünülmektedir. Günümüzde bu amaçla verilen ilaçlar yeterli olmamaktadır.

Bu araştırıcılar önceki çalışmalarında bağışıklık sitemi tarafından myelin liflerin harabiyeti sonucunda meydana gelebilecek hastalıkları araştırmışlardır. Bu çalışmalarında bağışıklık siteminin konrolü ile söz konusu hasarın giderilebileceğini göstermişlerdir. Araştırmacıların yaptığı açıklamada bu sonuçların heyecan verici olduğu ve ileride insanda yapışabilecek tedavilere ışık tutabileceği ancak klinikte uygulanabilir hale gelmesi için daha çok sayıda çalışmaya gereksinim olduğunu bildirmişlerdir. http://www.uci.edu

Karolinska Enstitüsünde araştırıcılar benzer şekilde kök hücre naklinin omurilik yaralanmalarında iyileşmeye yol açtığını sıçanlarda göstermişlerdir. Ancak naklin yapıldığı alanın üst kısmında ağrı duyusunun arttığı belirtilmiştir. Daha sonraki çalışmalarda bu etkinin kök hücrelere neurogenin-2 geninin nakledilmesi ile ortadan kalktığı görülmüştür. Ağrı artışının bu kök hücrelerin önemli bir kısmının astrosit denilen ağrı liflerinin gelişmesini uyaran hücrelere dönüşmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Neurogenin-2 kök hücrelerin astrositlere farklılaşmasını engellemekte ve oligodendrosit hücrelerine dönüşmesini desteklemektedir. Nörogenin-2 nakledilmiş az sayıda hücre de ağrı iletisi taşımayan sinir liflerini oluşturan astrositlere dönüşmektedir. (Allodynia limits the usefulness of intraspinal neural stem cell grafts and directed differentiation improves outcome C. Hofstetter, N. Holmström, J. Lilja, P. Schweinhardt, J. Hao, C. Spenger, Z. Wiesenfeld-Hallin, S. Kurpad, J. Frisén, L. Olson Nature Neuroscience Online February 13, 2005 In print: Nature Neuroscience March 2005)

Bu hayvanlarda işlevsel Magnetic Resonance Imaging (fMRI) ile duyusal işlevlerin geri döndüğü gösterilmiştir. Bu yöntemle ileride insanda da yapılabilecek tedavilerin sonuçlarının izlenmesi planlanmaktadır.

Yapılan laboratuar çalışmaları omurilik yaralanmalarında kök hücre tedavisinin yarar sağlayabileceğini göstermektedir. Bu çalışmalardan çıkan sonuçlar kök hücre tedavisinin klinik kullanım olasılığını desteklemektedir. Ancak, ilk bilimsel çalışmalardan elde edilen sonuçlar:

1) Bu tedavinin hangi hastalarda yarar sağlayabileceği, 2) Hastalığın hangi aşamasında yapılması gerektiği, 3) Yapılan tedavinin güvenirliliği konusunda yorum yapabilmek için henüz çok erken olduğunu göstermektedir. Bilimsel bu gerçekler göz önüne alındığında omurilik yaralanmalarında henüz insanda klinik tedavi yapılabilmesi olanaksızdır. İnsanda yapılan uygulamalar bu anlamda etik ve bilimsel olmayıp, bireysel bazı örnekler veya uygulamalar yanıltıcı sonuçlar doğurabilmektedir.

İşitme Kayıpları İşitme duyusu çevreyle iletişim kurulmasında son derece önemlidir. İç kulakta duyma işlevini üstlenen Corti organı işitme ve destek hücrelerinden oluşmuştur. Bu organda yaklaşık 15000 civarında işitme hücresi bulunur. Bu hücreler mekanik uyarıları elektrik uyarılara dönüştürürler. Böylece gelen ses dalgası beyine elektrik uyarı olarak iletilir. İç kulakta sınırlı sayıda bulunan bu hücreler değişik etkenlere karşı oldukça duyarlıdır ve kolay hasar görebilirler. Doğumsal veya edinsel (sonradan oluşan) işitme kayıpları genellikle bu hücrelerin hasarına bağlıdır. İşitme kayıplarına genetik nedenler küçümsenmeyecek oranda yüksektir. Doğumsal işitme kaybı 1:1000 oranında görülmektedir. Sağlıklı olan bebeklerin de yaklaşık 1:1000'inde henüz yetişkin döneme ulaşmadan önce çeşitli oranlarda işitme kayıpları olmaktadır. Etkilediği yaş dönemine göre bu çocuklarda konuşma, algılama bozuklukları ve psikososyal sorunlar meydana gelmektedir. Dünya sağlık örgütü verilerine göre dünya nüfusu ve yaşlı oranı arttıkça edinsel işitme kaybı oranlarında giderek artış görülmektedir. 2001 yılı içerisinde yaklaşık 250 milyon insanın bu kronik sorundan etkilendiği ve 65 yaşının üzerinde her 3 kişiden birinde değişen derecelerde işitme kaybı olduğu bildirilmiştir (http://www.who.org).

İşitme hücreleri kendilerini yenileme özelliğine sahip değildir. Herhangi bir yaralanma veya hasar oluştuğunda vücudun diğer organlarındaki hücreler gibi çoğalıp bu hasarı gideremezler. Günümüzde yapılan son bilimsel araştırmalar embriyonik kök hücrelerin işitme hücrelerine dönüşebileceğini göstermektedir. Yakın zamanda iç kulakta denge organını döşeyen hücrelerin kök hücre karakteri taşıdıkları gösterilmiştir. Deneysel çalışmalar iç kulaktan elde edilen bu yetişkin kök hücrelerin işitme hücreleri olarak kullanılabileceğini göstermektedir. Kemik iliğinden alınan yetişkin kök hücrelerin iç kulakta sinir hücresi karakteri kazanabildiği gösterilmiştir. Klinik olarak bu hücrelerin iç kulakta hasar gören hücrelerin yerine konulmasıyla işitme kayıplarının tedavi edilebileceği düşünülmektedir. Bütün bu bulgulara rağmen kök hücre kaynaklı tedaviler işitme kayıplarında kesin çözüm olmayabilir. Gen tedavisi, ilaç tedavisi ve geliştirilen teknolojik cihazların kullanımına ek olarak yapılabilecek bir kök hücre tedavisi işitme kayıplarında çeşitli yararlar sağlayabilir. Günümüzde işitme kaybında kök hücre kullanımı ile ilgili bütün çalışmalar deneysel düzeyde olup henüz insanda yapılan bir uygulama yoktur.

Kuşlarda işitme hücrelerinin kendilerini yeniledikleri gösterildikten sonra memelilerde de bu özelliğin kazandırılabilmesi konusunda bilim adamları bazı çalışmalar başlatmışlardır. Geçtiğimiz günlerde Michigan Üniversitesinde bilim adamları gen tedavisi yoluyla tarla sıçanlarında yeni işitme hücreleri oluşturmayı başarmışlardır. Bu hayvanlarda Math1 adlı genin nakledildiği destek hücreler işitme hücrelerine dönüşmüştür. Bunun da ötesinde bu hücreler işitme duyusunu algılayacak olan beyin hücreleriyle bağlantılar kurmuşlardır. Önümüzdeki günlerde çalışmalar bu hücrelerin işlevlerinin değerlendirilmesine yönelik olacaktır. Sonuçlar olumlu olduğu taktirde kalıcı işitme kayıplarında gen tedavisi yeni bir alternatif olarak karşımıza çıkabilir.

Diabet Klinik olarak diyabetin genç (Tip I) ve yetişkin (Tip II) diyabeti olmak üzere 2 tipi bulunmaktadır. Tip I diyabet hastalarında vücut insulin üretemez. Hastalığın nedeni konusunda günümüzde kesin bir bilgi yoktur. Genetik faktörler ve çevresel koşullar etken olarak öne sürülmüştür. Tip I diyabet tanısı genellikle çocukluk çağlarında veya gençlerde konulmaktadır. Bu hastalar uygun şekilde tedavi edilmezlerse böbrek hastalıkları, kalp hastalıkları, görme sorunları, felç veya kanlanma bozukluklarına bağlı olarak kol, bacak ve parmaklar gibi vücudun uç uzuvlarında kanlanma bozukluğuna bağlı olarak ülserler gibi ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşırlar.

khted20.jpg

Gelişen teknoloji ile birlikte Tip I diyabet hastalarında vücutta hasar gömüş olan insulin üreten hücreleri yerine koymak amacıyla yeni tedavi biçimleri gündeme gelmiştir. Bu tedavi biçimleri genel olarak 1) insulin üreten yetişkin adacık hücrelerinin hastalara doğrudan nakli veya 2) kök hücre tedavileridir.

khted21.jpg Adacık Hücreleri

Adacık hücresi nakilleri diyabet hastalarında günümüzde uygulanmaktadır. Bu uygulamalarda hastaya yapılan hücre tedavisi erişkin yani farklılaşmış hücrelerin bir vericiden alınıp hastaya aktarılması şeklindedir. Bu nakillerde diğer organ nakillerine benzer sorunlarla karşılaşılır. Bu sorunlar genel olarak şu şekilde sıralanabilir: Uygun vericinin (donör) bulunması <li>Hücrelerin hazırlanması <li>Hastanın hazırlanması ve uygulama işlemi <li>Nakledilen hücrelerin vücut tarafından kabul edilmesi

Hastaya nakil yapılabilmesi için donör dokularıyla uygunluk göstermesi gerekir. Ek olarak adacık hücresi nakilleri kadavradan yapıldığı için uygun donör bulmak böbrek nakilleri ile kıyaslandığında daha güçtür. Donörün yaşı ve sağlık durumu başarıda bir diğer önemli etkendir. Adacık hücreleri kadavradan alındıktan sonra özel laboratuarlarda hazırlanmaktadır. Bu hazırlık esnasında yeterli miktarda adacık hücresinin izole edilmesi olanağı her zaman yoktur. Laboratuarın başarısında kadavradan elde edilen pankreasın saklanma koşulları ve laboratuara ulaşana kadar geçen zaman önemli unsurlardır. Laboratuarın kendi deneyimi, koşulları ve kalitesi başarıdaki diğer önemli unsurlardır. Nakledilen adacık hücrelerinin bağışıklık sitemi tarafından reddedilmemesi için hastalara yüksek dozda kortizon gibi bağışıklık sitemlerini baskılayan ilaçlar uygulanır. Bu ilaçlar çeşitli yan etkiler yaratabilir ve hasta enfeksiyonlara karşı duyarlı hale gelir. Hastanın mikroplardan arındırılmış bir ortama alınması burada izlenmesi koşulu vardır. Uygulama işlemi için ise karaciğer toplardamarı kullanılır. Bu işlem bölgesel anestezi veya hasta uyutularak ameliyathane koşullarında yapılır. Dolayısıyla genel anestezi uygulanacaksa hasta gerek anestezi gerekse cerrahi işlemin yan etkilerine ait risklerle karşılaşır. Adacık nakillerinde genel olarak nakledilen tüm adacıkların ancak %10-15'i hastanın vücudunda tutunabilmektedir. Bu sayı klinik olarak istenilen sonucu almayı zorlaştırabilir. Dolayısıyla yapılan nakillerin başarılı olma şansı yüksek değildir. Bağışıklık siteminin yanıtı yapılan naklin vücut tarafından kabul edilmesinde bir diğer etken olarak karşımıza çıkmaktadır.

Adacık naklileri sınırlı merkezlerde ve akademik çatı altında yapılmaktadır. Adacık hücresi nakli çeşitli koşullara bağlı olması, uzun bir süreç gerektirmesi ve maliyeti göz önüne alındığında pratik bir yaklaşım değildir. Herşeye rağmen, adacık nakillerinde olumlu sonuç alan hastalar vardır ve bu genç diyabet hastaları insulin bağımlı olmaktan kurtulmuşlardır.

Adacık nakilleri konusunda http://diabetes.niddk.nih.gov/dm/pubs/pancreaticislet sitesinde ayrıntılı bilgi bulabilir ve güncel gelişmeleri izleyebilirsiniz. Adacık nakilleri ile ilgili merkezler ve uygulamalar hakkında iletişim kutusundan ayrıntılı bilgi isteyebilirsiniz.

Adacık nakillerindeki bu sorunlar araştırmacıları genç diyabet tedavisinde günümüz teknolojisinin getirdiği avantajlardan yararlanmaya yöneltmiştir. Bu hastalarda kök hücrelerin kullanımı ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır.

Günümüzde kemik iliğinde bulunan kök hücrelerin pankreas adacık hücrelerine dönüştürülmesine yöenelik çalışmalar sürdürülmektedir. Bu çalışmaların temel amacı hastalara kendi kök hücrelerinden yapılmış adacık hücreleri nakletme olanağı sağlamaktır. Bu durumda verici bulunması, hücre izolasyonunda karşılaşılan sorunlar ve hücrelerin reddedilmesi gibi sorunlar giderilmiş olacaktır. Hastaların bağışıklık sistemlerinin baskılanmasına da gerek kalmayacaktır. Sonuç olarak, Tip I diyabet için daha pratik ve başarılı bir hücre tedavisi tekniği elde edilebilecektir.

Tip I diyabet hastalarında adacık hücreleri hastanın kendi bağışıklık sitemi tarafından yok edilmektedir. Adacık hücrelerinin bağışıklık sitemi tarafından yok edilmesini önlemek için hastaya bir vericiden kemik iliği nakli yapılıp bağışıklık sitemi hücrelerinin değiştirilmesi düşünülmüştür. Hayvanlar üzerinde yapılan deneysel çalışmalar tek başına yapılan kemik iliği nakillerinin Tip I diyabet tedavisinde etkili olmadığını göstermektedir. Ancak kemik iliği vericisinden aynı zamanda adacık nakli yapıldığında bu hücrelerin yaşama şansının arttığı bildirilmiştir.

Günümüzde yapılan temel araştırmalar kök hücrelerden insulin salgılayan hücreler üretilebileceğini göstermiştir. Hayvan modellerinde nakilden sonra bu hücrelerin işlev gördüğü bildirilmiştir. Henüz deneysel aşamada olan ve klinik pratiğe yansımamış olan bu çalışmalarda ileride Tip I diyabetin kök hücreler ile tedavi edilebileceği doğrultusunda önemli bulgular elde edilmiştir

Kalp Hastalıkları Günümüzden yaklaşık 8 yıl kadar önce Willerson ve arkadaşları kök hücrelerin kalp kası yetmezliklerinde kullanılmasına yönelik çalışmaları başlatmışlardır. Willerson hayvanlarda bu uygulamanın güvenilir olduğunu ve kalp kası işlevinde düzelmelere yol açtığını bildirmiştir. Bu çalışmaları takiben Rio de Janeiro'da bulunan Brezilya Procardiaco Hastanesi ve Federal Üniversitesi ve Amerika Birleşik Devletleri Houston Texas Üniversitesi Sağlık bilimleri merkezinde 21 Brezilyalı hasta üzerinde yapılan çalışmada ileri derecede kalp kası yetmezliği görülen hastılarda kalp kasına kök hücre naklinin güvenilir ve kullanışlı bir tedavi yöntemi olduğu doğrultusunda sonuçlar elde edilmiştir. Bu çalışmanın taraflarının işbirliğinden de anlaşılacağı gibi Amerika'daki hastaların yasal hakları ve ülkedeki tıbbi etik anlayışı nedeniyle çalışma sadece Brezilyalı hastalar üzerinde denenmiştir. Procardiaco Hastanesi etik kurulu ve Brezilya Ulusal Etik Konseyi sadece ağır kalp kası yetmezlik olgularında bu çalışmayı onaylamışlardır. Araştırıcılar bu hastaların ağır yetmezlik tablosunda olduklarını ve bu nedenle yapılan tedaviden başka umutları kalmadığını özellikle vurgulamaktadır.

khted17.jpg

Bu çalışmada 14 hastaya ortalama iki milyon kök hücre içeren enjeksiyonlar yapılmıştır, tedavi verilmeyen 7 hasta da kontrol grubu olarak kullanılmıştır. Her iki gruptaki hastaya da aynı tıbbi tedavi ve bakım uygulanmıştır. Hastalara işlemden yaklaşık 4 saat önce kendi kemik iliklerinden alınan hücreler uygulanmıştır. Angio yoluyla kas hasarı olan özel alanlar belirlenmiş ve uygulama bu bölgelere yapılmıştır. Uygulamadan iki ay sonra yapılan değerlendirmelerde kök hücre tedavisi uygulanan hastalarda kontrol grubuna göre kalp işlevi açısından ilerlemeler kaydedilmiştir. Tedaviden 4 ay sonra bu ilerlemelerin kalıcı hale geldiği görülmüştür. Brezilyada çalışmanın daha kapsamlı olarak yürütülmesine karar verilmiştir. Tedavi edilen hastalardan 2 tanesi izlem sırasında diğerleri de tedaviyi izleyen 14 hafta içerisinde kaybedilmişlerdir. Hastalara aileleri izin vermediği için otopsi yapılmadığı bildirilmiştir.

Yapılan bu tedavinin kalp kasında ne tür bir değişime yol açtığı bilinmemektedir. Ancak, bu hücrelerin kendisi damar ve kas hücrelerine dönüşebilmekte veya damar ve kas hücrelerinin bölünmesini uyarmakta olduğu düşünülmektedir. Houston'daki araştırmacılar kalp kası yetmezliklerinde kök hücre kullanarak gen nakli yapılması doğrultusunda çalışmalarını sürdürmektedirler.

Amerikan Kalp Derneğinin 2003 yılındaki oturumunda Granulocyte Colony Stimulating factor (G-CSF) adlı sitokinin krizden yakın bir zaman içerisinde uygulanması halinde kalp kası hücrelerinin üremesini uyardığı bildirilmiştir.

2001 yılında Almanya'da Düsseldorf Heinrich Heine Üniversitesinde yapılan çalışmalarda ise kalp krizinden sonra denenen kök hücre tedavisinde başarılı sonuçlar alındığı bildirilmiştir. Uygulama enfarktüsü takiben ilk hafta içerisinde yapılmıştır. Bu çalışmada 40 akut enfarktüs olgusunda 20 tanesi tedaviyi kabul etmişlerdir.

Sonuç olarak, yapılan klinik çalışmalar kök hücre nakillerinin bazı laboratuar değerlendirmelerinde olumlu sonuçlar verdiğini göstermesine rağmen klinik olarak hastanın yararı konusunda kesin bir veri bulunmamaktadır. İlk klinik verilere göre kalp yetmezliklerinde kök hücre nakli veya G-CSF gibi uygulamalar ileri evre yetmezlik olgularından ziyade belki yeni geçirilmiş enfarktüslerde yarar sağlayabileceği düşünülmektedir. spacer.gif

Fetal Tedavi Erken doğum riski olmasına rağmen rahim içerisinde girişimsel tedavi yapılması günümüzde uygulanabilir düzeye gelmiştir. Buna bağlı olarak ta rahim içi kök hücre

khted05.jpg tedavisi yapabilme olanağı doğmuştur. Rahim içi kök hücre tedavisi bağışıklık sitemi yetmezliklerinde, genetik hastalıklarda ve kan hastalıklarında oldukça yeni bir tedavi biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. İlk deneyimler şiddetli bağışıklık sistemi yetmezliğine yol açan doğumsal hastalıkların rahim içerisinde tedavi edilebileceğini göstermiştir. Benzer şekilde, sınırlı sayıda da olsa doğumsal metabolik bozukluklar ve hemoglobinopatiler rahim içi kök hücre nakli ile tedavi edilmiştir. Anne karnındaki bebeklerde henüz bağışıklık sitemi tam gelişmediği için bu dönem kök hücre nakilleri için son derece uygundur. Erken yapılan bu tedavilerle doğum sonrası yapılacak tedaviler de bağışıklık siteminin hazırlanmasıyla kolaylaştırılmaktadır. Yapılan bu erken girişim bebeğin doğuma kadar olan dönemde de hastalıktan zarar görmesini engellemektedir. Rahim içi kök hücre tedavilerinde başarıyı artırabilmek için yeni yöntemler geliştirilmektedir. Bu gelişmelere paralel olarak kök hücre tedavileri gen tedavisi ile birlikte kullanılmaktadır. Mezenkimal kökenli veya pluripotent kök hücre kullanımı da bu yeni tedavinin genetik hastalıklarla ilgili kullanım alanını genişletebilecektir.

khted06.jpg

Kök hücreler yalnız tedavi için değil girişimsel olmayan tekniklerle doğum öncesi tanı için de kullanılabilmektedir. Gebeliğin ilk üç aydan sonraki erken döneminde anneden alınan ve laboratuar ortamında çoğaltılmış bebeğe ait kök hücrelerin hastalıkların tanısında kullanılabileceği bildirilmiştir.

Rahim içi kök hücre tedavisinin etik boyutu ciddi şekilde önem taşımaktadır. Bu tedaviler bilinen ve deneyimli merkezlerde araştırma kapsamında ele alınmasının doğru olduğu düşünülmektedir.

Tüp Bebek Kısırlık tedavisinde kök hücre kullanımı iki açıdan önem taşımaktadır. Bunlardan ilki, yetişkin kök hücrelerden gamet dediğimiz yumurta ve sperm hücrelerinin elde edilmesidir, İkincisi ise endometrium denilen rahim içerisindeki, bebeğin yerleştiği tabakanın onarılması veya desteklenmesidir. Bu şekilde, yaşlanma veya erken menopoz nedeniyle yeterli veya hiç yumurta edilemeyen kadınların kendi yumurtaları ile gebe kalmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Erkeklerde de sperm elde edilemeyen olgularda erkeğin kendi vücut hücresini kullanarak aynı genetik yapıyı taşıyan spermlerin elde edilmesidir. Kök hücre ile ilgili bu çalışmalarla birlikte kimi toplumlarda etik tartışmalara yol açabilen yumurta veya sperm bağışı gibi, başkasından gamet hücresi alarak gebelik elde etme gibi yöntemlerin de tamamen ortadan kalkmasa da sona ermesi beklenebilir.

khted02.jpg

Mayıs 2003 tarihinde embriyonik kök hücrelerden insana yumurta hücresi (oosit) üretildiği yolunda çalışmalar bildirilmiştir. Aynı yumurtanın başka kök hücrelerin sağlanabilmesi için kullanılabileceği de belirtilmiştir. Bu şekilde insan yumurta veya blastokistlerine kök hücre kaynağı sürekli gereksinim duyulmaksızın embriyonik kök hücre elde edilebile olanağı da doğacaktır. Benzer şekilde kök hücrelerden sperm elde edilmesi yolunda ilk çalışmalar olumlu sonuçlar vermektedir. Günümüzde sperm öncü hücrelerinin laboratuarlarda geliştirilmesi veya bunların kullanılması yoluyla gebelik sağlanması pratikte uygulanan yöntemlerdir. Bu öncü hücrelerle yüksek oranlarda embriyo elde edilebilmesine rağmen gebelik oranları çok düşüktür.

khted03.jpg

Sperm öncü hücreleri (Spermatogonyum)

Tüp bebek yaptıran çiftlerde gebelik başarısı açısından en önemli sorunlardan bir tanesi ise döllenen ve nakledilen embriyoların rahim duvarına yapışmamasıdır. Bazı hastalarda ise çeşitli girişimler ve yangılara bağlı olarak endometirum adı verilen rahim duvarını tamamen zedelenir (Ascherman Sendromu) ve gebelik oluşamaz. Her iki gruptaki hastalar da varolan tedavilerin yetersiz kalması halinde taşıyıcı anne bulmak yoluyla gebelik şansına sahip olabilir. Kök hücre teknolojisinin gelişmesiyle birlikte bu sorunlara yönelik bazı alternatif tedavi biçimleri de gündeme gelmektedir.

khted04.jpg

Endometrium her adet döneminde kendini yenileyen dinamik bir dokudur. Endometriumun bazal tabaka denilen, alt katlarında yer alan kök hücreler her ay adet kanı şeklinde dökülen bu dokunun yenilenmesinde görev almaktadır. Bazal tabakadaki kök hücreler farklılaşarak, dökülen endometriumun tekrar oluşmasını sağlarlar. ABD, Yale Üniversitsinde yapılan bir çalışmada kemik iliği kök hücrelerinin endometrium yenilenmesinde rol aldığı gösterilmiştir. Bu çalışmanın sonuçlarına bakarak, hastadan alınan yetişkin kök hücreler kullanılarak endometrium zedelenmeleri halinde tedavi şansı doğabilecektir. Hastanın kendi dokusuna uygun kök hücre nakilleri ile embriyoların yapışamamasına bağlı olarak gebe kalamayan kadınlarda gebelik elde edebilme şansının artırılabileceği de düşünülmektedir.

Kanser Kök hücreler kanser tedavisinde değişik alanlarda kullanılmaktadır. Günümüzde genel olarak yapılan uygulamalar kemik iliği ve kordon kanından elde edilen kök hücre nakilleridir. Bu uygulamalar ışın tedavisi ve yoğun kemoterapi sonrasında hasar gören kan hücrelerinin yerine konulmasını sağlamak amacıyla yapılırlar. Kemik iliği nakli kan hastalıklarının tedavisinde uzun yıllardan beri yapılmakta olan bir uygulamadır. Periferik kan kök hücre tedavisi olarak bilinen yeni bir teknik ise hastanın kendi kanındaki kök hücrelerin ayrıştırılması ve klasik kanser tedavisinden sonra hasar gören kan hücrelerinin yerine konulması amacıyla hastaya tekrar verilmesidir. Kanın ayrıştırılma işi pheresis veya apheresis olarak adlandırılır ve bu amaçla özel cihazlar kullanılmaktadır. Apherezis yoluyla elde edilen hücreler doğrudan kullanılabilir veya ileride kullanmak amacıyla dondurularak saklanır.

Klasik kanser tedavisine ek olarak yapılan periferik kan kök hücre nakilleri kanser tedavisinin etkinliğini artırabilmek amacıyla kullanılmaktadır. Yapılan bu uygulama tedavi sonrasında hasar gören kök hücrelerin yerine konulmasını sağlamaktadır ve hastalığın tedavisine dolaylı olarak katkısı vardır. Bu katkı sayesinde hastaya kanser ilaçları daha yüksek dozlarda uygulanabilmekte ve tedavinin etkinliği artırılmaktadır.

Yumurtalık (over) kanseri hastalarında yoğun kemoterapi kullanımına ek olarak yapılan kök hücre tedavisi bu tür bir uygulama için örnek oluşturabilir. Yürütülmekte olan bir çalışmada over kanseri hastalarına yüksek dozda "paclitaxel" ve "carboplatin" uygulandıktan sonra hasar gören kan hücrelerini yenilemek için kök hücre nakli yapılmaktadır. Bu tedaviden sonra toparlanan hastaya yüksek dozlarda "topotecan" ve "etopophos" uygulanmaktadır. Bu uygulamadan hemen sora hastaya tekrar kök hücre verilmektedir. Bu tedaviden sonra aynı hastaya "thiotepa" ile kemoterapi yapılmakta verilmekte ve 3. defa kök hücre uygulanmaktadır. Tedaviyi kabul eden hastalarda tedavinin etkinliği ve yan etkileri gözden geçirilmektedir. (Phase 1-2 Study of Tandem Cycles of High Dose Chemotherapy Followed by Autologous Hematopoietic Stem Cell Support in Women with Persistent or Recurrent Advanced (Stage III or IV) Epithelial Ovarian Cancer). Benzer olarak diğer bazı kanser türlerinde kök hücre nakli ile birlikte yüksek dozda ve sürede yapılan klasik tedaviler uygulanmaktadır. Bu tedaviler hakkında ayrıntılı bilgi isteyebilirsiniz.

Kök hücrelerin kanser tedavisinde kullanıldığı bir diğer alan hedefe yönelik kanser tedavisidir. Hedefe yönelik kanser tedavisi tümor aşılarının temelini oluşturmaktadır. Tümör aşılarının bir kısmı hastadan elde edilen kök hücrelerin dendritik hücre denilen özel hücrelere farklılaştırılması ve bu hücrelerin kansere özgü yapıları hastanın bağışıklık sistemine tanıtması esasına dayanmaktadır. Tümör aşılarının özelliklerine, günümüzdeki kullanım alanlarına ve bu konudaki güncel tedavilere ayrıntılı olarak yer vermektedir. Kök hücreler biyolojik ve hedefe yönelik bu tedavi yönteminde doğrudan kullanılmaktadır. Günümüzde kanser aşıları klasik tedavilere yanıt vermeyen kanser hastalarında denenmektedir. Kanser aşılarından çeşitli kanser türlerinin tedavisinde olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Kanser aşıları aynı zamanda kanserden korunmak amacıyla da geliştirilmektedir.

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Kordon Kanı Nedir? Kök hücreler bebeklerde kordon kanından sağlanabilir. Göbek kordon kanı önemli bir kök hücre kaynağıdır ve kök hücre kaynağı olarak dünyada 1988 yılından beri kullanılmaktadır. Bu hücreler değişik hücrelere farklılaşabilir ve çoğalabilir. Kök hücreler günümüzde özellikle kanser olmak üzere bilinen birçok hastalığın ve yaralanma sonucu olan organ ve doku kayıplarının tedavisinde yarar sağlamaktadır. Giderek gelişen kök hücre teknolojisi bu hücrelerin ileride daha kapsamlı olarak kullanılabileceği yolunda bilgiler vermektedir.

kordon01.jpg

Göbek kordon kanı kök hücre kaynağı olarak kemik iliğine göre daha güçlü bir alternatiftir. Kordon kanının içerdiği kök hücrelerin yeterliliği ve alıcıda oluşturabileceği yan etkilerin göreceli olarak azlığı yanında kolay elde edilmesi gibi bir başka üstünlüğü daha bulunmaktadır. Sağladığı bu üstünlükler doğrultusunda göbek kordon kanı toplanması, bankacılığı ve bu hücrelerin tedavide kullanımı bütün dünyada yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1988'den günümüze kadar çeşitli hastalıklar nedeniyle yaklaşık 2500 hastada kullanılmıştır. Az sayıda kök hücre içermesi nedeniyle yetişkinlerde çocuklardaki kadar yaygın kullanımı yoktur. Kullanılan hastaların önemli bir kısmı yaklaşık 20 kg ağrılığındaki çocuklardır. Yetişkinlerde ise günümüze kadar 500'den fazla hastada kullanılabilmiştir. Hücre tedavisindeki bu yeni yaklaşımlar bağış yapan vericiler, alıcılar ve kordon kanı saklamak isteyen aileler açısından bazı etik ve ekonomik konuları gündeme getirmiştir.

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Klonlama Nedir?

Klonlama günümüzde embriyoların veya herhangi bir organizmanın kopyalanması ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Ancak klonlama sadece bir embriyonun veya organizmanın benzeşik ikizinin yaratılması değil aynı zamanda özgün bir DNA parçasının da çoğaltılması anlamına gelmektedir.

Bir organizmanın kopyalanması ilk defa 1972 yıllnda İngiliz bilim adamları tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada kurbağa embriyosu hücrelerinin çekirdeği, döllenmemiş kurbağa yumurtalarının içine yerleştirilmesiyle kurbağa elde edilmiştir. Ancak, bu kurbağaların çok yaşamadan öldükleri görüldü. Klonlama ile ilgili tekniklerde anlatıldığı şekilde, 1993 yılında ABD'li bilim adamları embriyoları ikiye bölerek aynı genetik yapıya sahip ikizler oluşturmuşlardır. Bu embriyolar 32 hücreli safhaya gelene kadar yetiştirildikten sonra imha edilmiştir. Memeli bir hayvanın kopyalanması ise 1996 yılında Dr. Ian Willmut ve arkadaşları tarafından İskoçya Roslin enstitüsünde gerçekleşmişir. Dolly adı verilen koyunun İskoçya, Roslin Enstitüsünde kopyalanmasıyla birlikte klonlama tüm dünyada büyük yankılar uyandırmış, etik ve moral açıdan da son derece tartışılır hale gelmiştir.

klon02.jpg

İzleyen yıllarda, Hawaii Üniversitesinde çalışan bilim adamları tarafından fare kopyalandığı bildirilmiştir. Benzer şekilde, Bir Amerikan biyoteknoloji firması 2001 yılında, yumurta çekirdeğinin yetişkin bir insan hücresinin çekirdeğiyle değiştirilmesiyle insan embriyosu klonlandığını ancak klonlaman bu embriyoların kısa sürede öldüğü bildirdi. Aynı yıl Teksas A&M Üniversitesi bilim adamları tarafından ilk kedi kopyalanmıştır. İzleyen yıllarda, hiçbir kanıt gösterilmeksizin insan klonladığı ve kopya bebeğin doğduğu iddia edilmiştir. Ancak, etik açıdan daha önce de sorun yaşayan ve bilim adamı niteliği tartışılan bu kişileri hiçbir bilim adamı ciddiye almamıştır. 2004 yılında Güney Koreli bilim adamları insan embriyosunu klonladıkarını bu embriyoların blastosist aşamasına kadar geldiğini ve sadece 1 tanesinden kök hücre elde edildiğini bildirdiler.

Kopyalama işlemi ya embriyonik dönemde bir kök hücre veya farklılaşmasını tamamen tamamlamış bir vücut hücresi kullanılarak yapılabilir. Birinci durumda ancak embriyo kopyalama olasılığı söz konusudur. İkinci durumda ise yetişkin bir organizmadan alınan hücre kullanılarak Dolly örneğinde olduğu gibi yetişkin bir organizma kopyalanabilir.

Embriyoların kopyalanması esnasında içi boşaltılan bir yumurta hücresi ile embriyonik kök hücre kaynaştırılır. Boşaltılan yumurtanın çekirdeği dışarı alınır. Benzer şekilde yetişkin bir organizma kopyalanırken de çekirdeği çıkartılmış bu yumurta ile vücudun herhangi bir yerinden alınan hücre kaynaştırılmaktadır. Bilim adamları yakın bir zamana kadar vücuttan alınan yetişkin hücrelerin bir embriyo gibi davranamayacağını düşünmekteydi. Ancak, Dolly'nin üretilmesiyle birlikte yumurtanın içeriğinde bulunan bazı moleküllerin bu tür bir hücrenin de üremeyle ilgili genleri uyarabileceğini ve bu hücrenin de bir embriyo gibi davranmasını sağladığı anlaşılmıştır.

klon03.jpg

Yumurtanın boşaltılması (enükleasyon)

Erken dönemde (3-5 günlük )embriyo biyopsisi. Elde edilen blastomer pratikte implantasyon öncesi (preimplantasyon) genetik tanı amacıyla (PGD) kullanılmaktadır). T-Totipotent embriyonik kök hücreler (blastomer) embriyonun kopyalanmasında da kullanılabilir. Embriyonik kök hücreleri embriyoyu parçalayarak elde etme olanağı vardır (immun cerrahi). Elde edilen ikiz hücrelerle yeni kopya embriyolar üretilebilir.

Dolly kopyalanırken boşaltılmış yumurta içerisine yerleştirilen bu hücre hayvanın meme başından alınmıştır. Dolly'nin kopyalanmasının amacı özel bir türün devamlılığını sağlamaktır. Doll içerdiği genetik yapı nedeniyle özel bir cinstir. Bu şekilde genetik yapısı değiştirilerek üretilen hayvanlara transgenik hayvanlar denilmektedir. Bu hayvanlar özel proteinlerin elde edildiği bir tür biyolojik makine gibi kullanılmaktadır. Aynı zamanda, tıpta bu tür hayvanlar genlerin işlevlerinin ve hastalıkların nedenlerinin anlaşılmasında ve buna bağlı olarak yeni tedavilerin geliştirmesi amacıyla da kullanılmaktadır. Bu amaçla transgenik fareler çeşitli araştırma merkezlerinde üretilmektedir.

Günümüzde yetişkin bir organizmanın kopyalanabilmesi kuramsal olarak tedaviye yönelik (terapötik) klonlama denilen bir tekniğin de tartışılmasına yol açmıştır. Bu teknik, boşaltılmış bir yumurta içerisine yerleştirilen vücut hücresinin meydana getirdiği bir embriyonun totipotent kök hücrelerininin tedavi amacıyla kullanılmasıdır. Bu hücreler hasta bireyden alınan bir hücreden kaynaklandıkları için, herhangi bir uyumsuzluğa neden olmayacakları gibi embriyonik kök hücrelerin bütün avantajlarına da sahiptirler. Aynı embriyo Dolly örneğinde olduğu gibi tedavi amacıyla kullanılmayıp taşıyıcı bir anneye nakledildiğinde bu hücrenin alındığı organizma kopyalanmış olacaktır.

Tedaviye yönelik kopyalama bir canlı konumuna sahip olan embriyoların kullanılması nedeniyle etik ve moral açıdan tartışmalara yol açmaktadır. Embriyonik kök hücrelerden yumurta elde edilebilmesi konusundaki son gelişmeler bu tartışmaları azaltabilir, ancak tamamen önleyemeyeceği de bir gerçektir

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
Eline sağlık bilgiler için yakında kök hüçreyi araştıra araştıra doktor oluruz böyle giderse örene örene :D Bizlerle paylaştığın bilgiler için teşekür Can

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
Eline sağlık bilgiler için yakında kök hüçreyi araştıra araştıra doktor oluruz böyle giderse örene örene :D Bizlerle paylaştığın bilgiler için teşekür Can

Bilgiler için çok tşkler can en ince ayrıntısına kadar öğrendik kök hücreyi ayağa kalkınca uzman oluruz artık hepimiz.

Vallahi bu gidişler bizler evde kök hücre yetiştirip iyileşeceğiz dr ları bekle bekle getiremediler türkiye'ye :)

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap