Dogru_Yol

Üye
  • İçerik sayısı

    1.928
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    20

İletiler bölümüne Dogru_Yol kullanıcısının eklediği dosyalar


  1. Özürlüye yardım eli uzatan birçok kurum var. Bunlardan biri de Vakıflar Genel Müdürlüğü. Muhtaçlara uzanan yardım eli çoğu insana can simidi olup hayata tutunmasını sağlıyor. Murat Zengin de vakıftan aldığı özürlü maaşıyla hayata tutunanlardan...

    Cezaevine düşünce engeline bir engel daha eklenmiş. Vakıftan aldığı maaş kesilmiş. Hayatı kararmış.

    Dertli okurumu dinledim. "Allah kimseyi başkasının yardımına muhtaç etmesin" diye dua ettim. İşte dertli okurumun yaşadığı dram.

    "Abi, ben Samsun Bafra Açık Cezaevi'nde yatıyorum. Vakıf özürlü maaşımı kesti. Gerekçesi mahkûm olmam nedeniyle muhtaçlığımın ortadan kalkmasıymış. İyi de biz burada iaşe (yemek, elektrik, sabun, jilet, çorap, terlik vs.) bedeli ödüyoruz. Muhtaçlığım nasıl sona erer anlamadım. Vakıftan gelen bu yardıma güvenerek TOKİ'den bir ev aldım. Aylardır taksitleri ödeyemiyorum. Ev de elimden gidecek. Vakıfa durumumu içeren bir dilekçe yazdım. Sonuç alamadım. Bana para vermesinler. Yeter ki evimin taksidini ödeyebileyim. Tek çarem sizsiniz."

    Durumuna üzüldüm. Çünkü günümüzde yardımın da cılkını çıkardılar. Kimine kazanla, kimine kepçeyle, kimine kaşıkla bir şeyler verilirken, kimine de 'yok'lar egemen.

    Aynen hükümlü özürlüye verilmeyen yardımda olduğu gibi. Vakıf, cezaevindeki birine devlet bakıyor mantığı ile muhtaçlık yardımını kesiyor. Tabii ki kesebilir....

    Ancak bunun bir mantığı, bir açıklaması olmalı. Maaşı kesilen özürlü yiyip içtiğinin, deyim yerindeyse soluduğu havanın bedelini ödüyor. Eee muhtaçlığı nasıl kalkıyor? Biri bana anlatsın. Vakıf yöneticilerinin cezaevinde yaşananlardan haberi yok mu?

    Var. İki hafta boyunca bu alayı ısrarla gündeme taşıdım. Ama sorunu görmezden gelmek işlerine geliyor. Çünkü onlar özürlü...

    Buradan Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt'a rica ediyorum. Şu cezaevinde yatan özürlülerin yaşadığı yardım olayına bir el atıverin de Murat Zengin gibi sakatlar, sakata gelmesin.

    Cemalettin Gürsoy

    Kaynak


  2. 2568.jpg

    Yenidoğan tarama testleri , sağlıklı olarak dünyaya gelen bebeklerde , henüz belirti vermeye başlamamış olası bir metabolik sağlık sorununun belirlenmesi için uygulanmakta olan en etkin sağlık hizmetlerinden biridir.

    Böylece sorun yerleşip kalıcı etkileri ortaya çıkmadan önlemler alınabilir , tedaviye yanıt daha başarılı olur.

    Doğumsal metabolizma hastalıklarının bir kısmında erken tedavi ile geriye dönüşümsüz kalıcı hasar ya da ölümün engellenmesi, amacıyla günümüzde doğum yapılan tüm sağlık kurumlarında yenidoğan taraması uygulanmaktadır.

    1.Yenidoğan tarama testi ve zeka testi(topuk testi) aynı şeyler midir?

    Doğumsal metabolizma hastalıklarının bir kısmında erken tanı konulamadığı takdirde zeka geriliği de tabloya eşlik ettiği için bu tarama testi de halk arasında zeka testi olarak bilinmektedir. Aslında bu test bebeğin zeka düzeyini belirleyen bir test değildir.

    2.Gebelikte uygulanan zeka testi ile doğumdan sonra alınan zeka testi aynı şeyler midir?

    Hayır ikisi tamamen farklı testlerdir. Gebeliğin ikinci trimesterinde (2.üç ayında ) anneye uygulanan tarama testi bebekte olası beyin-omurilik gelişimsel hastalıkları, Down Sendromu(Mongol bebek) başta olmak üzere bazı kromozom hastalıklarının tanınması amaçlı uygulanmaktadır. Doğumdan sonra yapılan tarama testi ise bebeğin metabolizmasındaki olası problemleri taramak içindir. Bu tip hastalıklarda da bebeğin zeka gelişimi etkilendiğinden, gebelikte yapılan üçlü teste de halk arasında zeka testi denmektedir. Ancak gebelikte ve doğum sonrası yapılan iki test biribirinden farklıdır, ayrı hastalıklar tarandığından mutlaka iki test de uygulanmalıdır.

    3.Tarama testi ne zaman alınmalıdır?

    Her yenidoğan tarama örneği 3-6 günler arasında alınmalıdır. Böylece bebek , bir süre

    proteinle beslenmiş ve sindiremediği madde kanda birikmiş olur. Örnek alınma yaşı hiçbir

    zaman ilk haftayı geçmemelidir . İlk 24 saatte kan örneği alınmışsa yalancı negatiflik olasılığı nedeniyle 15 gün sonra ikinci örnek alınmalıdır.

    Küvöz bakımı ya da antibiyotik tedavisi alan bebeklerde 1. haftada kan örneği alınabilir ancak bebeğin özel durumu kan örneği alınan karta not edilir.

    4.Tarama testi nasıl yapılmaktadır ?

    Topuktan alınan kan örneklerinin özel bir kağıda emdirilmesi daha sonra da tahlilin yapılacağı laboratuara gönderilmesi şeklinde yapılmaktadır.

    Standart tarama testlerinde sadece fenilketonüri ve hipotiroidi taraması uygulanmaktayken , ekonomik ve teknolojik olanakları yüksek olan merkezlerde aynı miktar kan örneğiyle 35’in üzerinde hastalığın taraması yapılabilmektedir.

    5 .Test sonuçları nasıl bildirilir ?

    Standart tarama testinde sadece hastalık olasılığı beliren bebekler geri çağrılmaktadır. Kapsamlı tarama testi sonuçları ailelere rapor edilmektedir.

    6.Tarama testinde şüpheli sonuç çıkarsa ne yapılmalıdır?

    Tarama merkezlerinde testi şüpheli sonuçlanan yenidoğanlar çağrılarak yeni bir kan örneği alınır. İkinci testte pozitif sonuç bulunanlara gerektiğinde daha ayrıntılı incelemeler için testler uygulandıktan sonra tedavi ve/veya diyet başlanır .

    Uzm. Dr. Esra Özaydın

    Kaynak.sizdensize.milliyet.com


  3. 3343.jpg

    Aileler, bebeklerinin ağlaması nedeniyle çileden çıkıp, bebeği kollarından ya da göğüslerinden tutarak sallayabiliyorlar.

    Bu olay sonucu ortaya çıkan sarsılmış bebek sendromu, tahmin edilenden daha sık karşılaşılan bir durum. Üstelik bebeğin yaşamına zihinsel engelli devam etmesine, hatta ölümüne bile neden olabiliyor.

    Geçtiğimiz günlerde bir anne ile tanıştım, iki gözü iki çeşme, çok stresli bir hamilelik geçirdiğini, şimdi de 40 günlük bebeğinin eşi tarafından 3-4 kez sarsıldığını söyleyerek benden yardım istedi. Bu arada anne 39 yaşında ve ilk bebeği, baba ise 35 yaşında ve ikinci kez baba! Efendim, baba bebeğin ağlamalarına dayanamıyormuş ve sussun diye bebeği sarsıyormuş. Zaten anne, 'babanın bebeğe sinir olduğunu da hissediyorum' diyor. 'Kendisiyle eskisi gibi ilgilenemediğim için bebeğe kızıyor, 40 gündür sevişemememizin nedeni olarak da bebeği görüyor ve bu yüzden de bebeğe çok sinirli. Kaç kere yapma, ya çocuğa bir şey olursa, dedim ama dinletemiyorum.'

    İnsanın aklı almıyor ama bu tarz olaylar hiç de az yaşanmıyor ve aileler, 'Bebek beşiğinden düştü' diyerek, işin içinden sıyrılabiliyor bile... Anneye önerim, acilen 4320 sayılı yasadan yararlanması oldu. Konunun ayrıntılarını ise uzmanlardan aldığım bilgiler eşliğinde sizlere aktarıyorum. Çevrenizde böyle istismar edilen bebekler varsa, siz de suç duyurusunda bulunabilirsiniz, lütfen sessiz kalmayın!

    SARSILMIŞ BEBEK SENDROMU NEDİR?

    Ciddi beyin travmasına sebep olabilen sarsılmış bebek sendromu, bir çocuğun şiddetle sarsılması sonucu ortaya çıkıyor. Genellikle beyin kanaması, beyinde ödem, kafatası kırığı, gözde kanama gibi ciddi boyutta hasarlar meydana geliyor. Ebeveynler bunu genellikle bilinçli yapmıyorlar; neden, çoğu kez bebeğe bakan kişinin stresle baş edememesi oluyor. Tabii, düşük sosyoekonomik düzey, evlilik dışı ilişkiler ve anne-babanın ruh sağlığı da diğer faktörler arasında. Sarsılmış bebek sendromu, çocuk istismarının bir türü. Bebeklerin özellikle yaşama uyum sağlamaya çalıştıkları ve gaz sancılarının da yoğun yaşandığı ilk aylarda ağlamalarının durmadığı, ebeveynler için yorucu olan dönemde ve ilk 6 ayda bu duruma daha sık rastlanıyor.

    BULGULARI NELER?

    Hafif olan durumlar bulgu da vermeyeceği için hekimler anlamayabiliyor. Ancak sendromdan ciddi şekilde etkilenen bebeklerde çok ağır belirtiler görülebiliyor, hatta bebeğin ölümüyle sonuçlanan vakalar oluyor. Huzursuzluk, titreme, kusma gibi basit belirtilerden letarji, konvülsiyon (bilinç kaybı ve şiddetli kasılma), koma, stupor (tepkinin azaldığı yarı uyku hali) ve ölüme kadar geniş bir yelpaze söz konusu. Bebeklerin yaklaşık yüzde 20'si travmadan sonraki ilk birkaç günde kaybediliyor. Hayatta kalanların büyük kısmı ise öğrenme güçlüğü, davranış sorunları, ileri bilişsel ve gelişimsel gerilik, paralizi ve körlük gibi ciddi travmalarla yaşama devam ediyorlar.

    NASIL OLUŞUYOR?

    Henüz boyun kaslarının güçlü olmadığı dönemde, ebeveynlerin bir anlık öfkeleri sonucu sarstıkları bebeklerinin başı, öne arkaya çok şiddetli sallanıyor. Sarsılma esnasında beyin de kafatası içerisinde öne arkaya gidiyor. Bebeklerin beyinleri daha yumuşak, sıvımsı bir yapıda olduğu için beyindeki kan damarları ve sinir hücreleri kopuyor. Buna bağlı olarak da beyin kanaması ortaya çıkıyor. Bebeğin gözle görülür bir yarası olmamasına rağmen, beyin ve gözaltı kanamaları gibi bulgular da sarsılmış bebek sendromunu gösterebiliyor.

    BEBEKLERİN 3'TE 1'İ HAYATINI KAYBEDİYOR!

    Sarsılmış bebek sendromuna maruz kalan bebeklerin yaklaşık 3'te 1'i ölüyor, 3'te 1'i ağır nörolojik engelli kalıyor, 3'te 1'i de bu sarsıcı durumu çok hafif bir şekilde, herhangi bir hasar olmadan atlatabiliyor. Çok genç anne-baba olmuş, eğitimsiz, yoksul, iş yükü fazla, evde çok sayıda çocuğu olan, evlilik dışı birliktelik yaşayan, zaten süregelen ruh sağlığı sorunları olan ebeveynlerin bebeklerini sarsma riski artıyor. Özellikle de yorgun, uykusuz geçen ilk bebeklik döneminde anne-babanın duruma adapte olma zorluğu yaşadığı durumlarda, yani öfkeyi artıran faktörlerin varlığı karşısında gerekli kontrolleri gösteremeyen ebeveynler risk taşıyor. Ciddi sorunlara hatta bebeğin kaybına neden olan bu sendrom için alınması gereken en önemli tedbir ise, anne-babanın hazır olduğunda, isteyerek çocuk yapması ve bakabileceği kadar çocuk sahibi olması. Çünkü önemli olan bu sendromun hiç yaşanmaması.

    Sarsılmış bebek sendromu, hayatı tehdit eden bir durum

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ve Çocuk Nörolojisi Uzmanı Prof. Dr. Serap Uysal:

    'Sarsılmış bebek sendromunda bebeğin beyninin sarsılması sonucu solunum ve dolaşım merkezleri hasar görüyor: Beyin ödemi, beyin içi kanama ve kafatası kırıklarına yol açabiliyor. Sonrasında da ortaya çıkan tablo birdenbire kötüleşen, havale geçiren, solunum zorluğu olan, kısacası hayati riskler taşıyan bir durum. Durumu fark eden kişi bebeğin fenalaşması ile birlikte vakit kaybetmeden en yakın hastaneye götürmeli. Böylesine hayati bir durumda yapılabilecek tek müdahale budur. Çoğu zaman bebek sarsılmadan hemen sonra değil bir müddet sonra kötüleşmeye başlar. Bu durumda ailede; 'Hiçbir şeyi yoktu. Birdenbire oldu. Anlayamadık' gibi tepkiler oluşuyor. Bu tip vakalarla karşılaştığımızda durumu adli mercilere bildiriyoruz.'

    4320 SAYILI AİLENİN KORUNMASINA DAİR KANUN

    Madde 1: Türk Medeni Kanunu'nda öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kendilerinin veya Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bildirmesi halinde, Sulh Hukuk Hakimi re'sen meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak tedbirlerden bir ya da birkaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başkaca tedbirlere de hükmedebilir.

    En çok yaralanma ve ölümün görüldüğü istismar türü

    Adli Tıp Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Oğuz Polat:

    'Çocuk istismarına yol açan olaylar içinde özellikle küçük bebeklere yönelik yapılan ve ölümün ortaya çıkmasına neden olabilecek en önemli olaylardan birisi çocuğun sarsılması olarak özetlenebilecek sarsılmış bebek sendromudur.

    Bebeklerde nasıl gerçekleştiği bilinmeyen beyin kanamaları ve kollarında şiddet uygulandığını gösteren ekimozların olması şeklinde gerçekleşen bu tip olayların istismar olduğu, zaman içinde anlaşılmıştır. Sarsılmış bebek sendromu, özellikle 6 aydan küçük bebeklerde karşımıza çıkan, çocukların maruz kaldıkları kaza dışı yaralanmalar içinde en çok yaralanma ve ölümün görüldüğü olayların başında gelir. Sarsmanın çoğunlukla bebeğin ağlamasını durdurmak veya huzursuzluğunu ortadan kaldırmak amacını taşıdığı düşünülmektedir. Özellikle çocuklardan gelişimlerinin üstünde beklentisi olan ve çocuğun kendi beklentilerini karşılamasını uman ebeveynler ve bakıcılar ciddi istismar potansiyeli taşırlar. Ayrıca, ebeveynin psikiyatrik problemlerinin, çevresel, sosyal ya da ekonomik nedenli stres altında olmalarının impulsif ve agresif davranışları artırdığı bilinir. Birçok olguda, bebeğe doğrudan zarar vermek için mi yoksa sadece susturulmak için mi sarsıldığı açıklanamamaktadır.

    BULGULAR HAFİFE ALINABİLİYOR

    Bebek klinisyenin karşısına hafif bir göz veya beyin travması ile çıkabileceği gibi, birkaç saat veya hafta sürmüş olabilecek kusma, beslenme zorluğu, kasılma veya huzursuzluk ile de gelebilmektedir. Bulgular doktor tarafından birçok zaman hafife alınmakta ve geçirilen ağır bir viral enfeksiyona bağlanabilmektedir. Çoğu kez bebeğin bakımından sorumlu kişi bulguların neye bağlı olarak geliştiğinden haberdardır. Bu bebekler genellikle, kendi kendine iyileşeceği düşüncesiyle beklendikten sonra, nöbet geçirmekteyken veya koma durumundayken doktora getiriliyor. Solunum güçlüğü, nabzın düşmesi, nefes alamama ve bilinç kaybı sık karşılaşılan bulgular. Birçok uzman, küçük çocukların, trafik kazası gibi olaylar dışında çok nadiren ciddi zararlarla sonuçlanacak kaza kökenli travmaya maruz kaldıkları konusunda hemfikir. Bu yüzden, doğum travması veya kazayı destekleyici başka travmatik bulgunun ve kafatası kırıklarının olmadığı, 1 yaşın altındaki çocuklarda kafa içi kanama ve/veya göz içi kanama varlığında, çocuk istismarı ilk düşünülen tanılardan biri olmalıdır.'

    'Anne olunca anladım' Cine 5'te

    Anne ve babaların özlemle beklediği, ekranların en sevilen ebeveyn programı 'Anne Olunca Anladım', 15 Mart itibarıyla hafta içi her gün saat 10.55'te CİNE5 ekranlarından canlı yayınlarına başladı... Hamilelik öncesinden başlayarak çocuklu hayata dair, anne-baba olmaya dair her türlü konunun uzmanlar eşliğinde tartışıldığı bu çok özel programı siz de mutlaka izleyin...

    HÜLYA YILDIRIM hulya@anneoluncaanladim.com


  4. 3347.jpg

    Son 15 yıl içinde engelli sporu profesyonelleşti. Kırılan rekorlar başarının göstergesi. Ancak medyanın ve toplumun ilgisizliği engelli sporcuları üzüyor.

    Her gün düzenli olarak antrenman yapıyor, rekor kırmak için bedenlerinin sınırlarını belki de kimi zaman herhangi bir engele sahip olmayan atletlerden çok daha fazla zorluyorlar.

    Köln Üniversitesi'nde hareket terapisi üzerine çalışmalar yapan Doç. Dr. Horst Strohkendl engelli sporcuların kırdıkları rekorların giderek diğer atletlere daha da yaklaştığına dikkat çekiyor. Strohkendl şöyle konuşuyor: "Engelli sporu çok yaygın olmamasına rağmen, bu alanda çok kısa sürede birçok başarı elde edildiğini teslim etmemiz gerekiyor. Son 15 yıl içinde engelli sporu profesyonelleşti. Öyle ki engelliler tarafından kırılan rekorlar diğer rekorlarla karşılaştırılabilir hale geldi."

    Almanya'da her on kişiden biri fiziksel ya da zihinsel bir engele sahip. Bu oran göz önünde bulundurulduğunda engelli sporunun yeterince destek gördüğünü söylemek mümkün değil. Bunun en büyük nedeni belki de zihinlerdeki kusursuz atlet imajında yatıyor. Strohkendl'e göre bir diğer önemli problem, engelli sporunun karmaşık klasman sisteminde yatıyor. Strohkendl şu açıklamyı yapıyor: "Öncelikli hedef, âdil bir organizasyon yapmak suretiyle mümkün olduğunca fazla insanın spor müsabakalarına katılımını sağlamak. Bacaklarımı hareket ettirebilmem ya da tekerlekli sandalyeye bağlı olmam arasında çok büyük bir fark var. Yine aynı şekilde tekerlekli sandalyedeyken kollarımı kullanabiliyor muyum ya da bu konuda da kısıtlamam mı var?"

    Kategori belirleme tartışması

    Peki, bu kategorileri kim belirliyor? Toplamda kaç farklı kategori var? Kategoriler arasındaki kesin sınır nasıl tespit ediliyor? Köln Üniversitesi hareket terapisi uzmanı Doç. Dr. Horst Strohkendl, bu soruların kesin bir yanıtı olmadığını ve sürekli tartışma konusu olarak gündeme geldiğini belirtiyor.

    Uluslararası Paralimpik Komitesi, şu an için altı kategoriden oluşan bir sistemi benimsemiş durumda. Bu kategorilerden ilkine bir uzvunda en az bir ana eklemi eksik olan atletler, ikincisine merkezî sinir sisteminin zarar görmesi sonucu hareket kabiliyetleri kısıtlanmış olanlar, üçüncüsüne ise görme kaybına sahip ya da göreme engelli atletler giriyor. Dördüncü kategoriyi tekerlekli sandalye kullanan atletler oluştururken, beşinci kategoriye boyu 1 metre 45 santimetrenin altında olan atletler giriyor. Son olarak altıncı kategori de diğer tüm bu 5 kategoride gruplandırılamayan atletleri kapsıyor.

    Ayrıca alt kategoriler de var

    Bunun dışında spor dalına göre farklı alt kategoriler de bulunabiliyor. Örneğin birçok spor dalında âdil müsabaka ortamının sağlanabilmesi için ayakta yarışabilen, bacaklarını kullanamadığı için oturarak yarışan ve görme engelli sporcular farklı alt kategorilerde mücadele ediyor.

    Bu kadar farklı alt kategori olması nedeniyle birçok kişi engelli müsabakalarını fazlasıyla komplike buluyor. Bazı yayın kuruluşlarıysa aynı nedenden ötürü bu konuda haber yapmaktan kaçınıyor. Almanya'nın en başarılı engelli sporcusu Marianne Buggenhagen'a göre ise bu durum biraz abartılıyor. Buggenhagen şunları kaydediyor: "Bu altından kalkılamayacak bir durum değil. Boksta ve halterde de farklı sıkletler var ancak basın bu spor dallarına yine de ilgi gösteriyor."

    © Deutsche Welle Türkçe

    Sarah Faupel / Çeviri: Banu Ertek

    Editör: Murat Çelikkafa


  5. Bediüzzaman Hazretleri anlatıyor ;

    " Bir zamanlar Eskişehir hapishanesinin penceresinde oturmuştum.

    Karşıdaki lisenin genç kızları, okulun avlusunda gülerek raks ediyorlardı.

    Onları, o yabancı cennetlerinde cehennem hurileri hükmünde gördüm.

    Birden elli sene sonraki halleri bana göründü.

    Yani geçmişi gösteren sinemalar gibi, manevi ve hayali bir sinemada onların gelecekteki hayallerini seyrettim.

    Onların sevinçleri eleme, gülmeleri ağlamaya dönmüştü.

    O gülen altmış kızdan ellisi toprak olmuş, kabirde azap çekiyordu.

    On taneside yetmiş yaşına gelmiş, çirkinleşmişti.

    Fakat, en yakınları dahil herkez hayatlarını sefil bir şekilde yaşamış oldukları için onlara adeta tiksinerek, nefretle bakıyorlardı.

    Belki de onlarda kendi hallerini görüyolardı. Ben onlara ağladım "

    Kim bilir, nice insana elli, atmış sene sonraki hali gösterilse, yarınki haline oturup şimdiden ağlayacak, belkide bir gecede ihtiyarlayıp şakakları ağaracaktır. Akibeti unutmak, başa gelecekten kurtulmaya yetmiyor. Bu günden iyi hazırlanılmalı...

    Alıntı


  6. 17530.jpg

    Bülent Aykaç müziğe lise yıllarında gönül vermiş.

    Almanya'nın Köln kentinde yaşayan görme engelli müzisyen Bülent Aykaç (52) tek başına hem kendi stüdyosunu yönetiyor hem de çeşitli mekanlarda müzik çalarak hayatını kazanıyor. Aykaç, ayrıca gençlere özel dersler de vererek kendisi gibi başarılı müzisyenler yetiştiriyor. Doğuştan görme engeli olmasına rağmen engel tanımayarak, engeli olmayan kişilere bile örnek olan müzisyen Bülent Aykaç müziğe lise yıllarında gönül vermiş.

    Bülent Aykaç piyano, gitar, flüt ve akordeon gibi birçok enstrüman çalabiliyor. Kendi besteleri de olan Aykaç, yıllar içinde çeşitli müzik prodüksiyonlarına imza atar hale gelmiş. Bunu ise iki yıl önce Amerika'da hazırlanan bir yazılıma borçlu olduğunu belirten Aykaç, ?Bu programla kullanıcı görmeden özel kabartmalı klavyesi ve ses komutları ile bilgisayarında müzik aranjmanları yapabiliyor. Bu program sayesinde gören bir insana ihtiyacım olmadan şuanda kendi stüdyomda prodüksiyonlar yapıyorum. Bunların yanı sıra öğrencilerime ders veriyorum piyano, gitar, org ve ses eğitimi yapıyorum? dedi.

    HERKESE ÖRNEK OLUYOR

    Şimdiye kadar çok sayıda müzisyen yetiştiren ve şuanda 20'den fazla öğrencisi olan Aykaç'ın kendisi gibi görme engelli öğrencileri de var. Bülent Aykaç elde ettiği başarı ve yaşam enerjisi ile görme engellilerin yanı sıra engeli olmayan kişilere de örnek oluyor. Bülent Aykaç, kendini sürekli geliştirdiğini ve öğrenin sınırı olmadığını belirterek şunları söyledi: ?Hayat hem kolaydır hem de zordur, bu hayata nereden baktığınıza bağlı. Bir kere ben anadan doğma görme özürlü bir insanım. Şimdi beni tanımayan bir insan baktığı zaman hayatım ona her açıdan zor görünüyor. Halbuki zor değil. Ben şuanda müzik dalında 3 ayrı branşta çalışıyorum. Hem ders veriyorum hem hafta sonları Köln'de Fasıl restoranda piyano çalıyorum, müzik yapıyoruz. Ayrıca kendi stüdyomda prodüksiyonlar yapıyorum. Bu 3 formatta olayı düşündüğümüz zaman tabi insanlar bende bir başarı görüyorlar ve benimle birlikte çalışmak istiyorlar. Sürekli araştırıyorum, sürekli öğreniyorum, öğrenmek istiyorum, soruyorum ve bilgi birikimimi insanlar ile paylaşıyorum. Dolayısı ile bu da beni sürekli olarak toplum içerisinde güçlü kılıyor.?

    AİLELER ÇOCUKLARINA ENGEL OLMASIN

    Aykaç müziğin sadece duyguları ifade etmenin yolu olmadığını aynı zamanda herkes için bir ihtiyaç olduğunu dile getirerek sözlerini şöyle sürdürdü: ?Müzik bir ihtiyaç olduğundan dolayı ailelerin bir şekilde çocuklarına, eğer çocukları da istiyorsa müzik dersleri aldırmalarını gerçekten tavsiye ediyorum. Müzik yapan ve müzik öğrenen çocuklar okulda diğer çocuklara göre daha başarılı oluyorlar. Yani müzik aslında insanların ön yargılı düşündükleri gibi okul başarısını negatif yönde değil pozitif yönde etkiler. Bu yüzden kesinlikle tavsiye ediyorum, eğer çocukları istiyorsa aileler lütfen engel olmasınlar, mutlaka bir müzik öğretmeninden çocuklarının müzik eğitimi almasını sağlasınlar.?

    Görme engelli sanatçı Bülent Aykaç'ın en büyük destekçisi eşi Nazlı ve oğlu Eren Aykaç, babalarını hiç yalnız bırakmıyor.

    Kaynak


  7. Zeytinburnu Belediyesi yıl boyunca engellilerin sorunlarını belirlemek ve çözüm yolları aramak için anlamlı bir karar aldı.

    Zeytinburnu’nun engelliler için daha yaşanabilir bir ilçe olmasını hedefleyen Zeytinburnu Belediyesi, 2010’u Engelliler Yılı’ ilan etti. Bu kapsamda ilçede yıl boyunca engellilerin sorunlarına dikkat çekmek ve çözüm yolları bulmak amacıyla sivil toplum örgütleri ile işbirliğine gidilecek ve etkinlikler düzenlenecek.

    Zeytinburnu Belediyesi, Meclis'te oybirliğiyle alınan kararla 2010 yılını "Engelliler Yılı" olarak ilan etti. Başını meclisin engelli üyesi Cemal Merdan’ın çektiği, Mehmet Altuntaş, Abdulaziz Atalan ve Mehmet Türkmen’den oluşan AK Partili üyeler tarafından 2010’un "Engelliler Yılı" olarak ilan edilmesiyle verilen yazılı önerge, Zeytinburnu Belediye Meclisi’nin 5 Mart’ta yaptığı 6.Seçim Dönemi, 2.Toplantı Yılı, 3.birleşiminde oy birliği ile kabul edildi.

    Engellilerin yaşam kalitesini artırmak için birçok alanda çalışmalar yürüten Zeytinburnu Belediyesi, kabul edilen önerge ile engellilerin yaşamını kolaylaştırmaya yönelik uygulamaları arttırarak ilçeyi AB standartlarına yaklaştırmayı hedefliyor.

    Sosyal ve kültürel sorumluluk projeleriyle adından sıkça söz ettiren Zeytinburnu Belediyesi özürlülere yönelik çalışmalarını, Avrupa’da da yapılan sosyal rehabilitasyon, tıbbi rehabilitasyon ve mesleki rehabilitasyon gibi 3 temel başlık altında yürümektedir.

    AKDEM’de bine yakın özürlüye ve ailesine; fizik tedavi ve rehabilitasyon, bireysel (özel) eğitim, grup eğitimi, psikolojik destek, sınıf eğitimi, el ve güzel sanatlar eğitimi, bilgisayarlı özel eğitim, hidroterapi desteği, psikiyatrik ve nörolojik destek, erken tanı çalışmaları hizmeti verilmektedir. Zeytinburnu Belediyesi yaptığı bu hizmetlerin yanında engellilerin hasta bezi, tekerlekli sandalye ve diğer medikal ihtiyaçlarını da karşılamaktadır.

    Kaynak.internethaber.com


  8. albert_einstein.jpg

    Einstein ve Şoförü

    Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. Yine bir konferansa

    gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein’a;

    - “Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum” demiş.

    Einstein gülümseyerek ona bir teklifte bulunmuş:

    - “Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar. O halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen konuş, ben de arka sırada seni dinlerim.”

    Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı bir konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru cevaplamış. Tam yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir fizik sorusu sormuş.

    Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:

    - “Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip” demiş.

    Sonra da salonun arkasında oturan Einstein’ı işaret ederek şöyle devam etmiş:

    - “Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu, göreceksiniz, o bile cevaplayacak. “

    Sonuç olarak: “Akıllı insanlar, akıllı insanlarla çalışır.”

    Alıntıdır

    Fotoğraf Kaynak

    Kaynak Pozitif Gazete


  9. Okuduğunuzdan en verimli şekilde faydalanmanın on kuralı

    Öğrenmeye başlarken kararlı olun.

    Seçici olun.

    Yanınızda kağıt ve kalem bulundurun.

    Sizin için en fazla öncelik taşıyanla başlayın.

    Zihninizi açık tutun.

    Değiştirilmesi en kolay şeyden başlayın ve kendinizi başarıya hazırlayın.

    İlerlemenizi kaydedin ve başarınızı ödüllendirin.

    Hatalarınızdan ders alın.

    Öğrendiğiniz şey üzerinde düşünün ve onu mümkün olduğunca çabuk kullanın.

    Destek alın. Bir ya da daha fazla öğrenme ortağı bulun ve onlardan yaralanın.

    1) Baskı, Performans Ve Siz

    Neler bizi strese sokar?

    Genelde, kendi yeteneklerimize bakışımız ile içinde bulunduğumuz durumun gereği olarak düşündüğümüz şeyler arasında bir uyumsuzluk algıladığımızda strese gireriz.

    Stres fiziksel olarak ne yapar?

    Bedenin ani ve otomatik olarak büyük vitesle harekete geçmesi gibi kan dolaşımını sindirim sistemi gibi vücudumuzun önemli mekanizmalarını olumsuz yönde etkiler. Örneğin mide ağrısı, cilt bozuklukları, baş ağrısı, kas tutulması gibi rahatsızlıklar.

    Stres ne kadar sürer?

    Stres tepkisi kısa ömürlü olarak ortaya çıkar. Sanki gaz pedalını sonuna kadar basmak gibi, ani enerji patlaması sağlar. Eğer birbirini izleyen iki stresli olay arasında insanın kendini yenileyebileceği kadar zaman varsa, her şey yolundadır.

    2) Zamanınızı nasıl kontrol edersiniz?

    Kontrol kurmaya doğru on adım:

    Öncelikle uzun vadeli hedefler belirleyin. Mesela; on yıl sonraki, beş yıl sonraki, bu yıl ki hedefler.

    Hedeflerinizi davranış bağlamında gözden geçirin. Hedefinize ulaşmada davranışlarınızın tutarlığını ve hedeflerinizi yeniden değerlendirin.

    Hedeflerinizi sizin için kritik olan zaman birimlerine göre belirleyin. Amaçlarınız günlük, haftalık ya da aylık süreler için düşünüldüğünde bu sizin için ne anlama geliyor?

    Başlamadan önce yapmanız gereken her şeyin listesini çıkarın.

    Her görevi yapıp yapmamanın sonuçlarını tartın.

    Yedek etkinliklerden kaçının. Elinizdeki asıl işi bitirmeden önce icat edeceğiniz bütün yedek etkinliklerden kaçının.

    Bir “yapılamayacaklar” listesi çıkarın. Bu çabucak birçok sayıda etkinliği ortadan kaldırarak, yapılması gerekenler üzerinde yoğunlaşmanızı sağlar.

    Günün sonunda ertesi gün için bir “yapılacaklar” listesi hazırlayın.

    Zamanınızı değerlendirin.

    10.Kesintisiz bir “düşünme zamanı” ayırın. En sakin zamanınızda geçmişten çıkarabileceğiniz dersleri düşüneceğiniz, gelecekte çıkabilecek meseleleri tahmin etmeye çalışacağınız ve ortaya çıkacak ihtimallere dair planlar hazırlayabileceğiniz bir kesintisiz düşünme zamanı.

    Etkili bir zaman tablosu yapmanın beş yolu:

    Yapmanız gereken işin ne kadar zaman alacağını kendinize sorun ve şu sözü de hep hatırlayın. “Bir işin aldığı zaman, ona ayrılandan hep daha fazladır.”

    Hesaba katmanız gereken her şeyin farkında olun. Hazırlayacağınız zaman tablosu küçük ayrıntıları da dikkate alacak şekilde planlanmalı.

    Karşılaşacağınız meseleleri tahmin edin.

    Size en iyi uyan çalışma şeklini bulmaya çalışın. Doğal ritminizle çalıştığınız nispette üretken olursunuz.

    Siz programınızı kullanın, onun sizi kullanmasına izin vermeyin.

    Zaman tasarrufu ve organize kalmanın altı yolu:

    Bir problem günlüğü tutun, işler kötüye gittiğinde veya kendinizi kötü hissettiğinizde bunları günlüğünüze kaydedin.

    Masanızı düzenli tutun, ihtiyacınızın olmadığı herşeyi kaldırın.

    Kendinize notlar yazın ve notları kolaylıkla görebileceğiniz bir yere asın. Şayet notlar yazılmazsa bütün yük belleğinize biner.

    Boşa geçen zamanları değerlendir- meye bakın.

    Bölünmelere meydan okuyun. İşinizin bölünmemesine dikkat edin.

    Toplantılara katılma zorunluluğuyla bahşedin. Şayet içeriğinin en az yüzde yetmişbeşi sizin İlgilerinizle çakışıyorsa katılın.

    İş ve ev hayatınızı dengelemek:

    İş dışındaki hayatınızı planlayın. (Boş zaman etkinliklerini, tatilleri ve rahatlamak için geçireceğiniz zamanı) Böylece işinizdeki zamanı daha verimli değerlendirmiş olursunuz.

    3) Başkaları ile etkili ve iddialı iletişim kurmanın yolları

    Etkili iletişimdeki rolleriniz:

    Vermek istediğiniz mesajlar hususunda açık olmalısınız.

    Diğerleri tarafından verilen mesajlar hususunda da açık olmalısınız.

    İddialı davranış:

    Belli özelliklere sahip olmaktır: Özgüven ve kendine saygı.

    İsteklerinizi akılcı ve doğrudan ortaya koymaktır.

    Hayata özel bir bakış açısıyla bakmaktır. Dürüst olmak, olumlu olmak, açık sözlü olmak vs.

    Başkalarına kendinize davranılmasını istediğiniz gibi saygı ve anlayışla yaklaşmaktır.

    İddialı davranış ve etkili iletişim için on temel kural:

    Neyi istediğiniz konusunda açık olun.

    Açık ifade edin. Belli bir ifade hazırlayın ve gerekirse prova edin.

    Soğukkanlı ve akılcı olun.

    Anlaşılır olun. İstediğinizi anlaşılır ve yalın bir biçimde belirleyin.

    Sınırlarınızı ve seçeneklerinizi ortaya koyun.

    Hissettiklerinizi açığa vurun.

    Yan yollara sapmayın. Söyleneni dinleyin, ardından ricanızı, yaklaşımınızı, karşı çıkışınızı vs. tekrarlayın.

    Yer ve zamanı siz seçin. Mümkün olduğunca iletişim için en uygun yeri ve diğer kişinin dinleyebileceği zamanı seçin.

    Özürler değil sebepler sıralayın. İstediğiniz ya da istemediğiniz şeyler için sebepler sıralamak daha iyidir.

    Uzlaşma için hazırlanın yada ihtiyacınızdan vazgeçin. Duygularınızı ifade ettikten sonra tartıştığınız durum için en iyi çözümü kabul etmeye hazır olun.

    İddialılık için altı öneri.

    Söylediğinizin mesuliyetini alın.

    Cevaplamadan önce karşınızdakinin söylediğini ya da isteğini tekrarlayın. Bu karşınızdakinin duygularını anladığınızı gösterir.

    Daha fazla ayrıntı istemek için hazırlıklı olun. Hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığınz bir isteği geri çevirmek yerine daha ayrıntılı bilgi vermesini istemek aynı zaman da gereksiz çelişkileri de ortadan kaldırabilir.

    Karşınızdakinin duygularını kabul edin,duygularını paylaştığınızı gösterin. Ama kararınızı yine siz verin.

    Karşınızdakine ne hissettiğinizi ve ne yapacağınızı söyleyin. Ama her zaman dürüst olun.

    İyi bir neden olmadıkça özür dilemeyin. Gereksiz yere özür konumunuzu tehlikeye atacaktır.

    Nasıl hayır denebilir ?

    Bir isteği reddederken, bir tema yakalayıp onu tekrar etmeye çalışın. Daha önce kullandığınız sözcüklerle “hayır” demek fikrinizi değiştirmeye niyetinizin olmadığını gösterir.

    Kesintileri nasıl önleriz?

    Uygun ve tutarlı konuşun. Arada boşluklar olmayacağı için sözünüzü kesemeyecektir. Ayrıca sözünüzü kes-meye çalışan kişi ile göz göze gelmeyin.

    Nasıl yanıt alırız?

    Söylemek istediğinizi bitirdiğinizde, doğrudan yanıt almak istediğiniz kişiye bakın. Onun bakışını ve sessiz bir anı yakalayın. Sessizlik diğer kişiyi yanıt vermeye zorlayacaktır.

    Dinlediğinizi nasıl gösterirsiniz?

    Bir dinleyici olarak rolünüzü edilgen değil etken hale getiriniz.

    Etkin dinleme önerileri:

    Anlayıp anlamadığınızı sınayın. Yani anladığım kadarıyla……

    Kilit noktaları özetleyin.

    Söyleneni netleştirmeye çalışın.

    Anladığınızı başınızla onaylayın.

    “A-ha” gibi cesaretlendirici sesler kullanın.

    Söze girmeden önce arada bir sessizlik olmasına izin verin.

    Nasıl iltifat etmeli?

    Açık ve kesin olun.

    Örnek ya da örnekler verin.

    Olaydan hemen sonra övün.

    Başkalarının önünde övün.

    Övgünün değerini azaltma:

    Başarının sadece kendisine ait olmadığını herkesin yapabileceğini ifade etmekle mümkün olur.

    Yalnızca ne söylediğiniz değil nasıl söylediğiniz:

    İçten olun. Belirsiz mesajlar vermeyin.

    Sesinizi nasıl kullandığınızın farkında olun.

    Sesinizin tonlarının farkında olun. (Sağlam ve soğuk kanlı bir ses tonu)

    Duruş. Duruş biçiminiz pek çok şeyler söyler. İfade etmek istediğiniz duygularınızı orta koyacak duruş sergileyin. Konuştuğunuz kişiyle aynı düzeyde oturmak eşitlik, yüksekte oturmak güç ve üstünlük göstergesidir.

    Göz teması:

    Mesajınızı sadece sözcüklerle aktarmak değil aynı mesajı sesiniz ve gövdenizle de iletmeniz etkiyi artıracaktır.

    4) Olay sırasında, öncesinde ve sonrasında rahatlama yolları

    Ne zaman rahatlamalı (Gevşeme)

    Potansiyel olarak stres taşıyan bir olaydan önce rahatlayın.

    Stresli olaylar sırasında rahatlayın.

    Stresli olaylardan sonra rahatlayın.

    Nasıl çalışmalı ve gevşemeli?

    Soluk alışınızı yavaşlatın. Kontrollü solunum sakinleşmenin en kolay yollarından biridir.

    Sakinleşmek için egzersizlerden yaralanın. Fiziksel etkinlikler enerjiyi ve stresin neden olduğu kas gerilimlerini açığa çıkarır.

    Kaslarınızı doğrudan rahatlatın. Stres tepkisi kas gerilimine yol açar, yani hissettiğiniz ağrı ve sızılar düşsel değildir. Gerilim nerede olduğunu biliyorsanız, gövdenizin o kısmını gevşetin. Oluruna bırakın. Gerilim azalışını hissedin. Kasları gevşetmenin bir yolu da önce onları germektir, kaslar gerildikten sonra derinlemesine gevşerler.

    Oturuş ve duruş biçiminizi gözden geçirin. Kas gerilimi oturuş ve kötü duruş yüzünden şiddetlenebilir. Oturuş ve duruşunuzda altın kural, omurganızı olabildiğince düz tutmaktır.

    Duygusal gerilimi salıverin. Sinir bozucu, bastırılmış duygularınızı yazıya dökün veya öfkelerinizi teybe kaydedin ve bir kez daha dinleyin. Böylece sizi gerilime sokan bu durumun mantıklı olup olmadığını fark etmeniz kolaylaşacaktır.

    Gerilimi bir arkadaşınızla konuşarak azaltın. Eğer duygularınızı kaydetmek istemiyorsanız bunları niye bir arkadaşınızla konuşmayasınız?

    Fiziksel olarak yavaşlayın. Bütün gün durmaksızın koşturduğunuzda, stres altında olma duygusu artar. Bu durumda yapılacak en iyi şey işi yavaşlatmaktır.

    Bir mola verin. Molalar performansınızı artırır. Ara vermeden çalıştığınız zaman dilimi uzadıkça performansınız düşer. Zaman tasarrufu için ara vermemek yanlış bir ekonomi yöntemidir.

    Etkinlik değiştirin. Mola verdiğiniz-de günün geri kalanında yaptığınız-dan farklı bir şeyler yapmaya çalışın.

    Mini molalar verin. 10-15 dakikalık aralar veremiyorsanız 10-60 saniyelik bir mini mola verin ve bunu işin en yoğun olduğu anlarda bir an soluklamak için kullanın.

    Düşünmeye zaman ayırın. Mini molanızdan sonra hemen kargaşaya dönmeyin. Bir süre için bekleyin, yapmanız gerekenleri gözden geçirin ve yapacaklarınızı planlayın.

    Kendinize kaçış mekanizmaları üretin. Bunlar baskının yükselmeye başladığını hissettiğinizde mola ver- menin yolarıdır.

    Kendinize yalnız kalabileceğiniz sessiz zamanlar ayarlayın. Mini molalar, düzenli molalar, standart aralar sessiz zamanlar ve tatiller bunun için en uygun zamanlardır.

    Gevşeme mekanizmaları geliştirin. Sizin gevşemenize yardımcı olan ateşleyiciyi bulun ve bunu alışkanlık haline getirin. Müzik dinlemek, okumak, yürümek gibi…

    Uykudan en iyi şekilde faydalanma:

    Yatma ve kalkma zamanlarını düzene koyun.

    Akşam erken saatlerde biraz egzersiz yapın.

    Yatmadan 1 saat önce gevşemeye başlayın.

    Yatmadan önce ağır yemekler yemeyin, sıcak süt için.

    Uyumadan önce rahatlatıcı bir banyo yapın.

    Kafanızı meşgul eden bir şey varsa yazıya dökün veya konuşup hemen o anda çözün.

    Gözlerinizi kapatın ve uykuyu düşünün.

    Uyanırsanız yatakta kalmayın, kalkın ve bir şeyler yapın. İhtiyaç duyarsanız, yatağınıza gidin.

    Derinlemesine rahatlama:

    Etkin rahatlama: Zihni rahatlatmak için, yoga, esneme ve gevşeme hareketleri, derece derece artan rahatlama egzersizleri, meditasyon, kendi kendine hipnoz ve ritmik solunum.

    Edilgen rahatlama: Bedeni rahatlatmak için. Yumuşak masaj, reflekroloji, aromaterapi gibi teknikler.

    Stresle Başa Çıkabilmek İçin Bedeni Sağlıklı Ve Zinde

    Tutmanın Yolları

    Fiziksel stres tepkisi, gövdenin acil eylem için vites büyültmesidir.

    Erken uyarı sinyalleri: Hızlı solunum, ağız ve gırtlak kuruluğu, nemli ayalar, sıcaklık hissi, gergin kaslar ve hazımsızlık gibi belirtilerden herhangi birisi stresin sinyalidir. Bu durumda bilinçli bir şekilde sakinleş-meye çalışın. Bu mümkün değilse, sizi stresten uzaklaştıracağına inandığınız şeyler yapın. Stresin nihai bedeli gövdenizin işlevini yitirmesidir. Ayrıca davranışlarınızda meydana getireceği düzensizliklerle çevreniz ile iletişim kurmanızı engelleyici durumlar ortaya çıkarabilir. Örn: Çok çabuk sinirlenmek gibi.

    Sağlıklı beslenme rejimi için 6 kural:

    Daha çok rafine olmayan yiyecekler yiyin. Hiçbir şeyi alınmamış ürün. Kepekli buğday ekmeği gibi. Bu tür yiyecekler kabızlığı gidermenin yanında kandaki kolesterol miktarını düşürür ve midenin sindirim hızını da azaltır.

    Pişirme işlemini en azda tutun. Yiyecekleri pişirmek bazen besleyici değerlerinin yok olmasına yol açar.

    Yağlara dikkat edin. Çok fazla yağ egzersiz yapmama durumunda fazla kilolara neden olur. Yağı çeşitli kaynaklardan almaya özen gösterin.

    Şeker ve tuzu azaltın.

    Vitaminler ve mineraller. Dengeli bir rejim için düzenli bir şekilde mineral ve vitaminleri almalısınız. Özellikle stresli durumlarda gövdenizi B vitaminiyle destekleyin.

    Çok su için. Stresin fizyolojik özelliklerinden biri de su kaybı ve kanın koyulaşmasıdır. Bu da cildin kötü beslenmesine ve sindirim bozukluklarına yol açar.

    Dışarıda Yemekle İlgili Öneriler:

    Eğer mönüde vejetaryen yemekler varsa bunları tercih edin. Daha sağlıklı ve ilginç olurlar.

    Tatlı yerine taze meyveleri tercih edin.

    Yemeği nasıl yersiniz?

    Yavaş yeyin, acele ettiğiniz ölçüde sisteminize sorun eklersiniz.

    Başka biriyle birlikte yeyin. Konuşmak yeme hızını azaltmak için iyi bir yoldur.

    Sık sık atıştırmak yerine düzenli yemek yeyin.

    Yemek için müsait bir ara verin.

    Yemek yerken oturun.

    Kendinizi yemekle ödüllendirirken dikkatli olun.

    Sağlıklı hayat için tavsiyeler:

    Spor yapın.

    Dayanıklılık için egzersizler: Koşma, ip atlama vs.

    Güçlülük için egzersizler: Jimnastik

    Esneklik için egzersizler: Yoga

    Sigara ve alkolden uzak durun.

    Haplar ve ilaçların dozu: Mutlak ihtiyaç olmadıkça haplardan uzak durun.

    6 ) Kontrollü Kalmanın Yolları

    Olumlu düşünme için altın kurallar:

    Başarıyı kabullenin.

    Genellemelerle değil o duruma has şeylerle uğraşın.

    En kötü korkularınızın gerçekleşme ihtimalini gerçekçi olarak değerlen- dirin.

    Olabilecek en kötü senaryoyu düşünün.

    Elinizden gelenin en iyisini yapın ve neticeyi kabullenin.

    Kesinlik taşıyan şeyleri amaç edinin.

    Olumsuz düşünceleri içinde bulunduğunuz çevre şartlarına göre değerlendirin.

    Neyin yanlış olduğundan çok neyin doğru olduğu üzerinde yoğunlaşın.

    Kendinize şöyle sorun: “Bu beni niye üzüyor?”

    Olumlu düşünceden çok fazla şey beklemeyin.

    Egonuzu nasıl desteklersiniz?

    Başarılarınızı duyurun.

    Başarılarınızı kutlayın.

    Kendinize ödüller verin.

    İyi yanlarınızın listesini çıkarın.

    Başarılarınızı kaydedin.

    Performansı tam ve doğru değerlendirmek:

    Her olumsuz noktayı olumlu bir noktayla dengeleyin.

    Yapıcı eleştiriden yararlanın.

    Başarılar kadar başarısızlıkları da paylaşın.

    Düzeltmeniz gereken şeylerin farkında olun.

    Her hatadan çıkarılacak bir ders olduğunu unutmayın.

    Kontrolü yeniden kazanmak:

    Kendinize şöyle sorun: “işler bir parça daha iyi gitseydi durum nasıl olurdu ?”

    Yapabileceğiniz bir şey olup olmadığını araştırın .

    Stresli olduğunuzda beklentilerinizi azaltın.

    Tıpkı bir oyuncu gibi performansınızı prova edin.

    UNUTMAYIN:Durumun kendisi değil, sizin bakış açısı stres vericidir.

    Başkalarına Destek Vermenin, Destek Oluşturma

    Ve Kullanmanın yolları:

    Destek haritası çıkarma:

    Kendinizi desteklemenin yolları ve araçların tespit edilmesidir.

    Desteklerinizin sayısı arttıkça, problemlerle başa çıkabilme yolun-da daha iyi donanmış olursunuz.

    Destek haritası çizmek, sahip olduğunuz (ya da olabileceğiniz) destekleri görmenize yardımcı olur.

    Kendinize sosyal, psikolojik ve fiziksel destekler bulun.

    Desteği geliştirmenin yolları:

    En önemli destek kaynağı kendinizsiniz.

    Kendinizi söylediklerinizle destekleyin. Bu sizi cesaretlendirecektir.

    Kendinizi destekleyen alışkanlıklar geliştirin. Nelerin sizde baskı ve endişeye yol açtığını bulun.

    Başınıza dert açan alışkanlıklardan kurtulun. Bunun için şunları yapabilirsiniz.

    Kendinizle bir anlaşma yapın ve anlaşmaya uyduğunuz sürece kendinizi ödüllendirin.

    Alışkanlığı bırakmanın sonuçlarını göz önüne getirin.

    Kısa bir süre için alışkanlığınızı bırakmayı deneyin.

    Bir kez tam olarak bıraktığınızda bir daha dönmemeye çalışın.

    Alışkanlığı bırakmaktan dolayı acı çekmeyin ve kendinizi ödüllendirin.

    Başkalarından destek arayın.

    İttifaklar kurun. Bu çevrenizden yararlanmada kullanılan özel bir terimdir.

    Bir danışmanla konuşmayı deneyin.

    Her şey sizin için bir destek kaynağı olabilir.

    Unutmayın, “Ne giyerseniz osunuz.” Giysileri hemen etki yapan beden dilinizin bir parçası olarak kullanmayı aklınızdan çıkarmayın.

    Hobiler ve günlük alışkanlıklar edinin.

    İş, dinlenme ve eğlenceyi unutmayın.

    Evcil hayvanları bir destek kaynağı olarak görün.

    Rahatlayabileceğiniz bir yeriniz olsun.

    Nasıl destek oluruz:

    Destekleyici olun, boş bir onaylayıcı değil.

    Pratik ve duygusal destekler önerin.

    İnsanlara ilerlemeleri için destekleyici olun.

    Alıntı


  10. Kolay değil belki, ama imkansızda değil.

    Hangi küskünlük bitmemiş, hangi dostluk başlamış ha !

    Yüreğin senin elinde dostum. İnsanları değiştiremezsin, ancak onlara olan

    düşüncelerini değiştirebilirsin.

    Herkesi olduğu gibi kabul et, sen de olması gerektiğince ol. İnancının

    kazanmasını , ondan uzaklaşarak elde etme saçmalığından kurtul.

    Hatırla, İYİLİĞİN HALLEDEMEDİĞİNİ KÖTÜLÜK HİÇ HALLEDEMEZ Kİ. . Yüreğine de

    kaydet bunu.

    ÜCRETSİZ BİLETTİR TEBESSÜM YÜREK YOLCULUĞUNDA. .

    Sevgiye davet çıkar sen de hadi. Kanaat getir, olumsuzlukları eriteceğine.

    Geçmişe üzülme. Yaptığın hatalardan ders aldıysan, mutlu edebildiysen eğer;

    bugünü bugünle yaşa. Fakat biraz dur.

    Hayatına deneyimler eklemen için şart değil yanlışlardan geçmen.

    Başkalarının edindikleri doğruları yerleştir zihnine. Ölümün ne zaman

    geleceğini bilmediğinden, yolu uzatıp kaderini zorlama. Güzellikleri de

    bizzat kendin uygula.

    Savrulma sakın. Bak BATSA DA GÜNEŞ, BIKMAMIŞTIR DOĞMAKTAN. SONUNDA TOPRAK

    OLSA DA CANLI, YORULMAMIŞTIR NEFES ALMAKTAN.

    Dostum, bedelsiz değildir ki mutluluklar unutma. O bedellerle olmanın

    neresi zarar de, yorulma. Dertlere de yenilme hiç, galiptir iyilikler sen

    ilerledikçe.

    Sonra benim varlığıyla mutluluk duyduğum güzel dostum. Bir martının yanında

    yer al. Gökyüzü meskenin olsun senin de. Kat kendini maviye, hayran

    bakışları çek üzerine. Özgürlüğü uçuşlarınla anlat. Hem , kırık olsaydı

    kanadın ne önemi kalırdı ki genişliği dünyanın.

    Kaldır başını ve eğilme, sakın güçsüzce.Dipsizse de karanlık, dal

    içeri...Öyle bir dal ki; sen değil o korksun.. Ne çıkar deme, bir nur da senden olsun.

    GÜLÜMSE... Fakat cenneti kazanmışçasına değil, doğduğun güzel fıtrat için...

    GÜLÜMSE.... Onun ümmetlerinden biri olarak yaşadığın için...

    GÜLÜMSE... Duyduğun ezan sesi, kıblen KABE olduğu için..

    GÜLÜMSE... Öldüğünde Azraille buluşup, RABB ine kavuşacağın an için.

    HİÇ DEĞİLSE GÜZEL İNSAN, RAZI OLDUĞUN ALLAH' ın rızası için gülümser misin?

    Alıntı


  11. Sanırım cidden siz farklısınız Doğruyol siz sanırım benim anlatmak istdiklerimi anlamadınız. Engelli insanların % 90 hep güler yüzlü ve etrafına neşe sacan kişilerdir... Bilmiyorum ne kadar çok engelli ortamında bulundunuz bütün arkadaşlarım öle güler yüzlü öle içtenlerki en kötü durumda güle bilen olumsuzu olumlu yapanlardır biz engellilerin çoğu böyledir. Sizde ama biraz polyanacılık var doğruyol siz ben süperim birtaneyim demeye çalısıyorsunuz yazılarınızdan bunu anladım , ben çok süper olduğum için etrafımdakiler bana öyle davranıyor diyosunuz ama biraz gercekleride görün herkez kendince süper ve birtanedir.. Bende size burda kendimi anlatırsam etrafımdaki o olumlu davranışları anlatırsam sasarsınız ama olumlular kadar olumsuzlarda var sizin hayatınızda hergün iyi olamaz kötü günde vardır... Ben saskın değilim sadece etrafımda gördüklerim duyduklarımı rağmen sizin bu kadar polyanacı olmanıza sasırıyorum.. dediğim gibi ailenizle ya hep dısardasınız yada engelinizin rahatsız olmayacağınız ortamlardasınız yada engeliniizin yapabilceği şeyleri yapıyosunuz onun dısına çıkmıyorsunuz ne bilim güneşli havada dısardasınız yağmurda çıkmıyosunuz bunun gibi...Herkez kendince üstündür bunu unutma doğruyol sadece siz harika değilsiniz kendinizide bu kadar övmeyin cidden sizi gercekten bir prenses sancam ama biliyorum prenses değilsiniz... Ve biliyorumki siz konuyu uzatacaksınız onun için konuyu kapatmak istiyorum konumun asıl konusuna devam etmek istiyorum..

    Sayın kalpsizim_85

    Yorumunuzu şaşkınlık içinde gülerek okudum..... smile.gif

    İnşallah ilerleyen zamanlarda formumuza benim gibi düşünen aynı şeyleri yaşayan aynı duyguları paylaşan üyelerimiz katılır.....belki o zaman anlayabilirsiniz....


  12. ZİHİNSEL ENGELLİ ÇOCUĞU OLAN AİLELERE ÖNERİLER

    Bebeğinizin doğduğu andan itibaren sizi şaşırtan, kaygılandıran, üzen ve çözümleyemediğiniz tepkileri ve özellikleri olabilir. Durum ne olursa olsun, çocuğunuza sarılın, onu okşayın, kucaklayın ve sevin, her çocuğun bunlara fazlasıyla ihtiyacı vardır.

    Çocuklarımızın mutlaka yapamadıkları, beceremedikleri şeyler vardır. Onların yapamadıklarına, beceremediklerine değil de yapabildiklerine, güçlü yönlerine bakalım, onları geliştirmeye çalışalım.Onların özelliklerini tanımaya çalışalım. Çocukların durumunu saklamayalım, yakın çevremize, arkadaşlarımıza, komşularımıza durumunu ve özelliklerini anlatalım. Zihinsel özürü olan bir çocuğun ihtiyaç duyduğu en büyük şey ilgi ve sevgidir.

    ZİHİNSEL YÖNDEN YETERSİZ OLAN ÇOCUKLARIN EĞİTİMLERİ

    Aile bireyleri olarak zihinsel yetersizliği olan çocukların eğitiminde bilmeniz ve dikkat etmeniz gereken noktalar şunlardır:

    1.Her şeyden önce çocuğunuzu kabul edin. Onu olduğu gibi kabul etmeniz yapacağınız çalışmalarda size en büyük yardımcıdır.

    2.Anne-baba olarak birbirinizi suçlamayın, suçlu da aramayın.

    3.Çocuğun her türlü gelişimi için gereken ilgi ve şefkatinizi ona sürekli gösterin.

    4.Onu aileye verilmiş bir ceza olarak görmeyin, çocuğunuzu suçlamayın.

    5.Çocuğunuzdan utanç duymayın. Onun sokağa çıkmasına, oyun oynamasına, arkadaşlık kurmasına yardımcı olun.

    6.Özellikle el, saç, yüz, beden, giysi temizliğine dikkat edin. Unutmayın ki, eli-yüzü pis, kötü giyimli ve kokulu bir çocuk normal olsa da toplum tarafından kolay kolay kabul edilmez.

    7.Çocuğunuzu aşırı derecede korumayın. Yapabileceği işleri yapmasını sabırla bekleyin.

    Unutmayın ki siz her zaman yanında olmayabilirsiniz.

    8.Çocuğunuza acıyarak yaklaşmayın. Acımadan doğan sevgi ve yardım, onun öğrenmesine engel olacaktır.

    9.Çocuğunuzu beceriksiz bulmayın. Kendine güvenmesini sağlayın.

    10.Çocuğa bakmak yalnızca onun yeme, içme, giyinme, barınma gibi gereksinimlerini karşılamak değildir. Onun sosyal, duygusal kültürel gereksinmelerini karşılanması gerektiğini unutmayın.

    11.Çocuğunuzun zihinsel yetersizliği nedeniyle yeteneklerinin sınırlı, yaşıtlarından geri olduğunu unutup, ondan yapamayacağı şeyleri beklemeyin.

    12.Çocuğunuzu başkalarıyla kıyaslamayın. Normal çocuklarınızı yetiştirirken yaptığınız davranışları bu çocuğunuzda uzun süreli, daha sabırla uygulamak zorundasınız.

    13.Çocuğunuzu sevme, beğenilme, övgü gibi gereksinimleri olduğunu unutmayın. Başarılı olduğu işler için ödüllendirin.

    14.Öğrenilecek her şeyin tekrarlar ile alışkanlık haline getirilmesine, herşeyin açık ve kolay anlaşılacak şekilde verilmesine dikkat edin.

    15.Çocuğunuzun Eğitim ve öğretimine erken yaşta başlayın.

    16.Öğreteceğiniz işin yada konunun tamamını birden öğretmeyin. Parça parça tekrarlar ile öğretmeye çalışın. Örneğin; sabah temizliği için önce el yıkamayı, sonra diş fırçalamayı, sonra da saç taramayı öğretin.

    17.Öğrettiklerinizi sık sık tekrarlayın. Öğrenemediğini görünce ısrar etmeyin fakat aradan zaman geçtikten sora sabırla aynı işlemleri yapmaya ve yaptırmaya çalışın.

    Evde Yapılacak Eğitim Çalışmaları:

    A) Konuşma Durumu ile İlgili Çalışmalar:

    1.konuşmalarda işarete yer vermeyin.

    2.Çocuğunuzun uydurduğu sözcükleri kullanmayın. Doğrusunu öğretmeye çalışın.

    3.Çocuğunuzun yakınındaki ve en çok kullanılan eşyalarının adını doğru söylemesini öğretin.

    4.Sözcüklerin söylenişindeki hataları çocuğu telaşa düşürmeden ve tedirgin etmeden düzeltin. Doğru söylemeye başladıkça onu sözle ödüllendirin.

    5.Tren, araba, hayvan seslerini tanıtın.

    6.Yaşına uygun öykü ve masalları anlatın.

    7.Konuşma taklitle öğrenildiğinden onunla düzgün konuşun.

    B ) Sayı Kavramını Geliştirme Çalışmaları:

    1.Öncelikle söyleneni anlama ve yapma gibi alışkanlıklar kazandırılmalıdır. Örneğin; “kalemi ver”, “kapıyı aç” gibi.

    2.Daha sonra “bu kadar ver” emri ile ileri aşamaya geçilir. Çocuğunuz istenilen sayıda eşyayı seçip verecek duruma gelebilmelidir.

    3.Bu çalışmalar, önce 1 (bir) sayı kavramının kazandırılması ile başlamalı, daha sonra 2’ye 3’e geçilmelidir.

    4.Sayı ile birlikte renk kavramının verilmesi yerinde olur. “İki tane kırmızı düğme ver” şeklinde.

    5.Ara sıra 1 (bir) üzerinde çalışmanın arkasından 2 tane isteyerek dikkatinin gelişmesini sağlayın.

    6.2’yi kavradıktan sonra bir yere 1 veya 2 tane nesne koyarak “ bu kadar ver” sözüyle hareket ve sayı kavramlarını geliştirme çalışmalarını sürdürün.

    C) Renk Kavramını Geliştirme Çalışmaları:

    1.İlk olarak doğrudan doğruya kırmızı renk kavramını verin.

    2.Çeşitli kırmızı renkteki eşyaları göstererek kırmızı kavramını tekrar edin.

    3.“Kırmızı kalemi ver”, “kırmızı düğmeyi al” gibi emirlerle karışık renklerin arasından kırmızıyı seçmesini öğretin.

    4.Daha sonra mavi renk kavramını verin.

    5.Her iki rengi de öğrendiğinde “mavi kalemi masaya koy”, “kırmızı kutuyu bana ver” gibi emirlerle mavi ve kırmızıyı beraber çalıştırın.

    6.Öğrettiğiniz renkten kağıtlarla kesip yapıştırma, el işi alıştırmaları yaptırın, kırmızı ve mavi renkte kalemlerle boyatın, günlük yaşantınızda renklere dikkatini çekin.

    7.Çeşitli nesnelerden (kalem, iplik, düğme gibi) aynı renk olanlarını eşlemesini isteyin. Başaramazsa siz yapın, sonra bozup tekrar ondan isteyin.

    D) Resimler Üzerine Konuşma Çalışmaları:

    1.Renkli resimler üzerinde “bu resimde neler var” diyerek çocuğu gördüklerini söylemeye teşvik edin.

    2.Resim üzerinde eşya, hayvan vb. ayrıntılara girip, adlandırmasını isteyin.

    3.Resimler üzerinde “ daha ne var” sorusuyla serbest konuşmasına izin verin.

    4.Resimlerde sık sık rastlanılan nesneleri çeşitli kartonlara yapıştırarak bir çalışma defteri oluşturun.

    5.Bu defter üzerinde konuşmaları sürdürün.

    E) Evdeki Eşyaların Tanıtılması Çalışmaları:

    1.Eşyanın adı üzerinde durarak, bilmediği yada öğrenmediği eşyaları aralıklı olarak sorun.

    2.Birden fazla eşyanın adını aynı anda öğretmekten kaçının.

    3.Öğrendiği eşya adları ile basit emirleri yerine getirmesini sağlayın. “Sandalyenin üzerine otur” gibi.

    F) El ve Beden Hareketleri Çalışmaları:

    1.Ucu sivri olmayan küçük kağıt makası ile kesme işlemi yaptırın.

    2.Hamur veya çamur ile çalışın. Avuç içerisindeki yuvarlak yapmasını öğretin.

    3.Gazete, kağıt parçalarından avuç içinde top yapıp oynamasını sağlayın.

    4.Kağıt, mendil vb. şeyleri öğretin.

    5.Delikli boncukları ipe dizmesini isteyin. Zamanla sizin belli bir sıraya dizdiğiniz boncukları aynı sıraya dizmesini öğretin.

    6.Kalemle önceleri gelişigüzel karalama, sonradan belirli şekilleri çizebilmesi için alıştırmalar yapın. Önce daire, sonra kare ve üçgen çizdirin.

    7.Belirli resimleri, şekilleri kağıttan makasla kesip çıkarmasını öğretin kesilen şekillerin yapıştırılması için çalışmalar yaptırın.

    8.Aynı resimleri eşlemesini öğretin.

    9.El- göz koordinasyonu için çekiçle çivi çaktırın. Ayrıca makasla çizgi üzerinden kesmesini öğretin.

    G) Sosyal Gelişim Çalışmaları:

    1.Çocuğu arkadaş edinebileceği yerlere götürün, arkadaşlık kurup oynamasına yardımcı olun.

    2.Çarşı, Pazar gibi toplu yerlere götürerek dış çevre ile ilişki kurmasını sağlayın.

    3.Çalışmalarınızda sabırlı, güleryüzlü, sevecen bir tutum takınmayı unutmayın. Ona güven verip bazı etkinlikleri başarabileceğine inanmasını sağlayın.

    Alıntı


  13. DOWN SENDROMLU ÇOCUĞU OLAN AİLELERE ÖNERİLER

    Anne ve Babalar!..

    Down Sendrom’lu Bir Çocuğun Özelliklerini Bilmek İster misiniz?

    “Trizomi- 21” olarak da bilinen bu genetik bozukluk, normalde bir çift olması gereken 21.kromozoma, ekstra bir üçüncü kromozomun eklenmesi (trizomi) sonucu ortaya çıkar. Down sendromlu kişilerde mental ve fiziksel gelişim değişik seviyelerde etkilenir. Down sendromu, yaşlara göre farklılık göstermekle birlikte ortalama 800 doğumda bir görülür. DS, her 1000 doğumdan 1.3'ünde görülen kromozomlara bağlı (kalıtsal) bir olağan dışı durumdur. Bununla birlikte, yaşı 35'in üzerindeki kadınların dünyaya getirdiği çocuklar arasında daha yaygın olduğu gözlenmektedir. Bilinmeyen bir sebepten ötürü, hücre yapısı veya gelişimindeki herhangi bir hata alışılagelmiş 46 kromozomdan ziyade, 47 kromozonluluğa yol açmakta, fazladan gen vücut ve beynin düzenli gelişimini azar azar değiştirmektedir.

    Bu çocuklar, farklı olmaktan ziyade, türüne özgü biçimde bir gelişim sergileyen çocuklara benzerler. Ayrıca, bedensel gelişimleri sırasında toplam nüfusun içinde kişilik, zekâ, öğrenme şekli, dış görünüş, kurallara uyma, espri yeteneği, acıma duygusu, diğer bireylerle kafaca uyum ve davranış biçimi (tavırlar) bakımından büyük bir fark bulunduğunu da göreceksiniz.

    Down Sendromu'nun Belirtileri Nelerdir?

    DS'lu çocuklar, birbirlerine benzemekten ziyade, ailelerine benzerler. Duygu ve davranışlarında kusursuz, oyun ve yaramazlıkta ise yaratıcı ve hayal gücü yüksek olup, ihtiyaç duyulan değişik düzeylerdeki gelir ve barınma imkânlar içinde kendi ayakları üzerinde duracak şekilde yetişirler.

    DS rahatsızlığını yaşayan çocuklar, her çocuğun yetişmesine katkıda bulunan bakım, özen ve toplumsal yaşamın içinde yer alma gibi imkânların aynısından yararlanırken, bütün diğer çocuklar için olduğu gibi, okul, okul öncesi eğitim ve eğitimin kalitesi de, sağlıklı akademik beceriler geliştirmede gerekli olan imkânları çocuğunuza sağlamanız açısından büyük önem taşır.

    Standart IQ Tarama Testinde DS'lu çocuklar, zekâ geriliği sınırını aşağıya çekecek ılımlılıkta puanlar alırlar çoğu zaman. Ancak, durum böyle olsa da, bu Tarama Testi zekânın birçok önemli alanını ölçmezler; siz de çocuğun hafıza, iç görü, yaratıcılık ve zekâsı karşısında şaşırır kalırsınız ve ne şanstır ki, bu tür çocuklardaki yüksek öğrenme yetersizliği oranı, bir dizi yetenek ve beceriyi gölgeleyebilir.

    Böylesi çocukları, her hangi bir kişide ortaya muhtemel olan ya da olmayan birçok fiziksel özelliğinden tanımak mümkündür

    Bazı belirtileri de şöyle sıralanabilir:

    -İrisinde küçük, beyaz, hilâl şeklinde belirgin çekik gözler

    -Her iki elinde de bulunan tek bir avuç içi çizgisi

    -Ender görülen, olağandışı bir zekâ

    -Doğuştan gelen yüksek orandaki kalp yetersizliği (%35-50 oranında). Çocuğunuzun doğumun ilk iki ayını takiben, kalp ekosunun (eko-kardiyogram) alınması gereklidir.

    Rahatsızlığın Başka Çeşitleri Var mıdır?

    - Down Sendromu'nun belli başlı 3 çeşidi vardır. Bebeğinizde muthemelen, ya trisonomy 21-kromozomların 21. çiftinde görülen, yumurta, ve sperm gelişimi veya döllenme (fertilizasyon) sırasında vuku bulan bir hücre anormalliğinden kaynaklanan fazlalık vardır.

    -Ya da %4 kadarı (fazladan olan 21. kromozomun parçalanıp, diğerine yapıştığı Translokasyon'a yakalanmıştır.

    -Yaklaşık %1'inde ise, sadece bazı hücrelerde kromozom fazlalığının (Trisonomy 21) bulunduğu mozaik bir durum. (Mosaicism) görülür. DS rahatsızlığı olanların %95'inde Trisonomy 21 vardır.

    Hafif-çok şiddetli arasında değişen zeka geriliği, hastanın yüzündeki belirli özellikler (bazılarında daha belirgindir), aşırı büyük dil ve kısa bir boyun gibi bir dizi belirtinin görüldüğü bir hastalıktır. Kafanın arka kısmı düz, kulaklar küçük ( bazen yukarıda kıvrımlı) ,burun basık ve geniş olabilir. İşitme ve görme fonksiyonları zayıf olabilir, özellikle kalpte ve mide bağırsak kanalında olmak üzere çeşitli iç organ kusurları mevcut bulunabilir. Down sendromlu çocuklar genelde kısa boyludur, kaslar gevşektir (büyümedeki gecikmenin bir bölümünden sorumlu kusur. )

    Down sendromu olan çocukların ortalama doğum tartıları normal çocuklara oranla 100-600gr daha az, boyları 2-3 cm daha kısadır. Boy kısalığı yaşam boyu devam eder. Büyüdükçe kemik olgunlaşmaları geri kalır.

    Risk altındakiler ;

    -Daha önce doğuştan kusurlu çocuğu olan anne-babaların çocukları

    -Anne veya baba da kromozom kusuru varsa

    -Anne yaşı 35 üzerinde bulunanlar ( anne yaşı arttıkça risk artar). 35 yaşın üzerindeki annelerden doğan bebeklerin % 2 sinde görülür.

    Doğum öncesi teşhis mümkündür. Doğumdan sonra yapılacak ameliyatlarla eğer varsa kalpteki ve diğer sistemlerdeki anormallikler düzeltilebilir. Hafif-orta derecede zeka geriliği olan Down sendromlu çocuklarda erkenden uygulanan özel eğitim programları , zeka katsayısını (IQ) yükseltebilir.

    Eğitilebilir düzeyde zeka geriliği olan Down sendromlu hastalar geç de olsa konuşabilir, kendilerine bakabilecek düzeyde sosyal gelişme gösterir ve çevreye uyum sağlar.Genelde taklit, resim ve müzik yeteneği olan, mutlu, arkadaş canlısı çocuklardır. Büyük çoğunluğu basit meslekler öğrenebilir, müzik aletleri çalabilirler.

    Alıntı


  14. 3340.jpg

    Dünyada çok az kişide görülen bir tür kas hastası olan 12 yaşındaki Gülçin Özgüven, bu hastalıkla mücadele ederken okuma yazma öğrenebilen 4 kişiden biri oldu.

    Tıpta, ''Konjetinal Muskuler Distrofi'' olarak adlandırılan (CMD) FKRP Mutasyon türünde kas hastalığı ile dünyaya gelen Gülçin Özgüven'in hayata tutunması için ailesi seferber oldu.

    İlk olarak Atatürk Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Yakutiye Araştırma Hastanesinde tedavi altına alınan Gülçin, burada bir tür kas hastalığı olabileceği şüphesiyle Ankara'ya sevk edildi. Hacettepe Üniversitesi İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesinde tedaviye alınan Gülçin'in hastalığının CMD FKRP mutasyon türünde bir kas hastalığı olduğu teşhis edildi.

    Yurt içi ve yurt dışında pek çok sempozyum, konferans ve toplantıda Gülçin'in hastalığından bahsedilmesi üzerine dünya genelinde Gülçin'in hastalığı takibe alındı.

    Gülçin'in doktoru Prof. Dr. Haluk Topaloğlu, 2005 yılında Gülçin'in hastalığını teşhis ettiğini ve sonuçlarını da dünya genelinde diğer doktorlarla birlikte paylaşarak izlediklerini söyledi.

    CMD FKRP mutasyon türündeki kas hastalığının 2005 yılında dünya genelinde sadece 5 kişide olduğunu ifade eden Topaloğlu, şunları söyledi:

    ''Bu tür hastalıklar dünya genelinde izlenir. Gülçin'in hastalığını teşhis ettikten sonra farklı ülkelerde katıldığım konferans, seminer, toplantılarda anlattım. Bütün doktorlarla, sonuçları birlikte izledik. 2005 yılında dünya genelinde sadece 5 kişide bu hastalık vardı. Bu hastalıkta olup da okuma yazma öğrenmek çok zordur, ama Gülçin bu ilki başardı. Gülçin'in okuma yazma öğrenmesinden gurur duydum. Bunda ailesinin katkısı çok fazla.''

    Prof. Dr. Topaloğlu, 2005 yılından sonra dünya genelinde bu hastalıkta olanların sayısının 100'e yaklaştığını ve sadece İngiltere, Japonya, İskandinavya bölgesinden 1'er hastanın okuma-yazma öğrenebildiğini kaydetti.

    -BABA ÖZGÜVEN: ''GÜLÇİN'İ ASLA EVE KAPATMADIK''-

    Baba Mustafa Övgüven de 2 yıl öncesine kadar Erzurum'un Pasinler ilçesinde ikamet ettiklerini belirterek, Gülçin'i okula her gün kucakta taşıdıklarını söyledi. Daha sonra Erzurum'a taşındıklarını kaydeden baba Özgüven, Gülçin'in hem sağlığına kavuşması hem de sosyal etkileşimden yoksun kalmaması için her türlü mücadeleyi verdiklerini belirterek, şöyle konuştu:

    ''İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesinde konulan teşhisten sonra çok şaşırdık. Gülçin'in sağlığına kavuşması için tedavilerini zamanında yaptırdık. Gülçin 2005 yılında okula başladı ve ilk yılında okuma yazmayı öğrendi. Ayrıca Ankara'da o zaman bize dünyada bu hastalıkta olup da tek okuma yazma bilenin Gülçin olduğunu bildirdiler. Biz Gülçin'in hem okuması hem de sosyal etkileşimden uzak kalmaması için her yıl doğum günü partileri yapıyoruz. Okuldaki arkadaşlarını eve davet ediyoruz. Bir yere gidiyorsak yanımızda götürüyoruz. Gülçin engelli diye asla eve kapatmadık.''

    Özgüven, Gülçin'in kaslarının çok zayıf olduğunu ve soğuktan çok çabuk etkilendiğini de belirterek, şöyle devam etti:

    ''Gülçin kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Biz çok erken hastaneye götürdüğümüz için şekil bozukluğu önlendi ve hep olumlu yönlerde ilerledi. Hasta olmasına rağmen okuma yazma öğrendi. Erzurum merkeze taşınınca Gülçin'i okula tekerlekli sandalyeyle götürüp getirmeye başladık. Gülçin şimdi ilköğretim okulu 5. sınıfta okuyor. Geçen yıl teşekkür belgesi aldı. Kızıma arkadaşları, öğretmenleri de çok yardımcı oluyor. Özellikle her yıl, sınıfını birinci katta tutuyorlar. Herkese sonsuz teşekkür ediyoruz.''

    Kaynak


  15. 3339.jpg

    Bayburt'ta, doğuştan omuriliğindeki rahatsızlık nedeniyle doktorların, ''15 yaşına kadar yürüyemez.

    Abubekir Kacır'ın annesi Halime Kacır, oğlunun doğuştan "meningomyelosel omuriliğin ve omurilik sıvısının doğuştan dışarıya kese şeklinde çıkması" rahatsızlığı olduğunu ve yürüme çağı gelmesine rağmen ayaklarının üzerine duramadığını bunun üzerine oğlunu Ankara'daki bir hastaneye götürdüklerini anlattı.

    Doktorların oğlu için "15 yaşına kadar yürüyemez. 15 yaşından sonra yürüse bile ancak koltuk değneği yardımı ile yürüyebilir" dediğini ifade eden Kacır, "Bir anne olarak bunu duyduğumda dünyam karardı" diye konuştu.

    Kacır, buna rağmen pes etmediğini vurgulayarak yaşadıklarını anlattı: "Her annenin hayalinde, çocuğunun sağlıklı olması ve tıpış tıpış yürüyebilmesi vardır. Çocuğumun eve mahkum olmasına göz yumamazdım. Oğlum bir süre Ankara'da tedavi gördükten sonra Bayburt'a geldik. Evde sürekli olarak oğluma egzersizler yaptırdım. Bütün zamanımı ona göre ayarladım. Zaman zaman umutsuzluğa düştüm. Çünkü bazı insanlar engellileri farklı kişiler olarak görüyorlar. Bu da bir engelli annesi olarak beni olumsuz olarak çok etkiledi."

    Bu durumun üstesinden tek başına gelemeyeceğini düşünerek, oğlunu özel bir eğitim merkezine götürmeye karar verdiğini, ancak tereddütler yaşadığını ifade eden Kacır, "Çünkü rehabilitasyon merkezi denince, çevredeki bazı kişilerin bu merkezlere giden çocuklar için söyledikleri, onlara bakışları insanı ister istemez etkiliyor. Toplum bu merkezlerden eğitim alan çocukları ve ailelerini suçlu gibi görüyor, ailelerini zaman zaman adlarıyla değil, 'lal kızın annesi', 'sakat oğlanın annesi' gibi tanımlıyor. Bu durum bazı ailelerin engelli çocuklarını toplumdan saklamasına ve evlerine mahkum etmesine neden oluyor" diye konuştu.

    "Evde sürekli eğitim uyguladım..."

    Anne Kacır, çocuğunun geleceği için bu sözleri önemsemeyerek oğlunu rehabilitasyon merkezine götürmeye başladığını anlatarak, "İyi ki getirmişim. Burada uzmanların verdiği eğitimi ben de evde sürekli olarak uyguladım. Onların söylediği her şeyi yaptım ve çocuğum yürümeye başladı. Artık çok mutluyum, bir anne olarak çocuğumun yürüdüğünü geç de olsa gördüm. Bir anne olarak diyebilirim ki, benim dünyadaki en mutlu anım, oğlumun yürüdüğünü gördüğüm o andı" dedi.

    Özel eğitim merkezi fizyoterapisti Bestami Kılıç ise Abubekir'in kendilerine 2 yıl önce geldiğini belirterek, "Abubekir, kurumumuza geldiğinde gövde kaslarında ve diz altındaki kaslarında güçsüzlük vardı. Aktif ayak bileğini kaldıramıyor veya aşağıya itemiyordu. Uyguladığımız tedavilerle aktif kullanım sağlayarak kas eğitimi verdik. Uzay terapisti ve denge terapistiyle denge reaksiyonlarının gelişimini sağladık. Ayak bileği kaslarındaki iç ve dış dengesizliği gidermek içinse afo (tabanlık) kullandırdık" dedi.

    Abubekir'in artık kendi başına bağımsız olarak bir yerden başka bir yere gidebildiğini, yaşam aktivitelerini bağımsız olarak yapabildiğini vurgulayan Kılıç, "Engelli aileler çocuklarının eğitiminde hiçbir zaman umutsuzluğa kapılıp, karamsar olmamalı. Abubekir, bize geldiğinde ayakta dahi duramadığı için aile çok umutsuzdu. Oysa ki ailelerin psikolojik durumları çok önemli. Aile eğer burada bizim verdiğimiz eğitimi yeterli görüp evde kendisi bu eğitimi devam ettirmezse olumlu sonuç almak neredeyse imkansız. Engelli bireylerin eğitiminde ne tek başına okul ne de sadece ailenin kendi verdiği eğitimle başarıya ulaşmak mümkün olur. Her ikisi bir arada olduğu sürece istenilen sonuç ancak elde edilecektir" diye konuştu.

    http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/03/18/15ine.kadar.yurumez.dediler.ama/568347.0/


  16. Ne Düşünürsen Onu Algılarsın

    Genç bir çiftçi hayatında ilk defa büyük bir şehre gitmişti.

    Gökdelenlerin yüksekliği ve insanların çokluğundan şaşkına dönmüştü.

    Kalabalık bir bulvarda yürürken,kulağına aşina bir cırcır böceği sesi geldiğini zannetti.

    Durdu ve dikkatle dinledi.''Evet,bu bir cırcır böceğiydi!''

    Ses büyük bir mağazanın önündeki çalıların arasından geliyor gibiydi.Bunun üzerine bu büyük çalı kümesine yönelip aramaya başladı.Bir mağaza görevlisi dışarı çıkıp,''Yardımcı olabilir miyim?'' diye sordu.

    '' Hayır,teşekkür ederim'' dedi genç adam...'' Sadece şurada bir cırcır böceğinin sesini duyduğumu sandım!''

    Görevli,''Hayır! Burada bulunmaz.'' Genç çiftçi cırcır böceğini buluncaya kadar cırlak sesi takip etti,onu buldu ve eline aldı.''Tamam! İşte burada!''

    Genç adam bu çalının önünden her saat binlerce insan geçmesine karşılık cırcır böceğini duyanın bir tek kendisi olmasına çok şaşırmıştı.

    Bunun üzerine küçük bir deneme yapmaya karar verdi.Elini cebine atıp madeni bir para çıkardı ve havaya attı.

    Paranın kaldırıma vurduğu anda,düşen bozukluğu aramak için yürümekte olan 24 yaya durdu!

    Psikologlar;genç adamın şahit olduğu olay için bir durum tanımlar:

    ''Buna algıda seçicilik denir.Belli şeyleri görmek ve belli sesleri duymak...''

    Gökyüzüne bakıp kuşlar,kırlara gidip çiçekleri,çocuklara bakıp saflıklarını,ağaçlara bakıp dallarını,yapraklarını,hayvanlara bakıp fıtriliklerini,insanlara bakıp güzelliklerini algılayın ve tüm bunları Verene şükredin!

    Algıladığınız yalnız para sesi olmasın!

    Charles Lever

    Alıntı


  17. Görme Engelli Çocuklara Sanat Programı

    İstanbul Modern'in hazırladığı "Dokunduğum Renk" eğitim programı görme engelli çocukları resim, drama ve sinemayla buluşturuyor. Katılım ücretsiz.

    İstanbul Modern, görme engelli çocuklara yönelik bir eğitim programı hazırladı. "Dokunduğum Renk" başlıklı program dokuz drama çalışmasını, 13 atölye uygulamasını ve bir sesli betimleme film gösterimini içeriyor.

    İstanbul Modern Eğitim Dostları, Altı Nokta Körler Vakfı, Boğaziçi Üniversitesi Sesli Betimleme Öğrenci Grubu ve Veysel Vardal İlk Öğretim Okulu'nun katkılarıyla düzenlenen program hafta içi görme engelli okullarından gelen gruplar için düzenleniyor.

    Öte yandan 25 Nisan, 20 Haziran ve 5 Eylül'de yapılacak program bireysel katılıma açık. Programa katılmak için 0212 334 73 41 0212 334 73 41 numaralı telefondan bilgi alabilir. Katılım ücretsiz.

    6-13 yaş grubu için hazırlanan programdan 173 çocuk ve 40 genç yararlanacak. (EÜ)

    Kaynak.risalehaber.com


  18. Sayım Çınar, Posta ve Milliyet gazetelerinde engelliler, engelliler sporu, Türk sporu ile ilgili köşe yazıları yazan, Türkiye Milli Paralimpik Komitesi Başkanı Yavuz Kocaömer ile konuştu.

    İş Bankası’nın efsanevi Başkanı Cahit Kocaömer’in oğlu olan Yavuz Kocaömer, köşe yazarlığını, başkanı olduğu TESYEV'i ve Türkiye’deki engelli sporunun yaşadığı sorunları anlattı.

    Siz hem Posta da hem de Milliyet de yazılar yazıyorsunuz. Gazetecilik hayatınız nasıl başladı?

    Öncelikle belirtmem gerekir: Ben gazeteci değilim. 1999 yılında Engelliler Spor Federasyonu Başkanı iken, o zamanın Spor Bakanı ile olan tartışmalar sonrasında, fahri olarak yürüttüğüm bu görevi bırakıp önce Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı’nı kurdum daha sonra da hiçbir ücret almadan önce Fanatik ve Radikal, daha sonra ise Posta ve Milliyet’te engelliler, engelliler sporu, Türk sporu ile ilgili köşe yazıları yazmaya başladım.

    Engelliler için ne zaman çalışmaya başladınız? Yavuz Kocaömer’i Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı (TESYEV) Başkanı olarak tanıyoruz. Biraz bu vakfın etkinliklerinden bahseder misiniz?

    Engelli insanlarımıza destek olmak için 1996 yılında çalışmaya başladım. Önce o zamanın Engelliler Spor Federasyonu Başkanı Perihan Savaş’ın asbaşkanı olarak, daha sonra aynı federasyonun başkanlık görevini yürüttüm. Daha sonra ise 1999 yılında TESYEV’i kurduk. 2002 yılında ise Türkiye Milli Paralimpik Komitesi’ni hayata geçirdik. TESYEV ülkemizdeki engelli insanlar arasında hiçbir ayırım yapmadan onlara spor, eğitim ve sağlık yardımları konusunda destek olmaya çalışan bir sivil toplum örgütüdür. Bir örnek vermek gerekirse TESYEV kurulduğunda ülkemizde 18 tekerlekli sandalye basketbol kulübü vardı. Bugün bu rakam 64’e ulaştı, bunların % 90’ının malzemelerini TESYEV temin etmiştir. Bu da bugünkü değerlerle yaklaşık 6,5 – 7 milyon Türk lirası civarındadır. Bunun yanı sıra şu anda TESYEV 420 engelli gencimize her ay eğitim bursu vermekte. Ayrıca yüzlerce çocuğumuza rehabilitasyon konusunda destek olmaktadır. Çünkü devletimizin yasalara göre verdiği rehabilitasyon hizmeti bu çocuklarımıza yetmemektedir. Prensibimiz her şeyi devletten beklememektir. Nasıl ki devletimiz gerektiğinde vatandaşları olarak bizleri koruyor, kolluyor ve bize imkanlar sunuyorsa, bizim de sivil toplum örgütleri olarak devletimizin yetemediği yerde devreye girmemiz gerektiğine inanıyorum.

    Engelli bir kardeşle yaşamanın zorluğunu tahmin ediyorum. Böyle bir yaşamın size nasıl bir etkisi oldu?

    Engelli bir kardeş ile yaşamak insanda çok farklı duygular ve farkındalıklar geliştiriyor. Bir kere aileniz ne kadar sizle ilgilenirse ilgilensin, çaba göstersin doğal olarak evdeki ilgi engelli çocuğa yöneliyor. Benden 2 yaş büyük olan ağabeyim ile, 22 yaşında vefat edene kadar, 20 yıl beraber yaşadım. Çok zor günler ve yıllar geçirdi ama çok azimliydi, ne yürüdü ne oturdu, zekiydi, evin hakimi oydu, bugün geriye baktığımda ondan çok şey öğrendim ama, bir tanesi galiba hayatımın dönüm noktası sayılacak bir özellikti. Rahmetli ağabeyimden, yaşamın zorlukları karşısında pes etmemeyi öğrendim. Bugün insanlık ve toplum adına bu işe gönül vermiş arkadaşlarımla birlikte yaptığımız ve yapmaya çalıştığımız hizmetlerde doğruların peşinde gittiğimiz sürece kimseden çekinip korkmadığımızı da tanıyanlar bilir.

    Bu yıl benim de davetli olarak bulunduğum TESYEV’in 10. Yıl Balosu’nda 10 Altın Adam’ı ödüllendirdiniz. Bu isimleri bizimle paylaşır mısınız lütfen.

    Mehmet Ali Şahin, Serdar Bilgili, Hüsnü Güreli, Mehmet Atalay, Acun Ilıcalı, Ahmet Ağaoğlu, Ergin İmre, Engin Akis, Ali Kiremitcioglu, Alp Tiryakioğlu ve Prof.Dr. Işık Akgün.

    TESYEV’in yaptığı geleneksel gecelerde birçok ünlü işadamı ve de gazeteciyi görebiliyoruz. Bu gecelerin yararını anlatır mısınız?

    TESYEV’in düzenlediği geleneksel gecelerin 3 faydası oluyor. TESYEV’in toplumda tanınması artıyor. Bu gecelerden elde edilen gelirlerle birçok engelli insanımızın derdine derman olunuyor ve TESYEV’in ülkemizdeki birçok vakıf ve dernekten farklı bir kurum olduğu böylece daha iyi anlaşılıyor. Gerçi “Kuzguna yavrusu kunduz gözükürmüş” derler ama iddiamız TESYEV’in bu ülkede elde ettiği gelirleri otellerde, yemeklerde, uçaklarda harcamadan doğrudan ihtiyaç sahiplerine ulaştıran ender kurumlardan biri olduğudur.

    Sivil toplum kuruluşlarıyla ortaklaşa yapılan sosyal sorumluluk projelerinde, kurumlar, STK’lar yararına bu projeleri yaptıklarını söylemekte. Basından takip ettiğimiz kadarıyla son yıllarda Galatasaray, Show TV projelerine imza attınız. Bu projelerin TESYEV’e yararı ne oldu?

    Son yıllarda Show TV’de Acun Ilıcalı ile yaptığımız “Engelleri Kaldıralım” projeleri TESYEV aracılığı ile engelli insanlarımıza büyük destekler sağlayacak maddi kaynaklar ortaya çıkarmıştır. Şu ana kadar Show TV’de yapılan 2 geceden yaklaşık 3.500 engelli insanımız ameliyat, ortez, protez, sağlık yardımı, eğitim bursu şeklinde fayda sağlamıştır.

    Peki ya Galatasaray? Galatasaray deyince sustunuz. Belirli bir sebebi var mı?

    Geçtiğimiz yıl Galatasaray Spor Kulübü ile yaptığımız “Sözün Bittiği Yer” projesinde hayal kırıklığı yaşadık. Proje sonunda TESYEV sadece sms gelirlerini aldı, buda yaklaşık 50.000 TL civarındaydı. Ancak o gecenin sponsorlarından ve bilet satışlarından elde edilen gelirin tamamı Galatasaray Kulübü’ne gitti. Buna da yaklaşık olarak rakam vermek gerekirse TESYEV’e sağlanan yardım gelirinin 10 katı diyebiliriz. Oysa yapılan tüm anonslarda, röportajlarda, gazete ve televizyon haberlerinde TESYEV yararına Galatasaray’ın organize ettiği gece olarak sunuldu. Daha sonra televizyonlarda bu filmlerin yayınlanması için Galatasaray Kulübü ile yapılan sözlü anlaşma yerine getirilmedi. “Sözün Bittiği Yer” gecesinden sonra geçtiğimiz yıl Eylül – Aralık ayında televizyonlarımızda bu film yayınlanmadı ve bunların yayınlanması için Galatasaray Kulübü’nün konuyla ilgili yetkilileri çaba göstermediler. Bu bakımdan vakfımız bundan böyle Galatasaray Spor Kulübü ile böyle projelerde yer almama kararı aldı. Şimdi aynı şey 15 Mart gecesi yapıldı. “Esirgemeden” adlı program gelirinin tamamının Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağışlandığı ilan edildi. Fakat bu bağış gelirinin belgeleri ile açıklanması gerektiği kanaatindeyim. Aksi halde Galatasaray Kulübü bu sosyal sorumluluk projelerindeki inanırlığını kaybedebilir. Dolayısı ile yapılan projelerde işbirliği içinde bulunduğunuz kurumların gerçekten “sosyal sorumluluk” amacı mı, bir PR faaliyeti ya da kampanya kaygısı mı güttükleri çok önemli.

    Yaş geçtikçe insan yaşlanmıyor, çalışmadıkça değil mi?

    Bu soruyu niye sordun, pek anlayamadım. Herhalde yaşlı olduğumu ima etmeye çalışıyorsun. Senin gibi çok genci cebimden çıkaracağımı bilmeni isterim. Ama dediğinde gerçek payı var. Şu anda kendi işlerim, şirketlerim ve sivil toplum örgütleri dâhil, 7 kurum ile ilgilenmekteyim. Bu da bana yaşama gücü ve hırs veriyor.

    Meslek hayatınızda yaşadığınız ilginç anılarınız vardır muhakkak. Hayatınızda sizi neler şaşırttı?

    Birçok insanın kişisel çıkarları söz konusu olduğunda nasıl dönebileceğini, nasıl yalan söyleyebileceğini, nasıl değme dansözlere taş çıkartabileceğini birçok kere yaşadım. Bunları yaşım biraz daha ilerleyince belki de bir kitap haline getiririm. O zamanlar belki bu olayları yaşayan insanların bir kısmı hayatta olmaz ama içinde keyifli, düşündürücü, üzücü anılar olacağına inanıyorum. Ama ben zaten işadamı değilim, olamadım. Gönül adamı olmak daha keyifli.

    TESYEV olarak kimlere ve nasıl destek veriyorsunuz? Engellilerin yaşadığı sıkıntılar nelerdir?

    Engellilerin ülkemizde yaşadığı en büyük sorun, sayılmamaktır. Zamanında bir merkez danışma kurulu üyesine, ödül yönetmeliğinde engelli ve engelsiz sporcuların eşit tutulması gerektiğini söylediğimizde, “Hadi canım, bunlar da sakat. Sakatın sporu mu olur? Bunların sporu dandik” dediğini bilirim. Bir diğer sıkıntı ise engelliler konusunda çalışan derneklerin bir bölümünün şeffaf olmayışı. İnsanlarımızdan topladıkları paraları nerelere harcadıkları bilinmemektedir ve maalesef devletin yetkili, ilgili kurumları bu minareyi çalanların hazırladıkları kılıfları ortaya çıkaramamaktadır. Böylece de toplumda düzgün çalışan sivil toplum örgütlerine karşı bir güvensizlik uyanmaktadır. Bir başka konu ise son senelerde engelliler konusunda gözle görülen yasal düzenlemeler yapılmasına rağmen bunların uygulanmasında ve takibinde çıkan sorunlar çözümlenememektedir. Bu tip uygulamalar bana “hızlı tren” projesini hatırlatıyor.

    Bu soruyu size Türkiye Paralimpik Komitesi Başkanı ve HDK üyesi olduğunuz için soruyorum. Türkiye “paralimpik” kelimesine çok yabancı. Bizi bu konuda biraz bilgilendirir misiniz?

    Paralimpik Oyunları, engelli sporcuların katıldığı olimpik oyunlardır. 1960 Roma, 1964 Tokyo, 1968 Meksiko, 1972 Münih Olimpiyatlarında, aynı tarihlerde başka kentlerde Engelliler Olimpiyatları düzenlenmiştir. Daha sonra bunlara bir isim verilmek istenerek, paralel tarihlerde yapıldığından ‘paralel’in ‘para’sı ile ‘olimpik’in ‘pik’i alınmış “Paralimpik Oyunları” denmiştir. Paralimpik Oyunları, dünyanın 2. büyük spor organizasyonudur. En son 2008 senesinde Pekin’de yapılan oyunlara 140’ı aşkın ülkeden 4.150 sporcu katılmıştır. Bu oyunlarda bedensel ve görme engelli sporcular toplam 26 spor branşında yarışmaktadırlar. 2012 oyunlarından itibaren zihinsel engelliler de Londra Paralimpik Oyunları ile birlikte yeniden yarışmalara katılacaktır. Zira 2000 senesinde Sidney’de yapılan Paralimpik Oyunları’nda, İspanyol zeka engelliler basketbol takımının zeka engelli olmayan sporcuları yarıştırarak altın madalya kazanmasından sonra, bu sahtekarlıktan ötürü zihinsel engellilerin Paralimpik Oyunları’nın 2004 ve 2008 senelerinde Atina ve Pekin’de katılmaları yasaklanmıştı.

    2001 yılında IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi) ve IPC (Uluslararası Paralimpik Komitesi)’nin aldığı kararla bir ülkede Paralimpik Oyunları olmadan olimpiyat yapılamıyor. Her fırsatta olimpiyatlara adaylığını açıklayan Türkiye bunun ne kadar bilincinde? Ne gibi çalışmalar yapılıyor?

    Türkiye henüz maalesef bunun bilincinde değil. Büyük çabalarımız, hatta bazen tartışmalara kadar giden olaylar sonucu nihayet bazı kesimler İstanbul’da Paralimpik Oyunlar’ı yapılmadan olimpiyat yapılmayacağını anladılar. Bir başka ifade ile bu aralar 2020 Olimpiyat Oyunları’na aday olacağımız Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Spor Bakanlığı seviyesinde konuşuluyor. Ancak daha konuşurken bile bir yanlışla söze başlıyoruz. Bu oyunların adı Olimpiyat Oyunları değildir. Bakın dünyadaki aday ülkelere veya Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları düzenleyen ülkelere söylenen şudur: “2012 Londra Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları” yani 2020 İstanbul Olimpiyat’larına değil 2020 İstanbul Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’na adayız dememiz gerekir! Bunu demediğiniz zaman zaten dünyada bu konudaki çabalarınıza bir adım geriden başlarsınız.

    2008 yılında Pekin’de Türkiye Milli Paralimpik Komitesi’nin önderliğinde Amerika Paralimpik Komitesi Başkanı’na “Türk dostlarımı kıskanıyorum” dedirtecek şekildeki teklifi üzerine geçtiğimiz yıl Marmaris’te 1. Uluslararası Paralimpik Gençlik Kampı Almanya, Amerika, Hollanda, Yunanistan, Güney Kore, Kenya, Türkiye’nin katılımı ile yapılmıştır. Bu sene ise Güney Kore’nin ev sahipliğinde bu ülkelere ilaveten Çin ve Japonya’nın katılımı ile düzenlenecektir. 2011 senesinde Hollanda’da devam edecektir. Ancak o yapılan kampın açılışına devleti temsilen ne Spor Bakanı, ne Gençlik ve Spor Genel Müdürü, ne de Cumhurbaşkanı’nın o yöredeki temsilcisi Muğla Valisi çeşitli mazeretlerle gelmemişlerdir. Bu da ülkemizde bir gün olimpiyatların yapılacağı inancının en azından bizde kaybolmasına neden olmaktadır. Eğer Türkiye 2020 Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’na aday olacaksa, bu iş çalışmalarında ülkelerin ulusal Paralimpik Komitelerinin de katkısı olacağını unutmamak gerekir.

    Olimpiyat Komitesi Başkanımız Sayın Togay Bayatlı’nın, Vancouver’daki Kış Olimpiyatları esnasında eşi ile Honolulu Hilton’da bulunduğu tespit edildi. Bu konudaki görüşünüz nedir?

    Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı Togay Bayatlı’nın Vancouver’daki Kış Olimpiyatları esnasında Honolulu Hilton’da bulunmasını şahsen doğru bulmuyorum. Bir ülkenin Olimpiyat Komitesi Başkanı kendi sporcularının yarıştığı olimpiyatları izlemek yerine, orada diğer ülkelerle temas etmek yerine, isterse parasını kendi cebinden ödemiş olsun, olimpiyatları bırakıp tatile gitmesini ben kendi yöneticilik anlayışımla bağdaştıramıyorum, kendi takdiridir. Bu haberleri yazan basına da kızmamak lazım, yarın ben de Milli Paralimpik Komitesi Başkanı olarak aynı şeyi yaparsam, beni de manşete taşırlarsa haklı olurlar.

    Türkiye’deki tüm satış gelirini TESYEV’e bağışlayan, Kendimi Engelletmem adlı kitabın yazarı Gerald Metroz’u ülkemize getirdiniz. Gerald Metroz’u anlatır mısınız?

    Gerald Metroz’u 8 sene evvel tesadüfen tanıdım. 2,5 yaşında, babasının şefliğini yaptığı tren istasyonunun önünden geçen tren bacaklarını kasıklarından koparmış. Bugün 46 – 47 yaşında. İletişim fakültesini bitirmiş, İngilizce, frensizce, İtalyanca, Almanca, İspanyolca, Portekizce ve Rusça dillerini konuşuyor. Dünyanın en başarılı buz hokeyi menajerlerinden bir tanesi. Son derece hayata bağlı, bir o kadar da çapkın! En son konuştuğumuzda Fransız sevgilisi ile mutlu bir hayat yaşıyordu ve konuştuğumuzda hep bana şunu söylemiştir: “Yavuz, eğer herhangi bir arkadaşın ‘Benim bacaklarım koparsa veya engelli kalırsam kendimi öldürürüm’ derse sakın inanma. İnsanın içinde öyle bir yaşama ve başarma içgüdüsü var ki o her şeyin üstesinden geliyor.”

    * Fotoğraflar Ahmet Bayer'in arşivinden

    SAYIM ÇINAR

    sayimc@superonline.com

    Kaynak


  19. 3338.jpg

    Mamak Belediyesi, “Girişimcilik ve Teknoloji Kullanımının Çalışılarak Öğrenilmesi” adlı Avrupa Birliği Leonardo da Vinci Mesleki Eğitim projesi kapsamında 50 genci Avrupa Birliği ülkelerine eğitime gönderdi.

    Mamak Belediyesi, Samanyolu Mezunları Dayanışma ve Eğitim Derneği'nin (SAMDED) proje sahibi olduğu, OSTİM Organize Sanayi Bölgesi'nin ve TÜTEV'in de proje ortağı olarak yer aldığı “Girişimcilik ve Teknoloji Kullanımının Çalışılarak Öğrenilmesi” adlı Avrupa Birliği Leonardo da Vinci Mesleki Eğitim projesi kapsamında 50 genci kendi alanlarında Almanya, İngiltere, Belçika ve Avusturya'da eğitime gönderdi. Proje, meslek lisesi, meslek yüksek okulu ya da üniversite mezunu olarak meslek sahibi olan veya herhangi bir kursu bitirerek meslek sahibi olduğunu belgeleyen işsiz kişileri kapsıyor. Ve bu proje kapsamında Altın Park Engelliler Derneği´nden 5'i engelli, 5'i refakatçi olmak üzere 25 kişi staj yapmak üzere 6 hafta süreyle Almanya`ya geldi. Gençlerin isimleri şöyle: Bülent Altaç (32), Zeliha Avcı (35), Doğan Kılıç (35), Mehmet Tan (22), ile işitme engelli Meliha Uncu (20). Proje sonunda katılımcılara sertifika verildi.

    Almanya projesi kapsamında yer alan kişiler Augsburg`da Sprachforum`da eğitim gördüler. İnternet yazılımı ve Almanca Dil Kursu eğitimi alan gençlere birçok yeri gezme imkanı da sağlandı. Salzburg, Münih ve Viyana gezilerine katılan stajerler ayrıca KUKA, MAN, BMW ve Fujitsu gibi firmaları da gezme imkanı buldular.

    Bir ay süren staj sürecinde engelli gençlerle tanışan Serpil Alpaslan Yüksel ve Mustafa Yanpınar yaptıkları yardımla gençlere umut ışığı oldular. Arkadaş çevrelerinde topladıkları yardımlarla gençlere iki sportif engelli sandalye ile üç tane de ortopedik yastık hediye ettiler. Bu anlamlı yardıma sevinen gençleri evlerinde de ağırlayan yardımseverler gençlerle yakından ilgilendiler. Engellileri diskoya da götüren yardımseverlerin girişimlerinin karşılığı gençlerin gözlerinde okunan mutluluk oldu

    Kaynak.merhaba.info


  20. 252.jpg

    İletişim kuramamak, gözlerimizin içine bakamamak, cümle kuramamak, duygularını ifade edememek, otistik çocukların en belirgin özellikleri arasında. Bu çocuklar özel eğitim sayesinde hayatın içinde yer alabilirler. Kütahya Yavuz Sultan Selim Eğitim ve Uygulama okulu binasında eğitim gören otistik çocuklar bu nedenle ayrı bir okul istiyor.

    Kütahya bulunan otistik çocukların her türlü ihtiyaçlarına cevap vermek için kurulan Otistik Çocuklar Sosyal Yardım ve Eğitim Derneği Başkanı Nigar Kale yaptığı açıklama da otizm, sosyal ve iletişim becerilerinin oluşmasını etkileyen bir gelişim bozukluğudur. Otizm genellikle yaşamın ilk iki yılında ortaya çıkar. Otistik çocuklar genelde öğrenme zorluğu çekerler.

    Otistik çocukların büyük bir kısmında farklı seviyelerde zeka geriliği görülse de, zeka seviyeleri normal otistik çocuklarda vardır. Ancak genel zeka seviyelerine olursa olsun, otistik çocuklar çevrelerindeki dünyayı algılamakta zorluk çekerler. Araştırmalar devam etmesine rağmen çocukların otizm olma nedenleri tam olarak bilinmiyor. Bu nedenle de bugün için otizmin kesin bir tedavisi bulunmuyor. Bu yüzden en iyi tedavi iyi bir eğitimdir.

    Kütahya'da otistik çocukların eğitimi ilk olarak 2005 yılında Tekel İlköğretim okulunda bir sınıfta başlamıştır. 2007 yılında Yavuz Sultan Selim Eğitim ve Uygulama okulu altında sınıf olarak devam etmiştir.

    Nimet Çubukçu'nun gönderdiği eşyalar olmasına rağmen binamız olmadığı için kullanamıyoruz

    Otistik Çocuklar Sosyal Yardım ve Eğitim Derneği Başkanı Nigar Kale açıklamasına şöyle devam etti: "2009-2010 Eğitim öğretim yılında Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun her ilde bir OÇEM kurulması kararıyla Yavuz Sultan Selim Eğitim ve Uygulama okulu bünyesinde eğitim ve öğretime devam etmektedir. Bakanlıktan gönderilmiş ve Otistik çocukların ihtiyaçlarını karşılayacak tam bir okul eşyası olmasına rağmen otistik çocuklar ayrı bir binaya yerleştirilmemiştir. Bu konuda isteklerimiz hem Valimizden hem de Milli Eğitim Müdürümüzden defalarca olmasına rağmen bir çözüm bulunamamıştır.

    Otistik çocukların eğitiminde bir sınıfta en fazla 3 çocuk olabilir. Burada çocuklar iki sınıf birleştirilmiş halde ders görmekte, bir öğretmenin çocuğu ile eğitimi, diğer öğretmeni ve çocuğunu derse adapte etmekte sıkıntılar doğurmaktadır. Sınıf yetersizliği eğitime engel olmaktadır. Sınıf yeterli bile olsa bunlar özel eğitime muhtaç çocuklar oldukları için bireysel eğitim sınıfı, müzik odası, resim odası, sosyal etkinlik, gözlem odaları gibi sosyal faaliyet gösterebilecekleri sınıflar da olması gerekir. Normal öğrenciler gibi bir sınıf ve defter kalem onlara yeterli olmayacaktır. Bu ortamın yaratılacağı bir okula kesinlikle ihtiyaç duyulmakta, böyle devam ettiği taktirde eğitim, eğitim olmaktan çıkacaktır. Boşa geçen her gün bir kayıp ve geriye atılmış bir adım olmaktadır. Bize böyle koca bir yıl geçirilmesi, bekleyin seneye belki olur önerisi getirildi. Koca bir senenin boşa gitmesi kabul edilebilecek bir durum değildir.

    Otistik bir öğrenciyi eğitebilmek her öğretmenin yapabileceği bir eğitim değildir. Bu konuda alanında eğitim almış öğretmenlerin yaptığı eğitimlerde çok olumlu sonuçlar alınmıştır. Biz çocuklarımızı okula öğlene kadar bakılsın oyalansın diye göndermiyoruz. Bir sınıf öğretmeni otistik bir çocuğa nasıl bir bilgi vereceğini bilemeden hatta onun daha iç dünyasına giremeden, ördüğü duvarları nasıl yıkacağını bilemeden eğitim konusuna geçemez. Çocuklarda var olan davranış problemleri artar. Bu konuda da Milli Eğitim Müdürünü daha duyarlı olmaya davet ediyorum. Otistik çocukların etkili bir eğitim sistemi ile normal sosyal yaşama dönme ihtimalleri ve örnekleri olduğu için elimizden geleni toplum olarak yapmalıyız. Bir çocuğu bile normal yaşamına döndürebilmek toplum yararına kazanılmış en büyük zafer olacaktır."

    Kaynak.akisgazetesi.com.


  21. doğruyol senin yaşadıklarını aynen ben de yaşıyorum.herkes bana da üniversite mezunumusunuz diye soruyor.biz ailece engelli sorunlarını 50 yıldır yaşıyoruz.kardeşim zihinsel engelli ben hem zor yürüme hem de sandelye kullanma zorluklarını biliyorum.ailem beni zor yürürken antalya daki harebeleri gezdirdi ,bursa da teleferiğe bindirdi, meryem ana kilisesine götürdü,bergama kalesine çıkardı,çanakkale şehitliğine götürdü bunun gibi çok yerlere gittik. kimse dilenci gibi de görmedi, hiç kimse kardeşim halinize bakmadan buralarda işiniz ne demedi,ki iki engelli olduğumuz halde herkes bizi kırmadan yardımcı. olmaya çalıştı.bu olumsuz insanlar nerede bilemiyorum.çünkü biz etrafımıza sevgiyle bakıyoruz gülümsüyoruz karşılığınıda fazlasıyla alıyoruz.benim bütün derdim mimari engeller.ailemiz bizden hiç bir zaman utanmadı .her zaman toplum içine çıkardılar iyi günler eylul

    Sayın eylül

    Teşekkür ederim....okuduklarıma sevindim....siz beni anladınız ve yalnız olmadığımı hissettim.... 11.gif


  22. Doğruyol ve Eylül inş karşılaşmasınızda sanırım toplumla çok iç içe olmadınız dısarı çıktınız zamanlarda ya yanlarınızda ailelerinizden birileri vardı yada engelinizden dolayı tepki alacağınız yerlere girmediniz.hiç yok demeniz de bana ilginç geldi çok engelli ortamlarında bulundum ve hemen hemen herkezin 1 tanede olsa bu tarza benzeyen tepkiler gördüklerini anlatıklarını biliyorum...

    Sayın kalpsizim_85

    Ben bu kadar açıklama yaptım ama halen şaşkınlığınızı ve düşüncelerinizi toparlayamadınız.... smile.gif

    Alışverişlerimi genelde bakırköy-fatih semtlerinin mağzalarından yaparım veya diğer alışveriş merkezlerinden yaparım ve şükürler olsun herzaman nezaketli ilgili davranışlarla karşılaştım.....

    Neden ben sizlerin karşılaştığı sorunlarla karşılaşmadım diye düşünüyorum ve önce Allahın yardımı sonra da benim pozitif nezaketli güzel konuşan vs. hoş bir insan olduğumdan dolayı belkide.... rolleyes.gif

    Forumlar da başka yorumlarımda söylemiştim ve yine söylüyorum....bazı ortamlarda hiç tanımadığım insanlardan bazen üniversite mi okuyorsunuz öğretmen misiniz ilahiyatçı mısınız gibi konuşmalarıyla karşılaşmışımdır.....

    Engelli olsam da karışımdaki insanlar da güzel bir iz bırakıyorum....

    {Soru}Toplum İçine Çıktığınızda Sizi En Çok Rahatsız Eden Davranışlar Nelerdir? - Türkiye Omurilik Felçlileri Platformu Yine sizin açtığınız bir konuya yorum yapmıştım tekrar okuyunuz lütfen....ve bütün yorumlarımı düşüncenizde birleştirip cevabı bulup şaşkınlığınızdan kurtulursunuz inşallah.... smile.gif fazlasıyla yorum yaptım ve halen şaşkınlığınız devam ederse artık başka yorum yapmıyorum....


  23. Kimimiz işitmez,kimimiz görmez

    Bizler özürlüyüz,kusurlu değil.

    Korkmayın bunlardan hiç kimse ölmez

    Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

    Bak gözüm görmezde resim yaparım,

    Ben de bu yolları hep adımlarım

    Bende bir bireyim her yerde varım

    Bizler özürlüyüz,kusurlu değil.

    Bak onun kulağı duymuyor, neyler

    Hepsi nota bilir,şarkılar söyler

    Bize acımasın ağalar beyler

    Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

    Bak burada kolu yok,bacağı sakat

    Değnekle geziyor buluyor takat

    Yaşamımız zordur,biliriz fakat

    Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

    Bize imkan verin budur son sözüm

    Görün bak ne yapar o zaman özüm

    Ürettikçe görür gönülden gözüm

    Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

    Nice insan var ki gönülden görür

    Yürekten işitir, yürekten yürür

    COŞARİ yürekten konuşur durur,

    Bizler özürlüyüz,onlarsa değil.

    İbrahim Coşar


  24. Her sabah annemin sessiz iç çekişleriyle uyanmaya başlamıştım,

    Annemin gündüzleri yüzü gülmüyor her gece ağlıyordu.

    Saçlarımı okşuyor‚ gözlerime bakıyor..kadersizim diyordu,

    Kadersizim... kızım...bahtı karalım benim.

    Ama ne kadar sorsamda niye ağladığını söylemiyordu,

    daha küçüksün yavrum büyüyünce anlayacaksın diyordu.

    Babama koşuyordum‚

    Babam mutfakta sigara içiyor‚

    Hadi salona git kızım duman seni hasta eder diyordu.

    Sen niye içiyorsun o zaman diyordum,

    sigara seninde sağlığına zararlı değimli yani?

    Yorgun gözleriyle bakıp,

    Doğru söylüyorsun kızım deyip gülümsüyordu.

    Dudak kıvrımlarında kaybolan sanki yaralı bir gülümsemeydi bu,

    Acı bir gülümseme...

    Oysa benim babam böyle gülümsemezdi

    Gözlerime acı acı bakıp, hadi sen salona geç demezdi.

    Hem nedense son zamanlarda babam çok öksürüyor, annem çok ağlıyordu.

    Annemin sessiz iç çekişleriyle uyanmaya başlamıştım,

    ne çizgi filimleri seviyordum artık ne de barbi bebekleri.

    Babamın yüzü gülmüyor‚ annem hep ağlıyordu

    Beşbuçuk yaşındaydım, üstelik günler hiç geçmiyordu.

    Herkes daha küçüksün derken altı yaşım bir türlü gelmiyordu.

    Sabahları erken kalkıyorduk, annem beni komşuya bırakıyor,

    Babam ile yan yana yürüyüp kayboluyorlardı sokağın öbür başında.

    Oysa...oysa annem çalışmıyordu,

    Babam ile erkenden niye nereye gider söylemiyordu.

    Pencerenin önünde dönüşlerini bekliyor,

    geldiklerini taa uzaktan görünce dünyalar benim oluyordu.

    Sonra yaz geldi

    Doğum günüme iki gün kalmıştı,

    Herkes ne istersin diyordu, ben susuyordum.

    İçimden hiçbir şey istemek gelmiyordu.

    Sonra...sonra ne olduysa o gece oldu.

    O gece annemin sessiz hıçkırıkları depreme dönüştü sanki.

    Ben odamdan çıkarken içerden sesler geliyordu....

    Hem ev ne çok kalabalıktı?

    Halamlar ağlıyor‚ büyük annem ağıt yakıyordu.

    Dedem kuran okuyor, komşular beni tutuyordu.

    Nedense bir an gözlerim babamı aradı,

    ama ev...evimiz çok kalabalıktı, sanki babam bu kalabalıkta kayıptı.

    Ben Baba dedim..Baba..Babam......

    Anam, yavrum dedi sarıldı boynuma sanki yıllardır görmemiş gibi.

    Haykırdı sonra, kızım iki gözüm....

    Babama ne oldu dedim?

    Yine cevap vermek yerine, kadersizim bahtı karalım benim...

    Anne babam dedim, babam babam? Bende ağlamaya başladım.

    Baban artık yok dedi, baban artık yok..baban öldü...

    Baban öldü yavrum, baban artık hiç öksürmeyecek.

    Anne ölüm ne demek? Öldü ne demek? Ölmek nasıl bir şey anne? dedim.

    Bende deli gibi ağlıyordum, bir kıyametin ucundaydım anlıyordum....

    Yani artık baban geceleri rahat uyacak dedi sonra bayıldı.

    Ben öleydim yavrum dedi büyük annem, ben öleydim...

    Ölmüş babamın yorganına sarıldı,

    Babamın yüzünü zorla gösterdiler bana

    Koştum sarıldım boynuna, Baba uyan dedim

    Baba ne olur uyan, uyan baba ben sensiz ne yaparım?

    Uyanda gülme istersen bana,

    Hem kime sokulurum akşam olunca?

    Baba uyan yarın doğum günüm benim,

    Baba‚ baba altı yaşıma giriyorum uyan.

    Hiçbir şey istemem söz...

    Gürültü yapmam‚ seni hiç üzmem, söz baba‚

    Baba söz..Hadi bir gün daha dayan

    Baba aç gözlerini hadi uyan, uyan baba, baba uyan.....

    Babamı doğum günümde toprağa verdik,

    Doğum günümü böyle kutladı babam.

    Sigarasıyla çakmağı hala bende durur,

    O..o beni babamdan‚ babamı bende ayıran,

    Her doğum günümde beni hala hıçkırıklara boğan‚

    Küçücük dünyama kıyamet olup yağan,

    Baba‚ babam nerdesin?

    Nerdesiniz babalar?

    Babalar uyanın! Uyanın babalar...

    O sigara dumanında yetim büyümesin artık,

    başka şehirlerde, başka çocuklar, yetim büyümesin artık,

    başka şehirlerde, başka çocuklar...başka çocuklar........

    Alıntı


  25. Sorumlulukların İçinde Kendinizi Kaybetmeyin

    Heyecan verici bir iş? Mükemmel bir aile hayatı? Belki de mükemmel bir yaşam sürmek mümkün. Önemli olan mutlu olmak için neyi seçmeyi gerektiğinin bilmemiz. Peki ama bunu nasıl başaracaksınız?

    Sizi en çok ne mutlu ediyor? Uzmanlar insanların mutlu olmasının sadece tek bir şeye bağlı olmadığını söylüyorlar. Ama çağ değiştikçe modern kadının mutlu olmasının zorlaştığı bir gerçek. Hayattan beklentilerimizin sürekli artmasının mutluluktan uzaklaşmamıza ve farkında olmadan büyük bir mutsuzluk kuyusunun dibine düşmemize neden olduğunu hiç farkettiniz mi? Yaşamın detayları arttıkça bu detaylar arasında kaybolmak da kolaylaşıyor. Özellikle günümüzde sorumlulukları hızla artmakta olan kadının basit bir gülücüğü bile unutup detaylar arasında kaybolması gerçekten çok acı. İş kadınlarından kendilerini hem evde hem de işte ispat etmeleri beklenince sorumluklar da dağ gibi birikiyor.

    Aslında ilk olarak yaşamın gerçek amacının mutluluk olduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor. Eğer bunu unutursak dibi kara bir boşluğa hızla düşüyoruz demektir. Yaşamımızla ilgili isteklerin tek sebebinin mutlu olmak olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Eğer para kazanmayı sadece daha çok para kazanabilmek iin istiyorsanız ve elinizdekilerle mutlu olmak aklınıza bile elmiyorsa burada bir yanlışlık var demektir. Unutmayın mutlu olmak çaba gerektirir.

    Mutlu olmanın en büyük sırrı kendimizi tanımaktan geçiyor. Ne zaman nasıl ve neden mutlu olduğunuzu bilirseniz onu elinizde tutmanız da daha kolay olur. Geçmişle günümüzle ve gelecekle ilgili sizi mutlu eden şeyler ne? Ne yapmalısınız da bunları daha sık gerçekleştirmelisiniz? Tüm bu soruların cevabını verdiğiniz zaman mutluluğun size doğru yaklaştığını fark edeceksiniz. İşte mutluluğunuz için atmanız gereken adımlar...

    1- Eğilim: Mutlu olmaya hevesli olun...

    2- Sorumluluk: Kendinizi olayları kontrol altında tutmayı başaran bir kişi olarak görmeniz önemli...

    3- Ayırt Edicilik: Sizi neyin mutlu edeceğini seçebilirsiniz...

    4- Kararlılık: Mutlu olmak için prensip sahibi olmak şarttır...

    5- Yeniden Başlamak: Eğer işler ters giderse umtsuzluğa kapılmamak önemlidir...

    6- Seçenekler: Yeniliklere açık olmak mutluluğun anahtarıdır...

    7- Kıymet Bilme: Kendinizden memnun olmalı ve hatalarınızı kabullenebilmelisiniz...

    8- Fedakarlık: Özveride bulunmak ve yardıma hazır olmak sizi mutlu edebilir...

    9- Dürüstlük: Kendinize karşı dürüst olun...

    Alıntı