yarali kalp

Üye
  • İçerik sayısı

    1.293
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    6

İletiler bölümüne yarali kalp kullanıcısının eklediği dosyalar


  1. kok-hucre.jpg

    Türkiye, yakın bir zamanda kanser, felç ve körlük gibi çaresiz bir çok hastalığın tedavisinde umut olarak gösterilen kök hücre çalışmalarının yürütüleceği bir mükemmeliyet merkezine kavuşacak.

    Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kök Hücre Enstitüsüne bağlı kurulması planlanan mükemmeliyet merkezinde, kanser aşısından, kök hücre nakliyle kornea tabakası ve omuriliğin onarılması şeklindeki alternatif tedavi yöntemleri geliştirilebilecek.

    Ankara Üniversitesi Rektörlüğünde düzenlenen basın toplantısında, tıp fakültesi bünyesindeki Kök Hücre Merkezine bağlı mükemmeliyet merkezi ve uygulama hastanesi kurulması çalışmalarıyla ilgili bilgiler verildi.

    Ankara Üniversitesi Kök Hücre Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Günhan Gürman, Türkiye'de bir ilk olacak merkezde, çaresiz olduğu düşünülen pek çok hastalık için umut olabilecek hücresel tedaviler, doku mühendisliği uygulamaları, kök hücre bankacılığı, gen tedavisi ve tümör aşısı uygulamaları, üst düzey bilimsel veri üretimini sağlayacak yüksek teknolojili bilimsel araştırmalar yapılacağını, üniversite içinden ve dışından bilim insanlarına eğitim desteği ile bilimsel danışmanlık sağlanacağını bildirdi.

    140 milyon TL'ye mal olması öngörülen merkez için arazi tahsisi sağlanması amacıyla Milli Emlak Genel Müdürlüğü'ne başvurduklarını kaydeden Gürman, projede yer alan farklı uzmanlık dallarından bilim insanlarının bugüne kadar çok başarılı çalışmalara imza attıklarını, merkezin kurulmasıyla bu başarıların daha da artacağını söyledi.

    Kök hücre çalışmalarının henüz deneme aşamasında olduğunu vurgulayan Gürman, bu çalışmaların bir çoğunun insanlar üzerinde denenmediğini, ancak insanlar üzerinde uygulanıp başarı elde edilenler de olduğunu kaydetti.

    -KANSER AŞISI YOLDA-

    Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı'ndan Prof. Dr. Hakan Akbulut meme, akciğer ve kolon kanserinde başka bir tedavi şansı kalmamış hastalarda uygulanmak üzere kanser aşısı geliştirilmesi çalışması yürüttüklerini açıkladı.

    Projeyi ABD'deki başka bir merkezle birlikte yürüttüklerini belirten Akbulut, belirli bir grup insan üzerinde klinik araştırma yapmak üzere ABD'de gerekli onayın alındığını, Türkiye'de de Sağlık Bakanlığı'ndan onay alınması halinde çalışmalara 2011'de başlanabileceğini, bu aşıyı ilk olarak başka şekilde tedavi şansı kalmamış 20 meme kanserli hastada deneyeceklerini bildirdi.

    Diğer hastalıklarda kök hücre geliştirilmesi üzerinde durulurken kanserde, tedaviye rağmen tümörde yüzde 1 oranında bulunan, kendilerini yenileme yeteneğine sahip hücrelerin yok edilmesi üzerinde durduklarını anlatan Akbulut, sözlerini şöyle sürdürdü:

    ''Bugün kanserde tedavi şansı yüzde 50 oranında. Kanser hastasında çoğalma yeteneğine sahip, sınırsız sayıda hücre vardır. Bunlardan yüzde 99'unu tedaviyle yok edebiliyoruz, ancak yüzde 1'i bu tedaviye rağmen çoğalma yeteneğini kaybetmiyor. Yaptığımız çalışmada, meme, kolon ve akciğer kanserinde bu yeteneğe sahip hücreleri bulup bunları yok etmeyi amaçlıyoruz. Kanser aşısında hedef, bunları yok etmeye yönelik. Halen uygulanan kemoterapide istediğimiz her yere ulaşamayabiliyoruz. Bu aşıyla savunma sistemini harekete geçirip ulaşamadığımız yerlere de ulaşıp, bu yüzde 1'lik hücreleri de yok etmeyi hedefliyoruz.''

    Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Kök Hücre Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Murat Elçin de, böbrek ve kalp gibi organlarda yetmezlik gelişmesi halinde başvurulacak kök hücre çalışmalarının daha başlangıç aşamasında olduğunu, ancak kıkırdak, deri ve kemik dokularıyla ilgili uzun zamandır başarılı çalışmalar yürütüldüğünü ifade etti.

    Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Emin Özmert ise gözdeki kornea tabakasının etkilenmesi halinde görme kaybı ortaya çıktığını, diğer gözden, bu da etkilenmişse akraba veya kadavradan alınan kök hücre nakliyle korneanın onarılabildiğini, böylece görme kaybının ortadan kalktığını belirtti.

    Özmert, kornea ile ilgili rutin klinik çalışması bulunduğunu, ancak diğer göz hastalıklarıyla ilgili çalışmaların adım adım ilerlediğini söyledi.

    Ankara Üniversitesi Kalp Merkezi ve Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği'nden Prof. Dr. Rüçhan Akar da, kök hücre tedavisinin kalp-damar hastalıklarında hasar gören bölge ve damarların onarılmasında bir umut olarak görüldüğünü, ancak bu çalışmaların da henüz deneme aşamasında olduğunu bildirdi.

    Zaman


  2. arkadaşlar beni tarık buraya üye yaptı aynı hastanede yatıyoruz

    bu haberin cnn trt1 ve kanal d çekimlerini benimle yaptılar sizlere cnn videomu yükleyeceğim

    bu konu hakkında sizlere bilgi paylaşıcağım görüşmek üzere

    Aramıza hoşgeldin Ramazan... Gerek bu konuyla ilgili gerekse diğer konu ve paylaşımlarınla aramızda yer almanı bekleriz...,

    Geçmiş olsun...


  3. 40901_160598913964034_160595493964376_405265_790252_a.jpg

    ___Kas hastalıkları, vücudumuzun hareket etmesini sağlayan kaslarımızı doğrudan tutan hastalıklardır. Yani kas hücrelerinin kendileri hastalanmışlardır ve ortaya çıkan belirtiler yalnızca bu duruma bağlıdır. Kasın kendi hastalığına miyopati denir.Kas erimesi, vücudumuzu hareket ettiren kasların hacminde küçülmedir. Bu durum yalnızca kasın kendi hastalıkları nedeni ile ortaya çıkmaz. Kas ile ilişkisi olan sinirler, sinirlere emir veren omurilik ve beyin dokularının hastalıklarında da kaslar erir. Örneğin boyun fıtığında, fıtığın ilgilendirdiği kaslarda erime olabilir. Multiple skleroz adı ile bilinen beyin hastalığında da geç dönemde kaslar erir. Beyinde damar tıkanıklığı da sonuçta benzer bir görünüme neden olabilir. Eğer belli kaslar kullanılmazsa da kaslar eriyebilir. Veya polinöropati adı verilen sinir hastalıklarında el ve ayak kasları eriyebilir. Buna çok sayıda örnek eklemek mümkündür. Bu durumların hiçbiri kasların hasta olduğunu göstermez. Başka bir durum nedeni ile kasların etkilendiğini düşündürebilir.Aslında kas hastalıklarında kaslarda erime en önemli belirti değildir ve oldukça geç ortaya çıkar. Dolayısı ile kas hastalıkları ile ilgili disiplinlerin ilgilendiği asıl konu kas erimesi değil, kasların kendilerine ait hastalıklar nedeni ile kaslarda ortaya çıkan değişikliklerdir. Diğer hastalıklar kas hastalıklarının konusunun dışındadır

    KAS HASTALIKLARININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

    Kaslarımız vücudumuzu hareket ettirmekle yükümlüdür. Bu nedenle kas hastalıklarında güçsüzlük olur ve başlıca hareketlerimiz etkilenir. Öncelikle gövdeye yakın kalça ve omuz çevresindekiler olmak üzere çok sayıda kas etkilenebilir. Örneğin merdiven/yokuş çıkma, koşma, yürüme, kolları kaldırma, başı yastıktan kaldırma, bazen gözkapaklarını açma, yutma, başı yastıktan kaldırma, soluk alma etkilenebilir. Bazı kas hastalıklarında ise miyotoni adı verilen, kasın gevşeme güçlüğü sözkonusudur. Bu durumda hasta ilk hareketlerde tutukluk yaşar, harekete devam ettikçe rahatlar. Bazen de yürüme, koşma gibi eylemler sırasında normalden çok daha şiddetli bir yorulma ve ağrı, hatta bazen tükenme yaşayabilir. Sinirlerle kasların birleştiği bölgedeki hastalıklardan myasthenia gravis, daha hafif olarak ise kasılma sırasında enerji sağlayan sistemlerin (glikojen yıkılması, mitokondri) hastalıkları tipik örneklerdir. Kasılma sırasında hücredeki yağların yakılmasında sorun var ise açlık, belirtileri çok artırır. Bazı nedenler ise çok yaygın kas yıkımına neden olarak idrar renginin çok koyu olmasına neden olabilir (miyoglobinüri).

    KAS HASTALIKLARINDA TIBBİ TEDAVİ MÜMKÜN MÜDÜR?

    Edinsel kas hastalıklarının (polimiyozit, dermatomiyozit, myasthenia gravis, vs.) hemen tümünde hastalığı ilaçla tedavi etmek mümkündür. Bu amaçla kullanılan çok sayıda ilaç vardır. Yan etkileri de olan bu ilaçlar mutlaka doktor denetiminde kullanılmalıdır. Bu tedaviler ile hastalık vücuttan yok edilemez ama büyük ölçüde bastırılabilir ve hasta yıllarca hiç hastalık belirtisi olamksızın yaşayabilir. Burada ana amaç, hastalığın alevlenmesini önlemektedir.Kalıtımsal kas hastalıklarının büyük bölümünde bugün için bilinen bir ilaç tedavisi yoktur. Ancak, bu konuda çok sayıda çalışma yürütülmektedir. Yürütülen bu çalışmalar ilaç tedavileri, gen tedavileri ve hücre (miyoblast transferi, kök hücre, vs.) tedavileri ve protein artırıcı tedavileri içermektedir.Kalıtımsal miyopatilerden bazılarında ise bugün bile ilaç tedavisi mümkündür. Örneğin Pompe hastalığında eksik olan asit alfa glukozidaz enzimi damar yolu ile hastaya verilebilmekte ve belli oranda iyileşme sağlayabilmektedir. Bu tedavinin yakın yıllarda bulunmuş olması ve bu yıl piyasaya çıkmış olması, hastaların yer aldığı dernekler - bilim dünyası - ilaç endüstrisi ortak çalışmasının en önemli ürünü olmuş ve diğer hastalıklarda da tedavi girişimlrinin başarısı için umut olmuştur. İne kasta karnitin eksikliği L-karnitin tedavisi, bazı lipd depo hastalıkları B2 vitamini (riboflavin), koenzim Q 10 (CoQ10) eksikliği ise CoQ!= uygulanması ile tedavi edilebilmekte ve hasta tama yakın düzelme gösterebilmektedir. Duchenne tipi kas distrofisinde ise, hastalığa çare olmamakla birlikte, kabul edilmiş tek tedavi, kortizon uygulamasıdır.

    KAS HASTALIKLARI LİSTESİ

    A-Edinsel Kas Hastalıklarıa.Kas-sinir kavşağı hastalıklarıi.Myasthenia gravisii.Lambert-Eaton miyastenik sendromuiii.Botulismusb.İltihabi kas hastalıklarıi.Polimiyozitii.Dermatomiyozitiii.İnklüzyon cisimciği miyozitiiv.Diğer miyozitlerc.Kas hastalığına yol açan bazı sistemik hastalıklari.Tiroid hastalıklarıii.Sürrenal hastalıklarıiii.Potasyumu ilgilendiren hastalıklariv.Diğerd.Kas hastalığına yol açan bazı ilaçlari.Kolesterol düşürücü ilaçlarii.Bazı aritmi ilaçlarıiii.Kolşisiniv.Klorokinv.D-Penisilaminvi.Diğer

    B-Kalıtımsal Kas Hastalıklarıa.Kas distrofilerii.Kavşak tipi kas distrofileriDMD, BMDOtozomal dominant kas distrofileri (LGMD1)Otozomal resesif kas distrofileri (LGMD2)ii.Özelliği olan distrofilerMiyotonik distrofi (DM)Fasiyoskapulohumeral distrofi (FSHD)Emery-Dreifuss distrofi (EDMD)Oküofaringeal distrofi (OPMD)Konjenital kas distrofileri (CMD)Distal miyopatilerb.Metabolik miyopatileri.Lipid depo hastalıkları (örn: Karnitin eksikliği)ii.Glikojen depo hastalıkları (örn: Pompe, McArdle hastalıkları)iii.Mitokondriyal hastalıklar (örn: Kearns-Sayre)c.Konjenital miyopatileri."Central-core" hastalığıii."Multi-mini-core" hastalığıiii."Nemalin" miyopatiiv.Miyotübüler miyopativ."Miyofibriller" miyopativi.Diğer


  4. Soğuk havalarla birlikte kış hastalıklarının da görülme sıklığı arttı.

    560792_detay.jpg?1286978218Ani ısı değişiklikleri halsizlik, baş ağrısı ve yorgunluğa neden olurken; grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi pek çok hastalık da yaygınlaştı.

    Sağlıklı kalmak içinse dengeli ve yeterli beslenmek altın kural olarak gösteriliyor. Dyt. Şefika Aydın Selçuk, “Doğru beslenerek gripten korunmanın yolları” hakkında bilgi verdi.

    Taze sebze ve meyve tüketin

    Hem kış hem de yaz aylarında düzenli bir beslenme programı için; et, süt, sebze, meyve ve tahıllardan oluşan besin gruplarının dengeli bir biçimde alınması gerekiyor. Özellikle taze sebze ve meyveler soğuk havalarda da sağlıklı kalmak isteyenlerin imdanına yetişiyor.

    Enfeksiyondan korunmak için bol bol balık, süt ve yumurta tüketin

    Yumurta, süt, balık, ıspanak, portakal, havuç, yeşilbiber, kayısı gibi sarı, turuncu ve yeşil sebze ve meyvelerde bulunan A vitamini güçlü bir antioksidandır. Bu besinlerin belirli ölçülerde tüketilmesi hastalıklardan korunmada önemli rol oynar.

    C vitamini kurtarıcıdır

    C vitamini vücuttan zararlı maddelerin atılmasını sağlar, savunma sistemini güçlendirir. Yeşilbiber, maydanoz, tere, roka, karnabahar, ıspanak, portakal, limon, mandalina, kuşburnu gibi besinler bol miktarda C vitamini içerir. C vitamini kaybını önlemek için salatalar da meyve suları gibi tüketilmeden hemen önce hazırlanmalıdır.

    E vitaminini fındık, ceviz ve bademden alabilirsiniz

    E vitaminin vücut çalışmasındaki en önemli görevi antioksidan özelliğidir. En zengin kaynakları; fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumlar, sıvı yağlar, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, tahin gibi besinlerdir. Balık, balık yağı, fındık ve cevizde bulunan omega-3 yağ asitleri güçlü bir antioksidandır ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde etkilidir. Ayrıca zeytinyağı, fındık yağı gibi sıvı yağlarda bulunan omega-9 yağ asitleri de bağışıklık sistemini olumlu etkiler.

    Çinko eksikliği hastalık nedeni

    Vücuda yapılacak çinko desteği fiziksel, nörolojik ve psikolojik gelişmeyi iyileştirir, yaşamı tehdit eden enfeksiyonların sıklığını da azaltır. En iyi kaynakları; kırmızı et ve kabuklu deniz ürünleri ile karaciğer gibi hayvansal kaynaklı besinlerdir. Diğer kaynakları; fındık, ceviz, fıstık gibi kuruyemişler, süt, peynir ve kuru baklagiller olarak sayılabilir.

    Bırakın yoğurt ve kefir sizi korusun

    Florayı güçlendirerek gastrointestinal sistem enfeksiyonlarına karşı direnç oluştururlar. Antimikrobiyal aktiviteyi üst düzeyde tutarlar. İmmün fonksiyonlara(bağışıklığa) destek verirler. Antitümör özellik gösterirler. Prebiyotikler ise probiyotiklerin büyüme ve gelişmesini sağlayan, aktivitelerini artıran sindirilmeyen karbonhidrat bileşikleridir. Prebiyotikler ise başta anne sütü ve lifli gıdalarda (enginar, kereviz, pırasa, kuşkonmaz ve muz gibi ) bulunurlar. Yoğurt prebiyotiktir, yani probiyotiklerin üremesini artırır. Kefir probiyotiktir, yani kendisi yararlı mikroorganizmadır

    Kefir tümör oluşumunu engellemekte ya da var olanın ilerlemesini azaltmaktadır. Kefir içindeki mikroorganizmalar bol miktarda vitamin (K vit, B1 vitamini, pantotenik asit, niasin, folik asit B12, ve biyotin) sentezi yaparlar. Kefir mikroorganizmalarının ürettiği biyotin diğer B kompleks vitaminlerinin emilimini de artırır.

    Doğal şifa kaynağı bal

    Bal enerji veriminin dışında karasal iklime sahip ve gün içi ısı farkının fazla olduğu bölgelerde soğuğa ve soğuk algınlığına karşı, ağız, boğaz ve bronşlardaki rahatsızlıklarda ve enfeksiyonlarında doğal bir ilaç olarak kullanılmaktadır. Bu özellikler balın antimikrobiyel etkisinin yanı sıra; baldaki fruktozun doku ve kasları yumuşatıcı ve gevşetici özelliğinden kaynaklanmaktadır. Balın yaraların ve enfeksiyonların iyileşmesini sağlamak için kullanımı önerilmiştir.

    Faydası kokusundan ağır basıyor

    Sarımsağın yapısında bol miktarda su, fruktoz içeren karbonhidratlar, kükürt bileşikleri, protein, lif ve serbest amino asitler bulunur. Sarımsak ayrıca yüksek miktarda saponin, fosfor, potasyum, kükürt, çinko, orta miktarda selenyum, A ve C vitaminleri ile az miktarda da kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir, manganez ve B kompleks vitaminlerini içerir. Sarımsağın bağışıklık sisteminin baskılanmasını önleyerek kansere karşı etkili bir silah olabileceği belirtilmektedir.

    Bir tutam maydanoz günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılar

    Maydanoz bir provitamin A (Beta karoten) kaynağıdır. Bu özelliği ile görme gücü, kılcal damar sisteminin, adrenal bezin ve tiroid bezinin fonksiyonları üzerinde etkilidir. Yapraklarında uçucu yağlar, flavonoidler, protein, klorofil ve glikozit, köklerinde ise uçucu yağ, şeker, müsilaj ve glikozit vardır. Yapraklar vitamin ( A,C,K ), demir, potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum yönünden zengindir.

    Her nar tanesi bir ilaç

    Nargiller familyasının örnek bitkisidir. Nar meyvesi ismini Latince’de ‘çok tohumlu’ anlamına gelen ‘pomegranate’den almıştır. Nar suyunda anthsiyaninler ve güçlü antioksidant flavonoidler nar suyunun rengini sağlarlar. Nar antioksidan ve anti-tümör etkisinden dolayı ilaç olarak da tanımlanabilir.

    Ara öğünlerde kayısı tüketin

    Kayısı, insan vücudunun günlük enerji ve protein gereksiniminin karşılanmasında çok az katkıda bulunmakla birlikte mineral maddelerden potasyum ve vitaminlerden ß-karotence çok zengindir. A vitaminin öncül maddesi olan ß-karoten vücudu ve organları saran epitel doku, göz sağlığı, kemik, diş gelişmesi ve endokrin bezlerinin çalışması için gereklidir. Bu görevlerinden başka A vitamini üreme ve büyümede, enfeksiyonlara karşı vücut direncinin artmasında önemli rol oynar. Diğer taraftan A vitamini normal vücut hücrelerinin kanserli hücreye dönüşmesinin başlıca sorumlusu olan aktif karsinojenlerden tekli oksijenin oluşmasını önlemekte veya oluştuktan sonra etkisiz hale getirmektedir. Ayrıca A vitamini organizmanın ve sağlıklı hücrelerin direncini artırarak kansere karşı koruyucu görevi yapmaktadır.

    En zengin meyve kivi

    Kivi dünyada yoğun olarak tüketilen 26 meyve içerisinde besin maddesi yönünden en zengin meyvedir. Kivi meyvesinin 100 gramında ortalama 100-400mg C vitamini bulunur. Ayrıca magnezyum içeriği bakımından da en zengin, yüksek potasyum miktarı ve düşük sodyum ile yine meyveler içerisinde ön sıralarda yer almaktadır. E vitamini, bakır, fosfor, B2 vitamini ve A vitamini bakımından da iyi bir içeriğe sahiptir. Kivi, karotenoidler (beta karoten, lutein ve ksantofil), fenolik bileşikler (flavanoidler ve antosiyaninler) ve antioksidant içerikleri yönünden de oldukça önemli meyvelerdendir.

    Bitki çayları soğuk havalarda doğru bir tercihtir

    Özellikle kuşburnu, ıhlamur, ahududu, böğürtlen bu dönemde antioksidanca zengin olanları olarak sıralanabilir. Limonla zenginleştirerek kendinize doğal bitki çayları karıştırabilirsiniz.


  5. "Şimdi yürüyebiliyor, kolumu ve elimi kullanabiliyorum. Çok şükür sağlığıma kavuştum."

    561234_detay.jpg?1287051672

    Beyin damarının tıkanması sonucu sağ yanı felç olan Cumali Toraman ozon tedavisi ile sağlığına kavuştu.

    Cumali Toraman, 3 ay önce beyin damarımın tıkanması sonucu felç geçirdi. Sağ kolu hareket ettiremeyen Toraman, yürüyemiyordu. Fizikon Fizik Tedavi Merkezi'nde kendisine ozon tedavisi uygulanan Toraman, "Şimdi yürüyebiliyor, kolumu ve elimi kullanabiliyorum. Çok şükür sağlığıma kavuştum, çok mutluyum." dedi.

    Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi Uzmanı Dr. Nagihan Yararoğlu, ozon tedavisinin oksijenin yüksek enerjili haliyle yapıldığını belirtti. Gökyüzünün mavi renginin kaynağı olan ozonun dünyada yaklaşık 100 yıldır tedavi amaçlı uygulandığını dile getiren Yararoğlu, "Ozon tedavisi pek çok hastalık tedavisinde tamamlayıcı olarak veya tek başına kullanılabilmektedir. Ozon hücreleri yeniler, kan dolaşımını arttırır, zararlı maddelerin vücuttan atılmasını sağlar, ağrıları giderir, bağışıklık sistemini güçlendirir, sağlık gençlik ve zindelik verir." dedi.

    Ozon tedavisinin bilinen hiçbir yan etkisinin olmadığını vurgulayan Yararoğlu, şu bilgileri verdi: "Ozon tedavisi şeker hastalığı, kalp hastalığı, astım bronşit, romatizma, kireçleme, bel ve boyun fıtığı, damar tıkanıklığı, cilt, karaciğer ve böbrek hastalığı ve birçok hastalıkta kullanılmaktadır. İnme (yarım felç) tedavisinde de çok iyi sonuçlar alınabilmektedir. İnme beyin damarlarının tıkanması veya kanaması sonucu vücudun karşı yarısında ortaya çıkan hareket ve his kaybıdır."

    İnmeli hastalarda beyin hücrelerinin öldüğünü bildiren Uzman Dr. Nagihan Yararoğlu, "Ozon, beynin kanlanmasını arttırarak felcin iyileşmesini sağlar. Özellikle yeni felç geçiren hastalarda ilk 6 ay ile 1 yıl içerisinde etkisi daha fazladır. Hastamız 48 yaşında Cumali Toraman'a ozon tedavisi uyguladık ve bize tekerlekli sandalyede gelen hasta şimdi yürüyebiliyor ve işlerini tek başına yapabiliyor." dedi.

    Cihan


  6. Eski Mısır papirüslerinde omurilik felci tedavi edilmesine gerek olmayacak kadar ağır bir hastalık olarak belirtiliyordu.En önemli ölüm nedeni de böbreklerin bozulmasıydı. Fakat tarih boyunca tıp alanında bu konudaki gelişmeler sayesinde günümüzde gelişmiş ülkelerde omurilik felçli hastalarda böbrek kaynaklı ölüm yok denecek kadar azdır.

    Ancak bu cümle maalesef ülkemiz için geçerli değildir. Bizim bu konuda yaptığımız bir çalışmada ülkemizde omurilik felçli hastalarda böbreklerin bozulma oranı yüzde 20 olarak bulunmuştur Bu oran üzüntü verecek şekilde yüksek bir orandır. Çünkü biraz önce de bahsettiğim gibi gelişmiş ülkelerde bu tip hastalarda etkin ürolojik takip sayesinde bu oranlar son derece düşüktür.

    Çalışmamızdaki bu yüksek oran ülkemizde omurilik felçli hastaların böbrek ve idrar yolları sorunlarının takibinde daha dikkatli olmamız gerektiğini göstermektedir.

    Bu hastalığın görülme sıklığı hakkında elimizdeki bilgileri size aktarmak istiyorum.Omurilik yaralanması erkeklerde, gençlerde ve bekarlarda daha sık görülür. Dernek Başkanı Sayın Şafak Karamehmetoğlu'nun 1995 yılında yaptığı çalışmada bu hastalığın sıklığı her 1 milyon kişi için İstanbul'da yılda ortalama 21 yeni vaka olarak belirlenlenmiştir. Ortalama yaş ise 33 olarak bulunmuştur. Görüldüğü gibi omurilik yaralanması genç yaş gurubunun hastalığıdır. Kaba bir hesaplamayla İstanbul'da 10 bin civarında böyle hasta bulunmaktadır.

    Omurilik yaralanmasında ortaya çıkan ürolojik tablo 2 dönemde incelenebilir:

    * Spinal şok dönemi

    * Şok sonrası dönem.

    Bu dönemlerde böbrek ve idrar yollarında ne gibi bozukluklar ortaya çıkar ve ne gibi tetkikler yapılmalı ve ne tip tedaviler uygulanmalıdır? Şimdi kısaca bunlardan bahsedeceğim.

    Omurilik yaralanmasının hemen ardından yaralanma seviyesinin altında felç ortaya çıkar.Bu dönemde hasta idrar yapamaz. Bu döneme spinal şok dönemi denilir. Bu dönemde en uygun tedavi yöntemi idrarın ince bir sondayla aralıklı olarak boşaltılmasıdır. Bu dönem genelde 15 gün ile 1 ay kadar sürmektedir. Ender olarak spinal şok dönemi 1 yıl kadar devam edebilir.

    Sondayla idrarın boşaltılması 4-5 saat arayla uygulanmalıdır.

    Bu aralarda istem dışı işemeler spinal şok döneminin sona erdiğini gösterir. Ancak işeme merkezinin altındaki omurilik yaralanmalarında (T12 ve L1 düzeyi ve altındaki) istem dışı işemeler hiç ortaya çıkmayabilir.

    Spinal şok sonrası dönemde hastalarda omurilikten sidik torbasına giden sinirler zedelendiği için çeşitli işeme bozuklukları ortaya çıkar. Bu işeme bozuklukları kabaca şöyle sıralanabilir;

    * Bazı hastalar hiç idrar yapamayabilirler

    * Bazıları idrar kaçırırlar

    * Bazıları da hem idrar yapamaz hem de idrar kaçırırlar.

    İşeme bozukluklarının tedavisinde temel amaç böbreklerin iyi çalışmasının sağlanması veya böbreklerin çalışması bozulmuş ise bunun düzeltilmesidir. İkinci amaç ise idrar kaçırması varsa bunun mümkünse ortadan kaldırılması ya da en düşük düzeylerde tutulabilmesidir. Çünkü bu konudaki deneyimlerimden biliyorum ki idrar kaçıran bir kişinin toplumsal ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi son derece zordur. Bana göre idrar kaçırmanın tedavi edilmesi bu hastaların yeniden hayata kazandırılmasında en önemli unsurlardan biridir.

    Böbreklerin çalışmasını bozan en önemli nedenler;

    * Uzun süreli kalıcı sonda kullanmaya bağlı sidik torbasının esnekliğinin kaybolması,

    * Sidik torbasının basınçlarının normalden çok yüksek olması ve bu nedenle idrarın sidik torbasından böbreklere kaçması olarak sayılabilir.

    İşte bu tehlike işaretlerini güzel ortaya koyabilmek için sidik torbasının basınçlarının ölçülmesi, esnekliğinin değerlendirilmesi, şeklinin değerlendirilmesi, böbreklere idrar kaçıp kaçmadığı ve idrar tutmayı sağlayan kasların (sfinkter) yeterli olup olmadığı, uygun çalışıp çalışmadığı iyi değerlendirilmelidir.Bu değerlendirmeye video ürodinami diyoruz.

    Spinal şok dönemi sonrasında her hastaya mutlaka yapılmalıdır.

    Yine bu hastaların hepsine böbreklerin iyi çalışıp çalışmadığını tespit etmek için mutlaka böbrek filmleri çekilmelidir.

    İdrarlarında tehlikeli mikropların bulunup bulunmadığını anlayabilmek için idrar kültürleri yaptırılmalıdır.

    Tüm bu tetkiklerden sonra hastalar bu konunun uzmanı bir doktor tarafından değerlendirilmeli ve hastanın böbrek ve sidik torbasının durumu bilimsel olarak ortaya konulmalıdır. Sidik torbasında böbrekleri bozacak derecede yüksek basınçlar söz konusu ise bu yüksek basınçlar öncelikle aralıklı sonda ve basınç düşürücü ilaçlarla düşürülmeye çalışılmalıdır.

    Yine deneyimlerime ve bu konudaki çalışmalarıma dayanarak size şunu rahatlıkla söyleyebilirim; bu hastaların büyük çoğunluğu bu tip ilaç ve sonda tedavisine iyi yanıt vermektedir.

    Bu ilk değerlendirmeden sonra böbrek ve sidik torbasının durumuna göre hekim hastayı hangi aralıklarla takip edeceğini söyleyecektir. Bu zaman aralığı bazı hastalarda 3 ay bazı hastalarda 6 ay bazı hastalarda 1 yıldır. Ancak burada üstüne basarak vurgulamak istediğim önemli nokta şudur; bu hastalar ömür boyu nöroürolojik takip altında olmalıdırlar yani böbrek ve sidik torbaları konunun uzmanı tarafından ömür boyu takip edilmelidir. Eğer ilaç ve sonda tedavisine rağmen böbreklerin bozulması ve idrar kaçırma engellenemez ise bu konuda uygulanan ameliyatlar da yüz güldürücü sonuçlar vermektedir. Bu konudaki bir çalışmamızda bozulan böbreklerin ve idrar kaçırmanın ameliyatla tedavisinden yüksek oranda iyi sonuçlar elde edilmiştir.

    Yine önemli bir konuyu belirtmek istiyorum; Böbreklerin bozulması durumunda ameliyatla tedavi kaçınılmazdır. Ancak yalnızca idrar kaçırma varsa ve böbrekler bozulmamışsa ameliyat ancak hastanın arzusuna bırakılmalıdır. Bu durumda ameliyat hasta idrar kaçırmaktan kurtulmayı şiddetle arzuluyorsa yapılmalıdır.

    Son olarak hayati önem taşıyan bir konudan bahsedeceğim. Bu hastaların uzun süreli kalıcı sonda kullanmaları, kötü cins idrar yolları iltihaplarının ve sidik torbasında ortaya çıkan taşların tedavi edilmemesi gibi nedenlerle sidik torbalarında kötü huylu tümörlerin ortaya çıkması omurilik yaralanması olmayan kişilere göre daha yüksek oranlarda görülmektedir. Bu tip tümörlerin erken ortaya çıkarılabilmesi için yine tekrar ediyorum konunun uzmanı tarafından ömür boyu takipleri ve bu takipler sırasında gerek görüldüğünde ışıklı özel aletlerle sidik torbalarının gözle incelenmesi (sistoskopi) şarttır.

    Sayın omurilik felçli hastamız; sizi omurilik felçli hastalarda görülen böbrek ve idrar yolları sorunları, bunların nasıl belirleneceği ve nasıl tedavi ve takip edileceği konularında bu konudaki deneyimlerim ve klasik bilgiler ışığında aydınlatmaya çalıştım. Umarım yararlı olmuşumdur.

    Kaynak:

    Prof. Dr. Bülent Çetinel

    Cerrahpaşa Tıp Fakültesi


    1. bende şu aralar tak cubukları için medicalcilerle anlaşma yapmayı düşünüyorum
    2. gördüğüm kadarıyla herkez aynı markayı kullanıyor fakat farklı marka kullanığda tavsiye etmeyen varmı bıçakcılar gibi

    Tarık herkes kullandığı ve memnun olduğu sondanın markasını söylüyordur emin ol tabi karar senin ama bu konuda ve medikalci konusunda seçim yaparken çok dikkatli olmanı tafsiye ederim sana hele o hastanedeyken şimdi etrafında anlaşma sağlamak için pervane olduklarına eminim bu konuda dediğim gibi her medikale güvenme derim ...


  7. antibakteriyel derken sondanın özelliğimi bunu biraz daha acabilirmisin nasıl antibakteriyel ve bumu kayganlını mevcut ediyor.. biraz daha bilgilendirirmisin bizleri saol ...

    Hepimiz biliyoruz ki sonda yaparken birçok enfeksiyonada hoşgeldin diyoruz....

    Bu nedenle sonda yaparken enfeksiyon riskini en aşağı indirmek içinde çok dikkatli olmamız gerekiyor ki zaten soluduğumuz hava bile mikrop içeriyor...

    İşte bu nedenle benim medikalcimin ve benle aynı medikalden yıllardır bu sondaları kullanan arkadaşlarımın görüşlerini aldıktan sonra bu sondayı kullanmaya başladım ( bir süre başka bir marka kullanmıştım ismini hatırlıyamadım)

    Medikalcim zaten Ankara 'da bu sondaların üretim ana bayisi ve söylendiği üzere antibakteriyel derken dışardan olası herhangi mikroba karşı bi nevi önlem alınmış diyelim...


  8. Bazı vakalar acil servislerde tedavi edilmeye başlandı!

    560773_detay.jpg?1286952075Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun son raporu, bilgisayar kullanımına bağlı hastalıklar ve internette çocukları bekleyen tehlikelere ilişkin çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. İşte 7 bin 400 çeşit hastalığa yol açan bilgisayar kullanımıyla ilgili detaylar...

    Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) hazırladığı “Bilgi Güvenliği: Riskler ve Öneriler” başlıklı raporda yer alan ilgi çekici tespitlerin bir kısmı şöyle:

    Sadece bilgisayar kullanımına bağlı olarak literatüre giren yaklaşık 7 bin 400 adet yeni hastalık türü ortaya çıktı.

    Bazı bilgisayar vakaları ABD’de acil servislerde tedavi edilmeye başlandı.

    Bu tür sitelere girilmesini engellemek için filtre programları geliştirilmesine rağmen, bu, kesin çözüm değil. Bilgisayarların monitörünün kapıya dönük olması, kişisel odaların kapısının açık olması, cihazların ortak kullanılan alanlara yerleştirilmesi de etkili.

    ÖDEV YAPARKEN PORNO!

    Çocukların yaklaşık yüzde 80’i porno ile ilk olarak ödev yaparken karşılaşıyor.

    Telefono Acrobaleno Uluslararası Gözlem Grubu’na göre 2009’da pedofili (çocukların cinsel istismarı) vakalarında yüzde 16.5 oranında artış gözlendi.

    Dünyada, bir günde 135 adet pedofili içerikli yeni site yayın hayatına başladı.

    2009’da 49.393 pedofil saptandı.

    Bir pedofili sitesi, 100 bin pedofili eğilimli kişinin dikkatini çekiyor.

    Pedofili sitelerine en fazla rağbet yüzde 60 ile Avrupa ülkelerinde görülüyor. ABD, Almanya, Rusya ve İngiltere önde gelen ülkeler arasında...

    Dünyada çapında pedofili hastaları internette resim, video ve iletişim avında.

    Raporda, porno sitelerde gezinmenin veya porno izlemenin depresyon, anksiyete, stres ve korku gibi çeşitli psikolojik rahatsızlıklara yol açtığı belirtildi.

    Olcay Aydilek- Gazete Habertürk


  9. Yoğun bakım servislerinden yararlanabilecekler...

    560809_detay.jpg?1286955042,

    Yeşil kartlı hastalar, yakınında tedavi olabileceği veya uygun yoğun bakım hizmeti alabileceği kamu hastanesi olmaması durumunda, mevcut durumun sağlık kuruluşu ve 112 Komuta Kontrol Merkezi tarafından belgelendirilmesi kaydıyla, özel hastanelerin yoğun bakım servislerinden faydalanabilecek.

    ''Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Devlet Tarafından Karşılanması ve Yeşil Kart Uygulaması Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'', Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.

    Yönetmelik değişikliği öncesinde sadece Sağlık Bakanlığı ve üniversite hastanelerinden hizmet alabilen yeşil kartlı hastalar, yeni düzenlemeyle birlikte tedavi olabileceği veya uygun yoğun bakım hizmeti alabileceği kamu hastanesi olmaması durumunda, özel hastanelerin yoğun bakımlarından faydalanabilecek. Ağır travma, kopmuş uzuvların yerine dikilmesi ve yanık gibi acil durumlarda ise özel hastanelerin uzman hekimlerinden ve fiziki kapasitesinden doğrudan yararlanılabilecek.

    Buna göre, kamu sağlık kuruluşunda yaralı/hastaya acil müdahale yapılamaması durumunda hasta/yaralının uzuv kaybı veya bütün vücut fonksiyonlarını kaybetmesine neden olabilecek (reimplantasyon ihtiyacı, yanık, ağır travma gibi) hallerde ve yoğun bakım hizmetine ihtiyaç duyduğu halde bu hizmetin, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşunda karşılanamaması durumunda, yeşil kartlı yaralı/hasta, mevcut durumun sağlık kuruluşu ve 112 Komuta Kontrol Merkezi tarafından belgelendirilmesi kaydıyla, bu hizmetin sunulduğu özel sağlık kuruluşuna sevk edilecek. Sevk işlemi, Sağlık Bakanlığına ait sağlık kuruluşunca, hasta nakli ise 112 Acil Yardım Sistemiyle yapılacak.

    Özel sağlık kuruluşlarınca verilen sağlık hizmetlerinin ücretlendirmesi ise bahsedilen prosedür çerçevesinde Sağlık Uygulama Tebliği hükümlerine göre belirlenecek. Özel sağlık kuruluşunca düzenlenen tedavi faturaları, hastanın sevk edildiği bakanlığa ait sağlık kuruluşuna gönderilecek. Bakanlık sağlık kuruluşu da yeşil kartlı yaralı/hastanın tedavi giderlerini özel sağlık kuruluşunun banka hesap numarasına aktaracak.

    -DİŞ DOLGUSU VE KANAL TEDAVİSİ GERİ ÖDEME KAPSAMINA ALINDI-

    Aynı Yönetmelikte yapılan bir başta değişikle de yeşil kartlı hastaların diş çekimi ve diş protezi hizmetiyle sınırlı tutulan ağız diş sağlığı hizmetinin kapsamı genişletildi.

    Buna göre, dolgu ve kanal tedavisi gibi dişi kurtarıcı işlemler de geri ödeme kapsamına alındı.

    AA


  10. Ellerini oynatmaya başladı.

    561007_detay.jpg?1286976973 Türkiye'de ilk kez çift kol nakli yapılan Cihan Topal'ın(28) sağlık durumu iyiye gidiyor. Fizyoterapi alan ve ellerini hafiften oynatmaya başlayan Topal'ın 15 gün sonra taburcu edilmesi bekleniyor.

    Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Hastanesi'nde çift kol nakli olan Cihan Topal'a, bir haftadır fizyoterapi ve rehabilitasyon tedavisi uygulanıyor. Sol elinin başparmağını oynatmaya başlayan Cihan Topal sağlık durumunun iyi olduğunu söyleyen Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Estetik Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ömer Özkan, "Tedavi süreci çok iyi gidiyor. 15 gün sonra taburcu etmeyi planlıyoruz." dedi.

    AÜ Hastanesi Uzman Fizyoterapisti Kadriye Tombak da Cihan Topal'a cerrahi tedavi sonrasında erken dönem rehabilitasyon programına başladıklarını söyledi. Tombak, şöyle devam etti: "Bilekleri de hafif hareketler yapmaya başladı. Parmak hareketlerinin en kısa zamanda arttırılması için uğraşıyoruz. Şu anda Cihan Topal'ın elleri ve kolları için minimal kas hareketlerini yaptırmaya başladık. Rehabilitasyon programı yaklaşık 1,5 yıl sürecek."

    Türkiye'de aynı anda çift kol nakli yapılan ilk kişi olan Cihan Topal, ağrıları olmadığını ve her şeyin yolunda gittiğini belirterek, "3 yaşındaki kızım Necile'nin elinden tutmayı, eşimle el ele gezmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Evladının kollarını bana bağışlayan Fatih Demirel'in annesinin ellerini öpmek istiyorum." şeklinde konuştu.

    Aydın'daki trafik kazasında hayatını kaybeden Fatih Demirel'in iki kolu, 26 Eylül 2010 tarihinde Akdeniz Üniversitesi'nde Ömer Özkan ve ekibi tarafından Türkiye'de ilk kez yapılan ameliyatla, 2 yıl önce tarlada çalışırken iş kazasında her iki kolunu dirsek hizasından kaybeden Cihan Topal'a nakledilmişti.

    Cihan


  11. Kişi sevdiğiyle olmak ister!.

    Sevdiğinin hâliyle hâllenir… Sevgisi kadarıyla, onunla yaşar!.

    Sevginin ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz için,

    çoğunlukla, “beğeni” ile “sevgi”yi birbirine karıştırırız..

    “Beğeni” yanında “sahip olma” arzusuyla açığa çıkar!.

    Bir nesneden hoşlandığında, beğendiğin şeye sahip olmak ve

    üzerinde tasarruf edebilmek arzusuyla yaşarsın…

    Bu tüm mahlukatta çok yaygın bir duygudur!.

    Kimi, beğendiğini cebine sokar;

    kimi beğendiğine tasma takıp yanında taşıyarak onunla hava atmak ister;

    kimi yakalayıp inine sürükler… Her mahlûk yaradılış fıtratına göre,

    beğendiği üzerinde tasarruf etmek ister.

    “Sevmek” ise bundan çok farklıdır…

    Sevince, yanlızca sevdiğin için yaşamak istersin!.

    Yalnızca yanında olmak, yalnızca onun olmak,

    yalnızca onun zevk aldığıyla zevk alıp, sevmediğinden kaçmak istersin!

    Sevdiğin öylesine sarmıştır aklını, fikrini, ruhunu ki, her şey sana,

    onu hatırlatır; yanında iken bile onun içinde olmak istersin!…

    Yakınlık bile uzak gelir sana!…

    Sen kaybolursun, sende; sevdiğin kalır yalnızca, beyninde!..

    Onun bakışıyla bakar, onun değerlendirmesiyle değerlendirir,

    onun diliyle konuşmaya başlarsın!. Gözün ondan başkasını görmez,

    kulağın ondan başkasını duymaz,

    elin ondan başkasına uzanmaz olur!.

    Her an sana sahip olmasını; varlığının, tasarrufunun her an

    üzerinde olmasını, her an seni kucaklamasını istersin!…

    Bedensel yakınlık bile, korkunç uzaklık gibi gelir sana;

    ve onunla tek bir beden, tek bir ruh, tek bir şuur olmayı dilersin!.

    Sevgi, fıtratın müsait ise, sevdiğinde yok edesiye yakar seni;

    ve gün gelir kaşında-gözünde, yüzünde-dilinde

    sevdiğini görürler de, “sen o olmuşun” derler!

    Beğenen sahip olmak ister…

    Seven ise sevdiğinde yok olur; feda eder her şeyi sevdiği uğruna!.

    Bazılarının da sevgi kokusu sürülür üstüne; “aşığım” sanır!.

    Ama sevdiği uğruna, fedakarlık etmeye gelince sıra,

    o koku siliniverir üzerinden “kopamama” sabunuyla!.

    Parasından kopamaz… Mevkiinden kopamaz…

    Yakınlarından kopamaz… İçinde yaşadığı ortamın

    güzelliklerinden kopamaz… “Etraf”tan kopamaz!.

    Derken kusurlar belirmeye başlar sevdiğini sandığının üzerinde…

    Eksiklikler görmeye başlar başlar, yetersizlikler görmeye başlar…

    Bunlar önce acıma duygusuna dönüştürür sevgisini;

    uzaktan acıyarak seyretmeye başlar…

    Sonra tatlı bir anıya dönüşür, sevgi sandığı duyguları!.

    Bu tecrübe gösterir ki, onun fıtratında sevgi programı yoktur!..

    Beğeniyi, sevgi sanmıştır!..

    Uzaklaşma ondan gelmemiş de, karşısındakinden gelmişse,

    bu defa “nefret”e döner “beğeni”; ondan intikam alma duygusu

    gelişir içinde; ve vicdanla intikam dalgaları arasında

    bir o yana bir bu yana sürüklenir durur; terkedilmişliğin, uzaklaşmanın,

    layık olmadığını yaşamanın sanısı içinde!..

    Oysa yanlızca, fıtratında olmayan gerçek sevginin sonuçlarını yaşamaktadır!.

    Cüzdanı için, güzelliği-yakışıklılığı için, kendisine hoş gelen huyları için,

    mevkii-koltuğu için, ilmi için beğenmiştir; sevdiğini sanmış;

    sahip olamayınca da arzusuna erişememenin düş kırıklığı içinde kopmuş;

    yalnızca çıkarları doğrultusunda yaşamayı tercih etmiştir…

    Seven ise göze almıştır kopmayı… Dışlanmayı…

    Paradan-puldan, namdan nişandan, dosttan akrabadan uzak kalmayı…

    Fıtratından gelir sevgi!. Kulluğu sevmek üzeredir!.

    Onunla, sevmeyi yaşamak istediği için yaratmıştır onu Yaratan…

    O yüzden kopar anadan-babadan; dünyadan paradan!

    Seven, karşılıksız sever!…

    Beğenen karşılığını ister!.

    Benim istediğim gibi yaşarsan seni boğarım sahip olduklarıma, der beğenen!..

    Onun zaten fıtratında yoktur sevgi, bilmez aşkın ne olduğunu!..

    Ne üzere yaratılmışsa, odur tüm meşgalesi… Karınca gibi çalışır;

    maymun gibi çiftleşir; aslan gibi yavrularına sahip çıkar…

    Ama pervane gibi sevemez!. Atamaz kendini ateşe!.

    Sevgi sonunda yanmayı getirir!.. Beğeni ise sonunda kaçmayı!.

    Beğenen mahlûkat çoğunluğuna göre, “sevgi” delilikten bir türdür!..

    Anlamazlar onlar, sevdiği uğruna, etraf ne derse desin deyip,her şarta katlanmayı!

    Ve “delillik bu” derler…

    Beğenme bir tür “hobi”dir!…

    Bazen ömür boyu sürer, bazen bir kaçyıl, bazen bir kaç ay!..

    Sevgi bir ömür boyudur!…

    Bitmez, tükenmez, bazen durulur, bazen coşar ama hiç gerilemez!.

    Alıntı


  12. Bunlara bu söylediklerine kendinde inanmıyorsun

    haklısın özgürüz

    nefis diye birşey var sende çok iyi biliyorsunki kontrol edilmesi güç birşey birazda iman zayıflığı tamam Allah korusun

    izler filmi aklında sadece şehvet kalır

    iyi böyle koru toplumu oysa son cümlenin cevabını bir önceki mesajımda ortaya koymuştum(tekrar okuyabilirsin)

    ne kadar masumlaştırdın gerçekten anlayamıyorum çok yazık

    kendimizi ve çocuklarımızı korumak için bakıp ders almamız lazım deyilmii

    bu görüntüler yeni tehlikeler getiriyorr

    malesef bunu görmek için

    tartışmada nasıl haklı çıkabilirim mantığını bir kenara atman gerekiyor

    Senden ricam bana cevap vereceksen ondan önce

    Kendine bir sor objektifçe düşün bulursun

    Çünkü gerçekler yürekte gizlidir

    onu çıkarmakta yürek ister

    Ben konuyu masumlaştırmıyorum ki dikkat edersen sabunmuyorum da sadece gördüklerimi söylüyorum ...

    Benimde hoşlanmadığım birçok konu var izlemekten ar duyduğum ve zaplama gereği duyduğum ...

    Benim demek istediğim tek şey dizilerde yaşananlar tolumdada mevcut bu inkar edilemez maalesef ki gerçekler bunlar haber kanallarında hergüğün bir tecavüz hergün bir çocuk kaçırma hergün bir aile yıkımı şiddet cinayet bunlar gerçeği tolumun ve dizilerde bunu anlatıyor ...

    Ayrıca hepsini bir kefede tutmamak gerekli mesela çok güzel dini içerilkli ve insanı rahatlatan dizilerde var..

    dediğim gibi seçim bize ait bu konuda özgürüz ister onu izleriz ister diğerini..

    Tek yapmamız gereken ders çıkarılır yanını bulmak bence...


  13. İyi tamam Züleyha

    ahlak dışı olsada toplumda bir kaç örnekleri var diye koyayım ekranlara izlesin gençler izlesin çocuklar

    tüm bunlar hayatın gerçekleri canım izlememiz lazım hatta ailecek oturalım izleyelim toplumun gerçeklerini

    hangi toplum ya lütfen hangi toplum? Birkaç münferit olayı toplumumuzun gerçeği diye lansediliyor.Zaten toplumda vuku bulan böyle münferit olayları yeterince duyuyoruz.. Olmadı provasını yapalım akıllarda kalsın deyilmii? Fatma gülünde suçu yok, yapımcınında.Bizlerinde suçu yok gençlerimizinm nede çocuklarımızın. Çünkü bunlar hayatın gerçekleri...

    şunlardan şunlardan dolayı bir tecavüz olayı vuku buluyor herşeyiyle gösterilsin bu ahlaksızlık şehevi duyguları harekete geçirsin toplum bilinçlensin çolçocuk gençlerimiz aydınlansın

    tmm da seçme ve izleme konusun da özgürüz değilmi o halde bizde evimize ailemize uyugun bulduğumuzu izleriz ...

    Hem bu dizilerde bulunan kahramanların hepsi toplumda aramızda dolaşıyorlar hadi ekrandan koruduk çocuklarımızı ve kendimizi ye toplum içerinde nasıl koruyucaz ?


  14. En Düşük Maaş Alanlara Yıllık Ne Kadar Zam Uygulanacak? kim-ne-kadar-zam-alacak-3-2316970_3729_o.jpg

    Emekli maaşlarına yapılacak zam oranlarının duyurmasının ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, hangi emeklinin ne kadar alacağını belirten yazılı bir açıklama yaptı.

    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer yaptığı yazılı açıklama ile kimin ne kadar zam alacağını içeren tabloyu da vatandaşlarla paylaştı.. Bakanlıktan yapılan açıklama şöyle;

    Sosyal Güvenlik Kurumundan gelir ve aylık alan 4/a (SSK) ve 4/b (Bağ-Kur) kapsamındaki emekli, dul ve yetimlere 2011 yılı Ocak ödeme döneminde, emeklilerimizin aylık seviyeleri göz önünde bulundurularak, düşük aylık seviyelerine daha yüksek oranda artış sağlamak üzere 1.500 TL'ye kadar aylık alanlara seyyanen 60 TL ve bu tutarın üzerinde aylık alanlara da % 4 oranında artış yapılması, 2011 yılı Temmuz ödeme döneminde de %4 oranında aylıkların tekrar artırılması öngörülmektedir.

    Bu dönemler için belirtilen oranlar, gerek 2010 yılı ikinci altı ayda gerekse 2011 yılı birinci altı ayda gerçekleşecek tüfe oranına bakılmaksızın yukarıda belirtilen %4 oranındaki artışı içermektedir.

    Yapılması öngörülen bu artışlarla, dosya bazında emeklilerimizin aylık türleri ve aylık dilimleri itibariyle, ek ödeme dahil ellerine geçecek tutarlar ve artış oranları şöyle olacak;

    kim-ne-kadar-zam-alacak-3-2316970_6332_b.jpg

    kim-ne-kadar-zam-alacak-3-2316970_1531_b.jpg

    Hürriyet