Guest DOĞRU YOL

Engelliler Hakkında Herşey...

Önerilen İletiler

Guest DOĞRU YOL

Medya engellilere ne kadar ilgi gösteriyor?

Yeterli eğitim alamama uygun iş bulamama gibi sorunlarla karşı karşıya olan ve Türkiye nüfusunun yüzde 10'unu oluşturan engelliler sorunlarını dile getirmek için yoğun çaba sarfediyor. Onların seslerini duyurabilecek en uygun araç olan medya engellilere ne kadar ilgili onlara ne kadar aracı olabiliyor?

MTM (Medya Takip Merkezi) bu sorunun yanıtını bulmak için Kasım ayı boyunca medya dünyasını takibe aldı ve basının engellilere duyarlılığını ölçümledi.

Buna göre engellilere en fazla yer veren medya dalı gazete ve dergiler oldu.

3 Aralık'ta tüm dünya engellilere dikkati çekmek amacıyla Dünya Özürlüler Günü 'nü düzenlerken MTM de Türkiye'de 4. güç medyayı izlemeye aldı. Kasım ayı boyunca sürdürülen araştırma sonuçlarına göre gazete-dergi TV kanalları ve internet haber sitelerinde toplam 639 haber yayınlandı. Bir ay boyunca gazete ve dergilerde toplam 410 TV kanallarında 123 ve haber portallarında ise 106 haber yayınlandı. Yani haberlerin yaklaşık üçte ikisi gazetelerde yer alırken kalanı TV kanalları ve haber portallarında yayınlanmış oldu.

ENGELLİLER EN ÇOK SPOR FAALİYETLERİYLE MEDYAYA HABER OLDU

Kasım ayı boyunca yapılan takibe göre basın en çok engellilerin spor etkinliklerine ilgi gösterdi. Medyada yer alan haberlerin %16'sı spor etkinlikleriyle ilgili olurken % 8'i yeni oluşturulan yasa tasarısı % 4'ü Popstar yarışmasındaki engelli yarışmacı % 3'ü ise engelliler için üretilen robot sandalye ile ilgili olurken geriye kalan haberler çeşitli konularda dağılım gösterdi.

MEDYA ZİHİNSEL ENGELLİLERE İLGİSİZ

Hem yazılı basın hem TV hem de haber portallarında toplam %53'lük oranla en az fazla bedensel engelliler ile ilgili haberlere yer verilirken tüm engellileri kapsayan haberler ise %34'lük oranla ikinci sırada yer aldı. MTM verilerine göre her üç medya dalında da en az yer verilen konu zihinsel engelliler oldu. Zihinsel engellilerin diğer haberlere oranla yer alış yüzdesi sadece %13 oldu.

GAZETE VE DERGİLER ENGELLİLERİN YANINDA

Kasım ayı boyunca toplam 110 farklı yayında engellilerle ilgili haberlere yer verildi. Haberlerin 394 tanesi gazetelerde yayınlanırken 16 tanesi ise dergilerde yer buldu.

Basın içeriğine göre incelediğimizde ise kupürlerin %91'i haberlerden oluşurken sadece %9'unu köşe yazıları oluşturdu.

Ulusal-bölgesel-yerel gazete ve dergilerde yer alan 410 haberin kapladığı toplam alan ise yaklaşık 70 gazete sayfasına denk geldi. En fazla habere yer veren gazete 27 adetle Posta Gazetesi olurken onu ikinci sırada ve 17 haberle Milliyet üçüncü sırada 15 haberle Vatan Gazetesi takip etti. Haberlerin kapladığı alana göre baktığımızda ise Posta yaklaşık 5 gazete sayfasıyla yine ilk sırada yer aldı. Onu sırasıyla Hürriyet Milliyet Sabah Vatan ve Zaman Gazetesi izledi.

MTM verilerine göre haberlerin 275 tanesi ulusal gazetelerde yayınlanırken 131'i yerel gazetelerde ve 4'ü ise Kıbrıs gazetelerinde yer aldı. Yerel gazetelerde engelli haberine en fazla yer veren gazete birçok ulusal gazeteyi de geride bırakarak 7. sıraya yerleşen ve Samsun'da yayınlanmakta olan "Halk Gazetesi" oldu. Dergilerde "Aksiyon" yaklaşık 25 gazete sayfası kadar engelli haberine yer vererek birinci sırada yer alırken; adet olarak en fazla yer veren dergi ise "Çoluk Çocuk" oldu.

TV'DE AY BOYUNCA TOPLAM 14 SAAT ENGELLİLERLE İLGİLİ HABERLER YAYINLANDI

MTM Medya Takip Merkezi'nin araştırmasına göre TV haberlerinin %71'i aktüel içerikli kanallarda yayınlanırken %29'u ise haber kanallarında yer aldı. Konuyla ilgili haberler en çok haber bültenlerinde yayınlanırken ikinci sırada sağlık içerikli programlar yer aldı.

En fazla engelli haberine yer veren kanallara baktığımızda birinci sırayı yerel bir TV kanalı ile bir haber kanalının paylaştığını görmekteyiz. 13'er haberle Skytürk ve İstanbul TV birinci sırayı paylaşırken ikinci sırayı da yine iki TV kanalı 10'ar haberle paylaştı: Kanal D ve ATV.

Engelli haberlerine en uzun süreli yer veren TV kanallarında ise sıralama değişti. MTM'in araştırma sonuçlarında süreye göre birinci sıraya yerleşen ATV'yi hemen arkasında ikinci sırada Habertürk takip etti. ATV 25 saatten biraz daha fazlasını Habertürk ise tam 25 saatini engelliler ile ilgili haber ve programlara ayırdı. TV kanallarının haber adetleri ve sürelerine göre ilk 5 sıralaması şöyle oldu:

Ayrıca İstanbul TV "Yaşadıkça" isimli programıyla engellilerin sorunlarına yönelik programa yer veren tek TV kanalı olma özelliğini korumakta

PORTALLARDA YER ALAN HABERLERİN YÜZDE 36'SI "HABER" İÇERİKLİ SİTELERDE YÜZDE 26'SI İSE ONLINE GAZETELERDE

MTM Medya Takip Merkezi haber magazin medya kritik müzik net kapısı online gazete online TV sağlık ve spor yoğunluklu 98 portal üzerinden yaptığı taramada Kasım ayı boyunca engellilerle ilgili toplam 106 haber tespit etti. Haberlerin büyük çoğunluğu "haber" içerikli sitelerde yayınlanırken onu ikinci sırada online gazeteler ve üçüncü sırada sağlık siteleri takip etti. Haberlerin %21 Haber Sağlık sitesinde yayınlanırken %8'i Radikal Online'da %6'şar oranda Hürriyetim ve Ajansspor'da %5'er oranda NTVMSNBC Milliyet Online Nethaber ve Ajansbir'de yayınlandı. Kalan %39'luk orandaki haberler ise diğer sitelerde dağılım gösterdi.

--------------------------------------------------------------------------

Toplumun önemli bir bölümünü oluşturan engelliler

Özellikle son yıllarda sokak çocukları engelliler ve engelli hakları gibi konuların basınımızda diğer yıllara nazaran daha fazla yer aldığına şahit oluyoruz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bazı kavramlar konjonktürel olarak kimi kavram ve konulara göre öncelik arzetmektedir. Demokrasi insan hakları ve çevre

yükselen değerler olarak asrımızın son çeyreğinde gündemi belirleyen kavramlar olmuştur. Bu kavramların hepsi bir ülkede insan ve dolayısıyla toplum mutluluğunun ne ölçüde sağlandığını ortaya koymaktadır. Demokrasiye insan haklarına ve sağlıklı çevreye sahiplik aynı zamanda kalkınmışlığın yani çağdaşlaşmanın da birer göstergesidir. Genel anlamda insanın sorunlarıyla ilgilenmek doğal olarak çağdaşlaşma yolunda sergilenen sosyal politikalardan birisidir.

Engelliler ve problemleriyle ilgilenmek de çağdaşlaşmanın bir göstergesidir öyleyse.

Elbette. Bir çağdaşlaşma göstergesidir çağdaşlaşmanın ta kendisidir. Toplumun önemli bir kısmını oluşturan engellilerin eriştiği refah çağdaşlaşmanın da bir ifadesidir.

Engellilere yönelik hizmetler ele alınırken konuya bakış nasıl olmalıdır?

Engelli hizmetleri sosyal siyaset ve sosyal hizmetler içinde yer almaktadır. Aslında sosyal siyaset genel bir kavramdır. Sosyal

siyaset toplumun sınıf ve tabakaları arasında ekonomik ve sosyal denge kurmaya çalışır ve bu amacını gerçekleştirirken sosyal

hizmetlerden yararlanır. Sosyal hizmet ise çok genel ve basit anlamıyla yardıma ihtiyacı olan kişilere sunulan hizmettir. Bu ayni

veya nakdi olabildiği gibi bir defaya mahsus veya sürekli de olabilir. Daha çok yaşlılara yoksullara ve engellilere verilen

hizmettir.

Sosyal politikalardan ekonomik bir fayda beklenmesinin yanında sosyal hizmetlerin böyle bir getirisi yoktur. Aralarında böyle bir karşılık bekleme beklememe gibi fark vardır.

Bu genel kavramların izahından sonra isterseniz engelli nedir kime denir sorusuna açıklık getirelim.

Aslında engelliyi tanıma zor olmadığı için tanıtmak da kolay gelmektedir. Ancak kısmi engellileri tanıtmakta biraz gecikebiliriz.

Örneğin işitme engelli biri ile iş sebebiyle konuşma durumunda olmadıktan sonra onu engellsiz olarak algılarız. Duygusal

engelliler de kısmen bu örneğe benzerlik arzeder. Zihinlerde yerleşmiş şekliyle engelli eli ayağı olmayan göremeyen veya

duyamayan kimsedir. Bu kimselerin türüne göre kendilerine özgü yardıma ihtiyaçları vardır. O halde engelliyi: "Doğuştan veya

sonradan bedensel zihinsel ruhsal duygusal ve sosyal yeteneklerini değişik oranlarda kaybetmiş olup da hayatın normal

gereklerine uymayan korunmaya bakıma rehabilitasyon danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyacı olan bir kişi" şeklinde

tanımlayabiliriz.

Biraz önce insan haklarından söz ettiniz. Bilindiği gibi haklar yalnızca istemekle elde edilmiyor onun bir de yasal boyutu var.

Engellilerle ilgili yasal düzenlemeler nelerdir?

Elbette hakların varlığını en güzel şekilde yasalar göstermektedir. Bir şeyi istemek yetmiyor bir yasaya bağlama gerekmektedir.

Globalleşme sürecinde dünyada pek çok mevzuat adeta tek ülkede uygulanıyor gibi uygulanmaktadır. Ülkeler ekonomilerini

birleştirdikleri gibi yönetimlerini hukuklarını da birleştirme eğilimine girmişlerdir. Uluslararası siyasi ve ekonomik entegrasyonlar neticesinde bir paydada birleşme ortak hareket etme mecburiyeti doğmaktadır. Engellilerin hukukunu gözeten uluslararası düzeyde Çocuk Haklarına Dair Sözleşme Sakat Kişilerin Hakları Bildirisi Avrupa Sosyal Şartı Avrupa Konseyi Kararı ve Uluslararası Çalışma Örgütü 159 nolu sözleşmesinde engellilerle ilgili evrensel düzenlemeler yer almaktadır. Aynı ortak paydada yer alan Türkiye adı geçen evrensel düzenlemelerden sosyal ve ekonomik yapısı ölçüsünde engellilere yönelik sağlık eğitim çevre konut ve çalışma hayatı ile ilgili olanları bünyesine uyarlamaya çalışmaktadır. Bu yönde kendi iç hukukunda

düzenlemelerde bulunmuştur.

1982 Anayasasının 5 17 42 50 56 ve 61'inci maddelerinde çeşitli engelli haklarının anayasal dayanağı görülür. Anayasaya

bağlı olarak sağlık eğitim sosyal hizmetler istihdam ve imar konusunda kanun tüzük yönetmelik ve tebliğler yayınlamış ve

yürürlüğe konulmuştur.

Öyleyse gerekenler yapılıyor diyebilir miyiz?

Şeklen öyle ama bu yönde hukukun oluşturulması tek başına yeterli değildir. Bunu şöyle açıklayabiliriz. Siz sürücü belgesi

almışsınız ama araba alamıyorsunuz daha kötüsü arabanızı kullanacak yolunuz yok. İşte bu aşamada olayın kaynak boyutu

karşımıza çıkıyor. Bunda kişi başına düşen milli gelirin düşüklüğü işsizlik enflasyon gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi sorunlar

etken olmaktadır.

O zaman engellilerle ilgili olarak aşılması gereken engellerin başında kaynak sıkıntısı yer alıyor.

Ulusal gelirimizi göz önüne alacak olursak eğer bu tesbite varmamız gayet normaldir. Zira ülkemizin oldukça zengin olduğundan söz etmemiz yanlış olur kanaatindeyim. Ancak bu hep böyle gelir böyle gider anlamına tabii ki gelmez gelmemelidir de.

Yurdumuzda önemli bir kesimin sağlık güvencesinden mahrum olması aynı zamanda özürlü sayısındaki artışların sebeplerini

açıklamaya yetmektedir. Engelli tanımından da anlaşıldığı üzere engelliliğin önemli nedenlerinden biri de doğum öncesi ve sonrası

olumsuz şartlardır. Sosyal güvenliği ve dolayısıyla sağlık güvencesine sahip olmayan ailelerin engelli çocuğa sahip olma ihtimalleri diğerlerine göre daha fazladır.

Yani engelliliğin nedenlerinin başında sağlık şartlarının olumsuz olması geliyor diyebilir miyiz?

Evet. Engellilik doğum öncesi doğumda ve doğum sonrası oluşan olumsuz şartlardan meydana gelir.

Doğum öncesi nedenleri; engelli sayısında önemli paya sahip olan beslenme ve borınmada yetersizlikler yaygın akraba evliliği

genetik (ırsi) kalıtım koruyucu sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamama (aşılama sağlık kontrollerini yaptırmama

zamanında tedavi görmeme) şeklinde özetleyebiliriz.

Doğum sürecindeki nedenler daha ziyade sağlık personeli yardımı almadan doğum yapmaktan veya doğum esnasındaki

komplikasyonlardan meydana gelmektedir.

Doğum sonrası nedenler ise bebeğin sağlıklı olarak doğumundan hayatının sonuna kadar olan süreçte karşılaştığı olumsuz fiziki

kimyasal biyolojik sosyal ve çevresel faktörlerdir.

Doğum öncesi nedenlerin bir kısmı doğum sonrası evrede de görülür. Bunların dışında daha çok ev iş ve trafik kazaları nükleer kazalar yanlış teşhis ve tedaviler; özürlülüğü artıran nedenlerdir.

Dünyada ve ülkemizdeki engelli sayısı hakkında bilgi verebilir misiniz?

Engelli sayısı hakkında kesin bir rakam vermek bugün için oldukça zor. Daha ziyade Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık

Örgütü'nün (WHO) belirlediği %10-15 gibi oranlar bilgi bakımından kullanılmaktadır. WHO dünya nüfusunun %10'unu

engellilerin oluşturduğunu kabul etmektedir. Bu rakam gelişmişlik düzeyine bağlı olarak artmakta veya azalmaktadır. Dünya

nüfusunu 6.5 milyar kabul edersek dünyada 650 milyon özürlü olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu hesaba göre gelişmekte

olan ülkeler gurubunda olduğundan Türkiye'de %12 oranı üzerinden 7 milyon civarında engelli vardır diyebiliriz.

Ülkemizde guruplarına göre engelli dağılımı nasıl?

WHO'nun belirlediği orana göre Türkiye'deki engelli dağılımı şöyledir.

Görme %0.2 125.000

İşitme %0.6 377.000

Ortopedik %1.4 880.000

Zihinsel % 2 1.450.000

Konuşma %3.5 2.200.000

Diğerleri %4.3 3.000.000

Eldeki verilerden de anlaşılacağı üzere ülkemizde 7 milyonu aşkın özürlü bulunmaktadır. Diğerleri grubuna; sürekli hasta olanlar uyumsuzlar ve muhtaç olanlar girmektedir.

Bu rakamlar oldukça ürkütücü görünüyor.

Elbette ürkütücüdür. Kalkınmasını sağlayamamış akraba evliliğinin yaygın olduğu her saat başında bir trafik kazasının olduğu ve yılda üç bin kişinin iş kazası neticesinde iş göremez derecede sakat kaldığı yetersiz barınma ve beslenmenin yanısıra ana çocuk sağlığı alanında istenilen başarıyı yakalayamama ve yıllardır süregelen terörle birlikte ülkemiz adeta bir sakatlar ülkesi görünümü arzetmektedir. Ancak tesellimiz tümünün ağır derecede engelli ve yardıma muhtaç olmamalarıdır. Bilindiği gibi pek çok engelli sağlamların bile üstesinden gelemediği konularda başarıya imza atmışlardır.

Örnek verebilir misiniz?

İlk aklıma gelenlerden ABD eski başkanı Eisenhover ünlü fizik teorisyeni İngiliz Stephan Hawking ismini şu anda

hatırlayamadığım İngiltere eğitim bakanı halk ozanı Aşık Veysel ünlü yazar Cemil Meriç'i sayabilirim.

Burada şunu da hatırlatmakta fayda görüyorum. Engelli her zaman yardıma muhtaç kimse anlamına gelmemelidir. %40

oranından fazla engele sahip olanlar engelli kontenjanından yararlanabilmektedirler.

Engellilerin problemlerini genel olarak nasıl açıklarsınız?

İnsanlar birbirlerinin aynı olmayıp her kişi kendine özgüdür. Bu açıdan bakınca her engellinin diğerinden farklı istekleri olur.

Sorunları kişiselleştirmek konuyu toparlamaya engel teşkil edeceğinden belirli ortak paydada toplamak daha akılcı olur.

Herkesin sağlık ve eğitim konusunda kendine göre problemleri olduğu için bu onları da kapsamaktadır. Ancak kullanılan

yöntem değişmektedir. Yaklaşık iki milyon engellinin sosyal güvenceden yoksun olduğu kanaatindeyiz. 2022 SSK gereğince

verilmekte olan aylık altı milyon gelirin günün şartlarında ne kadar önemi vardır. Bugün engelli otuz beş bin öğrenci özel

eğitimden yararlanmaktadır. Bu oran oldukça düşüktür. Eğitime yönelik hizmetlerin yoğunlaştırılması gerekmektedir. Engelli

bireyin meslek sahibi olması bir bakıma aldığı eğitime bağlı olmaktadır. Yetişkin engellilerin en önemli sorununu istihdam konusu teşkil etmektedir. İşsizlik ülkemizin başta gelen problemleri arasında olup engellilerin istihdamını da olumsuz olarak etkilemektedir. Engelliler için ayrılan yüzde ikilik kontenjanın yüzde üçe çıkarılması bile soruna çözüm getirmeye yetmemektedir.

Engellilerin sosyal yaşamın gereklerini yerine getirme yönünde bir takım istekleri vardır. Bunlar ulaşım konut ve diğer sosyal

mekan ve araçlara ilişkindir. Yolların merdiven asansör banyo ve tuvalet gibi yerlerin engellilerin kullanımına elverişli hale

getirilmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır. Bu gibi yerlerin düzenlenmesine ilişkin çalışmaların başlatılmış olması oldukça

sevindiricidir.

Ülkemizin mevcut şartları göz önüne alındığında yapılması gerekenler ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Bu yaptığımız açıklamalardan engellilerin çok kötü şartlarda hayatlarını sürdürdükleri sonucu çıkarılmasın. Elbette iyi şeyler de yapılıyor ama iyi diye bildiğimiz güzel uygulamaların güncelleştirilmesini daha güzele en güzele ulaşmasını temenni etmekteyiz.

Mesela koruyucu sağlık hizmetlerini yaygınlaştırmak gerekmektedir. Engelli ihtiyaçlarının yerinde karşılanması için sivil toplum örgütleri şeklinde kurulmuş bulunan dernek vakıf federasyonlara proje danışmanlık ve yer temini konusunda katkılar sağlanmalıdır. Devletin özürlü kesime yapacağı yardım ve hizmetlerin yerel yönetimler eliyle yapılmasına geçilmelidir. Onların iş ve yuva kurmalarını sağlamak üzere hibe ve uzun vadeli krediler verilmelidir. Tabi bunlara benzer daha pekçok proje üretilebilir.

--------------------------------------------------------------------------

Özel Eğitim Ve Görme Engelliler

Nedir özel eğitim? Ve kimlere bu eğitim verilmektedir? Bu eğitimi kimler ve hangi şartlarda verebilir? Yada özel eğitime hangi insanlar gereksinim duyuyor?

Bu sorulara elbette bilimsel bir araştırmanın verebileceği cevaplar daha kapsamlı ve belirleyici olacaktır. Biz bu yazıda yukarıdaki soruları kendi gerçekliğimizden ve deneyimlerimizden yararlanarak cevaplamaya çalışacağız.

Nedir özel eğitim? Bu adından da anlaşılacağı üzere kişilerin eğitimlerinin diğer yaşıtlarına göre farklı yöntemlerle ve farklı şartlarda verilmesi. Bu eğitime gereksinimi olan kişiler kimi zaman ağır engelliler kimi zaman da engeli gözle fark edilemeyen kişiler olabilir. Özel eğitime ihtiyaç duyan insanların tanımı günümüzde oldukça bilimsel ve kapsamlı bir şekilde belirtilmiştir: Çeşitli nedenlerle bireysel özellikleri ve eğitim yeterlilikleri açısından yaşıtlarına göre beklenilen düzeyden anlamlı farklılık gösteren bireyler. Günümüzde engellilik durumu hukuki açıdan da oldukça kapsamlı ve açıktır. Bunu özellikle belirtiyoruz zira ülkemizde yaşayan sayıları milyonlarla ifade edilen engellilerin birçoğu yasal haklarından yeterince faydalanamamaktadırlar.

AB’ye giriş çerçevesinde yeniden ele alınan engelliler yasasında engelli tanımı ve devletin sorumlulukları da yeniden tanzim edilmiştir: Kanun uyarınca: Özürlü Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel zihinsel ruhsal duygusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan ve korunma bakım rehabilitasyon danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişiye denir. Bu tanımı bir yelpazeyle sembolleştirirsek yelpazenin bir ucunda otistikler dawn sendromlular yer alırken diğer uçta öğrenme zorluğu çekenler ve disleksililer bulunmaktadır. Bizim daha çok üzerinde duracağımız engel gurubu ise görme engelliler olacaktır.

Özel eğitim almış olan herhangi bir görme engelli bugün teknolojininde yardımıyla birçok sorunu geride bırakmış yada çözümlere yaklaşmıştır. İlkokulu görme engelliler için açılmış olan bir okulda okudum ve burayı tamamladıktan sonra çevremizdeki bulunan bir ortaokula başladım. Öğretmenler daha önceleri görme engelli bir talebeleri olmadığı için biraz tereddüt gösterdilerse de bu kısa zamanda değişti ve kendini karşılıklı olarak üreten yeni bir ilişki haline geldi. Örneğin bir gün fen dersi sırasında Mendel kanunları anlatılıyordu tahtaya bezelyeler çaprazlanıyor ve bunun ne anlama geldiği açıklanıyordu fakat tahtadakileri göremediğim için hiçbir şey anlamamıştım bunu farkeden öğretmenim yanıma gelerek bu konuyu aynen şöyle aktardı: -- Bak şimdi iki elinin işaret parmaklarını birbirine çapraz biçimde tut ve bu çaprazların her bir ucuna söyleyeceğim değerlikleri koyduğumu düşün daha sonrada dominant ve resesif paydaları birbirleriyle topla. söylenenleri aynen gerçekleştirdim ve görmesem de kolayca kavramıştım: Yeter ki biz insanoğlunun algı kapısı açık olsun ve birileri çıkıp da farklılıklardan ötürü şöyle düşünmesin; “Sen engellisin algılama kapısından giremezsin.” Elbette her eğitimci yukarıdakine benzer çözümleri bulabilir diyemeyiz zira bu durum bir istisnadır ve istisnalar kaideleri bozmaz bilakis destekler. bu nedenledir ki özel eğitim verebilecek bilgi ve yeterliliğe haiz uzmanlar yetiştirmek zorundayız. Bu da ancak üniversitelerin konuyla ilgili bölümlerinde eğitimin kalitesini arttırmak ve öğrenci sayısındada artışa gidilmesiyle bir nebze olsun halledilebilir. Tabiî ki yalnızca eğitimci yetiştirmek ve lojistik imkanları arttırmak tek başına tüm sorunları çözemez. Bunun yanı sıra engelliler ile ilgili toplumun bakış açısını doğru yönde değiştirmek mevcut yanlış kanıları düzeltmek ve toplumun engelliler konusuna ölçülü fakat abartısız bir biçimde yaklaşmasını sağlayacak bilinç düzeyine ulaşmak da çözüm yolunda atılacak önemli ve büyük bir adım olacaktır. Bugün dünyanın çeşitli ülkelerini basın yayın araçlarıyla şöyle bir dolaştığımızda buralarda otizim gibi genellikle ağır biçimde süren bazı engelleri olan inanılmaz çocuklar görebiliyoruz. Örneğin fotojenik hafızası inanılmaz gelişkin yada sayısal tahminleri normalin üzerinde bir oranla bilebilen bu çocukların maalesef ki ülkemizde toplumun bilgisizliği ön yargıları ve genel ve yerel yönetimlerin ihmali nedeniyle zor olan hayat mücadeleleri daha da zor bir hale geliyor. Eskilerin deyişiyle teşbihte kusur olmazmış özel çocukların algılamalarını bir evin kapısına değil de penceresine benzetebiliriz yada zor durumlarda kullandığımız bir yangın merdivenine. Şunu hatırlatmakta yarar görmekteyiz: Farklı olmak bir sorunsal değildir sorunlar insanın bu farklılıkları sorunmuş gibi algılamasından doğar. Türkiye’ de sayıları bir buçuk ila iki milyona yakın görme engelli olduğu tahmin edilmektedir yine malesef ki bu tahminleri de ancak BM’in yaptığı araştırmalardan yola çıkarak söyleyebiliyoruz.

Görme engelliler yukarıda bahsi geçen Otizim yada Dawn senromu gibi engellerin yanında baş etmesi daha kolay bir engelmiş gibi görünüyorsa da birileri bu durumu anormal bulursa işte o vakit biz Türkiye’ de yaşayan milyonlarca görme engelli engelenmişlik durumuyla burun buruna geliyoruz. Eğer ki birileri sizin görmemenizi saçınızın siyah oluşu gibi algılıyorsa elbetteki sorun çıkmayacaktır. Bazen hiç aklınıza dahi gelmeyecek sorularla karşılaşabiliyoruz: Bir çok insan bize şu soruyu sık sık soruyorlar: Nasıl okuyorsunuz? Böyle bir soruya herhalde şu yanıtı vermemiz oldukça şaşırtıcı ve yararlı olabilir. Peki ya siz yemek sofrasında karşınıza bir ayna mı koyuyorsunuz? Tabi bunu böyle söyleyip konuyu kapatmıyoruz fakat bu sual karşımızdaki insana hayatı algıladığı pencerenin haricinde başka başka pencerelerde olduğunu anımsatıyor yada öğretiyor… Biyolojide bir kural vardır çalışan organ gelişir tıpkı işleyen demir ışıldar örneğinde olduğu gibi. Özel çocuklarda bizler farkedelim yada fark edemeyecek kadar algılayıcılarımız atıllaşmış olsun onların da vücudumuzdaki kılcal damarlara benzer çok hassas ve ulaşılabildiği taktirde içlerindeki potansiyeli ortaya koyabilecekleri engin ufukları vardır. Yeter ki bu olanaklar evreninde yol aramak tutkumuzu yitirmeyelim.

ÖZEL EĞİTİMDE YENİ YAKLAŞIMLAR VE KAYNAŞTIRILMIŞ EĞİTİM

Ülkemizde çeşitli engel guruplarına yönelik gerek devlet gereksede özel sektörün açtığı yüzün üstünde okul mevcuttur. Biz burada bu okulların eğitim kalitelerinden ziyade kuruluş amaçları ve genel yararları ve doğurduğu sorunlar üzerine eğilmeye çalışacağız. Bir sorunu ele alırken öncelikle sorunun tanımının doğru yapılması çözüm yolunda atılmış önemli bir adımdır. O halde sorun nedir? Herhangi bir engeli olan bireyin engellilik durumunu kabullenmememesi bu durumun farkındalığına ulaşma bilincine sahip olmaması olarak özetlenebilir. Engelliler için açılmış okullar her konuda olduğu üzre olumlu ve olumsuz yönleri içermektedir. Peki bu olumlu ve olumsuzluklar nelerdir? Bu okullarda çocuk kendi engeline sahip kişilerle birlikte okur bu nedenle de toplumun dışarıda yarattığı farklılıklardan doğan bir dışlanmışlık duygusu yaşamaz. Yine bu okullar Türkiye genelindeki şartlar göz önüne alındığında ortalamanın üzerinde imkanlara sahiptir ve bu nedenle de eğitim kalitesi de bundan olumlu yönde etkilenmiştir. Ancak yukarıda da değindiğimiz üzere niceliksel şartların iyiliği Türkiye’ deki engellilik (sorununu) çözmek için tek başına yeterli değildir. Şunu da belirtmeliyiz ki engellilerle ilgili toplumumuzun bilinç düzeyi oldukça düşüktür. Bu nedenledir ki toplumun konuya bakışı aileleri çocuklarını en azından yatılı olan bu okullara göndermeye yöneltmektedir. Her meselede olduğu üzere özel eğitim veren okullar gerçeği de kendi içinde olumsuzlukları da barındırmaktadır: Bu okullarda kendisi gibi engelli olan kişilerle birlikte olmaya alışmış çocuk kafasında istemsiz olarak oluşturduğu gideceği okulunda bitirdiği okul gibi olucağı fikrine sahip olur. Bu da daha sonraki eğitim hayatını olumsuz yönde etkiler. Ayrıca özel eğitim fikri bireyin gelecekteki yaşamında da çeşitli sorunları beraberinde getirir örneğin engelliler için özel parklar hastaneler açılması vb. ne yazık ki bu gizli izolasyon fikri görmeyenler arasında da oldukça taraftar bulmaktadır. Bu da toplum yaşamında kendiliğinden bir izolasyon fikrinin doğmasına neden olur.

Peki bu sorunlar aşılabilinir mi? Ya da aşmak için neler yapılması gerekmektedir? Toplumun gelişmişlik düzeyi yüksek ülkelerde devlet engelli vatandaşı için özel bir okul açmak yerine mevcut okulların alt yapılarını ihtiyaca göre düzenleyerek bütün okulları engellilerin de faydalanabileceği bir hale getirmiştir. Elbette ki bir zamanlar o ülkelerde de özel eğitim için açılmış okullar mevcutt Ancak gelişen pedegoji bilimi ve teknolojik imkanlar göz önüne alındığında günümüzde bu ülkelerde homojenleştirilmiş bir eğitim anlayışı benimsenmemektedir. Yine bu ülkelerde milli eğitim programları içerisinde yer alan toplumun temel çekirdeği olan gençlere yönelik engelliliğe dair bilgilendirici dersler verilmektedir: Örneğin Almanyada ben sen ve öteki adlı bir ders yapılmaktadır. Böylece toplumun engellilerle ilgili bilinç düzeyi ilk baştan çocukluk esnasında arttırılmaya çalışılmaktadır. Ülkemizde de toplumun kanayan yaralarından biri olan engellilik (sorunu) üzerine yeni açılımlar ve fikirler kök salmaktadır. Ancak halen pek çok teknik konu yeterince açıklığa kavuşturulamamıştır.

Sonuç: Engellilerin eğitimi noktasında henüz istenilen düzeyin çok gerisinde bulunmaktayız. Bunun yanı sıra AB’ye giriş sürecinde hukuki açıdan çeşitli düzenlemelere gidilmişse de bunlar ileriye dönük çözümleyici olmaktan uzak kısa vadeli değişikliklerden ibarettir. Çözüm ancak ülkemizin içerisinde bulunduğu şartları iyi analiz edip engellilik olgusunu toplumlarının kanayan yarası olmaktan çıkarmış devletlerin geliştirdiği çözüm yollarını kendi ülkemizin ekonomik ve toplumsal koşullarının gerçekliğiyle örtüştürerek ya da her problemin çözümünü de içerdiği anımsanarak kendimize özgü çözüm yolları geliştirerek gerçekleşebilir. Bu şekilde gelecekte ülkemizde engellenmişlik (sorunu) tarihin karanlık sayfalarına gömülebilir…

--------------------------------------------------------------------------

Engellilik Kimin Sorunu ? Bireyin mi Toplumun mu?

“Engellilik” “özürlülük” “sakatlık” kavramları bu kavramlar arasındaki farklar ve dünyadaki dağılımı sıklıkla karşılaşılan başlıklardır. Söz konusu kavramlar arasındaki farkların günlük yaşamda değeri yoktur. Çünkü önemli olan bireylerin engellilik durumunu tanımlayan kavramlar değil engelli bireylerin toplumdaki diğer bireylere göre farklı hizmet gereksinimlerinin olduğunun bilinmesidir.

Son yıllarda yürütülen “engelli kültürü” tartışmaları farkların ortaya konarak gereksinimleri görülebilir hale getirmeyi amaçlamaktadır. Araştırmalar engellilerin günlük yaşamlarında bireysel toplumsal ve sisteme ilişkin engeller ile karşılaştığını göstermektedir. Bu engeller nedeniyle ayrımcı tavırlara da maruz kalmaktadırlar.

Engellilerin gereksinimlerinin farkına varılması onlara sunulacak olan hizmetleri de etkilemesi bakımından önem taşımaktadır.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde engellilerle ilgili yapılan faaliyetlerde yalnızca eğitim yeterli olmamakta engelliliğin yaygınlığı çeşitleri hizmetlere ulaşımı istihdam gibi tüm yönlerini inceleyen araştırmaların yapılması gerekmektedir.

Anahtar kelimeler:Engellilik sağlık hizmeti ayrımcılık farkındalık

Dünya Sağlık Örgütü özürlülüğü (impairment) fonksiyonel bir hasar sakatlığı (disability) normal aktivitelerde kısıtlılık ve engelliliği (handicap) ise sosyal dezavantaj olarak tanımlamaktadır (Eric 2001). Engellilik dışındaki kavramlar daha çok bireyin fonksiyon kaybına odaklanırken engellilik kavramı bir engeli nedeniyle sosyal yaşamın etkilenmesi olarak ele alınmış bu yazıda da engellilik kavramı kullanılmıştır.

Yazıda engellilik sosyal açıdan incelenmiş nedenleri dikkate alınmamıştır. Ayrıca yazıda engellilerin farklılıklarının kabulü ve buradan çıkan tartışmaların odağını oluşturan “engelli kültürü” engellilerin gereksinimleri ve sağlık çalışanları ile iletişimi konuları işlenmiş Türkiye’de engellilerin yaşadıkları sorunlar üzerinde durulmuştur.

I. Farklı Bir Bakış Açısı ile Engellilik

Engellik; normal yaşına göre vücut fonksiyonlarında veya yapısındaki herhangi bir kayıp olarak tanımlanmaktadır (The Disability Partnership 2003). Daha ayrıntılı veya fonksiyon kaybı biçimine göre farklı tanımlar da yapılabilir. Toplumların kültürel düzeylerine göre günlük yaşam içinde sakat özürlü kör sağır dilsiz cüce gibi farklı isimlendirmeler de kullanılmaktadır. Ancak bu isimlendirmeler günlük yaşamda engelliye ilişkin durumu ve gereksinimlerini ne kadarını yansıttığı yanıtlanması gereken önemi bir sorudur.

Engelli bireylere ilişkin toplum içinde tanınmalarını kolaylaştırıcı sıfatların dışında önemli olan nokta aslında engellilikle ilgili “farkındalığın olması” ve “anlaşılma” gereksinimlerinin karşılanmasıdır.

Farkındalığın yaratılması veya anlaşılmayı sağlamak kültürel özelliklerle de doğru orantılıdır. Gelişmiş ülkelerde yasal düzenlemeler ve ilköğretimden itibaren eğitim içinde engellilik konusunun incelenmesi ile toplum içinde yaşayan diğer bireylerin engelli ve engellilik konusunda duyarlı olması sağlanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde bireylede oluşturulan engelliliğe ilişkin duyarlılık yanında başka faktörlerin de etkili olduğu görülmektedir. Öncelikle engelli bireylere sunulan eğitim sağlık hizmetinden yararlanma sosyal güvence ve istihdam olanakları günlük yaşamla baş edebilme ve toplumsal yaşamda varolmayı kolaylaştırmaktadır. Özetle gelişmiş toplumlarda hem bireysel duyarlılıklar hem de engelli bireylere sunulan sosyal imkanlar ile farkındalığın arttığı görülmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerde ise bu süreç daha farklı işlemektedir. Sağlık sorunlarının yaygınlığı engellilik için risk faktörlerinin fazlalığı tanıdan rehabilitasyona kadar değişen süreçlerde sunulan sağlık hizmetlerinin yetersizliği yasal düzenlemelerin olmaması veya uygulanmaması engelli bireylerin toplumda var olabilmesinin önündeki önemli engellerdendir. Bu engeller nedeniyle toplum içinde kendini ifade edebilmesi mümkün olmayan genellikle evinde kalan ama yine de günlük yaşama dahil olma çabası gösteren engelliler toplumdaki diğer bireylerin takdirini alsa da genel anlamda “acıma” “yatsıma” veya “ayrımcı” davranışları ile karşılaşmaktadır. Bu duygu ve davranışların kültürel özelliklerle birleşmesi ile “diğerleri tarafından acınan toplum içinde itilen tanınmayan ikinci sınıf vatandaş” olan engelli birey kendini de farklı algılamakta kendi kendine acımaktadır (Tapan 1999). Bu nedenledir ki engelliliğin yaygınlığına ilişkin ciddi oranlar olmasına rağmen gelişmekte olan ülkelerde sokaklarda daha az engelli bireyle karşılaşılmaktadır.

Oysa engelli bireyin sokakta görünmesi ile ona sunulan yasal ve sosyal olanaklar arasında doğrusal bir orantının olduğu unutulmamalıdır.

Bu çerçeveden bakıldığında engellilere ilişkin sıfatlar ve bunların anlamlarını merak eden sorular dışında sorulması gereken gerçek sorular şunlar olmalıdır;

• Engelli olmanın olumlu yanı var mıdır?

• Engelli bireyler ayrı bir kültürel grup mudur?

• Sağlıklı insanlar neden gözlerini engelli birinden kaçırma gereği duyarlar?

• Engelli bir bireyin cinsel yaşamı nasıldır?

Bu sorulara gerek toplumsal gerekse bireysel düzeyde verilecek yanıtlar engellileri anlama ve gereksinimlerinin farkına varılmasında yararlı olacaktır. (Colbert ve ark 1998).

Engelliliğin olumlu yanı var mıdır sorusuna “engelli olmanın olumlu yanı mı olur?” sorusu ile yanıt vermek de mümkündür. Ancak araştırmalar engelli bireylerin yaşamlarını idame ettirmede toplumda kendilerini ifade etmede yaşadıkları sorunlara karşı farklı çözüm yöntemleri geliştirdiklerini toplumda diğer bireylere göre “sorun çözmede” daha becerikli olduğunu göstermektedir (The Disability Partnership 2003; Kübler 2002).

Engelliliğin tıbbi veya kültürel yanları ile tanımlanması ve kavramlar arasındaki farkların yukarıdaki sorulara verilen yanıtlar bakımından günlük yaşamda karşılık bulmadığını göstermektedir. Önemli olan bu bireylerin toplumdaki diğer bireylere göre farklı gereksinimlerinin olduğunun bilinmesidir. Kısacası bu bireylerin toplumda yaşamlarını sürdürmede bazı “engelleri” vardır.

Son yıllarda engelliğin sıklığında ve nedenlerinde değişimler olduğu görülmektedir. Genel anlamda engelliliğin sıklığının dünya çapında % 5.2 ile % 18.2 arasında değişmektedir (Dejong 2002).

1960’lı yıllardaki çocuklarda engelli olma oranları % 2 iken 1990’lı yıllarda bu oranın % 7 olduğu görülmektedir (Perrin 2002). Zaman içinde gelişen teknoloji ve tanı olanakları ile engellilik sıklığının azalması beklenirken oranın yükselmesi paradoks bir durum olarak değerlendirilebilir ancak sıklıktaki bu artış doğuşta beklenen yaşam süresinin uzaması ile açıklanmaktadır (Perrin 2002).

Araştırmalar engellilik sıklığının yaş ve kırsal alanda yaşam ile arttığını göstermektedir (Perrin 2002). İngiltere’de genel nüfusun % 14.2’sinin (6 milyon) engelli olduğu ve bunların da % 70’ini 60 ve üzeri yaştakilerin oluşturduğu görülmektedir. Çocuklarda engellilik nedeni daha çok genetik ve doğumsal hastalıklar iken yaşlılarda temel nedenler kas-iskelet hastalıkları kalp damar hastalıkları ve nörolojik hastalıklardır. Özetle; yaşla birlikte engellilik nedenlerinin de değiştiği görülmektedir (The Disability Partnership 2003).

Türkiye’deki duruma bakıldığında ise engellilerin oranı toplam nüfus içinde % 12.9’dur. Nedenleri açısından değerlendirme yapıldığında ortopedik görme işitme dil ve konuşma ile zihinsel engellilerin % 2.58 süregen hastalığı olanların % 9.70 yerleşim düzeyinde bakıldığında ise kırsal alanda engellilerin daha fazla olduğu görülmektedir (Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2002).

Engelli sıklığını bilmek hem ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre nedenlerini daha iyi yorumlamayı hem de engellilere sunulacak olan hizmetlerin planlanması açısından önem taşımaktadır.

II. Engelli Kültürü

Sosyologlar son yıllarda engelliler ve engellilikle ilgili farklı tartışmalar yapmaktadır. Bu tartışmaların temel noktasını “engellilik kültürü” olup olmadığına ilişkin soru oluşturmaktadır.

Bu soruyu açıklamaya yönelik yürütülen çalışmalarda engelli bireylerin % 74’ünün kendini toplumun diğer bireylerinden farklı % 45’inin kendini bir azınlık mensubu olarak gördüğü saptanmıştır. Bazı engelliler ise “engelinin” yaşamı ve kendini ifade etmede önemli bir etkisi olmadığını ifade etmişlerdir. Hatta engelini “yaşamında yapabileceklerinin lezzeti” olarak görenler de vardır. “Engellilik kültürü” konusu farklı bakış açıları ile son yıllarda yapılan tartışmaların odak noktasını oluşturmaktadır (Peters 2000).

Kültür; değerleri töreleri adetleri gelenekleri dili tarihi ve deneyimleri folkloru nedeniyle bir arada olma ruhu ve kimliği olarak tanımlanacak olursa işaret dili Braille alfabesi engelliler ile ilgili kutlanan özel günler sol ayağım filmi veya görme engelli sanatçıların yaptıkları resimler gibi sanat eserleri engelli bireylerin günlük yaşamdan hikayelerini kapsayan arşivler oluşturdukları sosyal ve politik baskı grupları yapılan araştırmalarda kendilerini genel içinde ayrı hissetmeleri ile farklı bir kültürlenmeden bahsetmek mümkün olmaktadır (Colbert 1998; Peters 2000).

Ancak bu kültürlenme toplum içinde ayrı grup olmalarını irdelemede değil gereksinimlerinin farklı olmasının bir göstergesi anlamında kullanılmalıdır. Böylelikle hem toplum içinde var olmada ve kendilerini ifade etmede hem de eğitim sağlık gibi hizmetlerden yararlanmada gereksinim farklılıkları dikkate alınabilecektir. Gereksinimlerin farklılığı engelliler ile ilgili yapılacak olan araştırmalar açısından da ayrı bir öneme sahiptir (Perrin JM 2002).

III. Engellilerin Gereksinimleri

İdeal durum ile mevcut durum arasındaki fark olarak tanımlanan “gereksinim” deyimi engelliler açısından daha fazla öneme sahiptir. Yıllar içindeki yasal gelişmeler de dikkate alındığında engellilerin gereksinimleri şu başlıklar altında toplanabilir.

• Eğitim hakkı

• Sağlıklı yaşam hakkı

• Sosyal yaşamdaki destek

• Ayrımcılığın önlenmesi

• İstihdam olanakları

Beş temel başlık altında toplanan gereksinimlerin karşılanması “yaşamda bazı engelleri olan” bireylerin topluma kazandırılmasında dikkate alınmalıdır.

a. Sağlık Gereksinimleri Nelerdir?

Engellilerin sağlık hizmeti içindeki gereksinimlerini sekiz temel başlık altında toplamak mümkündür. Engelli olmayan bireylere göre karşılaştırmalı olarak sunulan gereksinimler şunlardır (Dejong 2002).

• Daha incelikli sağlık sorunlarına sahiptir. Bu bireyler engelleri nedeniyle diğer bireylere göre bası yaraları idrar yolu enfeksiyonların gelişmesi gibi sağlıkla ilgili inciticilere daha fazla maruzdur.

• Sağlık hizmetlerinin sürekliliği ve koruyucu hizmetler açısından eşit olanaklara sahip değildir. Örneğin; hareket konusunda engeli olan bir kişinin kalp damar hastalıklarından korunma amacıyla egzersiz yapması olanaklı değildir.

• Yaşamının erken döneminde engelli olan bireyler diğer bireylere göre kronik hastalıkları daha fazla yaşamaktadır. Sürekli oturan bir engellinin obesite nedeniyle kalp damar hastalıkları ve diyabet hastalığını veya idrar torbasının boşalma sorunları nedeniyle böbrek hastalıklarını daha fazla yaşamaktadır.

• Engelliliğin getirdiği yeni sağlık sorunlarına bağlı olarak eşlik eden başka fonksiyon kayıplarını daha fazla yaşamaktadır. Örneğin; omurilik yaralanması olan bir engelli kollarındaki eklem rahatsızlığı nedeniyle elle idare edilen tekerlekli sandalyeyi kullanamamaktadır. Bu kişilerde genellikle eşlik eden diğer sağlık sorunları engelliliğe neden olan soruna göre daha ağır seyretmektedir.

• Engelli bireylerin sağlık sorunlarına ilişkin yürütülen tedavileri daha karmaşıktır veya daha uzun sürelidir. Çünkü mevcut fonksiyon kayıpları iyileşme sürecini olumsuz etkilemektedir.

• Süregen ruh sağlığı hastalıkları gibi bazı engellilik durumlarında yaşam boyu ilaçlı tedavinin sürdürülmesi gereklidir.

• Engelli bireyler ortez veya tekerlekli sandalye gibi yaşam boyu kullanacakları bazı yardımcı tıbbi malzemelere gereksinim duymaktadır.

• Engelli bireyin uzun süreli bireysel veya tıbbi hizmete gereksinimi vardır.

• Yukarıda sayılan sekiz temel gereksinim dışında bireyin yaşadığı engele bağlı olarak gereksinimlerin ve sunulacak sağlık hizmetlerinin de beraberinde çeşitlendiği görülmektedir. Özetle engelli bireyler engeli olmayan bireylere göre aynı sağlık sorunundan daha fazla etkilenmekte genel nüfusa göre sağlık sorunlarına ilişkin riskleri daha fazla taşımakta ve altta yatan soruna bağlı olarak sağlık hizmet gereksinimleri de değişin göstermektedir.

Sağlık hizmet gereksinimlerinin farklılığı dışında engellilerin sağlık hizmeti içindeki maliyetleri de farklılık göstermektedir. 1996 yılında ABD’de yapılan bir araştırmada engellilerin yetişkin nüfusun yaklaşık % 16’sını oluşturduğu görülmüştür (Dejong 2002). Bu araştırmaya göre engelliler aynı yaş grubundaki yetişkinler arasında;

• Hekime başvuranların % 34’ünü

• Reçete yazılanların % 41’ini

• Hastaneden taburcu olanların yaklaşık % 50’sini

• Tüm gecelerini hastanede geçirenlerin % 62’sini oluşturmakta ve

• Yetişkinlerle ilgili sağlık hizmeti harcamalarının ise % 46’sı engelli bireylere harcanmaktadır.

Engelli bireylerin ancak % 3’ü herhangi bir sağlık harcamasına neden olmazken engelli olmayan bireylerde bu oranın % 16 olduğu görülmektedir. Oran dışında maliyet olarak karşılaştırıldığında engelli olmayan bir bireyin ortalama sağlık harcamaları 420$ iken engelli bir birey için bu miktarın 2489$ olduğu görülmektedir. Bu farklılığın cepten harcamalarda da olduğu görülmektedir (Dejong 2002).

Gereksinimler ve maliyetle ilgili durumun genel bütçe içinden sağlığa ayrılan payın değiştiği gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında da ciddi farklılıklar göstereceği açıktır.

b. Sağlıklı ve İyi Olmanın Önündeki Engeller

Sağlık kavramı; fiziksel sosyal ve psikolojik olarak tam bir iyilik hali olarak tanımlanmaktadır. Sağlık kavramının yukarıda tanımlandığı biçimi ile engelli bireyler için de geçerli olup olmadığına dair çeşitli araştırmalar yürütülmüştür.

Putnam’ın (2003) yaptığı bir çalışmada sağlıklı ve iyi olma hali engelliler tarafından tanımlanmıştır ve engelli olmayan bireylere göre farklılıklar değerlendirilmiştir. Söz konusu araştırmada engelli bireylerin sağlıklı ve iyi olma durumunu aşağıdaki dört başlık halinde tanımlandığı görülmektedir;

• Fonksiyonlarını yerine getirebilme ve istediği her şeyi yapabilir halde olma

• Bağımsız olabilme

• Hem fiziksel hem de moral olarak iyi olma

• Ağrının olmaması.

Görüldüğü gibi yaşanan sağlık sorunları engelli bireylerin sağlık ve hastalık algılarını değiştirmekte ve sağlıklı olma durumunu da farklı tanımlamalarına neden olmaktadır.

Toplumun diğer bireyleri için sorun olmayan pek çok konu engelli bir birey için aşılması gereken büyük bir sorun haline gelebilmektedir.

Örneğin; sağlıklı bir bireyin merdiven çıkarken basamakların yüksekliklerini farketmediği bir koşulda yürüme engelli bir birey her bir basamağın yüksekliğini farketmekte yukarı çıkma veya aşağı inmede daha fazla dikkat ve enerji gereksinimi duymaktadır.

Sağlıklı ve iyi olma durumunun önündeki engeller bireysel toplumsal ve sistem düzeyinde engeller olarak tanımlanmaktadır (Putnam 2003).

1. Bireysel düzeydeki engeller

Bireysel düzeyde engeller ruhsal durum kişisel tutum ve sağlık davranışı ile ilgili engelleri kapsamaktadır. Araştırmalar ruhsal durumun sağlık ve iyilik halini etkilediğini göstermektedir. Engelli bireyler “stres altındayken düşünme sürecinin olumsuz etkilendiğini ve diğer zamanlara göre düşüncelerinde ciddi farklılıklar olduğunu” ifade etmektedirler. Stres dışında depresif duygu durum ve başkalarının etkisi de ruhsal durum açısından önemlidir.

Engelli bireylerin engellerini kabul etmeleri sağlık ve iyilik halini olumlu olarak etkilemektedir. Kendi kendinden memnuniyet yaşama bakış açısına da yansımaktadır.

Engelliler arasında yapılan araştırmalarda sağlıklı kalmadaki davranışlarının sağlık ve iyilik halleri üzerinde önemli etkileri olduğunu göstermektedir. Yüzme gezme yeni bir şeyler öğrenme gibi aktiviteler engelli bireylerin kendilerini daha az hasta hissetmelerine neden olmaktadır.

2. Toplumsal düzeydeki engeller

Engelli bireylerin kendilerini sağlıklı ve iyi hissetmesinde karşılaştıkları toplumsal düzeydeki engeller aile üyeleri arkadaşlar meslektaşlar tarafından sosyal destek ve sağlık çalışanlarının etkileri şekilde özetlenebilir;

Engelli bireyler sosyal desteğe sahip olmalarının kendilerini daha sağlıklı ve iyi hissetmelerine neden olduğunu ifade etmektedirler. Sosyal destek özellikle stresle başetmede ve moral bozukluklarını gidermede önem kazanmaktadır.

Putnam (2003) yaptığı araştırmada yakın dostları tarafından “hissettiğin kadar iyi görünmüyorsun” gibi sosyal destek adına maruz kaldıkları bazı davranışlar nedeniyle engellilerin olumsuz etkilendiğini saptamıştır.

3. Sistem düzeyindeki engeller

Erişilebilirlik kurumsal düzenlemeler ve mali bakımdan yaşanan engeller sistem düzeyinde belirtilen engeller olarak tanımlanmaktadır.

Engelli bir bireyin belirttiği gibi “sağlık ve iyilik hali kendinizle ilgili hissedilen pozitif duyguların toplamı” olarak değerlendirildiğinde dışarıya çıkabilme ve istenilen aktivitelerin bağımsız biçimde yapılabilmesi erişilebilirlik açısından önemli göstergelerdir.

Engelli bireyin yaşadığı ev koşullarının düzenlenmesi merdivenler ve kaldırımlar gibi mimari koşullar toplu taşım araçlarından yararlanma olanakları telefon ve diğer iletişim araçlarından yararlanma günlük yaşamı kolaylaştırmak üzere kullanılan yardımcı ekipmanlar gibi pek çok konuda erişilebilirlikten bahsetmek mümkündür. Erişilebilirliğin artırılması engelli bireyin toplum içinde bağımsız olabilmesine olanak sağlamakta dolayısı ile sağlık ve iyilik hali üzerinde olumlu etki göstermektedir (Putnam 2003).

Benzer şekilde yasalar ile tanınan ayrıcalıklar ve bunlardan yararlanma olanakları sosyal güvenceye sahip olma eğitim ve istihdam olanaklarının sağlanması çalışamayan engelli bireylere düzenli ödeme şeklinde “engelli ödeneği” verilmesi gibi sistemle ilgili bazı konular da sağlık ve iyilik halini algılama üzerine etkilidir (Putnam 2003).

Araştırmalar engelliliğe ilişkin akut veya sürekli tedavi ve rehabilitasyon maliyetinin yüksek olması nedeniyle sosyal güvence desteğinin engelli bireyler açısından vazgeçilmez olduğunu göstermektedir (Putnam 2004).

c. Engelli ve Sağlık Hizmetleri

Scullion’un (1999) yaptığı bir araştırma engelli bireylerin sağlık hizmeti ile ilişkilerinden memnun olmadıklarını göstermektedir. Engelli bireyler; hastanelerdeki mimari düzenlemelerin engelliler açısından uygun olmadığını ve gerekli ekipman bakımından yetersiz olduğunu sağlık çalışanının engellilerin gereksinimleri konusunda eğitimli olmaması nedeniyle hizmet sunumu sırasında mesleki donanımının yetersiz olduğunu sağlık hizmeti içinde aşırı bölünmüşlük ve işbirliğinin yetersizliği nedeniyle engelli bireyin sağlık çalışanı tarafından bütün olarak değil bir organ olarak algılandığını engellilere karşı baskıcı ve düşmanca bir tavır sergilendiğin ve sağlık çalışanları engelliliği sosyal yönden değerlendirmede yetersiz olduğunu ifade etmektedirler.

Engelli bakış açısı ile sağlık çalışanlarını sağlık çalışanları bakış açısı ile de engelli bireyleri değerlendiren araştırmalar engelli bireylerin sağlık hizmetlerinden memnuniyetlerinin olumsuz olmasının hizmetten yararlanmayı da olumsuz etkilediğini göstermektedir. French’in yaptığı çalışmada engelli bireyler “sağlık hizmetlerinin sunumunun insancıl olmadığını ve istismar edici” olduğunu ifade etmişlerdir. Aynı araştırmada bir engellinin “tıp öğrencilerinin yararına soyunurken kıyafetlerimizle birlikte saygınlığımızı da çıkarıyoruz” sözü sağlık sisteminin engelli bireylere bakış açısını göstermesi bakımından önemlidir (Scullion 1999).

Özetle; görme engelli birinin her gelişte sesinden sağlık çalışanını tanımaya zorlanması işitme ve konuşma engelli olan kişilere yeterli tıbbi danışmanlık veya sağlığı ile ilgili bilgi verilmemesi engelliye tercümanlık yapan kişilere yeterli bilgi verilmemesi gibi iletişimle ilgili yetersizlikler vardır (Scullion 1999).

Yukarıda sözü edilen faktörler dikkate alındığında yaşanan olayların incitici ve zarar verici olduğu ve sağlık çalışanı ile engelli birey arasında güç bakımından ciddi bir farklılık olduğu görülmektedir.

Bu farklılığı engellilerin yetersizliklerine ilişkin yaşanan bireysel ve kurumsal ayrımcılığa atfetmek mümkündür.

Tedavi ve rehabilitasyon aşamalarında hem engelli bireyin kendini kabulü hem de toplumun engelliliğe bakış açısını geliştirme de sağlık çalışanlarının önemli katkıları vardır.

Ancak çalışma hayatı içinde sağlık çalışanı engelli bireyi moral durumunu dikkate almaksızın fiziksel engel olarak algılamaktadır. Sağlık çalışanına göre engelli birey; kendine sunulan hizmetin pasif alıcısıdır ve bu nedenle minnettar ve itaatkar olmalıdır (Scullion 1999).

Sağlık hizmeti alırken kendini hissettirten ve güçlü gözüken planlanan tedavide söz hakkına sahip olma çabası gösteren bir engelli sağlık çalışanı tarafından “talepkar” “inat” “aksi” kişilik olarak algılanmaktadır. Bu algı ise yaşamı boyunca sıkça sağlık hizmeti alan engelli bireyin olumsuz bir kişilik olarak tanımlanmasına ve kalitesiz veya düşük kaliteli hizmet almasına neden olmaktadır (Scullion PA 1999).

Oancia’nın (2000)yaptığı bir çalışmada sağlık çalışanları arasında engellilere yönelik ayrımcığın oldukça yüksek olduğu meslekteki yılların artmasıyla birlikte ayrımcı davranışların da arttığı ve kadın çalışanların erkeklere göre daha fazla ayrımcı davranış gösterdikleri saptanmıştır.

Sağlık hizmetlerine ve sağlık çalışanı ile iletişime aile üyeleri kadar gereksinim duyarken engelli bireylerin sağlık hizmetine ulaşımında yaşanan engeller nasıl çözümlenecek? Bu soruyu yanıtlamaya yönelik olarak yapılan çalışmalar incelendiğinde sağlık çalışanlarının “engelliliğin farkına varma” ile ilgili eğitimi dikkati çekmektedir (Scullion 1999; Oancia 2000; Thompson 2003; Wells 2002; Hardy 2003; Commission on Disabilities 2003; Tanenhaus 2000).

Gelişmiş ülkelerde “farkındalık” eğitimi ilk öğretim çağı çocuklukla birlikte verilmekteyken gelişmekte olan ülkelere ilişkin bu konuda herhangi bir eğitimin yapılmadığı görülmektedir.

Engellilere hizmet veren tüm sağlık çalışanlarının mesleki eğitim programları içinde “farkındalık” eğitimleri olmalıdır (Oancia 2000; Thompson 2003; Wells 2002; Hardy 2003; Commission on Disabilities 2003; Tanenhaus 2000).

IV. Türkiye’de Durum Nasıl?

Gelişmekte olan ülke özellikleri taşıyan Türkiye’de engellilerin karşılaştıkları sorunlar şunlardır (Tapan 1999);

• Engellilerin mimari engeller toplu taşımadan yararlanamama istihdam olanaklarından yararlanamama gibi sosyal yaşamdaki destekleri yetersizdir.

• Engelliler eğitim hakkını kullanmada sorunlar yaşamaktadır. Eğitim olanaklarının öğrenme engelliler için özel okullar gibi hem engel çeşidine göre düzenlenmemesi hem de eğitim olanaklarına fiziksel veya mali nedenlerle ulaşamama söz konusudur.

• Engellilerin sosyal yaşamda bağımsız yaşamaları için destekleri azdır. Bağımsız yaşamada iş ve kendi kendini geçindirebilme önemli faktörlerdir.

• Engellilerin sosyal güvenceye kavuşturulması sağlık hizmetlerinin sürekliliği ve ortez protez tekerlekli sandalye gibi yardımcı ekipman elde etmede yaşamsal önemse sahiptir.

• Sağlık hizmeti sunan kurumlar başta olmak üzere gerek ulaşım gerekse kurumda dolaşım bakımından mimari engellerin ortadan kaldırılması gereklidir. Kaygan zeminler dar kapılar trabzansız merdivenler sağlıklı kişiler için sorun değilse de engelliler için aşılması güç engellerdir.

V. Son Söz

Son yıllara kadar Türkiye’de engellilerin dağılımı nedenleri konusunda bilgi edinmek mümkün değildi ancak Devlet İstatistik Enstitüsü ve T.C. Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın işbirliği ile yapılan “Özürlüler Araştırması” merak edilen pek çok konuya ışık tutması açısından önemli bir kaynak niteliğindedir.

Bu araştırmada engellilik sıklığının oldukça yüksek olduğu (% 12.29) medyan yaşın çok genç olduğu (33.86 yıl) görülmektedir. Bunun yanısıra; tamamlanmış eğitim düzeyine göre okuma yazma bilmeyenlerin % 36.3 (kırsal alanda yaşayanlarda ve kadınlarda daha da yüksek) işgücüne katılanların % 21.7 işsiz olanların % 15.4 sosyal güvencesi olanların % 47.5 ve doğuştan engelli olma oranının ise % 46.6 olduğu görülmektedir. Engellilere kurum ve kuruluşlardan beklentileri sorulduğunda % 61.2’si parasal katkı istemektedir (Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2002).

Araştırma sonuçları engellilik konusunun Türkiye açısından önemli olduğunu göstermektedir. Özellikle doğuştan engelli olma oranının yüksekliği gebelik sırasında anneye verilecek sağlık hizmetinin planlanmasında ve etkin uygulanmasında akraba evliliklerinin önlenmesinde yol göstericidir.

Benzer biçimde düşük okur yazarlık oranı iş olanaklarının sınırlı olması yaşamlarını bağımsız sürdürmelerinin önündeki engeller olarak görülmekte ve engellilerin kurum ve kuruluşlardan “parasal destek” isteklerini artırmaktadır. Oysa farkındalığı olan bir toplumda engellilere sunulan eğitim sağlık ve istihdam hakları parasal destekten çok daha önemlidir.

Sonuç olarak; doğum öncesi ve sonrası ebe hizmetlerinin etkin yürütülmesi ve iş kazaları başta olmak üzere sonradan oluşacak engelliliğin önlenmesinde sonradan ortaya çıkan engellere karşı gerekli tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinin sunulmasında başta eğitim kurumlarında olmak üzere erken yaşlarda toplum bireylerinin engellilikle ilgili farkındalığının artırılmasında ve engellilerin kendi haklarının bilincine varmasında sağlık sektöründen eğitim sektörüne kadar pek çok sektörün işbirliği içinde çalışmaları gereklidir.

Bu işbirliğinin oluşturulması ve yaşama yansıtılması ile ülkeler ancak gelişmiş ülke olarak adlandırılacaktır.

ALINTI

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap