Dogru_Yol

Üye
  • İçerik sayısı

    1.928
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    20

Dogru_Yol kullanıcısının paylaşımları

  1. Allah ( Sorular ve Cevaplar - Mutlaka Okuyun )

    Soru:Hayat kaç tabakadır?İlm-ü ledüniyye nedir?Dağların faydası nedir? Cevap:Hayat; beş tabakadır.Birinci tabaka;şu anda yaşayan insanlara ve cinlere aittir. İkinci tabakada; Hz.Hızır ve Hz.İlyas peygamber. Üçüncü tabakada, Hz.İdris ve Hz.İsa paygamber. Dördüncü tabakada, şehitler. Beşinci tabakada ise vefat etmiş ve alemi ervahta bulunan ruhlar vardır. Hem Hz.İdris peygamber; cennettedir ve vefat etmiş de değildir. Hem Hz.İsa peygamber öldürülmüşte değildir. Hem şehidler; öldüklerini bilmezler ve güzel bir hayatları vardır. Hem Hz.Hızır hayattadır; içimizde dolaşmaktadır. Evet evet;Hz.Hızır ile Hz.Musa peygamber arasında geçen kıssada; Hz.Hızır”ın bildiği ama herkesin bilemediği bir ledün ilminden bahsedilmektedir.Bu ilim; bizim bildiğimiz akıl ile izahı güç gizli bir ilim olup,bu ilim sahibleri kendi rey ve görüşü ile hareket etmezler. Sakın sakın kendinizi Hz.Hızır gibi gizli ilim sahibi zannedip; kendi aklınız ile izahı güç şeyler yapmayınız. Hz.Musa peygamber gibi aklınız ve vicdanınız ile hareket ediniz;Allah“ın çizdiği sınırları aşmayınız.*** Mesela; aracında, karşıdan gelen araçları gösteren bir radar cihazı olan bir şöforün devamlı olarak karşıdan gelebilecek araçları görmeden hatalı solladığını zannedebilirsiniz. Gerçekte o şöfor hata yapmamakta radara göre hareket etmektedir. Hey kardeş;takdırdığın radarın hata payının sıfır olmasına ve hiç bozulma ihtimalinin olmamasına da dikkat etmek gerektir. Sakın yanlış anlama; aracında hatasız radarın yoksa,hem hatalı sollama hem hiçbir işini de şansa bırakma. Hey kardeş;seni sollayan araca yol müsaid ise; yol vermelisin. Yol müsait değil ise o kardeşini sollamaması için uyarmalısın.Hem yol çizgi ve levhalarına da dikkat etmeli,hız ve yük limitini aşmamalısın. Hey kardeş;sen de, Allah“ın çizdiği rotadan ayrılmamalısın. Evet evet;nasıl ki yeryüzünde nehirler olduğu gibi; yeraltında da gizli nehirler ve kaynaklar vardır.Mesela; Kabe“deki,Zemzem gibi. Hem dağlar; su depolarıdır. Kar sularını sünger gibi kendine çekerler. Hem dağlar yeryüzünün direkleridir.Hem yeryüzüne yaptıkları ağırlık ile; depremin şiddetine doğal bir sed olup;azaltırlar.Hem; dağı yalayan havadaki zehirli maddeleri,o Azametli dağ; mıknatıs gibi kendine çeker ve havayı temizler. Evet evet;deniz üstündeki karaların alanını tespit eder iken; yeryüzündeki yüksekliği de dikkate almak gerektir.Mesela; bir huninin sadece altının alanını hesaplayıp; huninin yüzeyinin alanını unutur iseniz; yani bir dağın yüksekliğini ve dış yüzeyini unutur iseniz; yanlış hesap yaparsınız. Alıntı
  2. Allah ( Sorular ve Cevaplar - Mutlaka Okuyun )

    Soru:Hakikatlere ve Hak”ka ulaşmak için; Veya sevgiliye ve arzularınıza ulaşamadığınız için; dünyaya küsmek veya dünyayı terk etmek mi gerekir! Cevap:Kendinize yapılmasını arzu etmediğiniz bir şeyi ,birbaşkası içinde arzu etmeyiniz.Çok arzu ettiğiniz bir şeyi elde edemediğiniz için de dünyaya ve sevgiliye küsmeyiniz. Sizin;iyi ve güzel diye bildiğiniz; aslında kendiniz için şer;şer olarak bildiğiniz de kendiniz için; iyi ve güzel olabilir.Çünkü siz;kalbleri ve gönülleri ve gaybı bilemezsiniz. Mesela;şeker iyidir,güzeldir;ama şeker hastaları için öyle değildir.Hem; iyi ve kötü;doğru ve yanlış;helal ve haram;güzel ve çirkin;zamana, mekana, kişilere ve değerlere göre değişkendir. Ölçü ise; daima Allah”ın emir ve yasakları olmalıdır. Bunlar ise;Kuran-ı Kerim de ve sünnet-i seniyyede mevcuttur. Bir vakit; beğendiğiniz ve hoşlandığınız birisi;sizden hoşlanmayabilir veya sizden hoşlanan birisinden de siz;hoşlanmayabilirsiniz.Veya zemin ve şartlar evlenmeye Mani olabilir.Hem evlenecek kişinin; evliliğini devam ettirebilmesi için evini geçindirebilecek bir işinin olması da gerektir. Elbette ki;her anne baba; evlenecek çocuğunun rahat etmesini, eş ise; güzel bir evlilik yapmasını, kendisinin ve çocuklarının istikbalini düşünür.Sen ise;işsiz güçsüz bir şekilde evleneyimde ne olursa olsun dersin; ama hata edersin. Hey işi gücü yerinde;belirli bir maaşı olan, bekar kardeş senin evlenmen ve sıkıntı içinde olan kayınpeder ve kayınvalidenin yükünü hafifletmen gerektir. Evet evet;evlenmek sünnettir.O halde şartlar var ise;evlenmek gerektir. Hem nasıl olsa anam; yemeğimi pişiriyor,babamda ekmeğimi getiriyor deme.“Anam babam öldüğünde; elden ayaktan düştüğümde; bana kim bakacak“ diye şimdiden düşünmeye başla! Hey sevgilisini; ele kaptıran kardeş;üzülme.Her olmayan bir işde bir Hayır vardır.O sevgiliyi;senden daha iyi koruyacak ve kollayacak kişiye sessizce izin vermek; ama karısını fuhşa zorlayana ise kesinlikle izin vermemek gerektir. Hey kardeş;Kabil ile Habil arasındaki niza; çok güzel bir dilber yüzündendir. Kabil hırs gösterip; Habil”i haksız yere katl etmiştir. Evet evet;bir dilbere çok kişi talip olur ama bir er ile evlenebilir.Ne demiş; Nasrettin Hoca, parayı veren düdüğü çalar! Yani evlenmek için; para gerektir.Para içinde iş; bulmak, kurmak ve çalışmak gerektir. Sakın yanlış anlama eş satlık mal değildir.Hem mehri de vermek gerektir.O mehir hatun için kötü gün dostudur.Sen öldüğünde belki o mehir ile çoçuklarını idare edecek; daha da zor duruma düşmeyecektir. Yine yanlış anlama mehir başlık parası da değildir.. Hem eş seçiminde ve evlilikte; eşin akıllı ve ehl-i iman olmasına, eşlerin birbirine denk olmasına, birbirlerinden hoşnut olmasına, zorluk ve mani çıkarılmamasına, tarafların rızalarının olmasına, eşlerin güzel ahlaklı olmasına ve akid yapılmasına dikkat edilmelidir. Ebeveynlerin ve büyüklerin; duaları ve gönülleri ve rızalarının alınması da güzel bir şeydir. Ne demiş atalar;davul bile dengi dengine çalar.Yani eşlerin birbirine denk olmasına dikkat etmek gerektir. Hem evlilikte de keramet vardır.Hem kaçırmak olmaz.Hem eşe; cebir ve şiddet de olmaz. Hem güzelliği, zenginliği ve aklı zaman içinde gitmekle; bu nedenle boşamak ve atmakta olmaz.Hem emanete de; hıyanetlik olmaz.Evet evet aldığınız eşler size emanet verilmiştir. Boşanmak;ne haramdır, nede hoştur.Demek eş bol bol getirince iyi, getirmeyince kötü öyle mi! Yoksa “getirsin de nasıl getirirse getirsin mi “diyorsun.Niçin ayağınızı yorganınıza göre uzatmıyorsunuz.Niçin iktisat ve kanaat etmiyorsunuz.Niçin kendinizden daha kötü durumda olanlara bakıp şükretmiyorsunuz.Hep kendinizden üstün olanlara haset ile bakıp nazar ile yıkıyorsunuz.Hem çalışmıyorsunuz; hemde çalışana Mani oluyorsunuz. Hey kardeş;nasıl olsa çocuklar büyüdü bana bakarlar diye;eşini boşamaya kalkmayasın! Çünkü sen;evlendiğin vakit kayınbaba ve kaynanana bakmam ve onları evimde istemem ve yok demiştin. Çocuğunun eşide; belki sana yok diyecektir bilesin. Evet evet; ne eker isen,onu biçersin.Sakın yanlış anlama; evlilik çekilmez bir hal almış ise; ve dahi istenmeyen kötü hadiselere mutlak gebe ise; boşanma bir Hak olsa gerektir.Ve dahi; boşanma neticesinde taraflar daha kötü bir konuma düşecekler ise; boşanmayı ve dahi çocukların istikballerini düşünmek gerektir. Evet evet; eşinden haksız olarak şikayet etmeyesin.Herkesin; rızkı,huyu, kabiliyeti ve çalışma alanı farklı farklı ve değişkendir bilesin. Herkes zengin olsa idi; kim çalışacak idi.Herkes fakir olsa idi; size kim iş verecek idi. Evet evet; aslında herkes zengindir. Kimi ilmen ve aklen zengindir. Kimi mal ve mülk olarak zengindir. Kimi ise güç ve kuvvet olarak zengindir. Kimi ise; yakışıklı ve güzeldir! Hem yakışıklı,hem zengin,hem akıllı,hem güçlü bir eşe sahip olmak ise;Nur-un ala Nur“dur. Hiç üzülme;tencere yuvarlanır kapağını bulur.Hem dört dörtlük bir eşi bulmakta çok zordur. Evet evet; söz dinleyen akıllı kişiler ise; her zaman kazanır.Kaderi zorlayan kaybeder; razı olan ise,kazanır.Hey aşık; sevgilini doyurmak için çok çalışmak gerektir. Hey aşık; sevgilinin suretine doyasıya bakmak hoş ise; Cennette Ruyetullah daha da hoştur. Hem üzülme sevgilim çirkinleşti diye; çünkü cennette daha güzel olarak sana gelecektir.Hem üzülme dünyada veya cennette sevgilim beni seçmedi diye; sevgilinin suretinde çok gılman ve huri olacaktır. İlahi aşk ile; beşeri aşk aynı değildir. Hem Allah; seni hiçbir zaman terk etmez; hem senden bir şeyde beklemez. Hem bir anne veya babanın çocuğuna gösterdiği şefkat; aşktan da üstündür.Birisi; eşini terk edebilir ama çocuğunu kolay kolay terk edemez. Dünyayı bütün bütün terk etmeyiniz.Yani dünyayı kesben değil;kalben terk ediniz. Yani;hiç ölmiyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete; çalışınız.Bazen inzivaya, itikafa çekilmek gerekse bile bunu devamlı hale getirmeyiniz. Mesela; Hz.İdris peygamber;terzi, Hz.İsa peygamber; marangoz, Hz.Davut peygamber; kral,Hz. Muhammed peygamber; çoban,Hz.Musa peygamber işçi vs. idiler. Dünyayı ve dini; terk etmediler. Peygamberlik vazifelerini ücret almadan yaptılar, hayatlarını idame ettirmek içinde çalıştılar. Çoban oldukları için gocunmadılar,kral oldukları içinde; böbürlenmediler. Evet tek koltukta iki karpuz gitmez ama iki koltukta iki karpuz gider. Kuş gibi uçabilmek için,çift kanatlı olunuz yani,hem maddi hemde manevi hayatınız için çalışınız.Her ikisinide birlikte orantılı şekilde götürünüz.İfrat ve tefritten kaçınınız. Alıntı
  3. Allah ( Sorular ve Cevaplar - Mutlaka Okuyun )

    Soru:Biz gençlere ne tavsiye edersin?Bataklığa düşmüş insanları; kim, ne zaman, nasıl kurtaracak? Cevap:Ey gençler;kendinize uygun, önce münasip bir iş ve sonrada eş bulmak için çalışınız. Bekar iseniz; Pazartesi,Perşembe günleri ve ay takvimine göre, hicri ayların 13.,14.,15. (dolunay) günleri oruç tutunuz. Oruç ve evlilik nefsi dizginlediği gibi, şehveti söndürür. Batakhanelerin kapısına kepenk vurur. Zina hoş görülemez. Hiçbir ehl-i namus hatta en serseri bir kişide eşinin zina yapmasına razı olmaz olamaz. Bataklıkları ve batakhaneleri kurutmak gerektir.Çünkü mikrop ve hastalık yayarlar.. Mesela; sıtma ve aıds gibi. Ey şeytanın ve deccalin bataklığa düşmüş ve düşürülmüş Aziz insan, elbet birgün senin feryadını işiten bir civanmert yiğit, çıkacak; seni ve tüm insanlığı, şeytanın ve deccalin o pis bataklığından kurtaracaktır. O yiğit neden sen olmayasın, Nemrudu öldüren; kör,topal,hasta bir sivrisinekten veya Hz.İbrahim peygamber için yakılan ateşi söndürmek için ağzında küçücük bir su damlacığı ile gelen karıncadan daha mı acizsin! Yoksa bir kurtarıcı mı bekliyorsun! Yoksa iş işten geçtikten sonra mı aklın başına gelecek! Ey aziz insan;Hz.Adem peygamber soyundan geldiğini hiçbirzaman unutma.Hem sen hiç hafife alınacak bir şey de değilsin.Sen bu kainatın halifesi ve sultanısın.Niçin o kurtarıcı sen olmayasın.Senin diğer kurtarıcılardan neyin eksik.Bir musibet geldiğinde mi uyanacaksın. Haydi işverenler;sizlere çok iş düşmektedir.Bir kişiye iş vermek;o kişiyi bataklıktan çıkarmak veya bataklığa düşmeye engel olmak demektir.Ey zenginler; malınızın kırkta birini bile yatırıma yönlendirseniz;dünyada işsiz kalmayacaktır.Hem verdiğiniz sadaka ömrünüzü uzatacak; zekat ise toplumda sosyal;dayanışmayı ve yardımlaşmayı sağlayıp, malınızın kirini giderecektir. Evet evet;cömert zenginler hem ahirette kat kat yaptıkları hayırların karşılığını alacak;hem de,o yanında istihdam ettiği kişinin yaptığı hayıra da hissedar olacaktır. Haydi görevliler,yetkililer,ahlak zabıtaları vs.; insanlar size güvenmekte ırz ve namuslarını, can ve mal güvenliklerini size emanet etmektedirler. Görevinizi eksiksiz yapınız. Aldığınız maaşı Hak edip; sonrada afiyetle yiyiniz. Mesela; bir kişi boğuluyor,sende yüzme biliyor isen,hemen o kişiyi kurtar. Sonrada devletinizin yetkili mercilerine haber ver diyoruz.”Yok benim görevim ve işim bu kişiyi kurtarmak değildir” deme diyoruz.Bu çilekeş ve vefalı dünyamıza; bir küçücük bir fidan, bir ağaçta sen dik diyoruz. Mesela;İslam peygamberi,Hz.Muhammed ;batıl ve hurafeleri kaldırmış ve şeytanın dünya saltanatlığına son vermiş;aileleri tarafından diri diri mezara gömülen kız çocuklarını gömülmekten ve bir mal gibi alınıp satılan kadınları ve gençleri, batakhanelerden; faiz yüzünden perişan olan borçlularıda, faiz bataklığından kurtarmış, faizi de kaldırmıştır. Mesela;bugün bile kredi faizi yüzünden çok aileler, toplumlar hatta devletler perişan olmakta, yuvalar yıkılmaktadır.Hem kredi kartım var;Allah”a ihtiyacım kalmadı diye sevinen; sonrada faiz batağına düşünce “Aman Ya Rabbi” diyen sen değilmisin! Evet,evet; iktisat etmek, ısraf etmemek,çok çalışmak,üretmek, ayağını yorgana göre uzatmak,alacaklı ile anlaşmak,borcun aslını ödemek, helalleşmek, bir daha faize; tövbe etmek gerektir. Ey sarhoş arkadaş; gözünü kapayarak ve aklını iptal ederek; gerçeklerden kaçamazsın. Niçin çoluk çocuğunun nafakasını ve sağlığını heba edersin! Artık ayılmanın zamanı gelmedi mi? Ey kumarbaz kardeş;zengin olmak için mevcut son sermayeni niçin tehlikeye atarsın.Hem bilmez misin ki;kumar seni;yenmek için kurulan bir gizli ve sinsi bir tezgahtır; sakın o zar; cıvalı, o kağıt; işaretli,o torba; çift bölümlü ve hileli olmasın! Hey; extazy hapı ile kendini Herkül,Süpermen vs.zanneden kardeş; hem sağlığın hem paran gidiyor bilesin.Kendini dev aynasının önünde; dev zanneden hata eder bilesin. Hem bir şey yapmıyorsunuz;hem bir şeyler yapmaya çalışanlara, Mani oluyor ve “dünyayı kurtarmak sana mı düştü ” diye alay ve tenkit ediyorsunuz. Dünyada; Tesadüf diye bir şeyin olamayacağını,kendi kendine hiçbir şeyin olmadığını,her şeyin bir sebebe ve kaidelere bağlı olduğunu bilmiyor musunuz! Hem kulağınızı tıkayarak veya pembe gözlük takarak gerçeklerden kaçamazsınız ve kendinizi ve başkalarını da aldatamazsınız.Hem niçin her şeyi; Allah”a havale ediyorsunuz.Neden korkuyorsunuz,neyi bekliyorsunuz! Hem; elbet bir gün ölmeyecek misiniz!İlla bir yılanın sizi ısırmasını,bir taşın başınızı yarmasını mı bekliyorsunuz. Niçin o yılanın sokmasına göz yumuyorsunuz! Niçin yoldaki taşı hemen kaldırıp bir kenara koymuyorsunuz! Niçin yapılan zulümlere ses çıkarmıyor ve razı oluyorsunuz! Bir gün sizinde kapınızı çalabileceklerini düşünmüyor musunuz! Alıntı
  4. Allah ( Sorular ve Cevaplar - Mutlaka Okuyun )

    Soru:Yerine ve zamanına ve makamına göre akıllıca hareket etmek nasıl olur? Mütevazı olmak ne demektir? Sıhhat nedir? Gerçek zenginlik nedir? İslamiyet nedir? İman nedir? Müflis ve yiğit kime derler? Cevap:Mesela;ileriden bir aslan geldiğini gördüğünüzde hemen tedbirinizi alınız.Aslan bana bir şey yapamaz, oda Allah”ın bir mahluku, her şey Allah”ın tasarrufunda, Allah istemese hiçbirşey olmaz diyip okşamaya kalkmayınız. Çünkü sizde olan bu imanı; aklı ve temyiz kudreti olmayan Aslan”dan da beklemek; hiç akıl karı değildir. Mesela; bir asker görevde ve savaşta; Azametli, heybetli, cesur,atik, güçlü, silahlı, korkusuz ve Celal sahibi olmalı. Ama evine geldiğinde ise; Cemal sahibi olmalı, çocuğuna karşı şefkatli, ve eşine karşıda nazik ve hürmetli olmalıdır. Kendinizi; karşınızdaki sahsın yerine koyup, ”acaba aynı hareket bana yapılsaydı, ben ne yapardım”diye düşünmeli. Güçlüden değil;Hak”tan, haklıdan, doğrudan ve hakikattan yana olmalıdır. Her dediğiniz doğru olmalı ama her doğruyu söylemekte doğru değildir. Mesela;karı kocanın arasını düzeltmek için,bir can kurtarmak için veya savaş halinde her doğruyu söylemek doğru değildir. Yalana da hiçbir cevaz yoktur.Bu gibi özel hallerde;susmak en doğru bir iş olsa gerektir. Bindiğiniz dalı kesmeyiniz, bindiğiniz gemiyi batırmaya çalışmayınız, ekmeğini yediğiniz yere hainlik etmeyiniz.Yoksa;pirinci kurtarayım derken,evdeki bulgurdan da olabilirsiniz. Ve ummadığın ve ihtimal bile vermediğin bir taşın;başını yarması ve seni kahretmesi de imkan dahilindedir. Mesela; İlahlık iddiasında bulunan ve Hz.İbrahim peygamberi bir rivayette Urfa şehrinde ateşe atan ve Allah”a ok atmak için kendisine yüksek bir kule yaptırtan,kendini çok; akıllı,güçlü ve zengin zanneden Nemrudu; kahreden şey; emsalleri tarafından alay edilen, bir sivrisinek tarafından öldürüleceğini kahinlerinden öğrenmesi idi. O sivrisinek,Allah”a;”Allah”ım beni niçin eksik yarattın” diye sitem etmiş ve o çilekeş sineğine; cevaben, Allah; ”nemrud”u öldürmen için yarattım “diye ilham edip, taltif edip, memnun etmiş ve gönlünü almıştır. Nemrud; sarayının tüm pencere ve kapılarını kapattırmış ama İlahlık iddiasında ki Nemrut; anahtar ve burun deliğini kapamayı unutmuştur. Burnundan kafasının içine giden sinek; migren gibi çok şiddetli baş ağrılarına neden olmuş; ağrıyı dindirmek için kafasına vurulmasını emretmiş;sonunda vura vura kafasını patlatmıştır. Mütevazı olmak;dilencilik yapmak veya kendini hakir göstermek veya işini bırakıp daha kötü bir duruma düşmek değildir.Her zaman daha iyi nasıl olur diye düşünmeli ve çalışmalı ve yükselmeli; hem namertlere fırsat vermemeli hem namertlere alet olmamalı hem de gizli ve sinsi oyunlarını bozmalı. Kalem sahibi bilginlere,kılıç sahibi askerlere ve ululemre; Haktan ve hakikattan ve adaletten ayrılmadıkları sürece hürmet ve itaat etmek gerektir. İşinizi ehil kişilere yaptırınız.Yöneticilerinizi ehil kişilerden seçiniz. İşinizi tam ve eksiksiz yapınız. Mesela;arabanızı mahir bir ustaya yaptırınız.Yani ustanın maharetine bakınız; yoksa ustanın gözünün ve teninin rengine, cinsiyetine, milliyetine vb. bakmayınız.Yeter ki; o kişi hain olmasın. İnsanların; aslında Hz.Adem ve Hz.Havva”dan geldiğini düşünerek, uzaktan da olsa akraba ve kardeş olduğunuzu unutmayınız. Sofradan istekli kalkınız.Yani doymadan kalkınız.Haddinden fazla yemek, hem sıhhati bozar hemde yattığınızda karabasana davetiye çıkarırsınız. Tıbbın piri, İbn-i Sina “sıhhat az yemektir” demiştir. Evet,evet;bu dünyada gerçek zenginlik;bedenin, sıhhatli ve ruhun, huzurlu olmasıdır. Huzur ise imanda ve helalinden; çalışıp, kazanıp; başkaları ile bu zenginliği paylaşmak ile olur. Tersi ise insana tedirginlik verir. İslamiyet hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; iman ise,Hak”kı kabul ve tasdiktir. Hem İslam;güzel ahlaktır.İman; tahkiki ise daha güzeldir. Evet evet; ahirette gerçek müflis;hesap günü günahları altında ezilen kişidir. Gerçek zengin ise; hesap gününden selametle çıkan;kimseye borçlu olmayan kişidir. Hey genç arkadaş huzur yalnızca paradadır diyorsan.Git zenginlere huzurlu olup olmadıklarını sor. Sakın yanlış anlama;biz fakir ol, zengin olma demiyoruz. Mesela; Hz.Süleyman peygamber gibi;mal mülk sahibi olmak bunu Hak yolda kullanmak; Hz.Davud peygamber gibi, hem yol gösterici, hem de Adil bir Kral ol diyoruz. Ey fakir kardeş;bilirmisin ki,belki de Allah seni ve mahlukatını sevdiği ve koruduğu için sana vermemektedir.Hem bilirmisin ki;çoğu insanlar zengin olduktan sonra Allah”ı unutmaktadır. Hem her şeyin en hayırlısını talep etmek gerektir. Belki de; senin hakkını zalimler gasp etmektedir!İsyanını Allah”a değil;o zalimlere yapmalısın. Hem üzülme;” sevgilimi en zengin kaptı” diye.Sen de zengin olsa idin; o güzeli bir başkasına kesinlikle kaptırmaz idin.Hem sana zengin olamazsın diyen mi var.Yoksa o diyarda zengin olmana mani gizli kast sistemi mi var! Evet evet;hem dünyayı hemde ahireti isteriz.Ne ahireti kazanmak için dünyayı terk ederiz;nede dünyayı kazanmak için ahireti terk ederiz. Hem, Karun; “ben ilmim ile zengin oldum “ demişti ve kendini bir şey zannetmiş ve şımarmış idi. Sonra toprak onu yuttu. Hey hep dört ayak üzerine düşen kardeş;dikkat et; Fravun da hep dört ayak üzerine düşer idi. Hem hiç de hasta olmamıştı.Sonra kendini bir şey zannetmiş ve haddi aşmış idi.Sonra deniz onu yuttu. Nemrut da; Allah ile savaşmak için kendisine yüksek bir kule yaptırmış idi.Güya Allah”a ok atıp onu vurmak istemiş idi. Sonra bir sivrisineğe yenildi. Ebrehe de; Allah”ın Beytullahını yıkmak istedi. Cesim filleri ile geldi. Sonra Ebabil kuşlarına yenildi. Gerçek yiğit;hasmını yenebilecek durumda iken;öfkesine sahib olan, zayıf ve küçükleri; garip ve kimsesizleri kollayan ve koruyan; zulme ve haksızlığa da razı olmayan kişidir. Alıntı
  5. Allah ( Sorular ve Cevaplar - Mutlaka Okuyun )

    Soru:Allah bize çok yakın,ama biz ona çok uzağız,diyorlar;bu nasıl birşeydir? Cevap:Mesela;Güneş bize ışık ve ısısı ile çok yakındır. Evet evet;biz güneşe zatı; bakımından, çok uzağız. Ayna,teleskop,büyüteç vasıtasıyla, güneşin özelliklerini dünyadan bir manada anlayabiliriz. Veya; bir uzay aracı ile; yaşlı dünyamızın lambası ve sobası olan güneşe; yaklaşarak; gerçek mahiyetini, yüzünü, sıcaklığını, yakıcılığını ve Azametini anlayabiliriz. Soru:Allah; bir iken nasıl aynı anda birçok yerde hazır olabilir? Cevap: Mesela;birçok aynayı,birçok farklı yerlere koyup yüzlerini tek bir güneşe çevirdiğimiz zaman, her bir aynada güneşin aynı timsalini görebiliriz. Güneş bir iken birçok yerde ayna vasıtası ile ve timsali,ışık ve ısısı ile;heryerde hazır ve nazırdır. Fakat aslı,yani zatı; o yerde değildir. Allah ise; kudreti ile heryerde hazır ve nazırdır;her şeye tasarruf etmektedir.Hem zaman ve mekan ilede kayıtlı değildir. Mesela;uzaktan kumanda aleti ile bir arabayı veya model bir uçağı idare eden kişi; o aracın içinde değildir.Ama irtibatsızda değildir. Hem Allah; mahlukatının bir parçası da değildir. Bir ressamın tablo ile irtibatı ve teması fırça veya eli iledir.Ama ressam o tablonun içinde değildir.Hem ressam; tablonun cinsinden de değildir.Tablo belirli bir yerde asılı iken;ressam o yer ile kayıtlı da değildir.Tablo cansız iken; ressam cansız değildir. Tablo; ressama bağlı iken,ressam tabloya bağlı değildir.Ve dahi o tablonun; bir Sahibi ve o tabloda O Sahibin bir imzası ve mührü vardır. Mesela;insan elindeki baş ve şehadet parmaklarını birleştirdiğinizde; Allah yazısını görebilirsiniz.Hem avuç içindeki çizgilerinde bir manası olsa gerektir. Hem hiçbir parmak izi,diş ve çene yapısı vs.de bir başkasınınkine benzememektedir.Hem yüzdeki benlerin ve alın çizgilerinin de bir manası olsa gerektir. Hem mahlukat; Allah”ın değil zatına; bir şuasına bile dayanamaz. Mesela;Hz.Musa peygamberin Tur dağında, Allah”ın zatını görmek istemesi ve fakat Tur dağının tek bir tecellisine bile dayanamadan o dağın paramparça olması ve Ululazm bir peygamberin bu tecellinin mahafetine dayanamayıp korkup bayılması gibi. Ey aziz insan;Allah”tan kork ve titre.Mercimek büyüklüğündeki hafızana ve Azrail”i gördüğünde patlayan ödüne, fazla güvenme. Mesela;herbir televizyondan,aynı anda,birçok farklı yerlerden aynı görüntünün ve sesin herkes tarafından izlenip,dinlenebilmesi. Hz.Süleyman peygamber zamanındaki bir tahtın, ilim sahibi birisi tarafından, çok uzak bir diyardan, bir anda, hazır edilmesi Nurani bazı evliya ve abdalın aynı anda; farklı yerlerde görülmesi de imkan dahilindedir. Mesela;Azrail”in bir anda; farklı yerlerde farklı kişilerin ruhlarını kabzetmesi ve aynı anda farlı yerlerde görülmesi gibi. Soru:Şeytan kimdir,amacı nedir?Allah”tan başkasına secde edilmez ise; Şeytan”a “Hz.Adem Peygambere secde” emri nasıl bir emirdir? Hz.İbrahim”in; oğlu Hz.İsmail”i kurban etmeye kalkışması nasıl açıklanabilir? Bir zulmü gördüğümüzde ne yapmalıyız? Cevap:Şeytan”ın aslı cin olup ateşten yaratılmıştır.İnsanın apaçık, bir düşmanıdır. Mahlukatı, Allah”a düşman etmek için fırsat kollar. Bu hayatı insanlar için cehenneme çevirmeye çalışır. İnsan, şeytan”dan her bakımdan üstündür.Hem insan;mahlukatın en eşrefidir. Mesela;Hz.Süleyman peygamber, cinleri emri altında tutmakta ve cinlere istediğini yaptırabilmekte idi. Fakat şeytan”ıda hafife almamak gerekir. Çünkü; Hz.Adem babamız ile Hz.Havva annemizin; cennetten çıkmasına vesile olmuştur. Evet evet; şeytanın inadına,bu dünyayı cennete çevirmek için çalışmalıyız. Dikkat ediniz!Allah”ı inkar etmemek ayrıdır,Allah”a iman etmek ayrıdır. Allah”ı inkar etmek ise; hiç mi hiç akıl karı değildir. Yani şeytanın;Allah”ı inkar etmemesi, Allah”a iman ettiğini göstermez. Şeytan, kibrinden dolayı; Allah”ın “ Ademe secde et” emrine karşı gelmiş.Bu yüzden; Allah’ın Rahmetinden kesin bir şekilde kovulmuş ve imtihanı kaybetmiştir. Hey şeytan; “şayet Allah,Adil ise;ben bir emrine karşı geldiğim için ne hale düştüm; Ademoğlu ise kimbilir kaç emre karşı geldiğinde nasıl bir hale düşer” mi diyorsun! Yanılıyorsun;çünkü tövbe kapısı senin için kapanmış ama Ademoğlu için açıktır! Hem şeytan; Allah”tan,süre istemiş, Kıyamet vaktine kadar, kendisine sınırlı bir süre verilmiş. ”Bende Senin ihlaslı kulların hariç,herkesi Sana düşman edeceğim ve onları azdıracağım” diyen şeytan; Hz.Adem peygambere ve nesline karşı,büyük bir savaş başlatmıştır. Sakın sizi şeytan,” Allah afedicidir ” diye yanıltmasın.Evet; Allah kesinlikle af edicidir ama, kul hakkı hariçtir. Kulun af edip etmiyeceği ise;kulun ihtiyarına bırakılmıştır.Hem cehennem dahi luzümsuz değildir.Hem; Allah aynı zamanda “Kahhar”dır.Nice milletler Allah”ın kahredici gücü ile tarih sahnesinden silinmişlerdir. Mesela;Hz.Nuh Peygamber zamanındaki isyan ve zulümler neticesinde; Allah”ın emri ve kudreti ile, bir rivayette güneş sistemimizin yakınından geçen bir gezegen; denizleri med-cezir gibi kendine çekmiş; denizler dağlara kadar yükselmiş; Hz.Nuh peygamberin gemisindekiler kurtulmuş ama o Aziz Peygamber oğlunu kurtaramamış; bu nedenle Allah”a ne düşman olmuş nede oğluna hidayet nasip olmadığı için Allah”a kırılmıştır. Hey kardeş; bir gezegen de hızla dünyaya yaklaşıyor; derhal aklını başına almalısın! Peygamberin vazifesi tebliğdir.Hidayeti ise insanın Allah”tan kendisinin talep etmesi gerektir.Hem din de zorlama da yoktur.Ama iman ettikten sonra da dinin emir ve yasaklarına uyma ve uyulmadığı vakit bunun bir müeyyidesi vardır. Herkes imtihana tabidir ve Allah nazarında herkes eşittir Hiç kimsenin; hiç kimseye üstünlüğü yoktur. Kim ki; Allah”tan korkar ve itaat eder o kişi üstündür.Bu kişi bir çobanda olabilir,bir kralda. Sanığı cezalandırmadan önce,suça sebep olan nedenleri; işsizliği, cahilliği, fakirliği, acizliği, çaresizliği, kaldırarak; suçu önleyici tedbirler alınız. Suçluyu öyle bir ceza ile ürkütünüz ki ;o sucun yanına bile yanaşamasın. Gaye o ürkütücü cezayı vermek değildir, caydırmak olmalıdır. Yoksa o suçlu; suçu tekrar işlemeye devam edecek toplumun huzur ve sükununu bozacaktır. Mesela;Göze göz,dişe diş diye;bir ceza olsa. Kimse adam öldüremez. Çünkü kendisine de aynı cezanın verileceğinden korkar,yapmaz, yapamaz. Hem kan davası da olmaz ve olamaz.Cezalar caydırıcı olmalıdır. Yani suçu önleyici olmalıdır.Yoksa ceza; amaç olmamalıdır. Bir suçu işleyen sanık ile birlikte; insanları; suça iten, kullanan, satın alan, azmettiren; perde arkasındaki; gizli, hain ve kurnaz iştirakçiyi hele hiç unutmayınız. Önce tedbir sonra terbiye sonra ceza. Islahı gayr-i mümkünse ve cezasıda idam ise infaz etmek gerektir. Çünkü dönüşü mümkün olmayan bir yola giren suçlu için en hayırlı yol hem kendisi,hem ailesi, hemde toplum için cezanın infazıdır. Hem sen Allah”tan daha fazla merhametli olamazsın.Hem sen kul hakkına da karışamazsın. Hey kardeş;kötü yola düşürene sesini çıkarmazsın.Kötü yola düşene ise etmediğini komazsın öyle mi! Niçin bataklığa düşeni kurtarmazsın. Niçin bataklığın kökünü kurutmazsın. Niçin beşeri kanun ve nizamlarını; Allah” kanunları ile çatıştırır ve çeliştirirsin. Hey şeytan; “bende bir günah keçisiyim; insanlar yapılan günahları benim üzerime yıkıyor. Allah ise; “hem beni kullanıyor,hemde mülküne sahib çıkmıyor” deme. Sen Kaderi insanlara tersten ve yanlış anlatıyor ve faturayı da Allah”a kesmek istiyorsun ve insanları sinsice, kurnazca ve cerbeze ile Allah”a düşman ediyorsun. Hem insanları dönüşü olmayan yola ve bataklığa düşürüyorsun; ondan sonrada onları dolduruşa getirip; haydi şayet Allah var ise ve gücüde yetiyor ise;sizi bu bataklıktan kurtarabilirse kurtarsın diyorsun değil mi! Evet evet; şeytana, Hz.Adem peygambere secde emri; ubudiyet secdesi değil, Uluhiyet secdesidir.Yani şeytanın emre itaat edip etmiyeceğinin tespitidir. Yoksa elbetteki Allah”tan başkasına secde edilmez. Hem;Hz.İbrahim peygamber ile oğlu Hz.İsmail peygamber kıssasında ise;Hz.İbrahim peygamberin Allah”a vermiş olduğu bir ahdi yerine getirip getirmeyeceğinin bir tespitidir. Yoksa; Allah merhametsiz ve gaddar değildir.Hem o bıçak Hz.İsmail Peygamberi kesmiş de değildir. Hem sakın yanlış anlama; hem kendi çocuğunu veya başka birisini de kurban etmeye kalkma! Hey şeytan;kibirlenip senin gibi kendini birşey zannedip ebedi cehennemde kalmaktan ise; herzaman günahkar ve kusurlu olduğumuzu bilip; tövbe edip, velevki günahlarımızın bedelini ödedikten sonra; cennete girmek; bizim için çok büyük bir nimet ve şeref olsa gerektir. Bir kazayı veya zulmü ve zulmü yapanları gördüğünüzde; evvela; devletinizin yetkili mercilerine bildiriniz, gecikmesinde telafisi mümkün olmayacak neticeler hasıl olacaksa, mümkünse hemen elinizle düzeltmeye çalışınız, yoksa dilinizle düzeltmeye çalışınız,yoksa en azından o zulmü yapan, o zalimi Allah”a havale ediniz. Bunu da yapmıyor iseniz belaların gelmesini bekleyiniz.Bana ilişmeyen, dokunmayan yılan; bin yaşasın demeyiniz. Hem; o yılan, birgün mutlaka başınıza bela olacaktır. Alıntı
  6. Allah ( Sorular ve Cevaplar - Mutlaka Okuyun )

    Soru:Miraç hadisesinde kısaca ne olmuştur? Cevap:Miraç hadisesinde, bizzat Hz.Muhammed peygamber; çok kısa bir zaman zarfında; refref”e binip, sidret-ül münteha makamına yükselip; geçmişi, geleceği, cenneti, cehennemi ve kainatın yaratıcısını görmüş; Allah”ı; gidip de gören mi var? veya Ahirete gidipte dönen mi var? Sorularını da cevapsız bırakmamıştır. Soru: Bu kadar kısa zamanda bu kadar çok iş nasıl yapılır,bu kadar hız nasıl olur?Gelecek nasıl görülebilir? Benim aklım bu gibi şeyleri almıyor! Cevap:Mesela;bir elektronik saat düşünelim.Bir saat zarfında;saati gösteren rakam bir defa atarsa, dakikayı gösteren rakam 60 defa atar,saniyeyi gösteren 3600 defa atar.Bir mekanik saatte ise; bir saat zarfında yelkovanın aldığı mesafe; akrebin aldığı mesafenin 12 katıdır. Hız arttıkça;aynı zaman biriminde, daha çok hareket yapılmaktadır. Bunu kronometrede daha bariz bir şekilde görebiliriz. Mesala; farzedelim ki;çok büyük bir saatin akrebine, yelkovanına, saniyesine ve salisesine 4 ayrı kişi binsin.Bu kişilerin bulundukları yer,konum, sabit bir sürede kat ettikleri yol,yaptıkları hız ve yapılan hareket sayısı ve neticede hasıl olan iş, dönen çarkların devir sayısı vs. aynı değildir. Hız arttıkça ; yapılan iş, katedilen mesafe ve hareket de artmaktadır. Mesela; koca bir kütlesi olan dünyamızı,vasıtasız ve saniyede otuz kilometre gibi çok süratli bir hızla, hem kendi ekseninde hemde güneşin çevresinde hiçbir şeye dayanmadan, direksiz, bir topaç ve Mevlevi gibi döndüren Allah; sevgili bir peygamberini Miraç hadisesinde;elbette ve evleviyetle daha hızlı ve kısa bir sürede götürmeye ve geri getirmeye Muktedirdir. Mesela; Büyük okyanusta çok büyük bir deprem veya metan gazı patlaması olduğunu ve bundan dolayı dev dalgaların hızla 2 saat sonra kıyıları vuracağını uydudan gören ve hesaplayan ve Tusinami uyarısında bulunan birisi bir manada geleceği görebilmekte ve insanların tedbir alması için gerekli uyarıları 2 saat önceden yapmaktadır.Bu uyarılara kulak veren ve tedbirini alanın kurtulma şansı daha kuvvetlidir. Mesela ;Hz.Nuh peygamberin uyarılarını dikkate almayanlar ;suda gark olmuşlar.Hatta oğlu bile kurtulamamıştır.Hey kardeş ben falan soydan geliyorum diye kendinde ayrıcalıklı bir meziyet olduğunu zannetmeyesin! Allah; Adil ismi gereğince, herkese ve herşeye eşit mesafededir bilesin. Kab-ı Kevseyn makamına çıkarılan Hz.Peygamber ise;elbette ve herhalde ve evleviyetle haydi haydi geçmişi ve geleceği görebilir ve görmüştür. Hem geçmiş ve geleceğin yazılı olduğu bir Kader defteri de vardır.Hem insan; geleceğini öğrenmeye de pek meraklıdır. Evet evet,bir cismin kütlesi değişmediği halde;ağırlık dünyanın farklı yerlerinde farklıdır. Çünkü yerçekimi;dünyanın her yerinde de aynı değildir.Çünkü; birşeyin veya biryerin dünyanın merkezine olan uzaklıkları farklı farklı olabilir. Altın tacirlerinin veya Hazineden sorumlu kişilerin buna çok dikkat etmesi gerektir.Hem bu da bir fizik kaidesidir. Mesela; aya çıkan birisinin ağırlığı ile, dünyadaki aynı kişinin ağırlığı aynı değildir. Çünkü ağırlıkta mekana gore değişmektedir.Çünkü farklı mekanların yerçekimi de farklı farklıdır. Hareket kabiliyetleri de farklı farklıdır. Ayda havada uçan ; dünyada uçamamaktadır.Demek ki ; havada uçmak için, yerçekimi kuvvetini yenmek veya birşekilde ortadan kaldırmak gerektir. Zaman da; mekana ve kişilerin konumuna göre değişkendir. Size göre gelecek bir şey; bir başkasına göre geçmiş olabilir.Işık hızında bir şey;ışık hızının altında olan bir şeyden hep bir adım öndedir. Mesela; ışık hızında olan bir kişi; bir merminin tabancadan çıkışını ve istikametini görebilir ve kendisini o mermiden koruyabilir.Çünkü ışık hızı; merminin hızından kat ve kat hızlıdır. Mesala; süper bir bilgisayarın hızı ile demode olmuş bir bilgisayarın hızı aynı değildir. Dahi birisinin düşünce hızı ile; normal birisinin düşünce hızı aynı değildir. Hem cezbeye giren yani İlahi aşk ile yanan birisinin hali ile; normal birisinin hali de aynı değildir.Hem bir peygamberi de kendiniz ile kıyaslamamak gerektir.Sen bir zerre isen ;o bir güneştir. Bast-ı zaman yani;az zamanda çok uzun bir zaman yaşamak mümkündür. Mesela;bazen bir dakikalık bir rüyada; bir günde yapamayacağınız çok işleri kısa bir sürede; rüyada yapmanız ve yaşamanız gibi.Miraç hadisesinde; beka alemine giren Hz.Peygamber ;bize göre çok seneler hükmünde olan birkaç dakikalık zaman-ı miraç ile Bast-ı zaman yapmıştır. Hem beka aleminin birkaç dakikası şu dünyanın binler senesine denk gelir.Miraç; zamanda yolculuktur. İlim adamlarının, zaman içinde yolculuk yapmak içi çalışmaları da boşuna değildir.Hem sıra dışı olayların ve kişilerin varlığı da bir vakıadır.Mesela;peygamberler ve mucizeleri gibi. Güneş günü ile dünya günü de aynı değildir.Çünkü dünyanın kendi çevresinde bir dönüş süresi ile;güneşin kendi çevresinde bir dönüş süresi farklıdır.Kainat 6 günde yaratılmıştır. Burdaki gün dünya günümüdür yoksa başka bir günmüdür bu konuda çeşitli rivayetler vardır. Mesela; tayy-ı mekan yani bir şeyin aynı anda birkaç yerde olması hadiseleri mümkündür. Hem ışınlamanın bir çeşidi de keşfedilmiştir. Mesela;faklı mekanda olan birisinin aslı olmasada; sureti ve görüntüsü birebir; başka bir yere ilim ve teknoloji sayesinde getirtilebilmektedir. Görüntülü telefon veya internet üzerinden kamera ile saat farkı ve mesafesi çok farklı yerlerde olan iki kişi;karşılıklı aynı anda sesli ve görüntülü görüşme yapabilmektedir. Hey kardeş; peygamberleri, mucizeleri, hakikatleri ve sırları merak eder isen; Kuran-ı Kerim okumalısın. Alıntı
  7. Allah ( Sorular ve Cevaplar - Mutlaka Okuyun )

    Soru :Din nedir? Zaten bu din değilmi afyon gibi bizi uyuttu? İlerlememize ve yükselmemize mani oldu! Zaten bütün savaşlarda din yüzünden çıkmadı mı? Cevap:Din;Hayatın,hayatıdır.Din; Medeniyetin ve insanlığın maddeten ve manen yükselmesini, daha iyiye ve ileri gitmesini savunur. Hem;İslam dini;bir lokma bir hırka felsefesine,kölelik ve kast sistemine karşıdır. Hem savaş esiri de;köle değildir. Yarın ölecekmiş gibi, ahirete; hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya teşvik eder. İki günü aynı olan ziyandadır, Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir. Haksız yere bir insanı kasten öldüren, tüm insanlığı öldürmüş gibidir. Mesela; öldürülen o kişi ihtimal dahilindedir ki, insanlığı kurtaracak önemli bir buluşa imza atabilir veya bir kişinin katli, öldürülmesi; bir dünya savaşına da sebep olabilir. Mesela; birinci dünya savaşında olduğu gibi. Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız.Müjdeleyiniz,nefret ettirmeyiniz.Yıkıcı değil, yapıcı olunuz. Alan el değil, veren el olunuz.Cüz-i bir şer için,küll-i bir Hayrı terk etmeyiniz. Mesela;küll-i bir hayır olan ve sayısız mahlukatın susuzluk ihtiyacını gideren yağmurun yağması ile;üzeri ıslanan birisi” yağmur şerdir” diyemez ve o kişi için de yağmur terk edilemez. Hayırda yarışınız.Anne ve babaya;sizleri kötülüğe zorlamadıkları sürece itaat ediniz. Yakınları,kimsesizleri, yaşlıları, yolcuları, hastaları, komşuları,dul ve yetimleri, küçükleri, , talebeleri, bekarları, masumları,mecnunları,savaş esirlerini, zorda ve çaresiz durumdaki borçluları koruyunuz ve gözetiniz. Tek İlah vardır. O, İlahın adı Allah”dır. Zerrece Allah”a imanı olan herkes; hesaptan sonra cennete girecektir. İslam dininin; Peygamberi, Hz.Muhammed”tir,Kitabı Kuran-ı Kerim”dir. Bir Müslüman; hem İncile, hem Hz.İsa peygambere; hem,Tevrata,hem Hz.Musa peygambere; hem Zebur”a, hem Hz.Davud peygambere; yani tüm orjinal semavi kitap ve peygamberlere zaten inandığı için;din değiştirmesine gerek olmadığı gibi; hiçmi hiç akıl karı da değildir. Evet evet;çoğu savaş ve kavgaların asıl sebebi din değil;menfaat çatışmasıdır. Asıl savaş ise; imanı kazanmak veya kaybetmek savaşıdır. Hem zulme de rıza göstermemeli. Hem komşu devletler ile iyi geçinmeli, karlı ticaret yapmalı. Ama iç ve dış hainlere de müsaade etmemeli; daima uyanık ve tedbirli olmalı. Soru:Allah”ın bir şekli ve sureti varmıdır? Mana-i harfi ve mana-ı ismi ile bakmak ne demektir?Allah”ı kimler ne zaman görebilir;hiç gören varmıdır? Cevap:Allah”ın bizim anladığımız tasavvur ettiğimiz bir şekilde, bir sureti yoktur. Çünkü; Suret ve şekil sınırlı şeyler için söz konusu olabilir.Yani başlangıcı ve sonu olan şeylerin sureti ve şekli olur. Allah ise; Ezeli ve Ebedi”dir, yani; ne bir başlangıcı ve nede bir sonu vardır. Mesela;belirli iki nokta arasına çizilen bir çizgiden, bir doğru oluşur.Üç doğrunun başlangıç ve bitim noktalarının, açı yaparak birleşmesinden de üçgen oluşur.Eğer üçgenin kenarını meydana getiren doğruların başlangıç ve bitim noktaları yok ise yani sınırsız ise;baştan bir doğruyu çizemezsiniz. Dolayısıyla da bir üçgeni çizemezsiniz. Çizemediğiniz içinde o şeye şekil ,biçim ve suret veremezsiniz. Mesela; su girdiği kabın şekilini ve suretini alır. Yani suyun şekli kesinlikle sadece şöyledir denemez. Mesela; görüntü bir şeyin üzerine düşen ışığın yansıması ile olur.Eğer bir uçak radardan gelen sinyalleri yansıtmaz veya sinyali aksi farklı bir yöne iletir yönlendirir ise o uçak radarda görülemez. Mesela;hayalet uçaklarının radarda görünmemesi ve radara yakalanmaması gibi.Sakın yanlış anlama hayalet uçağı radarda görülememesi; göz ile de görülemeyeceği anlamına da gelmez. Sakın yanlış anlama bunlar birer temsildir. Mesela; mıknatısın veya güneş veya gezegenlerin çekim kuvvetlerini göremememiz; onun olmadığını göstermez.Mez-cezir olayları yani denizin çekilip geri gelmesi buna bir karinedir yani kanıttır. Evet evet;nasıl ki;hava zerreciklerini veya mikropları göremememiz onların olmadığını göstermediği gibi; Allah”ı görememeniz de Allah”ın olmadığını göstermez.Nasıl ki;mikropları görmek için mikroskop ve ışık gerektir.Öyle de;Allah“ı görebilmek içinde iman ile kabre ve haşirden sonra cennete girmek gerektir. Dikkat ediniz; mana-i harfi ile bakmak demek, Allah“ın tasarrufatını görmek demektir. Yoksa zatını görmek demek değildir.Hem ancak; ahirette ehl-i cennet Allah“ı görecektir.Evet evet; biz sadece Allah“ın Kudret fırçasını ve yaptığı eserlerini ve tasarrufunu görmekteyiz;O bizi görmekte ama biz zatını görememekteyiz. Mesela; bir aynaya bakıyoruz;sadece aynayı ve içindeki görüntüleri görüyoruz.Ama aynanın arkasındaki polisleri ve emniyet amirini göremiyoruz.İşte aynanın arkasınıda fark etmek; o aynaya mana-i harfi ile bakmak demektir. Mana-i ismi ile bakmak ise;sadece resmi görüp; resmin arkasındaki gizli kudret elini ve resmin sahibi olan ressamı fark edememek demektir. Sadece;Mirac hadisesinde Hz.Muhammed peygamber; Allah”ı; bizzat gözleri ile Nur olarak görmüş;ama sureti şöyledir dememiştir. Alıntı
  8. Ankara’da ödeyemediği 45 liralık su faturası nedeniyle cezaevine giren felç ve görme engelli Dursun Erselligil’i (61) Türkiye henüz unutmadı. Benzer olay şayet fatura ödenmese Gaziantep’te yaşanacak. Ödemediği fatura bedeli 2 bin lirayı bulan ve icralık olan Leyli Karaduman, fatura bedelini ödenmezse icralık olacak… 165 LİRA FAİZİYLE 2 BİN LİRA OLDU 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde Gaziantep'te bir kadın, bir yoksulluk dramı yaşandı. 3 çocuk annesi Leyli Karaduman, yasal faizleriyle 2 bin lirayı bulan su faturasının ödenebilmesi için kapı kapı dolaşıyor. Türkmenler Mahallesi Şenkaya Geçidinde yaşayan Leyli Karaduman, 2 yıldır ödeyemediği su faturası nedeniyle icralık oldu. Karaduman, eşinin çalışmadığını belirterek 156 liralık su faturasının yasal faiziyle 2 bin liraya çıktığını dile getirdi. “EKMEK ALACAK PARAMIZ YOK” GASKİ Genel Müdürlüğüne başvurarak faizlenen su faturasını ödeyemeyeceğini söylediğini belirten Leyli Karaduman, “Eşim aylardır çalışmıyor. 3 çocuğum var. Çocuklarımın karınlarını komşulardan gelen yemeklerle doyuruyorum. Ödeyecek imkânımız olsa fatura ilk geldiğinde ödemeyi yapardık. Fakat ekmek alacak paramız bile yok” dedi. “DERYA ANNE BİZE YARDIM ETSİN” Yardım Gönüllüleri Derneği Başkanı Derya Güzelbey’den kendisine bu konuda yardımcı olmasını isteyen Leyli Karaduman, “Derya Güzelbey’in birçok yoksul aileye yardımcı olduğunu biliyoruz. Kendisiyle şu ana kadar görüşme imkânım olmadı. Sizin aracılığınızla bana yardımcı olmasını istiyorum” diye konuştu Kaynak.gaziantephaberler.com
  9. İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi'nin Mart ayı ilk toplantısı engelli kalp hastasının kontör feryadına sahne oldu. Serbest ulaşım kartlarının 750 kontörle sınırlanmasına tepki göstere bir engelli, belediye meclisinin ziyaretçi sıralarından Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'na seslenerek duyurmaya çalıştı. Engelli kalp ve hipertansiyon hastası Şükrü Kaya otobüste rahatsızlanması durumunda kendisini şoförün mü hastaneye götüreceğini sordu. Kaya, "Uygulamanızı geri alın, kartları eskisi gibi yapın. Yoksa İnsan Hakları'na başvuracağız." diye tepkisini dile getirdi. Başkan Kocaoğlu, Meclis'in açılış konuşmasında ulaşım kartlarıyla ve yeni düzenlemeyle ilgili engelli bazı vatandaşların toplantıyı izlemek için konukları olduğunu söyledi. Meclis'in ziyaretçi bölümünde oturan Şükrü Kaya adlı kalp ve hipertansiyon hastası olduğunu söyleyen Şükrü Kaya (50), "İtiraz ediyorum. Uygulamanızı geri alın. Vazgeçin, yoksa İnsan Hakları'na başvuracağız" dedi. Kaya'nın bağırması üzerine belediye görevlileri yanına gitti. Kocaoğlu, Kaya'ya müdahale edilmemesini istedi. Kaya, "Ben otobüste kalp krizi geçirsem, belediye otobüsünün şoförü beni hastaneye götürecek mi? Yoksa siz mi gelip götüreceksiniz? Engelli kartlarının eski haline getirin. Aslında, size Sayın Başkan dememem gerekiyor" şeklinde tepki gösterdi. Kaya'nın son sözlerine Meclis üyeleri tepki gösterdi. Başkan Kocaoğlu, Meclis'te üyeler dışında kimsenin söz hakkı olmadığını ancak kendisinin dinlediğini söyledi. Bunun üzerine Şükrü Kaya, "Ben vatandaşım. Konuşurum" diye bağırdı. Kocaoğlu, engelli kartları ve 60 yaş kartlarıyla ilgili 750 kontör sınırlamasının arkasında olduğunu söyledi. Kimsenin hakkının yenmediğini belirten Kocaoğlu "İstismar önlenecektir. Eğer 750 kontör bir engelliye yetmiyorsa, ne iş yaptığını söylesin: Bir 500 kontör daha verelim ! Yanında bir kişi olmadan seyahat edemeyecek olanlara refekatçı kartı veriyoruz. Ağır engelli, yüzde 70 engelli olması koşulu var. Bu kartlar sadece engelli kartıyla birlikte geçerlidir. Sadece refekatçı kartıyla belediye otobüsünden yararlanılamayacak. Kimsenin hakkı yenmedi, düzen getirildi." dedi. Kocaoğlu, belediye başkanlığının sadece herkese şirin görülecek, sırtı sıvazlanarak yapılacak kamu görevi olmadığını söyledi. AK Partili Gülsüm Satoğlu da söz alarak İzmir Büyükşehir Belediyesi ulaşım kartları yönetmeliği uyarınca engelli vatandaşların refakatçilerine verilmekte olan refakatçi kartına getirilen düzenlemeyi eleştirdi. Çocukları işitme engelli olan iki annenin refakatçi kartına getirilen yeni düzenleme nedeniyle çocuklarını okula götüremez hale geldiklerini belirten Satoğlu: "Bu insanlar maddi durumları iyi olmadığı için çocuklarını para verip servise bindiremiyorlar. Bornova'daki okula her gün kart basıp götürecek durumları da yok. Uygulama nedeniyle aileler çocuklarını okula gönderememe tehlikesi ile karşı karşıya kaldı." diye konuştu. Satoğlu'nun sözlerine sinirlenen CHP Grup Başkan Vekili Sırrı Aydoğan, Satoğlu'nun görüştüğü vatandaşları meclise çağırmasını sert bir dille eleştirdi. AK Parti Grup Başkan Vekili Yusuf Kenan Çakar ise Aydoğan'ın konuşması ile demokrasiden ne kadar nasipsiz olduğunu gösterdiğini öne sürdü. Öte yandan Satoğlu'nun meclise alınmadığını öne sürdüğü engelli ailelerinin Kocaoğlu ile meclis salonu çıkışında görüştükleri ve sorunlarını ilettikleri öğrenildi. Bu arada Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi'nde büyük ve küçük salonda 2010 yılında uygulanmak üzere belirlenen tam ve öğrenci bilet fiyatları da mecliste AK Partili ve CHP'li meclis üyeleri arasında tartışma yaşanmasına neden oldu. Büyük salona tam giriş ücretinin 10, öğrenci girişinin ise 5 TL, küçük salona ise tam giriş bilet ücretinin 5, öğrenci bilet fiyatının ise 3 lira olarak belirlendiği fiyatlara, Çakar'ın itirazlarına rağmen oy çokluğu ile kabul edildi. Kaynak.samanyoluhaber.com
  10. Türkiye Kas Hastalıkları Derneği

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi 10 Şubat 2010 tarihinde Türkiye Kas Hastalıkları Derneği’nin bilgi talebi üzerine bir yazı göndererek hukuki gerekçeleri sıralayarak belediyenin mülkiyetinde bulunan taşınmazın kira süresinin uzatılmayacağını ve tahliye edilmesi gerektiğini belirtiyor. ‘Kamu menfaati’ Dikkatimizi çeken, Başkan adına Genel Sekreter Yardımcısı Hüseyin Eren tarafından imzalanan bu yazı şöyle sona eriyor: “Bu nedenle yukarıda belirtilen imara aykırı yapılaşmaların olması, temerrüte düşülmesi, Sayıştay denetim raporları ve buna mukabil taşınmazda yapılan faaliyetlerin bu dernekten faydalananlar açısından kamu hizmet ve etkinliğinin değerlendirilmesi sonucunda tahliyesinin ‘kamu menfaatine’ olduğu açıkça görülmektedir. Buradan anlaşılan, Derneğin faaliyetlerinin sona erdirilmesinin (hukuki gerekçeler hariç) kamu menfaatine olduğu belirtiliyor. Açıklanmalı! Türkiye Kas Hastalıkları Derneği 1978 yılında, yani 32 yıl önce Prof. Dr. Coşkun Özdemir öncülüğünde kurulmuş bir sivil toplum örgütü. 1991 yılında ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan kiralanan arsa üzerinde, derneğin üyeleri ve hayırsever vatandaşlar tarafından 3 katlı bir dernek binası yaptırılıyor. Fizik tedavi ve mesleki Rehabilitasyon Ünitesi, toplantı salonu, bileşim kütüphanesi gibi birimleri olan dernek binasında Sağlık Bakanlığı’nın ve yerel yönetimlerin yapmakta yetersiz kaldığı hizmetleri kamuya yarar sağlayacak şekilde ve tamamen ücretsiz olarak gerçekleştirildiği bizzat dernek tarafından belirtiliyor. Bu arada dernek 2006 yılında kalan 6.240 TL’lık kira borcunu da belediyenin göstereceği hoşgörüye güvenerek ödemediğini belirtiyor. Ve daha sonra bu sorumluluğu tahliye yazısı gelince yerine getirildiği anlaşılıyor. 32 senelik bir derneğin, kamu kurumunun hoşgörüsüne sığınarak birkaç yıl kiranın ödenmemesi ayrıca tartışılacak bir konu. Sorun nerede? Üzerinde durduğumuz nokta, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yazısında, yapılan hizmetleri kamu menfaatine uygun görmediği anlamı çıkıyor. Bu konunun açıklanması gerekir. Eğer, gerçekten 32 yıllık bir dernek kamu menfaatine uygun hizmetler vermiyorsa, bunların kanıtlanması ve belki de başka yaptırımlara gidilmesi gerekir. Ancak hal böyle değil ise, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu bina ve arsa üzerinde ne yapacağını kamuoyuna açıklamalı. Akla gelen bir soru da, 2006 yılının kirası 4 sene ödenmiyor da, niçin İstanbul Büyükşehir Belediyesi elinde geçerli bir yıl süreli kira sözleşmesi bulunmasına rağmen 4 sene bekliyor? Bir başka konu İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Türkiye Kas Hastalıkları Derneği’ne gönderdiği yazıda şöyle bir ifadeye yer veriyor: “Gerektiğinde de mülkiyetimizde bulunan mevcut taşınmazda sivil toplum kuruluşlarıyla da işbirliğine gidilerek bu konudaki duyarlılık başkanlığımıza sergilenecektir.” Madem İstanbul Büyükşehir Belediyesi, mülkiyetinde bulunan taşınmazda bu faaliyet kamu yararına uygunluğu tescillenmiş bir dernek tarafından yürütülüyor da, niçin sivil toplum örgütleri şeklinde genel bir ifade kullanılıyor? Dolayısıyla durum bir hayli karışık. Belediyenin bir iddiası da, ilgili dernekten hangi somut konularda hizmet verildiği sorusuna cevap alamadığı yönünde. Sonuç Ortada bir anlaşmazlık var. Sadece karşılıklı yazılan yazıları değerlendirerek bir sonuca varmak bizim açımızdan da mümkün değil. Kendisiyle, gerçi yıllardır görüşmedik ama, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız sevgili Kadir Topbaş’la 35 sene öncesinden, bir de kısa dönem askerlik beraberliğimiz var. O günlerden beri tanıdığımız, insani değerleri ağır basan Kadir Topbaş, eminiz yarın yine bu sütunlarda kendisine bu konudaki tarafsızlığını göstererek bizlere, kendisine teşekkür etme fırsatını verecektir. Bu arada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin tahliye kararını durdurduğunu duyduk, ama teyit ettiremedik. Eğer gerçekten tahliye kararı durduruldu ise, gerekçesinin de kamuoyu tarafından bilinmesi gerekir! Yavuz Kocaömer Kaynak
  11. Engelli Bir Bayanın Yaşamı

    Bugünkü yazımda sizlere bir engelli arkadaşımın hayatını yazmaya çalışacağım. Üstelik 8 Mart Dünya Kadınlar Günü… Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı. Gerçekten dünyada ve Türkiye’de kadın olmak zor, kadınlarımız giderek kendi haklarına sahip çıkabiliyor. Toplantılar, paneller yaparak kendi haklarını koruyabiliyorlar. Hiç düşündünüz mü? Bir engelli annesine ve engelli bayanı onun işi daha da zor hiç onları ziyaret edipte onların sorunlarını ve zorluklarını dinlediniz mi? Bugün bir engelli bayanın sorunlarını yazacağım. Geçen hafta Bursa Büyükşehir Belediyesi Kent Konseyi engelliler meclisine bir bayan arkadaşımız katıldı. Geçen gün de beni ziyaret ederek kendisini yakından tanıma imkanında bulundum. Bu engelli bayanın adı Sibel Dönmez. Sibel Dönmez en büyük ideali hemşire olmaktı ama engelinden dolayı hemşire olamadı. Sibel üç yaşında çocuk felci olmuş. Bu da yetmediği gibi on bir yaşında da vücudunda kamburluk meydana gelmiş. Sibel ilk önce kendisini eve kapatmış, hiç dışarıya çıkmamış daha sonra yavaş yavaş evden dışarıya çıkmaya başlamış. Sibel kendisine iş aradı ve işçi bulma kurumunun yolunu tuttu. Birçok işyerine baktı, en sonunda kendine uygun bir iş buldu. Sibel’in yüzde yetmiş engellilik raporu vardı. Sibel fabrikaya girerken telefonlara bakmak üzere yani telefon operatörü olarak işe girdi. Ama bütün işlerde çalıştı. Sibel’e şu soruyu sordum: Sibel fabrikalar engelliyi tanıyor mu? Bana dedi ki: Akın fabrikalar engelli arıyor ama ne iş yaptıracağını bilmiyor. Mesela ben santral operatörü olarak alındım ama bütün işlerde çalıştım yani kısacası nasıl çalıştırılacağını bilmiyor. İş kur il müdürlüğü bir engelliyi bir fabrikaya gönderirken açıklama yapmıyor yani “böyle bir engellimiz var size gönderiyorum sizin için uygun mu” demiyor ve biz her yeri geziyoruz. İş kur iş müdürlüğünde daha genişletilmiş bir ofis olması lazım bir engellinin her yere değil de imkanlarına göre gönderirlerse daha iyi olur diye de düşünüyorum. Yukarıdaki yazımda da söylediğim gibi Sibel Dönmez Kent Konseyi engelliler meclisine yeni katıldı. Buraya yine Kent konseyi engelliler meclisi üyesi olan Gökçe arkadaşımız sayesinde katıldı. Sibel Dönmez’e sordum: Kent Konseyine niçin geldin, beklentilerin neler? En büyük sorunlarımız toplumun engelliye karşı duyarlı olmaması, mesela bir otobüse biniyorum bana yer verilmeyebiliniyor. Hele baston değneklerim yoksa beni engelli olduğumu bilmiyorlar. En büyük isteğim toplumu bilinçlendirmek. 8 Mart gününü kısaca anlatacak olursak; 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Gerçekten Türkiye’de kadın olmak nispeten zor kadınlarımız için yeni düzenlemeler, kanunlar çıkarak bu zorluklar yenilmeye çalışılıyor. Türkiye’de Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kuruluna bağlı bir aileden ve engellilerden sorumlu devlet bakanlığı var. Kadınlarımız kendi problemlerini yasalara bağlı olarak ve bilinçlendirme toplantıları yaparak kendilerini koruyabiliyorlar. Bir engelli bayanın ve bir engelli annesinin durumu ne? Kadın derneklerinden ve valilik kadın statüsünden bir ricam var: Engelli aileleri ziyaret etsinler ve onların sorunlarını dinleyerek onu sivil toplum örgütleriyle birleştirsinler. Bugün bir engelli arkadaşımızın yaşantısını dile getirmek istedim, inşallah engelli kadınlarımızın da sorunları ortadan kalkar. Kaynak.kentgazetesi.com
  12. İnsanda her şeyin en iyisine en güzeline sahip olma isteği vardır. Sahip olduğu güç ve yeteneklerinin sınırlı olduğunun farkında olan kişi, kendisine verilen güzelliklerin değerini anlar ve bu nimetleri verene şükretmeyi de bilir, mutlu olur. Verilen nimetleri sadece kendi gayreti ile elde ettiğini düşünmediğinden, elde edemedikleri için detaylara takılıp kendisini veya başkalarını suçlamaz. Kişi çeşitli nimetleri kendisine bahşeden Rabb'ine ne kadar şükrederse hayatından da o kadar zevk alıp daha başka nimetlere de talip olup bunları elde etmek için kendisine düşeni yapar. Kaybettikleri konusunda ise "sabır" ve "tevekkül" sahibidir. Sahibi iken nimetleri değerlendirme konusunda hatalarından ders alıp gayret eder. Sahip olduğu güzellikleri görüp şükretmeyi bilen kişi pozitif düşünür. Bu olumlu düşünce özgüvenini ölçülü bir şekilde artırdığından kişinin biraz daha gayret ederse elde edebileceği başka güzel nimetleri görmesini de kolaylaştırır. "Daha fazlasını" isteme hali sınırı aştığında "doyumsuzluk duygusu" oluşur ve bu kişiyi sahip olduklarını da göremez hale getirir. Bu duygu sürekli bir huzursuzluk meydana getirerek hayattan zevk alma duygusunun azalmasına da yol açar. Şükür, "kıymet" bildirir Sahip olduğumuz sayısız nimetlerin birçoğu bizim için vazgeçilmezdir ve bazen tek bir nimetin eksikliği bütün hayatımızı etkileyecek gibi görünür. Görme nimetini, en iyi gözünü kaybeden bilir. Yürüme nimetinin ne olduğunu, yürüyemeyen birinin neler çektiğini düşünürsek daha iyi anlarız. Bununla beraber bu nimetlere sahip olmayıp da üzerindeki başka nimetleri görüp değerlendirebilen kişiler de çoktur. Görme duyusunu kaybettiği halde, üzerindeki diğer nimetleri anlayıp değerlendirerek hayatını başarıyla sürdürenleri hayata yeniden sarılanları bunlara örnek olarak verebiliriz. Şükür, kaynaşmayı sağlar Kendisine verilen nimetleri görebilen kişi, kendisine nimetleri ulaştırmada aracı olanları da bilip takdir eder. Teşekkür, hediyeleşmek ve yardımlaşmak toplumsal kaynaşmada bunun yansımalarıdır. İnanan kişi sadece kendisi için daha iyisini istemez. Sahip olduğu nimetleri paylaşmak ister, başkalarını da düşünüp fedakâr, verici ve vefalı olmaya çalışır ki bu da hırsı önler. İçinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayı, kişinin kendisiyle çevresi arasındaki dengeyi kurmayı, şükretmeyi, teşekkür ve takdir etmeyi, fedakârlığı ve paylaşmayı öğrenmesi için en güzel kişisel eğitim fırsatını oluşturur. Farika Teymur Artır / Uzman Psikolog
  13. Renault Tech'in, engellilere uygun araçlar ve bu araçlar için tam hizmet sağladığı açıkladı Renault'dan yapılan açıklamada, engellilerin toplumla bütünleşebilme konusunda ulaşım ve iş dünyasına katılım gibi iki büyük sorunları olduğu, Renault'nun, otomobil üreticisi ve işveren olarak bu konuda çalışmalar gerçekleştirdiği belirtildi. Renault'nun, yan kuruluşu Renault Tech ile Avrupa'da ulaşım araçlarına erişimde sorunu olan kişiler için araç tasarlayan, üreten ve satan tek otomobil üreticisi olduğu vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi: ''Renault Tech'in hedefi, ulaşım araçlarına erişim güçlüğü çeken müşterilere, eksiksiz bir araç ve hizmet yelpazesi sunarak, bu kesimin de kolaylıkla ulaşıma katılmasıdır. Renault Tech'in ürün yelpazesinde otomobillerin tekerlekli sandalyeleri taşımaları için düzenlemeler (Ara basamak ve içeride sandalyeyi sabitleyen düzenek), engelli kişiye tekerlekli sandalyesiyle arabaya binerken ya da arabadan inerken kolaylık sağlayan döner koltuklar, engelli kişinin otomobili rahatça sürebilmesi için şoför mahallinin özel olarak düzenlenmesi ve yardımcı donanımlar (Gaz ve fren pedallarının konumu, yönlendirme küreleri, çok işlevli telekumanda bulunmaktadır.'' Renault Tech'in Kangoo, Logan MCV, Trafic ve Master modelleriyle bu konuda zengin bir ürün yelpazesi sunduğu dile getirilen açıklamada, firmanın birkaç günle 6 aylık süreler arasında değişen dönemler için müşterilerine özel bir bakım sözleşmesi önerdiği, tek satışlar ya da filo satışlarında, engelli ve ulaşım sorunları olan kişilerin özel taleplerine yanıt veren uzman bir satış ekibi ile çalıştığı ifade edildi. Renault'nun, bu eksiksiz arz sayesinde, Fransa'da pazarın yüzde 60'lık bir bölümünü elinde tuttuğu, bu yelpazenin ürünlerinin, Avrupa'nın birçok ülkesinde de satışa sunulduğu bildirildi. TÜRKİYE'DE ENGELLİLER İÇİN RENAULT Açıklamada, Türkiye'de ise Renault Grubunun Dünya Engelliler Günü dolayısıyla Oyak-Renault Otomobil fabrikalarında ve Renault Mais'te engelliler konusunda tüm çalışanların duyarlı olmalarını sağlamak amacıyla bilgilendirme kampanyası düzenlendiği kaydedildi. Kampanya çerçevesinde bilgilendirme panoları hazırlandığı, işitme engelli çalışanların rol aldığı, günlük hayatta kullanılan kelime ve işaretlerin anlatıldığı iletişimi kolaylaştıracak bir film hazırlanarak gösterildiği belirtildi. Fabrikanın, İş Sağlığı ve Güvenliği Departmanının işitme engelli çalışanlar için iş güvenliği eğitimini Engelliler Günü dolayısıyla tekrar ettiği dile getirilen açıklamada, hareket engelli yolcuların ulaşımı için adapte edilmiş bir Kangoo'nun da fabrika ve Renault Mais'te sergilendiği ifade edildi. Açıklamada, Renault Mais'in, 2005 yılından bu yana engelli müşterilerinin kullanımına yönelik özel donanımlı araçlar sunduğu, Türkiye'de Argen tarafından montajı gerçekleştirilen donanımların bedensel engelli vatandaşların yaşamını kolaylaştırmayı amaçlandığı bildirildi. Açıklamada, şöyle denildi: ''Bu özel donanımlı versiyonlar standart otomobillerle aynı koşullarda garanti kapsamında bulunuyor. Bu kitler Kangoo Multix ve binek versiyonlarının 70bg versiyonlarına uygulanıyor. Özel talep olduğu takdirde Trafic Multix ve Master Minibüs için de aynı donanım uygulaması gerçekleştiriliyor. Özel kit sayesinde engelli müşteriler, bir başkasının yardımı olmadan araca binebiliyor ve tekerlekli sandalye ile birlikte emniyet kemeriyle sabitleniyor. Otomatik arka kapak sayesinde tekerlekli sandalye ile seyahat edebiliyor.'' Açıklamada, Türkiye'de de mevcut iş kanunundan hareketle belirlenmiş olan yüzde 3 engelli çalıştırma oranına eksiksiz uyulduğu, bu çerçevede çalışanların çoğunluğunun işitme-konuşma engellilerden oluştuğu kaydedildi.
  14. Pazartesi günü Elazığ ve ilçelerinde meydana gelen olay ve gelişmelerin tamamını detaylarda bulabilirsiniz AED`nin 2010/Şubat ayıda Frankfurt’da düzenlediği “Avrupa’da Elazığ Kültür Gecesi-2” programında görev alan Elazığlılara ve sponsorlara, AED Başkanı Cahit Öner tarafından teşekkür yemeği verdi. Almanya’daki Elazığ Dernekleri teşekkür yemeğinde biraraya gelerek birlik ve beraberlik mesajı verdiler. Almanya’daki Elazığ Derneklerinin yöneticileri Ratingen’de Elazığlı İşadamı Muharrem Yavuz tarafnıdan işletilen Dostlar Düğün Salonunda, cumartesi günü biraraya gelerek birlik ve beraberlik örneği sergilediler. Almanya’daki Elazığ dernekleri teşekkür yemeğinde birlik ve beraberlik mesajları verdiler. Almanya’da iki ayrı Elazığ derneği olsa dahi ortak hareket etme konusunda birleşen dernek yöneticileri, önümüzdeki dönemde sosyal ve kültürel alanda yapılacakları programlar hakkında fikir alış verişinde bulundular.Almanya’daki Elazığ gecesinde görev alan Elazığlılara ve Sponsorlara teşekkür borcu olduğunu ve bundan dolayı yemek verdiğini vurgulayan Avrupa Elazığlılar Derneği (AED) Başkanı Cahit Öner, teşekkür yemeğine katılanlara ayrı ayrı teşekkür ederek konuşmasına başladı. Avrupa’da bu tür etkinliklerle Avrupa çapında Elazığlıları biraraya getirmenin mutluluğunun tarif edilemez olduğunu ifade eden Başkan Cahit Öner “Elazığ’dan 4 bin km. uzakta olsak dahi kalbimiz Elazığ sevgisi için çarpıyor. Gerek Avrupa’daki Elazığlılara gerekse Elazığ’a nasıl faydalı olabiliriz düşüncesi davet ettiğimiz kardeş derneğimiz olan Almanya Elazığ Kültür ve Dayanışma Derneği (AEKDD) Yönetim Kurulu üyelerini ve başta Başkan Murat Solmaz olmak üzere programımıza iştirak ettikleri için hepsine ayrı ayrı teşekkürü borç biliyorum. Avrupa’daki Elazığlılar olarak bizim birlik ve beraberlik içinde hareket etmemizinin taban açısından çok önemi vardır. Aramızda uhuvvet ve kardeşlik arttıkca Avurpa’da daha faydalı işler yapacağımıza inanıyorum.” İfadesini kullandı. AED Başkanı Cahit Öner’in teşekkür yemeğine davet edildikleri için son derece memnun kaldıklarını ve programa AEKDD Yönetim Kurulu olarak iştirak ettiklerini ifade eden AEKDD Başkanı Murat Solmaz “Aranızda olmak, sizlerin heyecanını yaşamak ve Elazığ için yapacağımız faaliyetleri ortak görüşmek bizleri de sevindirmiştir. Avrupa’da yaşayan Elazığlılar olarak birlik ve beraberlik içinde hareket ettiğimizi buradan bütün dünyaya göstermek adına bu tür programları çok önemli buluyorum. AED’nin geçen ay Frankfurt’da düzenlediği başarılı geceden hemen sonra biraraya gelerek ortak hareket etme adına bu tür toplantıların neticesinde güzel şeylerin çıkacağına inanıyorum. Katkısı olan herkesi kutluyorum. Davetten dolayı da Başkan Cahit Öner’e AEKDD Yönetim Kurulu adına teşekkür ediyorum.” şeklinde konuştu. Engelliler için iki derneğin ortak çalışması :: Avrupa Elazığlıar Derneği ve Almanya Elazığ Kültür ve Dayanışma Derneği’nin Elazığ’daki engelliler için yürüttüğü kampanyaların neticesinde toplanan malzemeler ve nakit yardımlar gerekli gümrük işlemleri tamamlandıktan sonra ileriki aylarda Elazığ’da ilgili kurumlara teslim edilmesi hususunda ortak karar alındı. Elazığ’daki engelli insanlar için yürütülen bu kampanyaların devam ettiğini vurgulayan dernek başkanları Avrupa’daki Elazığlılardan bu yardım kampanyalarına katılmak ve destek vermek isteyenler her iki dernek yöneticileri ile iletişime geçebilecekleri açıklandı. Program sonunda her iki dernek yöneticileri Dostlar Düğün Salonu sahibi Muharrem Yavuz’un organize ettiği Ferdi Tayfur konserine katıldılar. AED Başkanı Cahit Öner tarafından verilen Teşekkür Yemeğine Katılanlar :: Almanya Elazığ Kültür ve Dayanışma Derneği (AEKDD) Başkanı Murat Solmaz, AED Başkan Vekili Mehmet Nuri Yıldırım (Köln), AED Başkan Yardımcılarından Mehmet Yıldırım (Hollanda) ve Veli İbrahimoğulları, AEKD Başkan Yardımcısı Tekin Akdemir, AED Genel Sekreteri Cihan Ural, AEKDD Genel Sekreteri İbrahim Taş, AED Hukuk Sorumlusu Av.Cemal Adam, AED Yönetim Kurulu Üyelerinden M.Emin Ünlü, Nejdet Sezer, Ali Koç, AED Denetleme Kurulundan Mehmet Tunç, Dostlar Düğün Sahibi Muharrem Yavuz, Hollanda’dan işadamı Ekrem Apaydın, Yaşar Özkartal ve Elazığlı vatandaşlar katıldı. Kaynak.haberayrinti.com
  15. Engelli bir çocuğa sahip olmak nasıl bir duygudur? Bu konuya ilişkin Emily Perl Kingsley isimli bir anne aşağıda eklediğim yazısında bir benzetme yaparak, anne ve babaların duygularını ne güzel yansıtmış.Okuyalım ve anlayalım. "Bana genellikle özürlü bir çocuk büyütmemin nasıl bir şey olduğunu sorarlar. İşte anlatıyorum. Bir bebek sahibi olacağınızı anladığınızda yaşadığınız duygu, İtalya' ya güzel bir seyahat planı yapmaya benzer. İtalya hakkında bir sürü kitap ve broşür alırsınız ve harika planlar yapmaya başlarsınız. Coliseum. Mikalanjelo'nun Davut'u. Venedik teki gondollar. İtalyanca birkaç sözcük bile öğrenirsiniz. Her şey çok heyecan vericidir. Aylar süren beklemeden sonra, o gün gelir çatar. Bavullarınızı toplar. Yola çıkarsınız. Birkaç saat süren yolculuktan sonra, uçağınız havaalanına iner. Hostes mikrofonu eline alır ve "Hollanda'ya hoş geldiniz" der. Hollanda mı? Dersiniz. "Ne demek istiyorsunuz? Ne Hollanda'sı? Ben İtalya'ya bilet almıştım. Benim İtalya' ya gitmem gerek. Tüm yaşamım boyunca İtalya' ya gitmenin düşünü kurdum ben" Fakat uçuş rotasında bir değişiklik yapmışlardır. Hollanda' ya inmişsinizdir ve orada kalmanız gerekir. Önemli olan sizi korkunç, iğrenç ve pis bir yere, açlığın ve hastalıkların ortasına bırakmamışlardır. Sadece farklı bir yerdesinizdir. Bu yüzden çıkıp yeni broşürler ve kitaplar almanız ve yepyeni bir dil öğrenmeniz gerekmektedir. Ve daha önce hakkında hiçbir şey bilmediğiniz insanlar tanımak zorundasınızdır. Gittiğiniz yer sadece farklı bir yerdir. Oradaki yaşam, İtalya da kinden daha yavaştır. İtalya kadar etkileyici değildir. Fakat, bir süre orada kaldıktan sonra nefesinizi tutar ve çevrenize bir bakarsınız... ve Hollanda'nın değirmenlerini fark edersiniz... ve lalelerini. Hollanda'nın Rembrandları bile vardır. Fakat tanıdığınız herkes İtalya'ya gidip gelmektedir... sürekli orada geçirdikleri güzel günleri anlatmaktadır. Ve yaşamınız boyunca "Evet benim de gitmem gereken yer orasıydı. Ben de aynı planı yapmıştım." Dersiniz. Bu nedenle duyduğunuz acı asla, asla dinmez... çünkü yitirdiğiniz düş çok önemli bir düştür. Ancak... tüm yaşamınızı İtalya' ya gidemediğiniz için üzülerek geçirirseniz, Hollanda'nın güzelliklerinin hiçbirinin tadını çıkaramazsınız." Yazar:Emily Perl Kingsley Kaynak: Engelsiz Dünyam
  16. Benim Afrikam

    Her sabah bir ceylan uyanır Afrika’da Kafasında bir tek düşünce vardır. En hızlı koşan aslandan daha hızlı koşabilmek, Yoksa aslana yem olur. Her sabah bir aslan uyanır Afrika’da. Kafasında bir tek düşünce vardır. En yavaş koşan ceylandan daha hızlı koşabilmek, Yoksa açlıktan ölecektir. İster aslan olun, İster ceylan olun hiç önemli yok. Yeter ki güneş doğduğunda koşuyor olmanız gerektiğini, Hem de bir önceki günden daha hızlı koşuyor olmanız gerektiğini bilin. Yaşam adlı koşuyu ne kadar güzel anlatmış Afrika atasözü, Bir önceki günden daha hızlı koşmak gerekmektedir. Çünkü eğer aslansanız, Ve en yavaş koşan ceylanı bir önceki gün yakalamışsanız Ve bugün bir ceylan yakalamak niyetindeyseniz, Artık bilmelisiniz ki en yavaş ceylan sizden daha hızlıdır, O halde düne göre hızınızı artırmanız gerekmektedir. Yok eğer ceylansanız Ve henüz aslana yem olmamışsanız Hızınızı düne göre mutlaka artırmalısınız, Çünkü sıra size gelmiş olabilir. Yani... Hayat koşusunda, devam edebilmenin tek şartı var... Dünden daha hızlı olabilmek... Bakın bakalım şimdi kendinize... Ondan, Şundan, Bundan değil “Dünden” hızlı mısınız? Alıntı
  17. Sayın kalpsizim_85 Emeğine sağlık....teşekkürler..... Hem şuan okuduğum bu yoruma....hemde araştırmalar yaparken karşıma çıkan engellilerle ilgili bazı yorumlara şaşkınlık hayret içinde kalıyorum....sonra da şaşkınlığımı burası Türkiye diye düşünüp geçirmeye çalışıyorum..... Çocukluk yıllarımdan beri bende engelliyim ama dışarda toplum arasında böyle ilginç şeyler yaşamadım....
  18. Ben Çilemden Öğrendim Herşeyi

    Dertler, sıkıntılar, ızdıraplar. Hayatın acı gerçekleridir. Söylerken bile insanın içini karartan, ruhunu sıkan cümlecikler. Bir, iki harften oluşan ama anlatıla anlatıla bitmeyen nesneler. Eskiler ne güzel söylemiş: “Halının tozu, dertlinin sözü bitmez” diye. Bitmez dostlar gerçektende bitmez. Dünya bitesiye kadar dertlerde bitmeyecek. Bunu bizler değil “Sizi denemek için hayatı ve ölümü yarattık” buyuran Rabbimiz bildiriyor. Dünya bir imtihan olduğuna göre imtihanın sıkıntıları da imtihan sonuna kadar devam eder öyle değil mi? Ama bu dertlere hep görünün ön yüzünden değil de üstünden, altından biraz da yan taraflarından bakalım. Her çirkinde bir güzellik yaratan Rabbim bu çekilmez, dayanılamaz dediğimiz dertlerde de aslında büyük mutluluklar yaratmıştır. Karanlık zindanların arkasında krallıklar veren, ızdırap verici ayrılıklardan doyumsuz vuslatlar yaşatan Rabbim; “Sizin hayır bildiğinizde şer, şer bilğinizde hayır vardır” derken belki de şikayet etmememizi, rıza elbisesini kuşanmamızı istiyor. Ne dersiniz?` Dert acıdır, ama güzeldir dostlar, güzeldir. Dert adamı adam eder. Izdıraplar insanı günahlardan temizler. Çileler bizi özbenliğimizden uzaklaştıran herşeyi ayıklar. Ruhumuzu zehirleyen hırslardan, kalbimizi harabeden ihtiraslardan arındırır. Huzurda ve rahatlıkta alamadığımız tatları ve güzel kokuları çile çektikçe alır, çile çektikçe yudumlarız. İçimizdeki buz kütlelerinden oluşan gururumuzu çile kandiliyle yakar, eritir. Dünyanın harâb ettiği ruhumuzu çile merhemiyle tedavi ederiz. Ve belkide sonunda “Seviyorum! Seviyorum! Karanlık gecelerde sırdaşım olan derdimi çok seviyorum. Mutluyum! Hemde Rabbimin tanıttığı cennete dünyada girmişcesine mutluyum. Çünkü bunlar; bana gül Nebimizi hatırlatıyor. Küçük de olsa ona benziyorum. Benzedikçe O’nun kokusunu alıyorum. Sünneti, Sünnetullah’ı yaşıyorum. Dertlerim, yakaladığım ve Aşık olduğum Sevgili... Ayırmayın beni ondan!” diye haykırmak isteriz. Evet Dostlar! Söyleyin şimdi; Bedeninize kat kat duvar gibi çekilen servetlerle, sıcacık yuvalarınızda mutlulukla, rahatınızla o Nebi’ye ümmet olduğumuzu O’na benzediğmizi söyleyebilir miyiz? O Aşığı bulabilir, ruh kalelerimizi fethedebilir miyiz? İyi bilelim ki; yumuşacık koltuklarda, mutluluktan attığımız kahkahalar gerçekte saadet alâmeti değildir, Aşksız cesedimizin ızdırapsız derinliklerinden çıkan kara bir dumandır. Saray gibi evlerimizde, yemekli toplantılarla, eğlenceli günlerle o Matlub bulunmaz, Sevgili aranmaz. Sevgili garib evlerde, fakir sofralarda, mahzun gönüllerde dolaşır. Unutma ki; ciğerpâresi kızının evine bile dünyalık bir örtüden dolayı girmemiş “Benim dünyalıklarla işim yok” diye kapıdan dönmüştür. Büyük dost da yalnızdır. “Ben hiçbir yere sığmam mü’min kulumun gönlüne sığarım” diyen Mevlamızı da yalnızlıkla ve seherlerde bulmalıyız. Unutma ki Efendimiz (s.a.)’in gıpta ettiği model mü’minde; dünyada nasibi az olan namazdan pay sahibi ve cemiyette gizli kalmış mahzun şahsiyetlerdir. Bizler de dertlerimizle Meryem gibi sıkılmalı, Nuh gibi titreyip “Bittim Ya Rabbi” demeli. Musa gibi “Aman Allah’ım” gönülden ve yanarak söylemeliyiz. Rabbimizi bulmak için İbrahim Ethem gibi herşeyleri serivermeliyiz yollarına...` Beden baltalanmadan Ruh denizine inmek mümkün olmaz dostlarım. Önce ızdıraplara, çilelere gönlü açmalısınki vuslata giden sokağa girebilesin. Arkasındaki büyük güzellikleri görerek Izdırabı sevmelisin. Rabbinden gelene şikâyet etme. “Acılardan usandım yeter” deme; Şunu bil ki Izdırabı sevmeyenler bedbahtlardır. Hazlarınla bedenin huzurunu tamamlayayım dersen aşkın yolunu tıkamış olursun. Kalbin hiç kırılmadan öleyim dersen hiç yaşamamış olursun. Kalbin kırıla kırıla Rabbe yaklaşmalısın. Dikenlikten gül toplar gibi acılar bahçesinden kendine acı aramalısın. Acıları tattıkça gafillerden sıyrılıp salihlerin derecesine girmelisin ki; adım adım vuslata ermenin hazzını yaşayabilesin. Sık sık ölmelisin ki dirilesin. Unutmaki gündüzler geceden, baharlar çetin kıştan çıkar. Hem de düşman kılıncıyla ölmek bir şey mi, ölümün bol lezzetini almak istiyorsan, aşığa gerçekten mecnuncasına koşmak istiyorsan her gün dost eliyle, dost diliyle ölmelisin. Kaderim, alın yazım. Kutsal çilem. Beni vuslata ulaştıran o gizemli gecelerde beni bekleyen, hasretimle kavuşturan, o gönlümün derinliklerinden gelen yakarışlarla yalvarttıran çilem. Bana o kadar çok şey öğrettin ki, kırk gün değil bir ömür kölen olsam yine de yetmez. Beni öyle güzel eğittin ki; çok uzak olduğum tatları buldurttun. Kuru bir ilimden aşka erdirdin. Ben çilemden öğrendim herşeyi. Beni bazı gecelerde beyaz birata bindirip dünyaları gezdirdi. Bazı günlerde bir kuş olup, başka alemlere ötelere yükseltti. Bazen de bir kılınç olup derin derin maden ocaklarına indirdi. Neler gösterdi neler. Ehil bir üstad gibi ders verdi. Bir ahlak hocam olup terbiye etti. Beni bana tanıttı. Ah çilem Ah... Ne kadar soyut bir dünyada yaşıyormuşuz. Gerçek mutluluklardan uzak kokuşmuş bir dünyada yaşıyormuşuz. Ve bu kısır döngünün içinde çalkalanıp duran insanlar... O yüzden çok minnettarım. O yüzden çok seviyorum. Beni sadık dostumla başbaşa bırakın. Beraberliğimizi boş sözlerinizle zedelemeyin. Teselliye kalkışmayın. Rabbimle sohbetimizin penceresini kapamış, O Nur Efendimi seyreden gözlerimin perdesini indirmiş olursunuz. İşte dostlarım; işte Sabrı tavsiyeye gelen kardeşlerim, asıl o zaman büyük kötülüğü yapmış olursunuz. Eğer zavallı görüp nasihat etmeye geldiğiniz bu dosttan nasihat almak isterseniz, bu vuslat sokağına nasıl dönmeli ve nereden başlamalı diye sorarsınız; “Gözyaşlarıyla” derim. Gözyaşları rahmettir, günahlardan temizler. Gözyaşları ilhamdır, Allah’tan haber verir. Okuyamadığını onunla okur, anlayamadığını onunla anlarsın. Gözyaşları Rabbin lisanıdır. Gözyaşlarına bakan Rabbini herşeyde aşikar görür. Daima onunla beraber olur. Haz duyar. Gözyaşlarıyla çölleşmiş ruhlarımızı yeşertmeli, bu çorak ve kuru dünyamızdaki ümit ağacının köklerini sulamalıyız. Gönüllere ilham sunan ilahi tohumları bu gözyaşlarıyla atmalıyız. Gözyaşları ummandır. Seni fenadan kurtarıp Rahmet Ummanlarının derinliklerine atar. O ummanlarda neler görürsün neler. Gördükçe ağlar, ağladıkça dahasını istersin. O an; işte O an, Rahmetin sağnak sağnak yağdığı, gök kapılarının açılıp, meleklerin saf saf indiği o an; İşte artık Ganîyy olan Rab’den, acziyetini belirterek iste. Benlik denilen zincirleri kırarak iste. Hırslarımızı, sefil arzularımızı, kendimizi kandırırcasına taşan ümitleri feda ederek iste. Rabbinle seherlerde buluşmanın hazzını yaşa. Kevserlere ulaş. Yanmış yüreğini orada ferahlat. Hasret olduğun Sevdan’la orada söyleş. Garip, dertli, yorgun gönlünü orada dinlendir. O kapının eşiğinden hiç kalkma. Ta ki Rabbimin “Lebbeyk Kulum” dediğini duyuncaya dek... SEHER AYDIN
  19. Herkes İçin Spor

    Ülkemizdeki “Herkes İçin Spor Federasyonu” son dönemde yaptığı etkinlikler ile ön plana çıkıyor. Ancak son statü değişikliğinde bu federasyonumuzun iş birliği yapacağı kurumlar arasında Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi ve Türkiye Milli Paralimpik Komitesi’ni göremedik. Özellikle engelliler sporunda Avrupa, Dünya Şampiyonaları’na ve Paralimpik Oyunları’na katılan performans sporcularının yanında spor, engelli insanlarımızın rehabilitasyonu için büyük önem taşıyor. Örneğin Almanya’da yapılan çeşitli programlarla bedensel engelli insanların geniş alan spor etkinlikleri ile rehabilitasyonlarına katkıda bulunuluyor. Ve bu etkinlikler muhtelif yörelerde ilgili federasyonlarla işbirliği yaparak yürütülüyor. Ülkemizde, Herkes İçin Spor Federasyonu’nun bedensel, görme, zihinsel ve işitme engelli spor federasyonlarımızla yapacağı işbirliği bu bakımdan büyük önem arz etmektedir. Özellikle omurilik felçli insanlarda sadece rehabilitasyon değil sosyal entegrasyonda bu yolla sağlanmaktadır. Hayata bağlandılar 1950 yıllarının ortalarına kadar Batı’da omurilik felçliler toplumda gözükmeyerek hastanelerde ve bakım evlerinde ölüyorlardı. O yıllarda Sir Ludwig Guttmann tarafından geliştirilen tedavi yöntemine göre özellikle bu tip engelli insanların bazı yaraları, böbrek fonksiyonları iyileştirilerek hayata bağlanılır hale getirildi. Ve daha sonra yapılan çalışmalarla tekerlekli sandalye mahkumu bu engelli gurubunun hayata bağlanmaları ve yaşam sürelerinin uzatılması sağlandı. Ülkemizde tekerlekli sandalye sporlarında mücadele eden sporcularımız içinde omurilik felçlisi olanlar oldukça az. Örneğin bir performans sporu olan tekerlekli sandalye basketbolunda kulüpler başarıya ulaşmak için ampute, polio ve daha önce sporcu iken geçirdikleri sakatlıklar dolayısıyla aktif sporu bırakan gençlere yöneliyorlar. Bu yapılırken de daha büyük bir çoğunluk olan omurilik felçlisi insanlarımızın rehabilitasyonu ve toplumla kaynaşması göz ardı ediliyor. Bu bakımdan görev Herkes İçin Spor Federasyonunu da düşmektedir. Yavuz Kocaömer Kaynak
  20. Son günlerde bazı çevreler bilinçli olarak farklı tanımlamayla gündem değiştirip özürlü sorunlarının ötelenmesine neden oluyor. Tabii kafası karışan özürlü sorunlarını unutup, biri "Bana sakat deme", diğeri "Bana özürlü deme" bir başkası "Ben engelli değilim. Asıl engelli önümüze engel koyandır" şeklinde tepki gösteriyor. Doğal olarak vatandaşlarımız engelliye hitap ederken "pot kırmayayım" diye çekiniyor. Türkçemiz bir ülkeye yakışır seyir izlemedikçe kavram kargaşası içinde boğulmak kaçınılmaz oluyor. Dilimizi geliştirmek yerine devamlı yeni kavram üretiyoruz. Toplumda çok sık sakat, sakatlık, özürlü, özürlülük, engelli ve engellilik gibi terimler kullanıyor. Kavramlar yerli yerine oturmadıkça toplumsal ayıbımız da katlanarak büyüyor. Türkiye'de terminolojide farklılıklar olduğu gibi, mevzuatla ilgili hizmet konularına göre farklı kıstaslar ve farklı tanımlar getiriliyor. Durum böyle olunca tokat gibi bir çocuğun suratına "Beyin özürlü, Allah'ın sakatı, kör n'olacak" diyerek lafı patlatırız. Peki böyle laflarla, özürlüyü ne yerine koyduğunuzu hiç düşündünüz mü? Ya da o duyguları hiç tatdınız mı? İşte toplumsal ayıp bu kelimelerde saklı. İstedik ki yazımız bu kavram kargaşasını düşünemeyen beyinlere bir mesaj versin. Evet termonolojide değişim... Resmi terminolojiyi dile getirdik; sırf gözlerimiz aydınlansın diye. Dünyada ve Türkiye'de kullanılan özürlü tanımlarına bir bakalım: Türkiye'de farklı kurum ve kuruluşlarda 15 ayrı katogoride ayrı tanımlar var. Genel olarak özürlüler için şu tanımlar mevcut: Sakat, özürlü, bedensel engelli, malul, zihinsel, duygusal ve sosyal özellik, fonksiyon kaybı, organ yokluğu veya bozukluğu gibi terimler kullanıyor. Sıraladığımız örnekler, yönetmeliklere, örgütlere göre farklı tanımlar yapıldığını her yasa ya da her kurumun yaklaşımına göre tanımın değiştiğini gösteriyor. Her ne kadar ne kadar iyi yapılırsa yapılsın, o tanım kaçınılmaz olarak özürlüye hizmette eksiklik içeriyor. Mevzuatımızda farklı özürlü tanımları olsa da, sosyal devlet anlayışına hâkim temel ilke, her özürlünün sosyal, kültürel hakları alması insanlığa verilen değerdir. Yarın 8 Mart, Dünya Kadınlar Günü. Dilerim bu özel günde tüm engelli kadınlarımız arzuladığı yaşamı kucaklar. Cemalettin Gürsoy Kaynak
  21. Omurilik Felçlileri Ailesi Güzel seviyeli sağlıklı insanların forumları var. Ordaki sağlıklı insanlarla Türkiyedeki engelli hayatı vs. için konu açıp fikir alışverişleri yapıyor musunuz ? Nasıl yorumlarla karşılaşıyorsunuz ?
  22. Kişinin bazı kabiliyetlerini kaybetmesi ve buna bağlı olarak başkalarının yardımına muhtaç duruma düşmesi, fert ve aile için önemli bir hâdisedir. Yüce Yaratıcı’nın bahşettiği bazı vasıfların genetik, nörolojik veya biyolojik sebeplerle hasara uğraması neticesinde zihnî veya fizikî bazı arızalar oluşabilir. Zihin veya fizik engelli bir çocuğa sahip olmak, bir aile için en zor imtihanlardan biridir. Sebep ne olursa olsun, bu durumun gerisinde takdir-i İlâhî olduğu muhakkaktır. Zihin ve/veya fizik engelli bir ferdin hayata tutunabilmesini sağlayacak en önemli müessese ailedir. Aileye; durumun erken tespit edilip gerekli tedaviye başlanmasında, engellinin hayata kazandırılmasında ve gelecekteki muhtemel zorlukların aşılmasında büyük vazifeler düşmektedir. Bu sabır gerektiren fakat mânevî açıdan mükâfatlı serüvende, tedavinin ve özel eğitimin hususiyetlerinin yanında aile ve toplumun yaklaşım tarzı da büyük önem arz etmektedir. Ailelerin zihin ve/veya fizik engelli çocuklarının durumunu Allah’ın (cc) bir takdiri kabul etmeleri ve tevekkülle karşılamaları gerekir. Durumu kabullenemeyen ailelerde büyük problemler yaşandığı gibi, bu durum onların engelli çocuklarının hayatına da menfî tesirler yapar. İsyan sürecinde yaşanan yoğun öfke ve huzursuzluk, ailenin çocuğu reddetmesine veya tedavinin kötü yönde seyretmesine yol açabilir. Bundan da öte, durumun adaletsizlik olarak algılanması, asla haksızlık etmeyen Yüce Yaratıcı’ya bir isyandır. Zihin ve/veya fizik engelli bir çocuğun aileye dâhil olması, bütün aile fertlerinin -özellikle ebeveynin- duygu, düşünce ve davranışlarına tesir eder. Bu tesir menfî yönde olursa anne-baba sağlıklı kararlar veremez. Meselâ, anne-baba, çocuklarının bu durumunu kabullenemez veya gizlerse tedavi için gerekenler vaktinde yapılamaz. Fakat durumu kader açısından değerlendirip kabullenen aileler, bunu örtbas etme yerine çare arar. Zeynep IŞIK
  23. Niçin Şükür Etmektesin ?

    İsa aleyhisselam bir ağacın altında dua eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise baras hastalığı olduğu anlaşılıyordu. Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi dua ediyordu: – Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!.. Hazret-i İsa kötürüm adama yaklaştı: – Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor? Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen? Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam dedi ki: – Efendi! ALLAH bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple Onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükrediyorum. Halbuki, dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde Onu tanıma sevinci, dilinde de Ona şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü nasip eylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor da: – Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun! Diye teşekkürden kendimi alamıyorum. Kafa gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu adama yaklaşan İsa aleyhisselam: – Ver şu elini öyle ise! diyerek elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper. Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu görünce heyecanlanan adam: – Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi Peygamber değil misin? der. İsa Peygamber: – Belli olmuyor mu? deyince: – Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil, der. Tebessüm eden Hz. İsa: – Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! Deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar. Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur: – Ey Allahın Nebisi, sendeki bu mucizeler de O’ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O’na şükredeyim, diyerek hemen yere iner, başını secdeye koyar ve der ki: – Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak da lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl şükretmem gerekiyor bu eşsiz nimetler karşısında? Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa aleyhisselamın elini öpmek isterler. Ama Allahın Nebisi işaret eder: – Benim değil secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün!.. Derler ki: – Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiç birimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık. – Öyle ise, der, tefekkür edin, siz de düşünün. Sözünü şöyle bağlar Allahın Nebi’si: – Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır! ALINTI
  24. Gülücük Zamanı :)

    Bu dünyada 4 kardeş varmış. Bu kardeşlerin üçü doğru yolu seçmişler namazını niyazını orucunu tutup Allah için hayırlı işler yapmışlar. Diğer bir kardeşleri ise kendini şaraba vermiş, hergün içip günah defterini rekorlar kitabına doğru sokmaya çalışıyormuş. Uzun süre sonra bu 4 kardeş ecelleri gelip ölmüşler. Kardeşler bir arada toplanıp sorguya çekilmişler. Doğru yolu seçen kardeşlerden ilkine sormuşlar; "Allah için dünyada ne yaptın?" "Orucumu tuttum namazımı kıldım zekatımı verdim Allaha layık olabilmek için kulluk görevimi iyi güzel bi şekilde yapmaya çalıştım." Bunun üzerine sorgucu melekler yolu göstermiş; "Tamam o zaman sen al bi huri çık yukarı cennete." Doğru yolu seçen 2. kardeşe gelmiş sorgu sırası. "Allah için ne yaptın?" "Orucumu tuttum, namazımı kıldım, zekatımı verdim. Allaha layık olabilmek için kulluk görevimi iyi güzel bi şekilde yapmaya çalıştım" diye cevaplamış o da. "Sende al bi huri çık yukarı" demişler. İyi yoldaki 3. kardeşe de sormuşlar ve aynı cevabı almışlar. "Hadi bakalım sen de al bi huri çık yukarı" demişler. Son sıradaki şarapçıya sormuşlar: "Allah için ne yaptın?" "Valla ben bişey yapmadım, ha bire şarap içtim, karılarla yattım kalktım, günah işledim." "Sen in aşşağıya, doğru cehenneme, yanacaksın." "Verin bir şişe şarap, ineyim" demiş bizimki. Melekler bozulmuş: "Aşşası meyhane mi lan?" "Niye? Yukarsı k*****mi ? *... Al huri çık yukarı! Al huri çık yukarı." ALINTI
  25. Gülücük Zamanı :)

    Adamın biri bir gün kahveye girer ve "Millet bana bakin Size söylüyorum Tam 30 sene sonra ben bu kahveye gene gelicem" der ve çıkar. Kahvedekiler adam deli diye fazla önemsemezler. Ve aradan 30 sene geçer. Aynı adam kahveye gene gelir ve der ki -"Hatırladınız mı beni millet. Size Demiştim 30 sene önce Ben gene gelicem diye işte geldim der. Kahvedekiler tabi ki şaşırır. Adam devam eder. "30 sene sonra gene gelicem bu kahveye" der. Ve gider. Aradan bi 30 sene daha geçer.....Nesil Değişmiştir 30 sene onceki insanların çocukları kahvede oturmaktadır artik..... Adam kahveden içeri girer.... "Bana Bakın Millet Ben Sizin babalariniza söyledim.....Size de söylüyorum 30 sene sonra ben bu kahveye gene gelicem" der ve çıkar. Kahve milleti gene bunu takmaz. Aradan 30 sene geçer. Ve adam gene gelir. "Beni hatırladınızmı millet 30 sene önce tekrar gelicem demiştim işte geldim ve 30 sene sonra gelip sizin cocuklarinizada aynı şeyi söylicem" der ve gider. Aradan bi 30 Sene daha geçmiştir.Ve adam Gene kahveye gelir. "Bana Bakın Millet Ben sizin dedelerinize söyledim...babalariniz a Söyledim.....şimdi size söyluyorum tam 30 sene sonra ben bu kahveye gene gelicem" der ve gider. .... İçlerinden birisi "Arkadaşlar bana bu olayı dedem anlatmisti.....Gelin bir hocaya gidelim bu adam niye ölmüyor nedir bunun hikmeti diye soralım" der. Ve bir hocaya giderler.hocaya durumu anlatirlar.hoca "ben bir gece ruyaya yatayim azrail ile konusayim bakayim niye canını almıyor bu adamın size yarın haber veririm" der....Ve gece Olunca hoca ruyaya yatar ruyasinda azrail ile konusur.... "Ya azrail sen bu şahısın canını niye almıyorsun"Azrail "Zamanında bu adam bir dilek diledi....Dilegi kabuL oldu onun icin" der.....Hoca "Ne diledi azrail" diye sorar ....... Azrail. "Allah`ım bana milli piyangodan büyük ikramiye çıkana kadar canımı alma diye diledi" der. Hoca "Eee Allah istese buna büyük ikramiyeyi çıkaramaz mı?" .... Azrail: "Çıkartmasına cikarir da Bu adam bir türlü bilet almıyor ki.... Alıntı