Dogru_Yol

Üye
  • İçerik sayısı

    1.928
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    20

İletiler bölümüne Dogru_Yol kullanıcısının eklediği dosyalar


  1. <div style="width:450px"><object classid="clsid:d27cdb6e-ae6d-11cf-96b8-444553540000" codebase=http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab id="uzmanEmbedPlayerprPrLJEWq1R" width="450" height="404"><param name="movie" value=http://www.uzmantv.com/getswf/prPrLJEWq1R /><param name="WMode" value="Transparent"><param name="allowNetworking" value="all"/><param name="allowScriptAccess" value="always"/><embed src=http://www.uzmantv.com/getswf/prPrLJEWq1R wmode="transparent" width="450" allowScriptAccess="always" allowNetworking="all" height="404" name="uzmanPlayerprPrLJEWq1R" type="application/x-shockwave-flash"/></object><div><div style="float:left;"><a id="uzmanlinkprPrLJEWq1R" href=http://www.uzmantv.com target="_blank"><img src=http://www.uzmantv.com/images/uzmantv.png style="border:none"/></a>   </div><div style="padding-top:7px;"><a id="konulinkprPrLJEWq1R" href=http://www.uzmantv.com/konu/skolyoz-omurga-egriligi-ve-tedavisi target="_blank" style="font-family:Verdana;font-size:12px">Benzer videolar için tıklayın</a></div></div></div>


  2. <div style="background-color:#090909;width:650px;"><embed src="http://www.vidivodo.com/VideoPlayerShare.swf?u=BFxEQFxHHw==" type="application/x-shockwave-flash"wmode="window" bgcolor="#090909" width="650" height="650" allowScriptAccess="always" allowfullscreen="true" ></embed><div style="background-color:#090909;padding:5px;color:#CCCCCC; font: 11px Verdana;"><a href=http://www.vidivodo.com/ style="color:#FFFFFF;" target="_blank">Vidivodo.com</a> : <a href=http://www.vidivodo.com/90231/engelli-balet style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="engelli balet">engelli balet</a>  Etiket: <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/balet style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="balet">balet</a> <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/bale style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="bale">bale</a> <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/balerin style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="balerin">balerin</a> <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/g%F6steri style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="gösteri">gösteri</a> <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/show style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="show">show</a></div></div>


  3. ALIŞTIRMA: KORKU-HAFIZA

    1. Derin Gevşeme ve Telkin

    Kitabınızın Ek’ de anlatılan derin gevşemeyi yaptıktan sonra aşağıdaki telkinleri, telkin bölümünde tekrar ediniz.

    --Her gün hafızam gelişiyor.

    --Her gün daha iyi hatırlıyorum.

    2. Duyusal Canlandırma Yapınız

    Duyularınızı kullanarak zihninizde canlandırma yapınız. Duyusal canlandırma yeteneğinizi bol alıştırmalarla geliştirdikçe bilgilerin daha güçlü olarak hafızanızda yerleşmeye başladığını göreceksiniz. Aşağıda örnekleri verilen bu tür egzersizler iç görü yeteneğinizi artıracaktır. Söz söylemeye kalkmadan önce yapacağınız çalışmada ise böyle bir canlandırma ile hafızanızdaki bilgileri iyice pekiştirmiş olacaksınız.

    Görsel Canlandırma

    Kaybettiği yavrusunu arayan bir annenin görüntüsü, Güneş doğarken ve batarken oluşturduğu görüntünün renk özellikleri, akan suda yansıyan ışığın görüntüsü, bir fırtına görüntüsü, lisede iken sizin görüntünüz, çiçeklerin görüntüleri, böcekler, arabalar....

    İşitsel Canlandırma

    Gök gürültüsü, hayvanların sesleri, rüzgar, sinek vızıltısı, uçak sesi, öfkeyle bağırma, ağlama, gülme sesleri ...

    Dokunsal Canlandırma

    Tokat attığınızda eliniz ne duyar, ateşte yansa parmağınız ne hisseder, demiri sıksanız, elinizi kesseniz, yumuşak yatağa uzansanız, çocuğu öpseniz... ne duyarsınız.

    3 . Eski Bilgilerinizi Tarayınız

    İlk okul, ortaokul, lise döneminde okulda öğretmenleriniz kimlerdi, hangi dersleri aldınız, okulunuzun nasıl bir çevresi vardı, hangi önemli hatıralarınız var? Oturun ve kendinize bunları hatırlama talimatı vererek bekleyin.

    Yazar: Muhammet Bozdağ

    www.yetenek.com

    Kaynak Kişisel Başarı


  4. ALIŞTIRMA: KORKU-İMAJ-TELKİN

    1. Toplum Önündesiniz: Gözlerinizi kapatacaksınız. (Şu anda nasıl yapıldığını okumak için tabii ki gözleriniz açık) Kendinizi sahnede hayal ediyorsunuz. Karşınızda binlerce insan var. Sizi heyecanla alkışlıyorlar. Onları görün. Işıklar üzerinizde odaklı. Fotoğraf flaşları üzerinizde patlıyor. Size dönen kameraları, resminizi çeken kameraları görün. Tüm salonu, kocaman salonu görün. Kürsüde kendinizi görün.

    Ortamınızdaki tüm sesleri duyun. Alkışları, ıslıkları, flaş patlamalarını, elinizdeki mikrofonu.... “Sağ olun. sağ olun” diyorsunuz. Sesinizin yankısını duyun. “Huzurunuzda olmaktan mutluyum. Sizi seviyorum” deyin. Sesiniz dalgalanıyor, duyuyorsunuz. Ortam sıcak. Sıcaklığı hissedin. Kalbinize dikkat edin. Çok sakinsiniz. Elinizde mikrofon var. Onu ağzınıza yakın tutuyorsunuz ve hissediyorsunuz. Kalbiniz sakin. Mutlusunuz. Heyecanla konuşmaya başlıyorsunuz. sizi alkışlıyorlar. Onları görüyorsunuz.

    Protokol sıralarına bakın. Orada devlet başkanları ve milletvekilleri oturmuş, sizi seyrediyorlar. Onlara hükmeder gibi konuşuyorsunuz. Başınız dim dik. mutlusunuz, cesursunuz, gülümsüyorsunuz.” (Bu bölümde size anlatılan görsel canlandırma müzik eşliğinde seminer sunucunuz tarafından uygulanacaktır.)

    2. kendinizi Bil Clinton ile tartışırken hayal edin.

    3. Televizyonda bir açık oturumda konuştuğunuzu hayal edin. Tüm ayrıntıları yaşayın.

    4. Meclis kürsüsünde milletvekillerine konuşuyorsunuz.

    Davranış-Telkini

    Sergilediğimiz tüm davranışlarımız zamanla kişiliğimizin bir parçası olurlar. Otomatikleşirler. Eğer davranışlarımızı değiştirirsek onlara bağladığımız duygularımızı da değiştirmiş olacağız. Duygular ve davranışlar her zaman yan yana gelirler. Korkmuş gibi davranırsanız korkarsınız; korkarsanız, korkmuş gibi davranırsınız. Ya korkmamış gibi davranırsanız ne olur? Korkuyor olsanız da süratle korkunuzun yok olduğunu görürsünüz. Duygularınızı boş verin ve korktuğunuz her şeyin üzerine korkmuyor gibi davranarak gidin. Şimdi korku duygusunun yaptırmak istemediği bir kısım davranışları zayıftan şiddetliye doğru arttırarak yapacağız. Yıktığımız davranış kalıplarıyla aslında o kalıpları oluşturan korkularımızı yıkacağız. Ancak bu çalışmaları bilhassa topluluk ortamlarında yapmaya özen göstermeliyiz.

    ALIŞTIRMA: KORKU-DAVRANIŞ-TELKİN

    1. Önce ayağa kalkıp güzel konuşma seminerini tercih ettiğiniz için gurup olarak kendinizi alkışlayınız. Ayağa kalkarak isim, soyad ve görevinizi söyleyiniz. Her arkadaşınızı alkışlayınız.

    2. Dörder kişilik guruplar oluşturarak ön sırada ayakta durunuz. (1 er dakika) Semineri hangi yolla öğrendiniz, katılma amacınız nedir? Herkes hocaya kısa bir soru sorar. (her konuşmada alkışlar-bağırmalar- yüksek sesle bravo bağırışları)

    3 . Tek tek yüksek bir zemin üzerine çıkınız. Aşağıdaki cümleleri bağırarak söyleyiniz ve oturunuz.(alkışlar)

    “Ben cesaretliyim. Kendime güveniyorum. Herkes gibi yetenekliyim.

    Başaracağım. Bana inanın arkadaşlar.”

    4 . Gazete kağıdından sopa yapınız. Ayağa kalkınız, aşağıdaki cümleleri kuvvetle söyleyerek sopayı tekrar tekrar masaya vurunuz.

    “İçimdeki engelleri yok ediyorum. Ben başarısızlık tanımıyorum. Çok güçlüyüm.”

    5 . İkişerli guruplar halinde aşağıdaki konuya sert dille (oturarak ve ayakta olarak) tartışırlar:

    “Işık topraktan daha önemlidir.” “Toprak ışıktan daha önemlidir”

    “Bilgi sayesinde zeka artar.” “Zeka sayesinde bilgi artar.”

    6 . Önce herkes oturduğu yerde sesini yükselterek gülme ve bağırma çalışması yapar. Ardından dörderli guruplar halinde ve son olarak teker teker topluluk önüne çıkarak bu çalışmayı yapar.

    Gülerken: Şuna bakın hahhahhaaa, hihhihhi, şuna bakın hohhohhoo, hehhehhee

    Bağırırken: Defol yanımdan. Defol. Gözüm görmesin seni, defol...

    7 . Yürüyüş çalışmaları:

    Omuzlar dik, ileriye bakarak sert ve düzgün adımla yürüyüş

    Önce bir, sonra iki el havada, ardından eller havada çırpılarak ve guruba bakarak yürüyüş.

    Tüm vücudu hareket ettirerek, sağa sola sarkarak ve guruba bakarak yürüyüş

    Eller arkada (dil çıkararak bunu yapmayı çok zor buluyorsanız oluşturabileceğiniz en gülünç yüz ifadesiyle) guruba bakarak yürüyüş

    8 . Şarkı Söyleme:

    Gurup ortamında hem gurup halinde hem de bireysel olarak belli şarkılar, mırıldanarak, yüksek sesle, oturarak, gurup halinde ve tek tek ayağa kalkılarak söylenecek. (seminer sunucusu gerekli parçaları, söz çözümleriyle birlikte öğrencilere sunacaktır)

    Hafıza Faktörü

    Hafızamızı etkileyebilmek için üzerinde durabileceğimiz dört teme alan vardır. Bu alanlara hakimiyet derecemiz hafıza gücümüzü belirler. kitabımızın temel konusu “hafıza eğitimi” olmadığından burada konu hakkında detaylı bilgi verilmeyecektir. İşte önemli faktörler:

    1. Biyolojik-Psikolojik Sağlamlık: Vücudumuzu genel yönetim biçimimizle ilgilidir. Vücudumuzun bio-kimyasal denge durumu hafızamızı ciddi şekilde etkiler. bu arada ruhumuzu yönetme biçimimiz de ciddi şekilde hafızamızı etkiler. Konuya ilişkin daha ayrıntılı bilgi için kitabınızın ikinci bölümünde yer alan “Mutluluk Geliştirme Yaklaşımı” altında yapılan açıklamaları okuyunuz.

    2. Gevşeme Düzeyi: en büyük hafıza düşmanı gerginliktir. Gerginliğin ürettiği stres düşünce akışını engeller, yavaşlatır. Gerginlik arttıkça konsantrasyon azalır. Konsantrasyon azaldıkça da hafıza tahrip olur. Seminerimizde size öğretilen derin gevşeme egzersizlerini her gün bir defa (30 dakika) uyguladığınız taktirde 20 gün içersinde fark edilir bir değişim gözlemleyeceksiniz. (Bkz Ek: de yer alan açıklamalar) Hafızayı güçlendirmenin en kolay yolunun derin gevşeme olduğunu söyleyebiliriz.

    3. İnanç Biçimi: hafızanızın kötü olduğuna inanıyor musunuz? Cevabınız “evet”se, emin olun hafızanız kötüdür. Çünkü süper bir hafıza temeline sahip olsanız da, eğer olmadığına inanmışsanız sadık dostunuz olan alt şuur tüm çabasını sarf ederek hafızanızı tıpkı inandığınız hale getirir. Deli olmak istiyorsanız bunun çok kolay bir yolu vardır. Her gün kendinize deli olduğunuzu söyleyiniz.

    Hafızamızın kötü olduğuna ilişkin inancı nasıl geliştiririz? Gergin ve sıkıntılı yaşadığımız günlerde beynimizin düşünce akışı yavaşlar. O zamanlarda kötü hafıza dikkatimizi çeker. Gizliden gizliye endişe etmeye ve hafızamızın kötü olduğunu kendimize söylemeye başlarız. Sonra sevdiğimiz zarar verici arkadaşlarımız bize bizi güçsüzleştiren telkinler iletirler: “Nasıl unutursun, yaşlanıyorsun galiba. sen de mi unutkan oldun? Sakın bunu da unutma ha!” Bu sözleri duya duya büsbütün unutkanlığa şartlanırız. Bu tür sözler tekrar edildiklerinde önce şüphe oluştururlar. Sonra kanaata dönüşürler. ardından inanç olurlar. Sonunda iyice güçlenirler; iman derecesinde güçlü olurlar. Onları söküp atmak vücuttan damarları söküp atmak kadar zor oluverir.

    Varsa -bilinçli veya bilinçsiz yerleşmiş olabilir- böyle bir inancı derhal yıkmalısınız. Hafıza zayıflamasının nedenlerini öğreniniz. Hafızanızın yerinde olduğunu ve gelişmeye devam ettiğini düşünürseniz, süreci tersine dönüştürürsünüz. Önce eski inancınızdan şüphelenirsiniz. Ardından bu şüphe kanaata dönüşür. güçlü bir hafızaya sahip olduğunuza inandınız mı emin olun beyniniz bu inancınızı doğrulamak için tüm gücüyle çalışacaktır.

    4.Hafıza Teknikleri

    Bu güne kadar hafıza üzerinde pek çok bilimsel araştırma yapılmış; özellikle Batı’lı araştırmacılar orijinal hafıza teknikleri geliştirmişlerdir. Esasen bu hafıza teknikleri insanlık tarihi kadar eskidir. zira tarihte süper hafızalı insanlar yaşamıştır. Ama herkesin kolaylıkla kullanabileceği sisteme yeni kavuştuğumuzu söyleyebiliriz. Bu teknikler üzerinde yeterince çalışarak sizler de birer hafıza ustası olursunuz.

    Dünyaca tanınmış hafıza öğreticilerinden birinin Dominic O’brain, diğerinin Tony Buzan olduğunu biliyoruz. Türkiye’den kendisi de mükemmel bir hafızaya sahip olan Melik Safi Duyar bilinen hafıza tekniklerini Türkiye halkının hizmetine sunarak çok değerli bir hizmete imzasını atmıştır. Bu isimler dışında inanılmaz hafızalarıyla şaşırtıcı gösteriler yapan pek çok isim bulunmakla birlikte, bu üç ismin imzasıyla yayınlanan eserler hafıza teknikleri konusunda yeterince bilgilenmemizi sağlayacaktır.

    Bir gerçeğin altı çizilmelidir. derin gevşemeyi bilmeyen kişi için diğer iki faktörün büyük etkinliği kalmaz. Derin gevşemeyi başardığınızda ise beyninizin doğal çalışma biçimi normal hayatta hafıza tekniklerine fazla bir ihtiyaç bırakmaz.

    Bu kitapta hafıza üzerinde ayrıntılı bilgi vermiyoruz. Ancak konuya ilişkin kitapların bazılarını kitabınızın Ek ‘inde bulabilirsiniz. Konuşma sırasında karılaşacağınız hatırlama sorununu çözmek için konunuzu çalışın ve gerginliği yok edin. Hafızanızın sizi yalnız ve yardımsız bırakmayacağını göreceksiniz. Burada size sadece bir kaç alıştırma verilecektir.

    ( Devamı Altta )

    Kaynak Kişisel Başarı


  5. ALIŞTIRMA: KORKU-CÜMLE TELKİN

    1. Aşağıdaki telkin cümlelerini okuduktan sonra takip eden açıklamaları inceleyin. Önce telkin cümlelerinin inanç temellerini yerleştirmeliyiz.

    a) Her gün Büyük Yeteneklerim Sürekli Gelişiyor.

    Bu sözü milyonlarca defa kendinize söyleyeceksiniz. Lütfen önce bir kaç saatinizi kendinize ayırın. Tüm geçmişinize bakın. Bu güne kadar başardığınız küçük büyük ne varsa, edindiğiniz küçücük bir tecrübe bile olsa not defterinize kaydediniz. Göreceksiniz ki küçümsediğiniz siz, çok büyük işleri zaten başardınız. Köyde hiç bir kültürel ve tecrübi birikimi olmayan bir çobana göre çok farklı birikimleriniz var. Bunları tekrar tekrar düşünerek ne kadar yetenek potansiyeliniz olduğunu kendinize söyleyeceksiniz.

    b ) Her gün Daha Üstün Olmaya Devam ediyorum

    Bu inancı da milyonlarca defa tekrar edeceksiniz. Unutmayın zaten her gün binlerce defa kendiniz hakkında kendinize bir şeyler söylüyorsunuz. Geçmişteki tecrübelerinizi hep yüklediğiniz anlamlarla sık sık kendinize söylediniz. Şimdi o tecrübelerin anlamını değiştiriyorsunuz ve yine kendinize söylüyorsunuz. Başaran insanların geçmişlerini düşünün. Bir Marslı gibi, başka bir yaratık gibi dünyaya gelmediler. Onlar da sizin gibi önce, okuma-yazma bilmiyorlardı. Onlar da annelerinin kucağında büyüdüler. Hatta biz bir anne kucağından yoksun idiyseniz daha üstün olma fırsatına sahip olduk demektir. Daha büyük asker daha zor şartlara rağmen zafere kavuşan askerdir. Başarılı olduklarını bildiğiniz insanlara göre daha çok fakirlik, hastalık veya acı çekmişseniz ruhunuz daha dolu ve heyecanlı demektir. Tüm bunlar diğerlerinden daha da üstün olabilmeniz konusunda sizi daha yukarılara itecektir. Bu yeni iç konuşmanın duygularınızda yol açtığı değişikliği hemen görmelisiniz.

    c) Her gün Daha Başarılı Olmaya Devam Ediyorum.

    Lütfen geçmişinize bakınız. 10 yıl önceki siz ile 5 yıl önceki ve bugünkü sizi karşılaştırın. Bu karşılaştırma biçimi bir alışkanlık olarak yerleşmelidir. Her zaman dikkat etmeniz gereken, azıcık da olsa üstünleştiğiniz noktalar olmalıdır. Çoğu insanın düştüğü korkunç hataya düşmeyin. Kendinizi çok imkanı olan başkalarıyla değil; bugün düne göre daha çok imkanı olan kendinizle karşılaştıracaksınız. Siz size göre üstünleşiyorsunuz. Nerelerde ne kadar? Üstün noktalarınızı görmek için kendinizden aşağıda olanlara bakabilirsiniz ama asla kendinizden üstün olanlara bakarak kendinizde üstün noktalar aramayın. Aksi taktirde ilerleme sürecini gerileme sürecine dönüştürürsünüz. Kendinizden üstün olanlara sadece nerelere çıkmak istediğinizi düşündüğünüzde bakmalısınız. Bu bakış sizi yukarıya çekecektir. Bu ilerleyişinizi milyonlarca defa görmelisiniz. Unutmayın, beynimiz dışarıdaki gerçeğimizi hayalimizde kurguladığımız gerçeğimizden ayıramaz. Yani yetim bir bebeği görmek sizi üzdüğü kadar, yetim bir çocuğu hayal etmek de sizi üzer. Dışarıdaki gerçeği biz kontrol edemeyiz ama hayalimizdeki gerçekle istediğimiz gibi oynayabiliriz, onu hemen değiştirebiliriz. Hemen değişmek istediğimize göre ilk yapmamız gereken hayalimizi değiştirmektir.

    d) Önüme Çıkan Her İşi Hemen Yapıyorum.

    Karşınızda çözülmesi gereken bir problem mi var? Hemen harekete geçiyorsunuz. Problem yoksa aramalısınız. Çünkü özellikle bu çağda problemsiz hiçbir köşe bulamayız. Üstlenebileceğimiz bir çok görev vardır. Biz görevi arayarak üstlenmesek bile çoğu zaman görev bir fırsat olarak bize sunulur. Çoğu insan bu tür fırsatları angarya görerek reddeder. Bilmeliyiz ki yaptığımız her işin hemen parasal bir karşılığı olmak zorunda değildir. En önemli karşılık edineceğiniz paha biçilmez tecrübedir. Önce gereken mükemmellikte işi gerçekleştiremeseniz de bilmesiniz ki hiç kimse bir işi ilk yaptığında kusursuz olmamıştır.

    Yolda yürüyen bir görme özürlüyü kolundan tutup yardım etmek mi gerekiyor? Bir milletvekilinin bir konuda uyarılması mı gerekiyor? Yetim bir çocuğun başının okşanması mı gerekiyor? Ailenizin geçiminin sağlanması mı gerekiyor? Daha neler bulacaksınız. Neden siz değil de bir başkası yapsın bunları? Başkası da yalnız başına eksik yapmaya mahkum üstelik... Sizi sadece bu tutumunuz ve bu tutuma bağlı olarak sürdürdüğünüz tekrarlarınız geliştirir. Hiç bir iş angarya değildir. Ücretsiz çıraklık yapsanız bile edindiğiniz tecrübe bir gün paha biçilmez olacak ve eğer ücret arıyorsanız yılların emek birikimini bir gecede alabilecek hale gelebildiğinizi göreceksiniz.

    Burada tabii ki her işi hemen yapmaya kalkın demiyoruz. “Arzuladığınız size” destek olabilecek, o kişi olabilmek için gerekli yeteneklerinizin gelişmesine destek olacak her iş fırsatına sahip çıkın diyoruz.

    2. Aşağıdaki Telkinleri derin gevşemeyi takiben uyguluyorsunuz. Her bir telkini 10’ar defa zihninizden tekrar edin.

    --Her gün dostlarımı daha çok seviyorum.

    Her gün kendime güvenim ve cesaretim artıyor. Her gün sahnede daha yüksek güvenle konuşuyorum.

    3. Aşağıdaki telkin cümlelerini seminer ortamında (veya arkadaşlarınızla birlikte başka bir ortamda) yüksek sesle söyleyiniz. Önce hep birlikte, ardından tek tek.

    --Kendime güvenim artıyor.

    --Cesaretim artıyor.

    --Yaratıcımın verdiği gücü hissediyorum.

    --Tüm engelleri aşıyorum.

    --Hızla güçleniyorum.

    --Hepinizi çok seviyorum.

    İmaj-Telkini

    Telkinlerin çok büyük boyutunu zihnimizde yaşadığımız imajlar (visualization) oluşturur. İmajların etkisi kelimelerden bazan yüzlerce kat fazladır. Zihninizde kendinizi görüyorsunuz. Ulaşmak istediğiniz ideal “siz” i tanımlıyorsunuz. o kişiyi inşa edeceksiniz. Geleceğinizi kuracaksınız. hayalinizde hangi filmlerin kahramanısınız. kendinize ne tür roller biçiyorsunuz. İnsanlar yaşadıklarını önce zihinlerinde prova etmişlerdir. gelecekte yaşayacak olan nasıl bir “siz”in provasını yapıyorsunuz?

    İmaj-Telkin sisteminde korkularını yenen bir “siz” in provasını yapacaksınız. Gelecekteki size hayalinizde dokunacaksınız. Sizi göreceksiniz. Sizin kokunuzu hissedeceksiniz. Sizi işiteceksiniz. Bu tekniği sadece korku ve heyecanı yenmekte kullanmak zorunda değilsiniz. Geliştirmek istediğiniz tüm yeteneklerinizde bu çalışma size yardımcı olacaktır.

    ( Devamı Altta )

    Kaynak Kişisel Başarı


  6. YIKICI İNANÇLAR

    Ben Yeterince Yetenekli Değilim

    Size de Edison veya Einstein gibi günü 24 saat olan bir ömür emanet edildi. Siz de kafatasınızın içinde bütün diğer insanlar gibi ölünceye kadar eşit sayıda milyarlarca sinir hücresinden oluşturulan harika bir beyin mekanizması taşıyorsunuz. Siz de herkes gibi sadece süt emme yeteneği gelişmiş olarak dünyaya gönderildiniz ve bunun dışındaki her şeyi dünyada öğrendiniz. Öyle büyük bir potansiyele sahipsiniz ki milyonlarca iş yapsanız bile beyin kapasitenizin hala yaklaşık binde bir-ikisini kullanıyorsunuz. Kimse sizden üstün yeteneklerle yaratılmadı. Siz de kimseden üstün yeteneklerle yaratılmadınız. Öyleyse neden bazı insanlar zirvelere tırmanıyorlar? Neden sempati, karizma, zenginlik, şöhret gibi değerler yalnızca bazı insanların elinde kalıyor? Fizikçi iseniz neden bir Einstein veya Abdüsselam değilsiniz? Edebiyatçı iseniz tarihin gerilerinde hala parlak kalan Shakeasper’in ötesine neden geçmiyorsunuz?

    İnsanı potansiyel üstünlüğüne kavuşturan tek vasıta “bilgi” ve bilgiye dayalı “eğitim”dir. Kendinizi incelediğinizde bilgiye dayalı olmayan hiç bir becerinizi bulamayacaksınız. Okuma-yazması olmayan Hz. Peygamber’e(asm) Kur’an’da geçen ilk emrin “oku” yani “öğren” olması şaşırtıcı gelmiyor mu? Bugün biz bilgilerimizin % 80’ini okuma yoluyla elde ediyoruz.

    Siz sel yığınlarında kendinizi sürükleyen bir sıradanlığa layık olamayacak kadar üstünsünüz. Hayallerinizde yaşayan “büyük size” ulaşmak sizin elinizdedir. Kimse günlük 24 saatine bir dakika ekleyemez. Ama siz bir gününüze 10 günlük işi sığdırabilirsiniz. Bu güne kadar kişisel yeteneklerinize ne kadar yatırım yaptınız?

    Zihninizden yükselen çeşitli itiraz sesleri duyuluyor; iddialarımızı küçümsüyor musunuz? O zaman aşağıdaki açıklamalara ne diyeceksiniz?

    -Bu İşi Başaran İnsanlar Benden Çok Üstün

    Kendinizi yanıltıyorsunuz. bir vakitler Anthony Robbins de böyle düşündüğünü söylüyor. 20 yaşlarında iken bir otelde hizmetli olarak çalışıyordu. Fakir ve eğitimsizdi. Çektiği ızdırap canına tak ettiğinde tüm hayatını kökten değiştirmeye karar verdi. Önce bir hızlı okuma kursuna gitti ve ardından birkaç yıl içinde 700 kitap okudu.

    Bugün aynı adam Amerika Birleşik Devletlerinin her yıl milyonlarca dolar kazanan adamı ve neredeyse tüm dünyada tanınıyor. yıllarını eğitime harcayan profesörler bile önce hafife aldıkları bu yüksek eğitimi olmayan adamdan ders almaya ve kitaplarını tavsiye etmeye başladılar. Onun hayatını sadece on yıl içinde böylesine değiştiren neydi? O sadece başarmak için yola çıktı ve kader onu başarıya ulaştırdı. Onun kavradığı gerçeği biz de kavramalıyız.

    Şunları bilmeliyiz. İnsanın sinir sisteminde milyarlarca nöron vardır. Nöronlardan oluşan beynimiz saniyede 30 milyar bitlik bilgi işleyebilmektedir. Herhangi bir normal beyinde oluşturulabilecek potansiyel örgü veya bağlantı sayısı 1 rakamını izleyen 10 milyon kilometre sıfırla ifade edilebiliyor. Kafamızdaki her bir nöronun bir milyon bitlik enformasyon depolama kapasitesi vardır. Bu korkunç potansiyel sağlıklı olan herkeste vardır ve biz insanlar potansiyelimizin ortalama olarak % 1’ini kullanıyoruz. Geri kalan büyük kapasite ise kullanmamız için bizi bekliyor.

    200 civarındaki buluşun sahibi Edison başarının % 99’unu çalışmaya, %1’ini de zekaya bağlamaktadır. Bu zekanın önemsiz olduğu anlamına gelmez. bunun anlamı zekanın tek gelişme yolunun çalışma olduğunu gösterir.

    Evet sonuçta bu işi başaranlar sizden üstündür. Ama bu üstünlükleri sizden üstün doğmalarından kaynaklanmaz. Sadece çalışarak üstün hale gelmişlerdir. Tarihe üstün olarak geçen herkes sadece ve yalnızca amansızca çalışarak üstünleşmişler; yani kullandıkları beyin kapasitelerini arttırmışlardır. Diğerlerinden hiç farkınız olmadığı halde kendinizi üstün olmamaya mahkum ederseniz oluşturduğunuz bu inanç kalıbı tüm hayatınız boyunca sizin üstün olmanızı engelleyecektir.

    -Şimdiye Kadar Hep Başarısız Oldum

    Edison da elektriği bulmak için yıllarca beklemek ve binlerce deney yapmak zorunda kalmıştı. Bir ABD başkanı sonunda başkan olabilmek için yıllarca bir çok seçime girmek ve kaybetmek zorunda kalmıştı. Hayat her zaman sabırla hedefleri üzerinde durmaya devam edenleri hedefe ulaştırmıştır.

    Dağarcığınızdan “başarısızlık” kelimesini kaldırmak zorundasınız. Böyle bir olgu yoktur; teşebbüse devam eden insan için başarısızlık yoktur. Sadece her defasında başarıya bir adım daha yaklaşmak vardır. Başarısızlık denilen her şey sizi başarıya götürmeyen bir yolun keşfidir. Her başarısızlık zannedilen olay bizin için paha biçilmez derslerle doludur. Eğer yaptıklarınızın sonucunu kontrol etmemişseniz “başarısızlığınıza” hükmedecek ve çalışmaktan vazgeçeceksiniz. Elinizde bir pusula yoksa tek başarı yolunuz deneme-yanılmadır. Oysa şimdi elinizde başarıya ulaşanların oluşturduğu pusulalar vardır.

    “Başarısızlık” kelimenizi kaldırmakla kalmamalı ve bu kelimeye yüklediğiniz tecrübelerinizin anlamlarını da “başarıya bir adım daya yaklaştım” şeklinde değiştirmelisiniz. Bu değişikliği yaptığınızda aslında gerçeğin ta kendisinin de bu olduğunu göreceksiniz.

    Eğer bu kelimeyi unutamıyorsanız, mutlaka kullanacaksanız, başarısızlığı doğru tanımlayın. Gerçekte tek başarısızlık vardır: Çalışmaktan, denemekten, teşebbüsten vazgeçmek...

    Başkaları Varken Bu İşi Yapmak Bana Düşmez

    Herkes böyle düşünseydi şimdi geceleri karanlıkta kalıyor olacaktık. Hepimizin hayatını değiştiren insanlar böyle düşünmüyorlardı. Bu iş öncelikle birinci derecede bana düşer diyen insanlar o işi yapan insanlardır. Farklılaşan insanlar derhal sorumluluk üstlenen insanlardır. Kullandığınız her şey başkalarının ürettiği şeyler midir? Neden siz de üretmeyesiniz? Bu işin sorumluluğu benim omuzlarımda dediğinizde birden o işin önderi konumuna getirildiğinizi göreceksiniz. Bu konulmuş bir kanundur. Sizin yaptığınız işi başkalarının da yapmasının size zararı yoktur. Siz de yaparsanız o iş daha mükemmele ulaşır. Kaldı ki eğer duygularınızı kuvvetli kullanıyor ve daha çok çalışıyorsanız, o işi yapan başkalarının da lideri konumuna yükselirsiniz.

    Dünyada iki tip insan vardır: Yöneten ve yönetilenler; güdenler ve güdülenler; düşünce üretenler ve üretilen düşünceyi taklit edenler... Birinci sınıfta yer alanlar tüm insanlığın %10’undan azdır. siz sadece bir inanç ve bakış açısı değişikliği ile ilk guruba dahil olabilirsiniz.

    Eğer hala “ben yapamam” diyorsanız, o zaman bilmelisiniz ki yapmak istemiyorsunuz. Yani “ben yapmak istemiyorum” demek istiyorsunuz. Yapabileceğini bildiği halde yapmak istemeyen insan için ise yapılabilecek hiç bir şey yoktur. Yaratıcımız ne yapabileceklerini bilen insanların tercihlerine müdahale etme hakkını ve gücünü kimseye vermemiştir.

    ( Devamı Altta )

    Kaynak Kişisel Başarı


  7. Antisosyal Bir İş Ortamı

    Bazı işler veya iş ortamları vardır ki bunlar yapıları gereği insanları toplumdan uzak tutarlar. Örneğin bilgisayarın sürekli başında oturup iş yapmak durumunda olanlar dış dünyadan büyük ölçüde koparlar. Zihinleri bilgisayar dünyasının kendilerine sunduğu sanal ortama iyice kapılmıştır. Bazı fabrika işleri belli bir tezgahın önüne hapsedebilir. Bu arada geceleri çalışıp gündüzleri uyuyan bekçilerin genellikle konumları da toplumsal olmayan (asosyal) bir yapı taşır. Buna karşın yöneticilik, pazarlamacılık, öğretmenlik ve sunuculuk gibi meslekler kişileri sosyal olmaya zorlar.

    İnsanlar kendilerini toplumdan uzaklaştıran işlere hapsettiklerinde beyinleri bu ortama alışır. Değişik insanlarla muhatap olabilme yetenekleri zayıflar. Kavramaları kendi iç referanslarıyla sınırlanır. Topluma açılıp insanlarla konuşmaktan sıkılırlar. Kişilikleri, içine kapanık ve bireysellik ekseninde gelişir. Dolaysıyla toplum önünde söz söylemeleri gerektiğinde büyük bir korku ve heyecan duyarlar. Ancak çeşitli hobiler geliştirerek ek sosyal faaliyetler içerisinde bulunanlar bu kötü gidişi engelleyebilirler.

    Başarısızlık İnancı

    Yukarıdaki şartların hiç birisi mevcut olmadığı halde insanlar yine de toplum önünde söz söylemekten korkabilirler. Bunun önemli bir nedeni başarısızlık imajının zihinlerine iyice yerleşmesidir. İnsanın her davranışa yüklediği anlam, alt bilincine bir emir olarak gönderilir. Bir işi başarmaya girişen insan her zaman istediği sonucu elde edemeyebilir. Bu herkes için tabiidir. Ama bazı insanlar sonucu elde edemediklerinde hemen başarısız olduklarını düşünürler ve kendilerini suçlarlar. Bu suçlamalar bir çok kez tekrarlanır. Sonuçta insan farkında olmadan kendi alt bilincine “ben başarısızım” hükmünü yerleştirmiş olur. Bu çok sınırlayıcı bir kalıptır. Çünkü insan bir kere bu inancı otomatikleştirdiğinde bu inanç onun hemen her işinde başarısız olmasına yol açar. Neye inanıyorsak beynimiz onu doğrulamak uğurunda amansız gayretler göstermeye devam edecektir.

    "Ben başarısızım” inancı alt bilincinde yerleşmiş olan insan “belki bu defa başarabilirim” diyerek harekete geçse de sık sık “ya başaramazsam” endişesini yaşar. Bu endişe dikkatini zayıflatır, zihnini olumsuz sonuçlara yaklaştırır. Bu muhtemel olumsuz sonuçlar dayanma ve direnme azmini azaltır. Kişi kendisini güçsüz hisseder. Bu güçsüzlük ve onun getirdiği tedirginlik kişiyi “vazgeçme” noktasına götürür. Böylece kişi gerçekten de başarısız olur. Toplum karşısında konuşabilme ise cesaret gerektiren bir başarıdır. Başarısızlık inancı cesareti kıracağından kişi toplum karşısında konuşamaz. Başarısızlık ihtimali aklına geldiğinde bile derin bir korku veya endişe yaşar.

    Söylenecek Bir Sözün Olmaması

    Toplum karşısında söz söylemeyi engelleyen son faktör kişinin söyleyecek bir sözünün olmamasıdır. Pek tabii ki ne söyleyeceğimizi bilmiyorsak konuşmaya başlayınca takılırız. Bunu bir çok defa tecrübe etmişizdir. Dolaysıyla düşüncelerimizden emin olmadığımızda konuşmaya cesaret edemeyiz.

    Bir insanın söyleyecek sözünün olmamasının çeşitli nedenleri olabilir ki bu, çok kapsamlı bir sorundur. En temelde bu durum kişinin iyi bir okuyucu olmamasından kaynaklanır. İnsanlar bilgilerinin % 80’ini okuma yoluyla elde ederler. Hiç okumayan insanların bilgileri çok sınırlıdır. Ayrıca bu kişiler bilgilerini birbirleriyle ilişkilendirerek yeni anlamlar ve bakış açıları da üretemezler. Ancak insanlar okuma dışında kişisel tecrübelere sahip olabilirler. Bu tecrübeler üzerinde düşünmüş olabilirler. Bu durumda bilgileri var demektir. Söyleyecek sözü olmayan insan çok az konuyla ilgilenen hatta kendisinin dışında hiç bir şeyle ilgilenmeyen insandır.

    Çünkü söylenen söz ancak başkalarını ilgilendirdiğinde başkalarına anlatılabilir. Başkalarıyla ilgilenmeyen ve genel sorunlar üzerinde düşünmeyen insanların beyin aktiviteleri zayıftır. Dolaysıyla böyle insanlardan söz söylemeleri istendiğinde ne söyleyecekleri konusunda endişeye kapılırlar. Bu endişe konuşma cesaretlerini kırar.

    Hafızanın kontrol Edilememesi

    Çok zayıf bir hafıza kişinin özgüvenini yitirmesinin ve konuşmaktan çekinmesinin en önemli nedenlerindendir. Çünkü konuşmacı huzura çıktığında hafızasının kendisine yardımcı olmayacağını ve ne söyleyeceğini unutabileceğini düşündüğünden konuşmaya cesaret edemez. Esasen hafızası çok zayıf olan insanlar belirgin bir hastalığın işaretini verirler. Çoğunlukla hafıza eksikliği bir hastalığın belirtisi değil zihinsel tembelliğin belirtisidir. Zihinsel tembellik konsantrasyon eksikliğinden kaynaklanır.

    Konsantrasyon eksikliği ise girginlikten veya stresten kaynaklanır. Dolaysıyla kişi gevşedikçe konsantrasyon yeteneği artar; bu artış hafızanın doğal çalışma ritminin sağlam işlemesine yol açar.

    Konuşacağı konu üzerinde yeterince zihinsel ve duygusal olarak yoğunlaşmış bir kişi mutlaka o konu üzerinde söz söyleyebilir. Ancak biz yine de ayrıntılı olmamakla birlikte hafızamızın güçlenmesini ve bize yeterince yardım etmesini sağlayan bazı teknikler üzerinde duracağız. Mükemmel bir hafızaya sahip olmak isteyenler bilmelidirler ki ısrarlı bir çalışma ile kısa sürede arzuladıkları hafızayı geliştirebileceklerini görebilirler.

    Korkunun Çözülmesi

    Şurası gerçek: Yüzlerce defa binlerce insanın huzurunda konuşmamışsanız her defasında heyecan duyarsınız. Bazen heyecanınız o kadar büyük olur ki sizi zincirlerle kürsüye çıkaramazlar.

    Kendinizden emin olun. Korkuyu ve heyecanı çok kolay yeneceksiniz. Eğer bunu gerçekten arzuluyorsanız şimdiden bilin: Toplum önüne çıktığınızda kalbiniz sakin, gözleriniz ışıl ışıl olacak.

    Çalışmalarınızı üç ana bölümde oluşturacaksınız. Unutmuyorsunuz. Korkular zihninizde yerleşmiş otomatik programların sonucudur. Ortamı oluştuğunda bu programlar bir plak gibi devreye girmektedir. Plağı bozmaz ve yerine yenisini koymazsanız eskisi çalmaya devam eder. En kötüsü de devamlı çaldığınız plaklar her defasında daha güçlü ve köklü hale gelirler.

    Korkularımızı üç temel alanda çalışarak yok edeceğiz. Birinci alan kelimelerle kurulu alandır. Düşüncelerin bir boyutunu kelimeler oluşturur. Korkularımız varsa bunlar kelimelerle örülmüştür. Bu bölümü “Cümle Telkin sistemi”yle çözeceğiz.

    Düşüncelerimizin ikinci boyutunu imajlar oluşturur. Kendinizi nasıl canlandırıyorsunuz. Korkudan titreyen bir insan olarak mı? Başı dik, yüzünde tebessüm olan bir cesaret abidesi olarak mı? “İnsan ne düşünüyorsa odur.” sözü doğrudur. Bu ifadeyi değiştirelim. İnsan kendini hayalinde en çok nasıl görüyorsa odur. Kendimiz hakkındaki imaj filmlerini değiştirmemiz gerekiyor. Bu çalışma alanını “İmaj telkin Sistemi” olarak adlandıralım. Korkuyu yenmeye çalışırken üçüncü bir boyutu “davranışı” kullanacağız. Kelime veya imajlardan oluşan tüm düşünceler, tekrar edildiklerinde eyleme dönüşürler. Eylem davranıştır, tutumdur. Beynimizdeki kalıpları asıl pekiştiren sergilediğimiz tutumdur. Çünkü düşünce tutuma dönüştüğünde tüm algılarımız devreye girer. Davranırken yaptıklarınızı duyar, görür ve onlara dokunursunuz. Bu bölümde yapacağımız çalışmaları “Tutum telkin Sistemi” kavramıyla ifade edelim. Şimdi gurur verici büyük kişiliğinizi inşa etmeye hazırsınız. bizimle gönü birliği içinde çalışmaya devam ettiğinizde heyecan verici bir hızda nasıl da değiştiğinizi göreceksiniz. Başlıyoruz:

    Cümle Telkini

    Toplum karşısında söz söylemekten korku ve endişe duymanın devamlılığını sağlayan en önemli faktör inanç sistemidir. Aldığımız her bilgi, yaşadığımız her tecrübe inanç sistemimizi etkiler ve yeniden şekillendirir. Bu bölümde bu inançların başlıcalarını aktarıyoruz.

    -Ben yeterince yetenekli değilim

    -Bu işi başaran insanlar benden çok üstün

    -Şimdiye kadar hep başarısız oldum

    -Başkaları varken bu işi yapmak bana düşmez

    Bu temel inançlar sizde az veya çok bulunabilir. Herkes için bunlar kesinlikle asılsız inançlardır. Ancak ne yazık ki insanların çoğunluğu bu asılsız inançları edindiklerinden hayatları hep sönük geçmeye mahkum edilmiştir. Dikkat edelim: İnançlar her zaman kendilerini doğrularlar. Neye inanıyorsak, maddi manevi tüm güçler bizi doğrulamak için çalışırlar. Şimdi yukarıdaki inançların neden doğru olmadığını anlatacağız. Lütfen bu açıklamaları tekrar tekrar okuyunuz. Bu açıklamaları ezberleseniz bile fırsat buldukça okumaya devam ediniz. Burada amaçlanan sadece öğrenmeniz değildir. Temel amaç doğru inancın alt bilincinize kilitlenmesinin sağlanmasıdır. Zira inançlarınız kendinize defalarca söylediğiniz sözlerdir. Şimdi doğru sözleri kendinize söyleyerek doğru inançları yerleştirmeniz gerekmektedir. Bu açıklamaları yeterince okur ve anlatılanları fırsat buldukça düşünmeye devam ederseniz bir ay içinde yeni inançlarınız alt şuurunuza kaydolacaktır. Daha hızlı değişmek istiyorsanız, tele-terapi kasetlerinde anlatılan sistemi her gün kullanmalısınız.

    Cümle telkin sistemine göre alt şuurumuzu hızla yapılandıracak yeni cümle emirleri vereceğiz. Alt şuurumuzdaki kalıplar zaten bu tür cümle emirlerinden oluşmuştu. Emirlerin güçlü bir şekilde yerleşmesi için belli özelikler taşıması gerekir. Bu özellikleri sıralayalım:

    1.Derin Gevşeme: Tüm kas sistemlerinizi gevşetmelisiniz. (Ek ‘ye bakınız.) Seminer ortamında sunucunuz derin gevşemeyi size gösterecektir. Ne kadar derin gevşeyebilirseniz emirleriniz o kadar derin ve kalıcı yerleşir.

    2.Cümle Yapısı: Cümle yapısı yeterince basit olmalıdır. Kısa cümleler kurmalısınız. Cümle sadece şimdiki zaman kipinde olmalıdır. Alt şuur geçmiş veya gelecek zaman kipinde söylenen sözleri, geçmiş veya gelecek zaman için dikkate alır. Geçmiş hep geçmiştir ve gelecek de hep gelecektir. Alt şuur olumsuz emirleri anlamaz veya tersinden anlar Sadece olumlu emirleri anlar.

    3. Gelişme Sürekliliği: Cümle yapısı gelişmenin sürekliliğini ve tekamülü içermelidir. Her hangi bir olayın tekrarına bağlı olarak daha iyi olma durumu ifade edilmelidir. Buna göre aşağıdaki telkin cümlelerini eleştirelim:

    --Ben başarılı olmak isteyen bir insan olarak her gün gelişiyor, mükemmelleşmeye adım adım ve süratle ilerliyorum. (Cümle çok uzun, emir kayboluyor.)

    --Sigara içmiyorum. (Zaman kipi doğru, ama cümle olumsuz.)

    --Çok ders çalışacağım. (Gelişme bağı yok. Gelecek zaman hatası var. Asırlar geçse de alt şuur emri hep geleceğe atar.)

    --Her gün ve her nefeste daha çok gülümsüyorum. (Uzunluk yeterli. Şimdiki zaman doğru kullanılmış. Gelişme her güne ve her nefese bağlanmış. İşte en iyi cümle telkin biçimi budur. “Her sabah daha dinç uyanıyorum.” deyin.

    Telkin oluştururken yıkmak istediğiniz olumsuzluklar hakkında zorluklarla karşılaşabilirsiniz. Eskilerini nasıl kaldıracaksınız?

    Öfkeleniyorum--------------------- Öfkelenmiyorum.

    Sigara içiyorum--------------------- Sigara içmiyorum.

    Çözüm kelimelerin olumsuzlanarak kullanılması değildir. bunun yerine olumlu karşıt anlamlı kelimeleri seçmek zorundasınız.

    Öfkelenmemek istiyorsunuz----------------- Daha sakin oluyorum.

    Sigara içmemek istiyorsunuz---------------- Sigara içmeyi bırakıyorum.

    Bu bölümde önce genel başarımızı engelleyen hatalı inançları yok etmemiz gerekir. Ardından doğru inançların fikir temellerini oluşturacağız. bu fikir temellerinin alt şuurumuza kodlanması için alıştırmalar yapacağız.

    ( Devamı Altta )

    Kaynak Kişisel Başarı


  8. Toplum karşısında, mikrofon veya kamera karşısında konuşurken yüzleştiğimiz en büyük engel korku ve heyecandır. İlk defa yaptığımız her iş önce heyecan ve korku oluşturur. Korku anında dolaşım sistemi içerisine gerginlikle orantılı olarak aşırı kortizol salgılanır. Bu durum düşünce akışını engeller. Kişi bu anda olumlu duygularını kaybeder. Daha ileri düzeyde elleri ve hatta tüm vücudu titrer. Kalbin çarpması ve kan dolaşımı hızlanır. Davranışların kontrol edilmesi zorlaşır. Bu sorun ileri düzeyde olursa, insan başkalarıyla göz göze gelemez; başı titrer, adeta beyni dış dünyadan kopmuş gibi olur. Korku anında insan kalbinde bir iç endişe akıntısı hisseder. İnsan bir an önce bu durumdan kurtulmak için o ortamdan uzaklaşmak, yapmak istediğini yapmaktan vazgeçmek zorunda kalır. Ayrıca endişe veya korku konuşmacının inandırıcılığı kaybetmesine yol açar.

    Bazı insanlarda korku duygusu çok gelişmiştir. Sık sık duyulan bu endişeler gittikçe birbirlerini beslerler ve endişe edebilme yeteneği gelişir: İnsan en küçük bir sorundan bile endişe duymaya başlar. İleri düzeyde korku ve endişe, sinir sistemi için son derece tahrip edicidir.

    Tüm başarılı konuşmacılar toplum önüne çıktıklarında mutlaka heyecanlanmışlardır. İstisnasız her insan korku ve endişeyi yenebilir. Ancak bunun için tüm inançlarını yeniden gözden geçirmeli ve bir dizi egzersiz yapılmalıdır. Aşağıda korkunun nedenleri tek tek açıklanmıştır. Bu nedenler varsa bunları yok etmek amacıyla bir sonraki bölümde yine bir dizi alıştırma hazırlanmıştır. Bu alıştırmaların bir kısmını yalnız başınıza gerçekleştirebilirsiniz. Ancak bunları toplum karşısında gerçekleştirirseniz daha hızlı başarırsınız.

    KORKUNUN NEDENLERİ

    Temel korku nedenleri arasında baskı dolu çocukluğu, sürekli yaşanan stres ve hastalıkları, sosyal olmayan bir iş ortamında uzun süre çalışmayı, başarısızlığa inanmayı, hafızanın zayıf kalmasını, söylenecek bir söz bulunamamasını sayabiliriz.

    Baskı Dolu Çocukluk

    Çocukluk ve gençlik döneminde aşırı aile otoritesi, baskı, şiddet, dayak gibi olaylar yaşanabilir. Normalin üzerine çıkarak belli bir süreklilikte devam ettiğinde bu durum kişinin psikolojisinde çok köklü bir içe dönüklük ve cesaretsizlik üretir. Baskı ve şiddet ortamında çocuk kendine güvenini kaybeder. Kişiliği bir yandan tepkici, diğer yandan başkalarına bağımlı gelişir. Sürekli aşağılanan çocuğun alt şuurunda başarısızlık imajı yerleşir. Bu imajı normal şarlar altında özel bir gayret göstermeksizin yok etmek mümkün değildir. eğer bir şekilde yerleşmiş olan aşırı heyecanlarınız varsa köklü değişikliklerle bunları yok etmelisiniz.

    Sürekli Stres ve Hastalıklar

    Ara sıra yaşanan, şiddetli de olsa, stres ve hastalıkların kalıcı bir olumsuz psikolojik etkisi yoktur. Hatta kısa süreli ve geçici olduklarında bunlar insanın yaşama sevincini ve heyecanını artırabilirler.

    Ancak stres (ve stres üreten hastalıklar) hafif de olsa uzun süreli yaşanırsa şöyle bir gelişme olur: Kan dolaşım sistemine devamlı kortizol hormonu salgılanır. Bu salgılama vücudu kısa sürede çöplüğe dönüştürür. Stres vücudu germekte ve saldırıya hazır tutmaktadır. Dolaysıyla bu kirlilik uygun yöntemlerle temizlenmediğinde aşırı baskı altında kalan sinir sistemi yorulur. Bu yorgunluğun aralıksız devam etmesi halinde insan ölüme kadar gidebilir. Vücut bu durum karşısında otomatik bir tedbir alır. Beyin ile vücut arasındaki emir-komuta zinciri zayıflatılır. Çünkü kişi öyle bir düşünce alışkanlığına sahiptir ki bu düşünce gerginlik üretmekte ve vücudu tahrip etmektedir. Bu durumda vücudu ölüme gitmekten kurtarmak için beyin bir anlamda vücudu uyuşturur, vücut gevşer ve rahatlar. Ama bu rahatlama aynı zamanda düşünce akışını da iyice tahrip eder. Bu süreçte düşünce akışı bloke olur, hatırlama iyice zayıflar, unutkanlık kendini gösterir, kişi iç sorunlarıyla iyice bunalır.

    Tüm bunlar yine kişinin kendine güvenini sarsar, kişiyi insanlardan uzaklaştırır. Böylece korkunun başarısızlık, kendini suçlama, aşağılama gibi bir boyutu ortaya çıkar.

    Ancak hastalıkların stres üretmesi insanın düşünce biçiminden kaynaklanır. İnsan eğer hastalığı kendisini olgunlaştıran bir fırsat olarak görürse, vücudu acı çekebilir, ama psikolojisi sağlam olacağından tahrip edici stresi yaşamayabilir.

    ( Devamı Altta )

    Kaynak Kişisel Başarı


  9. 3489.jpg

    Toplumda bilinmiyor, reçete yazacak doktor bulunamıyor, tedaviye erişimde sıkıntı yaşanıyor.

    Hemofili, daha çok kalıtsal olarak nesilden nesile geçen ve çoğunlukla erkeklerde görülen ciddi bir kan hastalığı. Kanın pıhtılaşması için gerekli olan faktörlerden birinin eksikliği sonucu pıhtılaşma mekanizması bozuluyor ve durdurulamayan kanamalar meydana geliyor.

    Dünyada 650 bin hemofili hastası bulunuyor, ulaşılan vaka sayısı 200 bin civarında, geri kalan 400 bin hastaya ulaşılamıyor.

    Türkiye'de 4330 kayıtlı hasta var ancak toplam sayının 5000 olduğu tahmin ediliyor. Peki, Türkiye'deki hemofili hastaları tedaviye gerektiği gibi ulaşabiliyor mu?

    Bu soruyu İstanbul'da bugün başlayan 7. Ulusal Hemofili Kongresi'nin ve Türkiye Hemofili Dernegi'nin Başkanı Prof. Dr. Bülent Zülfikar, şöyle cevaplıyor.

    "Buna 'evet' demek çok zor. Çünkü ülkemiz çok geniş bir yüzölçüme sahip ve sağlık hizmetleri her yerde aynı kalitede değil. Sağlık hizmetlerini her yere yaysanız bile hizmet verecek uzmanlar her yerde yok, o nedenle bu soruya 'evet' dememiz mümkün değil."

    "Ama sevindirici gelişmeler de var" diyen Prof. Zülfikar, en önemli gelişmenin ise hemofili tedavisinde kullanılan 'faktör' adlı maddeye erişim olduğunu söylüyor. İlaca erişim kolaylaşmış gibi görünüyor ancak ilacı reçete edecek doktor bulma sıkıntısı sürüyor. Çünkü Türkiye'de hemofili alanında çalışan uzman doktor sayısı yok denecek kadar az.

    REÇETE YAZACAK DOKTOR BULUNMUYOR

    "Bu hastaların hayatındaki en önemli şey, kanlarında bulunmayan faktör adlı maddeydi. Eskiden bu maddeye ulaşmak çok zordu ama şimdi bütün hastalarımız bu maddeyi ülkemizin her yerinde bulabiliyorlar. Sağlık otoriteleri ve Sosyal Güvenlik Kurumu bu hastaların tedavilerini tamamen ücretsiz karşılıyor. Hastalarımızın ilaca ulaşma sorunu şimdilik ortadan kalkmış durumda ama bu ilacın bir hekim tarafından reçete edilmesi lazım. Ancak ülkemizde hemofili hastalarına reçete yazacak doktor konusunda sıkıntı var.

    En önemli sorunumuz; bir sağlık kuruluşuna gittiği zaman hastamızın orada hemofiliden anlayacak doktor bulamaması. Çünkü hemofili bir alt dal değil. Alt dal, çocuk hematolojisi onkolojisi veya erişkin hematolojisi. Türkiye’de hematolog zaten az, patolojinin içinde küçük bir dal olan hemofili uzmanı daha da az. O zaman hastalarımız ilaçlarını yazdırma ve yaptırma konusunda sorun yaşıyor. Biz akademik ortamlarda hemofiliyi ders programlarına koydurma yönünde de çalışıyoruz. Aileleri, hekimleri yani tüm toplumu bilinçlendirmemiz lazım, bunun için uğraşıyoruz."

    "HEMOFİLİ İLAÇLARI ÜCRETSİZ KARŞILANIYOR"

    Türkiye’deki 5000 hastanın 3500’ünün ilaca ulaştığı, 1500 hastanın ise tedaviye erişemediği yönündeki iddiayı da değerlendiren Prof. Zülfikar, "Tedaviye erişemeyen hastalarımız vardı ama şimdi 18 yaş altındaki hastalar, babasının sosyal güvencesine bakılmaksızın sigortalı kabul ediliyor" diyor ve şöyle devam ediyor:

    "Biz bunu 2002 yılında cumhurbaşkanımızdan rica etmiştik. Çünkü çocuğunun hastalığıyla uğraşan babayı işveren işten atıyor. O zaman da kişi sigortasız kalıyor. Sigortasız kalmanın babaya zararı bir ise, hemofili hastası çocuğuna zararı iki oluyor. Dolayısıyla biz bunların sigortalı kapsamına alınmasına istemiştik ve bu oldu."

    Hemofili hastalarının tedaviye daha rahat ulaşıp hayatlarını kolaylaştıracak projelerin devam ettiğini belirten Prof. Zülfikar, hastanelerde açılması planlanan 'özel hemofili merkezleri' ile ilgili çalışmaların da sürdügünü söyledi.

    "ÖZEL HEMOFİLİ MERKEZLERİ İÇİN ÇALIŞIYORUZ"

    "Bu merkezler hastaların işini çok kolaylaştıracak ama hemofili merkezlerinin de tamamen genel hastanelerin dışında olmasını arzu etmiyoruz, bu merkezleri hastanelerin içinde bir bölüm olarak düşünüyoruz. Çünkü oraya ortopedist, diş hekimi, genetik uzmanı, fizyoterapist ve hepatoloji uzmanı lazım. Bu hekimler, rutin işlerini yaparken gelen hemofili hastalarına da hizmet verirler. TÜBİTAK destekli bu projeyi Sağlık Bakanlığı Ankarada pilot olarak uyguluyor. Uygulamadan iyi sonuçlar da alındı, bakanlık da uygulamayı devam ettimeyi arzu ediyor. Bu proje uygulanmaya başladığında projenin kontrolünü de hemofili hastası arkadaşlar yapacak. Yani işler nasıl gidiyor, nerede aksama, eksiklik var, onlara bakacaklar."

    Özetle, son on yıldır daha iyiyiz, artık ülkemizde bulunan faktör adlı ilacı hastalar son beş yıldır evlerinde de kullanabiliyorlar. Bunlar daha iyiye gidişin basamakları. Bilimsel olarak bizler dünyaya yaklaştık ama hastalara ulaşım ve büyük merkezler konusundaki projelerimizin gerçekleşmesi için sağlık otoritelerinin yetkilerini kullanmalarını ve bize destek olmalarını bekliyoruz. Bu gerçekleşirse özellikle Anadolu’da sorun yaşayan hastaları rahatlatacak bir uygulama olacak"

    HEMOFİLİ HASTALARI NE DİYOR?

    Hastalığın yeterince bilinmemesinden dolayı sıkıntı yaşadıklarını söyleyen hemofili hastaları ise hastalığın tanınmasını ve farkındalığın artmasını istiyor.

    YUNUS EMRE DOĞAN (16 yaşında)

    "Önemli bir şey olduğu zaman öncelikle bize yakın olan klinik veya sağlık ocağına gidiyoruz ama oradaki hemşireler bu ilacı bilmediklerini ve yapamayacaklarını söylüyorlar. İlacımızın hematoloji bölümünün olduğu yerlerde yapılması gerekiyor, bu da bizi zor durumda bırakıyor ve zaman kaybına neden oluyor. Çünkü küçük bir kaza dahi geçirsek hematoloji bölümünün olduğu bir hastaneye gitmemiz gerekiyor. Yaşadığımız en önemli sorun bu. İlaç konusunda da zaman zaman sorun yaşıyoruz. İlaç ne zaman olur, ne zaman olmaz bilemiyoruz. Hastaneye gittiğimizde ilaç varsa yapıyorlar, ilaç yoksa bekliyoruz."

    İBRAHİM TURGUT (18 yaşında)

    "Hemofili ile yaşamak fazla da zor değil. Bir yerin morardığı veya şiştiği zaman gidip ilaç alıyorsun. Her zaman ilacının bulunması gerekiyor, hastaneye gittiğimizde her zaman ilaç bulamayabiliyoruz. Doktor yazıyor ama geç geliyor, bu tür sıkıntılar ve zorluklar yaşıyoruz. Hele İstanbul dışındaki hastalar için durum daha da zor, onlar daha fazla sıkıntı yaşıyor."

    HEMOFİLİ NASIL BİR HASTALIK?

    Herhangi bir darbe, düşme, kopma veya travma durumunda kan hücreleri içerden damarı tamir ediyor ve dokudaki tahribatı iyileştiriyor. Bu tamirat işleminin ilk adımı kandaki pıhtılaşma ile oluyor. Pıhtılaşmayı sağlayanın ise protein yapısındaki faktör adlı madde olduğunu belirten Prof. Dr. Bülent Zülfikar, hastalığın mekanizmasını şöyle anlatıyor:

    "Trombositler pıhtılaşmanın ilk basamağını sağlar, faktör ise ikinci basamaktır. Yani trombositler bir araya gelip bir anlamda kiremit gibi diziliyorlar ama onların üzerine sıva yapan kısım bu faktördür. Bu maddelerin üretilmesini de kromozonların üzerindeki genlerimiz kodluyor, oradan yanlış emir gelirse bu madde tam kapasitede çalışamıyor. Yani hemolitik hastalarda bu özellikteki protein ya hiç yoktur, varsa da kalitesi iyi değildir ve pıhtılaşmayı gerçekleştiremez. Böyle olunca o bölgedeki yara çabuk iyileşemiyor ve damar dışına kan sızması oluyor. Bu sızma yerinin özelliğine bağlı olarak da sorunlar yaşanıyor. Mesela, beyindeki bir damarın çok az sızması bile hayati risk taşıyor ve ölüme neden olabiliyor. Ama karın boşluğu öyle değil, yarım veya bir litre kan, karın boşluğuna dolabılır, o zaman da hasta kan kayından ölebilir. Eklemlerde de 300-400 ml'ye kadar kan toplanabilir. Bu durum, hastanın hayatını kaybetmesine neden olmaz ama yaşam kalitesini düşürecek sorunlara ve sakatlıklara neden olabilir.

    YÜRÜME BİLE KANAMA NEDENİ OLABİLİR

    Ağır hastalarda dönme, yürüme gibi hareketlerde bile kendiliğinden kanama olabilir. Günlük hayatımızda kanamaya neden olabilecek o kadar çok olay yaşıyoruz ki bu hastalar da kolaylıkla kanayabilirler."

    HAMİLELİK SIRASINDA GELİŞEBİLİR

    Hemofili, genetik geçişli bir hastalık. Ancak tek neden aileden gelen kötü miras değil. Anne adayının hamileliği sırasında da meydana gelebiliyor. Dolayısıyla hamileliğin ve hamileliğe hazırlık döneminin çok sağlıklı geçmesi gerekiyor.

    "Yüzde 60 ile 70 oranında doğuştan, yani genetiktir. Yüzde 35-40 vaka hamilelik esnasındaki olaylardan kaynaklanabiliyor. Burada kromozomlardaki genlerde kırılma, kopma veya birinden kopup ötekine yapışma gibi mutasyonlar oluyor. Ultraviyole ışınları, radyasyon, sigara, kimyasal maddeler mutasyona neden olabiliyor. Anne adayı hamilelik döneminde fazla ultraviyole ışınlarına, radyasyonu maruz kalır, sigara içerse bebeğinde hemofili olma riski var. Belli risk gruplarında da sonradan gelişebilen hemofili hastalığı olabilir. Bu hastalarda doğuştan kanın pıhtılaşmasını sağlayan maddeler vardır ama bir nedenle vücut kendi maddesine karşı antikor üretir ve bu maddenin çalışmasını engeller. Bazı enfeksiyonlar ve ağır cerrahi müdahaleler neden olabilir."

    BEBEĞİNİZİN VÜCUDUNDAKİ MORLUKLARI ÖNEMSEYİN

    Prof. Zülfikar, "Kadın taşıyıcıdır, daha çok erkek çocuklarda görülür. Türkiye’de vakaların yüzde 20 kadarı hem erkekte hem kadında, yüzde 80'lik grup ise sadece erkeklerde görülür" diyor ve hastalığın özellikle bebeklik dönemindeki belirtileri konusunda aileleri uyarıyor.

    "Bebeklik döneminde morarmalar başlıyor, mesela bebeğin mama sandalyesine veya ana kucağına temas eden yerlerinde morarmalar oluyor ve bunlar tekrarlıyor. Diş çıkarma zamanında, bebeğin diş yerleri kanıyor, erken sünnet yapılanlarda sünnet yerindeki kanama ve doğum sonrası topuktan kan alınırken kanama durmuyor. Emekleme ve yürüme döneminde de bu morluklar devam ediyor ve geçmiyor. Yani çocuğunuzun vücudunda geçmeyen morluklar varsa bunun arkasına düşün ve ihmal etmeyin.

    Yetişkin dönemde ise genellikle kas içi kanamalar olduğu için morluklar daha derinde olur, ağrı hissedilir ve hareket kısıtlılığı olur. Bu tür şikayetlerin üzerine gidilmezse ve şikayetler sık tekrarlarsa hasta sakat kalabilir. Birçok hastamız bu sakatlıklarını düzeltmek için bize geliyor. Çünkü bazı hastalar olayın farkında değil. Tesadüfen, mesela hasta bir ameliyat olacağı zaman yapılan kan tahillerinde hastalık ortaya çıkabiliyor."

    ETKİSİ 250 SAAT SÜRECEK FAKTÖR ÇALIŞMASI

    Prof. Zülfikar, 17 Nisan Pazar gününe kadar devam edecek 7. Ulusal Hemofili Kongresi'ndeki en önemli başlıkların ise uzun süre etki eden faktör meddesi ve kök hücre ile ilgili çalışmalar olduğunu söylüyor.

    "Bu kongrenin önemli yanı kamuoyu ile sağlık otoritesinin birarada olması ve yaşanan sorunların nasıl çözüleceğinin tartışılması. Uzman sıkıntısı konusunda kongreye katılan YÖK yetkilileri ile konuşuyoruz. Üzerinde durduğumuz en son gelişme ise hasara yönelik hücresel tedaviyle tam şifa. Ortopedik sakatlıklarda, kıkırdak hasarlarında hastanın kendi kök hücrelerini o bölgeye naklederek sorunu gidermek üzerine yapılan ve ümit veren çalışmalar sürüyor.

    KALICI SAKATLIKLARA NEDEN OLABİLİR

    İyi tedavi edilemeyen hemofili hastaları, kalıcı eklem sakatlıkları nedeniyle “engelli” bireyler haline gelebiliyor. Engelli sayısının artmamasi için faktör tedavilerinin aksatılmaması gerekiyor. Prof. Bülent Zülfikar, hastalığın kontrol altına alınmasında herkese görev düştüğünü söylüyor ve bir çağrıda bulunuyor.

    "Biz hayırseverlerin ve bütün kamuoyunun hemofili hastalarına duyarlı olmalarını arzu ediyoruz. Bu insanlar beyinleri, kalpleri yani bütün sistemleri sağlam olan sadece pıhtılaşma sistemleri bozuk olan insanlarımızdır ve eğer vücutlarındaki kanamalar kontrol altına alınmazsa sakat kalabilirler, hatta kanamadan hayatlarını kaybedebilirler. Bunun için hemofili hastalarına, bu insanların anne ve babalarına iş imkanı sağlanması çok önemli. Bu alanda hizmet veren sivil toplum kuruluşlarının da desteklerini bekliyoruz. Yani biz bilim adamları olarak onlara bilgi ve tecrübelerimizi veriyoruz, toplum ve sivil toplum kuruluşları da onlara sevgilerini verebilirler. Yani topluma, 'bu kanamayı sevgiyle durdurun' diyoruz."

    Kaynak


  10. <div style="width:650px"><object classid="clsid:d27cdb6e-ae6d-11cf-96b8-444553540000" codebase=http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab id="uzmanEmbedPlayerCrTVP03qlDS" width="650" height="650"><param name="movie" value=http://www.uzmantv.com/getswf/CrTVP03qlDS /><param name="WMode" value="Transparent"><param name="allowNetworking" value="all"/><param name="allowScriptAccess" value="always"/><embed src=http://www.uzmantv.com/getswf/CrTVP03qlDS wmode="transparent" width="650" allowScriptAccess="always" allowNetworking="all" height="650" name="uzmanPlayerCrTVP03qlDS" type="application/x-shockwave-flash"/></object><div><div style="float:left;"><a id="uzmanlinkCrTVP03qlDS" href=http://www.uzmantv.com target="_blank"><img src=http://www.uzmantv.com/images/uzmantv.png style="border:none"/></a>   </div><div style="padding-top:7px;"><a id=href=style=></a></div></div></div>


  11. <div style="width:650px"><object classid="clsid:d27cdb6e-ae6d-11cf-96b8-444553540000" codebase=http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab id="uzmanEmbedPlayerqdMTMd9gD5o" width="650" height="650"><param name="movie" value=http://www.uzmantv.com/getswf/qdMTMd9gD5o /><param name="WMode" value="Transparent"><param name="allowNetworking" value="all"/><param name="allowScriptAccess" value="always"/><embed src=http://www.uzmantv.com/getswf/qdMTMd9gD5o wmode="transparent" width="650" allowScriptAccess="always" allowNetworking="all" height="650" name="uzmanPlayerqdMTMd9gD5o" type="application/x-shockwave-flash"/></object><div><div style="float:left;"><a id="uzmanlinkqdMTMd9gD5o" href=http://www.uzmantv.com target="_blank"><img src=http://www.uzmantv.com/images/uzmantv.png style="border:none"/></a>   </div><div style="padding-top:7px;"><a id=href=style=></a></div></div></div>


  12. <div style="width:650px"><object classid="clsid:d27cdb6e-ae6d-11cf-96b8-444553540000" codebase=http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab id="uzmanEmbedPlayerndQ0QVgk2U3" width="650" height="650"><param name="movie" value=http://www.uzmantv.com/getswf/ndQ0QVgk2U3 /><param name="WMode" value="Transparent"><param name="allowNetworking" value="all"/><param name="allowScriptAccess" value="always"/><embed src=http://www.uzmantv.com/getswf/ndQ0QVgk2U3 wmode="transparent" width="650" allowScriptAccess="always" allowNetworking="all" height="650" name="uzmanPlayerndQ0QVgk2U3" type="application/x-shockwave-flash"/></object><div><div style="float:left;"><a id="uzmanlinkndQ0QVgk2U3" href=http://www.uzmantv.com target="_blank"><img src=http://www.uzmantv.com/images/uzmantv.png style="border:none"/></a>   </div><div style="padding-top:7px;"><a id="konulinkndQ0QVgk2U3" href=style=></a></div></div></div>


  13. <div style="width:650px"><object classid="clsid:d27cdb6e-ae6d-11cf-96b8-444553540000" codebase=http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab id="uzmanEmbedPlayerpdddrPqk-_l" width="650" height="650"><param name="movie" value=http://www.uzmantv.com/getswf/pdddrPqk-_l /><param name="WMode" value="Transparent"><param name="allowNetworking" value="all"/><param name="allowScriptAccess" value="always"/><embed src=http://www.uzmantv.com/getswf/pdddrPqk-_l wmode="transparent" width="650" allowScriptAccess="always" allowNetworking="all" height="650" name="uzmanPlayerpdddrPqk-_l" type="application/x-shockwave-flash"/></object><div><div style="float:left;"><a id="uzmanlinkpdddrPqk-_l" href=http://www.uzmantv.com target="_blank"><img src=http://www.uzmantv.com/images/uzmantv.png style="border:none"/></a>   </div><div style="padding-top:7px;"><a id=href=style=></a></div></div></div>


  14. <div style="width:650px"><object classid="clsid:d27cdb6e-ae6d-11cf-96b8-444553540000" codebase=http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab id="uzmanEmbedPlayerq0MVTTqFJWQ" width="650" height="650"><param name="movie" value=http://www.uzmantv.com/getswf/q0MVTTqFJWQ /><param name="WMode" value="Transparent"><param name="allowNetworking" value="all"/><param name="allowScriptAccess" value="always"/><embed src=http://www.uzmantv.com/getswf/q0MVTTqFJWQ wmode="transparent" width="650" allowScriptAccess="always" allowNetworking="all" height="650" name="uzmanPlayerq0MVTTqFJWQ" type="application/x-shockwave-flash"/></object><div><div style="float:left;"><a id="uzmanlinkq0MVTTqFJWQ" href=http://www.uzmantv.com target="_blank"><img src=http://www.uzmantv.com/images/uzmantv.png style="border:none"/></a>   </div><div style="padding-top:7px;"><a id=href=style=></a></div></div></div>


  15. <div style="width:650px"><object classid="clsid:d27cdb6e-ae6d-11cf-96b8-444553540000" codebase=http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab id="uzmanEmbedPlayereTQ0Q0FqJ2n" width="650" height="650"><param name="movie" value=http://www.uzmantv.com/getswf/eTQ0Q0FqJ2n /><param name="WMode" value="Transparent"><param name="allowNetworking" value="all"/><param name="allowScriptAccess" value="always"/><embed src=http://www.uzmantv.com/getswf/eTQ0Q0FqJ2n wmode="transparent" width="650" allowScriptAccess="always" allowNetworking="all" height="650" name="uzmanPlayereTQ0Q0FqJ2n" type="application/x-shockwave-flash"/></object><div><div style="float:left;"><a id="uzmanlinkeTQ0Q0FqJ2n" href=http://www.uzmantv.com target="_blank"><img src=http://www.uzmantv.com/images/uzmantv.png style="border:none"/></a>   </div><div style="padding-top:7px;"><a id="konulinkeTQ0Q0FqJ2n" href=style=></a></div></div></div>


  16. kedi.jpg

    <embed type="application/x-shockwave-flash" src=http://rugzo.com/i/v/player.swf quality="high" allowfullscreen="true" flashvars="file=http://video.ak.facebook.com/cfs-ak-sf2p/27669/000/96/385028257431_43623.mp4&flashvars=&backcolor=0x89e414&frontcolor=0xffffff&lightcolor=0x000000&screencolor=0x000000&image=http://www.rugzo.com/i/r/vd.gif&logo=http://www.rugzo.com/i/r/watermark.png&link=http://www.rugzo.com/istiklal-marsinda-esas-durus-yapan-kedi/&type=video" height="650" width="650">

    Kaynak Pozitif Gazete


  17. AĞAÇ VE İNSAN

    Kürsel ısınmanın gündemde olduğu son yıllarda doğaya ve insana dikkat çekmek için bu videoyu hazırladık..

    Ağaç Ve İnsan Video İzle

    Bir zamanlar bir ağaç varmış

    ve küçük bir çocuğa aşık olmuş

    Ve küçük çocuk her gün gelmeye başlamış

    Küçük çocuğa yapraklarını uzatmış sevgi ile… verebileceği ilk şeymiş...

    Küçük çocuk kendini ormanın kralı ilan etmiş

    Küçük çocuk ağaca tırmanmış ve…..

    Dallarında sallanmış

    Küçük çocuk lezzetli elmalardan da yemiş

    Ve Küçük çocuk ile ağaç saklambaç bile oynamışlar

    Küçük çocuk yorulunca gölgesinde uyumuş ağacın

    Ve Küçük çocukta ağaca aşık olmuş

    O kadar çok ki !...

    Ağaç artık mutluymuş

    Fakat acımasız zaman hızla geçiyormuş

    Ve Küçük çocuk artık çok büyüyüp başkasını bile bulmuş...

    Ve sonunda ağaç yalnız başına kalmış

    Sonra bir gün Küçük çocuk geri gelmiş ağaç ise “ haydi gel dallarımda sallan , elmalarımdan ye , saklambaç oynayalım ,gölgemde bile uyursun “demiş.Ama küçük çocuk; “ben artık büyüdüm o dediklerini yapamam”.Bunları sana söylemek istemezdim.Ama ”Bana biraz para verirmisin? Sana para veremem.Ama benim elmalarımı al ve onları kasabada sat böylece sana para vermiş olurum.

    Ve Küçük çocuk tüm elmaları toplamaya başlamış

    Ağaç ise çok mutluymuş

    Küçük çocuk uzun süre gelmemiş tabi ağaç etkilenmiş ve o nu görür görmez hemen “ haydi gel dallarımda sallan , elmalarımdan ye , saklambaç oynayalım ,gölgemde bile uyursun “ demiş .

    “Artık ben büyüdüm o dediklerini yapamam. Evlendim bir eşim ve bir çocuğum var artık onları düşünmeliyim. Bana bir ev verebilirmisin ?”demiş “benim evim yok ama orman benim evim. İstersen dallarımı kes ve kendine bir ev yap “ demiş ağaç. Ağaç hala onu seviyormuş...

    Ve o kesmiş bir çok dalı, hiç sormadan, kurumu, yaşmı diye ...Ev yapmak için hepsini götürmüş...

    Ama ağaç hala çok mutluymuş...

    Fakat bu sefer çocuk uzun bir zaman gelmemiş ve; geldiğinde ise “ haydi oynayalım demiyorum, biraz sohbet edelim hiç olmazsa mutlu olurum “ demiş ağaç... Ama çocuk artık yaşlı bir adamdır; ve” bana bir kayık verebilirmisin? buralardan gideceğim ”demiş ...

    Sonra adam ağacı kesmiş

    Ve bir kayık yapmak için götürmüş...

    Ama Ağaç hala mutludur.

    Fakat gerçekten değil...

    Çok ama çok uzun süre sonra adam geri dönmüş.“ senden çok şey almama rağmen sana bir şey veremedim, ben bir vefasız aptalım” demiş...

    Çok ama çok uzun süre sonra adam geri dönmüş.“ senden çok şey almama rağmen sana bir şey veremedim, ben bir vefasız aptalım” demiş...

    Elmalar gitti, dişlerimde, artık elma yiyemiyorum. Dallarında gitti,Kollarımda, artık birşey kaldıramıyorum. Gövden gitti,Benim gövdemde artık birşey yapamıyorum. Evet zavallı kök, bu dediklerimden sonra seni ben, beni yıllar öldürdü...

    “Çok yorgunum ama çok, nasıl anlatayım keşke burada ağaç olsaydın da, gölgende dinlenseydim” demiş yaşlı adam... Kök ise seslenmiş “ gel otur üstüme hiç olmazsa bu ormanda hala dinlenipte oturabileceğin bir yer var” demiş. Çünkü Ağaç onu hala seviyormuş, hemde daha çok...

    Ve yaşlı adam oturmuş ve başlamış düşünmeye……..

    Ağaç tekrar bana döndü diye çok mutluymuş, çünkü o artık bir yere gidemez…….

    Ve ... SON

    Kaynak Kişisel Başarı


  18. Otistik Hafızası

    Videodaki adam otistikmiş... 5 yaşında konuşmaya başlamış ve zor konuşuyor ama hafızası inanılmaz... Romayı bir kez 45 dk. havadan gormus ve pencere sayısına kadar dogru hatırlayarak çizmis... İnanilmaz... Sizin için "OTİSTİĞİN" ne olduğunuda araştırdık ve bunu aşağıya ekledik.

    Otistik Hafızası Video İzle

    Otizm

    Eda Tanyeli Psikolog Otizm ilk kez 1943 yılında Amerika’lı çocuk psikiyatristi Leo Kanner’in yayınladığı bir kitapta ‘Duygusal İlişkinin Otistik Bozuklukları’ olarak tanımlanmıştır. Kanner çevreden kendini soyutlamış, garip dil gelişimleri olan veya hiç konuşmayan bir grup çocuk üzerinde çalışmış ve bu çocuklardaki temel güçlüğün doğumdan itibaren başkaları ile normal ve uygun ilişkiler kuramama olduğunu saptamıştır. İnsanlarla ilişki kurmakta zorluk çekme, ilişki kurmaya yönelik kendiliğinden başlattığı davranışların sinirli olması, ayniliği koruma isteği, iyi bir hafıza, stereotipim davranışlar, ekolali gibi otizmin pek çok tipik özelliği o yıllarda Kanner tarafından belirlenmiştir. Ancak otizmin nedeni olarak bu çocukların anne babalarının soğuk ve mesafeli olduğu iddasini ortaya atmıştır. Bu iddiadan sonra 20 yıl süreyle anne babalar soğuk ve mesafeli olup çocuklarının otizmine neden olmakla suçlanmıştır. O tarihten bu yana otizmin kesin olarak nedeni bulunamamıştır. Fakat basta Amerika olmak üzere dünyada bu konudaki araştırmalar devam etmektedir. Üzerinde durulan nokta otizmin tek bir nedene bağlı olmadığı ve çok faktörlü bir nörolojik ayni zamanda genetik kökenli bir problem olduğudur. Otizmin görülme sıklığı 250 kişide 1’dir ve otizm erkek çocuklarında kız çocuklarına göre 4 kat daha fazla görülmektedir.

    Otizmin Tipik Özellikleri:

    Sosyal İlişkiler

    Sosyal ilişkilerdeki problem otizmin temelini oluşturmaktadır. Otizmi olan çocuklar sosyal farkindalik geliştirmekte zorluk çekerler. Bu çocuklar göz kontağı kurmakta zorlanır ve diğer insanların duygu ve düşüncelerine karsı ilgisiz kalır. Otizmi olan çocuklar sosyal iletişimden haz almaz ve sosyal iletişimi sadece temel ihtiyaçlarını karşılamak için kullanır. Ayrıca bu çocuklarda sosyal imajinasyon güçlüğü görülmektedir. Taklit becerileri kendilinden gelişmez, yaratıcı oyun oynamada, diğer insanların duygularını anlamada (sempati) zorluk çekerler.

    İletişim Problemleri

    Otizmi olan çocuklarda dil gelişimi ciddi derecede gecikmiş veya normalden farklı bir şekilde oluşmuş olabilir. Babildama ilk 6 ay içinde olabilir fakat sonra gerileyebilir. Konuşma gecikebilir veya hiç gelişmeyebilir. Konuşması gelişen çocuklarda dil kendilinden ve yaratıcı bir şekilde kullanılmayabilir. Artikülasyonlari iyi olabilir fakat çoğu zaman söylediklerine anlam yükleme güçlükleri nedeniyle daha çok ezberledikleri cümle kalıplarıyla konuşabilirler. Ayrıca ‘alici dil’ dediğimiz söyleneni anlama becerisi ile ilgili olarak problemler yasayabilirler. Karmaşık cümleler yerine kisa ve net söylenmiş sözleri ve soyut kavramlar yerine somut kavramları anlamaları daha kolaydır.

    Davranış Problemleri

    Otizmi olan çocuklarda görülen öfke nöbetleri, kendine veya diğer insanlara zarar verme gibi davranış problemleri öncelikle iletişim kurma güçlükleri dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Ayrıca rutinlere ciddi bir bağlılıkları (aynilik ihtiyaçları) olduğu için çevresel değişiklikler nedeniyle de davranış problemleri görülmektedir. Aynilik ihtiyacı da ‘stereotipim’, halk arasında takıntı olarak bilinen, tekrarlana davranışlar içine girme sonucu ortaya çıkar. Örneğin, otizmi olan çocuklar her gün ayni giysileri giymek, ayni yemeği yemek, bazı oyuncakları veya oyuncağın bir parçasını yanında taşımak, eşyaları dizmek ihtiyacı duyabilirler. Ayrıca parlayan yüzeyler, ışık, pervane gibi dönen cisimler, inanların saç ve sakalları bu Çocuklari büyüleyebilir. El, kol sallama, ayak parmak uçlarında yürüme, kendi etrafında dönme gibi davranışlar oldukça tipiktir.

    Duyusal Problemler

    Otizmi olan kişilerin duyu organlarında çok az veya aşırı duyarlılık görülebilir. Örneğin bizim için normal yükseklikte olan sesler bazı çocuklar için talere edilebilmesi çok güç olabilir. Ayni şekilde bizim için dokunmalar bazı çocuklar için acı verici boyutlarda olabilir. Ayrıcı görsel olarak da aşırı duyarlıdırlar. Bu da çocukların görsel uyarıcılardan fazla etkilenerek detaylara takılmasını ve dikkatini odaklaması gereken noktaları kaçırmasına neden olur.

    Zihinsel Fonksiyonlar

    Birçok kaynakta otizmi olan çocukların zeka düzeyleri ile ilgili olarak yüzde oranları verilmektedir. Ancak bu oranlar genellikle standart zeka testleriyle yapilan zeka ölçümleriyle elde edilen sonuçlardır. Zeka düzeyinden söz ederken su unutulmamalıdır ki otizmi olan çocukların çoğu bazı gelişim alanlarında yaşıtlarından çok daha alt düzeyde performans gösterirken bazı alanlarda da yaşıtları kadar ve hatta standart zeka testleriyle ölçülmeyen bazı alanlarda da yaşıtlarından üst düzeyde performans gösterebilirler. Yani çoğunlukla otizmi olan çocukların zihinsel gelişimleri bütün alanlarda paralellik göstermemektedir. Örneğin bazı Otistik çocuklar 2 yas dil gelişimine sahipken çok karmaşık pazılları kolaylıkla yapabilme yeteneğine sahip olabilmektedirler. Bu nedenle bu çocukların standart zeka testlerinde sergilediği düşük performansa bakarak zeka geriliğinden bahsetmek doğru değildir.

    Düşünme Sistemleri

    Otizmi olan bireylerin düşünme yapılarını etkileyen temel faktör deneyimlerine anlam yükleyememeleridir. Olaylar ve düşünceler arasındaki ilişkileri anlamakta zorlanırlar. Detaylara aşırı odaklanırlar ve bu da dikkat dağınıklığını birlikte getirir. Ayrıca otizmi olan çocuklar sembolik ya da soyut kavramları anlamakta zorluk yasarlar. Bu nedenle deyimleri, mecazi sözleri anlamada güçlük çekerler. Diğer bir güçlük ise organizasyon yapabilme ve öncelikleri belirleme becerileridir. Organizasyon otizmi olan kişiler için çok zordur çünkü hem önce yapılacak basamakları, hem de istenilen sonuç üzerinde aynı anda düşünmeyi gerektirir. Öncelikleri belirleme konusundaki zorluk çekme nedeni ise beceriler arasındaki ilişikiyi tam olarak anlayamamasından kaynaklanabilir. Otizmi olan kişiler bir beceriyi yalnızca bir durum veya ortama göre öğrenebilir fakat ayni beceriyi diğer gerekli ve uygun ortamlara taşımakta zorlanırlar. Yani genelleme yapmakta güçlük çekerler.

    Yukarıda belirtilen özellikler otizmi olan kişiler tarafından hayat boyu asılamayacak olduğu sanılmamalıdır. Önemli olan bu kişilerin bu tip güçlükler yasayabileceği terapistler, öğretmenler ve en önemlisi anne babalar tarafından bilinmelidir ve bu kişilerin hangi davranışı ne gibi bir nedenle gerçekleştiremeyecekleri düşünülmeli ve Egitim programları ona göre düzenlenmelidir. Böylece otizmi olan kişiler daha iyi anlaşılır ve onlarla daha iyi iletişim kurulabilir. Bu alanda yapilan tüm araştırmalar otizmin en etkili tedavi yönteminin Egitim olduğunu vurgulamaktadır.

    Kaynak Kişisel Başarı


  19. HİKAYENİN ALINTILANDIĞI VE UYARLANDIĞI KAYNAK HİKAYE METNİ:

    Okulun ilk gününde 5.sınıfın önünde dururken, öğretmen çocuklara bir yalan söyledi.

    Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini ayni derecede sevdiğini söyledi.

    Ancak, bu imkansız idi, çünkü ön sırada, oturduğu yerde bir yana kaykılmış, ismi Teddy Stoddard olan küçük bir oğlan vardı. Bayan Thompson bir yıl önce Teddy´yi izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemişti. İlave olarak, Teddy tatsız olabiliyordu. Bu öyle bir noktaya geldi ki, bayan Thompson onun kağıtlarını büyük kırmızı bir kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar (X) yapmaktan ve kağıdının üstüne büyük "F" (en düşük derece) koymaktan zevk alır oldu.

    Bayan Thompson´un okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu ve Teddy´nin kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun hayatini gözden geçirdiğinde, bir sürpriz ile karşılaştı.

    Teddy´nin birinci sınıf öğretmeni söyle yazmıştı, "Teddy gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor ve çok terbiyeli... Onun etrafta olması çok eğlenceli.

    İkinci sınıf öğretmeni söyle yazmıştı, "Teddy mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde ve evdeki yaşamı mücadele içinde geçiyor."

    Üçüncü sınıf öğretmeni söyle yazmıştı, "Teddy´nin annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Teddy elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evdeki yasamı yakında onu etkileyecek."

    Teddy´nin dördüncü sınıf öğretmeni söyle yazmıstı, "Teddy içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor."

    Şimdiye kadar, Bayan Thompson problemi kavradı ve kendinden utandı.Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kağıtlarla sarılmış Noel hediyeleri getirdiğinde bile çok kötü hissetti, Teddy´nin ki hariç. Teddy´nin hediyesi bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kağıdı ile beceriksizce sarılmıştı, Bayan Thompson onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu. Bayan Thompson paketten taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesi çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı... Ama o bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesini engelledi,bileziği takti ve parfümü bileklerine sürdü.

    Teddy Stoddard o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı, "Bayan Thompson, bugün ayni annem gibi kokuyordunuz". Çocuklar gittikten sonra, bayan Thompson en az bir saat ağladı. O günden sonra, okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, çocukları eğitmeye başladı. Bayan Thompson Teddy´e özel dikkat gösterdi.Onunla çalışırken, zihni anlamaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu. Yılın sonuna kadar, Teddy sınıftaki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiği yalanına rağmen, Teddy onun gözdelerinden biri idi.

    Bir sene sonra, Bayan Thompson kapısının altında Teddy´den bir not buldu, ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu. Altı yıl sonra Teddy´den bir not daha aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı. Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını,sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Yine Bayan Thompson´un tüm yaşamındaki en iyi ve en favori öğretmen olduğunu yazmıştı. Sonra dört yıl daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasını aldıktan sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektup onun hala karsılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama simdi ismi biraz daha uzundu...Mektup söyle imzalanmıştı, Theodore F. Stoddard, MD. (tıp doktoru).

    Öykü burada bitmiyor. Görüyorsunuz, ortaya çıkan başka bir mektup var. Teddy bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu. Babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu ve evlenme töreninde Bayan Thompson´un damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.Şüphesiz Bayan Thompson bunu kabul etti. Ve tahmin edin ne oldu? Taşları düşmüş olan o bileziği taktı. Dahası, Teddy´nin annesinin süründüğü parfümden sürdü.Birbirlerini kucakladılar ve Dr. Stoddard, Bayan Thompson´un kulağına söyle fısıldadı,

    "Bana inandığınız için teşekkür ederim Bayan Thompson. Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark yaratabileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim"

    Bayan Thompson, gözlerinde yaslarla fısıldadı, söyle dedi, "Teddy, yanlış şeylere sahiptin. Bir fark yaratabileceğimi bana öğreten sensin. Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum".

    Kaynak Kişisel Başarı


  20. 3482.jpg

    Konya'da doğuştan iki bacağı ve bir kolu olmayan kaporta ustası Halil Kart (69), 45 yıldır başarıyla sürdürdüğü mesleğindeki azmi ve başarısıyla görenleri kendine hayran bırakıyor.

    Konya'nın Sarayönü ilçesinde oto sanayi bölgesindeki iş yerinde oğlu Mehmet Kart (42) ile kaporta tamirciliği yapan Halil Kart, doğuştan iki bacağı ve sağ kolu olmadığı için ilkokulu okuyamadığını anlattı.

    Bunun üzerine ailesinin kendisini sanayideki bir otomobil tamircisinin yanına çırak olarak verdiğini anlatan Kart, "18 yaşında bir ustanın yanında 5 yıl boyunca çırak, 2 yıl da kalfa olarak çalıştım. Engelli olmama rağmen azmim sayesinde işi kısa zamanda öğrendim. Daha sonra 1965 yılında kendi dükkanımı açarak çalışmaya devam ettim" dedi.

    Tanımayan tedirgin oluyor

    Kart, yaklaşık 45 yıl kaporta tamirciliği yaptığını, engeline rağmen kimseye muhtaç olmadan geçimini sağladığını vurgulayarak, "Bu yaşıma kadar kimseye muhtaç olmadan yaşamımı sürdürebilmek, kimseye avuç açıp ekmek dilenmemek için bıkmadan, usanmadan çalıştım. Azmim sayesinde de 69 yaşındayım ama hala çalışıyorum. İlk başlarda işimi yaparken iki bacağımın ve bir kolumun olmaması nedeniyle çok zorlandım ama zaman içinde tüm bu zorluklara alıştım. Engelimin dışında gelen bazı müşterilerimin de bana küçümseyici, tedirgin bakışlarıyla da mücadele etmek zorunda kaldım" dedi.

    "İşimi iyi yapıyorum"

    İşyerine gelen müşterilerinin, engelli olduğunu gördüğünde araçlarını tereddütle kendisine bıraktığını, bunun kendisini incittiğini anlatan Kart, "Beni tanımayan birçok müşteri ilk etapta, 'bu aracı bu mu tamir edecek?' diye söyleniyor ama daha sonra yaptığım işi görünce utanıyorlar. İşimi engelsiz meslektaşlarımdan daha iyi yaptığıma inanıyorum" diye konuştu.

    Kart, halen iş yerinde oğluyla birlikte çalışarak ekmek parasını kazandığını belirterek, engelli olmasına rağmen azmi ve başarısıyla diğer engelli ve engelsiz herkese örnek olduğuna inandığını ifade etti.

    Sarayönü'ndeki doğuştan veya sonradan engelli olan birçok kişinin kendisini gördüğünde moral bulduğunu ifade eden Kart, "Beni gören diğer engelliler hayata daha sıkı sarılıyorlar. Hatta engelsiz olup da iş güç sahibi olmayanlar da durumundan etkilenerek kendilerine ders çıkarıyorlar" dedi.

    Kart, doğuştan engelli olduğu için malulen emekli olamadığını, yaklaşık 5 yıl önce Bağkur'dan normal şekilde emekli olduğunu belirterek, "Yüzde 74 çalışamaz raporum var ancak Bağkur kanunlarındaki 'işe girmeden önce doğuştan engelli olanlar malulen emekli olamaz' maddesi gereği malulen emekli olamadım. Ama kimseye kızmıyorum. Devletimiz bizden desteğini hiçbir zaman esirgemedi. Bana akülü araç verdi. Yıllardır onu kullanıyorum. Emekli olunca maaşa bağladı. Bu defa çocuğum ve okuyan torunlarımın geçimi için çalışmayı bırakmadım. İşler de düşük modelli araçların piyasadan çekilmesi nedeniyle adeta durma noktasına geldi ama yine de Allah'a şükürler olsun geçiniyoruz" ifadesini kullandı.

    Kaynak


  21. 000000000000000000000000v136.jpg

    Görmeyenleri Koruma Derneği Konya Şubesi, 29 Mart 2009-29 Mart 2010 tarihleri arasında 15 Belediye Başkanının engellilere karşı davranış ve hizmet notunu gösteren karne notlarını kamuoyuyla paylaşarak, düzenledikleri törenle en başarılı üç Belediye Başkanına karnelerini teslim etti.

    Çumra Belediye Başkanı Yusuf Erdem, Engellilere karşı davranış ve hizmet anlamında en başarılı üç Belediye Başkanından biri seçildi. Görmeyenleri Koruma Derneği Konya Şubesinin kurduğu takip komisyonu 15 Belediye Başkanının, bir yıllık hizmet ve davranışlarını değerlendirerek yaptığı çalışma sonunda, Ereğli Belediye Başkanı Hüseyin Oprukçu ve Seydişehir Belediye Başkanı Abdülkadir Çat’a da en başarılı üç Belediye Başkanı arasında yer verdi.

    Dernek Başkanı Veli Özağan törende yaptığı konuşmada hizmetlerinden dolayı başarılı Belediye Başkanlarına teşekkür ederek şunları kaydetti :

    "21. YY. da engellilerin yaşam standartlarını yükseltmek ve her türlü sorunlarını kısa sürede gidermek adına yoğun bir şekilde çalışmaktayız. Bu kapsamda, 29 Mart 2009 Mahalli İdareler Genel Seçimlerinden sonra Belediye Başkanlarının engellilere karşı davranış ve hizmetlerini değerlendirmek üzere bir takip komisyonu kurduk. Takip komisyonumuz bir yıl boyunca 31 ilçe ve 1 Büyükşehir olmak üzere 32 Belediye Başkanının çalışmalarını, muhalefet ve iktidar partili belediye başkanları olmak üzere iki guruba ayırarak, çeşitli yöntemlerle takip etmişlerdir. Bir yıl sonunda belediyelerimizden engelliler için neler yapıldığına dair bilgi istedik. Şu anda 15 belediyenin değerlendirmesi bitti. Diğer belediyelerimizden de henüz cevap almış değiliz." dedi.

    Değerlendirmesi biten Ahırlı, Altınekin, Bozkır, Çeltik, Derbent, Derebucak, Emirgazi, Kadınhanı, Taşkent, Yunak, Cihanbeyli, Sarayönü, Çumra, Ereğli ve Seydişehir ilçelerinin karne notlarını okuyan Dernek Sekreteri Ali Büyükyılmaz, Çumra, Ereğli ve Seydişehir Belediye Başkanlarını en başarılı üç Belediye Başkanı seçtiklerini açıkladı.

    Törende bir konuşma yapan Çumra Belediye Başkanı Yusuf Erdem, Dernek başkan ve yöneticileri ile, takip komisyonuna teşekkür ederek, düşünce ve çalışmalarından dolayı tebrik etti.

    Her sağlıklı insan aynı zamanda bir engelli adayıdır diyen Erdem; ‘’Tüm engelli kardeşlerimizin normal standartlarda hayatlarını sürdürebilmelerini sağlamak her şeyden önce biz belediye başkanlarının görev ve sorumluluğundadır. Bizler üzerimize düşeni her zaman yerine getirme gayretinde olacağız. Biz buradaki kardeşlerimizi engelli olarak görmüyoruz. Allah hiç kimseyi kalp gözü engellisi yapmaz inşallah’’ dedi.

    Kaynak


  22. 3483.jpg

    Geçirdiği beyin ameliyatı sonrasında iki gözünü birden kaybeden genç avukat Gizem Tanay, belediyeden aldığı destekle yeniden hayata tutundu.

    Engelleri yüzünden üç yıl boyunca iş bulamayan ve yaşama sevincini kaybetmek üzereyken Fethi Yaşar ile tanışan Tanay, dokuz aydır mesleğini yapmanın mutluluğunu yaşıyor.

    Beyninde oluşan tümör nedeniyle genç yaşında beş defa ameliyat olmak zorunda kalan avukat Gizem Tanay, sonuncu ameliyatında iki gözünü de kaybetti. 24 yaşında hayatı kararan Tanay’ın, iş için başvurduğu her adreste engelleri yüzündan kapılar yüzüne kapandı. Umudunu yitirmek üzereyken Yenimahalle Belediyesi’ne başvuran genç avukat, aynı gün işe başladı. Dokuz aydır mesleğini yapmanın mutluluğunu yaşayan Tanay, herkesin potansiyel bir engelli olduğunu söylüyor.

    Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin başarılı öğrencilerinden olan Tanay, henüz okurken birçok iş teklifi aldığını fakat gözlerini kaybettikten sonra bütün kapıların yüzüne kapandığını üzülerek belirtti. Toplumda engellilerin dışlandığının altını çizen Tanay filmleri aratmayacak hayat hikayesini şu sözlerle anlattı:

    Engeller engel olmamalı

    “Engelsizken, hayata sıkı sıkıya tutunurken, hiç ummadığım bir anda büyük bir engele takıldım. Doğuştan görme engelli olsaydım, engelimle yaşamaya alışır, görmemenin eksikliğini yaşamazdım. Ben her şeyi gördüm, renkleri biliyorum, aşık oldum. Bunları yaşarken, beynimde oluşan bir tümörden kurtulmak isterken gözlerimi kaybettim. Engelsizken engelli olacağımı bilseydim, beyin ameliyatını asla olmazdım. Hayatımı, yaşama sevincimi kaybettim. Okulumun bitmesine bir yıl vardı. Ailem ve seçtiğim avukatlık mesleği beni hayata bağladı. Okulumu büyük çabalar sonucunda bitirdim. İş teklifleri alırken, bir anda bütün telefonlar sustu. İş için başvurduğum her yerden, ‘Başarılı bir okul hayatın var. Ama biz engelli bir avukat istemiyoruz’ yanıtını aldım. Engellilerin dışlandığının o zaman farkına vardım. Yaşananlara inat hayata daha da bağlandım. Yaşamaya, engellerin engel olmayacağına inandım.

    İnancımı yitirmek üzereydim

    Üç yıl boyunca iş aramaya devam ettim. Başvurularım kabul edilmedikçe, yaşama inancımı yitirmeye başladım. Bana acıyan insanların, beni teselli etmelerinden yorulmuştum. Son umudum Yenimahalle Belediyesi’nin Hukuk Bürosu oldu. Görüşmeye gelirken nasılsa olmaz düşüncesiyle yanımda özgeçmiş bile getirmemiştim. İş başvurusunda bulunmaya geldiğim gün Fethi Yaşar ile görüştüm ve bir gün sonra da işe başladım. Gözlerim gördüğü zamanlar çalışmıştım. Bu nedenle kendime güvenim vardı. Artık karşımda bana kapılarını kapatan değil, bana güvenen, yaptığım her işin altına imzasını atan güçlü bir isim var. Yaşama sevincimi yitirmek üzereyken karşıma çıkarak, bana hayatımı yeniden kazandıran herkese çok teşekkür ediyorum.”

    Eğitilmesi gereken bizleriz

    Tanay’a iş imkanı sağlayarak ona Yenimahalle Belediyesi’nin kapılarını açan Fethi Yaşar, özürlülerin toplumdan dışlanmaması gerektiğini belirterek şunları söyledi:

    “En az bizler kadar engelllilerinde bu toplumda yaşama hakkı var. Onları dışlayarak, zor olan hayatlarını daha da zorlaştırarak yaşayamayız. Onları çoğu zaman görmezden geliyoruz. Onların, eğitilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Aslında eğitilmesi gereken bizleriz. Zaten onlar bu engelleriyle yaşıyor. Bizler onlara nasıl davranmamız gerektiğini bilmiyoruz. Engelli vatandaşlarımızı topluma kazandırmalıyız. Onlara iş imkanları sağlayarak, hayatlarını sürdürebilecekleri bir yaşam kazandırmalıyız. Genç ve başarılı avukatımız Gizem, belediyeye başvurduğunda isteğini hemen kabul ettim. Eğer onun yaşamı için küçük de olsa bir şey yapabildiysek ne mutlu bize.”

    Kaynak


  23. <div style="background-color:#090909;width:650px;"><embed src="http://www.vidivodo.com/VideoPlayerShare.swf?u=BFZDRFxAWhI=" type="application/x-shockwave-flash"wmode="window" bgcolor="#090909" width="650" height="650" allowScriptAccess="always" allowfullscreen="true" ></embed><div style="background-color:#090909;padding:5px;color:#CCCCCC; font: 11px Verdana;"><a href=http://www.vidivodo.com/ style="color:#FFFFFF;" target="_blank">Vidivodo.com</a> : <a href=http://www.vidivodo.com/376363/kusursuz-kamuflaj style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="kusursuz kamuflaj">kusursuz kamuflaj</a>  Etiket: <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/kutup style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="kutup">kutup</a> <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/ku%FE style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="kuş">kuş</a> <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/kamuflaj style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="kamuflaj">kamuflaj</a> <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/harun style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="harun">harun</a></div></div>