zeynepkrtas

“Okumak Üzerine" Firari Düşünceler

Önerilen İletiler

b-89235-deniz_kenarında_kitap_okumak_var_mı_bundan_güzel.jpg

“okumak Üzerine" Firari Düşünceler

Bir kitabı elimize aldığımız zaman, ilgimizi çeken ilk olgu nedir? O kitabı okumaya karar verebilmemiz için hangi koşullar olmalıdır?

a ) Kitabın kapak albenisi.

b )Kağıt ve baskı kalitesi.

c ) Arka kapak tanıtım yazısı.

d ) Bunların hepsi.

Acaba bunlar yeterli mi? Değil ise, hangi kriterler bizi o kitabı

okumaya sevk eder? Ya da, neden okumamaya karar verip, elimizden bırakırız? Hiç düşündünüz mü?

Ben düşündüm. Değerli dostum, ağabeyim Çetin İMER'' in “Küçük Olay, Büyük Ders" yazısından yola çıktım. Aslında kendime sorduğum bu sorulardan bahis etmiyordu yazısında. Okuyucunun sıkılmadan okuyabileceği bir yazının inceliklerinden söz ediyordu.

Diyor ki;

“ Çünkü okuyan insan, ( kendimde yaptığım gibi), onuncu sayfa civarlarında elindeki kitaba bir not verir, ya kaldırıp bir kenara atar, ya da parmağını tükürükleyip sayfa çevirmeye devam eder. Şahsi düşünceme göre, öyküde fazla karakter, her hangi bir objeyi gözünüzde canlandırmak için on sayfayı bulan açıklamalar yani tasvirde aşırıya kaçmak ve ağdalı edebiyat cümleleri kullanmak okuyucunun ilgisini dağıtıyor. “

Burada içerik yönünden aşırı! tasvir ve çok sayıda öykü ve/veya roman karakteri olmasının okuyucu üzerinde olumsuz etkileri olacağını var sayıyor. Okuyucunun sıkılıp ya da yorulup, kitabı bir kenara bırakacağı kanısında olduğunu belirtiyor.

10. Sayfa tanımlamasının hangi koşullarda geçerli olacağı irdelenebilir kanımca. Eğer, söz konusu kitap bir öykü kitabı ise, tasvirler, kitaptaki öykünün tamamına yakın bölümü demektir.

Burada bir anlamsızlık çıkıyor ortaya. Eğer yüz sayfayı aşan bir öykü değilse tabii.

Eğer bir romandan söz ediyorsak, tasvirlerin uzun ya da kısa olması değil, nasıl yapıldığı önemli sayılmalıdır. Tanımlamaları oluşturacak kelime zenginliği, kullanılış biçimi ve imgeselliği okuyucunun ilgisini belirleyecektir. Kanımca bunun bir ölcüsü olmamalıdır.

Hatırlıyorum da, çocukluk yıllarımda en sevdiğim yazarların, uzun tasvirlerle dolu, düşsel bir şölen gibi sayfalar dolusu tasvirleri en sevdiğim yönüydü belki de. Cevat Şakir Kabaağaçlı ( Halikarnas Balıkçısı ) ve Honore de Balzac, oldukça uzun tasvirlerle yazarlardı. Balzac''ın romanlarında ilk 30 sayfada daha evin kapısından içeriye gimemiş olurduk.

Ayrıca, Dünya klasiklerinin yazarları, Rus ve Fransız romancıları, o kadar çok karakter ile yapıtlar oluştururlardı ki, kişilerin ilişkilerini eserin yarısına gelmeden çözmek adeta imkansız gibiydi. Bu duruma bir çok örnek verilebilir.

Bunları söylerken, sevgili Çetin İmer''e bir antitez oluşturmaya çalıştığım sanılmasın. Düşünmeye başladığımda aklıma gelenler bunlar.Ancak bu noktada, düşünmeye devam etmek gerekliliğine inanıyorum. Yazının başında sorduğum soruları yinelemek, ülkemizde kitap okurlarının sayısının neden yeterince olmadığı sorusunu da ekleyip, düşünmeliyiz.

Hatta, düşünüp, sonra düşündüklerimizi unutmak! yerine, bir forum açıp ciddi olarak tartışmalıyız bu konuyu. Tartışmalıyız ki, yazmamızın bir anlamı olsun.

Hasan Ali Sarışen...

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap