Dogru_Yol

Üye
  • İçerik sayısı

    1.928
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    20

Dogru_Yol kullanıcısının paylaşımları

  1. Komik ve Bal Çocuklar :) Mutlaka İzleyin :)

    Karpuzumu Alma <embed src=http://www.geyikoloji.com/videolar/player.swf width="650" height="650" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" flashvars="file=http://media.geyikoloji.com/video/video/karpuzumu-alma.flv&plugins=drelated-1&drelated.dxmlpath=http://www.geyikoloji.com/videolar/rl.xml&drelated.dposition=bottom&drelated.dskin=http://www.geyikoloji.com/videolar/dr.swf&drelated.dtarget=_self"></embed>
  2. Komik ve Bal Çocuklar :) Mutlaka İzleyin :)

    Süpürgeden Korkan Bebek <embed src=http://www.geyikoloji.com/videolar/player.swf width="650" height="650" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" flashvars="file=http://media.geyikoloji.com/video/video/supurgeden-korkan-bebek-8658.flv&plugins=drelated-1&drelated.dxmlpath=http://www.geyikoloji.com/videolar/rl.xml&drelated.dposition=bottom&drelated.dskin=http://www.geyikoloji.com/videolar/dr.swf&drelated.dtarget=_self"></embed>
  3. Her 100 çocuktan biri, bireyin sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz yönde etkileyen, nörolojik tabanlı bir bozukluk olan ‘otizme’e yakalanma riski taşıyor. Her yıl,‘Otizm Farkındalık Ayı’ olan Nisan ayı boyunca, dünya genelinde otizmle ilgili araştırmaların teşvik edilmesi ve bilinirliğin artırılarak, erken teşhis ve tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor. Otizm, doğuştan gelişen, beynin ve sinir sisteminin farklı yapısından ya da işleyişinden kaynaklandığı kabul edilen nörolojik tabanlı bir bozukluk. Genellikle 3 yaştan önce ortaya çıkan hastalık, bireylerin sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz yönde etkiliyor. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelliyor ve kişinin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açıyor. “Her 100 çocuktan biri otizm riski taşıyor…” 2009 itibariyle Tüm dünyada tanılama bilimselliği kabul edilmiş gelişim değerlendirme ve ölçme kriteri DSM- IV/V ölçütlerine göre her 100 çocuktan birinin otizmden etkilenmiş olduğu görülüyor. Hastalığın kızlara nazaran ¾ oranında daha yoğun görüldüğü erkek çocuklarda, bu oran 94 çocukta bire kadar çıkıyor. Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS dahil olmak üzere bir çok hastalıktan daha fazla sayıda otizm teşhisi alınmakta olduğu belirtiliyor. “Erken tanı ve yoğun eğitimle büyük kazanımlar sağlanabiliyor…” 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü nedeniyle Otizm Platformu tarafından yapılan açıklamada, Otizm Platformu Dönem Koordinatörü ve ODER Yönetim Kurulu Başkanı Ergin Güngör, otizmi diğer engel gruplarından ayıran en önemli farkın; “otizmli çocukların erken tanı ve yoğun eğitimle sorunlarının giderilmesinde büyük kazanımların sağlanması” olduğunu belirterek, hazırladıkları 2. Otizm Bildirgesi ile otizmli bireylerin vatandaşlık haklarına uygun eğitim, mesleki eğitim, istihdam, bakım-barınma ve sağlık konularındaki ihtiyaçlarına dikkat çekmek istediklerini ifade etti. Otizm Platformu Koordinatörü Ergin Güngör; “Özellikle geçmişte imkanların sağlanamaması nedeni ile erken teşhis edilemeyen ve yeterli eğitim alamayıp , toplumsal yaşama entegre olamamış bireyler ve ailelerinin eve kapanmasının önüne geçilmesi konusunda devletin sorumluluk alarak politikalar üretmesini, otizmli çocuklarımızın da bu ülkenin vatandaşları olduğunu gözardı etmemesini istiyoruz” dedi. Otizmin Farkında Olmak Büyük Bir Fark Yaratacaktır... Bu yıl yapılacak olan Nisan Dünya Otizm Farkındalık Ayı iletişim projeleri ile ilgili bilgiler veren Otizm Platformu Genel Sekreteri M.İrem Afşin; “Otizmliyim, ben de VARIM! Otizmliyim, ben de VATANDAŞIM!” sloganlı iletişim kampanyalarını tanıttı. Afşin; “Bu çalışmaların ülke genelinde yaygınlaşması için, otizmden etkilenen ailelerin yanı sıra iş dünyasından duyarlı bireylerin ve medyanın da desteğini bekleniyoruz” dedi. OTİZM PLATFORMU yetkilileri ayrıca, otizmden etkilenen aileleri, yeterli eğitim ve sosyal hakların elde edilmesi için uğraş veren Platforma üye dernek ve vakıflara üye olarak destek vermeye çağırıyor! Birleşmiş Milletler’in tarihinde sağlıkla ilgili ilan edilen üçüncü özel gün olan “Dünya Otizm Farkındalık Günü” ile dünya genelinde gittikçe artan otizm tehlikesine dikkat çekilmesi, üye ülkelerde gerçekleştirilecek çalışmalar ile kamuoyunda otizm farkındalığının yükselmesi, erken teşhis ve tedavi olanaklarının artırılması hedefleniyor. 2. Otizm Bildirgesi’nde Ele Alınan Başlıca Sorunlar: Erken Tanının Önemi Otizmin bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracı, erken tanı ile birlikte başlayan yoğunlaştırılmış ve bireyselleştirilmiş özel eğitim. Bilimsel olarak erken yaştaki çocuk için kanıtlanmış yoğun eğitim süresi; haftada bireysel ve grup eğitimi olarak ‘40 saat’tir. Eğitim Otizmli bireylerin eğitimlerinin nitelik ve nicelik olarak yetersiz kalması, hayat standartlarını önemli ölçüde etkiliyor. “Eğitimde eşitlik” ilkesi gereğince, otizmli bireylerin de diğer akranlarıyla eğitime eşit oranda ve şartlarda katılması ve yaş gruplarına uygun müfredat ve program eksikliklerinin giderilmesi gerekiyor. Erken çocuklukta özel eğitim:Erken ve yoğun eğitimle müdahale için program geliştirilmesi ve otizm bilgisine sahip eğitim uzmanları yetiştirilmesi gerekiyor. Okul öncesi eğitim:Özel eğitim alan çocuklar için okul öncesi eğitim bir zorunluluk. Ancak otizmli çocuklar okul yönetimlerinin, eğitimcilerin ve diğer velilerin istememesi ile okul öncesi eğitime alınmıyorlar. Bu konuda farkındalık ve bilgilendirmenin yanı sıra yaptırımların hazırlanması gerekiyor. Kaynaştırma Eğitimi : Kaynaştırma eğitimi otizmli bireylerin topluma entegre olabilmesi için bir gereklilik. Ayrıca engelli bireylerin normal eğitim yapan okullara alınması ile diğer çocukların da çok küçük yaşlarda sosyal gerçeklerle karşı karşıya gelmesi farkındalık yaratacaktır. Nitelikli bir kaynaştırma eğitiminin etkin biçimde uygulanarak amacına ulaşabilmesi için, okul öncesi ve ilköğretim ile birlikte başlayan süreçte okul yöneticileri, eğitimciler, diğer veliler ve diğer öğrencilerin otizmle ilgili bilgilendirilmeleri sağlanmalı ve kaynaştırma eğitiminin uygulama sorunları çözümlenmelidir. Orta Öğretim: Otizmli bireyler için ortaöğrenim de “zorunlu” olmalı, niteliğine uygun verilecek orta öğretim ile eve kapanarak aileleri ve sorunları ile baş başa kalmalarının önüne geçilmelidir. Mesleki Eğitim: Birçok engelli grubu bireyleri, basit - rutin – vasıfsız üretim alanlarında normal insanlardan daha disiplinli çalışabilmekte, el becerisine sahip olabilmekte ve böylece daha üstün üretim ortaya koyabilmektedirler. 13-15 yaş ve üstündeki otizmli bireylerin yetenek ve becerilerini tespit ederek onları yönlendirebilecek kariyer geliştirme uzmanları gereksiniminin karşılanması; mesleki eğitim verecek okullar ile otizmlilere yönelik OÇEMler içinde veya bağlantılı iş okullarının açılması, mevcut iş okullarındaki meslek seçeneklerinin artırılması çok önemli. İstihdam Ülkemizde otizmli bireylerin ilgi alanları ve yeteneklerine göre çalışabilecekleri iş yerleri bulunmamaktadır/az sayıdadır. Oysa ki bazı alanlarda üstün yeteneklere sahip olmalarının yanı sıra, otizmli bireyler ayrıntılara dikkat eden, kurallara bağlı, dakik , titiz ve dürüst olmaları gibi özellikleri sayesinde oldukça verimli çalışabilirler. Otizmli bireylerin farklı özelliklerine uygun ve performanslarına göre çalışabilecekleri iş alanları konusunda kamuoyunda farkındalık yaratılarak; korumalı/kaynaştırmalı istihdam sağlayan işyerlerinin sayısının artması için, özel sektörün daha fazla bilgilendirilmesine ve ilave teşviklere ihtiyaç bulunmaktadır. Sosyal Hizmetler Anne baba hayattayken bakım-barınma sorunları: Anne-babanın hastalanması veya gerektiğinde çocuğunu bırakabilecek bir yerinin olmaması, aileyi olumsuz etkilemekte, çoğunlukla iş kaybına yol açmakta ve yoğun bir stres nedeni olmaktadır. Gündüz ve gece geçici bakım merkezleri veya sosyal yardım elemanlarının olması sorunları gidereceği gibi ebeveynden sonraki yaşam içinde bir başlangıç olacaktır. Anne babadan sonra bakım-barınma sorunları: Ailesinin desteğini herhangi bir nedenle kaybetmiş olan otizmli bireylerin yaşayabilecekleri şekilde düzenlenmiş kurumlar yoktur. Otizmli bireylerin, otizmden etkilenme derecesine ve bağımlılık oranına uygun olarak, hayatlarını sürdürebilecekleri, bağımsız yaşama, destekli yaşama/süpervizyonlu yaşama, yaşam evinde/köyünde yaşama gibi seçenekleri hazırlanmalıdır. Sağlık Otizmli bireyler uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle yeterli düzeyde sağlık hizmeti alamamaktadır. Hastane gibi kalabalık ve sıra beklenen ortamlarda beklemeleri oldukça zordur. Gözle görülen bir fiziki engelleri olmaması nedeniyle engellilere tanınan bazı öncelikler otizmlilere uygulanmamakta, öncelik talep edenlere kötü muamele edildiği gözlenmektedir. Örnek vermek gerekirse, otizmli bireylerin diş tedavisi genel anestezi altında ve belli donanıma sahip merkezlerde yapılabilmektedir. Anestezi altında diş tedavisinin tüm devlet hastanelerinde yapılabilmesi ile acil müdahale olanağına kavuşularak yıllarca sıra beklemenin önüne geçilebilir. Otizmli bireylerin de vatandaş olduğunu, onların da toplumsallaşma sürecine mümkün olduğunca dahil edilmesi gerektiğini göz ardı etmemeliyiz. Onları hayata kazandırmak hem bir insana, hem ailesine hem de topluma artı değer katmak demektir. Onları görmezden gelmeyelim, hayatın dışına itmeyelim. Unutmayalım, bu her ailenin, belki bir gün sizin ya da bir yakınınızın da başına gelebilir… Kaynak
  4. <div style="background-color:#090909;width:650px;"><embed src="http://www.vidivodo.com/VideoPlayerShare.swf?u=BFZBQFxBWhI=" type="application/x-shockwave-flash"wmode="window" bgcolor="#090909" width="650" height="600" allowScriptAccess="always" allowfullscreen="true" ></embed><div style="background-color:#090909;padding:5px;color:#CCCCCC; font: 11px Verdana;">Video: <a href=http://www.vidivodo.com/352373/merdiven-cikan-engelli-aracimiz style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title=" Merdiven Çıkan Engelli Aracımız"> Merdiven Çıkan Engelli Aracımız</a> Benzer: <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/amat%F6r style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="amatör">amatör</a>, <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/tasar%FDm style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="tasarım">tasarım</a></div></div>
  5. Soru: Madem,her şey bir kader defterinde yazılı ve her şey ona göre oluyor; o halde insanlardan niçin hesap soruluyor ve niçin cehenneme gidiyor? Vahdet-ül vucudu açıklarmısın? Cevap: Evet her şey bir kader defterinde yazılı ve her şey ona göre oluyor; ama, kader defterinde yazılı olduğu için o şey olmuyor. Mesela; Bir insan ne kadar yükseğe çıkarsa hem görüş alanı genişler hem de geleceği de bir manada görebilir. Bir meteoroloji uzmanı da uydudan gelen fotoğraflara bakarak bir manada geleceği görebilir. Meteoroloji uzmanı, uydudan gelen fotoğraflara ve bilgilere bakarak, görüyor ki, Ülke”nin batısından yağmur bulutları geliyor. Bulutların hızını ve yönünü hesaplayarak,hemen defterine şunları yazıyor ”yarın Ülke bulutlu ve yağışlı olacak”. Bulutların gelmesine daha bir gün var.Bir gün sonra, Ülke bulutlu ve yağışlı olsa; Soru: Acaba meteoroloji uzmanı bir gün önceden defterine,bu olayı yazdığı için mi olaylar oluyor? Yoksa uzman olayları uydudan önceden gördü de mi yazdı? Cevap: Uzman olayları uydudan önceden gördü de yazdı. Yani; meteoroloji uzmanı; önceden defterine yazdığı için o olaylar olmamakta; fakat olayın öyle olacağını önceden uydudan,öngörüp, öyle yazmıştır. Mesela; Aklı başında bir adam, bir taksiye binse; taksiciye;”beni çabuk, şu dar, tali yoldan; şu diyara götür dese. Taksici ise;nazik bir biçimde ona;“daha güvenli,doğru ve tehlikesiz, ana bir yoldan,seni daha rahat ve çabuk götürebilirim;hem dediğin yol tehlikeli,dar ve virajlıdır, o yolda başımıza bir kaza gelebilir” diye cevap verse. Ve fakat o adam; taksiciyi zorlasa; ve o tehlikeli,dar, virajlı yolda,bir kaza olsa. Soru: O adam;taksiciye; ”bak senin yüzünden başıma bu kaza geldi; sen beni bu yoldan getirmese idin bu kaza olmayacaktı” diyebilir mi? Cevap: Diyemez: Çünkü; kendisi tehlikeli yolu istemiştir.Ne zorla arabaya bindirilmiş, nede istemediği bir yoldan götürülmüştür.Hem taksiciyi, kendisi zorlamıştır.Hem taksici,gerekli uyarıyı da baştan yapmıştır.Hem taksici işi gereği; görevini yerine getirmiştir.Suç; götüren taksici de değil,tehlikeli yoldan ısrar ile gitmek isteyen; o adamdadır. Hem;küçükler akıl baliğ olunca;yani farık ve mümeyyiz olunca yani iyiyi kötüden fark etmeye başladıklarında; sorumlulukları başlar, amel defterleri açılır. Aklı olmayan deli ve mecnunlardan hesap sorulmaz. Zorla, cebren imzalatılan senet; hukuken geçerli de değildir. Bir zaman gayet; akıllı, zengin, güçlü ve mahir bir ressam,sadece takdir edilmek amacıyla bir resim sergisi açmış. Fakat sahnenin gerisinde durmuş, kendisini konuklara göstermemiş. Konuklara her türlü ikramı yapmış. Resim sergisini gezen misafirler, harika eserlere bakmışlar;ne kadar güzel resimler diyerek aralarında konuşurlarken, birisi; ressamı göremediği için; “acaba bu harika resimleri kim yapmıştır?” diye bir soru ortaya atmış. Bir kısım insanlar; bu resimler “kendi kendine” olmuştur demişler. Bir kısım insanlar; bu resimleri “tabiat kanunlarının” yaptığını iddia etmişler. Bir kısım insanlar ise; “tabloyu meydana getiren materyaller olan boya, fırça, kağıt, kafa kafaya verip birleşerek, bu harika resimleri meydana getirmiştir” demişler. Bir kısım insanlar ise;harika eserlerin ve ikramların; “ancak akıllı,mahir,güçlü, zengin bir sanatkar tarafından” yapılabileceğini, söyleyip; kendilerine ikramda bulunan,O sanatkarı içeriden, alkışlar ile çağırıp, kendisiyle tanışmış ve teşekkür etmişler. İşte biz de; bu canlı kainatın, tek; sanatkarına,yaratıcısına,Rabb”ine, İlah”ına, Musavvir”ine, Bedii”sine; Allah diyoruz. Bir sanatkarın yaptığı bir eser ile; Allah”ın bir şeyi yaratmasındaki fark şudur ki; sanatkar; Allah”ın yarattığı materyalleri kullanarak ancak bir eser yapabilir. Mesela; bir ressam; boya,fırça vs.materyalleri kullanarak ancak cansız bir resim yapabilmektedir. Allah ise, bir başkasına veya başka bir şeye muhtaç olmadan ve yine kendisinin yarattığı ve kendi eseri olan zerrecik bir nutfeden, yaklaşık 60 trilyon hücreden, ikiyüz altı kemikten vs. müteşekkil koca bir insanı inşa etmekte ve canlı ve cüz-i iradesi, aklı,şuuru,ruhu,duyguları,duyu organları,sinir sistemi vs. olan harika bir eser yaratmaktadır. Evet evet; pozitif ilimler;” bu kainat nasıl yaratılmıştır” sorusunu cevaplamaya çalışır.Din ise;”bu kainatı kim ve ne için yaratmıştır” sorusunu cevaplamaya çalışır. Bir eser,sanatkarının bir parçası olmadığı gibi; sanatkar da, eserinin bir parçası değildir.Yani mahlukat, Allah”ın bir parçası değil, eseridir. Yani vahdet-ül vücudu doğru anlamak gerektir.Yoksa Allah mahlukatın bir parçası olsa idi; cehennemde cehennemliklerle birlikte; kendi kendini yakması gibi akla ve mantığa aykırı bir şey olur idi. Mesela; bir balona üfleyerek şişiren bir kişinin nefesinin; o balonun içinde olması; o kişinin balonun,bir parçası olduğunu göstermediği gibi;hem balon da o kişiden farklı ve ayrı bir şeydir.Hem Allah; Ferd olduğundan,eşi ve benzeri olmadığından; mahlukatın cinsinden olamaz ve Allah; yarattığı hiçbir şeye benzemez. Mesela;bir aynada tezahür eden güneşin timsaline istinaden; o ayna ben güneşim diyemez. Belki ben güneşi gösteriyorum diyebilir. Hey kendini Nemrut veya Firavun gibi Allah zanneden veya mahlukata bu Allah”tır diyen akılsız; sen kim; Allah kim. Bir esere bakıldığı zaman; eser sahibi unutulmamalı.Mana-i harfi ile bakılmalı. Yani;Ne güzel bir ayna diyerek, dikkatli ve kem bakıp nazar ile aynanın camını ve aynanın ustasının kalbini kırmamalı. “Maşaallah, Fesubhanallah; bu aynanın ustası gerçekten harika ve mahir birisi” diyerek, sanatkarını da sena ve takdir etmeli, ikramları içinde teşekkür etmeli.Subhanallahu vebihamdihi demeli. Soru:Allah”ı kim yaratmıştır? Cevap:Allah’ı kimse yaratamaz. Yaratılan bir şey zaten Allah olamaz. Allah; eşi,benzeri,rakibi, ortağı ve hiçbir şeye muhtaç olmamalı. Ölümsüz,ölmeyen ve öldürülemeyen;Ezeli ve Ebedi yani başlangıcı ve sonu olmayan,kusursuz bir şey olmalıdır. Bir varlık; nasıl olur da;başka bir varlık tarafından yaratılmamış, her şeyin tek yaratıcısı, kendisinden evvel hiçbir şeyin olmadığı,kıyametten sonra da bir vakit kendisinden sonra hiçbir varlığın olmayacağı; doğmamış, doğrulmamış, zamandan ve mekandan münezzeh, ölmeyen, varlığı hiç değişmeyen, çok sabırlı, çok merhametli; bir varlık olur? Bu Uluhiyyet sırrı; bizim için, kapalı bir kapı olsun. Farzedelim ki; bir sarayın açık doksan dokuz kapısı olsun.Ama bir kapısı kapalı olsun ve sarayın sahibi ancak o kapıyı açabilsin ve anahtarda sadece O”nda olsun. Dışarıdan saraya girmeye çalışan biri,açık kapıların herhangi birinden içeri girebilir.Ama inat edip, açık kapılardan saraya girmemek ve kapalı kapının önünde durmak; o kapalı kapıyı açamadığı için, bu saraya girilemez demek, saray sahibini;inkar etmek, kabul etmemek, red etmek;hiç akıl karı değildir. Bu sefer biz ;o dessas şeytana; aksi ile kanıt yöntemi ile;şu soruyu soralım. Peki,Allah yoksa; bu kainatı kim yaratmıştır? Yani resim sergisindeki harika eserleri kim yapmıştır? Ey şeytan susuyorsun.Kibrinden,enaniyetinden,inadından ve kandırdığın dostlarına mahcup olmamak için, Allah”tır diyemiyorsun! Cansız bir eserin bile sanatkarı var iken ve olması lazım iken;canlı bir eserin sahibi evleviyetle, haydi haydi vardır. Hz.Ali”ye bir gün Allah”a ve Ahiret gününe inanmayan birisi gelir ve “insanlar ölünce yok olur;Hem Allah ve Ahiret yoktur”der.Hz.Ali;o kişiye; ”Ya; varsa” diye cevap verir.O kişi;bu ihtimali hiç düşünmemiştim der. Evet evet; inanan kişi,inancından dolayı bir şey kaybetmez ama; inanmayan kişi; işini şansa bırakmış olur ki;bu da akıl karı değildir. Soru:Dua ve tevekkül nedir? Şartları nedir? Niçin her duamız kabul olmuyor? Cevap:Dua;mahlukatın;Allah”a muhtaç olduğunu anlaması, hissetmesi ve ihtiyacını Allah”a fiili ve kavli arz etmesidir. Hem duanın şartları vardır.Hem her duada mutlaka kabul edilir diye de bir şey yoktur.Fakat her duaya bir cevap vardır.Ya dua aynen kabul edilir veya sizin için hayırlı olmadığından kabul edilmez veya ahirete talik edilir,yani ahirette karşılığı verilir. Bir çiftçi, ürün almak için,evvela; toprağını sürecek, tohumu dikecek, sulayacak vs.yani; cüz-i iradesini kullanarak, fiili dua edecek. Sonra; küll-i irade sahibi olan, Allah”a;ürün vermesi için kavli,sözlü dua edecek. Çünkü bir afet gelir ürünü alıp götürebilir. Mesela;Çekirge,kuraklık ve sel afeti gibi. Fiili ve kavli dualardan;yani şartlardan birinin eksik olması neticeye engeldir.Hem kavli dua da halisane olmalı;istiğfar,şükür, Peygambere Salat ve Selam ile duaya başlanmalı,mümkün ise;Allah”ın tüm isimleri zikredilmelidir. Önce devemizi sağlam bir kazığa,sağlam bir ip ile bağlamalı, sonra; benim devem kaçmaz veya kaçamaz veya kaçırılamaz dememeli,kavli, sözlü duamızı da hiçbir zaman unutmamalı.Devenin dizgini her zaman elinizde olmalı, gerektiğinde o dizgini gevşetmeli, gerektiğinde çekmeli; ama hiçbir zaman dizgini elden bırakılmamalı. Her zaman sürünün başında bir çoban olmalı, tedbiri hiçbir zaman elden bırakmamalıdır. Bundan sonra da; Erzurumlu İbrahim Hakkı”nın Marifetname eserinde dediği gibi;”Mevla neyler, neylerse güzel eyler” diyip sabır ile beklemeli; bu kainatın da bir Sultan”ı,Malik”i ve sahibinin olduğu” bilmeli. “Hasbunallahu nimel vekil” diyerek;Allah”a; Tevekkül edip,güvenmeli. Hey gemici kardeş filikayı almayı unutmayasın.Hey yüzücü kardeş can yeleği takasın.Sakın yanlış anlama;biz sen yüzme bilmiyorsun demiyoruz.Allah”a güvenme de demiyoruz.Biz diyoruz ki;el ve ayaklarına kramp girdiği zaman boğulma ve kendine de fazla güvenme; tedbiri elden hiçbirzaman bırakma diyoruz.Sana gülen olursa da aldırma diyoruz. Ey Aziz yolcu, elindeki torbayı, bindiğin geminin üzerine bırak, çünkü ayrıca elde taşıman ve kendine yük etmen hiç akıl karı değildir. Gerekli iş,görev,vazife ve tedbirlerinizi aldıktan sonra da; benim gemimi hiçbir güç batırılamaz veya benim gemim, batmaz,batamaz diyerek, gururlanıp, Gayretullaha toslamamalı. Mesela;bir vakit Tıtanıc isminde, cesim, büyük, bir gemi yapılmış “bu gemiyi Allah bile batıramaz” diye iddia edilmiş.O gemi; daha ilk seferinde Allah”ın bir aysbergine toslamış ve batmıştır. Ey Aziz insan;sen bu kainatın Halifesi ve Sultanısın. Siz yaprak değilsiniz ki, rüzgar nereye savurursa oraya gidesiniz.O halde bir köle gibi değil, bir reis-i cumhur gibi emir ve sorumluluk sahibi ol.Dikkat et; sana emanet olarak verilen mülkü ve tebanı ve aileni ve mevcudatı koru.Emanete hıyanetlik etme ve bil ki onların her birinden,bir gün mutlaka; bir bir hesaba çekileceksin. Ayrıca; insanın cüz-i iradesinden başka kendisine ait günahları ve borçları vardır. Sevaptaki hissesi ise pek azdır.Kötülükte ise tamamen kusur ve günah kendisine ve sebep olan iştirakçilerine aittir. Ey Aziz insan;sen, kafa feneri hükmünde olan cüz-i aklın ile ancak dar, kısıtlı ve sınırlı bir alanı aydınlatabilirsin.Kendini bir güneş, zan ederek; her şeyi aydınlatamazsın.Hem güneş bile sadece dünyanın belli bir yüzünü ancak aydınlatabilmektedir. Her şeye muhtaç olan birisinin, hiçbir şeye muhtaç olmayan ve Samed olan Allah”ın kapısını çalması doğru şeydir. Yanlış olan; kişinin hiçbir şeye muhtaç olmadığını zannetmesi ve dua etmemesidir. Evet evet;oruç;hem insanı terbiye eder,hem Allah”a muhtaç olduğunu hatırlatır. Misafirin; babanın çocuğuna ve mazlumun duası ise asla geri çevrilmez. Alıntı
  6. Emel Sayın ( Toprak Çağırmadan Gel )

    <object width="700" height="650"><param name="allowfullscreen" value="true" /><param name="allowscriptaccess" value="always" /><param name="movie" value=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1066296 /><embed src=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1066296 wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="700" height="650" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object><p><a href=http://www.izlesene.com/video/muzik-muzik----emel-sayin---toprak-cagirmadan-gel/1066296 target="_blank" title="müzik - emel sayın - toprak çağırmadan gel">müzik - emel sayın - toprak çağırmadan gel</a> | <a href=http://www.izlesene.com target="_blank" title="izlesene">izlesene.com</a></p>
  7. <object width="700" height="650"><param name="allowfullscreen" value="true" /><param name="allowscriptaccess" value="always" /><param name="movie" value=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1943511 /><embed src=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1943511 wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="700" height="650" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object><p><a href=http://www.izlesene.com/video/haber-haber---izlesene-engelli-kadinlarin-hayat-mucadelesi/1943511 target="_blank" title="haber - izlesene engelli kadınların hayat mücadelesi">haber - izlesene engelli kadınların hayat mücadelesi</a> | <a href=http://www.izlesene.com target="_blank" title="izlesene">izlesene.com</a></p>
  8. Çalınan Ayaklar

    "Ayaklarımı çaldılar…" pazartesi günü MSN adresime gelen anlık iletide böyle yazıyordu. Doğal olarak ilgimi çekmişti, sürdürdüm okumayı; "iki ayda ikinciye akülü tekerlekli sandalyemi çaldılar. Adımın bu şekilde duyulmasını istemezdim; ama yapacak bir şeyim yok!" İletisini yayımlamamı istiyordu, ben de bana daha fazla bilgi verirse konuyla ilgili bir makale yazabileceğimi söyledim. Ertesi gün yanıt verdi iletime, Star TV Ana Haber Bültenini izlememi söylüyordu yanıtında. Hemen televizyonun karşısına geçtim ve pür dikkat izledim haberleri. Nurten Aktaş... Sekiz buçuk milyon engelliden biri. Onun tekerlekli sandalyesini çalan hırsız iş sahibi olmayı belki de hiç düşünmezken, Nurten Hanım bir üniversitede çalışıp aile ekonomisine katkı sağlıyor. Yani gölge etmeyin başka ihsan istemem diyor adeta. Gözlerinde iki gündür dışarıya çıkamamanın acısından çok, böyle bir konuyla anılacak olmanın burukluğu var. İçimden bu duygu bana hiç de yabancı değil, diyorum. İnsanların eserlerimden ziyade yazma şeklimle ilgilendikleri zamanı anımsıyorum o an, yüreğim daralıyor. Derin bir nefes alıp kendimi rahatlatmaya çalışıyorum, o sırada görüntü akıp gidiyor ekranda. Nurten Hanım, annesinin yanında koltukta oturuyor ve ikisi birden çalınan sandalyelerin yegâne kalıntısı şarj aletlerine bakarak acı acı gülümsüyorlar. İnsanın yaşamı boyunca alabileceği en büyük cezadır, dört duvar arasına mahkûm olmak… Nurten Hanım, hiç hak etmediği halde kırk sekiz saat boyunca çekmiş bu cezayı. Eğer Uğur Dündar ve ekibi, haykırışlarına kulaklarını tıkasalardı belki de şu an “ayaklarım” dediği tekerlekli sandalyesine kavuşamayacaktı. O yayından sonra beni bir düşünceler yumağı kapladı; sağlıklı insanların gözünde biz neyiz, toplumun neresindeyiz, televizyonda binlerce kişi görmeden akülü tekerlekli sandalye alınıp Nurten Hanımın gereksinimi sessizce giderilemez miydi, sandalyeyi karşılayan rektör ya da arkadaşları iki gündür işe gelememesinin nedenini bilmiyorlar mıydı, o gizlemiş olsa bile, bir kişi dahi neyin var arkadaş diye kapısını çalmaz mı ve bunlar gibi yüzlerce soru beynimin içinde oynaşırken hiçbir şeye adapte edemiyorum kendimi. İşin en acı yanı ise avunmak için sığındığım yanıtlar daha çok acıtıyor benliğimi. Öyle anlarda umutsuzluk denilen o dipsiz kuyuya düşüyor insan ve ne denli çırpınırsa çırpınsın yukarıya çekemiyor bedenini. Yani hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Tıpkı; "adımın bu şekilde anılmasını istemezdim ama başka çarem yok," diyen beyinden bu dramatik olayı silemeyeceğimiz gibi, gün içinde kaç olay yerleşiyor engellilerin beyinlerine? Ne olacak canım iyilik yapıyoruz dediğiniz kaç konu kanatıyor yürekleri, yüzünde gülümseme eksik olmasa da için için ağlıyor engelli. Belki de sırf bu yüzden yaşamdan soğuyor ve binlerce kez doğduğu güne lanet okuyor. Ele baktıran devlete karşı olan hisleriyse burada yazamam. “Aslında hiç düşünmemiştim, ne yapsam bilmiyorum. bi taraftan insanlığa ders olsun istiyorum. Diğer taraftan böyle bi vakayla anılmayı sindiremiyorum, aydın biri olarak bu cahil ötesi bencillik ağrıma gidiyor...” Nurten Hanımın bana gönderdiği anlık iletideki son sözleriydi. Kırgındı, çünkü azmiyle ve yazdığı onlarca şiirle anılmak istiyordu. Kırgındı, çünkü daha önce bir kez olsun eserlerini okumayanlar başka bir zihniyetle telefona sarılmışlardı. Evet, görevini en iyi şekilde yapan Uğur Dündar'ın duyarlılığı ve rektörün hayırseverliği sayesinde çalınan ayaklar yenilendi belki ama ya hiç alınamayan ayaklar? Ya incinen gururlar? Giden, gelir mi geri? Kaynak
  9. Engelli Mankenler

    <object width="700" height="650"><param name="allowfullscreen" value="true" /><param name="allowscriptaccess" value="always" /><param name="movie" value=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1887443 /><embed src=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1887443 wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="700" height="650" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object><p><a href=http://www.izlesene.com/video/amator-amator-----engelli-mankenler/1887443 target="_blank" title="amatör - engelli mankenler">amatör - engelli mankenler</a> | <a href=http://www.izlesene.com target="_blank" title="izlesene">izlesene.com</a></p>
  10. Nick Vujicic Yaşama Sevincini Anlatan En Güzel İnsan

    Avustralyalı Nick Vujicic şimdi 26 yaşında ve bir yaşam gurusu. Dünyanın dört bir yanını dolaşıp "moral konferansları" veriyor. Yüzlerce insan onu dinlemek için bu konferanslara akın ediyor. Doğuştan böyle...Ne kolları, ne de bacakları var. Sadece iki parmağı olan sağ ayağı var. Hayata böyle bir dezavantajla başlamış ama bunu avantaja çevirmeyi başarmış. Şimdi her şeye sahip ama mutsuz insanlar bile onu dinleyerek moral buluyor. Avustralyalı Nick Vujicic şimdi 26 yaşında ve bir yaşam gurusu. Dünyanın dört bir yanını dolaşıp "moral konferansları" veriyor. Yüzlerce insan onu dinlemek için bu konferanslara akın ediyor. "Hayatın Daha Büyük Amacı" adlı DVD´si ise satış rekorları kırıyor. "Kollar Yok, Ayaklar Yok, Sorun Yok" adlı kitabını yayına hazırladı ve yayınevi şimdiden best-seller olacağını açıkladı. Tetra-amelia adlı bir sorun nedeniyla dünyaya böyle gelen Nick Vujicic, büyük zorluklar yaşadı. Okulda alay konusu oldu. Öyle ki, henüz 8 yaşındayken intiharı denedi. Ama 12 yaşında, dünyayı daha iyi anlamaya başladıkça, aslında herkesin bir sorunu olduğunu kavradı. Dahası üniversite bitirdi ve iyi bir finans planlama uzmanı oldu. Henüz çocuk yaşta, başkaları için umut olabileceğini anlayan Nick Vujicic, "Hayatın her şeye rağmen yaşanmaya değer" olduğunu etrafındakilere anlatmaya başladı. O kadar başarılı oldu ki, sayesinde pek çok insan hayata yeniden bağlanmayı başardı. Bugün Nick Vujicic´in, dünyanın dört bir yanından binlerce hayranı var. Hürriyet Kaynak Kişisel Başarı
  11. Engelli Şiiri.!

    <object width="700" height="650"><param name="allowfullscreen" value="true" /><param name="allowscriptaccess" value="always" /><param name="movie" value=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1821435 /><embed src=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1821435 wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="700" height="650" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object><p><a href=http://www.izlesene.com/video/amator-amator-----engelliyim-ben/1821435 target="_blank" title="amatör - engelliyim ben">amatör - engelliyim ben</a> | <a href=http://www.izlesene.com target="_blank" title="izlesene">izlesene.com</a></p>
  12. Engelli Babası

    <object width="700" height="650"><param name="allowfullscreen" value="true" /><param name="allowscriptaccess" value="always" /><param name="movie" value=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1640101 /><embed src=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1640101 wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="700" height="650" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object><p><a href=http://www.izlesene.com/video/amator-amator-----engelli-babasi/1640101 target="_blank" title="amatör - engelli babası">amatör - engelli babası</a> | <a href=http://www.izlesene.com target="_blank" title="izlesene">izlesene.com</a></p>
  13. Merdiven Çıkan Engelli Aracı

    <object width="700" height="650"><param name="allowfullscreen" value="true" /><param name="allowscriptaccess" value="always" /><param name="movie" value=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1745363 /><embed src=http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1745363 wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="700" height="650" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object><p><a href=http://www.izlesene.com/video/haber-haber---izlesene-merdiven-cikan-engelli-araci/1745363 target="_blank" title="haber - izlesene merdiven çıkan engelli aracı">haber - izlesene merdiven çıkan engelli aracı</a> | <a href=http://www.izlesene.com target="_blank" title="izlesene">izlesene.com</a></p>
  14. Yardımcı Olurmusunuz ?

    Sayın Bay_Seyhan Başlığı okuyunca önemli bişey var sandım.... komik yazına komik başlık bulamadın mı ? Kedileri çok severim....onlarla benim yerime de oyna veya foruma getir hep beraber oynayalım..... İsim ne mi olsun biri çapkın, biride haylaz olsun.... diğeri de şeker olsun.... Bu başlığıda engellilerin serbest bölümüne açmışsın.....her telden-of topic bölüme taşıyorum....
  15. Kişiliksizsiniz !

    KİŞİLİKSİZSİNİZ! Yeryüzünde iki çeşit insan vardır. Birlikte yaşadıkları insanlara hayatı hoş edenler, birlikte yaşadıkları insanlara hayatı zehir edenler. Dünyada kusursuz iki insan vardır. Biri ölmüştür, biri de doğmamıştır der bir Çin Atasözü. Hayatımıza yön veren ve anlamlandıran en önemli olgulardan biridir kişiliğimiz. Peki kaçımız kişiliğimizin farkındayız? Bu sorunun cevabını belki de şuan okuyan sen biliyorsundur. Belki de bildiğini zannediyorsundur. O halde hadi birlikte göz atalım. Eğer biliyorsan hatırlamış ve pekiştirmiş olursun. Yok bilmiyorsan kişiliğini keşfetmek adına eline büyük bir fırsat geçti. Hemen değerlendirmeye ve sevdiklerinin de yararlanmasına çalışabilirsin. Her bir kişilik bir çok özelliklere sahip. Ama biz bu özelliklerin sadece bazılarına değineceğiz. İlk kişiliğimiz mükemmeliyetçi kişilik; O işleri her zaman doğru yapmaya çaba sarf eder. Örnek davranışlar sergiler. Kolay kolay yanlış yapmaz. Bir hata bulma uzmanıdır. Hata bulma derken başkalarının kusurlarını arama anlamında değildir. Kendi yaptığı işinin en güzel şekilde olması için detaylara dikkat eder ve hataya tahammülü yoktur. Yaptığı her işi en iyi şekilde yapar. Odasında her şey yerli yerinde olmalıdır. O bir idealisttir. Büyük hayalleri ve o hayallere ulaşmak için bitmez tükenmez bir sabrı ve devam etme cesareti vardır. Başarısızlık onu yıldıramaz. Yıldırmadığı gibi yüreklendirirde. Çünkü o başarısızlığında başarıya giden yolda bir adım olduğunun farkındadır. İkinci kişiliğimiz Yardımseverdir. Çok duygusal ve romantiktir. O yüzden insanlardaki duygusal değişimi çok hızlı bir şekilde anlar. Fedakar, yardımsever ve cömert davranışları sempatiyle karşılanır. Ama dikkat, aniden patlayabilir. Çevresindekileri taktir eder ve yüreklendirir. Bir o kadarda çevresinden taktir ve onay ister.O bir iletişim dehasıdır. Üçüncü kişilik ise Gözlemcidir. Herhangi bir konuda harekete geçmeden önce detaylı bilgi toplar. Analiz yeteneği güçlüdür ve karşısına çıkabilecek ihtimalleri hesap eder. Çok kitap okur, araştırma yapar. Yalnızlığı sever. Özel alanına girilmesinden pek hoşlanmaz. Zamanı, kaynakları ve enerjisi çok değerlidir. O bir karizmadır ve insanların kendisini model almasını ister. Dördüncü kişilik Başarılıdır. En iyi olmak için çok çalışır. Mükemmeliyetçi kişilikle benzer yönleri çoktur. İmaja çok dikkat eder. Onun için dış görünüş ve karizma çok önemlidir. Rekabete açık, pozitif odaklı ve risk alabilen bir yapısı vardır. Başarılarıyla fark edilmek ve takdir görmek ister. Hızlı ve pratiktir. O doğal bir motivatördür. Beşinci kişilik Kuşkucudur. Güvenilir ve sadıktır. Yapacağı işlerde yaş tahtaya basmaz. Kendini en kötü ihtimale göre hazırlar. Muhtemel tuzakları hemen fark eder. Yapacağı işlerde karşılaştığı mazeretler ve tutarsızlık canını sıkar. O bir tedbir abidesidir. Diğer kişilik Ehlikeyiftir. Hayat felsefesi acıdan uzaklaşmak ve zevke olabildiğince yaklaşmaktır. Geçmişe değil geleceğe odaklanır. Her ne kadar sorumluluktan kaçar gibi görünse de proje üretim fabrikasıdır. Keyif ve coşku verecek ilginç fikirler üretir. Ama aynı zamanda maymun iştahlıdır. Hayatı dolu dolu yaşar. Çevresindekilere pozitif enerji yayan, esprili ve heyecanlıdır. O bir yerinde duramayandır. Son kişiliğimiz ise Sıradışıdır. Özgün, sıra dışı, estetik şeylere yönelir. Sürü psikolojisinden hiç hoşlanmaz. Bağımsız ve yaratıcıdır. Üretken, duyarlı, özgün bir tasarımcılık yönü vardır. Sıra dışı olduğu kadar melankoliktir. Derin duygusal ilişkiler yaşamak ister. Sonuç olarak o bir sanatçıdır. Peki siz hangi kişiliktesiniz ? M. Burak OLGUN Kişisel Gelişim Eğitmeni www.degisimakademisi.net Kaynak Kişisel Başarı
  16. Ünlü Psikanalizciler

    Anna FREUD (1896-1982) 1910’dan beri sürekli babasının yazılarını okuyordu ancak psikolojiyle ciddi anlamda ilgilenmeye 1918’de başladı. 1920’de babasıyla birlikte Uluslar arası Psikanaliz Kongresine katıldı. 1922’de Viyana Psikanaliz Derneği üyelerine “Hayaller ve Saldırganlık” (Beating Fantasies and Daydreams) adlı yazısını sundu. 1923’te çocuklarla psikanaliz çalışmalarına başladı. 2 yıl sonra Viyana Psikanaliz Eğitim Enstitüsü’nde “Çocuk Analizi Tekniği” üzerine dersler verdi. Bu alanda yaptığı çalışmaları, anne-baba, öğretmenler için bir seri konferanstan oluşan “Çocuk Analizinin Tekniği” (İntroduction to the Technique of Child Analysis) adlı kitabında topladı. 1927-34 yılları arasında Uluslar arası Psikanaliz Derneği’nin genel sekreterliğini yaptı. “Goethe Ödülü”nü aldı. 1935’te Viyana Psikalaniz Enstitüsünün yöneticisi oldu. 1935’te “Ego Savunma Mekanizmaları” (The Ego and the Mechanisms) adlı kitabını yazdı. Kimsesiz çocuklar için bir çocuk yuvası kurdu ve 80 çocukla yakından ilgilendi. Dorothy Burlingham ile birlikte “Savaş Çocukları ve Ailesiz Çocuklar”ı yayınladı. 1950’lerden itibaren ABD de düzenli olarak konferanslar verdi. 1970’lerde, çocukların duygusal yoksunluk nedenleri, sosyal zararları, sapmalar, gelişim gecikmeleri gibi problemler üzerine yoğunlaştı. Yale Üniversitesi Hukuk Fakültesinde “Suç ve Aile” üzerine seminerler verdi. 1980’de Harvard Üniversitesi’nden “Fahri Doktor” unvanını aldı. Ölümünden sonra yıllarca çalıştığı Hampstead Clinic’in adı “Anna Freud Center” olarak değiştirildi Carl Gustav JUNG İsviçreli Jung Freud'un öğrencisiydi ve 1912'de Freud'dan ayrıldı. Jung, ruhsal dinamikleri anlamak için, hastanın kendisini değerlendirmesini dinlemenin yeterli olmadığını, ortak (toplumsal) bir bilinç altının da olduğunu öne sürdü. Bu toplumsal bilinç altının öğeleri, insanlık tarihinin başlangıcından bu yana tüm insanların bilinçaltında tek tek taşıdıkları kültürel ilk örneklerdi. Jung, ortak bilinçaltından yola çıkarak düşleri yorumladı. Alfred ADLER (1870-1937) Adler de Freud'un öğrencisiydi ve O da Jung gibi 1912'de ustasından ayrıldı. Sorunlarımızın kökenine inmektense, kendimizi pratikte işe yarayacak kadar tanımanın önemli olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden "bireysel psikoloji"yi kurdu. Ona göre nevrozlar 5 yaşında yaşanan aşağılık yada üstünlük kompleksinden oluşuyordu. Analistin görevi "toplumsal duyuşu" oluşturan nevrozları dengelemekti. Otto KERNBERG Kernberg, Nesne İlişkileri Ekolü’nün A.B.D.’de ve dünyada yaygınlaşıp benimsenmesinde büyük rol oynamış; 60’lı yılların sonundan bu yana yazdığı makale ve kitaplar, verdiği seminerler ve konferanslar ile psikanalitik camianın ilgi odağı olmuştur. Otto Kernberg, Klein, Hartman, Mahler, Anna Freud ve Erikson gibi kuramcıların gelişim konusunda öne sürdüklerini çok başarılı bir şekilde harmanlayarak kendine ait bir gelişim modeli oluşturmuştur. Kariyerinin son yıllarında yoğun olarak “cinsel heyecan” ve “erotik arzu”nun doğası üzerine yazmıştır. Kuramındaki gelişim modeli ve psikopatoloji etyolojisi açısından cinsellik ve aşk duygularını araştırmaktadır. Psikanalize ve psikiyatriye en önemli katkılarından biri, “sınır kişilik örgütlemesi”ni tanılandırılması, sınıflandırılması ve terapisi ile ilgili çalışmalarıdır. Karen HORNEY (1885-1952) 1885'te Hammbur'da doğdu. 1904'te anne ve babası ayrıldı. Bu durum Karen'ın stressli yaşamının başlangıcı oldu. 1906'da tıpfakültesine girdi. 1909'da hukuk öğrencisi Oscar Horney ile evlendi. 1910'da annesi vefat etti. Ailesiyle yaşadığı çatışmalar ve zor koşullar onu psikanalize yöneltti. Freud, "evlendiği adam babasından farklı biri değil" demişti. Caren Horney, tıp öğreniminden sonra Berlin Psikanaliz Enstitüsü'ne girdi. Birçok enstitüde görev alan Horney, New York Psikanaliz Enstitüsü'ndeki görevine son verildikten sonra "Association for the Advancement of Psychoanalysis"i kurdu. Psikanalizin ilerlemesine ve bireyler arası ilişkilerin incelenmesine önemli katkıları olmuştur. Melanie KLEİN Temelde Freud’un izinde olan ve Budapeşte’den Berlin’e, oradan da 1926 yılında İngiltere’ye göç eden Klein, çocuklarla sürdürdüğü psikanalitik çalışmalarında ilgisini içleştirilmiş objelere odaklaştırarak psikanaliz kuramına farklı bir boyut getirmiştir. Yaşamın ilk yılının ruhsal gelişimin en belirleyici dönemi olduğunu vurgulayan Klein, 3-6 yaşları arasında yaşandığı düşünülen Oediepus Kompleksinin aslında yaşamın ilk ayının ikinci yarısında yaşanan memeden kesilme süreci içinde yer aldığı görüşündedir. Klein’a göre iç güdüsel dürtüler, spesifik obje ilişkileri içine geçişmiş karmaşık ruhsal fenomenlerdir. Klein’ın görüşleri başlangıçta İngiliz Psikanaliz Derneği’nde sert tartışmaların yaşanmasına neden olmuştur. Zamanla kuruluş içinde Klein’ı destekleyenler, ona karşı olanlar ve tarafsızlar olmak üzere 3 grup olmuştur. Klein ve Fairbairn’in çalışmaları ile “Şizoid İnsan” tipi tanımlanmıştır. Heinz KOHUT (1913-1981) Benlik Psikolojisi ekolünün kurucusu Heinz Kohut, geliştirdiği kuramı Freud'un teorisinin tamamlayıcısı olarak görmekteydi. "Benlik nesnesi" kavramını ortaya attı (Çocuk tarafından benliğin parçası olarak algılanan nesne-kişi). İnsan yapısını iki kutuplu olarak görür. Bu durumu "iki kutuplu benlik" olarak tanımlar. Bir kutupta hırslar ve tutkular, diğer kutupta ise idealler ve değerler vardır. İnsanın psişik süreçleri bu iki kutup arasında gerilime tabidirler. Kohut'a göre patalojik boyuttaki erotizasyon ve saldırganlık Freud'un iddia ettiği gibi, birincil iç güdüler değil, hayal kırıklıkları sonucunda oluşan tepkilerdir. Otto RANK (1884-1939) Freud'un gözde oğullarından biriydi. Çok yoksul bir aileden geliyordu. 25 yaşına kadar çilingirlik yapmıştı. Ancak öğrenim yaşamına devam etmeye karar vererek 25 yaşından sonra okulunu dışardan bitirdi. Tıp mezunu olmayan psikanalistlerdendir. 28 yaşında Viyana Psikanaliz Derneğinin Sekreterliğine başladı. 1924'te Amerikan Psikanaliz Derneğinin fahri üyesi oldu. Sandor Ferenezi ile birlikte daha az otoriter, daha çok eşitlikçi, psikoterapi odaklı, burada ve şimdi ilkesiyle hareket eden, gerçek ilişkiye dayanan, daha çok, geçmiş öykü, karşı aktarım, bilinçaltı üzerinde yoğunlaşan bir terapi ilişkisi geliştirdi. Rank'ın "Doğum Travması" (1924) adlı kitabı üzerine çıkan tartışmalar Freud'dan ayrılmasıyla sonuçlandı. Otto Rank, görüşlerinde anne-çocuk ilişkisi ve oediepus kompleksi üzerine yoğunlaşıyordu. Kaynak
  17. Kendini Bilmek

    KENDİNİ BİLMEK İnsanın "kendini bilmesi" sorunu yüzyıllardır dile getirilmiş olmasına rağmen konunun bu yönü belli bir süre sonra unutulmaya baş­lanmış ve bu noktaya gerektiği kadar önem verilmemiştir. İnsanlığın unuttuğu bilgilerin başında, kendi kökeniyle ilgili bil­giler gelmiştir. Kendini tanımayan günümüz insanı başkasını tanımak için de çaba sarfetmemekte ve böylelikle insan, diğer insanlar başta olmak üzere bu dünyada yaşarken ken­di kendisine yabancılaşmaya başlamıştır. Hep insanların birbirlerini anlayamadıklarından şikayet edilir ve bu şikayetlerin ardı arkası bir türlü kesilmez. Çocouk anne babasından, öğretmen öğrencisinden, amir çalışanından şikayetçidir hep. Bu gi­dişle kolay kolay kesilmesi de mümkün görülmüyor. Çünkü insan öncelikle kendisini anlayamamaktadır. Kendisini anla­yamayan bir insanın da, bir başka insanı anlayabilmesi bir tür­lü mümkün olamıyor. İnsanın kendine yabancılaşması, beraberinde kendi yete­neklerine de yabancılaşmasını beraberinde getirmiş ve insan doğuştan gelen mükemmel yeteneklerini de kullanamaz bir hale gelmiştir. İnsanın nasıl büyük bir güce sahip olduğu ve bunu nasıl ortaya çıkartacağı meselesi üzerinde önemli çalışmalar yapan araştırmacılar klasik psikolojiye de bambaşka bir çehre getirmisler ve parapsikolojinin de katkılarıyla yepyeni anlayışların ortaya çıkmasına zemin hazırlamışlardır. Yurdumuzdaki psikolog ve psikiyatristlere de bu konuda büyük bir iş düşmektedir. İÇ DEĞİŞMEDEN DIŞ DEĞİŞEMEZ İçine düşülen bir başka yanılgı da, değişimin hep dışarıda aranmaya çalışılmış olmasıdır. Değişim hep dışarda aranmaya başlanmış ve asıl değişimin insanın içinde meydana gelmesi gerektiği üzerinde durulmamıştır. İnsanın kendi potansiyelini farketmesi, kendi sırlarını anlaya­bilmesi için; öncelikle teorik bilgilere ihtiyaç vardır. Ancak bunları sadece zihnen bilmemizin yeterli olmadığını bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Neler yapılması gerektiğini bilmek bir alanda yeterli değildir. Kendini içsel güçlerimizi ortaya çı­kartabilmek için çalışırken; teorik bazda bilinenlerin, uygula­maya geçirilme mecburiyeti vardır. Yaşama geçirilmeyen ve kendi üzerimizde uygulanamayan pratik metodların, iç gelişi­mimizde bize hiç bir yararı olmayacaktır. İnsanın bu yolda ilerleyebilmesi için öncelikle kendisinde değiştirmesi gerektiği bazı yönlerin mevcut olduğunu farketmiş olması gerekir. Gerek bireylerde, gerekse toplumlarda bu alanda görülen en büyük zorluk, değişimlere karşı gösterilen dirençlerdir. Ye­niliklere kolay uyum sağlayamayışımız ve gelen her bir yenili­ğe önce bir direnç göstermemiz; çoğunlukla eskide yaşamanın kolaylığını tercih etmemizden kaynaklanmaktadır. Çünkü eski­de yaşamak yeni bir araştırmayı ve yeni bir atılımı gerektirmediği için çoğunlukla daha kolaydır. Kendimize göre oluşturdu­ğumuz belli bir düşünce sisteminin gölgesindeki serinlik bize hep hoş gelir. Ama bu gölgedeki serinlikte uyukladığımız müddetçe, yeni yerler keşfedebilme imkanını da kendi kendi­mize kapatmış oluyoruz... Bu hareketlerimizi haklı göstermek için de, şimdiki davra­nışlarımızın bizi bu günkü düzeyimize getirdiğini söyleriz. Bu kesinlikle doğrudur. Ama şimdi artık yeni düzeyde kişisel iç gelişimimizi gerçekleştirebilmek için yeni düzeye uygun şart­ları oluşturmamız gerekmektedir. Bunu yapabilmek için önce korkularımızın tüm engellerini aşmak ve zihinsel konsantrasyonumuzun kontrolünü elimize almak gerekir. Eski alışkanlıklarımızın zihnimizin hakimi olmasına izin verişimiz, derhal kırılmalıdır. Onların yerine ömür boyunca sürecek yeni bir görüş açısı gerekmektedir. O da: Çözümlere odaklanmak ve bu yolda yeni adımları cesaretle atabilme başarısını gösterebilmeye bağlıdır. M.Burak OLGUN Nlp Trainer & Master Certified Coach www.degisimakademisi.net Kaynak Kişisel Başarı
  18. Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi(OMÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Bulut, ‘engelli’ tanımından ziyade ‘özel gereksinimli insan topluluğu’ tanımının daha doğru olduğunu, bu insanların özel gereksinimlerinin hayatlarında belirleyici rol oynadığını söyledi. OMÜ Özel Eğitim Öğrenci Kulübü’nün düzenlediği “Engelsiz Üniversite” konulu konferans, Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Konferansın açılış konuşmasını yapan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Bulut, “ ‘Engelli’ tanımından ziyade ‘özel gereksinimli insan topluluğu’ tanımı daha doğrudur. Bu insanların özel gereksinimleri hayatlarında belirleyici rol oynamaktadır. Bu durum yalnızca söz konusu bireylerin değil, toplumun ve üniversitelerin de sorunudur” dedi. Bu amaçla kurulan “Engelli Öğrenciler Birimi”nin faaliyetlerinden söz eden Bulut, 7 kişiden oluşan birimin öncelikle üniversitede engelli öğrenci taraması yapıp bu kişileri tek tek tespit ettiğini, bir sonraki adımın ise bu öğrencilerin ihtiyaçlarının karşılanması olduğunu kaydetti. Özel gereksinimli insanların yaşayışını kolaylaştırmak için üniversitede yapılan fiziki düzenlemeleri görsel bir sunum eşliğinde aktaran Prof. Dr. Ahmet Bulut, bu çalışmaların ilerleyen yıllarda artarak devam edeceğini dile getirdi. OMÜ Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yaşar Barut ise “Engelsiz Üniversiteyi Gerçekleştirmeye Doğru” konulu bir sunum yaptı. Fiziki mekanlardaki dönüşümü sağlamanın, insan zihinlerindeki dönüşümü sağlamaktan kolay olduğunu vurgulayan Barut, hayata biraz da engelli insanların açısından bakılması gerektiğini belirtti. Barut, toplumu oluşturan her bireyin günlük hayatta çeşitli engellerle karşılaştığını, engellerin bulunmadığı bir yaşamın anlamını yitireceğini vurguladı. Engelli insanların hayatta karşılaştıkları zorlukları ve bu zorlukların üstesinden nasıl geldiklerini film gösterimleriyle zenginleştiren Yrd. Doç. Dr. Yaşar Barut, bu konuda Avrupa’da yaşanan gelişmelerin örnek alınması gerektiğine değindi. Barut, gereksinimlerin “Engelli Öğrenciler Birimi”ne aktarılması halinde bunlarla ilgileneceklerinin altını çizdi ve üniversiteyi oluşturan bütün katmanları aynı gemide yol alan yolculara benzetti. Engelli bireylerin değil, engelli toplumların olduğunu vurgulayan Barut’un kullandığı şu slogan, günün anlamını özetler nitelikteydi; “Siz engel olmazsanız, biz engelsiz oluruz.” Üniversite öğrencilerinden Hasibe Aslaner’in “Engelsiz Dünya” adlı şiirini okumasının ardından Ondokuz Mayıs İşitme Engelliler İlköğretim Okulu Halk Oyunları Ekibi kısa bir gösteri sundu. Duyma engelli gençlerin, müziğin ritmine harfiyen uyarak sundukları bu halk oyunları gösterisi, seyircilerden uzun süre alkış aldı. Rektör Yardımcısı Ahmet Bulut, Okul Müdürü Ahmet Güner’e günün anısına plaket verdi. Konuşmacı Yrd. Doç. Dr. Yaşar Barut ise plaketini Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanı Prof. Dr. Bünyamin Şahin’den aldı. SAMSUN (İHA) Kaynak
  19. Gün Gelişim Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi Kurucu temsilcisi Özel Eğitim Uzmanı Fatih Ekinci yaptığı basın açıklamasında : 2 Nisan tüm dünyada otizim konusunda farkındalık yaratmak ve otizmle ilgili sorunlara çözüm bulmak amacıyla 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından "Dünya Otizm Farkındalık Günü" olarak ilan edilmiş ve 2 Nisan’da başlayan "Otizm Farkındalık Ayı" çerçevesinde tüm Kocaeli genelinde Otizmle ilgili araştırmaların teşvik edilmesi, erken teşhis ve tedavinin yaygınlaştırılması hedeflenmiştir. Otizm, yaşamın erken dönemlerinde başlayan ve yaşam boyu süren, sosyal ilişkiler, iletişim, davranış ve bilişsel gelişmede gecikme ve sapma gibi özellikler gösteren nöropsikiyatrik bir bozukluk olarak kabul edilmektedir Yaklaşık her 150 çocuktan birini etkilediği düşünülmekte, erkeklerdeki yaygınlığı kızlardan dört kat fazla olup sanıldığının aksine, otizm spektrum bozukluğu tanılı bireylerin çoğunda, farklı düzeylerde zeka geriliği görülür. Ayrıca, zeka testlerinde, belli alanlar, diğer alanlara kıyasla çok daha geri çıkabilir. Otizm spektrum bozukluğu tanılı bireylerin pek azında (yaklaşık %10), çok güçlü bellek, müzik yeteneği vb. üstün özelliklere rastlanır ve yapılan bilimsel araştırmalar, otizm spektrum bozukluğunun çocuk yetiştirme özellikleriyle ya da ailenin sosyo-ekonomik özellikleriyle ilişkisi olmadığını göstermiştir. Otizm spektrum bozukluğunun kalıtsal olabileceği yönünde bulgular var olup ancak, buna yol açan gen ya da genler henüz bulunmuş değildir. Diğer çocuklarla ilişki kurmada zorluk, her şeyin aynı olmasın istemek, rutin yaşama bağlılık- değişiklere aşırı tepki vermek, uygunsuz ve sebepsiz gülmek- ağlamak, tehlikeye karşı duyarsızlık, göz temasının çok az ya da hiç olmaması, sürekli aynı oyunları oynamak, acıya karşı duyarsızlık, ekolali (cevap verme yerine, kendisine söylenenleri tekrar etme), yalnız kalmayı tercih etme, stereotip hareketlerin olması (ileri geri sallanma, el hareketleri vb.), temastan (kucağa alınmaktan ya da sevilmekten hoşlanmama), objeleri kendi etrafında çevirme, seslere karşı aşırı duyarlılık ya da duyarsızlık, objelere gereksiz yere bağlanma, ihtiyaçlarını belirtme de zorluk ( konuşmak yerine hareketlerle ihtiyaçlarını belirtmeye çalışmak), aşırı hareketlilik ya da hareketsizlik, bir sebep olmadan strese girmek, üzüntü duymak, yemek ve uyku problemleri, motor hareketlerinin gelişiminde düzensizlik, normal öğrenme metodlarına karşı duyarsızlık Otistik çocukların özellikleridir. 2 nisan Dünya Otizm Günü nedeniyle "Otizmde farkındalık" kampanyası başlatan Gün gelişim Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi, Türkiye'de halen 500 bin Otizmli olmasına karşın bu hastalıktan etkilenenlerin sayısının 2 milyonun üzerinde olduğunu açıkladı. Ülkemizde temel hakların “Herkesin Hakları” ve “Engelli Hakları”olmak üzere iki kategoride ele alındığına işaret edilen Gün Gelişim Rehabilitasyon merkezi Kurucu temsilcisi Fatih Ekinci’nin açıklamasında şöyle denildi: "Daha bu aşamada ayrım başlayarak, “zihinsel engelli hakları”, “bedensel engelli hakları” şeklinde anlam bölünmesi ile devam ederek daha da karmaşık hale gelmektedir. Engelli bireylerin haklarını ayrı olarak değil, “Herkesin Hakları” seviyesinde ele almak, hem engellilerin haklarının sınırlarını genişletecek, hem de engelli bireyleri gerçek anlamda toplumla kaynaştıracak genel bir bakış açısı için gerekli platformu yaratacaktır.. Türkiye’de halen 500.000 otizmli birey olduğu varsayıldığında, 2 anne-baba – bir kardeş- bir bakıcı/eğitmen üzerinden yakın çevre sayısı ile dolaylı veya doğrudan otizmden etkilenen vatandaş sayısı 2 milyon kişiye yaklaşmaktadır. Gün Gelişim Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi, Kurulduğu yıldan bu yana her yıl gerçekleştirdiği farkındalık kampanyaları ve farklı iletişim çalışmaları aracılığı ile Kocaeli’nde devlet ve kamuoyu nezdinde otizmle ilgili farkındalığın artırılması ve otizmli bireylerin sosyal yaşam hakları, eğitim, tedavi ve bakım gereksinimlerinin karşılanması için gerekli çalışmaların yapılması adına uğraş vermektedir. Bu tür konularda destek almak isteyenler Yavuz Sultan Mah. D100 Karayolu altı No:529 60 evler derince adresinde bulunan Merkezimize gelerek ya da 223 36 73 nolu telefondan irtibat kurarak bizlerle iletişime geçebilirler dendi. Gun Gelişim Özel Eğitim Rehabilitasyon Merkezi Kaynak
  20. Dünya Otizm Farkındalık Ayı Otizm erkek çocuklarda kız çocuklarına göre daha fazla görülen bir hastalık. Otizm'in tetikleyicisi ise televizyon. 2 Nisan - 2 Mayıs Dünya Otizm Farkındalık Ayı nedeni ile Samsun Atakum Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi Okul Müdürü İrfan Yetik, Okul Aile Birliği Başkanı Ali Bülbül, Beden Eğitimi Öğretmeni Aytaç Yılmaz, Okul Öncesi Öğretmeni Eda Tezcan, Öğrenci Zeynep Yılmaz ve Haydar Kemal Tozkoparan Haberexen.com'u ziyaret ettiler. Ziyaret esnasında toplumun yeterince tanımadığı Otizm hastalığı ile ilgili olarak bilgi veren Okul Müdürü İrfan Yetik, Otizm hastalığının temelde iletişim kurma ve sosyalleşme bozukluğu olduğunu bununda eğitimle normale yaklaştırıldığını ifade etti. Yetik," Otistik çocukları iki gruba ayırıyoruz. Yüzde 30'u normal ve normal üstü, yüzde 70'i normal ve altı zekaya sahip. Doğuştan gelen bu rahatsızlığın ana tetikleyicilerinden ve belirginleşmesine neden olan faktörlerden bir tanesi ufak çocukların televizyon izlemesi, televizyon karşısında çok vakit geçirmeleri. Özellikle bu çocuklar müzik klipleri ve reklamlara daha fazla ilgi gösteriyor." dedi. Doğuştan gelen bu hastalığın anlaşılmasında en büyük görevin aileye düştüğünü de hatırlatan Yetik, ailelere bu konuda şu ip uçlarını verdi: "Çocuk yürümeye başlaması gereken dönemde yürümüyorsa, kişilerle göz teması kurmuyorsa, aşırı sakin yada aşırı hareketli ise otistik olabilir. Bu durumu da aileler genelde çocuk üç yaşına geldiğinde anlayabiliyorlar." www.haberexen.com Kaynak
  21. Erdemlerin Yaşamı

    Erdemlerin Yaşamı Saflık, tüm erdemlerin “anası”dır.. Derin düşünce, tüm erdemlerin “anahtarı”dır.. Neşelilik, tüm erdemlerin “kanıtı”dır.. Tatlılık, tüm erdemlerin “tadı”dır.. Değişmezlik, tüm erdemlere “köprü”dür.. Uyumluluk, tüm erdemleri beraberinde “getirir” Olgunluk, tüm erdemlerin “koruyucusu”dur.. Cesaret, tüm erdemlerin “yüreği”dir.. Serinkanlılık, tüm erdemlerin “abidesi”dir.. Sabır, tüm erdemlerin “kalesi”dir.. Sevgi, tüm erdemlerin “kralı”dır.. Huzur, tüm erdemlerin “kraliçesi”dir.. Alçakgönüllülük, tüm erdemlerin “temeli”dir.. İnanç, tüm erdemlerin “ıtırı”dır.. Hoşgörü, tüm erdemlerin “tacı”dır.. Hoşnutluk, tüm erdemlerin “tahtı”dır.. Feragat, tüm erdemlerin “süsü”dür.. Saygı, tüm erdemlerin “gösterisi”dir.. Kaynak:Meditasyonyapalim.com Kaynak Kişisel Başarı
  22. İnönü Üniversitesi bünyesinde kök hücre laboratuvarı kurulacağı bildirildi. Kocaeli Üniversitesi Kök Hücre ve Gen Tedavileri Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Erdal Karagöz, kök hücre laboratuvarı ve merkezlerinin Türkiye'de en azından bölgesel bazda artması gerektiğini söyledi. Altyapı çalışmaları tamamlanan laboratuvarın açılması aşamasında destekte bulunmak için Malatya'ya gelen Prof. Dr. Karagöz, yaptığı açıklamada, Malatya'da da Kocaeli'ndekine benzer bir yapılanma sağlanması için uğraştıklarını kaydetti. Kocaeli ve Hacettepe'den sonra Malatya'da bir merkez kurulacak olmasının önemli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Karagöz, şöyle konuştu: ''Kocaeli'nde bu merkez 3 yıldır faaliyette. Bu 3 yılda Malatya'dan birçok akademisyen gelip bizimle bilfiil faaliyetlerde bulundu. Hata onlarla TÜBİTAK'a ortak projeler verildi. Dolayısıyla Malatya İnönü Üniversitesinde kök hücre doku organ mühendisliğine ilgi duyan birçok araştırmacı, öğretim üyesi mevcut. Biz de bu anlamda onlara hem bilimsel hem de manevi anlamda destek için buradayız. Öncelikle kök hücre doku organ mühendisliği çalışmaları Türkiye'de çok geçmişi olan çalışmalar değil. İlk merkez Kocaeli'nde kuruldu. Arkasından Hacettepe'de kuruldu. Bu tür merkezlerin ülkemizde en azından bölgesel bazda artması lazım. Malatya İnönü Üniversitesi de bölgesinde böyle bir merkezi kuracak, geliştirecek, gelecekte hastaları kök hücre doku organ mühendisliği tabanlı tedavilerini yapabilecek altyapıya, bilim insanlarına sahip.'' Turgut Özal Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Önder Çelik ise laboratuvarın açılması için çalışmaların tamamlanmak üzere olduğuna dikkati çekerek, heyecanla çalıştıklarını belirtti. Çelik, şunları kaydetti: ''Kök hücre laboratuvarı kurma çalışmalarımız başladı. Bu kapsamda bir merkez laboratuvarında bize yer ayrıldı. Altyapı çalışmalarını oluşturduk. TÜBİTAK'la ilgili 2 büyük projemiz var. Kocaeli Üniversitesinden de değerli hocamız bizimle bilgilerini paylaşmak için geldi. İnşallah İnönü Üniversitesinde cerrahi ve medikal hastalıkların tedavi edileceği bir laboratuvarın açılışını sağlayarak hem kuruma hem bölgeye hem de ülkenin tıp bilimine katkıda bulunmaya çalışacağız.'' Kaynak
  23. Dünya'yı Düzeltmek İçin

    Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra, pazar sabahı kalktığında keyifle eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını hayal ediyordu. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve parka ne zaman gideceklerini sordu. Baba, oğluna söz vermişti; bu hafta sonu parka götürecekti onu ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti.Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna uzattı: - Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni parka götüreceğim! dedi. Sonra düşündü: - Oh be, kurtuldum! En iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez! Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi: - Babacığım, haritayı düzelttim. Artık parka gidebiliriz! dedi. Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hayretler içindeydi ve oğluna bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuk şu ibretlik açıklamayı yaptı: -Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzeltiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti! Kaynak Aktuel Eğitim
  24. Yalnızlık üzerine ne şarkılar ne türküler yazılmıştır. İbrahim Tatlıses”Yalnızım dostlarım” derken, bir başka sanatçı “gökyüzündeki yıldızlar kadar yalnızım” dedi. Atalarımıza göre ise “Yalnızlık Allaha mahsustu…” Yalnızlığın adı ne olursa olsun 21.yüzyılda Yalnızlık, insanı en yoğun şekilde etkileyen sosyal ve psikolojik bir vaka haline gelmiştir. Yüce yaratıcı yaratmış olduğu bu gizemli kâinatta hiç bir canlıyı tek(yalnız) yaratmamıştır. İnsanlar, bitkiler, hayvanlar her ne tarafa bakarsanız bakın, hepsinin bir çifti vardır. Yani bir eşiyle yaratılmıştır. Yirmi yılı aşkın bir süredir 37 binden fazla insan üzerinde yapılan incelemelerde, sosyal tecrit halinin, yalnızlığın insan üzerinde derin etkiler bıraktığını açığa çıkarmıştır. Özel duygularını paylaşacak ya da yakın temasta olduğumuz kimsenin bulunmadığı hissinin, hastalanma ya da ölüm olasılığını ikiye katladığı görülmüştür. İnsanlar ara sıra elbette yalnız kalabilir, hatta bu bezende gereklidir. Ancak burada önemli olan ve tıbbı acıdan risk oluşturan şey, insanlardan kopuk olduğunu ya da kimsesi olmadığını hissetmektir. Kalp krizi geçirmiş yaşlı insanlar arasında hayatlarında duygusal destek alabilecekleri iki ya da daha fazla kişi bulunanların bu tür destekten yoksun olanlara göre yaşama ve tekrar kalp krizi geçirme ola sıkları iki kattan daha yüksek olduğu yapılan araştırmalarla kanıtlanmıştır. Kapısını çalıp konuşabileceği, teselli edilebilecek yardım ve önerilerde bulunabilecek, derdini ya da bir açmazını, çıkmazını paylaşabilecek birilerinin bulunması, bu gibi kişilerin, hayatın zorluk ve darbelerinin ölümcül etkisinden koruyabildiği ortaya çıkmıştır. Her gün gördüğümüz bu insanlar, konuştuğumuz, selam verdiğimiz, sohbet ettiğimiz bu kişiler bizim için ne denli önemli olduğu ortadadır. Hayatımızdaki önemli ilişkilerin, sağlımız acısından önemi büyüktür. Hele de içinde yaşadığımız bu yüzyılda… Yaşamımızdaki ilişkiler ne kadar anlamlı ve olumlu ise sağlımız da bir o kadar iyi olma yönünde seyir gösteriyor. 20. yüzyılın başında Almanya´da ilk düzenli şehir için ulaşım seferleri başlayıp da orta ve alt sınıftan insanlar kenti bir ucundan bir ucuna gezme imkânına kavuştuklarında Alman sosyolog George Sim mel o korkunç teşhisini koymuştu: “İnsanlık tarihinde ilk kez iki insan yan yana bu kadar yakın oturup, bedenleriyle birbirlerine dokundukları halde saatlerce birbirleriyle konuşmadan yolculuk yapıyorlar.” Fransa´da Simmel´inki kadar trajik bir örnekte Paris´te yaşayan 70 yaşlarında bir İstanbul beyefendisi, 30 yıldır evini temizlemeye gelen bir kadından söz ediyor. Sonra sıradan bir şeymiş gibi şöyle anlatıyor: “Biliyor musunuz, onunla hiç tanışmadım. Çünkü ben her sabah saat 7.30´da işe gidiyorum, o ise 8.30´da geliyor.”İnanılmaz gibi görünüyor ama aradaki o bir saatlik fark yüzünden, tam 30 yıl hiç tanışmadan aynı evi paylaşmışlardı. Beyefendinin çıkmasından bir saat sonra o kadın en mahrem dünyasına girmiş, en özel eşyalarına dokunmuş, iç çamaşırlarına ütülemiş ve işi bitince de kapıyı çekip çıkmıştı. Bu kadar çok şeyi paylaştıkları biriyle hiç tanışmamış olmaları vahşi bir yalnızlık hikâyesi gibi geldi bana… Yüzyılın başında Simmel´in ilk işaretini verdiği iletişimsizliğin doruklarında yaşıyor insanoğlu… Hem de “iletişim çağı” adını koyduğu bir çağda… Gene var olan ilginç örneklerden biride Losangelesda tek başına ölmek istemeyenlerin son anlarında yanlarında oturması için saatine 40 dolar vererek birini kiraladıkları bir servis olduğunu biliyor muydunuz? Çok iğrenç bir şey bu ölüm noktasına ulaştığınızda yanınızda elinizi tutacak tek kişi bile yoksa bütün yaşamınızı bir gözden geçirin… Hepimiz bunu iyi düşünmeliyiz. İnsanlarla olan iletişimiz, eşimizle, çocuğumuzla, kim olursa olsun bazı şeyleri iyi hesap etmeliyiz. İnsanların yaşamınıza katılmasını istiyorsanız onlara elinizi,kolunuzu uzatıp riske girmeyi göze almak zorundayız. Güvenmeyi,sevmeyi,inanmayı yeniden öğrenmemiz gerekiyor. Birçok insan, hiç kimse onlara dokunmadığı için yalnızlık çekiyor. Size dokunabiliyorsam ve sizde bana dokunabiliyorsanız varım demektir. Erik from’a göre “insanın en büyük gereksinmesi yalnızlığını yenmek, yalnızlığının kafesinden kurtulmaktır. Bu amacı gerçekleştirmeye çalışırken tam bir başarısızlığa uğramak ise insanı deliliğe götürebilir” der. Vücudumuza baktığım zaman çok şaşırıyorum. Elime, koluma bakıyorum, bu elin, kolun bir eli sıkmak bir vücudu kucaklamak için özel yaratıldığını düşünüyorum. Kulağıma ve dilime bakıyorum, insanları dinlemek, anlamak, iletişim kurmak ve konuşmak için yaratıldığını; gözlerime bakıyorum dünyanın ve yaşamımızdaki var olan her güzelliği görmesi için özel tasarlandığını düşünüyor ve hayret ediyorum. Bu uzuvların işlevselliğinden kimseyi mahrum etmemek gerektiğini de şiddetle savunuyorum. Bazı özel sebepler dolayısıyla, geçirilen bir hastalık ya da bir kaza sonucu bu uzuvlarından mahrum kalan insanlar, bu uzuvların önemini sanırım en çok anlayan ve bilen kişiler olarak değerlendiriyorum. Mahrum etmemeli insan, hiçbir şeyden kendini… Sorgulamalı hayatını ve durumunu… Yarınını, geçmişini ve bugününü… NEVZAT ÖZER Psikolojik Danışman nevzatozer66@hotmail.com Kaynak Aktuel Eğitim
  25. Omurilik Felçlileri Derneği tarafından düzenlenen Microsoft Office Eğitimi'ne katılan kursiyerler düzenlenen törenle sertifikalarını aldı. Omurilik felçli altı engelli genç, üç aylık kurs sonucunda ODTÜ Vişnelik Tesislerinde yapılan törene Ankara Rotary Kulübü Başkanı Gürkan Candemir, OSİAD Adnan Keskin, Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği Başkanı Yıldırım Yılmazoğlu, Yenimahalle Belediyesi Engelliler Birimi Sorumlusu Selçuk Koçak'ın yanı sıra çok sayıda dernek üyesi katıldı. Engellilerin hayatlarını devam ettirebilmeleri için ellerinden geleni yapacaklarını belirten Yaşar, “Bu gençler engelli olan herkese örnek olacak azmi gösterdiler. Hepsini kutluyorum. Onlarla burada olmak ve bu sevinci paylaşmaktan mutluluk duyuyorum” diye konuştu. Engellileri unutmayalım Çayyolu'nda 50'ye yakın engelli gencin meslek sahibi olması için kurulacak olan Engelli İş Merkezi (ENİŞMER)'e de arsa tahsis eden Başkan Yaşar, “Engelli gençlerimizin iş ortamına atılmaları, geçimlerini sağlayabilmeleri ve Türkiye ekonomisine katkıda bulunabilmeleri için gerçekleştirilen bu projede bir tuzumuz bulunduysa ne mutlu bize” diye konuştu. Engellilere yaşam alanlarında yaptıkları düzenlemelerle de destek olduklarını anlatan Yaşar şöyle konuştu, “Yerel yönetimlerin engellileri de düşünerek projeler üretmesi gerekiyor. Biz Yenimahalle Belediyesi olarak tüm plan notlarını engelli vatandaşlarımıza göre düzenliyoruz. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler de engellilerin yaşam alanları çok dar. Engellilerimiz unutulmadığında biz de gelişmiş bir ülke olacağız.” Engellilerin 'Babası' Desteklerinden dolayı Başkan Yaşar'a teşekkürlerini sunan Yılmazoğlu, “Biz kendisine başkan değil 'Baba' diyoruz. Fethi Yaşar engellilere yaptığı yardımlarla onların kalbini kazanmıştır. Ve hepsini bir baba sıcaklığı ile kucaklamıştır. Hiç kimsenin göstermediği yakınlığı gösterdi, çok teşekkür ediyoruz” dedi. Kaynak