Can Sengul

Sosyal Siyaset Ekseninde Yerel Özürlüler Politikası...

Önerilen İletiler

SOSYAL SİYASET EKSENİNDE YEREL ÖZÜRLÜLER

POLİTİKASI

Özürlülerin toplum hayatının bütün alanlarına

eşit vatandaş olarak katılmaları, sosyal

politikaların başta gelen görevlerindendir.

Gerek merkezî, gerekse yerel sosyal politikalar

açısından özürlülerin göz ardı edilmesi veya

sorunlarının ertelenmesi, sosyal siyasetin

hedeflerinden ve ilkelerinden kabul edilen

sosyal barış ve dayanışma ruhuna aykırıdır.

Özürlülerin toplum hayatının bütün alanlarına

eşit vatandaş olarak katılmaları, sosyal

politikaların başta gelen görevlerindendir.

Gerek merkezî, gerekse yerel sosyal politikalar

açısından özürlülerin göz ardı edilmesi veya

sorunlarının ertelenmesi, sosyal siyasetin

hedeflerinden ve ilkelerinden kabul edilen

sosyal barış ve dayanışma ruhuna aykırıdır.

Dezavantajlı sosyal gruplar kapsamında

değerlendirildiklerinden dolayı özürlüler, haklı

olarak modern ve aktif sosyal politikaların

belki de en önemli ve en öncelikli kesim

arasında yer almaktadır. Sosyal gelişme yolunda

en ileri bir noktada olmak isteyen toplumlar,

özürlüler gibi dezavantajlı sosyal grupların

hayat kalitesini de en ileri boyuta taşımakla

sorumludur.

Geniş anlamda insan hakları, dar anlamda sosyal

haklar bağlamında özel ve kamusal haklar bütün

vatandaşlara eşitlik ilkesi doğrultusunda

verilirken, dezavantajlı sosyal gruplar,

bunlardan fırsatta eşitlik ilkesine göre de

yararlanabilmelidirler. Bunun hayata geçirilmesi

ise genelde her türlü engeli ortadan kaldırmayı

hedefleyen pozitif ayrımcılık yöntemleri ile

gerçekleştirilebilmektedir. Mesela özürlülere

istihdam hakkını tanımakla kalmayıp, emek

piyasasına dönük özürlü kota sistemi veya

korumalı işyeri gibi uygulamalarla bu hakkın

veya hedefin somut olarak hayata geçirilmesini

sağlamak özürlü dostu aktif sosyal politikaların

bir yansımasıdır.

Özürlü dostu aktif sosyal politikaların

hedefleri ve ilkeleri gibi teorik genel

çerçevesinin yanında hukukî altyapısı, katılımcı

demokrasinin bir gereği olarak özürlü

temsilcilerin görüşlerinin de yer aldığı genel

mutabakat sonucunda her ne kadar merkezî idare

tarafından belirleniyorsa da, uygulamada çoğu

zaman yerel yönetimlerin de katılımı

kaçınılmazdır. Bundan dolayıdır ki, özürlü dostu

aktif sosyal politikaların hayata geçirilmesinde

etkinlik ve başarı elde etmek açısından yerel

yönetimlerin de bu politikaların önemli bir

aktörü olarak rol almaları gerekmektedir.

Makalemiz bu bağlamda yerel yönetimlerin ve

özellikle belediyelerin değişik alanlarda özürlü

politikaları oluşturma yönünde somut bir açılım

sergileme gayesini gütmektedir.

1. Dünyada Özürlüler Politikalarının Tarihî

Gelişimi

Batı dünyasında özürlülere yönelik sosyal

politikaların tarihi oluşum ve gelişim süreci

incelendiğinde şu merhalelerden geçtiği tespit

edilebilir: I. Cihan Harbi’ne dek özür türlerine

göre özel eğitim tekniklerinin geliştirilmesi ve

özürlülerin bu tekniklerden yararlandırılması,

öncelikli hedef olmuştur. I. Cihan Harbi

akabinde tıbbi ve mesleki rehabilitasyon

hizmetleri yoğunluk kazanmıştır. Bu süreç, II.

Cihan Harbi’nin sonunda özürlüleri iş hayatına

dâhil edebilme arayışlarıyla devam etmiştir.

Avrupa ülkeleri, 1970’li yıllardan itibaren

özürlülük alanında önemli kanuni düzenlemeler

gerçekleştirebilmiş ve bu çerçevede özürlülerin

sosyal haklarını belirleyebilmiştir. Bundan

önceki dönemlerde özürlülük konusunda medikal

yaklaşımın bir yansıması olan özel eğitim, tıbbi

tedavi ve rehabilitasyon hâkim idi. Medikal

model, gerek bakıma muhtaç özürlülerin, gerekse

işgücü niteliği taşıyan özürlülerin temel

ihtiyaçlarına cevap veremediği için, sosyal

model yaklaşımlarıyla zenginleştirilmiştir.

Özürlülerde görülen işsizlik ve yoksulluk gibi

sorunlar, sosyal dışlanmanın bir sonucu olarak

görüldüğü için, örgütlü özürlü hareketlerin

ortaya çıkmasına da yardımcı olmuştur. Liberal

toplumların rekabetçi ve çatışmacı

özelliklerinden dolayı özürlülük hakları

hareketleri de, sosyal baskılara karşı bir tepki

olarak ortaya çıkmıştır. Özürlülerin

örgütlenmesi sosyal ve çevresel engelleri ortaya

çıkardığı gibi, özürlüler lehine yapılan kanuni

düzenlemelerin de sosyal model ekseninde

gelişmiştir.

Sosyal politikaların gelişimi ile birlikte bugün

özürlünün toplumsal bütünleşmesinden yola

çıkılarak, erken safhalarda tıbbi tedavi ve

rehabilitasyon hizmetlerinden

yararlandırılmaları, özel eğitim ihtiyacı

olanlara mümkün mertebe kaynaştırma yoluyla

eğitim hakkının verilmesi, işgücü niteliği

taşıyan özürlülerin mesleki rehabilitasyonu

doğrultusunda emek piyasasında istihdamı, bu

mümkün değilse korumalı işyerlerinde

çalıştırılmaları önde gelen hedeflerdendir.

İşgücü niteliği taşımayan veya bakıma muhtaç

durumda olan özürlülerin sosyal güvenlik ve(ya)

sosyal bakım hizmetleri kapsamına alınması ise,

özürlülere dönük aktif istihdam politikalarının

mümkün olmadığı durumlarda söz konusudur.

2. Türkiye’de Özürlüler Politikalarının Tarihi

Gelişimi

Türkiye, özürlü dostu sosyal politikalarını Batı

dünyasına göre 20-30 sene gecikmeli olarak

başlatabilmiştir. Gerçi 1976’da çıkartılan 2022

sayılı Kanun, işsiz özürlüleri ve 65 yaş

üzerindeki yaşlıları, belirli bir gelire

kavuşturmaktaydı. Ancak buradan elde edilen

gelir, sosyal ihtiyaçlara cevap vermekten çok

uzak idi. Batı dünyası, sosyal model ekseninde

oluşturulan kurumsal yapılarıyla özürlü

sorunlarına çoktan çözüm bulmuşken Türkiye,

millî özürlüler politikalarını belirlemek üzere

Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi

Başkanlığı’na ancak 1997 yılında

kavuşabilmiştir. Milli politikaların temel

esaslarının somut olarak belirlenmesine yardımcı

olacak Özürlüler Yüksek Kurulu da bir nevi

devletin inisiyatifi ile oluşturulmuştur.

Özürlülük bilinci ve örgütlü hareket de bu

süreçten sonra hız kazanmıştır.

1999 yılında Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen

“I. Özürlüler Şurası”nın temel kararları

arasında özürlüler kanununun çıkarılması yer

almıştır. İlk kanun taslağına bakıldığında

içeriğinin medikal modele daha yakın olduğu

anlaşılacaktır. Özürlülere dönük kanuni hakların

belirlenmesi ile ilgili taleplerin gün ışığına

çıkması ile özürlülüğe yönelik sosyal

politikaların şekillenmesi de mümkün olmuştur.

2005 yılında gerçekleştirilen II. Özürlüler

Şurası ise, “Özürlüler ve Yerel Yönetimler” ana

temasıyla Özürlüler Kanunu’nun çıkmasını

hızlandırdığı gibi, merkezi ve yerel

yönetimlerin özürlü dostu sosyal politikaların

temel esaslarının belirlenmesine de yardımcı

olmuştur.

2.1. Özürlü Dostu Sosyal Politikaların Kaynağı

Olarak “Özürlüler Kanunu”

Özürlüler Kanunu, özürlülerle ilgili yılların

birikmiş sorunlarının doğru bir şekilde

çözümlenmesine önemli derecede katkı sağlamaya

yarayan unsurlara sahiptir. Özürlüler Kanunu,

özürlüler konusunu ilk kez, sosyal politika

kapsamında değerlendirmiş ve böylece önemli bir

paradigma değişimine yol açmıştır. Bu paradigma

değişimi, kanuni düzenlemeleriyle genel olarak

sosyal model anlayışına dayanan Avrupa

Birliği’nin özürlüler politikalarına

benzemektedir. Bu kanun sayesinde Türkiye’de de,

özürlülüğü engellilik ile eş tutup yetersizliğe

indirgeyerek, bireysel biyolojik bozukluklar

olarak ele alan “medikal model” yerine hukuki,

fiziki, mesleki ve sosyo-kültürel engelleri

ortadan kaldıran bir “sosyal model” ortaya

çıkmıştır. Ayrımcılık yapmama, fırsat eşitliği

ve sosyal hayatın bütün kademelerine tam katılım

gibi ilkeler, kanunun temel açılımlarındandır.

Sosyal model anlayışına göre, özürlülük bir

hastalık değil sosyal bir realite ve bir

insanlık durumudur. Sosyal modelde, hayata tam

olarak katılımda güçlük çeken bir özürlü,

engelli durumundadır. Sosyal politika kapsamında

özürlülerin hayatlarını kolaylaştırıcı ve

çevresel engelleri ortadan kaldırıcı uygulamalar

esastır. Sosyal bakım modelinde, engellilik

özürlüler için sosyal bir sonuçtur. Dolayısıyla

engellilik, işlevsel yönden yetersiz olan özürlü

bireyin çevre ortamının olumsuz şartlarıyla

karşı karşıya gelmesi ile ortaya çıkmaktadır.

Özürlü, çevre şartlarından dolayı engelli hâle

getirilmektedir. İşlevsel bozukluk veya

yetersizlik kendi başına bir engellilik teşkil

etmemektedir.

Diğer taraftan özürlülük veya engellilik

kavramları, dinamik ve aktif sosyal politika

uygulamaları ile statik ve homojen bir olgu

olmaktan çıkarılmaktadır. Özürlülük, dar anlamda

ve sosyal politika uygulamaları dışında ele

alındığında çoğu kez engellilik ile eş anlamlı

tutulmaktadır. Halbuki, özürlülük, özellikle

tıbbi tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinin

yetersiz veya uygulanmasına rağmen etkisiz

kalması sonucunda, fiziki, zihni ve ruhi anlamda

işlevsel sınırlılıkların ve beceri bozukluğunun

kalıcı olmasıdır. Bu bağlamda özürlülük, kalıcı

ve ortadan kaldırılması mümkün olmayan sürekli

bir durum arz etmektedir.

Özürlülüğüne rağmen toplum hayatında,

başkalarıyla eşit düzeyde yer alma

fırsatlarından yararlanabilme şansına sahip

olması halinde ise kişi, engelli olmaktan

çıkmaktadır. Engelliliğin ortadan kaldırılması,

bir başka ifadeyle özürlülerin sosyal hayata

eşit katılımının sağlanması, aktif sosyal

politikalar ve sosyal duyarlı kesimlerin gönüllü

katkıları ile mümkündür. İşte bu yönüyle

Özürlüler Kanunu, özürlü dostu sosyal politika

enstrümanlarıyla bütün özürlü grupların temel

ihtiyaçlarına uygun çözüm sunmaktadır. Mesela

özürlü işgücüne yönelik emek piyasasına dönük

aktif istihdam politikaları, emek piyasasında

çalıştırılmaları zor olanlar için korumalı

işyerleri, bakıma muhtaç özürlülere dönük

kurumda veya evde sosyal bakım güvence sistemi,

sosyal güvencesi olmayanlara dönük özürlülük

maaşı gibi uygulamalar.

3. Özürlüler Politikalarının Muhatabı Olarak

Yerel Yönetimler

Asıl sosyal fonksiyonları, yöre insanlarının

temel ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik

hizmetler sunmak olan yerel yönetimler, bu

yönüyle yöre halkının sosyal sorunlarını en

yakından tespit edebilen ve çözüm üretme

yeteneğine sahip olan kurumlardır. Özellikle

belediye yönetimleri, halkın somut ihtiyaçlarını

gidermek bakımından doğrudan sorumlu idari

birimlerdir.

Türkiye nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 80’i,

toplam sayıları 3.225 olan belediye alanlarında

yaşamaktadır. Bu nüfusun yaklaşık yarısının 16

büyük şehirde ikamet ettiği kabul edilmektedir.

Bu oranlar ve rakamlar, aynı zamanda Türkiye’de

yaşayan 8,5 milyon özürlünün yaklaşık 7

milyonunun belediye alanlarında yaşadığının bir

göstergesidir. Belirtilen bu istatistiki

veriler, belediye yönetimlerinin, yerel sosyal

politika aktörü olarak özürlülerin sosyal

sorunlarıyla da direkt olarak ilgilenmesini

göstermektedir.

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

3.1. Kanuni Dayanak Açısından Yerel Özürlüler

Politikaları

Büyükşehir Belediyesi Kanunu, büyükşehir

belediyelerine yaşlılar, özürlüler, gençler ve

çocuklar gibi dezavantajlı sosyal gruplara

yönelik sosyal ve kültürel hizmetler sunma

görevi vermektedir. Buna göre yerel yönetimler,

sosyo-kültürel faaliyetlerin organizasyonu

konusunda dezavantajlı sosyal gruplara her türlü

destek ve kolaylık sağlamak durumundadırlar.

Büyükşehir Belediyesi Kanunu, özürlü dostu

sosyal politikaların oluşturulmasına yönelik

olarak en somut açılımını, “Büyükşehir belediye

başkanının görev ve yetkileri” kısmında

göstermektedir. Buna göre büyükşehir belediye

başkanı, “bütçede yoksul ve muhtaçlar için

ayrılan ödeneği kullanmak, özürlülerle ilgili

faaliyetlere destek olmak üzere özürlü

merkezleri oluşturmak”la görevlidir. Buna binaen

“Özürlü Hizmet Birimleri” (merkezleri)

kurulmasına dair bir yönetmelik, 16.08.2006

tarih ve 26261 sayılı Resmi Gazete’de

yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Daha önceleri bazı belediyeler, “Özürlüler

Koordinasyon Merkezi” veya “Özürlüler Danışma

Merkezi” gibi değişik isimler altında böyle

birimler oluşturmuşlardı. Ancak bu girişimler,

kanuni zorunluluktan ziyade, sosyal sorumluluğun

bir gereği olarak gönüllülük esasına göre tesis

edilmişti. Ayrıca bu merkezlerin hangi sosyal

fonksiyonları yerine getireceğine dair temel

açılım alanları da belirsiz idi. Büyükşehir

Belediyeleri Özürlü Hizmet Birimleri

Yönetmeliği’nin 8. maddesinde belirlenen

hükümlerle özürlü dostu sosyal politikaların

temel alanları netice itibariyle somut olarak

belirlenebilmiştir. Buna göre bu birimler,

aşağıdaki görevleri ifa etmek durumundadır:

a) Özürlü bireylerle ilgili veri tabanı

oluşturmak.

B) Özürlülerin toplum hayatı ile

bütünleşmelerini sağlayıcı ve kolaylaştırıcı

çalışmaları yürütmek, sportif, sosyal ve

kültürel aktiviteler yapmak, teşvik etmek ve

yaygınlaştırmak.

c) Üniversiteler, özel kuruluşlar, özürlülere

hizmet amacıyla kurulmuş vakıf, dernek ve

bunların üst kuruluşları, kamu kurum ve

kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek

kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yaparak

özürlülere yönelik toplum temelli rehabilitasyon

programlarını uygulamak.

ç) Birime başvuran özürlü ve ailelerine psiko

-sosyal danışmanlık ve rehberlik hizmetleri

vermek, özürlülükle ilgili konularda

eğitilmelerini, bilgilendirilmelerini ve

bilinçlenmelerini sağlayıcı, konferans, seminer,

sempozyum gibi etkinlikler düzenlemek.

d) Özürlülüğü önlemeye yönelik kitap, dergi,

broşür gibi basılı, sesli ve görsel yayınları

hazırlamak, yayımlamak ve dağıtmak.

e) Özürlü ve aileleri için bilgilendirme,

bilinçlendirme hizmetleri vermek, bu hizmetleri

verecek personelin teknik bilgi ve beceriye

sahip olması için gerekli eğitimi almasını

sağlamak.

f) Özürlüleri nitelikli işgücü haline getirerek,

çalışma yaşamına katılmalarını sağlamak üzere

meslekî rehabilitasyon ve eğitim programları

için başvuran özürlüleri değerlendirerek uygun

mesleki rehabilitasyon ve mesleki eğitimleri

vermek.

g) Ekonomik durumu yetersiz özürlülere ayni ve

nakdi yardım yapmak.

ğ) İhtiyaç halinde özürlülerin durumlarına uygun

araçlarla bulundukları mekanlardan hastane, okul

ve rehabilitasyon merkezi gibi yerlere

ulaşımlarını sağlamak.

h) Bakıma muhtaç özürlülere ve yaşlılara bakım

hizmeti sunmak veya bu hizmeti ilgili mevzuat

gereğince satın almak.

2005 tarihli Belediye Kanunu da, belediye

başkanlarına bütçede yoksul ve muhtaçlar için

ayrılan ödeneği kullanmak ve özürlülere yönelik

hizmetleri yürütmek üzere özürlüler merkezi açma

görevini vermektedir. Diğer taraftan aynı Kanun,

“Belediye hizmetleri, vatandaşlara en yakın

yerlerde ve en uygun yöntemlerle sunulur” derken

“hizmet sunumunda başta özürlüler olmak üzere,

yaşlı, düşkün ve dar gelirlilerin durumuna uygun

yöntemler uygulanılması gerektiğinin altını

çizer. Belediyeler bunun yanında kamu kurumu

niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu yararına

çalışan derneklerin yanında özürlü dernek ve

vakıfları ile ortak hizmet projeleri

gerçekleştirebilir.

3.2. Temel Esaslar Açısından Yerel Özürlüler

Politikaları

Yerel özürlüler politikaları, genelde merkezi

sosyal politikaların, özelde merkezi özürlüler

politikalarının bir parçası olduğuna göre, yerel

yönetimlerin, uygulamalarını bu politikaların

temel esasları doğrultusunda biçimlendirmeleri

gerekmektedir. Mesela özürlülerin toplumla

bütünleşmesini amaçlayan “Ayrımcılık Yapmama”

veya “Sosyal Dışlanmayı Önleme” ilkeleri

özürlülere dönük somut yansımaları açısından

önemli birer paradigmalardır. Buna göre, her ne

kadar iyi niyetlerle yapıldığını kabul etsek

dahi “özürlüler parkı”, “özürlüler ormanı”,

“özürlüler otobüsü”, “özürlüler lokali” veya

“özürlüler kütüphanesi” gibi ayrımcı

uygulamaların, bu temel yaklaşımlar açısından

doğru oldukları iddia edilemez.

Bunun yerine özürlülerin de yararlanabileceği

herkese uygun park ve tesislerin meydana

getirilmesi, daha isabetli olacaktır.

Özürlülerin diğer toplumsal kesimlerle birlikte

ve onlarla kaynaşarak ve bütünleşerek aynı

imkânlara kavuşturulmaları gerekmektedir. Özel

uygulamalar, hizmetlerden eşit oranda

yararlanabilme veya erişebilme noktasında

zorlukların yaşandığında geçerli olmalıdır. Bu

durumlarda yine toplumsal bütünleşme ve

fırsatlarda eşitlik ilke ve hedeflerine ulaşmak

adına pozitif ayrımcılık yöntemlerine müracaat

kaçınılmaz olabilmektedir.

3.3. Uygulama Alanları Açısından Yerel Özürlüler

Politikaları

“Özürlü Hizmet Birimleri”ne yüklenen görevler,

haddizatında özürlülerin içinde bulundukları

özel durumları ve yaşadıkları sosyal sorunları

göstermektedir. Bu sorunlar, onların kendileri

ve sosyal çevresiyle barışık, özgüven sahibi ve

üretken olmalarına çoğu kez engel teşkil

etmektedir. Dolayısıyla engelleri aşmak,

gidermek veya azaltmak bağlamında özürlü dostu

yerel sosyal politikaların alanları da bununla

bağlantılı olarak bu makalenin elverdiği ölçüde

katılımcı demokrasi, aile, sağlık, eğitim,

ulaşım ve istihdama yönelik olacaktır.

3.3.1. Özürlü Dostu Yerel Katılımcı Demokrasi

Politikaları

“Kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik

bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve

hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma,

çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve

dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap

verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini

hayata geçirmeye” çalışan kent konseyleri,

katılımcı demokrasinin somut bir uygulama

biçimidir. Belediye Kanunu, özürlüler tarafından

meydana getirilen dernek ve vakıfların da yer

alabileceği Kent Konseylerinin oluşturulması

yönünde bir imkân sağlamaktadır. Buna göre,

“Belediyeler, kamu kurumu niteliğindeki meslek

kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin, varsa

üniversitelerin, ilgili sivil toplum

örgütlerinin, siyasi partilerin, kamu kurum ve

kuruluşlarının ve mahalle muhtarlarının

temsilcileri ile diğer ilgililerin katılımıyla

oluşan kent konseyinin faaliyetlerinin etkili ve

verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek

sağlar”.

Katılımcı demokrasi ve sosyal dayanışma

anlayışı, kent insanının gönüllü katılımı ile

bir anlam ifade etmektedir. Diğer taraftan

belediyeler tarafından dezavantajlı sosyal

gruplara yönelik olarak yürütülen hizmetlerin

etkinliği ve verimliliği de kent insanının

desteğine bağlıdır. Bundan dolayıdır ki Belediye

Kanunu’nun 77. maddesi, yerel sosyal dayanışma

ve bütünleşme açısından gönüllü katılımın

önemine işaret ederken, aktif sosyal

politikaların uygulanmasında gönüllü kişilerin

katılımına yönelik programların yapılmasını

öngörmektedir.

Vatandaşlık, hemşehrilik ve kent bilincinin

geliştirilmesinde önemli bir sosyal fonksiyona

sahip olan kent konseylerine geniş sosyal

kesimlerin gönüllü katılımlarıyla özürlülerin

toplum hayatına katılımı daha da

kolaylaşacaktır. Bu yönüyle Kent Konseyleri,

özürlülerle kent halkı arasında adeta

birleştirici bir unsur olacaktır.

3.3.2. Özürlü Dostu Yerel Aile Politikaları

Aile politikaları, sosyal siyaset kapsamında,

huzurlu ve sağlıklı toplum tesis etmek

maksadıyla aile ve aile fertleri için

oluşturulan sosyal program, eğitim, destek ve

yardımların bütünüdür. Özürlü ailenin kendi

içinde ve toplum içinde uyumlu yaşayabilmesi

hedefine yönelik olarak özellikle sosyal

iletişim ve özgüven sorunları yaşayan çaresiz

ailelere dönük destekleme programlarının önemi

büyüktür. Özürlü Hizmet Birimleri, eğer

yörelerinde mevcut ise “Aile Danışma Merkezleri”

veya “Toplum Merkezleri” ile birlikte “aile

okulu” anlamında özürlülere ve ailelerine dönük

sosyal pedagojik destek programları

uygulamalıdırlar. Özürlü Hizmet Birimlerinin,

özellikle eşler arası anlaşmazlıklarda ve okul,

anne, baba, çocuk münasebetlerindeki sorunların

çözümünde, evlenme çağına gelen ve gelmekte olan

özürlülere cinsel eğitim konularında nitelikli

uzmanlarla işbirliği yapmaları elzemdir.

3.3.3. Özürlü Dostu Yerel Sağlık Politikaları

Sağlık politikaları kapsamında sunulan sağlık

hizmetleri, yerel ihtiyaçlardan ve yörede

yaşayan özürlülerin özel sağlık sorunlarından

bağımsız olarak düşünülemez. Bundan dolayı yerel

sağlık hizmetlerinin, düzenli, rasyonel, yaygın,

verimli ve etkili bir biçimde yürütülmesine

yönelik geliştirilen tedbir ve uygulamalar,

özürlüleri de içine alacak bir biçimde

şekillendirilmesinde fayda vardır. Belediyelere

ait poliklinik ve diğer tıbbi hizmetler,

özellikle ekonomik durumları yetersiz ve bakıma

muhtaç durumda olan özürlüler için erişilebilir

ve ulaşılabilir olmalıdır. Bunun için, evde

tıbbi ve bunu tamamlayıcı olarak sosyal bakım

hizmetlerinde belediyeler öncü konumunda

olmalıdır.

3.3.4. Özürlü Dostu Yerel Eğitim Politikaları

Belediye Kanunu, belediyelere eğitimle ilgili

görevler de vermiştir. Şöyle ki, madde 14 a’da,

belediyelere yönelik olarak, “meslek ve beceri

kazandırma hizmetlerini yapar veya yaptırır”

hükmü geçmektedir. Madde 14 b’de ise şu hüküm

yer almaktadır: “Okul öncesi eğitim kurumları

açabilir; Devlete ait her derecedeki okul

binalarının inşaatı ile bakım ve onarımını

yapabilir veya yaptırabilir, her türlü araç,

gereç ve malzeme ihtiyaçlarını karşılayabilir;

... Gerektiğinde, öğrencilere, amatör spor

kulüplerine malzeme verir ve gerekli desteği

sağlar, her türlü amatör spor karşılaşmaları

düzenler, yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda

üstün başarı gösteren veya derece alan

sporculara belediye meclisi kararıyla ödül

verebilir”.

Özel eğitime muhtaç olan öğrencilerin yaklaşık

olarak % 50’sinin eğitimden mahrum olduklarını

düşünecek olursak, belediyeler, eğitim ile

ilgili olarak yukarıda somut olarak belirtilen

görevlerini ifa ederken, hizmetlerden

özürlülerin de yararlanabilmesi yönünde maddî

veya lojistik yönden destek olmalıdır. Mesela

belediyeler, eğitilebilir zihinsel özürlülerin

de yer alabileceği meslek ve beceri kazandırma

kursları açabilir.

3.3.5. Özürlü Dostu Yerel Ulaşım Politikaları

Özürlülük bağlamında mimari ve fiziki çevre,

özürlü dostu mesken ve ulaşım imkânlarının

oluşturulması ile yakından ilgilidir. Cadde,

sokak, kaldırım, meydan ve park gibi fiziki

çevrenin yanında toplu taşıma araçları

özürlülerin ulaşımına ve kullanımına ne kadar

uygun hâle getirilirse özürlüler de o kadar çok

evinden çıkabilecek ve fiziki çevreden o

nispette yararlanabileceklerdir. Katılımcı

demokrasi ve bununla amaçlanan toplumsal

bütünleşme, genel anlamda özürlü dostu yerel

ulaşım politikaları, dar anlamda fiziki, mimari

ve teknik engellerin ortadan kaldırılması ile

ancak mümkün olabilmektedir.

Fiziki ve mimari çevrenin özürlülere uygun hâle

getirilmesinde yerel yönetimler, önemli bir

fonksiyona sahiptir. Nitekim İmar Kanunu ve buna

bağlı yönetmeliklerin uygulanmasından öncelikle

belediyeler ve il özel idareleri sorumludur.

Özürlüler Kanunu ile Büyükşehir Belediyesi

Kanunu’na eklenen 1. ve 2. geçici maddeler ile

fiziki engellerin yedi yıl içinde giderilmesi

hükme bağlanmıştır. Müeyyidesi olmamakla

beraber, kanunla, umuma açık her türlü binalar,

yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil

alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve

kültürel altyapı alanlarının bu süre zarfında

özürlülerin erişebilirliğine uygun duruma

getirilmesi istenmektedir. Bununla birlikte

kanun, büyükşehir belediyelerinden, şehir içinde

sunulan veya denetimlerinde olan toplu taşıma

hizmetlerinin yine aynı zaman zarfında

özürlülerin erişilebilirliğine uygun hâle

getirilmesini istemektedir. Bununla ilgili

olarak 2006/ 8 sayılı Başbakanlık Genelgesi

yayımlanmış olup, belediyelerin yedi yıl için

eylem planlarını yapması istenmiştir. Bu kanuni

açılımlarla merkezi yönetim, bütün belediyeler

için geçerli olan özürlü dostu yerel ulaşım

politikalarının temelini atmış olmaktadır.

3.3.6. Özürlü Dostu Yerel İstihdam Politikaları

Belediyelerin, kanuni hükümler açısından belki

doğrudan işyerleri açma gibi somut bir

misyonları olmayabilir. Ancak, nasıl ki meslek

ve beceri kazandırma kurslarıyla özürlülerin

istihdamına dolaylı olarak katkıda

bulunabiliyorlarsa belediyeler, korumalı

işyerleri açmak suretiyle özellikle emek

piyasasında istihdamı zor olan özürlülere direkt

olarak bir iş imkânı sağlamış olurlar. Toplumsal

hedefimiz, işgücü niteliği taşıyan işsiz

özürlülerimizi yoksulluktan kurtarmak ve onların

istihdam edilebilirliğine dolaylı veya dolaysız

olarak yardımcı olmak ise, alternatif aktif

istihdam politikaları kapsamında

değerlendirebileceğimiz özürlü dostu korumalı

işyerlerine daha çok önem vermeliyiz.

Daha somut bir ifadeyle belediyelerimiz, özürlü

işgücüne dönük olarak meslek edindirme

merkezleri açıp, işsiz özürlülere mesleki vasıf

kazandırarak, çalışma atölyeleri veya işyerleri

tesis ederek veya işsiz özürlülere emek

piyasasında iş bulmalarında fiilî destek

sağlayarak, özürlülükten kaynaklanan yoksulluk

ve işsizlik sorununun çözümüne önemli katkıda

bulunabilir. İşgücü vasfına haiz yoksul

özürlülere tüketim maksatlı ayni ve nakdi

yardımlarla onları sürekli olarak bu şekilde

ayakta tutmak yerine özürlü dostu aktif istihdam

politikalarıyla kişileri kendi çalışmalarıyla

ayakta durup geçinebilecekleri ve

yükselebilecekleri bir konuma getirmek, sosyal

fayda ve toplumsal bütünleşme sağlamak açısından

daha akıllı bir girişimdir.

Bunun yanında normal işgücü piyasasına

kazandırılmaları güç olan zihinsel özürlüler,

ağır derecede özürlüler ve birden fazla özrü

olanların da istihdam edilmeleri son derece

önemlidir. Bu kesim için kota sisteminin

işlerliği bir anlam taşımaz. Çünkü işverenler,

genelde hafif derecede sakat olanları tercih

etmektedirler. O halde istihdamı güç olan bu

özürlüler için düşünülen korumalı işyerlerinin

açılması son derece önemlidir. Korumalı

işyerlerinin teknik donanımın yanında maddî

desteğinin de devletçe sağlanacağını düşünecek

olursak, böyle bir teşebbüsün maliyetlerinin de

sınırlı kalacağı ortadadır.

Korumalı işyerlerinin sayısının hızla

artırılmasına yönelik olarak devlet, korumalı

işyeri açacak belediyelerin yanında gerçek veya

tüzel kişilere yatırım maliyetlerinin belirli

bir oranını karşılamak üzere faizsiz kredi

vermelidir. Diğer taraftan korumalı işyerlerinde

çalışacak özürlülere ödenecek ücretlerin belirli

bir kısmı devlet tarafından karşılanmalıdır.

Kişi başına ödenecek meblağ, kişinin özürlülük

derecesine göre belirlenmelidir. İşverenlerin

ödemesi gereken işveren sigorta prim hisseleri

de hazine tarafından karşılanmalıdır. Korumalı

işyerleri, kurumlar vergisinden de muaf

tutulmalıdır. Korumalı işyerlerinde verilecek iş

eğitimleri, halk eğitim merkezleri aracılığı ile

ve meslek tecrübesine sahip emeklilerin (usta

öğreticiler, iş adamları, meslek öğretmenleri)

gönüllü katılımı sağlanarak

gerçekleştirilmelidir. Toplumsal kaynaşma ve

tanıtım açısından farklı sosyal kesimler için

korumalı işyerlerinde çok maksatlı

sosyo-kültürel faaliyetler tertiplenmeli ve

çalışan özürlü personelin performansları özel

sektöre tanıtılmalıdır. Bu çerçevede hâlihazırda

istihdam edilen özürlüler ve onların çalışma

hayatındaki başarıları üzerinde gözlemlerle

olumlu örnekler belirlenmelidir. Korumalı

işyerlerinde üretilen mamuller, piyasaya dönük

olmalıdır. Pazara dönük üretimde iş dünyasından

destek alınmalıdır. İşletmecilerle mümkün

olabildiğince ortak üretim sistemleri

geliştirilmelidir. Mamullerin teşhiri ve

satılması konusunda belediyeler, iş dünyasının

temsilcilerinden yardım istemelidir.

Sonuç

Yerel yönetimler, gelişen demokrasimizle

birlikte politikalarını bundan böyle daha çok

sosyal sorumluluk esaslarına göre belirlemek

durumundadırlar. Sosyal sorumluluk bilinci ile

oluşturulan politikalardan en çok dezavantajlı

sosyal grupların yararlanacağı açıktır. Özürlü

dostu aktif sosyal politikaların oluşumu ve

gelişimi ise bu sürecin bir devamı olarak

kendisini yerel yönetimlerde de gösterecektir.

Sosyal belediyecilik anlayışını ve felsefesini

benimseyen belediyeler, bu sosyal yaklaşıma

sadakat göstererek yöre halkından özürlülerine

somut olarak aktif sosyal politikalar üretmek

mecburiyetindedirler. Katılımcı demokrasinin

somut bir tezahürü olarak özürlülerin toplumla

bütünleşmesi hedefinin, ancak özürlü dostu

sosyal politikalarla hayata geçirilebilmesinin

mümkün olabileceği unutulmamalıdır.

Yazar: Ali Seyyar

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap