birisi
-
İçerik sayısı
220 -
Katılım
-
Son ziyaret
-
Days Won
1
İletiler bölümüne birisi kullanıcısının eklediği dosyalar
-
-
ABD’de federal bölge mahkemesinin Başkan Barack Obama’nın 2009 yılında kabul ettiği embriyonik kök hücre araştırmalarına kaynak aktarılması kararını durdurması, ülkede büyük tartışmaların başlamasına neden oldu.
Yargıç kararının gerekçesinde, bu araştırmaların federal bütçenin embriyoların ortadan kaldırılması için kullanılması yasağını ihlal ettiğine karar verdi.
Karar ülke genelinde Ulusal Sağlık Enstitüleri ve üniversiteler için bir şok etkisi yaptı. Bu kurumlar Obama’nın kararı doğrultusuna kendilerine aktarılacak kaynağa kesin gözüyle bakıyordu. Bilim dünyası Pazartesi gecesi mahkemenin kararının çalışmaları üzerindeki etkisini belirleme telaşına düştü.
Boston Çocuk Hastanesi Kök Hücre Transferi Programı Direktörü Dr. George Daley, “Laboratuarımda çalışan herkese yarın sabah hücreleri beslediklerinde, parası federal hükümet tarafından ödenmeyen araçlar kullanmalarını tavsiye ettim” dedi. Daley kararın, Obama yönetiminin emrinden bu yana bu konuda çalışmaya başlayan onlarca laboratuarın çalışmaları önünde ani bir engel olduğunu belirtti.
DC Federal Bölge Mahkemesi Başyargıcı Royce Lamberth, kararında aldığı ihtiyati tedbir kararının federal politikayı statükoya döndürdüğünü belirtti ancak yetkililerin, bilim insanlarının ve hukukçuların kararın ne anlama geldiğini anladığını söylemek mümkün değil.
Daley, Obama yönetiminin kararları doğrultusunda başlayan çalışmaların hemen durdurulması gerektiğine inandığını belirtirken, sağlık kurumlarının Bush yönetiminin hibe uygulamaları doğrultusunda çalışması gerektiğini ifade edenler de oldu.
KARAR TARTIŞILIYOR
Obama yönetiminin kararnamesi hakkında dava açan İttifak Savunma Fonu’nun başdanışmanı Steven Aden, yargıcın kararının mahkemeden yeni bir karar çıkana kadar Ulusal Sağlık Enstitüleri’nin kök hücre araştırma projelerine kaynak aktaramayacağı anlamına geldiğini söyledi.
Yargıç Lamberth, mevcut yasalar kapsamında hükümetin embriyonik kök hücre (ESC) araştırmasına kaynak sağlamasının yasak olduğuna ve bu yüzden hükümet politikasının yasal olmadığına karar verdi.
Lamberth, “Eğer ESC araştırma projesinin tek bir basamağı veya parçası embriyonun yok olmasıyla sonuçlanırsa, tüm proje federal fon temininden alıkoyulacaktır” kararı aldı.
Yıllar boyunca özel fon temini doğum evlerinden alınan embriyolardan, embriyonik kök hücre dizileri üretmek için kullanıldı. Bu süreç embriyonun ölümüne neden oluyordu. 2001 yılında ABD eski Başkanı George Bush, embriyonik kök hücre tedavisine izin verdi ancak hükümet tarafından kaynak sağlanan araştırmanın o yıl mevcut bulunan 21 kök hücre diziniyle sınırlı kalması şartı koydu.
Obama yönetimi altında ise bağışçılar gerekli formlara imza attıkları ve diğer şartlara uydukları sürece araştırmacılar çalışmaları için federal yardım kullanabiliyor.
BAZILARI MEMNUN, DİĞERLERİ ŞAŞKIN
Pazartesi günü alınan kararın çıkmasını sağlayan davacılardan biri olan Ron Stoddort, alınan karardan memnuniyetini belirtti: “Embriyoların kök hücre araştırmasında yok olmasını istemiyoruz. Embriyolar hayata gelmemiş insan hayatını temsil eder ve korunmaları gerekir. Ama onları öldürmeden kök hücre elde etmenin yolu varsa buna karşı çıkmazdım” dedi.
Diğer yandan, Stanford Kök Hücre Biyolojisi ve Yenileyici Tıp Enstitüsü uzmanı Dr. Irving Weismann, mahkeme kararının umutlarını kök hücre tedavisine bağlayan kişiler için yıkıcı olduğunu belirtti ve kararın tersine çevrilmesini umduklarını söyledi.
Geçtiğimiz yıl açılan dava, yargıcın kararın değiştirilmesini sağlayacak yeterli gerekçelerin bulunmadığını belirtmesiyle reddedildi. Ancak temyiz mahkemesi iki kök hücre araştırmacısı Dr. James L. Sherley ve Dr. Theresa Deisher’in araştırmalarına kaynak sağlamak için karşılaşacakları zorlukları değerlendirerek kararı iptal etti.
DICKEY-WICKER YASASI
Davanın tekrar başlamasının ardından, Yargıç Lamberth Obama yönetiminin “sakat bırakma veya öldürme riskini bilerek embriyoların ortadan kaldırıldığı süreçlerin” federal fon teminini yasaklayan Dickey-Wicker Yasası’nı ihlal ettiği kararını verdi.
Geçtiğimiz yıl ise, Obama yönetimi Başkan Bush yönetiminde izni verilen veya bağışçıların kendi rızasıyla bağışladığı embriyoların üzerinde yapılacak kök hücre araştırmalarının finansmanına izin vermişti.
Yönetim, kararın Dickey-Wicker Yasası ile uyumlu olduğunu çünkü finansmanın sadece kök hücre elde edilecek sürece kadar kullanılacağını, embriyonun ölümüne yok açılmayacağını savundu. Yargıç Lamberth ise kök hücre üretiminin “ağırlıklı olarak embriyoların ölümüne bağlı olduğunu” belirtti.
Boston Çocuk Hastanesi direktörü Dr. Leonard Zon, alınan karar yüzünden şaşkınlık yaşadığını ifade etti. Zon, “Obama yönetimi tarafından sağlanan kaynağın tıpta gelişim sağlayacak ve ABD’ye çok yüksek standartlar getirecek araştırmalar için kritik önem taşıdığını söyledi.
Aden ise kararın embriyonik kök hücre araştırmasına kıyasla daha fazla umut veren yetişkin kök hücre araştırmalarını tetikleyeceğini savunarak karardan memnun oluğunu belirtti.
-
Canım arkadaşım çok güzel mısralar yüreğine emeğine sağlık
-
Ben anne olmasaydım eğer...
Topuksuz ayakkabılarla da şıkolunabileceğini bilmeyecektim.
Hamileliğim esnasında 80'li kilolara kadar çıkıp kendi çapımda ilk defa bir alanda rekorumu kıramayacaktım.
O küçücük ellerle renkli kartonlardan yapılmış bir kâğıt parçasının bu kadar değerli olabileceğini öğrenemeyecektim.
Kan
yapsın diye danadili haşlayıp üzerine yumurta kırıp ağzının tadına da
uysun diye çikolatalı pudingle karıştırmak gibi yaratıcılığın
sınırlarını zorlayan tarifler keşfedemeyecektim hiç.
Su almak
için elimde kumanda ile buzdolabını açtığımda kumandayı buzdolabına
koyacak kadar ya da evden çıkarken telsiz telefonu çantama atacak kadar
kendimden geçmeyecektim.
Birinin canı yandığında ötekinin bu acıyı hissedebilmesinin sadece ikiz kardeşlerde olduğunu sanacaktım.
Sabahın köründe gözü kapalı mutfağa kadar gidip, süt ısıtıp yine gözü kapalı dönme yeteneğini kazanamayacaktım.
Üzümün çekirdeklerini tek tek çıkarmak için insanüstü bir uğraşa asla girmeyecektim.
Bir insanın gaz çıkarması beni bu kadar mutlu edemeyecekti.
Büyüdüğünde arkadaşlarınla birlikte partilerde Süper Anne olarak eğlenmeyi hayal edemeyecektim.
Babanla belki daha az kavga edecek ama sevginin evlat denilen başka bir boyutuna giremeyecektik.
Sevginin böylesine karşılıksız olanını hiç tadamayacaktım.
Annemi bu kadar çok sevdiğimi anlamayacaktım.
Annesinden zorla ayırdılar diye "Uçan Fil Dumbo!" çizgi filminde böğürerek ağlamayacaktım.
Geceleri
kesintisiz uyuyacak, hafta sonunda sabahları istediğim saatte
kalkacaktım ama uyandığımda yanağıma konmuş minik ellerin sıcaklığı
ısıtmayacaktı yüreğimi. Çantamda sürekli bisküvi, ıslak mendil, bir adet oyuncak, düşer bir yerin kanar diye ayıcıklı yara bandı taşımayacaktım.
Acıyı geçiren öpücüğün gücüne inanmayacaktım.
38,5 derece ateş beni de yakıp kavurmayacaktı.
Yağmur
sonrası çamurlu sularda zıplamanın keyfine varamayacak, sen bir lokma
daha fazla yiyesin diye kalabalığın ortasında kafamda peçete dansı
yapmayacaktım. Sen olmasaydın eğer yaşamın karmaşıklığını unutup tekrar basit yaşamayı öğrenemeyecektim.
Sen olmasaydın eğer ben asla "anne" olmayacaktım.
Bir çocuk doğduğu anda, bir anne doğarmış... Bu lafın doğruluğuna inanmayacaktım!..
Alıntı
-
Gam elinden benim zülfü siyahım
Peykan değdi sinem yaralandı gel
Suna başın için ağlatma beni
Bugün sevda candan aralandı gel
Gamdan hisar oldum mekanım yurdum
İşitmez avazım dinlemez virdim
Bir değil beş değil on değil derdim
Düğümler baş verdi sıralandı gel
Hasretine vasıl olam mı böyle
Mecnun'a da baki kalır mı Leyla
Ölümlü dünyadır gel helal eyle
Yüklendi barhanem kiralandı gel
Ne çekerse dertli sinem dağ olmaz
Günler gelir geçer ömür çoğalmaz
Neşterlidir yaralarım unulmaz
Göğerdi çevresi karalandı gel
Pir Sultan Abdal'ım haftada ayda
Günler gelir geçer bulunmaz fayda
Gönül Hak arzular canım hayhayda
Toprağım üstüme kürelendi gel
Pir Sultan Abdal
-
Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında
sevdalanmış onun deli dalgalar...ına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
yüreğindeki duruluğa
Demiş ki suya:
Gel sevdalım ol,
Hayatıma anlam veren mucizem ol...
Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa
al demiş;
Yüreğim sana armağan...
Sarılmış ateşle su birbirlerine
sıkıca, kopmamacasına...
Zamanla su, buhar olmaya,
ateş, kül olmaya başlamış.
Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...
Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de
yüreğindeki kederi de
alıp gitmiş uzak diyarlara su...
Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları...
Aramış suyu diyarlar boyu,
günler boyu, geceler boyu
Bir gün gelmiş, suya varmış yolu
Bakmış o duru gözlerine suyun,
biraz kırgın, biraz hırçın.
Ve o an anlamış;
aşkın bazen gitmek olduğunu.
Ama gitmenin yitirmek olmadığını.
Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.
İşte o zamandan beridir ki:
Ateş sudan, su ateşten kaçar olmuş.
Ateşin yüreğini sadece su,
Suyun yüreğini
Sadece ateş alır olmuş...
[ Can Yücel ]
-
Harika bir şiir yazarın kalemine bizlerle paylaştığın için senin de emeğine sağlık canım benim
-
Çok güzel bir paylaşım çok teşekkürler emeğine sağlık güzel dostum
-
Can dediğin...
Ya canın olmalı;
Ya da,canını almalı...
Yar diyemezsin ki herkese...
İçindeki yaran olmalı...
Herkesin de bir yüreği vardır amma...
Yürek dediğin de,
Bir Aşka yanmalı...
Canım benim yüreğinden süzülenler çok güzel yüreği güzel dostum emeğine sağlık
-
Lail bir ülkede yaşadığım için çok ama çok mutluyum
-
Beğendiğinize sevindim arkadaşlar
-
Kadın adamı çok seviyordu...
Yemyeşil ovalarını verdi adama
Yaşam fışkıran.
"Beni s...eviyor musun?"
"Evet" dedi adam...
Güneşini ayını verdi kadın
Yıldızları taktı bir bir adamın omuzlarına...
"Beni seviyor musun?"
"Tabi" dedi adam...
Kadın çağladı
Gürül gürül akan pınarını verdi adama.
"Beni seviyor musun?"
"Elbette" dedi adam...
Kadın bağlandı
Yaşam ipini adama verdi.
Bir oldular tek oldular adamla.
"Beni seviyor musun?"
"Biliyorsun" dedi adam...
Kadın dağlarını verdi adama
Tırmandılar doruklara.
"Beni seviyor musun?"
Aşağılara baktı adam zirveden.
Başkalarını gördü
Sustu adam
Ağladı kadın...
Gözyaşını verdi adama
Almadı adam...
Kadın onurunu verdi adama
Şaşırdı adam...
Sordu yine usulca kadın
"Beni mi seviyorsun?"
"Onu da seviyorum seni de" dedi adam...
Sustu kadın...
Verecek bir şeyi kalmadığında...
"Senin yüreğine ihtiyacım var" dedi adam
Başkasını sevebilmek için...
Çıkarıp yüreğini verdi kadın.
Korktu adam...
"Beni sevmiyor musun?" dedi adam.
Sesi yoktu kadının söyleyemezdi.
Gözleri yoktu kadının ağlayamazdı.
Kalbi yoktu kadının sevemezdi.
Onuru yoktu kadının yaşayamazdı...
Alıntı
-
Mavi Gözlü Dev
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli açan ev...
Nazım HİKMET
-
Sevmek" dedim "Yoluna ölmek" dedi
" Sevmek" dedim
"Yoluna ölmek" dedi.
"Yol" dedim
"Alıp başını gitmek" dedi.
"Gitmek..." dedim
...Bir "Ahh" çekip "Dostlardan ayrılmak" dedi.
"Dost" dedim. Durdu bana baktı."Dost" diye mırıldandı.
"Yüreğime nasıl koysam bilemediğim" dedi.
”Yürek" dedim
"Dünyaları içine sığdıramadığım" dedi.
"Dünya" dedim
"Hayatın bir yüzü" dedi.
"Yüz" dedim.
"Ardında ne gizli bilemediğim" dedi.
"Giz" dedim
"Hep çözmeye calıştığım" dedi
"Calışmak" dedim
"Hep bitmeyecek öykü" dedi.
"Öykü" dedim
"Binlercesini içimde gizliyorum" dedi.
"Gizlemek" dedim
"İşte her şeyin bitmesi" dedi.
"Şey" dedim
"Sevda" dedi.
"Sevda" dedim
"Peşinden koştuğum" dedi.
'Koşmak" dedim
"Hayat bir maraton" dedi.
"Hayat" dedim
"Öyle kısa ki" dedi.
"Niye kısa ki" dedim
"Yaşanacak çok şey var zaman yok" dedi.
"Yaşanması gereken ne var" dedim
"Aşk" dedi.
"Bütün aşkların toplamı en yüce ve tek aşk" dedi.
"Önce ona varsan olmaz mı" diye sordum
"Keşke olsa" dedi"Ama önce yoğrulmak gerek".
"Acı çekmek mi?" dedim
"Evet aşk acısında boğulmak" dedi.
"Yok olunca" dedim
"İşte gercek aşkı da o zaman yasamaya başlarsın" dedi.
"Gerçek aşk" dedim
"Büyük o" dedi.
Durdum. Durdum. Durdum ve sustum...
"Neden sustun" diye sordu
"Yüreğim titredi sanki" dedim.
"Neden" diye sordu
"Bilmiyorum" dedim "Büyük O!".
"Evet" dedi "Büyük O!".
"Nerede?" diye sordum.
"Her yerde" dedi.
"Nasıl?" diye sordum
"Yüreğini aç" dedi.
"Yüreğimi açmak?" dedim
"Bir tebessümle bak her şeye" dedi.
"Tebessüm" dedim
"Her kapının anahtarı" dedi.
"Kapı" dedim
"Girmeden bilemezsin" dedi.
"Ya korku?" dedim
"Bilinmeyenden korkar insan" dedi
"Ben bilmiyorum" dedim
"Neyi?" diye sordu
Ben'i" dedim
"Sen kimsin?" diye sordu
"Ben kimim?" diye sordum
"Sevgiyle beslenensin" dedi.
"Kimin sevgisiyle" dedim
"Büyük O'nun" dedi.
Durdum. Durdum. Yine sustum.
"Kimsin sen?" dedim
"SEN'im" dedi..
-
Ne yaptıysanız başa çıkamadınız mı?
İster inanın ister inanmayın, her beş yetişkinden dördü hayatları boyunca en az bir kez bel ağrısından şikayetçi oluyor ve bu şikayete sahip kişiler tarafından yılda 26 milyon dolardan fazla harcama yapılıyor.
Rakamlar olumsuz görünse de basit bir gerçek var: Günlük hayatımızda basit önlemler alarak bu problemden uzak durmak mümkün.
Bunu başarabilmek için işte uzmanladan omurganızı sağlam tutacak öneriler:
Ayağınızla kaldırın: Ağrı ve sakatlanma şikayetlerinin büyük bölümünün beli zorlayıcı kaldırma hareketlerinden kaynaklandığı görülmektedir. Yerden birşey alırken, ister 10 kiloluk dumbbell isterse iki çift çorap alın, belinizi bükerek değil, dizlerinizi kırıp kalçanızla yere çömelerek almayı alışkanlık edinin. Kaldıracağınız yükün ağırlık derecesine gore bacağınızla destek alarak kaldırın. Kaldırdığınız nesneyi mümkün olduğu kadar kendinize yakın seviyede tutmaya çalışarak omurganıza uygulanan kuvveti minumuma indirin.
Core bölgenizi güçlendirin: Birçok kişi core bölgesinin sadece karın kaslarından oluştuğunu düşünse de aslında bu bölge sırt kısmı da dahil olmak üzere vücudun komple orta bölgesini kapsar. Core bölgesini güçlendirmek için alt karın kaslarınızı çalıştırmayı deneyin. Yere sırt üstü uzanın ve dizlerinizi düz pozisyonda tutarak ayaklarınızı kaldırın ve vücudunuzla 90 derecelik bir açı yakalayın. Bunu yaparken ayağınızı ya da kalçanızı değil alt karın kaslarınızı kullanarak yapmaya çalışın. Daha sonra başlangıç pozisyonunuza geri dönün. Daha gelişmiş bir deneyim için spor salonunuzdaki Leg Raise ekipmanını kullanabilirsiniz.
Uykunuza dikkat edin: Uyku pozisyonunuz bel sağlığınız için hayati önem taşıyor. Uzmanlar omurgaya dost uyku pozisyonunu sırt üstü için dizleri hafif havada tutacak şekilde alttan yorgan ve ya yastık destekli olarak görüyor. Yan pozisyon için ise dizler hafif bükülmüş şekilde(daha rahat pozisyon için dizler arasına küçük bir yastık konulabilir.) Dümdüz pozisyonda yatmaktan her zaman kaçının. Bu omurganıza baskıya neden olur.
Milliyet
-
Ne hesabını veremeyeceğim bir günüm oldu
ne de vicdanımı lekeleyen bir geçmişim...
Ne hissettiysem onu söyledim , onu yaşadım...
Yaşadığım bir tek andan bile pişmanlık duymadım...
Asla keşkelerim olmadı...
Hiçbir zaman kendimle vicdan mahkemesi yapmak zorunda kalmadım..
Karşıma bazen gerçek yüzler , bazen sahteler çıktı ama olsun ...
ben yine sadece hislerimle yaşadım..
Asla sevmediğim birine seni seviyorum demedim ,
ya da asla birini severken karşılığını beklemedim...
Dostluğuma değer biçmedim , sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim...
Sevdiysem sonuna kadar gittim,bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim...
Bazen çok kırıldım , bazen belki de kırdım...
Ama hata insana mahsustur dedim..
Affettim , af diledim..
Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yinede affettim..
Onlar belki beni saflıkla yargıladılar.
Belki de içten içe sinsice güldüler...
Ama asıl unuttukları şuydu...
Ben aldanmadım...
Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar...
Bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için...
Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için......
Oysa ben hiç insan kaybetmedim...
Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar..
-
Birisi
Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucunda
Nahit Ulvi AKGÜN
-
İdam mahkumunun söz hakkı vardır
Bari son arzumu sor da öyle git
Arının çiçekte göz hakkı vardır
Bir buse için dur da öyle git
Madem gidiyorsun bura son durak
Ne adres, ne mektup, ne resim bırak
Kendinden bir parça bir cisim bırak
Saçından birkaç tel ver de öyle git
Ardımdan bir damla yaş dökeceksen
Adımı andıkça ah ah çekeceksen
Kabrime bir gonca gül dikeceksen
Ne olur yaşatma vur da öyle git
Hem yıllarca oyna gönül sahnemde
Hem perdeyi kapat en mutlu demde
Sitem oklarına hedef sinemde
Açtığın yarayı sar da öyle git
Pişmanlık duyarda dönersen geri
Gel de gör aşkından kalan eseri
Seyret ateşinin düştüğü yeri
Hasretin zulmünü gör de öyle git
CEMAL SAFİ
-
Çok güzel çok eğlenceli olmuş canım arkadaşım ellerine sağlık
Ben de buradaki bütün arkadaşlarımı seviyorum hemde çoookk
-
En sonunda öğreniyoruz ama iş işten geçmiş oluyor belki kaybettiğimizi zannediyoruz ama doğru insan olmakla Allah katında kazanacağımıza inanıyorum.
silvesterdan ne çok korkan benim bir gün beni eline geçirecek orası kesin kedileride hiç sevmem
-
Türkiye'nin görmeengelliilk dağcısı ve milli atleti Necdet Turhan, Fransız Alpleri'nde 3 bin 500 metre yüksekliğe ulaşmayı başardı. Olumsuz hava koşulları sebebiyle 4 bin 810 metrelik Mont Blanc Zirvesi'ne çıkamamanın üzüntüsünü yaşayanengellisporcu, "Bize dağlar izin verirse zirve yapabiliriz" dedi."5 kıtada 5 maraton, 5 zirve" projesi kapsamında maratonları tamamlayan ve zirve tırmanışlarına başlayan Nilüfer BelediyesiEngelliler Masası sorumlusu ve Türkiye'nin görmeengelliilk dağcısı Necdet Turhan, Ağrı Dağı ve Afrika'nın çatısı Kilimanjaro tırmanışlarından sonra üçüncü tırmanışını Avrupa Alpleri'nin en yüksek noktası olan 4 bin 810 metrelik Mont Blanc Zirvesi'ne yaptı. Nilüfer Belediyesi, gazeteci Ayşe Arman ve Nort Face Friması tarafından desteklenen Mont Blanc Zirve tırmanışı için 3 Ağustostarihinde Fransa'nın Chamonix kasabasına giden Turhan, tarihi dişli trenle ulaşılan 2 bin metre metre yükseklikten tırmanışına başladı.Yer yer kayalık ve zorlu etaplardan oluşan rotayı ekip arkadaşları Nevzat Öntaş, Mustafa Kalaycı, Haldun Ülkenli ve Öztürk Kayıkçı ile tırmanan görmeengellisporcu, bir gün içinde bin 200 metre yükselerek Teterousse Dağ Evi'ne ulaşmayı başardı.Olumsuz hava koşulları ve yoğun kar yağışı sebebiyle 2 günü Teterousse Dağ Evi'nde geçirmek zorunda kalan ekip, 6 Ağustos sabahı faaliyetin sorumlusu ODTÜ Dağcılık Kolu antrenörü Nevzat Öntaş'ın kararı ile tekrar tırmanışına devam etti.Yeni yağan kar sebebiyle rotadaki kaya pasajlarına güçlükle ulaşan ekip, 3 bin 500 metre noktası ve devamındaki kayalık bölgenin kar ve buz ile kaplı olmasının oluşturduğu riskle karşılaştı. Bu koşullarda devam etmenin tehlikeye yol açacağını ve rotadaki diğer dağcılar gibi dönüş kararı almanın yerinde olduğu tespitini yapan ekip, 3 bin 500 metre noktasından Teterousse Zirvesi yönünde hareket etti."DAĞA GÖZ DEĞİL, YÜREK TIRMANIR"sporcu Turhan, tüm dünyaya, 'Engelimiz bize engel değildir' mesajı vermek için başlattığı '5 kıtada 5 maraton, 5 zirve' projesini, 3 bin 200 metrelik Teterouse Zirvesi'nde Nilüfer Belediyespor Kulübü'nün pankartı ve Türk bayrağı açarak tamamladı. Tırmandığı her zirvede, 'Dağa göz değil, yürek tırmanır' yazılı pankart açan Turhan, Mont Blanc'da da artık imzası haline gelen bu pankartı açarak engelinin kendisine engel olmadığını bir kez daha kanıtladı.Olumsuz hava koşulları sebebiyle 4 bin 810 metrelik zirveye çıkamamanın üzüntüsünü yaşayan Turhan, "Dağcı, ancak dağlar izin verirse zirve yapabilir. Ne yazık en yükseğe çıkamadık. Ama yine de mutluyuz. Bir dağcı için önemli olanın zirve yapmak değil, salimen şehre dönmektir" dedi. -
Son iki yıldır okulla hastane arasında mekik dokudu, çok iyi bir okul kazandı
Denizli'nin Tavas ilçesinde ilköğretim 6. sınıfı bitirdikten sonra lenf kanserine yakalanan Muzaffer Müren (14), son iki yılda okul ile hastane arasında mekik dokuyarak ilköğretim okulunu tamamlamayı başardı. Muzaffer, SBS'de aldığı 383 puanla Tavas Zeybekler Anadolu Lisesi'ni kazandı. Tedavisi için aile tüm mal varlığını satarken, Muzaffer eğitimini sürdürebilmesi için hayırseverlerden yardım bekliyor.
Hacı SELAMOĞLU/ DENİZLİ (AHT)
Denizli'nin Tavas ilçesi Kızılca beldesinde yaşayan 14 yaşındaki Muzaffer Müren, Sait Kalaycıoğlu İlköğretim Okulu 6. sınıfı bitirdikten sonra aniden rahatsızlandı. İzmir'deki Behçet Uz Hastanesi'nde tedavi altına alınan Müren'in yapılan testler sonucu lenf kanseri olduğu ortaya çıktı. Yıl sonu tatilini tedavi gördüğü hastanede geçirmek zorunda kalan ve en büyük korkusu, okuldan ve arkadaşlarından uzak kalmak olan Müren, tedavi süresi uzayınca 7. ve 8. sınıfları okul ve İzmir'de tedavi gördüğü hastane arasında gidip gelerek tamamladı. Kansere karşı mücadele eden Müren, eğitimini büyük başarıyla tamamlayarak girdiği SBS'de 383 puan alarak Tavas Zeybekler Anadolu Lisesi'ni kazandı.
AİLE TÜM MAL VARLIĞINI SATTI
Oktay Müren (34), oğlunun tedavisi için bütün mal varlığını sattı. Maddi durumlarının daha önce iyi olduğu belirten baba Müren, "Oğlum Lefoma hastalığına yakalandıktan sonra tüm mal varlığımızı satmak zorunda kaldık. İki arabam ve dükkanımın içindeki malzemeleri sattık. Oğlumun tedavisi hala sürüyor. İki yıldan bu yana hastane ile evimiz arasında mekik dokuyoruz. Bugüne kadar oğlumun tedavisi için İzmir'e 80 defa gittik. Bunların tüm belgeleri ve kayıtları elimde. Gırtlağımıza kadar borçlandık. Oğlum tüm zorluklara rağmen eğitimini büyük bir başarıyla tamamlayarak Tavas Zeybekler Anadolu Lisesi'ni kazandı. Kızılca ile Tavas arasında 16 km'lik bir yol var. Bunu yanı sıra her hafta Pamukkale Üniversitesi'ne götürüpü kan bakımı yaptırmam gerekiyor. İmkanım olmadığı için oğlumun eğitiminin ve tedavisinin aksamasından endişe ediyorum. Buradan Başbakanımıza, Milli Eğitim Bakanımıza ve Sağlık Bakanımıza sesleniyorum. Ne olur bize yardım elinizi uzatın" diye konuştu.
OĞLUM MORALİNİ HİÇ BOZMADI
Anne Hafize Müren (32) de, oğlunun hastalığı sonrasında çok büyük sıkıntılar yaşadıklarını belirterek, oğlunun tüm zorluklara rağmen okulunu büyük bir başarıyla tamamladığını söyledi. Anne Müren, oğlunun hastalık süresince hiçbir zaman moralini bozmadığını belirterek, hem tedavisi için hem de eğitimi için devlet büyüklerinden yardım istedi.
OKULA GİTMEK İÇİN SABIRSIZLANIYORUM
Tavas Zeybekler Anadolu Lisesi'ni kazandığı için çok mutlu olduğunu ifade eden Muzaffer Müren, hastalığının ilk günlerini korku içinde geçirdiğini belirterek, "İnternette araştırdım ve hastalığı yenenlerin olduğunu gördüm. Onlardan ilham alarak başardım. Şimdi hedeflediğim bir okulu kazandım. Çok mutluyum. Okuluma bir an önce gitmeyi sabırsızlıkla bekliyorum" dedi.
-
İskenderun'da Küçük Yaşta Gözlerini Kaybeden Ancak Hayattan Ümidini Kesmeyen 15 Yaşındaki Elif Aktaş...
İskenderun'da küçük yaşta gözlerini kaybeden ancak hayattan ümidini kesmeyen 15 yaşındaki Elif Aktaş, Adana Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi sınavını birincilikle kazandı. 4 yaşında iken müzikle tanışan Elif, çaldığı ud, piyano, gitar, flüt ve darbuka ile de müzik yeteneğini gözler önüne serdi.
2 abisi bulunan ve evin en küçük kızı olan 15 yaşındaki Elif'in azmi, görenleri şaşırtıyor. Hayattan umudunu kesmeyen ve müzikle hayatını birleştiren Elif Aktaş, müzik öğretmeni veya piyanist olmayı arzu ediyor. Müzikte kendisine güvendiğini söyleyen Elif, "Heyecanım da vardı. Dersteymişim gibi sınava girdim. İki aşamalı sınavı sorunsuz geçtim. Piyano, ud, keman, gitar, flüt, darbuka ve bir çok enstrüman çalabiliyorum." dedi.
4 yaşında babasının önüne piyano koyduğunu ve çalmaya başladığını aktaran Elif, müziği çok sevdiğini, müzik öğretmenliği ve piyanist olmayı hedeflediğini dile getirdi.
Anne Hayrünnisa Aktaş ise, iki erkek, bir kız çocuğu olduğunu, kızı Elif'in küçük yaşta geçirdiği ameliyat sonrası gözünü kaybettiğini belirterek, "Kızım bir kaç defa ameliyat geçirdi. Bir gözü kısmi olarak görebiliyor. Kızımın eğitimi için tüm imkanlarımızı seferber ettik. Görenler 'bu kız bir dahi' diyor. Müzik aletleri satan yere gittiğimizde Elif'in bu kadar kısa sürede bu kadar enstrümanı çalmalarına inanamadılar. Eğitimi için elimden gelen tüm imkanı kullanacağım." açıklamasında bulundu.
-
Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) sonuçlarına göre üniversite yerleştirme sonuçları açıklandı. Açıklanan sonuçlara göre, 279'ü kız, 526'sı erkek engelli öğrenci ünüversiteye yerleşti.
2010 ÖSYS Yerleştirme sonuçlarına göre YGS'ye başvuran bin 709 engelli öğrenciden 823'ü üniversiteye yerleşe bildi.
Üniversiteli olan 823 engelli öğrenciden 363'ü Açık Öğretim Fakültesini tercih etti. İŞTE SAYISAL İSTATİSTİKLER Engelliler Sitesi- ÖZEL
-
Beğendiğiniz için ben teşekkür ederim arkadaşlar. Umarım işinize yarar bilgilerdir
in Sağlık Güncel Bilgi-Haber
Oluşturuldu: · Mesajı raporla
Özel BSK Konya Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Nadir Hansu, hepimizin rahatlamak için yaptığı geleneksel tedavi yöntemlerinin tehlikelerine dikkat çekti.
Duruş bozuklukları, masa başında geçirilen uzun saatler, hareketsiz bir yaşam tarzı...
Hemen herkesin hayatında yer alan bu olumsuzluklar bel ve boyun ağrıları olarak kendini hissettiriyor. Bu ağrılardan kurtulmak için yaşam tarzını değiştirmek ya da bir hekime gitmek yerine, sırt ve boynu kütletme, parmak çıtlatma, sırtını çiğnetme gibi yollar izlenince sonuç daha da kötüleşiyor; hastalar bu kez ağrı şikayetiyle soluğu doktorda alıyor.
Rahatlamak için yapılan kimi hareketler sağlığınıza zarar verebilir mi?
Boynu rahatlatmak için yapılan hızla sağa ya da sola döndürme işlemine çok sık rastlanıyor oysa boyun kütletmenin alışkanlık haline gelmesi çok kötü. Çünkü omurlarımızın arasında faset eklem diye adlandırdığımız eklemler var. Bu tür ani hareketler, eklemlerin çok zorlanmasına neden oluyor ve eklem içinden geçen sinirlerin sıkışması ağrıya , şiddetli ağrı da kas spazmına neden oluyor. Halk arasında kireçlenme olarak bilinen dejenerasyonun önemli nedenlerinden birinin de boyun kütletme alışkanlığı" diyerek yanlışa dikkat çekti.
Kişi rahatlamak için bu hareketi yapar ama bazen öylece kalıp şiddetli ağrı ile, doğru doktora gelir.
Sırt ağrılarından kurtulmak için yapılan ani hareketler ya da yüz üstü yere uzanıp ayakla sırtı çiğnetmek neye yol açıyor?
Sırt ağrısının en önemli nedenlerinden biri kasların hassas noktalarından kaynaklanıyor. Omurganın yanında seyreden kaslarda, tetik nokta dediğimiz noktalar çeşitli nedenlerle hassasiyet kazanıyor. Bu durum kasın kendi gerginliğinden daha fazla kasılmasına neden. Stres, soğuk ya da sıcak tetik noktalardan kaynaklanan ağrının oluşma nedeni. Bu ağrılardan kurtulmak için sırtı çiğnetmek kasa zarar verebiliyor. Hatta kas içi kanamalar görülüyor.
Nadir rastlansa da o bölgedeki bağların ve küçük eklemlerin zarar görme ihtimali var. Rast gele masaj yaptırmak çok tehlikeli. ‘Sırtım ağrıdı, boynum tutuldu. Hadi biraz ov’ diye arkadaşına masaj yaptıranlar, şiddetli ağrılar çekerek geliyor doktora.
Verilen zarar hafif bir ağrıyla kalmıyor. Çoğu zaman tedavi süresi iki üç haftaya uzuyor. Kimi hastalara ciddi bir ilaç tedavisi uygulamak gerekiyor. Acıdan bağırarak gelen hastalara hemen enjeksiyon yapmamız gereken durumlar bile oluyor.
Omurganın etrafında yer alan kas dokusu, kasları kemiklere bağlayan ligaman, kas ve kemik arasında ilişkiyi sağlayan tendonlar, bu tür ani hareketlerden en çok zarar gören yapılar. Vücudumuzu bir çadır gibi düşünürsek, omurga da onun orta direği olur. Bu hareketlerin ardından o bölgede ödem-zorlanma ve incinme görülüyor. Oluşan hasar kendini ağrı ile gösteriyor ve eğer zorlanan bölge yüzeye yakınsa bu bölgede ısı artışı olabilir. Ödem görülebilir. Ama bunlar çok tipik değildir. Çünkü zarar gören bu dokular çok derindedir.
Tedavi için hastaya önerilen ilk şey, istirahatdir. Bu, yatarak dinlenme anlamına gelebileceği gibi, ağrıya neden olacak tüm aktivitelerden kaçınmak şeklinde de olabilir. Önemle üzerinde durduğumuz nokta, istirahatin süresi. O bölgeyi dinlendirmeyi çok fazla uzatırsanız oradaki yapıları bozmuş olursunuz. Önerilen süre 2-7 gün arasındadır. Sürenin uzunluğu da hastanın yaşına, aktivite seviyesine, hareket nedeniyle oluşan lezyonun yerine ve şiddetine bağlıdır.
Özellikle bel bölgesindeki ağrılar, genellikle kasların yeterince kuvvetli olmamasından kaynaklanıyor çünkü günlük yaşamda bu kaslar çok kullanılmıyor. Rutinin dışında farklı bir hareket yapıldığında da ağrı meydana geliyor. Aslında ağrı vücudun savunma mekanizmasıdır, ‘Üstüme gelme’ demektir.
Bu ağrılardan tamamen kurtulmanın yolu, egzersizden geçiyor. Bel bölgesindeki kasları çalıştırmak için sadece kuvvetlendirme egzersizleri yeterli olmuyor. Bu kaslar, zaman içerisinde hep aynı pozisyonda kaldığı için kısalma eğilimine giriyor. Yapı kısaldığı için kaslar randımanlı çalışma özelliğini kaybediyor. Bunları normal uzunluklarına getirmek için germe egzersizleri yapmak gerekiyor. Genellikle strese bağlı gelişen ve ağrılara neden olan kas spazmlarının önüne geçilmesi için de gevşeme egzersizleri yapılmalı. Son olarak vücudu bir bütün olarak ele alıp, dolaşım ve solunum sistemine yönelik aerobik egzersizleri de unutulmamalı. Ancak bu egzersiz planı, kişiye özel olmalı.
Kişinin yaşı, cinsiyeti, diğer hastalıkları, aktivite durumu, daha önce egzersiz yapıp yapmadığı bile önemli. Birbirinden tamamen farklı iki kişiye aynı egzersizler verilmemeli. Hastanın eline egzersiz kitapçığı tutuşturmanın hiçbir yararı yok. Normalde konuyla ilgili bir doktorun kişiye egzersiz programı hazırlayıp, hastanın bunu fizyoterapist ile beraber yapması gerekiyor.
kaynak