zeynepkrtas

Kelimelerle Büyümek…

Önerilen İletiler

Kelimelerle Büyümek…

İnsan doğarken, mesaj almaktan ziyade mesaj vermeye programlanmış gibidir. Dünyaya, önce gözünü açsa da ağzını açması çok gecikmez. Gözünü önce açışının sebebi de hedef kitlesini doğru seçmek gayretindenmiş gibi gelir bana. Ne ihtişamlı bir çığlıktır o ilk mesajı insanın. Meydan okumak gibi, hesap sormak gibi tıpkı...

Rızamız alınmadan getirildiğimiz âlemde, özgünlüğümüze yönelik ilk tehlikenin sözcükler olduğunu bildiğimiz için midir acaba, gözümüzün ve ağzımızın aksine, kulağımızın kapalı oluşu? Kulağı sese açar açmaz vazgeçmiyor muyuz meleklere gönderdiğimiz gülücüklerimizden? Dışımızdan gelen bütün uyarıları anlamlandırmaya çalışırken mi unutuyoruz acaba, koparıldığımız o bütünün sese ihtiyacı olmayan kelimelerini?

Doğarken ağlamaları, “doğanın da doğuran kadar pişman” ya da “doğanın da doğuran kadar memnun” olduğu fikrine giydirebilirsiniz pekâlâ. Hele ki serde şairlik varsa biraz... Aslında pek de mutluluk çığlıklarına benzemeyen o nidaları, bir sevinç ifadesi diye yorumlamak mümkündür tabi. Bilimsel açıklamalar bunu doğrulamasın varsın. İnsanoğlunun hayalleriyle ekilip, onlardan çok uzağa boy veren bilimin nankörlüğünden olsa gerek o tezatlık.

Kimine göre şu ya da bu yaş, kimine göre bir takım bedensel ve ruhsal gelişme ya da değişimler... Çocukluğun alanı nerde biter, bilir misiniz? Mesaj vermekten çok, almaların tasasının başladığı o yerdir üst eşik. Söylemeden önce sözü tartıp biçmeler, karşısındakinin üzerindeki etkiyi hesaba katmalar devreye girdiği anda biter çocukluk. Sonrası, geri dönüşümlerin, ince hesaplara vurulduğu büyümeler ki başlarda basitken, bilinmezleri ekleye ekleye büyür giderler denkliğimizin denklemlerine.

Bak, bu su, şu ekmek. O ağaç, yerde duran da ağaç ama artık onun adı kazma. Yonttuk biraz. Ucunda parlayan kısma demir diyoruz. Balta da demirden, kazma da. Baltaya yapışık duran ağaç niçin kazmaya yapışık durandan daha mağrur görünür, onu da kendin çözersin, daha sonraki derslerde.

Çocukça ağlamalarımızı büyümenin alt eşiğinde bırakıp susmaları öğreniyoruz, yaşamın beşiğinde. Çocuk dilimize giydirilen kocaman sözcüklerle, çocuksu arzularımızı da örtüyoruz içimizde. En haklı dayatmalarımıza dünyanın kuralları değiyor. Düşlerimize hayat siniyor, büyümek için belendiğimiz uykularda. Ve öğreniyoruz vazgeçmeyi, vazgeçilmeleri, daha uyanmadan. Erdemin, kaybetmeye en haklı olduğumuz zamanlarda dahi koruyabildiğimiz şey olduğunu söyleyen âlim elbette biliyordu büyümek için çocuk kalmanın gerekliliğini. Bildiğini uluorta söylemeyi çocukluk saymış olmalı...

Küçük öğrencisine -biraz da şevk vermek için olsa gerek- sorar resim öğretmeni: “Bu harikulade resimler nerede saklanıyorlardı da, bulup bulup böyle kâğıda aktarıyorsun sen?” Öğrencinin verdiği cevap yaşıtları için sıradan ama büyükleri hayli yoracak türden : “Boya kalemlerimin içinde saklanmışlar hepsi.” diyor, “Ben oradan çıkarıyorum onları, defterime çizerken.”

Kelimelerince düşünür insanoğlu, düşüncelerince hükmeder sözcüklere. Kültür dediğimiz o kuşaktan kuşağa aktarılıp giden deneyimler bütünü doğrulayıp gitmez mi bunu. Dinlemeyi öğrenmek, konuşmayı öğrenmekten zordur, buna itirazım yok. İtirazım kendimize yabacılaşmanın, susmaların, susturmaların marifetten sayılmasına ve normal olmak, normal kabul edilen çoğunluktan sayılmak adına, özgünlüğümüzden verdiğimiz gönüllü tavizlerimize. Ve bize benzemeyenleri kendimize benzetmek için göstermekte olduğumuz, insanüstü gayretimize.

Hepimizin, büyürken bir köşede unuttuğu boya kalemlerinde, bulunup çizilmeyi bekleyen harikulade resimleri olduğuna inanıyorum. Sustuğumuz kelimelerimizde, dinlenilesi pek çok mesajlar olduğunu düşünüyorum. Dünyayı seyretmeye ya da onun dilini anlamaya dalıp, kendi resmimizi ve iletimizi bir yerlerde unutmuş olmamızdan şikâyetçiyim. Ortak kelimelere küstüğüm o anlarda sarılıyorum şiire. Şiirlerimin mısralarına, kelimelerle yoğrulmamış resimlerimi gizliyorum. Ve başkalarının resimlerinde, kulağıma yabancı, yüreğime aşina sözcükleri gördükçe, eskimeyen bir dosta rastlamış gibi seviniyorum.

Aynur Baş...

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap