GULUMSE46

bastırılmış kişilikler...

Önerilen İletiler

Bastırılan kişilik, özgüven duygusu eksik birey, kendi yaratılışını ve varoluşunu yaşamayan insanımız...

Türkiye toplumunda kendine güvenen, haklarını sonuna kadar savunan, direngen insanlara pek itibar edilmez, fakat içten içe bir özenme, gıpta ve takdir hep olmuştur... İç âlemimiz, vicdanımız doğrudan yana olsa da, bunu davranışlarımıza yansıtamıyoruz. Sanki bir güç bizi engelliyor, adım attırmıyor, dilimizi bağlıyor... "Biz" "kendimiz" olamıyoruz, içimiz başka dışımız başka. Neden? Niçin?

Ülkemizde kökü çok derinlerde olan alışkanlıklar, düşünce biçimleri, davranış kalıpları vardır. Nesilden nesile sorgulanmadan, üzerinde durulmadan, düşünülmeden aktarılıp giden tutum ve davranışlar hayli fazla. Toplumun her kesiminde değişik derecelerde bunu görmek mümkündür.

Ataerkil, otoriter aile yapımızda belirleyici olan aile büyükleridir. Erkeğin baskın olduğu ailede erkek, kadının baskın olduğu ailede kadın aileyi yönlendirir. Burada cinsiyet çok önemli değildir. Her şartta büyüklerin haklı olduğu, doğru bildiği ve uyguladığıdır. Bu nedenle onlara karşı gelmek farklı kulvarda koşmaya çalışmak aileden dışlanma nedenidir.

Ailede böyle de; okulda, işyerinde, kışlada, partilerde, sendikalarda, derneklerle vakıflarda, sosyal kulüplerde, dinî cemaat ve gruplarda farklı mı?

Büyükler, yöneticiler her şeyi ve de doğru bir şekilde bilir zihniyeti. Sağdan sola kadar bütün kesimleri içine almaktadır. Birinde sağcılık, birinde solculuk adına yapılmaktadır. İkisinin de ortak noktası, liderlere, yönetimlere sınırsız itaattir. Ve önlerine sunulan doğruları tartışmasız kabul etmek iyi bir militanlığın ölçüsüdür.

Bundan dolayıdır ki, ülkemizde her konuda bir tıkanıklık, durgunluk yaşanmaktadır. Fikir üretilmemektedir. Çünkü düşüncenin önünde duvarlar vardır. Ülkemizde hâlâ düşüncelerinden dolayı, "sağdan ve soldan" insanlar cezaevlerinde "sürünmektedir."

Aileler, çocukları çok kitap okuduklarında, "Aman çocuğum, fazla okuma gözlerin bozulur, yorulursun, kafayı üşütürsün!" telkinini yapmaktadırlar. Resmi görüşlere ve genel kabullere aykırı düşünce ve davranışlar geliştirildiğinde; buna en başta aileler karşı çıkmakta ve çocuklarını boyun eğmeye zorlamakta "Aman evladım, bu ülkeyi sen mi kurtaracaksın? Boşver, el âleme neyse, sana da o dur" şeklinde pasifleştirme operasyonunu başlatmaktadırlar.

Böylece bireylerde sağlıklı kişilik, kendine güven duygusu olmamaktadır. Bu duygusu olmayan bireyler bu güveni sağlamak için değişik grupların içine girdiklerini, o grupların en "gözde" elemanları oldukları, "kuraldan fazla kuralcı" kesildiklerinde bilinmektedir. Çünkü içindeki hastalıktan dolayı tutunacak bir dal ararlar, ait oldukları grubun değerleri ile kişilik ve kimlik kazanırlar. Her türlü telkine ve yönlendirmeye açık olurlar.

Ülkede hakim olan resmi ideoloji ve onun vasıtasıyla egemenliğini sürdüren hakim güçler de sürekli olarak vatandaşları itaate davet etmektedir. Kendi belirlediği çerçeveyi aşanları komünist, faşist, bölücü, dinci, irticacı gibi sıfatlarla toplum dışına atmakta ve şaibeli vatandaş sınıfına sokmaktadır. Sosyal, siyasal, ekonomik abluka altına almaktadır. Oysa uzun vadede hakim güçlerin de bunda faydası yoktur.

Ülkemizde bunca haksızlığa, adâletsizliğe, zulme, dayağa, işkenceye, kötü muameleye karşı hepimizin sergilediği duyarsız tavır içler acısıdır. "Ateş düştüğü yeri yakmaktadır." "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" felsefesi yaygındır.

Toplumsal olarak felç olmuş gibiyiz, her tarafımıza iğneler batırılmakta kesilmekte, fakat bizden hiçbir tepki çıkmamaktadır. Çünkü beynimize, düşüncelerimize prangalar vurulmuştur. Tepki verecek merkezler baskı altına alınmıştır. Kanatılmış, felç edilmiştir.

Ülkenin geniş sosyal, ekonomik, coğrafi, kültürel hayatı maalesef çağa ayak uyduramamaktadır. Devlet, sivil, askeri bürokrasi de beton bir duvar gibi halkın önünde durmaktadır. "Utanç duvarı gibi" bu "beton duvara" balyozla vurduğumuz gün, kişiliğimizi, kendimizi bulduğumuz gün olacaktır.

Ülkemizde gerçek aydınlık ve barış olacaktır. Herkes çekinmeden kendini ortaya koyacak, tartışacak, ama kavga etmeyecek, bir başkasını zorlamayacaktır. Haklı bulunan fikirler alınıp istifade edilecektir.

Yanlışlıklar, haksızlıklar aza inecek; tepkilerden dolayı insanlar daha ölçülü ve insaflı davranacaktır. Yönetim açık ve şeffaf olacaktır. En önemlisi devlet, milletin emrinde ve hizmetinde olacaktır. Millet sözde değil, özde efendi olacaktır. ÖLMEK NEDİR?

Yaşadım diyebilmektir.

YA YAŞAMAK ?

Ölebilmektir çırılçıplak orta yerinde yaşamın.

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
Guest DOĞRU YOL

Sayın gülümse

Emeğine sağlık..teşekkürler...

İnsanın yapabileceği en büyük fenalık, kendisine olan güvenini kaybetmesidir.

Not:Aklınızda bulunsun bu tür konular kişisel gelişim bölümüne uygundur...ve bu sayfayı da oraya taşıyorum...

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap