k@lpsizim_85

Yasin Suresinin Okunuşu

Önerilen İletiler

Yasin Suresi 7 veya 21 defa okunmalıdır. Bütün güçlüklerin hallinde Allah’ın yardımı kuvvetle umulur.

YASİN SURESİNİN OKUNUŞU

Bismillâhirrahmânirrahîm

(1) Yâsîn (2) vel kur’ânil hakîm(hakîmi) (3) inneke le minel murselîn(murselîne) (4) alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) (5) tenzîlel azîzir rahîm(rahîmi) (6) li tunzire kavmen mâ unzire âbâuhum fe hum gâfilûn(gâfilûne) (7) lekad hakkal kavlu alâ ekserihim fe hum lâ yu’minûn(yu’minûne) (8) innâ cealnâ fî a’nâkıhim aglâlen fe hiye ilel ezkâni fe hum mukmehûn(mukmehûne) (9) ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden, fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûn(yubsırûne) (10) ve sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne) (11) innemâ tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bil gayb(gaybi), fe beşşirhu bi magfiretin ve ecrin kerîm(kerîmin) (12) innâ nahnu nuhyil mevtâ ve nektubu mâ kaddemû ve âsârehum ve kulle şey’in ahsaynâhu fî imâmin mubîn(mubînin) (13) vadrıb lehum meselen ashâbel karyeh(karyeti), iz câehel murselûn (murselûne) (14) iz erselnâ ileyhimusneyni fe kezzebûhumâ fe azzeznâ bi sâlisin fe kâlû innâ ileykum murselûn(murselûne) (15) kâlû mâ entum illâ beşerun mislunâ ve mâ enzeler rahmânu min şey’in in entum illâ tekzibûn(tekzibûne) (16) kâlû rabbunâ ya’lemu innâ ileykum le murselûn(murselûne) (17) ve mâ aleynâ illel belâgul mubîn(mubînu) (18) kâlû innâ tetayyernâ bikum, le in lem tentehû le nercumennekum ve le yemessennekum minnâ azâbun elîm(elîmun) (19) kâlû tâirikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun musrifûn(musrifûne) (20) ve câe min aksal medîneti raculun yes’â kâle yâ kavmittebiûl murselîn(murselîne) (21) ittebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn(muhtedûne) (22) ve mâ liye lâ a’budullezî fataranî ve ileyhi turceûn(turceûne) (23) e ettehızu min dûnihî âliheten in yuridnir rahmânu bi durrin lâ tugni annî şefâatuhum şey’en ve lâ yunkızûn(yunkızûni) (24) innî izen le fî dalâlin mubîn(mubînin) (25) innî âmentu bi rabbikum fesmeûn(fesmeûni) (26) kîledhulil cenneh(cennete), kâle yâ leyte kavmî ya’lemûn (ya’lemûne) (27) bimâ gafere lî rabbî ve cealenî minel mukremîn(mukremîne) (28) ve mâ enzelnâ alâ kavmihî min ba’dihî min cundin mines semâi ve mâ kunnâ munzilîn(munzilîne) (29) in kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum hâmidûn(hâmidûne) (30) yâ hasreten alel ıbâd (ıbâdi), mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne) (31) e lem yerev kem ehleknâ kablehum minel kurûni ennehum ileyhim lâ yerciûn(yerciûne) (32) ve in kullun lemmâ cemîun ledeynâ muhdarûn(muhdarûne) (33) ve âyetun lehumul ardul meyteh(meytetu), ahyeynâhâ ve ahrecnâ minhâ habben fe minhu ye’kulûn(ye’kulûne) (34) ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîlin ve a’nâbin ve feccernâ fîhâ minel uyûn(uyûni) (35) li ye’kulû min semerihî ve mâ âmilethu eydîhim, e fe lâ yeşkurûn (yeşkurûne) (36) subhânellezî halakal ezvâce kullehâ mimmâ tunbitul ardu ve min enfusihim ve mimmâ lâ ya’lemûn(ya’lemûne) (37) ve âyetun lehumul leyl(leylu), neslehu minhun nehâre fe izâ hum muzlimûn(muzlimûne) (38) veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîm(alîmi) (39) vel kamere kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm (kadîmi) (40) leş şemsu yenbagî lehâ en tudrikel kamere ve lel leylu sâbikun nehâr (nehâri), ve kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne) (41) ve âyetun lehum ennâ hamelnâ zurriyetehum fîl fulkil meşhûn(meşhûni) (42) ve halaknâ lehum min mislihî mâ yerkebûn(yerkebûne) (43) ve in neşe’ nugrıkhum fe lâ sarîha lehum ve lâ hum yunkazûn(yunkazûne) (44) illâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hîn(hînin) (45) ve izâ kîle lehumuttekû mâ beyne eydîkum ve mâ halfekum leallekum turhamûn (turhamûne) (46) ve mâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’ridîn (mu’ridîne) (47) ve izâ kîle lehum enfikû mimmâ rezakakumullâhu kâlellezîne keferû lillezîne âmenû e nut’imu men lev yeşâullâhu at’ameh(at’amehu), in entum illâ fî dalâlin mubîn(mubînin) (48) ve yekûlûne metâ hâzel va’du in kuntum sâdikîn(sâdikîne) (49) mâ yenzurûne illâ sayhaten vâhıdeten te’huzuhum ve hum yahıssımûn(yahıssımûne) (50) fe lâ yestetîûne tavsiyeten ve lâ ilâ ehlihim yerciûn (yerciûne) (51) ve nufiha fîs sûri fe izâ hum minel ecdâsi ilâ rabbihim yensilûn(yensilûne) (52) kâlû yâ veylenâ men beasenâ min merkadinâ, hâzâ mâ vaader rahmânu ve sadakal murselûn(murselûne) (53) in kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum cemîun ledeynâ muhdarûn(muhdarûne) (54) fel yevme lâ tuzlemu nefsun şey’en ve lâ tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne) (55) inne ashâbel cennetil yevme fî şugulin fâkihûn(fâkihûne) (56) hum ve ezvâcuhum fî zılâlin alel erâiki muttekiûn (muttekiûne) (57) lehum fîhâ fâkihetun ve lehum mâ yeddeûn(yeddeûne) (58) selâmun kavlen min rabbin rahîm(rahîmin) (59) vemtâzûl yevme eyyuhel mucrimûn (mucrimûne) (60) e lem a’hed ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubînun) (61) ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun) (62) ve lekad edalle minkum cibillen kesîrâ(kesîran), e fe lem tekûnû ta’kılûn (ta’kılûne) (63) hâzihî cehennemulletî kuntum tûadûn(tûadûne) (64) ıslevhel yevme bimâ kuntum tekfurûn(tekfurûne) (65) el yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne) (66) ve lev neşâu le tamesnâ alâ a’yunihim festebekûs sırâta fe ennâ yubsırûn(yubsırûne) (67) ve lev neşâu le mesahnâhum alâ mekânetihim fe mâstetâû mudiyyen ve lâ yerciûn(yerciûne) (68) ve men nuammirhu nunekkishu fîl halk (halkı), e fe lâ ya’kılûn(ya’kılûne) (69) ve mâ allemnâhuş şi’re ve mâ yenbagî leh(lehu), in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubîn(mubînun) (70) li yunzire men kâne hayyen ve yehıkkal kavlu alel kâfirîn(kâfirîne) (71) e ve lem yerev ennâ halaknâ lehum mimmâ amilet eydînâ en’âmen fe hum lehâ mâlikûn(mâlikûne) (72) ve zellelnâhâ lehum fe minhâ rakûbuhum ve minhâ ye’kulûn(ye’kulûne) (73) ve lehum fîhâ menâfiu ve meşârib(meşâribu), e fe lâ yeşkurûn (yeşkurûne) (74) vettehazû min dûnillâhi âliheten leallehum yunsarûn(yunsarûne) (75) lâ yestetîûne nasrahum ve hum lehum cundun muhdarûn(muhdarûne) (76) fe lâ yahzunke kavluhum, innâ na’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn(yu’linûne) (77) e ve lem yerel insânu ennâ halaknâhu min nutfetin fe izâ huve hasîmun mubîn(mubînun) (78) ve darabe lenâ meselen ve nesiye halkah(halkahu), kâle men yuhyil izâme ve hiye remîm(remîmun) (79) kul yuhyîhellezî enşeehâ evvele merreh(merretin), ve huve bi kulli halkın alîm(alîmun) (80) ellezî ceale lekum mineş şeceril ahdari nâren fe izâ entum minhu tûkıdûn(tûkıdûne) (81) e ve leysellezî halakas semâvâti vel arda bi kâdirin alâ en yahluka mislehum, belâ ve huvel hallâkul alîm(alîmu) (82) innemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu) (83) fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn(turceûne).

YASİN SURESİNİN AÇIKLAMASI

(1) Yasin. (2) Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi) Kur’ân’a andolsun. (3) Muhakkak ki sen, gerçekten gönderilen resûllerdensin. (4) Sıratı Mustakîm üzerinde(sin). (5) Azîz ve Rahîm olan Allah tarafından indirilmiştir. (6) Babaları uyarılmamış bir kavmi, uyarman içindir. Çünkü onlar gâfillerdir. (7) Andolsun ki (Allah’ın) söz (ü) onların çoğunun üzerine hak oldu. Artık onlar âmenû olmazlar (Allah’a ulaşmayı dilemezler). (8) Muhakkak ki Biz, onların boyunlarına, çenelerine kadar halkalar (zincirler) kıldık (geçirdik). Bu sebeple onlar, başları yukarı kaldırılmış olanlardır. (9) Ve onların önlerine ve arkalarına set kılarak (çekerek) böylece onları perdeledik. Artık onlar göremezler. (10) Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için eşittir. Onlar âmenû olmazlar (Allah’a ulaşmayı dilemezler). (11) Sen sadece zikre tâbî olanı ve gaybte Rahmân’a huşû duyanı uyarırsın. Öyleyse onu mağfiret ile (günahların sevaba çevrilmesiyle) ve “kerim ecir” ile müjdele. (12) Muhakkak ki Biz, ölüleri diriltiriz. Ve takdim ettiklerini ve onların eserlerini yazarız. Ve herşeyi İmam-ı Mübin’de (apaçık bir rehberde) saydık (tespit ettik). (13) Onlara, o şehrin halkını misal ver. Onlara resûller gelmişti. (14) Onlara iki (resûl) göndermiştik. Fakat ikisini de tekzip ettiler (yalanladılar). Bunun üzerine (onları) üçüncü (resûl) ile azîz kıldık (destekledik). O zaman onlar: “Muhakkak ki biz, size gönderilmiş resûlleriz.” dediler. (15) Dediler ki: “Siz, bizim gibi beşerden başka bir şey değilsiniz. Ve Rahmân bir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.” (16) (Resûller) dediler ki: “Bizim, gerçekten size gönderilmiş resûller olduğumuzu Rabbimiz biliyor.” (17) Ve bizim üzerimizde açıkça tebliğden (bildirmekten) başka bir şey (sorumluluk) yoktur. (18) “Muhakkak ki biz sizinle uğursuzluğa uğradık. Eğer siz gerçekten vazgeçmezseniz (son vermezseniz), sizi mutlaka taşlayacağız. Ve mutlaka bizden size elîm bir azap dokunacak.” dediler. (19) “Uğursuzluğunuz sizinle beraberdir (kendinizdendir). Size zikir hatırlatılınca mı (uğursuzluğa uğruyorsunuz)? Hayır, siz müsrif (haddi aşan) bir kavimsiniz.” dediler. (20) Ve şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi. “Ey kavmim, (size) gönderilmiş olan resûllere tâbî olun!” dedi. (21) (Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tâbî olun. Ve onlar, hidayete ermiş olanlardır. (22) Ve ben, niçin beni Yaratan’a kul olmayayım ki; siz, O’na döndürüleceksiniz. (23) Ben, O’ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer Rahmân bana bir zarar dilerse, onların şefaati bana bir (şey) fayda vermez (sağlamaz). Ve onlar beni kurtaramazlar. (24) Eğer öyle olsaydı (putlara tapsaydım) muhakkak ki ben, mutlaka apaçık dalâlette olurdum. (25) Muhakkak ki ben, sizin Rabbinize îmân ettim. Öyleyse beni işitin. (26) (Ona), “Cennete gir!” denildi. “Keşke kavmim bilseydi.” dedi. (27) Bu sebeple, Rabbimin bana mağfiret ettiğini ve ikram edilenlerden kıldığını (bilselerdi). (28) Onun arkasından, onun kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indiriciler de olmadık. (29) (Onların cezası) sadece bir sayha (şiddetli ses dalgası) oldu. O zaman onlar sönenler oldular. (30) O kullara yazıklar olsun! Onlara hiçbir resûl gelmedi ki, onunla alay etmiş olmasınlar (hepsiyle alay ettiler). (31) Ondan önceki nice nesillerden (kimleri) helâk ettiğimizi, onların (helâk edilenlerin) kendilerine dönmediklerini görmediler mi? (32) Ve ancak herkes toplandığı zaman (onlar da) huzurumuzda hazır bulundurulacak olanlardır. (33) Ve ölü toprak onlara bir âyettir (mucizedir). Onu dirilttik ve ondan habbeler (taneler) çıkarttık. Böylece ondan yerler. (34) Ve orada, hurma ve üzüm bahçeleri kıldık (yaptık). Ve orada, pınarlar fışkırttık. (35) Onun ürünlerinden (meyvelerinden) ve elleriyle yaptıklarından yesinler diye. Hâlâ şükretmezler mi? (36) Arzın yetiştirdiği herşeyden, onların nefslerinden ve bilmedikleri şeylerden çiftler (eşler) yaratan, O (Allah), Sübhan’dır (herşeyden münezzeh). (37) Ve gece onlar için bir âyettir (ibrettir). Ondan gündüzü sıyırırız (çekip alırız). O zaman onlar karanlıkta kalanlardır. (38) Ve Güneş, onun için istikrarlı kılınan (yörüngesinde) akar gider. İşte bu azîz ve alîm olan (en iyi bilen) Allah’ın takdiridir. (39) Ve Ay, kurumuş hurma salkımı dalı gibi bir şekil (bedir şeklinden hilâl) haline dönünceye kadar ona menziller takdir ettik. (40) Güneş’in Ay’a yetişmesi ve gecenin gündüzü geçmesi mümkün olamaz. Ve hepsi feleklerinde (yörüngelerinde) yüzerler (seyrederler). (41) Onların zürriyetlerini (nesillerini) dolu gemilerde taşımamız onlar için bir âyettir. (42) Ve onlar için, onun gibi (gemiler gibi) üzerine binecekleri şeyler yarattık. (43) Ve dilersek onları boğarız, o zaman onlara yardım edilmez ve onlar kurtarılmaz. (44) Bizden bir rahmet ve belli bir zamana kadar metalanmaları (faydalanmaları) hariç. (45) Ve onlara: “Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden sakının. Umulur ki böylece rahmet olunursunuz.” denilmişti. (46) Rab’lerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki, ondan yüz çevirenler olmasınlar. (47) Onlara “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden infâk edin (verin)” denildiği zaman kâfirler, âmenû olanlara: “Allah’ın dileseydi doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz ancak apaçık bir dalâlet içindesiniz.” dediler. (48) “Ve eğer siz doğru söyleyenlerseniz, bu vaad ne zaman?” derler. (49) Onlar tartışırken, onları alacak (yakalayacak) olan tek bir sayhadan (şiddetli ses dalgasından) başka bir şey gözlemiyorlar (beklemiyorlar). (50) Artık vasiyet etmeye güçleri yetmez. Ve ailelerine dönemezler. (51) Ve sur’a üfürülmüştür. İşte o zaman onlar, mezarlarından Rab’lerine koşarlar (uçarlar, yükselirler). (52) “Eyvahlar olsun bize, mezarlarımızdan bizi kim beas etti (kaldırdı)? Bu, Rahmân’ın vaadettiği şeydir. Ve resûller doğru söylemişler.” dediler. (53) Sadece tek bir sayha (şiddetli ses dalgası)! İşte o zaman onlar, hepsi huzurumuzda hazır bulunanlardır. (54) İşte o gün (hiç)bir kimseye, (hiç)bir şeyle zulmedilmez. Ve amellerinizden başka bir şey ile cezalandırılmazsınız. (55) Muhakkak ki cennet ehli, o gün zevkli bir meşguliyet içinde olanlardır. (56) Onlar ve eşleri, gölgeliklerde tahtlar üzerinde yaslanmış olanlardır. (57) Orada onlar için meyveler ve istedikleri (her)şey vardır. (58) Rahîm olan Rab’ten “selâm” sözü vardır. (59) Ey mücrimler (suçlular)! Bugün ayrılın. (60) Ey Âdemoğulları! Ben sizden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), sizin için apaçık bir düşmandır. (61) Ve Bana kul olun! (İşte) bu, Sıratı Mustakîm’dir. (62) Ve andolsun ki sizden birçoklarını dalâlette bıraktı. Hâlâ akıl etmez misiniz? (63) Size vaadedilmiş olan cehennem (işte) budur. (64) İnkâr etmeniz sebebiyle bugün ona (cehenneme) yaslanın (girin). (65) Bugün onların ağızlarını mühürleriz. Kazanmış olduklarını (yaptıklarını) Bize, onların elleri anlatır, ayakları şahitlik eder. (66) Ve eğer dileseydik, elbette gözlerini mahvederdik (kör ederdik). O zaman yolda (sağa sola) koşuştururlardı. Bundan sonra nasıl görürler? (67) Ve eğer dileseydik, elbette onları mekânlarında (bulundukları yerde) değiştirirdik. O zaman ileri gitmeye ve geri dönmeye güçleri yetmezdi. (68) Kimin ömrünü uzatırsak, onun yaratılışını tersine çeviririz (kuvvetini gideririz). Hâlâ akıl etmez misiniz? (69) Biz O’na (Peygamber’e) şiir öğretmedik. Ve (bu), O’na yakışmaz. O (O’na indirilen), sadece zikir ve apaçık Kur’ân’dır. (70) (Kur’ân’ın indirilmesi), hayy olanları inzar etmek (uyarmak) ve (azap) sözünün kâfirlerin üzerine hak olması içindir. (71) Ellerimizle (kudretimizle) onlar için hayvanları nasıl halkettiğimizi görmediler mi? Onlar, böylece onlara (hayvanlara) malik olurlar. (72) Biz onları (hayvanları), onlara zelil (itaatkâr) yaptık. Böylece onlardan, kendilerinin binekleri oldu (onlara binerler) ve onlardan (etlerinden) yerler. (73) Ve onlarda, kendileri için (birçok) menfaatler (yararlar) ve içecek şeyler (süt) vardır. Hâlâ şükretmezler mi? (74) Ve yardım olunacaklarını ümit ederek, Allah’tan başka ilâhlar edindiler. (75) (O ilâhlar), onlara yardım etmeye muktedir değildirler. Ve kendileri, onlar (o ilâhlar) için, (onlara yardıma) hazır askerlerdir. (76) Artık onların sözleri seni mahzun etmesin. Muhakkak ki Biz, sakladıklarını da açıkladıklarını da biliriz. (77) İnsan, onu bir nutfeden nasıl yarattığımızı görmedi mi? Sonra da Bize (karşı) apaçık hasım (düşman) oldu. (78) Kendi yaratılışını unutup Bize misal getirdi: “Kemiklerimiz çürüyüp dağılmış haldeyken kim onlara can verecek?” dedi. (79) De ki: “Onu ilk defa inşa eden (Yaratan), ona hayat verecek. Ve O, bütün yaratışları en iyi bilendir.” (80) Yeşil ağaçtan sizin için ateş (oksijen) kılan (çıkaran), O’dur. Böylece siz, ondan yakarsınız. (81) Gökleri ve yerleri yaratan, onların bir eşini daha yaratmaya kaadir değil midir? Evet O, (yegâne) Yaratıcı ve en iyi Bilen’dir. (82) O (Allah), bir şey irade ettiği (dilediği) zaman O’nun emri, sadece ona: “Ol!” demektir. O, hemen olur. (83) İşte O, Sübhan’dır. Herşeyin melekûtu (mülkü ve hükümdarlığı) O’nun elindedir. Ve O’na döndürüleceksiniz.

YASİN SURESİNDEN ÖNCE ve SONRA OKUNACAK DUA

Yasin Suresini okumaya başlarken ve bitirdikten sonra bu dua okunmalıdır.

Allâhumme innî es’eluke sabren cemîlen * ve kalben selîmâ * ve lisânen zâkirâ * ve duâen mustecabâ * ve kitâben yemînâ * ve rızkan helâlen * ve nî’men mukîmen * ve cenneten ve harîren * ve nadratan ve sururâ * yâ kâdiyel hâcât * yâ mucîbed davât * yâ kâşifed durri vel beliyyât * yâ âlimes sırrı vel hafiyyat * ik’di hâcetî fî hâzihis sâatil mubâreketi * bi hurmeti yâsin vel kur’ânil kerîm * fe izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehû kun fe yekûn fe subhânellezî bi yedihi melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn * ve sallâllâhu alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn.

  • Like 1

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Arapçasına dilimin döndüğü kadar türkçesine dönmüyor hep arapça okuyorum çok güzel bir sure okudukça insan huzur buluyor.

Çok tşkler gülsüm.

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Okumakta Dinlemekte Ayrı Bir Huzur Veriyor....

Canım Sıkkınsa Okuyamasam Bile Dinliyorum Okuyana Eşlik Ediyorum ve Tüm Sıkıntılarım Bir An da dağılıveriyor....

Sadece yasin-i Şerifi Değil Kur'anı Kerimi Dinlemek Baştan Sona Huzur mu Arıyorsun İşte Huzur Diyorum Kendime....

Teşekkürler Gülsüm Bu Değerli Paylaşımın İçin....

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Yasin'i Şerif Kur'anı Kerimimizin Kalbidir ..

Okunmasında çok büyük fayda vardır ayrıca insanı çok da rahatlatıyor ..

Paylaşım için tşkler Gülsüm'cüm ..

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap