Dogru_Yol

Üye
  • İçerik sayısı

    1.928
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    20

Dogru_Yol kullanıcısının paylaşımları

  1. Toplumda bilinmiyor, reçete yazacak doktor bulunamıyor, tedaviye erişimde sıkıntı yaşanıyor. Hemofili, daha çok kalıtsal olarak nesilden nesile geçen ve çoğunlukla erkeklerde görülen ciddi bir kan hastalığı. Kanın pıhtılaşması için gerekli olan faktörlerden birinin eksikliği sonucu pıhtılaşma mekanizması bozuluyor ve durdurulamayan kanamalar meydana geliyor. Dünyada 650 bin hemofili hastası bulunuyor, ulaşılan vaka sayısı 200 bin civarında, geri kalan 400 bin hastaya ulaşılamıyor. Türkiye'de 4330 kayıtlı hasta var ancak toplam sayının 5000 olduğu tahmin ediliyor. Peki, Türkiye'deki hemofili hastaları tedaviye gerektiği gibi ulaşabiliyor mu? Bu soruyu İstanbul'da bugün başlayan 7. Ulusal Hemofili Kongresi'nin ve Türkiye Hemofili Dernegi'nin Başkanı Prof. Dr. Bülent Zülfikar, şöyle cevaplıyor. "Buna 'evet' demek çok zor. Çünkü ülkemiz çok geniş bir yüzölçüme sahip ve sağlık hizmetleri her yerde aynı kalitede değil. Sağlık hizmetlerini her yere yaysanız bile hizmet verecek uzmanlar her yerde yok, o nedenle bu soruya 'evet' dememiz mümkün değil." "Ama sevindirici gelişmeler de var" diyen Prof. Zülfikar, en önemli gelişmenin ise hemofili tedavisinde kullanılan 'faktör' adlı maddeye erişim olduğunu söylüyor. İlaca erişim kolaylaşmış gibi görünüyor ancak ilacı reçete edecek doktor bulma sıkıntısı sürüyor. Çünkü Türkiye'de hemofili alanında çalışan uzman doktor sayısı yok denecek kadar az. REÇETE YAZACAK DOKTOR BULUNMUYOR "Bu hastaların hayatındaki en önemli şey, kanlarında bulunmayan faktör adlı maddeydi. Eskiden bu maddeye ulaşmak çok zordu ama şimdi bütün hastalarımız bu maddeyi ülkemizin her yerinde bulabiliyorlar. Sağlık otoriteleri ve Sosyal Güvenlik Kurumu bu hastaların tedavilerini tamamen ücretsiz karşılıyor. Hastalarımızın ilaca ulaşma sorunu şimdilik ortadan kalkmış durumda ama bu ilacın bir hekim tarafından reçete edilmesi lazım. Ancak ülkemizde hemofili hastalarına reçete yazacak doktor konusunda sıkıntı var. En önemli sorunumuz; bir sağlık kuruluşuna gittiği zaman hastamızın orada hemofiliden anlayacak doktor bulamaması. Çünkü hemofili bir alt dal değil. Alt dal, çocuk hematolojisi onkolojisi veya erişkin hematolojisi. Türkiye’de hematolog zaten az, patolojinin içinde küçük bir dal olan hemofili uzmanı daha da az. O zaman hastalarımız ilaçlarını yazdırma ve yaptırma konusunda sorun yaşıyor. Biz akademik ortamlarda hemofiliyi ders programlarına koydurma yönünde de çalışıyoruz. Aileleri, hekimleri yani tüm toplumu bilinçlendirmemiz lazım, bunun için uğraşıyoruz." "HEMOFİLİ İLAÇLARI ÜCRETSİZ KARŞILANIYOR" Türkiye’deki 5000 hastanın 3500’ünün ilaca ulaştığı, 1500 hastanın ise tedaviye erişemediği yönündeki iddiayı da değerlendiren Prof. Zülfikar, "Tedaviye erişemeyen hastalarımız vardı ama şimdi 18 yaş altındaki hastalar, babasının sosyal güvencesine bakılmaksızın sigortalı kabul ediliyor" diyor ve şöyle devam ediyor: "Biz bunu 2002 yılında cumhurbaşkanımızdan rica etmiştik. Çünkü çocuğunun hastalığıyla uğraşan babayı işveren işten atıyor. O zaman da kişi sigortasız kalıyor. Sigortasız kalmanın babaya zararı bir ise, hemofili hastası çocuğuna zararı iki oluyor. Dolayısıyla biz bunların sigortalı kapsamına alınmasına istemiştik ve bu oldu." Hemofili hastalarının tedaviye daha rahat ulaşıp hayatlarını kolaylaştıracak projelerin devam ettiğini belirten Prof. Zülfikar, hastanelerde açılması planlanan 'özel hemofili merkezleri' ile ilgili çalışmaların da sürdügünü söyledi. "ÖZEL HEMOFİLİ MERKEZLERİ İÇİN ÇALIŞIYORUZ" "Bu merkezler hastaların işini çok kolaylaştıracak ama hemofili merkezlerinin de tamamen genel hastanelerin dışında olmasını arzu etmiyoruz, bu merkezleri hastanelerin içinde bir bölüm olarak düşünüyoruz. Çünkü oraya ortopedist, diş hekimi, genetik uzmanı, fizyoterapist ve hepatoloji uzmanı lazım. Bu hekimler, rutin işlerini yaparken gelen hemofili hastalarına da hizmet verirler. TÜBİTAK destekli bu projeyi Sağlık Bakanlığı Ankarada pilot olarak uyguluyor. Uygulamadan iyi sonuçlar da alındı, bakanlık da uygulamayı devam ettimeyi arzu ediyor. Bu proje uygulanmaya başladığında projenin kontrolünü de hemofili hastası arkadaşlar yapacak. Yani işler nasıl gidiyor, nerede aksama, eksiklik var, onlara bakacaklar." Özetle, son on yıldır daha iyiyiz, artık ülkemizde bulunan faktör adlı ilacı hastalar son beş yıldır evlerinde de kullanabiliyorlar. Bunlar daha iyiye gidişin basamakları. Bilimsel olarak bizler dünyaya yaklaştık ama hastalara ulaşım ve büyük merkezler konusundaki projelerimizin gerçekleşmesi için sağlık otoritelerinin yetkilerini kullanmalarını ve bize destek olmalarını bekliyoruz. Bu gerçekleşirse özellikle Anadolu’da sorun yaşayan hastaları rahatlatacak bir uygulama olacak" HEMOFİLİ HASTALARI NE DİYOR? Hastalığın yeterince bilinmemesinden dolayı sıkıntı yaşadıklarını söyleyen hemofili hastaları ise hastalığın tanınmasını ve farkındalığın artmasını istiyor. YUNUS EMRE DOĞAN (16 yaşında) "Önemli bir şey olduğu zaman öncelikle bize yakın olan klinik veya sağlık ocağına gidiyoruz ama oradaki hemşireler bu ilacı bilmediklerini ve yapamayacaklarını söylüyorlar. İlacımızın hematoloji bölümünün olduğu yerlerde yapılması gerekiyor, bu da bizi zor durumda bırakıyor ve zaman kaybına neden oluyor. Çünkü küçük bir kaza dahi geçirsek hematoloji bölümünün olduğu bir hastaneye gitmemiz gerekiyor. Yaşadığımız en önemli sorun bu. İlaç konusunda da zaman zaman sorun yaşıyoruz. İlaç ne zaman olur, ne zaman olmaz bilemiyoruz. Hastaneye gittiğimizde ilaç varsa yapıyorlar, ilaç yoksa bekliyoruz." İBRAHİM TURGUT (18 yaşında) "Hemofili ile yaşamak fazla da zor değil. Bir yerin morardığı veya şiştiği zaman gidip ilaç alıyorsun. Her zaman ilacının bulunması gerekiyor, hastaneye gittiğimizde her zaman ilaç bulamayabiliyoruz. Doktor yazıyor ama geç geliyor, bu tür sıkıntılar ve zorluklar yaşıyoruz. Hele İstanbul dışındaki hastalar için durum daha da zor, onlar daha fazla sıkıntı yaşıyor." HEMOFİLİ NASIL BİR HASTALIK? Herhangi bir darbe, düşme, kopma veya travma durumunda kan hücreleri içerden damarı tamir ediyor ve dokudaki tahribatı iyileştiriyor. Bu tamirat işleminin ilk adımı kandaki pıhtılaşma ile oluyor. Pıhtılaşmayı sağlayanın ise protein yapısındaki faktör adlı madde olduğunu belirten Prof. Dr. Bülent Zülfikar, hastalığın mekanizmasını şöyle anlatıyor: "Trombositler pıhtılaşmanın ilk basamağını sağlar, faktör ise ikinci basamaktır. Yani trombositler bir araya gelip bir anlamda kiremit gibi diziliyorlar ama onların üzerine sıva yapan kısım bu faktördür. Bu maddelerin üretilmesini de kromozonların üzerindeki genlerimiz kodluyor, oradan yanlış emir gelirse bu madde tam kapasitede çalışamıyor. Yani hemolitik hastalarda bu özellikteki protein ya hiç yoktur, varsa da kalitesi iyi değildir ve pıhtılaşmayı gerçekleştiremez. Böyle olunca o bölgedeki yara çabuk iyileşemiyor ve damar dışına kan sızması oluyor. Bu sızma yerinin özelliğine bağlı olarak da sorunlar yaşanıyor. Mesela, beyindeki bir damarın çok az sızması bile hayati risk taşıyor ve ölüme neden olabiliyor. Ama karın boşluğu öyle değil, yarım veya bir litre kan, karın boşluğuna dolabılır, o zaman da hasta kan kayından ölebilir. Eklemlerde de 300-400 ml'ye kadar kan toplanabilir. Bu durum, hastanın hayatını kaybetmesine neden olmaz ama yaşam kalitesini düşürecek sorunlara ve sakatlıklara neden olabilir. YÜRÜME BİLE KANAMA NEDENİ OLABİLİR Ağır hastalarda dönme, yürüme gibi hareketlerde bile kendiliğinden kanama olabilir. Günlük hayatımızda kanamaya neden olabilecek o kadar çok olay yaşıyoruz ki bu hastalar da kolaylıkla kanayabilirler." HAMİLELİK SIRASINDA GELİŞEBİLİR Hemofili, genetik geçişli bir hastalık. Ancak tek neden aileden gelen kötü miras değil. Anne adayının hamileliği sırasında da meydana gelebiliyor. Dolayısıyla hamileliğin ve hamileliğe hazırlık döneminin çok sağlıklı geçmesi gerekiyor. "Yüzde 60 ile 70 oranında doğuştan, yani genetiktir. Yüzde 35-40 vaka hamilelik esnasındaki olaylardan kaynaklanabiliyor. Burada kromozomlardaki genlerde kırılma, kopma veya birinden kopup ötekine yapışma gibi mutasyonlar oluyor. Ultraviyole ışınları, radyasyon, sigara, kimyasal maddeler mutasyona neden olabiliyor. Anne adayı hamilelik döneminde fazla ultraviyole ışınlarına, radyasyonu maruz kalır, sigara içerse bebeğinde hemofili olma riski var. Belli risk gruplarında da sonradan gelişebilen hemofili hastalığı olabilir. Bu hastalarda doğuştan kanın pıhtılaşmasını sağlayan maddeler vardır ama bir nedenle vücut kendi maddesine karşı antikor üretir ve bu maddenin çalışmasını engeller. Bazı enfeksiyonlar ve ağır cerrahi müdahaleler neden olabilir." BEBEĞİNİZİN VÜCUDUNDAKİ MORLUKLARI ÖNEMSEYİN Prof. Zülfikar, "Kadın taşıyıcıdır, daha çok erkek çocuklarda görülür. Türkiye’de vakaların yüzde 20 kadarı hem erkekte hem kadında, yüzde 80'lik grup ise sadece erkeklerde görülür" diyor ve hastalığın özellikle bebeklik dönemindeki belirtileri konusunda aileleri uyarıyor. "Bebeklik döneminde morarmalar başlıyor, mesela bebeğin mama sandalyesine veya ana kucağına temas eden yerlerinde morarmalar oluyor ve bunlar tekrarlıyor. Diş çıkarma zamanında, bebeğin diş yerleri kanıyor, erken sünnet yapılanlarda sünnet yerindeki kanama ve doğum sonrası topuktan kan alınırken kanama durmuyor. Emekleme ve yürüme döneminde de bu morluklar devam ediyor ve geçmiyor. Yani çocuğunuzun vücudunda geçmeyen morluklar varsa bunun arkasına düşün ve ihmal etmeyin. Yetişkin dönemde ise genellikle kas içi kanamalar olduğu için morluklar daha derinde olur, ağrı hissedilir ve hareket kısıtlılığı olur. Bu tür şikayetlerin üzerine gidilmezse ve şikayetler sık tekrarlarsa hasta sakat kalabilir. Birçok hastamız bu sakatlıklarını düzeltmek için bize geliyor. Çünkü bazı hastalar olayın farkında değil. Tesadüfen, mesela hasta bir ameliyat olacağı zaman yapılan kan tahillerinde hastalık ortaya çıkabiliyor." ETKİSİ 250 SAAT SÜRECEK FAKTÖR ÇALIŞMASI Prof. Zülfikar, 17 Nisan Pazar gününe kadar devam edecek 7. Ulusal Hemofili Kongresi'ndeki en önemli başlıkların ise uzun süre etki eden faktör meddesi ve kök hücre ile ilgili çalışmalar olduğunu söylüyor. "Bu kongrenin önemli yanı kamuoyu ile sağlık otoritesinin birarada olması ve yaşanan sorunların nasıl çözüleceğinin tartışılması. Uzman sıkıntısı konusunda kongreye katılan YÖK yetkilileri ile konuşuyoruz. Üzerinde durduğumuz en son gelişme ise hasara yönelik hücresel tedaviyle tam şifa. Ortopedik sakatlıklarda, kıkırdak hasarlarında hastanın kendi kök hücrelerini o bölgeye naklederek sorunu gidermek üzerine yapılan ve ümit veren çalışmalar sürüyor. KALICI SAKATLIKLARA NEDEN OLABİLİR İyi tedavi edilemeyen hemofili hastaları, kalıcı eklem sakatlıkları nedeniyle “engelli” bireyler haline gelebiliyor. Engelli sayısının artmamasi için faktör tedavilerinin aksatılmaması gerekiyor. Prof. Bülent Zülfikar, hastalığın kontrol altına alınmasında herkese görev düştüğünü söylüyor ve bir çağrıda bulunuyor. "Biz hayırseverlerin ve bütün kamuoyunun hemofili hastalarına duyarlı olmalarını arzu ediyoruz. Bu insanlar beyinleri, kalpleri yani bütün sistemleri sağlam olan sadece pıhtılaşma sistemleri bozuk olan insanlarımızdır ve eğer vücutlarındaki kanamalar kontrol altına alınmazsa sakat kalabilirler, hatta kanamadan hayatlarını kaybedebilirler. Bunun için hemofili hastalarına, bu insanların anne ve babalarına iş imkanı sağlanması çok önemli. Bu alanda hizmet veren sivil toplum kuruluşlarının da desteklerini bekliyoruz. Yani biz bilim adamları olarak onlara bilgi ve tecrübelerimizi veriyoruz, toplum ve sivil toplum kuruluşları da onlara sevgilerini verebilirler. Yani topluma, 'bu kanamayı sevgiyle durdurun' diyoruz." Kaynak
  2. Türban Bağlama Modelleri ( Tesettür Uzmanı Leyla Tokdemir )

    <div style="width:650px"><object classid="clsid:d27cdb6e-ae6d-11cf-96b8-444553540000" codebase=http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab id="uzmanEmbedPlayerCrTVP03qlDS" width="650" height="650"><param name="movie" value=http://www.uzmantv.com/getswf/CrTVP03qlDS /><param name="WMode" value="Transparent"><param name="allowNetworking" value="all"/><param name="allowScriptAccess" value="always"/><embed src=http://www.uzmantv.com/getswf/CrTVP03qlDS wmode="transparent" width="650" allowScriptAccess="always" allowNetworking="all" height="650" name="uzmanPlayerCrTVP03qlDS" type="application/x-shockwave-flash"/></object><div><div style="float:left;"><a id="uzmanlinkCrTVP03qlDS" href=http://www.uzmantv.com target="_blank"><img src=http://www.uzmantv.com/images/uzmantv.png style="border:none"/></a> </div><div style="padding-top:7px;"><a id=href=style=></a></div></div></div>
  3. Türban Bağlama Modelleri ( Tesettür Uzmanı Leyla Tokdemir )

    <div style="width:650px"><object classid="clsid:d27cdb6e-ae6d-11cf-96b8-444553540000" codebase=http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab id="uzmanEmbedPlayerqdMTMd9gD5o" width="650" height="650"><param name="movie" value=http://www.uzmantv.com/getswf/qdMTMd9gD5o /><param name="WMode" value="Transparent"><param name="allowNetworking" value="all"/><param name="allowScriptAccess" value="always"/><embed src=http://www.uzmantv.com/getswf/qdMTMd9gD5o wmode="transparent" width="650" allowScriptAccess="always" allowNetworking="all" height="650" name="uzmanPlayerqdMTMd9gD5o" type="application/x-shockwave-flash"/></object><div><div style="float:left;"><a id="uzmanlinkqdMTMd9gD5o" href=http://www.uzmantv.com target="_blank"><img src=http://www.uzmantv.com/images/uzmantv.png style="border:none"/></a> </div><div style="padding-top:7px;"><a id=href=style=></a></div></div></div>
  4. Türban Bağlama Modelleri ( Tesettür Uzmanı Leyla Tokdemir )

    <div style="width:650px"><object classid="clsid:d27cdb6e-ae6d-11cf-96b8-444553540000" codebase=http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab id="uzmanEmbedPlayerndQ0QVgk2U3" width="650" height="650"><param name="movie" value=http://www.uzmantv.com/getswf/ndQ0QVgk2U3 /><param name="WMode" value="Transparent"><param name="allowNetworking" value="all"/><param name="allowScriptAccess" value="always"/><embed src=http://www.uzmantv.com/getswf/ndQ0QVgk2U3 wmode="transparent" width="650" allowScriptAccess="always" allowNetworking="all" height="650" name="uzmanPlayerndQ0QVgk2U3" type="application/x-shockwave-flash"/></object><div><div style="float:left;"><a id="uzmanlinkndQ0QVgk2U3" href=http://www.uzmantv.com target="_blank"><img src=http://www.uzmantv.com/images/uzmantv.png style="border:none"/></a> </div><div style="padding-top:7px;"><a id="konulinkndQ0QVgk2U3" href=style=></a></div></div></div>
  5. Türban Bağlama Modelleri ( Tesettür Uzmanı Leyla Tokdemir )

    <div style="width:650px"><object classid="clsid:d27cdb6e-ae6d-11cf-96b8-444553540000" codebase=http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab id="uzmanEmbedPlayerpdddrPqk-_l" width="650" height="650"><param name="movie" value=http://www.uzmantv.com/getswf/pdddrPqk-_l /><param name="WMode" value="Transparent"><param name="allowNetworking" value="all"/><param name="allowScriptAccess" value="always"/><embed src=http://www.uzmantv.com/getswf/pdddrPqk-_l wmode="transparent" width="650" allowScriptAccess="always" allowNetworking="all" height="650" name="uzmanPlayerpdddrPqk-_l" type="application/x-shockwave-flash"/></object><div><div style="float:left;"><a id="uzmanlinkpdddrPqk-_l" href=http://www.uzmantv.com target="_blank"><img src=http://www.uzmantv.com/images/uzmantv.png style="border:none"/></a> </div><div style="padding-top:7px;"><a id=href=style=></a></div></div></div>
  6. Türban Bağlama Modelleri ( Tesettür Uzmanı Leyla Tokdemir )

    <div style="width:650px"><object classid="clsid:d27cdb6e-ae6d-11cf-96b8-444553540000" codebase=http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab id="uzmanEmbedPlayerq0MVTTqFJWQ" width="650" height="650"><param name="movie" value=http://www.uzmantv.com/getswf/q0MVTTqFJWQ /><param name="WMode" value="Transparent"><param name="allowNetworking" value="all"/><param name="allowScriptAccess" value="always"/><embed src=http://www.uzmantv.com/getswf/q0MVTTqFJWQ wmode="transparent" width="650" allowScriptAccess="always" allowNetworking="all" height="650" name="uzmanPlayerq0MVTTqFJWQ" type="application/x-shockwave-flash"/></object><div><div style="float:left;"><a id="uzmanlinkq0MVTTqFJWQ" href=http://www.uzmantv.com target="_blank"><img src=http://www.uzmantv.com/images/uzmantv.png style="border:none"/></a> </div><div style="padding-top:7px;"><a id=href=style=></a></div></div></div>
  7. İstiklal Marşında Esas Duruş Yapan Kedi

    <embed type="application/x-shockwave-flash" src=http://rugzo.com/i/v/player.swf quality="high" allowfullscreen="true" flashvars="file=http://video.ak.facebook.com/cfs-ak-sf2p/27669/000/96/385028257431_43623.mp4&flashvars=&backcolor=0x89e414&frontcolor=0xffffff&lightcolor=0x000000&screencolor=0x000000&image=http://www.rugzo.com/i/r/vd.gif&logo=http://www.rugzo.com/i/r/watermark.png&link=http://www.rugzo.com/istiklal-marsinda-esas-durus-yapan-kedi/&type=video" height="650" width="650"> Kaynak Pozitif Gazete
  8. Azmi Hayran Bıraktırıyor

    Konya'da doğuştan iki bacağı ve bir kolu olmayan kaporta ustası Halil Kart (69), 45 yıldır başarıyla sürdürdüğü mesleğindeki azmi ve başarısıyla görenleri kendine hayran bırakıyor. Konya'nın Sarayönü ilçesinde oto sanayi bölgesindeki iş yerinde oğlu Mehmet Kart (42) ile kaporta tamirciliği yapan Halil Kart, doğuştan iki bacağı ve sağ kolu olmadığı için ilkokulu okuyamadığını anlattı. Bunun üzerine ailesinin kendisini sanayideki bir otomobil tamircisinin yanına çırak olarak verdiğini anlatan Kart, "18 yaşında bir ustanın yanında 5 yıl boyunca çırak, 2 yıl da kalfa olarak çalıştım. Engelli olmama rağmen azmim sayesinde işi kısa zamanda öğrendim. Daha sonra 1965 yılında kendi dükkanımı açarak çalışmaya devam ettim" dedi. Tanımayan tedirgin oluyor Kart, yaklaşık 45 yıl kaporta tamirciliği yaptığını, engeline rağmen kimseye muhtaç olmadan geçimini sağladığını vurgulayarak, "Bu yaşıma kadar kimseye muhtaç olmadan yaşamımı sürdürebilmek, kimseye avuç açıp ekmek dilenmemek için bıkmadan, usanmadan çalıştım. Azmim sayesinde de 69 yaşındayım ama hala çalışıyorum. İlk başlarda işimi yaparken iki bacağımın ve bir kolumun olmaması nedeniyle çok zorlandım ama zaman içinde tüm bu zorluklara alıştım. Engelimin dışında gelen bazı müşterilerimin de bana küçümseyici, tedirgin bakışlarıyla da mücadele etmek zorunda kaldım" dedi. "İşimi iyi yapıyorum" İşyerine gelen müşterilerinin, engelli olduğunu gördüğünde araçlarını tereddütle kendisine bıraktığını, bunun kendisini incittiğini anlatan Kart, "Beni tanımayan birçok müşteri ilk etapta, 'bu aracı bu mu tamir edecek?' diye söyleniyor ama daha sonra yaptığım işi görünce utanıyorlar. İşimi engelsiz meslektaşlarımdan daha iyi yaptığıma inanıyorum" diye konuştu. Kart, halen iş yerinde oğluyla birlikte çalışarak ekmek parasını kazandığını belirterek, engelli olmasına rağmen azmi ve başarısıyla diğer engelli ve engelsiz herkese örnek olduğuna inandığını ifade etti. Sarayönü'ndeki doğuştan veya sonradan engelli olan birçok kişinin kendisini gördüğünde moral bulduğunu ifade eden Kart, "Beni gören diğer engelliler hayata daha sıkı sarılıyorlar. Hatta engelsiz olup da iş güç sahibi olmayanlar da durumundan etkilenerek kendilerine ders çıkarıyorlar" dedi. Kart, doğuştan engelli olduğu için malulen emekli olamadığını, yaklaşık 5 yıl önce Bağkur'dan normal şekilde emekli olduğunu belirterek, "Yüzde 74 çalışamaz raporum var ancak Bağkur kanunlarındaki 'işe girmeden önce doğuştan engelli olanlar malulen emekli olamaz' maddesi gereği malulen emekli olamadım. Ama kimseye kızmıyorum. Devletimiz bizden desteğini hiçbir zaman esirgemedi. Bana akülü araç verdi. Yıllardır onu kullanıyorum. Emekli olunca maaşa bağladı. Bu defa çocuğum ve okuyan torunlarımın geçimi için çalışmayı bırakmadım. İşler de düşük modelli araçların piyasadan çekilmesi nedeniyle adeta durma noktasına geldi ama yine de Allah'a şükürler olsun geçiniyoruz" ifadesini kullandı. Kaynak
  9. Otistik Hafızası

    Otistik Hafızası Videodaki adam otistikmiş... 5 yaşında konuşmaya başlamış ve zor konuşuyor ama hafızası inanılmaz... Romayı bir kez 45 dk. havadan gormus ve pencere sayısına kadar dogru hatırlayarak çizmis... İnanilmaz... Sizin için "OTİSTİĞİN" ne olduğunuda araştırdık ve bunu aşağıya ekledik. Otistik Hafızası Video İzle Otizm Eda Tanyeli Psikolog Otizm ilk kez 1943 yılında Amerika’lı çocuk psikiyatristi Leo Kanner’in yayınladığı bir kitapta ‘Duygusal İlişkinin Otistik Bozuklukları’ olarak tanımlanmıştır. Kanner çevreden kendini soyutlamış, garip dil gelişimleri olan veya hiç konuşmayan bir grup çocuk üzerinde çalışmış ve bu çocuklardaki temel güçlüğün doğumdan itibaren başkaları ile normal ve uygun ilişkiler kuramama olduğunu saptamıştır. İnsanlarla ilişki kurmakta zorluk çekme, ilişki kurmaya yönelik kendiliğinden başlattığı davranışların sinirli olması, ayniliği koruma isteği, iyi bir hafıza, stereotipim davranışlar, ekolali gibi otizmin pek çok tipik özelliği o yıllarda Kanner tarafından belirlenmiştir. Ancak otizmin nedeni olarak bu çocukların anne babalarının soğuk ve mesafeli olduğu iddasini ortaya atmıştır. Bu iddiadan sonra 20 yıl süreyle anne babalar soğuk ve mesafeli olup çocuklarının otizmine neden olmakla suçlanmıştır. O tarihten bu yana otizmin kesin olarak nedeni bulunamamıştır. Fakat basta Amerika olmak üzere dünyada bu konudaki araştırmalar devam etmektedir. Üzerinde durulan nokta otizmin tek bir nedene bağlı olmadığı ve çok faktörlü bir nörolojik ayni zamanda genetik kökenli bir problem olduğudur. Otizmin görülme sıklığı 250 kişide 1’dir ve otizm erkek çocuklarında kız çocuklarına göre 4 kat daha fazla görülmektedir. Otizmin Tipik Özellikleri: Sosyal İlişkiler Sosyal ilişkilerdeki problem otizmin temelini oluşturmaktadır. Otizmi olan çocuklar sosyal farkindalik geliştirmekte zorluk çekerler. Bu çocuklar göz kontağı kurmakta zorlanır ve diğer insanların duygu ve düşüncelerine karsı ilgisiz kalır. Otizmi olan çocuklar sosyal iletişimden haz almaz ve sosyal iletişimi sadece temel ihtiyaçlarını karşılamak için kullanır. Ayrıca bu çocuklarda sosyal imajinasyon güçlüğü görülmektedir. Taklit becerileri kendilinden gelişmez, yaratıcı oyun oynamada, diğer insanların duygularını anlamada (sempati) zorluk çekerler. İletişim Problemleri Otizmi olan çocuklarda dil gelişimi ciddi derecede gecikmiş veya normalden farklı bir şekilde oluşmuş olabilir. Babildama ilk 6 ay içinde olabilir fakat sonra gerileyebilir. Konuşma gecikebilir veya hiç gelişmeyebilir. Konuşması gelişen çocuklarda dil kendilinden ve yaratıcı bir şekilde kullanılmayabilir. Artikülasyonlari iyi olabilir fakat çoğu zaman söylediklerine anlam yükleme güçlükleri nedeniyle daha çok ezberledikleri cümle kalıplarıyla konuşabilirler. Ayrıca ‘alici dil’ dediğimiz söyleneni anlama becerisi ile ilgili olarak problemler yasayabilirler. Karmaşık cümleler yerine kisa ve net söylenmiş sözleri ve soyut kavramlar yerine somut kavramları anlamaları daha kolaydır. Davranış Problemleri Otizmi olan çocuklarda görülen öfke nöbetleri, kendine veya diğer insanlara zarar verme gibi davranış problemleri öncelikle iletişim kurma güçlükleri dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Ayrıca rutinlere ciddi bir bağlılıkları (aynilik ihtiyaçları) olduğu için çevresel değişiklikler nedeniyle de davranış problemleri görülmektedir. Aynilik ihtiyacı da ‘stereotipim’, halk arasında takıntı olarak bilinen, tekrarlana davranışlar içine girme sonucu ortaya çıkar. Örneğin, otizmi olan çocuklar her gün ayni giysileri giymek, ayni yemeği yemek, bazı oyuncakları veya oyuncağın bir parçasını yanında taşımak, eşyaları dizmek ihtiyacı duyabilirler. Ayrıca parlayan yüzeyler, ışık, pervane gibi dönen cisimler, inanların saç ve sakalları bu Çocuklari büyüleyebilir. El, kol sallama, ayak parmak uçlarında yürüme, kendi etrafında dönme gibi davranışlar oldukça tipiktir. Duyusal Problemler Otizmi olan kişilerin duyu organlarında çok az veya aşırı duyarlılık görülebilir. Örneğin bizim için normal yükseklikte olan sesler bazı çocuklar için talere edilebilmesi çok güç olabilir. Ayni şekilde bizim için dokunmalar bazı çocuklar için acı verici boyutlarda olabilir. Ayrıcı görsel olarak da aşırı duyarlıdırlar. Bu da çocukların görsel uyarıcılardan fazla etkilenerek detaylara takılmasını ve dikkatini odaklaması gereken noktaları kaçırmasına neden olur. Zihinsel Fonksiyonlar Birçok kaynakta otizmi olan çocukların zeka düzeyleri ile ilgili olarak yüzde oranları verilmektedir. Ancak bu oranlar genellikle standart zeka testleriyle yapilan zeka ölçümleriyle elde edilen sonuçlardır. Zeka düzeyinden söz ederken su unutulmamalıdır ki otizmi olan çocukların çoğu bazı gelişim alanlarında yaşıtlarından çok daha alt düzeyde performans gösterirken bazı alanlarda da yaşıtları kadar ve hatta standart zeka testleriyle ölçülmeyen bazı alanlarda da yaşıtlarından üst düzeyde performans gösterebilirler. Yani çoğunlukla otizmi olan çocukların zihinsel gelişimleri bütün alanlarda paralellik göstermemektedir. Örneğin bazı Otistik çocuklar 2 yas dil gelişimine sahipken çok karmaşık pazılları kolaylıkla yapabilme yeteneğine sahip olabilmektedirler. Bu nedenle bu çocukların standart zeka testlerinde sergilediği düşük performansa bakarak zeka geriliğinden bahsetmek doğru değildir. Düşünme Sistemleri Otizmi olan bireylerin düşünme yapılarını etkileyen temel faktör deneyimlerine anlam yükleyememeleridir. Olaylar ve düşünceler arasındaki ilişkileri anlamakta zorlanırlar. Detaylara aşırı odaklanırlar ve bu da dikkat dağınıklığını birlikte getirir. Ayrıca otizmi olan çocuklar sembolik ya da soyut kavramları anlamakta zorluk yasarlar. Bu nedenle deyimleri, mecazi sözleri anlamada güçlük çekerler. Diğer bir güçlük ise organizasyon yapabilme ve öncelikleri belirleme becerileridir. Organizasyon otizmi olan kişiler için çok zordur çünkü hem önce yapılacak basamakları, hem de istenilen sonuç üzerinde aynı anda düşünmeyi gerektirir. Öncelikleri belirleme konusundaki zorluk çekme nedeni ise beceriler arasındaki ilişikiyi tam olarak anlayamamasından kaynaklanabilir. Otizmi olan kişiler bir beceriyi yalnızca bir durum veya ortama göre öğrenebilir fakat ayni beceriyi diğer gerekli ve uygun ortamlara taşımakta zorlanırlar. Yani genelleme yapmakta güçlük çekerler. Yukarıda belirtilen özellikler otizmi olan kişiler tarafından hayat boyu asılamayacak olduğu sanılmamalıdır. Önemli olan bu kişilerin bu tip güçlükler yasayabileceği terapistler, öğretmenler ve en önemlisi anne babalar tarafından bilinmelidir ve bu kişilerin hangi davranışı ne gibi bir nedenle gerçekleştiremeyecekleri düşünülmeli ve Egitim programları ona göre düzenlenmelidir. Böylece otizmi olan kişiler daha iyi anlaşılır ve onlarla daha iyi iletişim kurulabilir. Bu alanda yapilan tüm araştırmalar otizmin en etkili tedavi yönteminin Egitim olduğunu vurgulamaktadır. Kaynak Kişisel Başarı
  10. Teddy-nin Ağlatan Hikayesi - Kişisel Gelişim - Melik Duyar

    HİKAYENİN ALINTILANDIĞI VE UYARLANDIĞI KAYNAK HİKAYE METNİ: Okulun ilk gününde 5.sınıfın önünde dururken, öğretmen çocuklara bir yalan söyledi. Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini ayni derecede sevdiğini söyledi. Ancak, bu imkansız idi, çünkü ön sırada, oturduğu yerde bir yana kaykılmış, ismi Teddy Stoddard olan küçük bir oğlan vardı. Bayan Thompson bir yıl önce Teddy´yi izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemişti. İlave olarak, Teddy tatsız olabiliyordu. Bu öyle bir noktaya geldi ki, bayan Thompson onun kağıtlarını büyük kırmızı bir kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar (X) yapmaktan ve kağıdının üstüne büyük "F" (en düşük derece) koymaktan zevk alır oldu. Bayan Thompson´un okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu ve Teddy´nin kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun hayatini gözden geçirdiğinde, bir sürpriz ile karşılaştı. Teddy´nin birinci sınıf öğretmeni söyle yazmıştı, "Teddy gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor ve çok terbiyeli... Onun etrafta olması çok eğlenceli. İkinci sınıf öğretmeni söyle yazmıştı, "Teddy mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde ve evdeki yaşamı mücadele içinde geçiyor." Üçüncü sınıf öğretmeni söyle yazmıştı, "Teddy´nin annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Teddy elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evdeki yasamı yakında onu etkileyecek." Teddy´nin dördüncü sınıf öğretmeni söyle yazmıstı, "Teddy içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor." Şimdiye kadar, Bayan Thompson problemi kavradı ve kendinden utandı.Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kağıtlarla sarılmış Noel hediyeleri getirdiğinde bile çok kötü hissetti, Teddy´nin ki hariç. Teddy´nin hediyesi bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kağıdı ile beceriksizce sarılmıştı, Bayan Thompson onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu. Bayan Thompson paketten taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesi çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı... Ama o bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesini engelledi,bileziği takti ve parfümü bileklerine sürdü. Teddy Stoddard o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı, "Bayan Thompson, bugün ayni annem gibi kokuyordunuz". Çocuklar gittikten sonra, bayan Thompson en az bir saat ağladı. O günden sonra, okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, çocukları eğitmeye başladı. Bayan Thompson Teddy´e özel dikkat gösterdi.Onunla çalışırken, zihni anlamaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu. Yılın sonuna kadar, Teddy sınıftaki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiği yalanına rağmen, Teddy onun gözdelerinden biri idi. Bir sene sonra, Bayan Thompson kapısının altında Teddy´den bir not buldu, ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu. Altı yıl sonra Teddy´den bir not daha aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı. Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını,sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Yine Bayan Thompson´un tüm yaşamındaki en iyi ve en favori öğretmen olduğunu yazmıştı. Sonra dört yıl daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasını aldıktan sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektup onun hala karsılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama simdi ismi biraz daha uzundu...Mektup söyle imzalanmıştı, Theodore F. Stoddard, MD. (tıp doktoru). Öykü burada bitmiyor. Görüyorsunuz, ortaya çıkan başka bir mektup var. Teddy bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu. Babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu ve evlenme töreninde Bayan Thompson´un damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.Şüphesiz Bayan Thompson bunu kabul etti. Ve tahmin edin ne oldu? Taşları düşmüş olan o bileziği taktı. Dahası, Teddy´nin annesinin süründüğü parfümden sürdü.Birbirlerini kucakladılar ve Dr. Stoddard, Bayan Thompson´un kulağına söyle fısıldadı, "Bana inandığınız için teşekkür ederim Bayan Thompson. Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark yaratabileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim" Bayan Thompson, gözlerinde yaslarla fısıldadı, söyle dedi, "Teddy, yanlış şeylere sahiptin. Bir fark yaratabileceğimi bana öğreten sensin. Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum". Kaynak Kişisel Başarı
  11. Görmeyenleri Koruma Derneği Konya Şubesi, 29 Mart 2009-29 Mart 2010 tarihleri arasında 15 Belediye Başkanının engellilere karşı davranış ve hizmet notunu gösteren karne notlarını kamuoyuyla paylaşarak, düzenledikleri törenle en başarılı üç Belediye Başkanına karnelerini teslim etti. Çumra Belediye Başkanı Yusuf Erdem, Engellilere karşı davranış ve hizmet anlamında en başarılı üç Belediye Başkanından biri seçildi. Görmeyenleri Koruma Derneği Konya Şubesinin kurduğu takip komisyonu 15 Belediye Başkanının, bir yıllık hizmet ve davranışlarını değerlendirerek yaptığı çalışma sonunda, Ereğli Belediye Başkanı Hüseyin Oprukçu ve Seydişehir Belediye Başkanı Abdülkadir Çat’a da en başarılı üç Belediye Başkanı arasında yer verdi. Dernek Başkanı Veli Özağan törende yaptığı konuşmada hizmetlerinden dolayı başarılı Belediye Başkanlarına teşekkür ederek şunları kaydetti : "21. YY. da engellilerin yaşam standartlarını yükseltmek ve her türlü sorunlarını kısa sürede gidermek adına yoğun bir şekilde çalışmaktayız. Bu kapsamda, 29 Mart 2009 Mahalli İdareler Genel Seçimlerinden sonra Belediye Başkanlarının engellilere karşı davranış ve hizmetlerini değerlendirmek üzere bir takip komisyonu kurduk. Takip komisyonumuz bir yıl boyunca 31 ilçe ve 1 Büyükşehir olmak üzere 32 Belediye Başkanının çalışmalarını, muhalefet ve iktidar partili belediye başkanları olmak üzere iki guruba ayırarak, çeşitli yöntemlerle takip etmişlerdir. Bir yıl sonunda belediyelerimizden engelliler için neler yapıldığına dair bilgi istedik. Şu anda 15 belediyenin değerlendirmesi bitti. Diğer belediyelerimizden de henüz cevap almış değiliz." dedi. Değerlendirmesi biten Ahırlı, Altınekin, Bozkır, Çeltik, Derbent, Derebucak, Emirgazi, Kadınhanı, Taşkent, Yunak, Cihanbeyli, Sarayönü, Çumra, Ereğli ve Seydişehir ilçelerinin karne notlarını okuyan Dernek Sekreteri Ali Büyükyılmaz, Çumra, Ereğli ve Seydişehir Belediye Başkanlarını en başarılı üç Belediye Başkanı seçtiklerini açıkladı. Törende bir konuşma yapan Çumra Belediye Başkanı Yusuf Erdem, Dernek başkan ve yöneticileri ile, takip komisyonuna teşekkür ederek, düşünce ve çalışmalarından dolayı tebrik etti. Her sağlıklı insan aynı zamanda bir engelli adayıdır diyen Erdem; ‘’Tüm engelli kardeşlerimizin normal standartlarda hayatlarını sürdürebilmelerini sağlamak her şeyden önce biz belediye başkanlarının görev ve sorumluluğundadır. Bizler üzerimize düşeni her zaman yerine getirme gayretinde olacağız. Biz buradaki kardeşlerimizi engelli olarak görmüyoruz. Allah hiç kimseyi kalp gözü engellisi yapmaz inşallah’’ dedi. Kaynak
  12. Film Gibi Bir Hayat Hikayesi

    Geçirdiği beyin ameliyatı sonrasında iki gözünü birden kaybeden genç avukat Gizem Tanay, belediyeden aldığı destekle yeniden hayata tutundu. Engelleri yüzünden üç yıl boyunca iş bulamayan ve yaşama sevincini kaybetmek üzereyken Fethi Yaşar ile tanışan Tanay, dokuz aydır mesleğini yapmanın mutluluğunu yaşıyor. Beyninde oluşan tümör nedeniyle genç yaşında beş defa ameliyat olmak zorunda kalan avukat Gizem Tanay, sonuncu ameliyatında iki gözünü de kaybetti. 24 yaşında hayatı kararan Tanay’ın, iş için başvurduğu her adreste engelleri yüzündan kapılar yüzüne kapandı. Umudunu yitirmek üzereyken Yenimahalle Belediyesi’ne başvuran genç avukat, aynı gün işe başladı. Dokuz aydır mesleğini yapmanın mutluluğunu yaşayan Tanay, herkesin potansiyel bir engelli olduğunu söylüyor. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin başarılı öğrencilerinden olan Tanay, henüz okurken birçok iş teklifi aldığını fakat gözlerini kaybettikten sonra bütün kapıların yüzüne kapandığını üzülerek belirtti. Toplumda engellilerin dışlandığının altını çizen Tanay filmleri aratmayacak hayat hikayesini şu sözlerle anlattı: Engeller engel olmamalı “Engelsizken, hayata sıkı sıkıya tutunurken, hiç ummadığım bir anda büyük bir engele takıldım. Doğuştan görme engelli olsaydım, engelimle yaşamaya alışır, görmemenin eksikliğini yaşamazdım. Ben her şeyi gördüm, renkleri biliyorum, aşık oldum. Bunları yaşarken, beynimde oluşan bir tümörden kurtulmak isterken gözlerimi kaybettim. Engelsizken engelli olacağımı bilseydim, beyin ameliyatını asla olmazdım. Hayatımı, yaşama sevincimi kaybettim. Okulumun bitmesine bir yıl vardı. Ailem ve seçtiğim avukatlık mesleği beni hayata bağladı. Okulumu büyük çabalar sonucunda bitirdim. İş teklifleri alırken, bir anda bütün telefonlar sustu. İş için başvurduğum her yerden, ‘Başarılı bir okul hayatın var. Ama biz engelli bir avukat istemiyoruz’ yanıtını aldım. Engellilerin dışlandığının o zaman farkına vardım. Yaşananlara inat hayata daha da bağlandım. Yaşamaya, engellerin engel olmayacağına inandım. İnancımı yitirmek üzereydim Üç yıl boyunca iş aramaya devam ettim. Başvurularım kabul edilmedikçe, yaşama inancımı yitirmeye başladım. Bana acıyan insanların, beni teselli etmelerinden yorulmuştum. Son umudum Yenimahalle Belediyesi’nin Hukuk Bürosu oldu. Görüşmeye gelirken nasılsa olmaz düşüncesiyle yanımda özgeçmiş bile getirmemiştim. İş başvurusunda bulunmaya geldiğim gün Fethi Yaşar ile görüştüm ve bir gün sonra da işe başladım. Gözlerim gördüğü zamanlar çalışmıştım. Bu nedenle kendime güvenim vardı. Artık karşımda bana kapılarını kapatan değil, bana güvenen, yaptığım her işin altına imzasını atan güçlü bir isim var. Yaşama sevincimi yitirmek üzereyken karşıma çıkarak, bana hayatımı yeniden kazandıran herkese çok teşekkür ediyorum.” Eğitilmesi gereken bizleriz Tanay’a iş imkanı sağlayarak ona Yenimahalle Belediyesi’nin kapılarını açan Fethi Yaşar, özürlülerin toplumdan dışlanmaması gerektiğini belirterek şunları söyledi: “En az bizler kadar engelllilerinde bu toplumda yaşama hakkı var. Onları dışlayarak, zor olan hayatlarını daha da zorlaştırarak yaşayamayız. Onları çoğu zaman görmezden geliyoruz. Onların, eğitilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Aslında eğitilmesi gereken bizleriz. Zaten onlar bu engelleriyle yaşıyor. Bizler onlara nasıl davranmamız gerektiğini bilmiyoruz. Engelli vatandaşlarımızı topluma kazandırmalıyız. Onlara iş imkanları sağlayarak, hayatlarını sürdürebilecekleri bir yaşam kazandırmalıyız. Genç ve başarılı avukatımız Gizem, belediyeye başvurduğunda isteğini hemen kabul ettim. Eğer onun yaşamı için küçük de olsa bir şey yapabildiysek ne mutlu bize.” Kaynak
  13. Aslında nasıl ders çalışılacağını sen benden daha iyi biliyorsun. Hadi gel birlikte nerede yanlış yapıyoruz bakalım. Bak! şimdi sana bir öneride bulunayım. insanın bir eşref saati var derler atalar. Biz bu sözü şöyle çevirelim: Şimdi senin çalıştığında daha iyi anlayacağın bir de zorlanacağın saat vardır. Hah işte biz seninle bu daha iyi anlayacağın saati bulmaya çalışalım. Düşünmeye başla: Şimdi eve geldin, karnın aç, gözünün önünden pastırmalar, dönerler uçuşuyor. Kitabımı açayım dedin ?Allah Allah kim bu sayfaya baklavaları börekleri koymuş? Ders harici her şey sayfada, bence çalışma. Ama annene de söyle bir an önce yemeğini hazırlasın. Ve nihayet yemeğini yedin. O gün çok acıktığın için karnını tıka basa doldurdun. Göbeğin davul gibi şişti yani. Nefes almada zorlanıyorsun. Dersin başına otursan ne olacak ki, böyle tısıl tısıl. Miden bir fabrika gibi çalıştı. Bir saat sonra kendine geldin. Şimdi seninle bir terapi yapalım.HAZIR MISIN! Şimdi gözünü kapat; Gülmeyi bırak dediğimi yap… Tamam oldu. Beynini düşün, tozlanmış bütün günün yorgunluğuyla kirlenmiş. Hafiften yorgunluk ağrısı hissediyorsun. Arkadaşınla tartıştın, annen en sevmediğin yemeği hazırladı. Yan komşun Elif teyzen yine işsiz kocasıyla tartışıyor. Dışarıda çocukların kahkaha sesleri geliyor, annen bir kadın programı açmış iki zavallının ağlaşma sesleri geliyor. Çok önemli olduğunu düşündüğün telefonun şarjı bitmek üzere. Cırt cırt edip duruyor. Duvarında asılı duran her zaman gülen arkadaşınla bir anınızı gösteren resme dikkatle baktın gülmediklerini fark ettin. İçindeki şeytanın ?bir an önce çık şu odadan? diye seslendi. Beynin iyice bunaldı, kirlendi. Kaçmak kolay gelebilir. Kaçan korkak olsun. Sanki başka gün bu saydıklarımız olmayacak. Anti sosyal Hıdır?ın pitbul köpeğinin sesini duymazsan; Mehmet Amca?nın çilsiz horozunun sesini duyacaksın. Yani yukarıdaki seslerin benzerleri hep olacak, hep kulağını tırmalayacak. Tabi sen eğer duymak istersen. Tamam şimdi devam edelim. Beynin iyice kirlendi. Ne yapmalısın? Sonra toros dağlarının çiçekleri arasındaki bir nadide pınardan alınmış, billur gibi bir sürahi suyu beynine döktün. Beyninde ne tos kaldı nede kir. Tertemiz oldu. Yağmur sonrası güneşte pırıl pırıl parıldayan bir kuşburnu çiçeği gibi oldun yani. Zihnin duru bir göl gibi oldu. Artık hiç yorgunluk hissetmediğini düşün. İyi düşününce başının ağrısı da kalmadı. Elif teyzen de sürekli abartıyor zaten her gün tartışıyor. Arkadaşınla okulda yaşadığın problem çok küçüktü, yarın gidip konuşur tatlıya bağlarsın. Şimdi duvardaki resme bak. Dikkat et sen güldüğün için resim de sana gülümsüyor. Annenin yaptığı yemek hiç de fena değildi. Azından onu bulamayanlar var. İçindeki şeytana zincir vurmak üzeresin, Zincirini kırmaya çalışan bir köpek gibi sana hala sesleniyor. ? hadi çık bir saat sonra çalışırsın. Komşunun oğlu Sedat kalede uçarak topları tutuyor hadi, hadi! Sen sakın kanma bu çirkin şeytanına. Ödevin biter, çıkar oynarsın, Sedat?ta zaten sürekli top oynuyor. Yani bir saat sonra da oynuyor olacak. O da zaten çok tembel bir çocuk. Nihayetinde kitabını açtın? Türkçe matematik derken iyice daldın. Çok doğrusunu yapıyorsun. Farkında mısın herkes sustu. Hatta Elif teyzen bile. İşte Eşref saatin işte en iyi anladığın saat. Lütfen bu yazıyı odana as olur mu? Yakında kitabımız çıkıyor? tüm dostlara duyrulur kadir.akel@mynet.com Kadir AKEL Kaynak Aktuel Eğitim
  14. Başarı İle İlgili Özlü Sözler

    -Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir. Cemil Meriç -Elmas nasıl yontulmadan mükemmelleşmezse, insan da acı çekmeden olgunlaşmaz. Konfüçyüs -Söz ağızda iken sahibinin esiridir, ağzından çıktıktan sonra sahibi sözün esiri olur. Hz. Ali -Çok konuşan az iş yapar. Schiller -Hiç kimse başarı merdivenine elleri cebinde tırmanmamıştır. Konfüçyüs -Kendi omzuna tırman. Başka nasıl yükselebilirsin ki! Nietzche -Kaplumbağaya dikkat et! Ancak kafasını çıkarıp risk aldığında ilerleyebilir. James B. Conant -Başkalarından üstün olmanız önemli değildir. Önemli olan dünkü halinizden üstün olmanızdır. Hint Atasözü -Mal cimrilerde, silah korkaklarda, karar da zayıflarda olursa, isler bozulur. Hz. Ebu Bekir -Ne kadar bilirsen bil söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır. Mevlana -Akıllı konuşur, çünkü onun söylemek istedikleri vardır; aptal konuşur, zira kendinin bir şeyler söylemek mecburiyetinde olduğunu sanır. Plato -Daha iyi olmaya çalışmayan iyi olarak ta kalamaz. Oliver Cromwell -Hayatta muvaffak olmak için üç şey lazımdır: Dikkat, intizam, çalışma. Mevlana -Plan yaparken stratejik, harekete geçerken ilkel olun. Rene Char -Akıllı adam, aklını kullanır. Daha akıllı adam, başkalarının aklını da kullanır. Bernard Shaw -Hava soğuduğunda gölge veren ağaçları unutursun. Japon Atasözü -Hayatta bir gayesi olmayan insanlar, bir nehir üzerinde akıp giden saman çöplerine benzerler; onlar gitmezler, ancak suyun akışına kapılırlar. Seneca -Hiçbir zaman çıktığın kapıyı hızlı çarpma. Geri dönmek isteyebilirsin. Don Herold -İnsanlar ancak hayalleriyle yaşar ve biraz yaşamaya başlayınca tüm hayallerini kaybederler. Voltiere -İşlemeyen demiri kendi pası mahveder. İnsanı tembelliğe alışması mahveder. Hint Atasözü -Rüyaları gerçekleştirmenin en kısa yolu uyanmaktır. Emerson -Taş da yumurtanın üstüne düşse,yumurta da taşın üstüne düşse,olan yine yumurtaya olur. Rum Atasözü -Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil. Konfüçyüs -Yaşadığımız her an kendi hakkını ister. Goethe Kaynak Aktuel Eğitim
  15. Bir Başkasının Gözü Olmak

    Bu kütüphaneyle hayalimizi gerçekleştirdik ama her zaman yeni hayallerimiz var” Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı Derneği Başkanı 83 yaşındaki Avukat Gültekin Yazgan’ın sözleri bunlar. 11 yaşında geçirdiği bir kaza sonucu gözlerini kaybeden Gültekin Bey, Aydın’da gitmeye başladığı İngilizce kursunun yabancı yetkilileri, kendisine İngiltere’den bir çuval dolusu kabartma harfli kitap getirdiğinde ilk kez aklından, Türkiye’de de görme engelliler için çeşit çeşit kitaplar sağlayan bir kütüphane olması hayalini geçirmiş. Geçtiğimiz hafta bu hayalin izinde, 2003 yılında İzmir’de kurulan Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı’nın yeni hizmet binasının açılışı vardı. Kitaplık, artık kendi mülkleri olan çok daha büyük, ferah bir mekânda çalışmalarına devam edecek. Açılış töreninde konuşan derneğin kurucu üyelerinden Prof. Önder Kütahyalı, gözleri görmeyen birinin doğaya, insana dair birçok şeyi, bir kuşun kanat çırpışını örneğin, ancak edebiyatın anlatım gücü sayesinde hissedebildiğinden söz etti. Onu dinlerken ilk kez gözleri görmeyen biri için romanın, şiirin, edebiyatın ne demek olduğu üzerine düşündüm ben. Sesli kitaplarla derece yaptı Sadece edebiyat da değil... Türgök, Türkiye’de yaşayan bir görme engellinin meslek edinmeye, sosyal yaşama katılmaya çalışırken önüne çıkan türlü zorlukları aşmaları konusunda onlara yardım etmeye çalışıyor. Bu nedenle kitaplıkta onların keyifle okuyacakları edebiyat kitaplarının yanı sıra, ilköğretimden itibaren eğitimlerinin her aşaması için ders kitapları, kaynak kitaplar, imla kılavuzları, vs de bulunuyor. Türkiye nüfusunun yüzde 10’unu oluşturduğu sanılan yüz binlerce görme engellinin, SBS, ÖSS, KPSS gibi eğitim sisteminin zorlu barikatlarını aşmalarını sağlayacak çalışma kitapları da en güncel halleriyle hazırlanıyor. 2009 üniversiteye giriş sınavında Türkiye 160.sı Diyarbakır 1.si olan görme özürlü Samet Fidan, sonuçlar açıklandıktan sonra üyesi olduğu Türgök’e bir teşekkür ziyareti yapmıştı. Onun başarısı, bu kitaplığın insanların hayatlarının değişmesi için ne kadar önemli bir destek sağladığının en somut örneklerinden. Neler yapılıyor? Türgök, görme engellilerin gelip kitap okudukları ya da kitap alıp gittikleri bir kütüphane değil. Çiğdem Uygun’un ifadesiyle, daha çok bir üretim birimi olarak çalışıyor. Sesli kitaplar, diksiyon eğitimi verilen gönüllüler tarafından profesyonel kayıt stüdyolarında seslendiriliyor. Braille alfabesi denilen kabartma harflerle kitaplar basılıyor. Kitaplığın arşivine her ay ortalama 100 yeni kitap ekleniyor. Klasiklerden, en son çıkan popüler kitaplara kadar pek çok önemli kitabı bulmanız mümkün bu arşivde. Görme engellilere yönelik hazırlanmış sesli bir bilgisayar programı kullanılarak bilgisayar kursları veriliyor. İngilizce, matematik, fen kursları düzenleniyor. Her ay çocuk ve yetişkin görme engelli üyelerine yönelik “Yavru Bal Arısı”, “Bal Arısı” ve “Arkadaş” isimli üç dergi çıkarılıyor. Ve üretilen tüm bu dergiler, kitaplar Türkiye’nin dört bir yanındaki görme engellilerin adreslerine ücretsiz olarak postayla ulaştırılıyor. Bu nedenle derneğe yapılan bağışlar ve sponsorluk yardımları çok kıymetli. İzmir öncülüğünde Hep, iş, kültür-sanat gibi konularda İstanbul’un merkez olmasından, İzmir’in yeterince atılım yapamamasından yakınırız ya... Türgök, aynı zamanda bu yargıyı kırmak için örnek bir proje. Onlar sayesinde, Türkiye’de ilk kez İzmir’de özel olarak görme özürlülere hizmet veren bir kitaplık kuruldu. Ve şu anda Türkiye’nin hemen hemen her ilinde yaşayan görme özürlü üyelerine hizmet götürüyor. Hepsinden önemlisi “Yalnız değilsiniz, yanınızdayız, hayal ettiklerinizi başarabilirsiniz” diyor. Bursa’da 67, Mersin’de 61, Konya’da 114, Diyarbakır’da 51, Gaziantep’te 146 üyeleri var. Yurtdışında yaşayan görme özürlü Türklere de kendi dillerinde okuma fırsatı sunuyorlar. Erzurum’un Altınkaya Köyü’nden ilköğretim ikinci sınıf öğrencisi Kalbinur da, Azerbeycan’daki Süleymanov Elman da her ay onların çıkaracakları dergiyi, gönderecekleri kitapları bekliyor. “Bu kütüphaneyle hayalimizi gerçekleştirdik ama her zaman yeni hayallerimiz var...” Gözleri görmeyen 83 yaşında bir ihtiyar delikanlıdan, Gültekin Yazgan’dan bunları duyduğunuzda, kendinizi hayatınızı, hayallerinizi şöyle bir sorgularken buluveriyorsunuz. Hayallerin ve iradenin gücü önünde bir kez daha saygıyla ve umutla eğiliyorsunuz. Ayşe Gökçe Susam Genç Çizgi milliyetege@milliyet.com.tr Kaynak
  16. Kusursuz Kamuflaj

    <div style="background-color:#090909;width:650px;"><embed src="http://www.vidivodo.com/VideoPlayerShare.swf?u=BFZDRFxAWhI=" type="application/x-shockwave-flash"wmode="window" bgcolor="#090909" width="650" height="650" allowScriptAccess="always" allowfullscreen="true" ></embed><div style="background-color:#090909;padding:5px;color:#CCCCCC; font: 11px Verdana;"><a href=http://www.vidivodo.com/ style="color:#FFFFFF;" target="_blank">Vidivodo.com</a> : <a href=http://www.vidivodo.com/376363/kusursuz-kamuflaj style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="kusursuz kamuflaj">kusursuz kamuflaj</a> Etiket: <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/kutup style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="kutup">kutup</a> <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/ku%FE style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="kuş">kuş</a> <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/kamuflaj style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="kamuflaj">kamuflaj</a> <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/harun style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="harun">harun</a></div></div>
  17. Bolas Örümceği

    <div style="background-color:#090909;width:650px;"><embed src="http://www.vidivodo.com/VideoPlayerShare.swf?u=BFZDRFxAXxI=" type="application/x-shockwave-flash"wmode="window" bgcolor="#090909" width="650" height="650" allowScriptAccess="always" allowfullscreen="true" ></embed><div style="background-color:#090909;padding:5px;color:#CCCCCC; font: 11px Verdana;"><a href=http://www.vidivodo.com/ style="color:#FFFFFF;" target="_blank">Vidivodo.com</a> : <a href=http://www.vidivodo.com/376366/bolas-orumcegi style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="bolas örümceği">bolas örümceği</a> Etiket: <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/bolas style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="bolas">bolas</a> <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/%F6r%FCmcek style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="örümcek">örümcek</a> <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/avlanma style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="avlanma">avlanma</a> <a href=http://www.vidivodo.com/video-etiketler/harun style="color:#FFFFFF;" target="_blank" title="harun">harun</a></div></div>
  18. Kentsel Yaşamda Engelliler

    Geçtiğimiz hafta AK Parti Bursa İl Sosyal İşler Başkanlığının düzenlemiş olduğu “Kent Yaşamında Engelliler” konulu panel Anayasa Değişikliğinin gündemde olduğu şu günlerde engelli vatandaşlarımızın en tabii hakkı ve devletimizin de öncelikli vazifelerinden biri olan fırsat eşitliğinin sağlanması adına önemli bir katkı sağlamıştır. Engellilerin toplumsal yaşama tam ve eşit katılımının sağlanması, bağımsız, üretken ve onurlu bir yaşam sürdürebilmeleri için bir dizi kentsel dönüşümün yapılması şart olmuştur. Hiç kimseye, hiçbir gerekçeyle, hiçbir şekilde; bedensel ve zihinsel özürleri nedeniyle ayrımcılık yapılamaz. Engelli kardeşlerimizin bizden ve toplumdan en büyük talebi fırsat eşitliğinin sağlanması isteğidir. Bu sebeple anayasada öngörülen değişiklikle, MADDE 1- 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10uncu maddesinin ikinci fıkrasının sonuna “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” cümlesi ve aynı maddeye ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fikra eklenmiş, devamındaki fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir. “Çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel surette korunması gerekenler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılamaz.” maddesi yeni Anayasa tasarısına eklenmiştir. İnsan hak ve özgürlüklerinin temelinde eşitlik, özgürlük ve katılım olgusu yer almaktadır. Bunlar birbirinden ayrılmaksızın, demokrasi ve hukuk temelinde ortak toplumsal bir yaşamın asgari standartlarını oluştururlar. Kentleri temel insan hak ve özgürlükleri, demokrasi bağlamında değerlendirdiğimizde, insanlar arasında ayrımcılık yaratılmaksızın, herkesin sağlanan olanaklardan, “kent yaşamı”ndan eşit olarak yararlanması gerektiği sonucuna ulaşırız. Kent yaşamının “kolaylıkları”ndan en fazla yararlanması gereken kesimler; engelliler ve yaşlılar tam aksine kent yaşamının “kısıtladığı” koşullara hapsedilmektedir. Engellileri haklarını kullanabilir bir fiziki çevreye kavuşturmadan, onları toplumla bütünleştirmenin kanallarını açmadan da kent olarak nitelediğimiz alanlar engelliler için ulaşılabilir, erişilebilir olmayacaktır. Fiziki çevre ve toplumsal tepkilerden kaynaklanan engeller nedeniyle kentler, engelliler için “yasak şehir” haline dönüşmektedir. Engellilerin kent yaşamından “eşit” yararlanabilmesi için teknik düzeyde kurallar belirlenmiştir. Ülkemizde de bunların ölçüleri saptanmış, standartları oluşturulmuştur. Dolayısıyla engelliler; özellikle ortopedik ve görme engelliler, yaşlılar konutlardan yollara, ulaşım araçlarından ortak kullanım alanlarına varıncaya kadar bir şehrin temel bütün unsurları içinde kendi başlarına hareket edebilme ve yaşayabilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Engellilere yönelik sosyal politika anlayışları yardım eksenli değil, hak eksenli bir politika olmalıdır. Engelli vatandaşların mutluluğu için, önce onları evlerinden çıkararak kent yaşamına katacak projelere ağırlık verilmelidir. Engelli vatandaşların sosyal hayata katılabilmelerinin önündeki en büyük engel, ulaşım araçlarının engellilerin kullanmasına elverişli halde olmamasıdır. Kent yaşamının kolaylıklarından en fazla yararlanması gereken kesimlerden biri olan engelliler tam aksine bu sorunlar yüzünden kentten kopuk bir hayat yaşamak zorunda kalıyor. Kısa mesafede bile ulaşım sıkıntısı yaşayan engelli vatandaşlar için, kent içinde yapmak istedikleri uzun mesafeli seyahatler ise adeta ulaşılamaz bir gaye gibi gözüküyor. Konutların dış ve iç tasarımında “uyarlanabilir ve tam erişilebilir konut” kavramından hareket edilmeli, çalışma alanları ergonomik yönden engellilerin de kullanabileceği biçimde düzenlenmelidir. Örneğin; Eğitim, sağlık, hukuk hizmetlerinden yararlanabilmek için bina girişleri, katlar arasında ulaşım, koridorlar, kapılar vb. gibi iç düzenlemelerde engellilerin, yaşlıların kullanım ve erişimine dikkat edilmelidir. Tiyatro, konser, sergi ve sinema salonları gibi kültürel ve sosyal yaşamda önemli yer tutan, alış veriş merkezleri gibi günlük yaşamdaki ihtiyaçların karşılandığı ortak kullanım alanlarında engellilerin ulaşım ve erişimine uygun düzenlemeler hızla sağlanmalıdır. Toplu taşıma sistemine ağırlık verilmeli ve bunlardan yararlanabilmenin asgari koşulları oluşturulmalıdır. Duraklar, istasyonlar, iskeleler ve bunlardan araçlara biniş inişler için gerekli donanım ve önlem alınmalıdır. Şehir içi ulaşımda sinyalizasyon sistemleri, sesli uyarıcılarla desteklenmeli, geçitler uygun hale getirilmelidir. Engellileri toplumunla buluşturan, bir arada tutan, birlikte yaşama kültürünü zenginleştiren bir yaklaşım, kentleşmede egemen olmalıdır. Engellilere sağlanan kolaylıklar bir ayrıcalık ve ayrımcılık olarak görülmemeli, hayatın sunduğu olanaklardan, doğuştan sahip olduğumuz haklardan eşit biçimde yararlanabilmemiz için fırsat eşitliğinin sağlanmasının gereği olarak ele alınmalıdır. Son dönemde yerel yönetimlerin sosyal politikalara katkısı da göz ardı edilemez. Özellikle istihdamın arttırılması konusunda yerel yönetimlerin sivil toplum örgütleri ve özel sektör ile işbirliği yaparak meslekî ve teknik eğitim kursları, kısa yoldan beceri kazandırma kursları, işsiz ve yoksul kitleler için ücretsiz ve kolay erişilebilir olmaktadır. Psiko-sosyal rehabilitasyon hizmetleri kapsamında aile hayatından kopmuş sokak çocuklarına, okul dışında kalmış, okuma yazma bilmeyen çalışabilir durumda olan işsiz özürlülere ve diğer yoksul yetişkinlere, ya okul eğitimi verilmeli, ya da okuma yazma kurslarına katılmaları sağlanmalıdır. Belediyelerimizce özürlüler için gerekli araç ve gereçlerin temini, gençlik ve aile yaşam merkezleri, kadın sığınma evleri, yaşlılara yönelik dinlenme lokalleri bu çalışmaların ürünüdür. Gün geçtikçe Ak Partili belediyelerimiz hizmetlerinde verimliliği, sürati ve kaynak kapasitesini artırmaktadır. Yazar : Mehmet Emin Tutan Email : mtutan@gmail.com Kaynak
  19. MUTSUZLUĞUN BİR NEDENİNİN DE MUTLULUK OLDUĞUNU BİLİYOR MUYDUNUZ ? Mutluluğu bir zamana ya da bir mekana sıkıştırmanın haksızlık olacağını düşünüyorum ve bence birkaç cümleye, sayfaya ya da nedene sığdırılamayacak kadar da geniş bir konu. Mutluluğumuzun ya da mutsuzluğumuzun, ne düşündüğümüz, nereden ve nasıl baktığımız, neleri ön plana çıkardığımız ve neye önem verdiğimizle ilgili olduğunu düşünüyorum. Tabi bu arada mutluluk için bir çaba gerektiğini, mutsuzluk içinse çabaya gerek olmadığını zira bir şey yapmadığımız zaman can sıkıntısı şeklinde karşımıza çıkacağını söyleyebilirim. Bazen de hayatın olumsuz yönlerine odaklanıp kendimizi mutsuz ettiğimizi de düşünürsek aslında mutluluğun bir durum değil bir seçim olduğuna inanmaya da başladım. Sağlığı bozuk bir insan için mutluluk; sağlığına kavuşmaktır denir oysa insanın mutluluğunun nedeni sağlık olsaydı, sağlıklı olanlar mutsuz olur muydu? Aynı biçimde varlıklı pek çok insan vardır ki onca mala, mülke, paraya rağmen mutlu değildir ve eğitimli olmasına rağmen de hala mutlu olamayan o kadar çok insan var ki! Mutluluğun nedenlerinden biri de keyif veren, o şeyin kendisi değil ona yüklediğimiz anlamdır diyorum ve bence mutluluk bir durum ya da ortamdan değil, bir düşünceden, bir nevi kendi duruşunuzdan kaynaklanır. Zira durumdan kaynaklansa idi o zaman aynı durumda iken aynı hisleri edinirdiniz. Örneğin evinizde bir gün mutlu bir gün mutsuz olmazdınız. Yani durum birazda duruşunuzdan kaynaklanıyor ve bu nedenle aynı ortamda olan insanların bir kısmı kendini keyifli hissederken bir kısmı da keyifsiz hissedebiliyor. Size bir sır vereyim aslında mutluluğumuzun en temel nedenlerimizden biri de mutsuzluğumuzdur. Neşemizin sebeplerinden biri de hüznümüzdür. Sevinç ve coşkularımızın ardında aslında bir beklenti ya da hayal kırıklığı olabilir. Sıcaktan bunalanın biraz serinlik araması gibi hayatın karşıtlık kuralı her zaman her yerde vardır. Tabi bu karşıtlık kuralını görmezden gelir de her an sadece bir tarafı yaşamaya odaklanırsanız işte o zaman hata yaparsınız. Zira bu durum çok sevdiğiniz bir yemeği her gün yemeğe benzer. En sevdiğiniz yemeği yada yiyeceği düşünün ve size haz veriyor diye onu her gün ve aylarca yediğinizi düşünün bir süre sonra o yemeği görmek bile istemeyeceksiniz. Peki başlangıçta sizi çok mutlu eden bir şey şimdi neden keyfinizi bozdu? Hani size keyif ve mutluluk veriyordu. Karşıtlık ilkesini ihlal etmeden mutlu olmak mümkün mü? Pek tabi mümkün. Bunun için hayatınızda olumsuz, mutsuz eden şeylerin ve kişilerin varlığını yok edip tamamen izole olmak yerine iyi ve güzelin yoğunluğunu arttırmalısınız… Yani olumsuzu, mutsuzluğu gidermeye çalışmayın… Zira size bir sır vereyim, mutsuzluk olmasaydı mutlu olamazdınız, yani mutluluğunuzu mutsuzluğunuza borçlusunuz … Bu arada.... Mutsuzluğumuzun bir nedeninin de mutluluk olduğunu biliyor muydunuz? Yani mutlu olmasaydınız mutsuz olmazdınız. Bu nedenle bir şeylerden şikayet edip, sızlanmaya, sorgulamaya, nedenlerini aramaya, yani mutsuzluğu gidermeye çalışmaya gerek yok; Mutlu olmaya çalışın yeter… Sarp KAYA Kaynak Kişisel Başarı
  20. Kuşku, Kaygı Ve Keşke....

    Kuşku, kaygı ve keşke… Eğer kendinize ya da çevrenize güveniniz yok ise güvensizliğiniz yerini kuşkulara bırakır. Kuşkulanmaya başladınız mı kaygılanırsınız. Ve artık hayatınızı kaygılarınız yönetmeye başlar ve bir sonraki aşamada kaygılarınız da daha şiddetli bir korkuya dönüşür. Korktuğunuz da ne olur? Sinersiniz. Sindiğinizde daha da korkmaya ve sonrasında daha da sinmeye başlarsınız. Ve müdahale etmezseniz bu durumunuz dibe vuruncaya kadar devam eder. Bir sonraki aşamada korkularınız ve kaygılarınız nedeniyle zamanın bir an önce geçip gitmesini istersiniz. Ve bir an önce geçip gitmesini istediğiniz zaman öyle bir geçer ki bu sefer geçip giden zamana hayıflanırsınız. İşte bu hayıflanmaya başladığınız anda da yeni bir duygu ortaya çıkar bu duygunun adı da “keşke” dir. Bu sürecin sonunda artık sizin de bir keşkeniz vardır, tabi bu arada itiraf etmek gerekirse keşkeler sizi akıllandırması açısından öğreticidir de. Tabi acil durumlar hariç bu kuşkulu, kaygılı, korkulu ya da keşkeli zamanlarda önemli kararlar vermemek gerekir. Bazen içinde olduğumuz durumun etkisiyle son derece hatalı kararlar verebiliriz. Oysa durum ya da durumumuz sandığımız gibi olmayabilir. Peki ne yapmalı? Zamanı kuşku, kaygı ve keşke ile geçirmek istiyorsanız devam edebilirsiniz ama eğer istemiyorsanız kesinlikle bunların yerine güven, cesaret ve ümit koymalısınız. Ve kişisel motivasyonunuzu sağlamaya çalışmalısınız. Bunun en basit ve işe yarar yollarından biri olarak bence bir süre kendiniz dahil kimseyi suçlamayın. Bunu kesinlikle yapmalısınız yapmaz iseniz mevcut durum sizin güveninizi, cesaretinizi ve ümitlerinizi zaten alıp götürecektir. En büyük savaşlar, mücadeleler tüm zorluklarına rağmen varlık içinde değil bir çok maddi yokluğa rağmen güven, cesaret ve ümitle kazanılmıştır. Ve bu arada bir şey açıklayayım, empatik olup başkalarının duygularını biraz hissedebilsek de herkes kendi duygularını yaşar. Yani birbirimizi etkilemekle birlikte herkes kendi duygu bankasına yatırdığı mevduatı çeker. Hissettiğiniz şeyler adı üstünde kendi hislerinizdir. Ve korkulan şey aslında bir durumdur ve bu durum karşısında yarattığınız duygu ise sizin geliştirdiğiniz bir tepkidir. Şimdi düz bir mantıkla etki olmasa tepki olur mu? Diye sorabilirsiniz. Peki bir soru? Aynı etkiye her zaman aynı tepkiyi mi verirsiniz? Cevap veriyorum “hayır” Şöyle bir örnek verecek olursam, her gün yoğun trafikte yolculuk edersiniz ama bazı günler bu durumu çok sakin karşılarken bazı günler sinirlenirsiniz. Hatta insanların neden evlerinde oturmadığını söyleyecek kadar sinirlenirsiniz. Bu ortamda etkilendiğim için tepkilendim diyebilirsiniz ama siz aslında gergin olmasa idiniz o insanların varlığı sizi rahatsız eder miydi? Daha önce gergin olmadığınız zamanlarda etmiş miydi? Yani aynı durumda hep aynı tepkiyi mi verdiniz? Kıssadan hisse… İçinizde bir arı kovanı olmasaydı çomak neyi karıştıracaktı? Mutluluğunuzu, ümitlerinizi ve heyecanlarınızı başkalarına ve şansa bırakmamanız dileklerimle… (Onları nerede bulacağım derseniz önce içinizde bir yere bakın derim!) Sarp KAYA Kaynak Kişisel Başarı
  21. SAĞIR VE ÂMÂ BİR ÇOCUĞUN BAŞARISI: PEDAGOG HELEN KELLER Ülkemizde engelli sayısının hiç de az olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu kaderin ortak yolcularının yaşam standartlarında, sosyal devlet ilkesi gereğince her geçen gün bir nebze rahatlama olmakla beraber çok ciddi sorunlar yaşandığı muhakkaktır. “Ateş düştüğü yeri yakar.” misali engellilerin yakınları ve onların eğitimiyle ilgilenenler dışındakilerin çoğunluğu bu durumdan bihaber yaşamaktadır. Bundan dolayı empati kurmakta zorlanıyoruz. Sorunların çözümüne yönelik daha hızlı, kararlı ve keskin adımlar atılmıyor. [1] Bütün olumsuz şartlara rağmen gerek ülkemizde gerek dünyada çok çalışarak “Başarılı Engelliler” listesine girip, tarihe adını altın harflerle yazdıranların sayısı hiç de az değildir. Bu kahramanların tarihe yazılış biçiminde bir avuç inanmış kişi çok çalışır. Kimisi böylesi insanların filmini çekerek, kimisi türküsünü yakarak adından bahsettirir, kimi engelli de kendi yaşadıklarını yazarak adeta tarih yazıcılığına soyunur. Ülkemiz dışından sağır ve görme özürlü bir pedagogun kendi hayat hikâyesini dinlemeye var mısınız? Haftanın kitabı olarak, geçtiğimiz aylarda Türkçeye çevrilen, Helen Keller’in “Her şey Su ile Başladı” isimli hatırasını anlatmayı uygun gördüm. [2] HELEN KELLER KİMDİR ? Kitabın başkahramanını, kitabı referans alarak birkaç cümlede anlatmak istiyorum. Helen Keller, 1880–1968 yılları arasında yaşamış, Amerikalı bir pedagogdur. On dokuz aylıkken geçirmiş olduğu bir hastalık sonucu görme, işitme ve konuşma yeteneğini tümden yitirir. Bu dönemden hafızasında sadece “su” sözcüğü kalır. Bayan Helen, yaşam mücadelesini bu sözcükten başlatır. Kitaba bu ismin verilmesi tesadüf değildir. Keller’in kendi tarihinin çağ açıp-kapamasına neden olan gelişme ise öğretmen Anne Mansfield Sullivan ile tanışması ve Sullivan’ın kendisinin öğretmeni olmasıdır. Öğretmeni Sullivan’ın etkilerini abarttığımı düşünenler için Keller’in cümlelerine müracaat edebiliriz: “Böylece, Mısır’dan çıkıp Sina Çölü’nün karşısında durdum. Tanrısal bir güç bana dokunup görmemi ve mucizeler yaratmamı sağladı, Kutsal dağdan yükselen ses bana şöyle dedi: “Bilgi, sevgidir, ışıktır ve görmektir.”(s.27) [3] Kendisi de kısmi kör olan Sullivan, uzun bir süre emek verdikten sonra Keller’e okuma-yazma öğretmekle birlikte normal bir eğitimin de yolunu açar. Bir yandan orta öğretim ve lisans eğitimini tamamlarken diğer yandan da gerek genel kültür gerek yabancı dil alanlarında kendini geliştirir. Öğretmeni Sullivan gibi Keller de ömrünü konuşma ve görme özürlülere adar, birçok kitap yazar. Eserin başında Elanor Roosvelt ile yayınevinin yöneticisi Nil Gün’ün yazdığı “Sunuş” ve Ralp Barton Perry’un yazdığı “Önsöz” bulunmaktadır. Bayan Keller’in anlattıklarını John. A. Macy kaleme almıştır. Helen kitapta, telefonun mucidi Alexander Graham Bell’in katkılarından, onun açtığı okullarda okuduğundan, kendisine gösterdiği yakınlıktan bahseder. Hatta yazar, kitabı Bell’e ithaf eder. Hatıralar bilindiği üzerine sadece kişinin tarihini anlatmaz. Yaşadığı toplum ve ülke ile de ilgili çok önemli tespitler içerir. Yazar kendi tarihini anlatırken haliyle 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başındaki Amerika’nın fotoğrafını da yansıtmaya çalışır. Söz konusu dönemle ilgili ülkemiz tarihiyle ilgili bildiklerimi göz önünde bulundurduğumda, ülkemiz ile devrin Amerika’sını kıyasladığımda aradaki farkın aleyhimize tasavvur ettiğimizden daha çok işlediğini söyleyebilirim. Keller, kitapta ömrünün ilk çeyreğini anlatır. Üniversiteden mezun olmasıyla birlikte anılarını noktalar. Kitabı okuyup bitirince yaşamının diğer dönemlerinin yazıya geçirilmemesine ne kadar hayıflandığımı söyledim. Bayan Keller’in azmi, mücadelesi ve çalışkanlığını hepimiz takdir etmek zorundayız. Hele de ülkemiz insanlarının model fukaralığı çektiği şu dönemlerde sadece engelli ve onların yakınları değil, ibret almak isteyen bütün gözlerin bu eseri okumasını elzem görüyorum. Öbür taraftan Keller’in sağır ve görme özürlü biri olmasına rağmen dünyaca başarılı pedagog haline gelmesinde öğretmeni Anne Mansfield Sullivan Hanımın gayretleri, mücadelesi hemen dikkat çeker. Özellikle de ülkemiz öğretmenlerinin önemli bir kısmının öğretme heyecanlarının azaldığını ve yitirdiklerini göz önünde bulundurduğumuzda bir eğitimci olarak şöyle bir tahminde bulunabilirim. Sullivan’ın eserde söz konusu olan çalışmalarını okuyan öğretmenlerin kaybettikleri heyecanlarını kazanacaklarını umut ediyorum. Sullivan gibi öğretmenleri kendisine rehber alanların yaşamda kazançlı çıkacağına inanıyorum. ----------------------------------------------------------------- [1] Helen Keller, Her Şey Su İle Başladı, Çeviren: İpek Van Den Born, 97 Sayfa, Aralık 2009, İstanbul, Kuraldışı Yayınları [2] Şüphesiz engellilere yönelik ciddi anlamda emek harcayan birçok kişinin de olduğu hakikattir. Hele de çocukları dolayısıyla bu durumu birebir yaşayan, ülkenin kaderinin yazılmasında söz sahibi olanların yaptıkları unutulmayacaktır. İlk aklıma gelen isimler işadamı rahmetli Sakıp Sabancı ile politikacı, eski Meclis Başkanı Köksal Toptan’dır. Bu ünlü kişilerin çocuklarının özürlü olması dolayısıyla, ekonomik ve siyasî nüfuzlarını engellilerin sorunlarının çözümüne yönelik kullanarak birçok kalıcı esere imza attığını biliyoruz. [3] Konuya vakıf olmayanlar için çevirmenin notunu yazayım. “Yazar burada Musa’nın Mısır’dan ayrılarak, halkını vaat edilen topraklara götürdüğü uzun yolculuğu kendi yolculuğu ile özdeşleştirir.” Oğuzhan Saygılı-Eğitimci Kaynak Kayseri Net
  22. Toe Mouse adı verilen konsept PC çevrebirimi, marketin engelli kullanıcılara yönelik hazırlanmış nadir tasarımlarından biri. Microsoft’un işletim sistemlerini oluştururken dikkat etmeye çalıştığı engelli kullanıcı profiline çevrebirimi üreticilerinin de hassas davranması gerekiyor. Liu Yi adlı tasarımcı tarafından dizayn edilen ayak parmağı faresi sağ ayak kullanımına uygun.Ayak baş parmağının altına denk gelen hissedici sol, hemen yanındaki parmağın altındaki ise sağ tık işlevini yerine getiriyor.İkisinin arasında bulunan tutucu farenin parmak arasında kullanımını kolaylaştırıyor. Toe Mouse’un sisteme erişimi kablosuz iletişim sayesinde gerçekleşirken, optik hareket tarayıcısı her zeminde çalışabilecek uyumluluğa sahip.Üst organ engelleri olanların, PC’lerine erişimini büyük oranda kolaylaştıran çevrebirimi için henüz fiyat belirtilmemiş. Kaynak
  23. Anladım Ki.....

    ANLADIM Kİ.... Geçen gün işten eve dönerken,genellikle kitap okuduğum halde o gün canım kitap okumak istemedi ve bende camdan dışarı bakmaya başladım, aslında gördüklerim hep aynıydı,tanıdık evler,tanıdık ağaçlar ve dükkanlar...sonra birden yoldan gecen araçların içine bakmaya başladım.Aslında onlarda tanıdıktı aracın içindeki insanlar genellikle yola bakıyorlardı ve birden bir şey fark ettim. Yanımdan geçen araçların içindeki insanların çoğu sadece dışarıya bakıyordu, şoför koltuğunda oturan adam sola bakarken yanındaki kadın da sağa bakıyordu, arka koltukta da, ya çocuk ya da eşyalar oluyordu ve bu insanların yaşları orta yaş civarıydı yani evliydiler ya da uzun süredir birlikteydiler, diğer taraftan birbirlerine bakarak ve konuşarak seyahat edenlerin ise ya flört eden ya da nişanlı belki de yeni evli çiftler olduğu anlaşılıyordu. İşte o an kafamda bir şimşek çaktı ve o günden sonra kitap okumayı bırakıp hep yolda yanımdan geçenlere bakarak tahmin etmeye çalıştım, kimler evli ya da uzun süreli beraberlik yaşıyor, kimler daha işin başında. Lütfen sizde yoldayken bir bakın, seyahat ederken önüne ya da camdan dışarı bakarak gidenlerin çoğu evli, ama konuşarak ve birbirlerine bakarak gidenlerin çoğu bekar ve işin daha çok başında. O zaman anladım ki, aşkı evlilik öldürmüyor aşkı uzun süreli beraberlikler ve yaşanan monoton heyecansız birliktelikler öldürüyor, işte o zaman kendi beraberliğime dışarıdan bakmaya çalıştım ve ne gördüm dersiniz. Hayatın akışına kapılmış, evden işe, işten eve koşuşturan, hayatında yeni hiç bir heyecanı olmayan ve çok uzun süredir gerçekten dolu dolu sohbet etmeyen, sadece çocuktan, işten ve sıkıntılardan konuşan, akşam yemekten sonra televizyon karşısına geçen ve kanepede (ayrı ayrı kanepelerde) uzanan bir çift gördüm. O gün kapıldığım dehşeti anlatmam oldukça güç, bize ne olmuştu, her şeyi unuttuğumuz, beraber olabilmek için bütün zorluklarına katlandığımız beraberliğimize ne olmuştu? Yaşadığımız heyecan nereye gitmişti? Nasıl bitmişti ve biz farkına varamamıştık? Sonra çevreme baktım ve diğer çiftlerinde bizim gibi olduğunu gördüm.İşin komik yanı insanlar bu hale gelirken, fark etmiyorlardı ve başkasının hayatının bu hale geldiğini anlattığınızda "vah vah" diyorlardı, oysa onlarda aynı durumdaydılar, sadece öyle bir şey yokmuş gibi davranıyorlardı. Herkes bir başkasının hayatına imrenir, İnternet te chatleşerek kaybettiği bu heyecanı bulmaya çalışır bir hale gelmişti. Birden eşimin de evdeyken çoğu zaman nete girdiğini fark ettim,ve gördüm ki ben onu ve aynı şekilde o beni sadece eşi olarak görmeye başlamıştı, işte o gün bu gidişe bir dur demeye karar verdim. Ama ne yapabilirdim, bununla ilgili dergilerde pek çok yazı olduğunu fark ettim, itiraf etmeliyim yapılan önerilerin pek çoğu uygulamada problem olan maddelerdi, ayrıca onları yaparsam başkasının elbisesini giymiş gibi olacaktım,ben kendi çözümlerimi bulmak istiyordum. Onlarında verdiği öğütleri baz alarak,oturdum ve kendimce bir acil durum planı çıkardım ve uygulamaya başladım. Öncelikle eşimle birlikte çocuğumuz olmadan baş başa yemeğe çıktık, itiraf ediyorum ilk denememiz biraz zor oldu, çünkü eskisi gibi konuşacak konu bolluğu yoktu, işten güçten ve çocuktan bahsetmemeye karar vermiştik, evde daha az tv seyretmeye onun yerine müzik eşliğinde sohbetler yapmaya başladık ve en önemlisi birbirimize karşı çok açık olduk, sohbetten sıkılan bunu diğerini kırmadan söylüyordu, aramızda zorlama olmamasına dikkat ettik. Baş başa sinemaya gittik ve bunu yıllar sonra yaptığımızı fark ettik, birbirimize telefondan mesajlar çektik, içimizden geldiği an ve geldiği gibi olmasına özen gösterdik ve birbirimiz için kendimize özen gösterdik, hafta sonları ben eşofmanlarımı üzerimden çıkardım, daha özenli giyindim, tıpkı flört ederken eşimin beni ziyarete geldiği günlerdeki gibi, eşimde hafta sonları tıraş oldu, daha özenli giyindi, deniz kıyısında hafta sonu yürüyüşleri yaptık,pamuk helva yedik ve sohbet ettik. Kısacası, eşimi sadece eşim olarak değil, sevdiğimiz insan olarak görmeyi ve onu yeniden sevmeyi öğrendim, bu gün ondan bir gün ayrı kalsam, eşimi yeniden özlüyorum, onunla küçük kaçamaklar yapmayı dört gözle bekliyorum ve artık eşim internette chat yapacaksa benimde yanında olmamı istiyor ve nete çok daha az giriyor .Bunları niye yazdığıma gelince, hiç bir şey için geç olmadığını düşünüyorum, birlikte olduğumuz kişinin değerini onu kaybetmeden fark etmeliyiz diye düşünüyorum ve kendimizi hayatın akışına kaptırıp sevdiklerimizi ihmal etmeyelim. Kaynak Kişisel Başarı