Dogru_Yol

Üye
  • İçerik sayısı

    1.928
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    20

İletiler bölümüne Dogru_Yol kullanıcısının eklediği dosyalar


  1. Halka Çevirdiğini Sanan Bebek :)

    <embed src=http://www.geyikoloji.com/videolar/player.swf width="650" height="650" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" flashvars="file=http://media.geyikoloji.com/video/video/bebek-cevirdigini-saniyor-5195.flv&plugins=drelated-1&drelated.dxmlpath=http://www.geyikoloji.com/videolar/rl.xml&drelated.dposition=bottom&drelated.dskin=http://www.geyikoloji.com/videolar/dr.swf&drelated.dtarget=_self"></embed>


  2. Dans Eden Ortam Bebeği :)

    <embed src=http://www.geyikoloji.com/videolar/player.swf width="650" height="650" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" flashvars="file=http://media.geyikoloji.com/video/video/ortam-bebegi-dans-ediyor-3366.flv&plugins=drelated-1&drelated.dxmlpath=http://www.geyikoloji.com/videolar/rl.xml&drelated.dposition=bottom&drelated.dskin=http://www.geyikoloji.com/videolar/dr.swf&drelated.dtarget=_self"></embed>


  3. Tek Elde Oynatılan Bebek :)

    <embed src=http://www.geyikoloji.com/videolar/player.swf width="650" height="650" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" flashvars="file=http://media.geyikoloji.com/video/video/bebek-0140.flv&plugins=drelated-1&drelated.dxmlpath=http://www.geyikoloji.com/videolar/rl.xml&drelated.dposition=bottom&drelated.dskin=http://www.geyikoloji.com/videolar/dr.swf&drelated.dtarget=_self"></embed>


  4. Kaykaycı Bebekler :)

    <embed src=http://www.geyikoloji.com/videolar/player.swf width="650" height="650" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" flashvars="file=http://media.geyikoloji.com/video/video/bebek846.flv&plugins=drelated-1&drelated.dxmlpath=http://www.geyikoloji.com/videolar/rl.xml&drelated.dposition=bottom&drelated.dskin=http://www.geyikoloji.com/videolar/dr.swf&drelated.dtarget=_self"></embed>


  5. Süper Coğrafyacı :)

    <embed src=http://www.geyikoloji.com/videolar/player.swf width="650" height="650" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" flashvars="file=http://media.geyikoloji.com/video/video/super-cografyaci.flv&plugins=drelated-1&drelated.dxmlpath=http://www.geyikoloji.com/videolar/rl.xml&drelated.dposition=bottom&drelated.dskin=http://www.geyikoloji.com/videolar/dr.swf&drelated.dtarget=_self"></embed>


  6. Bardak Show :)

    <embed src=http://www.geyikoloji.com/videolar/player.swf width="650" height="650" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" flashvars="file=http://media.geyikoloji.com/video/video/bardak-show-753.flv&plugins=drelated-1&drelated.dxmlpath=http://www.geyikoloji.com/videolar/rl.xml&drelated.dposition=bottom&drelated.dskin=http://www.geyikoloji.com/videolar/dr.swf&drelated.dtarget=_self"></embed>


  7. Karpuzumu Alma :)

    <embed src=http://www.geyikoloji.com/videolar/player.swf width="650" height="650" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" flashvars="file=http://media.geyikoloji.com/video/video/karpuzumu-alma.flv&plugins=drelated-1&drelated.dxmlpath=http://www.geyikoloji.com/videolar/rl.xml&drelated.dposition=bottom&drelated.dskin=http://www.geyikoloji.com/videolar/dr.swf&drelated.dtarget=_self"></embed>


  8. Süpürgeden Korkan Bebek :)

    <embed src=http://www.geyikoloji.com/videolar/player.swf width="650" height="650" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" flashvars="file=http://media.geyikoloji.com/video/video/supurgeden-korkan-bebek-8658.flv&plugins=drelated-1&drelated.dxmlpath=http://www.geyikoloji.com/videolar/rl.xml&drelated.dposition=bottom&drelated.dskin=http://www.geyikoloji.com/videolar/dr.swf&drelated.dtarget=_self"></embed>


  9. Koşu Bandındaki Bebek :)

    <embed src=http://www.geyikoloji.com/videolar/player.swf width="650" height="650" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" flashvars="file=http://media.geyikoloji.com/video/video/kosu-bandindaki-bebek-8431.flv&plugins=drelated-1&drelated.dxmlpath=http://www.geyikoloji.com/videolar/rl.xml&drelated.dposition=bottom&drelated.dskin=http://www.geyikoloji.com/videolar/dr.swf&drelated.dtarget=_self"></embed>


  10. ANLADIM Kİ....

    Geçen gün işten eve dönerken,genellikle kitap okuduğum halde o gün canım kitap okumak istemedi ve bende camdan dışarı bakmaya başladım, aslında gördüklerim hep aynıydı,tanıdık evler,tanıdık ağaçlar ve dükkanlar...sonra birden yoldan gecen araçların içine bakmaya başladım.Aslında onlarda tanıdıktı aracın içindeki insanlar genellikle yola bakıyorlardı ve birden bir şey fark ettim.

    Yanımdan geçen araçların içindeki insanların çoğu sadece dışarıya bakıyordu, şoför koltuğunda oturan adam sola bakarken yanındaki kadın da sağa bakıyordu, arka koltukta da, ya çocuk ya da eşyalar oluyordu ve bu insanların yaşları orta yaş civarıydı yani evliydiler ya da uzun süredir birlikteydiler, diğer taraftan birbirlerine bakarak ve konuşarak seyahat edenlerin ise ya flört eden ya da nişanlı belki de yeni evli çiftler olduğu anlaşılıyordu.

    İşte o an kafamda bir şimşek çaktı ve o günden sonra kitap okumayı bırakıp hep yolda yanımdan geçenlere bakarak tahmin etmeye çalıştım, kimler evli ya da uzun süreli beraberlik yaşıyor, kimler daha işin başında. Lütfen sizde yoldayken bir bakın, seyahat ederken önüne ya da camdan dışarı bakarak gidenlerin çoğu evli, ama konuşarak ve birbirlerine bakarak gidenlerin çoğu bekar ve işin daha çok başında. O zaman anladım ki, aşkı evlilik öldürmüyor aşkı uzun süreli beraberlikler ve yaşanan monoton heyecansız birliktelikler öldürüyor, işte o zaman kendi beraberliğime dışarıdan bakmaya çalıştım ve ne gördüm dersiniz.

    Hayatın akışına kapılmış, evden işe, işten eve koşuşturan, hayatında yeni hiç bir heyecanı olmayan ve çok uzun süredir gerçekten dolu dolu sohbet etmeyen, sadece çocuktan, işten ve sıkıntılardan konuşan, akşam yemekten sonra televizyon karşısına geçen ve kanepede (ayrı ayrı kanepelerde) uzanan bir çift gördüm. O gün kapıldığım dehşeti anlatmam oldukça güç, bize ne olmuştu, her şeyi unuttuğumuz, beraber olabilmek için bütün zorluklarına katlandığımız beraberliğimize ne olmuştu? Yaşadığımız heyecan nereye gitmişti? Nasıl bitmişti ve biz farkına varamamıştık? Sonra çevreme baktım ve diğer çiftlerinde bizim gibi olduğunu gördüm.İşin komik yanı insanlar bu hale gelirken, fark etmiyorlardı ve başkasının hayatının bu hale geldiğini anlattığınızda "vah vah" diyorlardı, oysa onlarda aynı durumdaydılar, sadece öyle bir şey yokmuş gibi davranıyorlardı.

    Herkes bir başkasının hayatına imrenir, İnternet te chatleşerek kaybettiği bu heyecanı bulmaya çalışır bir hale gelmişti. Birden eşimin de evdeyken çoğu zaman nete girdiğini fark ettim,ve gördüm ki ben onu ve aynı şekilde o beni sadece eşi olarak görmeye başlamıştı, işte o gün bu gidişe bir dur demeye karar verdim. Ama ne yapabilirdim, bununla ilgili dergilerde pek çok yazı olduğunu fark ettim, itiraf etmeliyim yapılan önerilerin pek çoğu uygulamada problem olan maddelerdi, ayrıca onları yaparsam başkasının elbisesini giymiş gibi olacaktım,ben kendi çözümlerimi bulmak istiyordum. Onlarında verdiği öğütleri baz alarak,oturdum ve kendimce bir acil durum planı çıkardım ve uygulamaya başladım.

    Öncelikle eşimle birlikte çocuğumuz olmadan baş başa yemeğe çıktık, itiraf ediyorum ilk denememiz biraz zor oldu, çünkü eskisi gibi konuşacak konu bolluğu yoktu, işten güçten ve çocuktan bahsetmemeye karar vermiştik, evde daha az tv seyretmeye onun yerine müzik eşliğinde sohbetler yapmaya başladık ve en önemlisi birbirimize karşı çok açık olduk, sohbetten sıkılan bunu diğerini kırmadan söylüyordu, aramızda zorlama olmamasına dikkat ettik. Baş başa sinemaya gittik ve bunu yıllar sonra yaptığımızı fark ettik, birbirimize telefondan mesajlar çektik, içimizden geldiği an ve geldiği gibi olmasına özen gösterdik ve birbirimiz için kendimize özen gösterdik, hafta sonları ben eşofmanlarımı üzerimden çıkardım, daha özenli giyindim, tıpkı flört ederken eşimin beni ziyarete geldiği günlerdeki gibi, eşimde hafta sonları tıraş oldu, daha özenli giyindi, deniz kıyısında hafta sonu yürüyüşleri yaptık,pamuk helva yedik ve sohbet ettik.

    Kısacası, eşimi sadece eşim olarak değil, sevdiğimiz insan olarak görmeyi ve onu yeniden sevmeyi öğrendim, bu gün ondan bir gün ayrı kalsam, eşimi yeniden özlüyorum, onunla küçük kaçamaklar yapmayı dört gözle bekliyorum ve artık eşim internette chat yapacaksa benimde yanında olmamı istiyor ve nete çok daha az giriyor .Bunları niye yazdığıma gelince, hiç bir şey için geç olmadığını düşünüyorum, birlikte olduğumuz kişinin değerini onu kaybetmeden fark etmeliyiz diye düşünüyorum ve kendimizi hayatın akışına kaptırıp sevdiklerimizi ihmal etmeyelim.

    Kaynak Kişisel Başarı


  11. 3468.jpg

    Toe Mouse adı verilen konsept PC çevrebirimi, marketin engelli kullanıcılara yönelik hazırlanmış nadir tasarımlarından biri.

    Microsoft’un işletim sistemlerini oluştururken dikkat etmeye çalıştığı engelli kullanıcı profiline çevrebirimi üreticilerinin de hassas davranması gerekiyor.

    Liu Yi adlı tasarımcı tarafından dizayn edilen ayak parmağı faresi sağ ayak kullanımına uygun.Ayak baş parmağının altına denk gelen hissedici sol, hemen yanındaki parmağın altındaki ise sağ tık işlevini yerine getiriyor.İkisinin arasında bulunan tutucu farenin parmak arasında kullanımını kolaylaştırıyor.

    Toe Mouse’un sisteme erişimi kablosuz iletişim sayesinde gerçekleşirken, optik hareket tarayıcısı her zeminde çalışabilecek uyumluluğa sahip.Üst organ engelleri olanların, PC’lerine erişimini büyük oranda kolaylaştıran çevrebirimi için henüz fiyat belirtilmemiş.

    Kaynak


  12. 3431.jpg

    Her 100 çocuktan biri, bireyin sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz yönde etkileyen, nörolojik tabanlı bir bozukluk olan ‘otizme’e yakalanma riski taşıyor. Her yıl,‘Otizm Farkındalık Ayı’ olan Nisan ayı boyunca, dünya genelinde otizmle ilgili araştırmaların teşvik edilmesi ve bilinirliğin artırılarak, erken teşhis ve tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.

    Otizm, doğuştan gelişen, beynin ve sinir sisteminin farklı yapısından ya da işleyişinden kaynaklandığı kabul edilen nörolojik tabanlı bir bozukluk. Genellikle 3 yaştan önce ortaya çıkan hastalık, bireylerin sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz yönde etkiliyor. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelliyor ve kişinin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açıyor.

    “Her 100 çocuktan biri otizm riski taşıyor…”

    2009 itibariyle Tüm dünyada tanılama bilimselliği kabul edilmiş gelişim değerlendirme ve ölçme kriteri DSM- IV/V ölçütlerine göre her 100 çocuktan birinin otizmden etkilenmiş olduğu görülüyor. Hastalığın kızlara nazaran ¾ oranında daha yoğun görüldüğü erkek çocuklarda, bu oran 94 çocukta bire kadar çıkıyor. Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS dahil olmak üzere bir çok hastalıktan daha fazla sayıda otizm teşhisi alınmakta olduğu belirtiliyor.

    “Erken tanı ve yoğun eğitimle büyük kazanımlar sağlanabiliyor…”

    2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü nedeniyle Otizm Platformu tarafından yapılan açıklamada, Otizm Platformu Dönem Koordinatörü ve ODER Yönetim Kurulu Başkanı Ergin Güngör, otizmi diğer engel gruplarından ayıran en önemli farkın; “otizmli çocukların erken tanı ve yoğun eğitimle sorunlarının giderilmesinde büyük kazanımların sağlanması” olduğunu belirterek, hazırladıkları 2. Otizm Bildirgesi ile otizmli bireylerin vatandaşlık haklarına uygun eğitim, mesleki eğitim, istihdam, bakım-barınma ve sağlık konularındaki ihtiyaçlarına dikkat çekmek istediklerini ifade etti.

    Otizm Platformu Koordinatörü Ergin Güngör; “Özellikle geçmişte imkanların sağlanamaması nedeni ile erken teşhis edilemeyen ve yeterli eğitim alamayıp , toplumsal yaşama entegre olamamış bireyler ve ailelerinin eve kapanmasının önüne geçilmesi konusunda devletin sorumluluk alarak politikalar üretmesini, otizmli çocuklarımızın da bu ülkenin vatandaşları olduğunu gözardı etmemesini istiyoruz” dedi.

    Otizmin Farkında Olmak Büyük Bir Fark Yaratacaktır...

    Bu yıl yapılacak olan Nisan Dünya Otizm Farkındalık Ayı iletişim projeleri ile ilgili bilgiler veren Otizm Platformu Genel Sekreteri M.İrem Afşin; “Otizmliyim, ben de VARIM! Otizmliyim, ben de VATANDAŞIM!” sloganlı iletişim kampanyalarını tanıttı. Afşin; “Bu çalışmaların ülke genelinde yaygınlaşması için, otizmden etkilenen ailelerin yanı sıra iş dünyasından duyarlı bireylerin ve medyanın da desteğini bekleniyoruz” dedi. OTİZM PLATFORMU yetkilileri ayrıca, otizmden etkilenen aileleri, yeterli eğitim ve sosyal hakların elde edilmesi için uğraş veren Platforma üye dernek ve vakıflara üye olarak destek vermeye çağırıyor!

    Birleşmiş Milletler’in tarihinde sağlıkla ilgili ilan edilen üçüncü özel gün olan “Dünya Otizm Farkındalık Günü” ile dünya genelinde gittikçe artan otizm tehlikesine dikkat çekilmesi, üye ülkelerde gerçekleştirilecek çalışmalar ile kamuoyunda otizm farkındalığının yükselmesi, erken teşhis ve tedavi olanaklarının artırılması hedefleniyor.

    2. Otizm Bildirgesi’nde Ele Alınan Başlıca Sorunlar:

    Erken Tanının Önemi

    Otizmin bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracı, erken tanı ile birlikte başlayan yoğunlaştırılmış ve bireyselleştirilmiş özel eğitim. Bilimsel olarak erken yaştaki çocuk için kanıtlanmış yoğun eğitim süresi; haftada bireysel ve grup eğitimi olarak ‘40 saat’tir.

    Eğitim

    Otizmli bireylerin eğitimlerinin nitelik ve nicelik olarak yetersiz kalması, hayat standartlarını önemli ölçüde etkiliyor. “Eğitimde eşitlik” ilkesi gereğince, otizmli bireylerin de diğer akranlarıyla eğitime eşit oranda ve şartlarda katılması ve yaş gruplarına uygun müfredat ve program eksikliklerinin giderilmesi gerekiyor.

    Erken çocuklukta özel eğitim:Erken ve yoğun eğitimle müdahale için program geliştirilmesi ve otizm bilgisine sahip eğitim uzmanları yetiştirilmesi gerekiyor.

    Okul öncesi eğitim:Özel eğitim alan çocuklar için okul öncesi eğitim bir zorunluluk. Ancak otizmli çocuklar okul yönetimlerinin, eğitimcilerin ve diğer velilerin istememesi ile okul öncesi eğitime alınmıyorlar. Bu konuda farkındalık ve bilgilendirmenin yanı sıra yaptırımların hazırlanması gerekiyor.

    Kaynaştırma Eğitimi : Kaynaştırma eğitimi otizmli bireylerin topluma entegre olabilmesi için bir gereklilik. Ayrıca engelli bireylerin normal eğitim yapan okullara alınması ile diğer çocukların da çok küçük yaşlarda sosyal gerçeklerle karşı karşıya gelmesi farkındalık yaratacaktır. Nitelikli bir kaynaştırma eğitiminin etkin biçimde uygulanarak amacına ulaşabilmesi için, okul öncesi ve ilköğretim ile birlikte başlayan süreçte okul yöneticileri, eğitimciler, diğer veliler ve diğer öğrencilerin otizmle ilgili bilgilendirilmeleri sağlanmalı ve kaynaştırma eğitiminin uygulama sorunları çözümlenmelidir.

    Orta Öğretim: Otizmli bireyler için ortaöğrenim de “zorunlu” olmalı, niteliğine uygun verilecek orta öğretim ile eve kapanarak aileleri ve sorunları ile baş başa kalmalarının önüne geçilmelidir.

    Mesleki Eğitim: Birçok engelli grubu bireyleri, basit - rutin – vasıfsız üretim alanlarında normal insanlardan daha disiplinli çalışabilmekte, el becerisine sahip olabilmekte ve böylece daha üstün üretim ortaya koyabilmektedirler. 13-15 yaş ve üstündeki otizmli bireylerin yetenek ve becerilerini tespit ederek onları yönlendirebilecek kariyer geliştirme uzmanları gereksiniminin karşılanması; mesleki eğitim verecek okullar ile otizmlilere yönelik OÇEMler içinde veya bağlantılı iş okullarının açılması, mevcut iş okullarındaki meslek seçeneklerinin artırılması çok önemli.

    İstihdam

    Ülkemizde otizmli bireylerin ilgi alanları ve yeteneklerine göre çalışabilecekleri iş yerleri bulunmamaktadır/az sayıdadır. Oysa ki bazı alanlarda üstün yeteneklere sahip olmalarının yanı sıra, otizmli bireyler ayrıntılara dikkat eden, kurallara bağlı, dakik , titiz ve dürüst olmaları gibi özellikleri sayesinde oldukça verimli çalışabilirler. Otizmli bireylerin farklı özelliklerine uygun ve performanslarına göre çalışabilecekleri iş alanları konusunda kamuoyunda farkındalık yaratılarak; korumalı/kaynaştırmalı istihdam sağlayan işyerlerinin sayısının artması için, özel sektörün daha fazla bilgilendirilmesine ve ilave teşviklere ihtiyaç bulunmaktadır.

    Sosyal Hizmetler

    Anne baba hayattayken bakım-barınma sorunları: Anne-babanın hastalanması veya gerektiğinde çocuğunu bırakabilecek bir yerinin olmaması, aileyi olumsuz etkilemekte, çoğunlukla iş kaybına yol açmakta ve yoğun bir stres nedeni olmaktadır. Gündüz ve gece geçici bakım merkezleri veya sosyal yardım elemanlarının olması sorunları gidereceği gibi ebeveynden sonraki yaşam içinde bir başlangıç olacaktır.

    Anne babadan sonra bakım-barınma sorunları: Ailesinin desteğini herhangi bir nedenle kaybetmiş olan otizmli bireylerin yaşayabilecekleri şekilde düzenlenmiş kurumlar yoktur. Otizmli bireylerin, otizmden etkilenme derecesine ve bağımlılık oranına uygun olarak, hayatlarını sürdürebilecekleri, bağımsız yaşama, destekli yaşama/süpervizyonlu yaşama, yaşam evinde/köyünde yaşama gibi seçenekleri hazırlanmalıdır.

    Sağlık

    Otizmli bireyler uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle yeterli düzeyde sağlık hizmeti alamamaktadır. Hastane gibi kalabalık ve sıra beklenen ortamlarda beklemeleri oldukça zordur. Gözle görülen bir fiziki engelleri olmaması nedeniyle engellilere tanınan bazı öncelikler otizmlilere uygulanmamakta, öncelik talep edenlere kötü muamele edildiği gözlenmektedir. Örnek vermek gerekirse, otizmli bireylerin diş tedavisi genel anestezi altında ve belli donanıma sahip merkezlerde yapılabilmektedir. Anestezi altında diş tedavisinin tüm devlet hastanelerinde yapılabilmesi ile acil müdahale olanağına kavuşularak yıllarca sıra beklemenin önüne geçilebilir.

    Otizmli bireylerin de vatandaş olduğunu, onların da toplumsallaşma sürecine mümkün olduğunca dahil edilmesi gerektiğini göz ardı etmemeliyiz. Onları hayata kazandırmak hem bir insana, hem ailesine hem de topluma artı değer katmak demektir.

    Onları görmezden gelmeyelim, hayatın dışına itmeyelim. Unutmayalım, bu her ailenin, belki bir gün sizin ya da bir yakınınızın da başına gelebilir…

    Kaynak


  13. 3470.jpg

    Bu kütüphaneyle hayalimizi gerçekleştirdik ama her zaman yeni hayallerimiz var” Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı Derneği Başkanı 83 yaşındaki Avukat Gültekin Yazgan’ın sözleri bunlar.

    11 yaşında geçirdiği bir kaza sonucu gözlerini kaybeden Gültekin Bey, Aydın’da gitmeye başladığı İngilizce kursunun yabancı yetkilileri, kendisine İngiltere’den bir çuval dolusu kabartma harfli kitap getirdiğinde ilk kez aklından, Türkiye’de de görme engelliler için çeşit çeşit kitaplar sağlayan bir kütüphane olması hayalini geçirmiş.

    Geçtiğimiz hafta bu hayalin izinde, 2003 yılında İzmir’de kurulan Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı’nın yeni hizmet binasının açılışı vardı.

    Kitaplık, artık kendi mülkleri olan çok daha büyük, ferah bir mekânda çalışmalarına devam edecek.

    Açılış töreninde konuşan derneğin kurucu üyelerinden Prof. Önder Kütahyalı, gözleri görmeyen birinin doğaya, insana dair birçok şeyi, bir kuşun kanat çırpışını örneğin, ancak edebiyatın anlatım gücü sayesinde hissedebildiğinden söz etti.

    Onu dinlerken ilk kez gözleri görmeyen biri için romanın, şiirin, edebiyatın ne demek olduğu üzerine düşündüm ben.

    Sesli kitaplarla derece yaptı

    Sadece edebiyat da değil...

    Türgök, Türkiye’de yaşayan bir görme engellinin meslek edinmeye, sosyal yaşama katılmaya çalışırken önüne çıkan türlü zorlukları aşmaları konusunda onlara yardım etmeye çalışıyor.

    Bu nedenle kitaplıkta onların keyifle okuyacakları edebiyat kitaplarının yanı sıra, ilköğretimden itibaren eğitimlerinin her aşaması için ders kitapları, kaynak kitaplar, imla kılavuzları, vs de bulunuyor.

    Türkiye nüfusunun yüzde 10’unu oluşturduğu sanılan yüz binlerce görme engellinin, SBS, ÖSS, KPSS gibi eğitim sisteminin zorlu barikatlarını aşmalarını sağlayacak çalışma kitapları da en güncel halleriyle hazırlanıyor.

    2009 üniversiteye giriş sınavında Türkiye 160.sı Diyarbakır 1.si olan görme özürlü Samet Fidan, sonuçlar açıklandıktan sonra üyesi olduğu Türgök’e bir teşekkür ziyareti yapmıştı.

    Onun başarısı, bu kitaplığın insanların hayatlarının değişmesi için ne kadar önemli bir destek sağladığının en somut örneklerinden.

    Neler yapılıyor?

    Türgök, görme engellilerin gelip kitap okudukları ya da kitap alıp gittikleri bir kütüphane değil.

    Çiğdem Uygun’un ifadesiyle, daha çok bir üretim birimi olarak çalışıyor.

    Sesli kitaplar, diksiyon eğitimi verilen gönüllüler tarafından profesyonel kayıt stüdyolarında seslendiriliyor.

    Braille alfabesi denilen kabartma harflerle kitaplar basılıyor.

    Kitaplığın arşivine her ay ortalama 100 yeni kitap ekleniyor.

    Klasiklerden, en son çıkan popüler kitaplara kadar pek çok önemli kitabı bulmanız mümkün bu arşivde.

    Görme engellilere yönelik hazırlanmış sesli bir bilgisayar programı kullanılarak bilgisayar kursları veriliyor.

    İngilizce, matematik, fen kursları düzenleniyor.

    Her ay çocuk ve yetişkin görme engelli üyelerine yönelik “Yavru Bal Arısı”, “Bal Arısı” ve “Arkadaş” isimli üç dergi çıkarılıyor.

    Ve üretilen tüm bu dergiler, kitaplar Türkiye’nin dört bir yanındaki görme engellilerin adreslerine ücretsiz olarak postayla ulaştırılıyor.

    Bu nedenle derneğe yapılan bağışlar ve sponsorluk yardımları çok kıymetli.

    İzmir öncülüğünde

    Hep, iş, kültür-sanat gibi konularda İstanbul’un merkez olmasından, İzmir’in yeterince atılım yapamamasından yakınırız ya...

    Türgök, aynı zamanda bu yargıyı kırmak için örnek bir proje.

    Onlar sayesinde, Türkiye’de ilk kez İzmir’de özel olarak görme özürlülere hizmet veren bir kitaplık kuruldu.

    Ve şu anda Türkiye’nin hemen hemen her ilinde yaşayan görme özürlü üyelerine hizmet götürüyor.

    Hepsinden önemlisi “Yalnız değilsiniz, yanınızdayız, hayal ettiklerinizi başarabilirsiniz” diyor.

    Bursa’da 67, Mersin’de 61, Konya’da 114, Diyarbakır’da 51, Gaziantep’te 146 üyeleri var.

    Yurtdışında yaşayan görme özürlü Türklere de kendi dillerinde okuma fırsatı sunuyorlar.

    Erzurum’un Altınkaya Köyü’nden ilköğretim ikinci sınıf öğrencisi Kalbinur da, Azerbeycan’daki Süleymanov Elman da her ay onların çıkaracakları dergiyi, gönderecekleri kitapları bekliyor.

    “Bu kütüphaneyle hayalimizi gerçekleştirdik ama her zaman yeni hayallerimiz var...”

    Gözleri görmeyen 83 yaşında bir ihtiyar delikanlıdan, Gültekin Yazgan’dan bunları duyduğunuzda, kendinizi hayatınızı, hayallerinizi şöyle bir sorgularken buluveriyorsunuz. Hayallerin ve iradenin gücü önünde bir kez daha saygıyla ve umutla eğiliyorsunuz.

    Ayşe Gökçe Susam Genç Çizgi

    milliyetege@milliyet.com.tr

    Kaynak


  14. <object width="700" height="650"><param name="allowfullscreen" value="true" /><param name="allowscriptaccess" value="always" /><param name="movie" value=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1066296 /><embed src=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1066296 wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="700" height="650" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object><p><a href=http://www.izlesene.com/video/muzik-muzik----emel-sayin---toprak-cagirmadan-gel/1066296 target="_blank" title="müzik - emel sayın - toprak çağırmadan gel">müzik - emel sayın - toprak çağırmadan gel</a> | <a href=http://www.izlesene.com target="_blank" title="izlesene">izlesene.com</a></p>


  15. 2694.jpg2693.jpg

    Avustralyalı Nick Vujicic şimdi 26 yaşında ve bir yaşam gurusu. Dünyanın dört bir yanını dolaşıp "moral konferansları" veriyor. Yüzlerce insan onu dinlemek için bu konferanslara akın ediyor.

    Doğuştan böyle...Ne kolları, ne de bacakları var. Sadece iki parmağı olan sağ ayağı var.

    Hayata böyle bir dezavantajla başlamış ama bunu avantaja çevirmeyi başarmış. Şimdi her şeye sahip ama mutsuz insanlar bile onu dinleyerek moral buluyor.

    Avustralyalı Nick Vujicic şimdi 26 yaşında ve bir yaşam gurusu. Dünyanın dört bir yanını dolaşıp "moral konferansları" veriyor. Yüzlerce insan onu dinlemek için bu konferanslara akın ediyor.

    "Hayatın Daha Büyük Amacı" adlı DVD´si ise satış rekorları kırıyor.

    "Kollar Yok, Ayaklar Yok, Sorun Yok" adlı kitabını yayına hazırladı ve yayınevi şimdiden best-seller olacağını açıkladı.

    Tetra-amelia adlı bir sorun nedeniyla dünyaya böyle gelen Nick Vujicic, büyük zorluklar yaşadı. Okulda alay konusu oldu. Öyle ki, henüz 8 yaşındayken intiharı denedi. Ama 12 yaşında, dünyayı daha iyi anlamaya başladıkça, aslında herkesin bir sorunu olduğunu kavradı. Dahası üniversite bitirdi ve iyi bir finans planlama uzmanı oldu.

    Henüz çocuk yaşta, başkaları için umut olabileceğini anlayan Nick Vujicic, "Hayatın her şeye rağmen yaşanmaya değer" olduğunu etrafındakilere anlatmaya başladı. O kadar başarılı oldu ki, sayesinde pek çok insan hayata yeniden bağlanmayı başardı.

    Bugün Nick Vujicic´in, dünyanın dört bir yanından binlerce hayranı var.

    Hürriyet

    Kaynak Kişisel Başarı


  16. <object width="700" height="650"><param name="allowfullscreen" value="true" /><param name="allowscriptaccess" value="always" /><param name="movie" value=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1821435 /><embed src=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1821435 wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="700" height="650" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object><p><a href=http://www.izlesene.com/video/amator-amator-----engelliyim-ben/1821435 target="_blank" title="amatör - engelliyim ben">amatör - engelliyim ben</a> | <a href=http://www.izlesene.com target="_blank" title="izlesene">izlesene.com</a></p>


  17. <object width="700" height="650"><param name="allowfullscreen" value="true" /><param name="allowscriptaccess" value="always" /><param name="movie" value=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1640101 /><embed src=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1640101 wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="700" height="650" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object><p><a href=http://www.izlesene.com/video/amator-amator-----engelli-babasi/1640101 target="_blank" title="amatör - engelli babası">amatör - engelli babası</a> | <a href=http://www.izlesene.com target="_blank" title="izlesene">izlesene.com</a></p>


  18. <object width="700" height="650"><param name="allowfullscreen" value="true" /><param name="allowscriptaccess" value="always" /><param name="movie" value=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1745363 /><embed src=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1745363 wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="700" height="650" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object><p><a href=http://www.izlesene.com/video/haber-haber---izlesene-merdiven-cikan-engelli-araci/1745363 target="_blank" title="haber - izlesene merdiven çıkan engelli aracı">haber - izlesene merdiven çıkan engelli aracı</a> | <a href=http://www.izlesene.com target="_blank" title="izlesene">izlesene.com</a></p>


  19. <object width="700" height="650"><param name="allowfullscreen" value="true" /><param name="allowscriptaccess" value="always" /><param name="movie" value=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1887443 /><embed src=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1887443 wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="700" height="650" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object><p><a href=http://www.izlesene.com/video/amator-amator-----engelli-mankenler/1887443 target="_blank" title="amatör - engelli mankenler">amatör - engelli mankenler</a> | <a href=http://www.izlesene.com target="_blank" title="izlesene">izlesene.com</a></p>


  20. <object width="700" height="650"><param name="allowfullscreen" value="true" /><param name="allowscriptaccess" value="always" /><param name="movie" value=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1943511 /><embed src=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1943511 wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="700" height="650" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object><p><a href=http://www.izlesene.com/video/haber-haber---izlesene-engelli-kadinlarin-hayat-mucadelesi/1943511 target="_blank" title="haber - izlesene engelli kadınların hayat mücadelesi">haber - izlesene engelli kadınların hayat mücadelesi</a> | <a href=http://www.izlesene.com target="_blank" title="izlesene">izlesene.com</a></p>


  21. 3458.jpg

    "Ayaklarımı çaldılar…" pazartesi günü MSN adresime gelen anlık iletide böyle yazıyordu. Doğal olarak ilgimi çekmişti, sürdürdüm okumayı; "iki ayda ikinciye akülü tekerlekli sandalyemi çaldılar. Adımın bu şekilde duyulmasını istemezdim; ama yapacak bir şeyim yok!"

    İletisini yayımlamamı istiyordu, ben de bana daha fazla bilgi verirse konuyla ilgili bir makale yazabileceğimi söyledim. Ertesi gün yanıt verdi iletime, Star TV Ana Haber Bültenini izlememi söylüyordu yanıtında. Hemen televizyonun karşısına geçtim ve pür dikkat izledim haberleri.

    Nurten Aktaş... Sekiz buçuk milyon engelliden biri. Onun tekerlekli sandalyesini çalan hırsız iş sahibi olmayı belki de hiç düşünmezken, Nurten Hanım bir üniversitede çalışıp aile ekonomisine katkı sağlıyor. Yani gölge etmeyin başka ihsan istemem diyor adeta. Gözlerinde iki gündür dışarıya çıkamamanın acısından çok, böyle bir konuyla anılacak olmanın burukluğu var. İçimden bu duygu bana hiç de yabancı değil, diyorum. İnsanların eserlerimden ziyade yazma şeklimle ilgilendikleri zamanı anımsıyorum o an, yüreğim daralıyor.

    Derin bir nefes alıp kendimi rahatlatmaya çalışıyorum, o sırada görüntü akıp gidiyor ekranda. Nurten Hanım, annesinin yanında koltukta oturuyor ve ikisi birden çalınan sandalyelerin yegâne kalıntısı şarj aletlerine bakarak acı acı gülümsüyorlar. İnsanın yaşamı boyunca alabileceği en büyük cezadır, dört duvar arasına mahkûm olmak… Nurten Hanım, hiç hak etmediği halde kırk sekiz saat boyunca çekmiş bu cezayı. Eğer Uğur Dündar ve ekibi, haykırışlarına kulaklarını tıkasalardı belki de şu an “ayaklarım” dediği tekerlekli sandalyesine kavuşamayacaktı.

    O yayından sonra beni bir düşünceler yumağı kapladı; sağlıklı insanların gözünde biz neyiz, toplumun neresindeyiz, televizyonda binlerce kişi görmeden akülü tekerlekli sandalye alınıp Nurten Hanımın gereksinimi sessizce giderilemez miydi, sandalyeyi karşılayan rektör ya da arkadaşları iki gündür işe gelememesinin nedenini bilmiyorlar mıydı, o gizlemiş olsa bile, bir kişi dahi neyin var arkadaş diye kapısını çalmaz mı ve bunlar gibi yüzlerce soru beynimin içinde oynaşırken hiçbir şeye adapte edemiyorum kendimi. İşin en acı yanı ise avunmak için sığındığım yanıtlar daha çok acıtıyor benliğimi. Öyle anlarda umutsuzluk denilen o dipsiz kuyuya düşüyor insan ve ne denli çırpınırsa çırpınsın yukarıya çekemiyor bedenini. Yani hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.

    Tıpkı; "adımın bu şekilde anılmasını istemezdim ama başka çarem yok," diyen beyinden bu dramatik olayı silemeyeceğimiz gibi, gün içinde kaç olay yerleşiyor engellilerin beyinlerine? Ne olacak canım iyilik yapıyoruz dediğiniz kaç konu kanatıyor yürekleri, yüzünde gülümseme eksik olmasa da için için ağlıyor engelli. Belki de sırf bu yüzden yaşamdan soğuyor ve binlerce kez doğduğu güne lanet okuyor. Ele baktıran devlete karşı olan hisleriyse burada yazamam.

    “Aslında hiç düşünmemiştim, ne yapsam bilmiyorum. bi taraftan insanlığa ders olsun istiyorum. Diğer taraftan böyle bi vakayla anılmayı sindiremiyorum, aydın biri olarak bu cahil ötesi bencillik ağrıma gidiyor...” Nurten Hanımın bana gönderdiği anlık iletideki son sözleriydi. Kırgındı, çünkü azmiyle ve yazdığı onlarca şiirle anılmak istiyordu. Kırgındı, çünkü daha önce bir kez olsun eserlerini okumayanlar başka bir zihniyetle telefona sarılmışlardı. Evet, görevini en iyi şekilde yapan Uğur Dündar'ın duyarlılığı ve rektörün hayırseverliği sayesinde çalınan ayaklar yenilendi belki ama ya hiç alınamayan ayaklar? Ya incinen gururlar? Giden, gelir mi geri?

    Kaynak


  22. Sayın Bay_Seyhan

    Başlığı okuyunca önemli bişey var sandım....smile.gif komik yazına komik başlık bulamadın mı ?

    Kedileri çok severim....onlarla benim yerime de oyna veya foruma getir hep beraber oynayalım..... biggrin.gif

    İsim ne mi olsun rolleyes.gif biri çapkın, biride haylaz olsun....biggrin.gif diğeri de şeker olsun.... biggrin.gif

    Bu başlığıda engellilerin serbest bölümüne açmışsın.....her telden-of topic bölüme taşıyorum....


  23. annadesk.jpg

    Anna FREUD

    (1896-1982)

    1910’dan beri sürekli babasının yazılarını okuyordu ancak psikolojiyle ciddi anlamda ilgilenmeye 1918’de başladı. 1920’de babasıyla birlikte Uluslar arası Psikanaliz Kongresine katıldı. 1922’de Viyana Psikanaliz Derneği üyelerine “Hayaller ve Saldırganlık” (Beating Fantasies and Daydreams) adlı yazısını sundu. 1923’te çocuklarla psikanaliz çalışmalarına başladı. 2 yıl sonra Viyana Psikanaliz Eğitim Enstitüsü’nde “Çocuk Analizi Tekniği” üzerine dersler verdi. Bu alanda yaptığı çalışmaları, anne-baba, öğretmenler için bir seri konferanstan oluşan “Çocuk Analizinin Tekniği” (İntroduction to the Technique of Child Analysis) adlı kitabında topladı. 1927-34 yılları arasında Uluslar arası Psikanaliz Derneği’nin genel sekreterliğini yaptı. “Goethe Ödülü”nü aldı. 1935’te Viyana Psikalaniz Enstitüsünün yöneticisi oldu. 1935’te “Ego Savunma Mekanizmaları” (The Ego and the Mechanisms) adlı kitabını yazdı. Kimsesiz çocuklar için bir çocuk yuvası kurdu ve 80 çocukla yakından ilgilendi. Dorothy Burlingham ile birlikte “Savaş Çocukları ve Ailesiz Çocuklar”ı yayınladı. 1950’lerden itibaren ABD de düzenli olarak konferanslar verdi. 1970’lerde, çocukların duygusal yoksunluk nedenleri, sosyal zararları, sapmalar, gelişim gecikmeleri gibi problemler üzerine yoğunlaştı. Yale Üniversitesi Hukuk Fakültesinde “Suç ve Aile” üzerine seminerler verdi. 1980’de Harvard Üniversitesi’nden “Fahri Doktor” unvanını aldı. Ölümünden sonra yıllarca çalıştığı Hampstead Clinic’in adı “Anna Freud Center” olarak değiştirildi

    CarlGustavJung.jpg

    Carl Gustav JUNG

    İsviçreli Jung Freud'un öğrencisiydi ve 1912'de Freud'dan ayrıldı. Jung, ruhsal dinamikleri anlamak için, hastanın kendisini değerlendirmesini dinlemenin yeterli olmadığını, ortak (toplumsal) bir bilinç altının da olduğunu öne sürdü. Bu toplumsal bilinç altının öğeleri, insanlık tarihinin başlangıcından bu yana tüm insanların bilinçaltında tek tek taşıdıkları kültürel ilk örneklerdi. Jung, ortak bilinçaltından yola çıkarak düşleri yorumladı.

    uewb_01_img0012.jpg

    Alfred ADLER

    (1870-1937)

    Adler de Freud'un öğrencisiydi ve O da Jung gibi 1912'de ustasından ayrıldı. Sorunlarımızın kökenine inmektense, kendimizi pratikte işe yarayacak kadar tanımanın önemli olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden "bireysel psikoloji"yi kurdu. Ona göre nevrozlar 5 yaşında yaşanan aşağılık yada üstünlük kompleksinden oluşuyordu. Analistin görevi "toplumsal duyuşu" oluşturan nevrozları dengelemekti.

    Otto KERNBERG

    Kernberg, Nesne İlişkileri Ekolü’nün A.B.D.’de ve dünyada yaygınlaşıp benimsenmesinde büyük rol oynamış; 60’lı yılların sonundan bu yana yazdığı makale ve kitaplar, verdiği seminerler ve konferanslar ile psikanalitik camianın ilgi odağı olmuştur. Otto Kernberg, Klein, Hartman, Mahler, Anna Freud ve Erikson gibi kuramcıların gelişim konusunda öne sürdüklerini çok başarılı bir şekilde harmanlayarak kendine ait bir gelişim modeli oluşturmuştur. Kariyerinin son yıllarında yoğun olarak “cinsel heyecan” ve “erotik arzu”nun doğası üzerine yazmıştır. Kuramındaki gelişim modeli ve psikopatoloji etyolojisi açısından cinsellik ve aşk duygularını araştırmaktadır. Psikanalize ve psikiyatriye en önemli katkılarından biri, “sınır kişilik örgütlemesi”ni tanılandırılması, sınıflandırılması ve terapisi ile ilgili çalışmalarıdır.

    Karen HORNEY

    (1885-1952)

    1885'te Hammbur'da doğdu. 1904'te anne ve babası ayrıldı. Bu durum Karen'ın stressli yaşamının başlangıcı oldu. 1906'da tıpfakültesine girdi. 1909'da hukuk öğrencisi Oscar Horney ile evlendi. 1910'da annesi vefat etti. Ailesiyle yaşadığı çatışmalar ve zor koşullar onu psikanalize yöneltti. Freud, "evlendiği adam babasından farklı biri değil" demişti. Caren Horney, tıp öğreniminden sonra Berlin Psikanaliz Enstitüsü'ne girdi. Birçok enstitüde görev alan Horney, New York Psikanaliz Enstitüsü'ndeki görevine son verildikten sonra "Association for the Advancement of Psychoanalysis"i kurdu. Psikanalizin ilerlemesine ve bireyler arası ilişkilerin incelenmesine önemli katkıları olmuştur.

    Melanie KLEİN

    Temelde Freud’un izinde olan ve Budapeşte’den Berlin’e, oradan da 1926 yılında İngiltere’ye göç eden Klein, çocuklarla sürdürdüğü psikanalitik çalışmalarında ilgisini içleştirilmiş objelere odaklaştırarak psikanaliz kuramına farklı bir boyut getirmiştir. Yaşamın ilk yılının ruhsal gelişimin en belirleyici dönemi olduğunu vurgulayan Klein, 3-6 yaşları arasında yaşandığı düşünülen Oediepus Kompleksinin aslında yaşamın ilk ayının ikinci yarısında yaşanan memeden kesilme süreci içinde yer aldığı görüşündedir. Klein’a göre iç güdüsel dürtüler, spesifik obje ilişkileri içine geçişmiş karmaşık ruhsal fenomenlerdir. Klein’ın görüşleri başlangıçta İngiliz Psikanaliz Derneği’nde sert tartışmaların yaşanmasına neden olmuştur. Zamanla kuruluş içinde Klein’ı destekleyenler, ona karşı olanlar ve tarafsızlar olmak üzere 3 grup olmuştur. Klein ve Fairbairn’in çalışmaları ile “Şizoid İnsan” tipi tanımlanmıştır.

    Heinz KOHUT

    (1913-1981)

    Benlik Psikolojisi ekolünün kurucusu Heinz Kohut, geliştirdiği kuramı Freud'un teorisinin tamamlayıcısı olarak görmekteydi. "Benlik nesnesi" kavramını ortaya attı (Çocuk tarafından benliğin parçası olarak algılanan nesne-kişi). İnsan yapısını iki kutuplu olarak görür. Bu durumu "iki kutuplu benlik" olarak tanımlar. Bir kutupta hırslar ve tutkular, diğer kutupta ise idealler ve değerler vardır. İnsanın psişik süreçleri bu iki kutup arasında gerilime tabidirler. Kohut'a göre patalojik boyuttaki erotizasyon ve saldırganlık Freud'un iddia ettiği gibi, birincil iç güdüler değil, hayal kırıklıkları sonucunda oluşan tepkilerdir.

    Otto RANK

    (1884-1939)

    Freud'un gözde oğullarından biriydi. Çok yoksul bir aileden geliyordu. 25 yaşına kadar çilingirlik yapmıştı. Ancak öğrenim yaşamına devam etmeye karar vererek 25 yaşından sonra okulunu dışardan bitirdi. Tıp mezunu olmayan psikanalistlerdendir. 28 yaşında Viyana Psikanaliz Derneğinin Sekreterliğine başladı. 1924'te Amerikan Psikanaliz Derneğinin fahri üyesi oldu. Sandor Ferenezi ile birlikte daha az otoriter, daha çok eşitlikçi, psikoterapi odaklı, burada ve şimdi ilkesiyle hareket eden, gerçek ilişkiye dayanan, daha çok, geçmiş öykü, karşı aktarım, bilinçaltı üzerinde yoğunlaşan bir terapi ilişkisi geliştirdi. Rank'ın "Doğum Travması" (1924) adlı kitabı üzerine çıkan tartışmalar Freud'dan ayrılmasıyla sonuçlandı. Otto Rank, görüşlerinde anne-çocuk ilişkisi ve oediepus kompleksi üzerine yoğunlaşıyordu.

    Kaynak


  24. KENDİNİ BİLMEK

    İnsanın "kendini bilmesi" sorunu yüzyıllardır dile getirilmiş olmasına rağmen konunun bu yönü belli bir süre sonra unutulmaya baş­lanmış ve bu noktaya gerektiği kadar önem verilmemiştir. İnsanlığın unuttuğu bilgilerin başında, kendi kökeniyle ilgili bil­giler gelmiştir. Kendini tanımayan günümüz insanı başkasını tanımak için de çaba sarfetmemekte ve böylelikle insan, diğer insanlar başta olmak üzere bu dünyada yaşarken ken­di kendisine yabancılaşmaya başlamıştır.

    Hep insanların birbirlerini anlayamadıklarından şikayet edilir ve bu şikayetlerin ardı arkası bir türlü kesilmez. Çocouk anne babasından, öğretmen öğrencisinden, amir çalışanından şikayetçidir hep. Bu gi­dişle kolay kolay kesilmesi de mümkün görülmüyor. Çünkü insan öncelikle kendisini anlayamamaktadır. Kendisini anla­yamayan bir insanın da, bir başka insanı anlayabilmesi bir tür­lü mümkün olamıyor.

    İnsanın kendine yabancılaşması, beraberinde kendi yete­neklerine de yabancılaşmasını beraberinde getirmiş ve insan doğuştan gelen mükemmel yeteneklerini de kullanamaz bir hale gelmiştir. İnsanın nasıl büyük bir güce sahip olduğu ve bunu nasıl ortaya çıkartacağı meselesi üzerinde önemli çalışmalar yapan araştırmacılar klasik psikolojiye de bambaşka bir çehre getirmisler ve parapsikolojinin de katkılarıyla yepyeni anlayışların ortaya çıkmasına zemin hazırlamışlardır. Yurdumuzdaki psikolog ve psikiyatristlere de bu konuda büyük bir iş düşmektedir.

    İÇ DEĞİŞMEDEN DIŞ DEĞİŞEMEZ

    İçine düşülen bir başka yanılgı da, değişimin hep dışarıda aranmaya çalışılmış olmasıdır. Değişim hep dışarda aranmaya başlanmış ve asıl değişimin insanın içinde meydana gelmesi gerektiği üzerinde durulmamıştır.

    İnsanın kendi potansiyelini farketmesi, kendi sırlarını anlaya­bilmesi için; öncelikle teorik bilgilere ihtiyaç vardır. Ancak bunları sadece zihnen bilmemizin yeterli olmadığını bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Neler yapılması gerektiğini bilmek bir alanda yeterli değildir. Kendini içsel güçlerimizi ortaya çı­kartabilmek için çalışırken; teorik bazda bilinenlerin, uygula­maya geçirilme mecburiyeti vardır. Yaşama geçirilmeyen ve kendi üzerimizde uygulanamayan pratik metodların, iç gelişi­mimizde bize hiç bir yararı olmayacaktır. İnsanın bu yolda ilerleyebilmesi için öncelikle kendisinde değiştirmesi gerektiği bazı yönlerin mevcut olduğunu farketmiş olması gerekir.

    Gerek bireylerde, gerekse toplumlarda bu alanda görülen en büyük zorluk, değişimlere karşı gösterilen dirençlerdir. Ye­niliklere kolay uyum sağlayamayışımız ve gelen her bir yenili­ğe önce bir direnç göstermemiz; çoğunlukla eskide yaşamanın kolaylığını tercih etmemizden kaynaklanmaktadır. Çünkü eski­de yaşamak yeni bir araştırmayı ve yeni bir atılımı gerektirmediği için çoğunlukla daha kolaydır. Kendimize göre oluşturdu­ğumuz belli bir düşünce sisteminin gölgesindeki serinlik bize hep hoş gelir. Ama bu gölgedeki serinlikte uyukladığımız müddetçe, yeni yerler keşfedebilme imkanını da kendi kendi­mize kapatmış oluyoruz...

    Bu hareketlerimizi haklı göstermek için de, şimdiki davra­nışlarımızın bizi bu günkü düzeyimize getirdiğini söyleriz. Bu kesinlikle doğrudur. Ama şimdi artık yeni düzeyde kişisel iç gelişimimizi gerçekleştirebilmek için yeni düzeye uygun şart­ları oluşturmamız gerekmektedir.

    Bunu yapabilmek için önce korkularımızın tüm engellerini aşmak ve zihinsel konsantrasyonumuzun kontrolünü elimize almak gerekir. Eski alışkanlıklarımızın zihnimizin hakimi olmasına izin verişimiz, derhal kırılmalıdır. Onların yerine ömür boyunca sürecek yeni bir görüş açısı gerekmektedir.

    O da: Çözümlere odaklanmak ve bu yolda yeni adımları cesaretle atabilme başarısını gösterebilmeye bağlıdır.

    M.Burak OLGUN

    Nlp Trainer & Master Certified Coach

    www.degisimakademisi.net

    Kaynak Kişisel Başarı


  25. KİŞİLİKSİZSİNİZ!

    Yeryüzünde iki çeşit insan vardır. Birlikte yaşadıkları insanlara hayatı hoş edenler, birlikte yaşadıkları insanlara hayatı zehir edenler. Dünyada kusursuz iki insan vardır. Biri ölmüştür, biri de doğmamıştır der bir Çin Atasözü.

    Hayatımıza yön veren ve anlamlandıran en önemli olgulardan biridir kişiliğimiz. Peki kaçımız kişiliğimizin farkındayız? Bu sorunun cevabını belki de şuan okuyan sen biliyorsundur. Belki de bildiğini zannediyorsundur. O halde hadi birlikte göz atalım. Eğer biliyorsan hatırlamış ve pekiştirmiş olursun. Yok bilmiyorsan kişiliğini keşfetmek adına eline büyük bir fırsat geçti. Hemen değerlendirmeye ve sevdiklerinin de yararlanmasına çalışabilirsin. Her bir kişilik bir çok özelliklere sahip. Ama biz bu özelliklerin sadece bazılarına değineceğiz.

    İlk kişiliğimiz mükemmeliyetçi kişilik;

    O işleri her zaman doğru yapmaya çaba sarf eder. Örnek davranışlar sergiler. Kolay kolay yanlış yapmaz. Bir hata bulma uzmanıdır. Hata bulma derken başkalarının kusurlarını arama anlamında değildir. Kendi yaptığı işinin en güzel şekilde olması için detaylara dikkat eder ve hataya tahammülü yoktur. Yaptığı her işi en iyi şekilde yapar. Odasında her şey yerli yerinde olmalıdır. O bir idealisttir. Büyük hayalleri ve o hayallere ulaşmak için bitmez tükenmez bir sabrı ve devam etme cesareti vardır. Başarısızlık onu yıldıramaz. Yıldırmadığı gibi yüreklendirirde. Çünkü o başarısızlığında başarıya giden yolda bir adım olduğunun farkındadır.

    İkinci kişiliğimiz Yardımseverdir.

    Çok duygusal ve romantiktir. O yüzden insanlardaki duygusal değişimi çok hızlı bir şekilde anlar. Fedakar, yardımsever ve cömert davranışları sempatiyle karşılanır. Ama dikkat, aniden patlayabilir. Çevresindekileri taktir eder ve yüreklendirir. Bir o kadarda çevresinden taktir ve onay ister.O bir iletişim dehasıdır.

    Üçüncü kişilik ise Gözlemcidir.

    Herhangi bir konuda harekete geçmeden önce detaylı bilgi toplar. Analiz yeteneği güçlüdür ve karşısına çıkabilecek ihtimalleri hesap eder. Çok kitap okur, araştırma yapar. Yalnızlığı sever. Özel alanına girilmesinden pek hoşlanmaz. Zamanı, kaynakları ve enerjisi çok değerlidir. O bir karizmadır ve insanların kendisini model almasını ister.

    Dördüncü kişilik Başarılıdır.

    En iyi olmak için çok çalışır. Mükemmeliyetçi kişilikle benzer yönleri çoktur. İmaja çok dikkat eder. Onun için dış görünüş ve karizma çok önemlidir. Rekabete açık, pozitif odaklı ve risk alabilen bir yapısı vardır. Başarılarıyla fark edilmek ve takdir görmek ister. Hızlı ve pratiktir. O doğal bir motivatördür.

    Beşinci kişilik Kuşkucudur.

    Güvenilir ve sadıktır. Yapacağı işlerde yaş tahtaya basmaz. Kendini en kötü ihtimale göre hazırlar. Muhtemel tuzakları hemen fark eder. Yapacağı işlerde karşılaştığı mazeretler ve tutarsızlık canını sıkar. O bir tedbir abidesidir.

    Diğer kişilik Ehlikeyiftir.

    Hayat felsefesi acıdan uzaklaşmak ve zevke olabildiğince yaklaşmaktır. Geçmişe değil geleceğe odaklanır. Her ne kadar sorumluluktan kaçar gibi görünse de proje üretim fabrikasıdır. Keyif ve coşku verecek ilginç fikirler üretir. Ama aynı zamanda maymun iştahlıdır. Hayatı dolu dolu yaşar. Çevresindekilere pozitif enerji yayan, esprili ve heyecanlıdır. O bir yerinde duramayandır.

    Son kişiliğimiz ise Sıradışıdır.

    Özgün, sıra dışı, estetik şeylere yönelir. Sürü psikolojisinden hiç hoşlanmaz. Bağımsız ve yaratıcıdır. Üretken, duyarlı, özgün bir tasarımcılık yönü vardır. Sıra dışı olduğu kadar melankoliktir. Derin duygusal ilişkiler yaşamak ister. Sonuç olarak o bir sanatçıdır.

    Peki siz hangi kişiliktesiniz ?

    M. Burak OLGUN

    Kişisel Gelişim Eğitmeni

    www.degisimakademisi.net

    Kaynak Kişisel Başarı