Guest DOĞRU YOL

Engelli Şiirleri ve Yazıları....Lütfen Hepiniz Okuyun ve Empati Kurun...

Önerilen İletiler

Guest DOĞRU YOL

ÖZEL ANNELER

Allah’ım neden seçtin beni?

Vardır bunun mutlaka bir sebebi

Çok düşündüm sonunda buldum cevabı

Her anne kaldıramaz bu kadar çok kederi.

Allah donatmış beni sonsuz sevgi ile

Nasip etmiş bir o kadar merhameti de

Sabırların en büyüğünü de eklemiş üstüne

Bu vasıflar olmadan olunmaz zaten özel anne.

Ben annelerin seçilmiş olanlarındanım

Kendi kaygılarımı asla düşünmemeliyim

Varsa yoksa hep yavrum demeliyim

Ben onun mutluluğu için yaşamalıyım.

Yavrumun konuşamayan diliyim

Yürümeyen ayakları, tutmayan elleriyim

Okula gidemeyeceği için öğretmeniyim

Çocuklarla olamadığı için oyun arkadaşıyım.

Ben sıkıntılara inat dimdik ayakta durmalıyım

Yavrumu tüm kötülüklerden uzak tutmalıyım

Sorunlarla mücadele etmek için güçlü olmalıyım

Çünkü ben çok özel bir çocuğun annesiyim.

Yazan: Özlem Yıldırım

:36_1_44:

SEN HİÇ DÜŞÜNDÜN MÜ ?

Sen gözlerinle işitmenin, ellerinle konuşmanın nasıl olduğunu hiç düşündün mü? Büşra 13 yaşında, işitme engelli. Kulakları duymadığı için, gözlerinle dudakları okumaya ve el işaretlerini anlamaya çalışıyor. Ağzıyla anlatamadıklarını, elleriyle yaptığı işaretlerle anlatmaya çalışıyor. Sen Büşra’ya, kuşların ötüşünü, akan suyun sesini, bir bebeğin ağlama sesini, duyduğun zaman içinden dans etmek gelen melodileri anlatabilir misin?

Sen teninle görmenin nasıl olduğunu hiç düşündün mü? Metin 15 yaşında, görme engelli. Gözleri görmediği için, parmak uçlarıyla dokunduğu her şeyin şeklini hayal etmeye çalışıyor. Sen Metin’e çiçekleri, okyanusu, pırlantaları, hayvanları, sevdiği insanların görünüşünü anlatabilir misin? Gitmek istediği yere, onu elinden tutup, götürebilir misin?

Sen bu dünyayı algılamadan yaşamanın nasıl olduğunu hiç düşündün mü? Orhan 9 yaşında, otistik bir çocuk. Kendi dünyasında yaşıyor. Gerçek hayatı ve etrafındaki insanları algılayamıyor. İnsanlarla iletişimi yok. Sen Orhan’a sesini duyurup, sana bakmasını sağlayabilir misin?

Sen farklı bir ırktan görünmenin nasıl olduğunu hiç düşündün mü? Rabia 8 yaşında, down sendromlu bir çocuk. Genlerinde bir kromozom fazla diye, dünyanın neresinde olursa olsun, down sendromlu çocuklar bir birlerine benziyorlar. Genelde, fiziksel ve zihinsel olarak geç gelişiyorlar. Sen Rabia’ya neden anne ve babasına benzemediğini açıklayabilir misin?

Sen ayaklarının yerine, tekerlek kullanmanın nasıl olduğunu hiç düşündün mü? İbrahim 11 yaşında, ortopedik engelli. Belinden aşağısını hissetmiyor. Bu yüzden yürüyemiyor. Tekerlekli sandalye yardımıyla gitmek istediği yerlere ulaşmaya çalışıyor. Önüne birçok engel çıkıyor. Sen İbrahim’e kaldırıma çıkmak için, asansör bulunmayan binalarda üst kata çıkmak için, otobüse binmek için yardımcı olabilir misin?

Sen gereğinden fazla enerjini nereye kullanacağını şaşırmanın nasıl olduğunu hiç düşündün mü? Mustafa 12 yaşında, hiperaktif bir çocuk. O kadar çok enerjisi var ki, bunu nereye kullanacağını bilemiyor. Yerinde oturamıyor, her şeyi karıştırıyor, hareket etmeden ayakta duramıyor, sürekli dolanıyor, geceleri uyuyamıyor. Sen Mustafa’nın enerjisini alabilir misin?

Sen istediğin halde, kaslarına söz geçirememenin nasıl olduğunu hiç düşündün mü? Hüseyin Can 10 yaşında spastik bir çocuk. Yürüyemiyor, konuşamıyor, ellerini düzgün kullanamıyor, yutmakta zorlanıyor, düştüğü zaman kalkamıyor. Sen Hüseyin Can’a yürümeyi, konuşmayı, kalem tutmasını ve yemek yemesini öğretebilir misin?

Sen çevrende olup biteni anlayamamanın nasıl olduğunu hiç düşündün mü? Selçuk 14 yaşında, zihinsel engelli. Ne gelden anlıyor, ne de gitten. Okuma yazma bilmiyor. Kendisine söyleneni yapmıyor. Kendi istediklerini başkalarına nasıl anlatacağını bilmiyor. Sen Selçuk’a akıl verebilir misin?

Tüm bu çocuklar engellerinden dolayı diğer çocuklarla birlikte zaman geçiremiyorlar. Çocuklar oyun oynarken, onlar uzaktan seyrediyorlar. Konuşmayı becerebilenler sözlerle, konuşamayanlar, elleriyle, gözleriyle veya vücut dilleriyle annelerine yalvarıyorlar “beni de oraya götür, ben de onlarla oynayacağım” diye. Sen engelli çocuklara, diğer çocukların onlarla neden oynamak istemediğini açıklayabilir misin?

Sen işitme engelliye sesleri anlatamazsın. Görme engelliye renkleri tarif edemezsin. Otistik çocuğun seni fark etmesini sağlayamazsın. Down sendromlu çocuğun görünümünü açıklayamazsın. Ortopedik engellinin ayakları olamazsın. Hiperaktif bir çocuğu durduramazsın. Spastik bir çocuğun ihtiyaçlarını karşılayamazsın. Zihinsel engelliye akıl veremezsin.

Onlar bunları senden zaten istemiyorlar. Onlar acıyarak bakan gözler de istemiyorlar. Onların ihtiyaçlarını karşılayan aileleri var. Onlar senden sevgi ve duyarlılık istiyorlar. Dışlanmamak istiyorlar. Onlarla yolda karşılaşınca, yolunu değiştirmemeni istiyorlar. Diğer çocuklarla birlikte olmak istiyorlar. Bir tebessüm, bir merhaba, onlara verebileceğin en büyük hediye. O zaman fark edeceksin ki, onların da sana verebileceği birçok şey var.

Engellilerin ayrı dünyaları yok. BU DÜNYA HEPİMİZİN.

Yazan: Özlem Yıldırım

:36_1_44:

SAVAŞ ( Engelli bir çocuğun günlüğünden )

Ağır engelli bir spastik çocuk kendini ifade edebilseydi, bize acaba neler anlatırdı? Buyrun okuyun

10 sene önce, temmuz ayının bir pazar günü dünyaya geldim.

Annemin sıcacık, şefkatli kollarında başlayan savaştan habersizdim.

Onun yardımıyla, her gün biraz daha büyüyordum.

Zavallı anneciğim, benim her gün savaştığımdan haberi yoktu.

7. ayımı doldurmuştum

Annemin yüzünde endişeleri görmeye başladım.

Bir şeylerin yolunda gitmediğini sezmeye başlamıştı.

O da babamla savaşıyordu.

Babam bende bir şeylerin ters gittiğini ne bana ne de kendisine konduramıyordu.

Bu savaşı annem kazandı.

Beni götürdüğü doktor, yaptığı tetkikler sonucu, anahtar cümleyi söyledi:

“Senin çocuğun hiçbir zaman diğer çocuklar gibi olmayacak.”

Ya doktor teyze, bunu anneme alıştıra alıştıra söyleyemez miydin?

Anneciğim üzülme. Sen çok güçlü bir kadınsın. Ben de senden güç alıp, bu savaşı birlikte kazanacağız.

Şimdi babamla ve başka insanlarla yeni bir savaş başlıyordu.

Anneciğim, sen önde ben arkanda bu savaşta ilk önce babamı yeneceğiz.

Ama babamı yenmek bile düşündüğüm kadar kolay olmadı.

Oysa ben insanlarla savaşmak istemiyorum.

Gücümü kendime harcamak istiyorum.

Savaşacağım o kadar çok şey var ki…..

Karnımı doyurmak için savaşıyorum, çünkü yutmakta zorlanıyorum.

İstediğim bir cismi tutmak için savaşıyorum, çünkü parmaklarım cisimleri kavrayamıyor.

Oturmak için savaşıyorum, çünkü dengem bozuluyor.

Düşünce kalmak için savaşıyorum, çünkü hareketlerim kısıtlı.

Yürümek için savaşıyorum, çünkü ayaklarımın üstünde duramıyorum.

Konuşmak için savaşıyorum, çünkü çene kaslarım ve dilim düzgün çalışmıyor.

Benim savaşımın adı ‘yaşamak’.

Yaşamak için savaşılır mı demeyin. Ben tam 10 senedir savaşıyorum.

Her gün yattığımda Allah’a şükrediyorum:

Bu gün de belki bu savaşı kazanamadım, ama yenilmedim de.

Ömrümün sonuna kadar da savaşmaya devam edeceğim.

Yazan: Özlem Yıldırım

:36_1_44:

Bu şiiri yazan Nebahat Tuğsat, bir otistik çocuğun annesi.

DERMAN

Şu dağın ardına güller dikseler,

İçinden birinin dikenini seçseler,

Bunu da yavruma DERMAN deseler,

Çıplak ayak aşmaz mıyım dağları.

Uzak diyarlarda, ıssız köylerde,

Uçsuz, bucaksız, kuytu yerlerde,

Yavruna DERMAN, çölde deseler,

Yudum susuz, düşmez miyim yollara.

Taşların altın da, kayaların dibin de,

Toprağın on kat, yüz kat içinde,

DERMAN dağların altın da deseler,

Tırnağımla kazmaz mıyım her yeri

Hırçın esen acı rüzgarda,

Semada gezinen özgür bulutta,

Bak yukarı DERMAN orda deseler,

Kanat takıp uçmaz mıyım göklere.

Belki bir balıkta, belki yosunda,

Belki bir nehirde, belki de okyanusta,

Tuzlu, asitli sular, DERMAN deseler,

Hiç Düşünmeden dalmaz mıyım göllere.

Ne dağda, ne taşta, nede çölde,

Ne yerde, ne gökte, nede gölde,

Hiç uğraşma DERMAN sende deseler

Bir nefeste vermez miyim CANIMI.

Yazan: Nebahat Tuğsat

:36_1_44:

HOLLANDA'YA HOŞ GELDİNİZ

Bana genellikle özürlü bir çocuk büyütmemin nasıl bir şey olduğunu sorarlar. İşte anlatıyorum:

Bir bebek sahibi olacağınızı anladığınızda yaşadığınız duygu, İtalya’ ya güzel bir seyahat planı yapmaya benzer. İtalya hakkında bir sürü kitap ve broşür alırsınız ve harika planlar yapmaya başlarsınız. Coliseum. Mikalanjelo’nun Davut’u. Venedik teki gondollar görmenin hayalini kurarsınız. İtalyanca birkaç sözcük bile öğrenirsiniz. Her şey çok heyecan vericidir.

Aylar süren beklemeden sonra, o gün gelir çatar. Bavullarınızı toplar. Yola çıkarsınız. Birkaç saat süren yolculuktan sonra, uçağınız havaalanına iner.

Hostes mikrofonu eline alır ve “Hollanda’ya hoş geldiniz” der.

“Hollanda mı?” dersiniz. “Ne demek istiyorsunuz? Ne Hollanda’sı? Ben İtalya’ya bilet almıştım. Benim İtalya’ya gitmem gerek. Tüm yaşamım boyunca İtalya’ya gitmenin düşünü kurdum ben.”

Fakat uçuş rotasında bir değişiklik yapmışlardır. Hollanda’ya inmişsinizdir ve orada kalmanız gerekir. Önemli olan sizi korkunç, iğrenç ve pis bir yere, açlığın ve hastalıkların ortasına bırakmamışlardır. Sadece farklı bir yerdesinizdir.

Bu yüzden çıkıp yeni broşürler ve kitaplar almanız ve yepyeni bir dil öğrenmeniz gerekmektedir. Ve daha önce hakkında hiçbir şey bilmediğiniz insanlar tanımak zorundasınızdır.

Gittiğiniz yer sadece farklı bir yerdir. Oradaki yaşam, İtalya da kinden daha yavaştır. İtalya kadar etkileyici değildir. Fakat bir süre orada kaldıktan sonra nefesinizi tutar ve çevrenize bir bakarsınız… ve Hollanda’nın değirmenlerini fark edersiniz… ve lalelerini. Hollanda’nın Rembrand’ları vardır.

Fakat tanıdığınız herkes İtalya’ya gidip gelmektedir. Sürekli orada geçirdikleri güzel günleri anlatmaktadır. Ve yaşamınız boyunca “evet benim de gitmem gereken yer orasıydı”, “ben de aynı planı yapmıştım” dersiniz.

Bu nedenle duyduğunuz acı asla, asla dinmez.. Çünkü yitirdiğiniz düş çok önemli bir düştür. Ancak tüm yaşamınızı İtalya’ ya gidemediğiniz için üzülerek geçirirseniz, Hollanda’nın güzelliklerinin hiçbirinin tadını çıkaramazsınız.

Yazan: Emily Perl Kingsley

:36_1_44:

ÖZEL BİR ÇOCUĞUN ANNESİNE MEKTUBU

Canım Anneciğim

Neden hep dalıp dalıp gidiyorsun, neden bana hep üzgün üzgün bakıyorsun, neden hep ayni soruları tekrarlıyorsun, neden kendini suçlamaktan vazgeçiyorsun, neden hep kızgınlık duyuyorsun…?

Halbuki ben meleklere: “beni bu halde dünyaya gönderirseniz ben orda ne yaparım diye sorduğumda: “Korkma dediler, orada senin annen olacak. Biz senin için en iyisini seçtik. O sana bizden daha iyi bakacaktır. Sana birçok şeyi o öğretecektir. Ama unutma ki senin de ona öğreteceğin birçok şey var. O sana öğretecek, sen ona öğreteceksin ve bir gün kendi kendine yasayabileceksin” dediler.

Hadi anneciğim başlayalım çalışmaya. Öncelikle ben sana ceza olarak değil, ödül olarak gönderildim. Ben senin ödülünüm. Bunun farkına varmalısın ve anneciğim bu ödülde suçlu aramana gerek yok. Bir an önce nedenler üzerinde durmaktan vazgeçip, sonuçlar üzerinde yoğunlaşmaya başlamalısın.

Benden utanma! İnsanların bakışlarına aldırma! Beni gittiğin her yere götür! Eğer kendi kendime yeterli hale gelmemi istiyorsan, sakın anlamadığımı düşünme. Beni konsere, tiyatroya, sinemaya götür anneciğim. Belli mi olur, bakarsın sen ve ben belki de toplumun özel çocuklara bakış açısını değiştiririz; ha ne dersin anneciğim? Hadi kalk anneciğim, denize gidelim bana yüzmeyi öğret. Hep evde oturmaktan SIKILDIM! Artik sadece okula giderken dışarı çıkıyorum. Tamam, sana söz veriyorum, akşam döndüğümüzde bütün ödevlerimi yapacağım anneciğim. Sana verilen görevin çok zor olduğunu biliyorum. Ama unutma, yalnız değiliz. Çok yavaşta olsa, ben öğreniyorum, gelişiyorum, büyüyorum. Yakında duygularımı sana sesli olarak söyleyeceğim. Şimdi güçlü olma zamanı anneciğim. Etrafımızdaki melekleri düşün anneciğim. Ne demişti melekler “senin annen var korkma. O seni korur ve sana her şeyi öğretir. Allah senin için en iyisini seçti”. Sen varken anneciğim, hiç korkmuyorum. Biliyor musun, çünkü Allah seni seçti anneciğim. Babama ve diğer akrabalarımıza bizi yalnız bıraktıklarını düşündüğün için kızma sakin. Çünkü onlar senin kadar güçlü değiller anneciğim. Bak göreceksin, biz ilerleme kaydettikçe onlarda şaşıracaktır ve bize katılacaklardır. Sen ve ben çok özeliz. Şimdiye kadar birbirimize öğrettiklerimizi bir düşünsene. Ne kadar da çok şey öğrendik. Yasadığımız toplumda bile daha önce farkında olmadığımız şeylerin farkına vardık. Ve anneciğim biz kazanacağız. Bir gün kendi başıma okula gidebileceğim, koşup oynayabileceğim, bağıra bağıra şarki söyleyebileceğim, yaramazlıklar yapıp şımaracağım. Hatta sen balkondan “hadi oğlum, geç oldu. Eve gel artik” diye arkamdan sesleneceksin anneciğim. Bende sana “ama anne biraz daha oynamak istiyorum” diyebileceğim. Bütün bunları seçilmiş olan senin sayende yapacağım. Çünkü sen çok özel biri olmasaydın Allah seni seçmezdi anneciğim. Her ne yaparsan yap, beni toplumdan uzak tutma anneciğim. Basta da söylediğim gibi insanların bakışlarına aldırış etme ve beni gittiğin her yere götür çünkü seninle her şey çok daha güzel anneciğim. Seni çok seven meleğin kocaman öpüyor ANNECİĞİM…

:36_1_44:

AYAKKABILARIM YOK DİYE AĞLIYORDUM, TAKİ AYAKLARI OLMAYAN BİR ADAMA RASTLAYINCAYA KADAR...

Hepimizin hayatında eksikler vardır. Ama şunu unutmayalım ki, bizden daha kötü durumda olan bir sürü insan var. Ayakkabılarım yok sa, ne önemi var ki. Mühim olan benim ayakta durmamı sağlayan ayaklarımın olması.

Bir engelli çocuk annesi olarak ta, öğrendiğim en önemli konu da şu: Hepimize normal ve sıradan gelen birçok şey, aslında ne kadar da sıra dışı gelişmelermiş. Bir çocuk dünyaya gelir; 6 aylık oturmaya başlar. 10 aylıkken emekler; 12 aylık ilk adımlarını atar. Önce anne ve baba der. Sonra her gün bir kelime daha öğrenir. 6 yaşına gelince okula başlar. Ortalama 11 – 15 sene okula gider. Mezun olur ve iş hayatına başlar. Sonra evlenir ve belki çocuğu olur.

Benim oğlum 2 yaşından sonra destekli oturmaya başladı. Şu anda 10 yaşında, hala yürüyemiyor. Düzgün konuşamıyor. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Bir yudum su için bile, başkalarına muhtaç.

Bu sözleri okuyan herkesin duygulandığını görür gibiyim. Ama ben en büyük mutlulukları, bu oğlumda yaşadım. Çünkü en ufak bir gelişme bile, onun için mucize gibi. Kucağıma aldığım zaman, kollarını boynuma dolayıp “annem” diyebiliyor. İlk defa 4 yaşında bana anne demesini, hiç bir zaman unutamam. Dünyalar benim olmuştu sanki. O zamanki hislerimi anlatmak için sözler yetmez.

Hayatta yaşadığım, tüm olumsuzluklara rağmen, benim sağlığım yerinde. Çocuğuma bakabiliyorum. Onun için elimden ne geliyorsa yapıyorum. Bundan daha büyük bir mutluluk olabilir mi?

O yüzden herkes elindekilerin kıymetini bilsin.

Sizden bir de şunu rica ediyorum. Bu yazımı arkadaşlarınıza yollayın. Bir daha bir özürlüyü yolda gördüğünüz zaman, durup ona “merhaba” deyin. İki çift sohbet etmeye çalışın. Onların en fazla ihtiyaç duydukları şey sevgi ve şefkattir.

:36_1_44:

CANIM ANNECİĞİM DEMİYOR

Bu gün anneler günü.

Bende bir anneyim.

Ama benim yavrum beni kutlamıyor,

Boynuma sarılıp, öpmüyor,

Çiçekler toplayıp koklatmıyor,

Canım anneciğim demiyor.

Oysa ona ne emekler harcadım.

Senelerce üstünü temizledim.

Yiyemiyor diye ben de yemedim.

Uyumuyor diye ben de uyumadım.

Hastalandı başında bekledim.

Canım anneciğim demiyor.

Benim yavrum konuşamıyor.

Yaşıtları gibi koşup, oynayamıyor.

Yemeğini kendi yiyemiyor.

Düşünce kalkamıyor.

Benim yavrum engelli,

Canım anneciğim diyemiyor ki.

Yazan: Özlem Yıldırım

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Sen çevrende olup biteni anlayamamanın nasıl olduğunu hiç düşündün mü? Selçuk 14 yaşında, zihinsel engelli. Ne gelden anlıyor, ne de gitten. Okuma yazma bilmiyor. Kendisine söyleneni yapmıyor. Kendi istediklerini başkalarına nasıl anlatacağını bilmiyor. Sen Selçuk’a akıl verebilir misin?

:pianto2: :pianto2: :pianto2: :pianto2: :pianto2: :pianto2: :pianto2: hayır hiç birini yapamayız ancak sevgi şefkat ilgi ve hoşgörü ile yaklaşabiliriz.buda bir nebzede olsa yetecektir.birde yüz ifademizin önemi çoktur solgun bir bakışla bakıldığında o solgun yüz ifadesinin altında yatan düşünceleri çok çabuk algılıyabilir engelli arkadaşlar.üzgün bir ifade olduğu hemen apaçık belli olur onun için engelli birine baktığımızda mutlaka tebessüm ederek bakmalıyız.acıma hissiyetını uyandırmamak için mutlaka o şekilde davranmalıyız.kişisel görüşlerimdir. sayın doğru yol bu değerli paylaşımınız için çok teşekküler ederiz :aro:

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
Guest DOĞRU YOL

ENGELLİ KIZINA 8 YIL BAKTI; ŞİMDİ ENGELLİ ÇOCUKLARA OKUMA ÖĞRETİYOR

Zihinsel veya bedensel özürlü bir evlada sahip olmak anneliğin en büyük imtihanı olsa gerek. Onu hem çok sevmek, hem de verdiği maddi manevi sıkıntılara katlanmak herkesin omuzlayabileceği bir yük değildir.Bedensel ve zihinsel engelli kızına 8 yıl baktıktan sonra engelli çocukları eğitmeye çalışan Zühre Çelen ise daha büyük bir zorluğa karşı mücadele ediyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Özürlüler Merkezi`nin rehabilitasyon merkezinde eğitmenlik yapan Çelen, bu görevi özellikle istediğini, bu şekilde kalbindeki acıyla yüzleşmeye çalıştığını söylüyor. Engelli çocuklarla birlikteyken bir çeşit terapi gördüğünü ifade eden Çelen, duygularını şöyle anlatıyor: `Bu merkezde çalışmayı özellikle istedim ve idealist bir şekilde başladım. 2 aydır zihinsel engellilerle birebir ilgileniyorum. Özürlülerle çalıştığım zaman bir nevi terapi oluyorum ama yaram da sürekli kanıyor. Bir taraftan Dila ile içimdeki acı ile yüzleşiyorum. Bu çocuklar benimkinden çok daha şanslı. Dila bu dünyaya dair hiçbir şeyi algılayamadı; ama buradakiler gülmeyi, koşmayı, oynamayı, öğrenmeyi diğerlerinden sadece daha geri olarak yapıyorlar.` Zühre Çelen, Dila`yı 18 yaşında dünyaya getirmiş. İlk üç ayını çok normal geçiren Dila, bir gün ateşsiz havale geçirmeye başlamış. Tıpta VES sendromu denilen ve milyonda bir çocukta görülen bu hastalık yüzünden Dila günde 70–80 kez ateşsiz havale geçirmiş. Her havale ile beyin fonksiyonlarından bir kısmını kaybeden Dila, sonunda tamamen tepkisiz hale gelmiş. Hayatı boyunca anne babasını hiç tanımamış. Normalde aynı hastalığın uğradığı çocuklar 4 yaşına kadar yaşarken, ailesinin iyi bakımı sayesinde 8 yıl yaşayan Dila, 1999`daki büyük depremden önce vefat etmiş. Zühre Çelen, o dönemde acısını biraz olsun unutabilmek için Büyükşehir Belediyesi`nin kriz masasında görev almış. İnsanların tavırları daha çok üzdü Dila 4 yaşında iken doğan Ömer Faruk ise çok sağlıklı büyümüş. Şu anda 3. çocuğuna hamile olan Çelen, bu hamilelikten sonra kendini daha iyi hissettiğini söylüyor. Dila ilk bebeği olduğu için kalbinde çok ayrı bir yeri olduğunu söyleyen Zühre Çelen, onun hastalığında ve kaybettikten sonra insanların tepkilerinin kendisini daha çok üzdüğünü söylüyor: `İnsanların kızımı görünce `iki rahmetin biri` yani `Allah ya şifa versin ya alsın` demeleri çok yaraladı beni. Onun da bir evlat olduğunu ve annenin evladını sevebileceğini algılayamayan çok insan var. Rabb`im bana böyle bir evlat verdiyse bir bildiği vardır elbette, dedim insanlara. Kızımı kaybettikten sonra ağladığımı görenler `Allah seni kurtardı niye ağlıyorsun?` dediler. Onun diğer evlatlarımdan bir farkı yok benim için. Hatta ilk olduğu için çok farklıydı.` Engelli çocuğa sahip olan aileler, çocuklarını sokağa, insanların içine çıkarmaktan çekinirler. İnsanların suçlayan veya acıyan bakışlarına, durdurup soru sormalarına, çocuklarına gösterip `bak yaramazlık yaparsan sen de öyle olursun` demelerine katlanmak kolay değildir. Benzer şeyleri Zühre Çelen de yaşamış; ama her şeye rağmen Dila`yı bebek arabasıyla sokakta gezdirmekten vazgeçmemiş.

Alıntı

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap