Dogru_Yol

Üye
  • İçerik sayısı

    1.928
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    20

Dogru_Yol kullanıcısının paylaşımları

  1. Bugün, Yarın ( Fıkra )

    Birini döven bir adam hakimin karşısına çıkarılmış, Hakim sormuş : - Nerede yaşıyorsun? - Orda burda… - Ne iş yaparsın? - Onu bunu… - Barda dövdüğün adamı önceden tanıyor musun? - Söyle böyle… - Ne demek yani nerden tanıyorsun? - Ordan burdan… Hakim artik dayanamamış : - Anlaşıldı, götürün bu adamı tikin içeri!.. İki jandarma adamın koluna girmiş götürürlerken adam hakime seslenmiş: - Heeeey bi dakika!.. Ne zaman çıkıcam ben burdan!.. Hakim de ona seslenmiş: - BUGÜN YARIN!… Alıntıdır Resim Kaynak Kaynak Pozitif Gazete
  2. Üç Maymun Hikayesi

    Biri gözlerini, biri kulaklarını, diğeri de ağzını elleriyle kapamış üç maymun figürü ile her yerde karşılaşıyoruz. ‘Üç maymunu oynamak’ deyimi kişinin olaylara karışmak istememesi anlamında kullanılıyor. Japon kökenli bu figürdeki maymunların isimleri, Mizaru, Kikazaru ve Iwazaru, Japonca’da sırasıyla (şeytanı) görmemek, işitmemek ve konuşmamak anlamına geliyor. Aslında bu isimlerde Japonca’daki bir kelime oyunu vardır. Japonca ’saru’ hem maymun anlamına gelen bir isim hem de arkasından geldiği kelimeye olumsuz anlam veren bir ek. Farklı anlamlarına rağmen aynı şekilde telaffuz ediliyorlar ve bir kelime ile birleştiklerinde ’sasu’, ‘zasu’ya dönüşüyor. Yani Mizaru hem gören maymun hem de görmemek anlamına geliyor. Üç maymunun kökeni hakkında çeşitli hikayeler var ama ilk olarak on yedinci yüzyılda Japonya’da, Nikku’da, ülkedeki iç savaşı bitirmekle ünlü soğun (baş kumandan) Tokugawa’nın anısına 1636 yılında yapılan anıtın ön tarafındaki ağaç oyma figürler arasında yer aldıkları kesin. Bu anıtta üç maymunun görevi ise kutsal ahırlara muhafızlık etmek. Aslında maymunun Japon kültürü içinde özel yeri vardır. Yıldız burçlarından birinin simgesi maymundur. ‘Maymunlar günü’ diye adlandırılan günde tapınaklarda dualar edilir. Her ne kadar görmeyen, duymayan, konuşmayan maymunlar ilk defa Japonya’da şekillendiyseler de felsefesinin sekizinci yüzyılda Hindistan’da ortaya çıktığı, Budist rahipler vasıtasıyla önce Çin’e sonra da Japonya’ya geçtiği sanılıyor. Hindistan’daki kökeni ise ‘görmezsek, işitmezsek, konuşmazsak, şeytan da bize dokunmaz, işimize karışmaz’ şeklinde özetlenebilecek Vadjra düşüncesine dayanıyor. Vadjra aslında üç gözü ve birçok eli olan mavi yüzlü, dehşetli ve korkunç bir Tanrı. Elleri ile sürekli gözlerini, kulaklarını ve ağzını kapatıyor. Böylece insanlara kötülüklere bulaşmama mesajı veriyor. Üç maymun figürünü bu kadar ünlü yapan da zaten yazı ile zor anlatılacak bir mesajı etkileyici, göz alıcı ve akılda kalıcı bir biçimde insanlara doğrudan iletmesidir. Japonya, Nikku’da üç maymun figürünün bulunduğu yeri gezdiren rehberler ise tapınaklardaki rahiplerin bir başka hikayeleri olduğunu söylüyorlar. Doğrusu bu hikaye üç maymun figürüne daha iyi uyuyor: Çok eski zamanlarda bir dağın bir yamacında iyi ve akıllı bir maymun kral, diğer yamacında da şeytan yaşarmış. Kralın çok yaşlı ama çok da akıllı üç danışman maymunu varmış. İnançlarına göre öbür yamaçta yaşayan şeytanı gören ve sesini duyanlar sonsuza kadar lanetlenip taş kesilir, maymun krallığı da felakete uğrarmış. Bu üç danışman maymun bir gün kralları için tepede nadide çiçekler ararlarken çalıların arasında bir hışırtı duymuşlar. Merakla çalıları aralayıp baktıklarında şeytanla yüz yüze gelmişler. Şeytan çirkin sesiyle çığlıklar atmaya başlamış. Maymunlardan birincisi görmemek için gözlerini kapamış ama şeytanın sesini duymuş. İkincisi kulaklarını kapamış ama o da şeytanı görmüş. Üçüncüsü ise hiçbir şey yapamamış, şeytanı hem görmüş hem de sesini işitmiş, bu ölümcül sırdan kimseye bahsetmemek için hemen ağzını kapamış. Kalplerinin taşlaşacağını bilerek ormanda dalları yere değen bir söğüt ağacının altına gizlenmişler. Orada korkudan titreyerek saatlerce hareketsiz kalmışlar. Gece yarısı bu sırrı kimseye söylemeyeceklerine, krallarını ve halklarını tehlikeye atmamak için ellerini kapattıkları yerlerden çekmeyeceklerine dair birbirlerine söz vermişler. O günden sonra insanlar ne zaman gözlerini, kulaklarını ve ağzını kapatmış üç maymun görseler anlamışlar ki onlar şeytanı görmüş ve duymuşlardır ama toplumun çıkarları uğruna bunu bir sır olarak saklamışlardır. Alıntıdır Fotoğraf Kaynak Kaynak Pozitif Gazete
  3. Kim Engelli ?

    Merhaba gönül dostlarım. Geçtiğimiz hafta Borçka’da güzel bir etkinlikle engellilere akülü araba verildi. Bunu düşünen ve bu yardımları veren herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Biz engelliler için akülü araba deyip geçmeyin. Sizler bunun önemini bizler kadar anlayamazsınız. Akülü araba demek, özgürlük demek, hayata attığımız adım demek. Sizler biraz uzunca bir yerde otursanız sıkılır kalkar yer değiştirirsiniz. Ama biz bunu yapamayız. Engellinin de kafasında ki sorunları bir kenara itip, kalabalığa karışıp insan olduğunu his etmesi gerekir. Bir araba bir limon satıp veya benim gibi gazete dağıtarak kazanacakları birkaç kuruş demektir. Ne kadar yazsam da sizler bizleri anlayamazsınız. İşte bu gecede beni üzen bir olay oldu. Akülü araba için müracaat eden engelli sayısı 4 gelen araba sayısı 3 olduğundan bir tercih yapıldı ve lise 2 sınıfa giden Ahmet akülü araba alamadı. Onun o üzüntüsü gözlerimin önünden gitmiyor. Oraya geldiğinde içinde yaşadığı heyecan kurduğu hayaller bir anda uçup gitti. Kaymakam beyin yanına gitti uzun, uzun konuştu ama bir netice alamadı. Gecede şarkı söylemeyi düşünüyordu o dakikadan sonra söyleyemedi. Sizlerden tek ricam var bu geceleri düzenlerken kimseyi kırmamaya özen gösterin ya da yardımlarınızı gizlice yapın böylece kimseyi üzmemiş olursunuz. Sevgili okurlarım o gecede birde melekle tanıştım ve bu devirde böyle bir gencecik kız çocuğunun oluşuna şaşırdım. İsmi Nazlı… Geçtiğimiz yıl Borçka’da çıkan yangında ağabeyini canını tehlikeye atarak kurtarmış ve bu haber yaygın basında yer almıştı. Kendi 15 yaşında, kurtardığı ağabeyi 30 yaşında ve yatağa mahkûm bir engelli. Beni etkileyen bir yanı da kurtardığı ağabeyi üvey olmasıydı. Bu devirde öz kardeş, kardeşini tanımazken bu küçük melek ağabeyi için canını tehlikeye atarak büyük bir insanlık dersi vermiştir. Gecede kendisi için değil, ağabeyine rahat bir ortamda yaşatabilmek için mücadele ediyordu. Evet, melekler hâlâ var ve yarınlara ümitle bakabiliriz, bunu gördüm. Bunu görünce yaşama sarılma gücünü kendimde his ettim. Bence gecenin yıldızı, engelli sanatçı Aydoğan’dı. Bizlerin sanatta temsilcisi olan bu cesur yürekli adam inşallah hak ettiği yerlere gelir. Gecede bir etrafıma baktım ve burada kim engelli diye düşündüm. Kendilerini aşmış sesleriyle yaptıkları işleriyle insanlıklarıyla çok adımlar atmış bu insanlar engelli olarak kabullenemiyorum. Öyle sağlam özürlüler gördüm ki, engelli oluşumdan dolayı şükür ettim. Bizlerin yüreğinde kötülük olmaz, iki yüzlülük olmaz riya hiç olmaz. Bizler içimizle dışımızla aynıyız kimsenin hakkına el uzatmayız, aç kalsak da ses etmeyiz. İşte bizler ele muhtaç verilenlerle yetinmek zorunda bırakılmış engelliler kaderimizi kabullenmek zorunda bırakılmışız. Üreticiliği unuturmuşlar tüketici gözüyle bakılarak zayıf insan olmaya zorlanmışız bu güne kadar. Ama artık yeter deme zamanımız geldi. Bizler de neler yapa bileceğimizi bazı başarılı engelli dostlarımızın sayesinde gördük. Şimdi gelen engelli genç kardeşlerimizin hayalleri var kimi müzisyen, kimi avukat olma hayalleriyle ele muhtaç olmaya HAYIR diyerek savaşıyorlar. Devletimizden tek isteğimiz bize tanıdıkları haklarımızı bizlere vererek tüketicilikten üreticiliğe geçmemizde önümüzü açmalarıdır. Öncelikle bizlere verilen iş kollarını bizlere vererek başlamalıdırlar. Sağlam özürlülere peş keş çekilen kadrolarımızı bizlere iade ederek engellilerin yaşama isteklerini güçlendirmiş olurlar ve üretici olmalarına katkıda bulunmuş olurlar. Biz sizden yeni bir şey istemiyoruz var olan hakkımızı istiyoruz. Sevgili Murgul halkı sizlerin içerisinden biri olarak Murgul da yaşayan engelli kardeşlerimiz için bir gece düzenlemek istiyorum. Sizlerden bana destek olmanızı rica ediyorum. Belediye başkanımızı ve ilçe kaymakamımızı bu hayırlı iş için bizlere destek vermeye davet ediyorum. Artvin zihinsel engelliler dernek başkanımız sayın HATİCE NUR ERSÖZ Hanım efendiden destek vereceğine dair söz aldım yaşadığım ilçemin insanları da beni yalnız bırakmayacağından emin olarak hepinizi saygı ve sevgilerimi sunar. ESEN KALIN. Kaynak
  4. Çocuğun Duası

    Çocuk bir gün odasında '' İnş Allah'ım yarın dedem ölür '' diye dua ediyormuş,o sırada oradan geçmekte bulunan babası bunu duymuş ve aldırış etmemiş. Ertesi gün çocuğun dedesi ölmüş ve babası telaşlanmış. Bir gün yine çocuk '' İnş Allah'ım yarın babaannem ölür '' demiş. Babası yine aldırış etmemiş ve ertesi gün çocuğun babannesi ölmüş. Çocuk bu seferde '' İnş Allah'ım yarın babam ölür '' demiş. Babası bu sefer çok telaşlanmış,sabaha kadar gözüne uyku girmemiş.Ertesi gün olmuş ama hiç bişi olmamış. İşten eve geldiğinde karısını ağlarken görmüş ve niye ağlıyorsun diye sormuş.Karısı ise '' Kapıcı öldü bey '' demiş Alıntı
  5. Herhangi bir gözlüğe uyarlanan basit bir teknolojiyle felçlilere gözleriyle yeniden yazıp çizme yeteneği kazandırmak mümkün. Free Art and Technology (Özgür Sanat ve Teknoloji) adlı sivil toplum kuruluşu üyeleri felç olan ve yeteneklerini sergilemekten mahrum kalan sanatçılara yönelik bir çalışma başlattı. Boynundan altı tamamen felç kalanlara yönelik yürütülen çalışma sonucunda ortaya çıkan EyeWriter (Göz yazıcısı) adlı ürünse sanatçı olsun olmasın bütün felç hastalarına karşı umut ışığı doğurdu. Sistemin temelini her yerde bulunabilecek herhagi bir gözlük çerçevesine bakır telle bağlanan bağlanan kızılötesi LED ampuller ve basit bir kapalı devre kamerası oluşturuyor. Açık kaynaklı ve ücretsiz bir yazılım gözün hareketlerini gözlüğün camından gelen yansımayla takip ederek protez kolları yöneten bilgisayara aktarıyor. Böylece sadece göz hareketleriyle herhangi bir yüzeye yazı yazmak; hatta resim çizmek bile mümkün oluyor. Geçirdiği LMS hastalığı yüzünden 2003 yılından bu yana felç kalan Tempt One lakaplı ünlü grafitti sanatçısı Tony Quan için geliştirilen EyeWriter’a yönelik bütün bilgiler, kurulum planları ve yazılımlar ücretsiz olarak Free Art and Technology’nin web sitesine konuldu. Kaynak.haberciniz.biz
  6. Erkeği mutfağa sokmak için gerekli malzemeler *Çiçekli-böcekli-meyveli mutfak önlükleri yerine Örümcek Adam Terminatör X-Man desenli önlükler yapılsın. *Fırın eldivenleri kaleci eldiveni gibi tasarlansın. *Çöp kutusu yüksekçe bir yere koyulsun; basket atmayı severler! *İsviçre çakısını da severler mesela; onun gibi birden fazla fonksiyonu bir arada sunan aletler üretilsin. *Televizyon mutlaka olsun ve öyle bir ayarlansın ki yalnızca Kurtlar Vadisi ve futbol maçları izlenebilsin. *Mümkünse porselen kristal gibi ‘kırılgan’ maddelerden yapılmış kap-kacak bulundurulmasın! Demir çelik olabilir. *Deterjanı kendisi koyan bulaşıkları kendisi yerleştiren ve uzaktan kumandayla çalışan bulaşık makineleri icat edilsin. *Mutfak aletlerinin kullanım kuralları mümkün olduğunca basitleştirilsin. *Ocağı yakmak için kullanılan çakmak Zippo olsun. *Mutfakta internete bağlı bir adet dizüstü bilgisayar olsun ki makarna suyunun kaynamasını beklerken ayaküstü oyun oynayabilsinler. *Etrafta çerez dolu kaseler küllük ve benzeri mühimmat bulundurmak faydalı olabilir. *Yemek kitaplarının dili değişsin yeni bir mutfak terminolojisi oluşturulsun. “Bir tutam tuz” yerine “çakının ucuyla tuz” diye yazılsın mesela. *Tencere tava cezve gibi mutfak eşyaları yıldız futbolcu desenleriyle bezensin. ( takım kuracağım diye onlarca tencere almaya kalkabilirler bu maddeyi yeterince büyük bir mutfağınız varsa dikkate alın) *Yemeğin yanması ya da başına başka bir felaket gelmesi durumunda acil çözüm için mutfak panosunda pizzacı kebapçı hamburgerci telefonları bulundurulsun Alıntı
  7. Bizler Özürlüyüz

    Kimimiz işitmez,kimimiz görmez Bizler özürlüyüz,kusurlu değil. Korkmayın bunlardan hiç kimse ölmez Bizler özürlüyüz kusurlu değil. Bak gözüm görmezde resim yaparım, Ben de bu yolları hep adımlarım Bende bir bireyim her yerde varım Bizler özürlüyüz,kusurlu değil. Bak onun kulağı duymuyor, neyler Hepsi nota bilir,şarkılar söyler Bize acımasın ağalar beyler Bizler özürlüyüz kusurlu değil. Bak burada kolu yok,bacağı sakat Değnekle geziyor buluyor takat Yaşamımız zordur,biliriz fakat Bizler özürlüyüz kusurlu değil. Bize imkan verin budur son sözüm Görün bak ne yapar o zaman özüm Ürettikçe görür gönülden gözüm Bizler özürlüyüz kusurlu değil. Nice insan var ki gönülden görür Yürekten işitir, yürekten yürür COŞARİ yürekten konuşur durur, Bizler özürlüyüz,onlarsa değil. İbrahim Coşar
  8. Babadan Kızına Çok Özel Mektup

    Bir okuyucumun engelli kızına yazdığı mektubunu yorumsuz olarak sizlerle aşağıda paylaşmak istedim. Sevgili Kızım Azra, “Anlat babası!” dediler bana ablaların, amcaların, teyzelerin Öyle bir anlatmak istiyorum ki seni; ben anlattıkça, bütün engeller kalksın istiyorum, hayatının baharındaki bütün filizlerin önünden. Hani bir bahar sabahı güneşli bir güne uyanmışsınızdır, pencereyi açarsınız ve kıdemli bir ağacın çiçeğe durmuş dallarının birindeki neşeli bir kuşun cıvıltısı dolar ya odanıza, hani sadece duyarsınız ya cenneti, işte ondan daha güzeldir benim kızımın sesi... İnsan her gün anımsar mı aynı gözleri? Onun gözleri; berrak akan bir derenin içindeki siyah çakıl taşlarından daha siyahtır ve yakar yüreğimi bakışları. Her gün bir güneşin doğduğunu sanıyor bazıları. Oysa sen benim gözlerime bakıp her güldüğünde, başka bir güneş daha doğuyor benim dünyama. Sen dünyama girdiğinde, ben bir başka benle tanıştım. Sanki seninle beraber ben de doğdum. Doğum gününe izinsiz ortak oldum kızım beni affet. Umudumun filizi Umudumun filizi oldun. En çirkin yüzler bile sevimli artık senin şerefine. Güzel gözlerine umutsuzluğun gölgesi düşmesin diye, ceviz kabuğundan koca bir gemi yapar baban bu acımasız hayat okyanusunda ve daha sıkı asılır küreklere... Sana o kadar uzak bir diyardayım ki şimdi kızım. Hasretin de senin gibi nazlı biliyor musun? O da senin gibi inatçı. Hasretin de senin gibi bırakmıyor peşimi be kızım. Neden senden uzak olduğumu soruyorsundur eminim. Senin ve kardeşinin geleceği için, o narin bedeninin dayanamayacağı bir coğrafyada, üstelik akşamları koşarak gidilecek evleri olamayan amcalarınla birlikteyim kızım. Tek başına İnsan bazen tek başına aşamaz bazı engelleri, arkadaşlarına ihtiyaç duyar ve onların yardımıyla aşar. Senin kulaklarının da iki tane arkadaşa ihtiyacı varmış. Onlar yardım edeceklermiş dünyada var olan sesleri işitmene. Korktuk önce, ama sen o küçücük yüreğinle o kadar büyük bir olgunlukla kabul ettin ki bu yeni arkadaşları, kuyumcu vitrinlerindeki pırlanta küpelerden daha değerli olduklarını hissettirdin onlara. Keşke herkes senin gibi tanımlayabilse arkadaşlığı süslü gevezem. İyi dinlememek İnsanlar bu dünyada hep anlaşılamamaktan veya yanlış anlaşılmaktan şikayet ederler. Bunun tek sebebi insanların birbirlerini iyi dinlememeleridir. Yani kısacası işitirler ama duymazlar. Unutma kızım! O arkadaşların sadece işitmene yardımcı olacaklar. Duyman için dinlemen gerekir. Can kulağıyla dinle sana anlattıklarımı. Belki o zaman engelleri yüzünden engelli sayılan kardeşlerinin, ablalarının, ağabeylerinin haklı isyanlarını da duyarsın... Ufuk Baysal Belli ki Ufuk Baysal gurbette. Ailesinin geleceği için çalışıyor. Allah yardımcısı olsun, kuvvet versin. Küçük Azra da babası ile gurur duysun! ‘Spor Şurası 2008’ 1) Tüm tesislerin engelli, engelsiz sporcu ve seyirci ayrımı yapmaksızın düzenlenmesi, ulaşılabilir, erişilebilir ve ihtiyaca cevap verebilir hale getirilmesi, 2) Tüm spor tesislerinin dışında, Milli Eğitim Bakanlığı’na ait okulların spor tesislerinde ve diğer kurumların bu amaçla kullanılan tüm spor tesislerinde aynı düzenlemenin yapılması ve denetlenmesi, 3) 81 ilde bulunan spor tesislerinin değerlendirilmesi amacı ile GSGM Tesisler Dairesi Başkanlığı, Engelli Spor Federasyonu ve Türkiye Futbol Federasyonu yetkililerinin oluşturduğu bir komisyon kurulmalıdır. Bu komisyonca alınan kararlar doğrultusunda il müdürlükleri ile işbirliği içerisinde tesisler hakkında bilgi edinilmelidir. 4) Spor tesislerinin engelli sporcu ve seyircilere uygun hale getirilmesi; 81 ilde bulunan tüm spor tesislerinin engelliler açısından kullanılabilmesi için gerekli olan çalışmaların ne olacağı ve maddi bilançosunun çıkarılarak rapor şeklinde hazırlanmalıdır. 5) Yurt genelinde bütün tesislerde engelli, engelsiz tüm kulüplerin ayrım yapılmaksızın antrenman ve maç yapma imkanları eşit hale getirilmelidir. 6) Federasyonlar, Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK arasında yapılacak protokolle mevcut sistemdeki eksikliklerin ivedilikle düzeltilmesi sağlanmalı, özellikle alt yapı oluşturulmasında engelliler spor öğretmenliği ve antrenörleri eğitimi gerçekleştirilmelidir. Bu ve bunun gibi daha birçok engelli sporu ile ilgili konular 26- 28 Kasım 2008 tarihinde, yani bundan 16 ay önce yapılan ‘Spor Şurası’nda tavsiye kararı alarak engelliler ve spor komisyonunun raporunda yer aldı. Yalnız bunlar mı? Spor teşkilatının yeniden yapılanması ile ilgili Spor Komisyonu’nun karar ve görüşleri, Spor Kültürü ve Sporla Eğitim Komisyonu’nun görüşleri, Sporda Sağlık ve Sosyal Komisyonu’nun görüşleri gibi konularda da birçok görüşler ve tavsiye kararları bildirildi. Daha sonra bu çalışmaların takibi için bir komisyon kuruldu. Geldik 2010 Mart ayına. Bu arada Başbakanlık Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bu konuları içeren tam 375 sayfalık bir kitap hazırladı. Netice sıfıra sıfır, elde var sıfır. Harcanan yüz milyarlarca para şu an ki görüntüye göre boşa gitti. Spor Bakanlığı da bugüne kadar bu konuda herhangi bir adım atmadı. O zaman sormak gerekir: Yazık değil mi bu halktan toplanan vergilerle harcanan paralara? Engelli kardeşlerimize sahip çıkılsın İl, ilçe, belde ve köylerdeki tüm engelli kardeşlerimizin birçok sıkıntı var. Ama onlar dertlerini bir türlü anlatamaz. hallerine şükreder, hayatını sıkıntılı bir şekilde sürdürür. Ülkemizde gerçekten duyarlı vatandaşlarımız var ama onlar da kendilerini zar zor geçindiriyor ve yine de elindeki bir ekmeği ikiye bölerek paylaştırmayı da bilir. TBMM’de vara yoğa parmak kaldırıp işlerine gelen meseleleri çözüyorlar. Bu kez de engelli kardeşlerimiz için o sihirli parmakları kaldırıp çözüm üretseler. Öncelikle maddi durumu iyi olmayan engellilerimizin sıcak bir yuvasının olması ve ihtiyaçlarını giderilmesi onlara yapılacak en büyük iyilik. Hayırsever büyüklerimiz, sanatçılar ve futbolcular da ülkemizdeki engelli derneklerine yardım yapabilir. Necip Yozgatlı/ İstanbul e-mail: necipyozgatli@hotmail.com Neden bizler için otomobil yapmıyorsunuz? Ankara’da yaşayan bir engelliyim. Tekerlekli sandalyem var. Toplu taşıma araçlarını kullanamıyorum. İşe gitmek için taksi tutmam gerekiyor ama param yetmiyor. Hükümete soruyorum: En önemli iddialarınızdan biri engelliye sahip çıkmaktı. Devrim niteliğinde iddialarıyla engelliler yasası meclisten çıkartıldı. Amaç engellilere hakkını vermek mi, haklarını geri almak mı? Yapılan değişiklik şöyle: 07. 10.2009 tarih ve 27369 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile engelliler tarafından yurt dışından özel tertibatlı olarak ithal edilen otomobillerin ‘model yılı dahil 3 yaşından eski olamayacağı’ hükmü getirildi. Engelliler zaten hayatlarını zor koşullarda sürdürüyor. Yol yok, kaldırım yok, engellilerin kullanımına uygun araç-gerecin yok, hizmet verecek sektör bile yok. Bütün malzemeler yurt dışından geliyor. Engelliler için araç, toplu taşıma araçlarının kullanılamadığı bir ülkede lüks değil bir ihtiyaçtır. Engelli olarak bizlere sahip çıkacak, sosyal sorumluluk projeleriyle çözüm getirecek yerli otomotiv firmalarına buradan sesleniyoruz. Engelli otomobilleri için neden çalışma ve kampanya yapmıyorsunuz? Taner Ünsal Altınpark / Ankara tanerunsall@hotmail.com AŞKA ENGEL YOKTUR Aşık oldum ben sana Seni Yaradan’a Kahrolurum sensiz geçen yıllarıma Aşkla bağlandım ben sana Engelin aşkımıza engel değil Ne yapsak elimizde değil Gönülden bağlandık biz aşka Engel koymasınlar aşkımıza Leyla ile Mecnun imrendi aşkımıza Yansa da yüreğimiz sevgiden Olmasın aşkımızın sonu hüsran Kalbimizde var aşk ile sevgi Tut elimden bırakma beni Usanmam seni sevmekten Rabbim ayırmasın bizi sevmekten Yasin Tuğrul/Aydın Tel: 0534 9654327 0534 9654327 Email: ask_0099@hotmail.com Yavuz Kocaömer Kaynak
  9. Mantıklı Ve Dikkatli Misiniz ? ( Test )

    Birçok profesyonel kuruluş tarafından insanların iç dünyalarını ve insanlarla ilişkilerini değerlendirmek için kullanılan bu testi siz de uygulayın, kendinizi daha iyi tanıyın. SORULAR 1. Kendinizi ne zaman en iyi hissedersiniz? (a ) Sabahları (b ) Öğlenden sonra ve akşama doğru (c ) Gecenin ilerleyen saatlerinde 2. Nasıl yürürsünüz? (a ) Hızlı ve uzun adımlarla (b )Hızlı ve kısa adımlarla (c ) Normalden yavaş ve etrafa bakınarak (d ) Yavaş ve başı eğik (e ) Çok yavaş 3. İnsanlarla konuşurken (a ) Kollarımı göğsümde katlamış olarak dururum (b ) Ellerimi sıkarım (c ) Bir veya iki elimi belime koyarım (d ) Konuştuğum insanlara dokunur veya ittiririm (e ) Kulağımla oynar, çeneme dokunur veya saçımı düzeltirim 4. Dinlenirken nasıl oturursunuz? (a ) Dizler katlanmış ve bacaklar birbirine bitişik olarak (b )Bacaklar çaprazlanmış olarak (c ) Bacaklarımı uzatarak (d ) Bir bacağımı altıma katlayarak 5. Çok hoşunuza giden bir şey olduğunda ne yaparsınız? (a ) Büyük bir kahkaha atarım (b ) Gülerim ama fazla sesli değil (c ) Bir kerelik gülerim (d ) Sessizce gülümserim 6. Bir partiye veya sosyal etkinliğe katıldığınızda (a ) Herkes sizi fark edecek şekilde gürültülü bir giriş mi yaparsınız? (b ) Sessiz bir giriş yapıp etrafınızda tanıdığınız birilerine mi bakınırsınız? (c ) Çok sessizce girip kimsenin sizi fark etmemesine mi gayret edersiniz? 7. Çok zor bir işe dikkatinizi vermişken rahatsız ediliyorsunuz.Ne yaparsınız? (a ) Bölünmeyi memnuniyetle karşılarım (b ) Aşırı derecede rahatsız olurum (c ) Belli olmaz.Bu iki uç arasında değişken davranışlar gösteririm 8. En çok hangi rengi seversiniz? (a ) Kırmızı veya portakal rengi (b ) Siyah (c ) Sarı veya mavi (d ) Yeşil (e ) Koyu mavi veya mor (f ) Beyaz (g ) Kahverengi veya gri 9. Yatakta uyumadan önceki birkaç dakikada (a ) Sırt üstü yatıp uzanırsınız (b ) Karnınızın üstüne yatıp uzanırsınız (c ) Hafif kıvrılmış olarak yan tarafınıza yatarsınız (d ) Başınızı bir kolunuzun üzerine koyarsınız (e ) Başınızı yorganın altına kapatırsınız 10. Rüyanızda genellikle (a ) Düşersiniz (b ) Kavga eder veya tartışırsınız (c ) Birilerini veya bir şeyler ararsınız (d ) Uçar veya yüzersiniz (e ) Genelde rüya görmezsiniz (f ) Rüyalarınız daima hoştur PUANLAR: Şimdi puanlarınızı toplayınız. 1. (a ) 2 (b ) 4 (c ) 6 2. (a ) 6 (b ) 4 (c ) 7 (d ) 2 (e ) 1 3. (a ) 4 (b ) 2 (c ) 5 (d ) 7 (e ) 6 4. (a ) 4 (b ) 6 (c ) 2 (d ) 1 5. (a ) 6 (b ) 4 (c ) 3 (d ) 5 (e ) 2 6. (a ) 6 (b ) 4 (c ) 2 7. (a ) 6 (b ) 2 (c ) 4 8. (a ) 6 (b )7 (c ) 5 (d ) 4 (e ) 3 (f ) 2 (g ) 1 9. (a ) 7 (b ) 6 (c ) 4 (d ) 2 (e ) 1 10. (a ) 4 (b ) 2 (c ) 3 (d ) 5 (e ) 6 (f ) 1 60 PUAN VE ÜZERİ: İnsanlar sana kırılgan bir eşya muamelesi yapıyorlar. Kibirli, bencil ve aşırı baskın birisi olarak görülüyorsun. İnsanlar size hayranlık duyup sizin gibi olmak isteyebilirler ama size her zaman güvenmezler ve sizinle çok yakın ilişkide olmaktan kaçınırlar. 51 – 60 PUAN: insanlar sizi heyecan verici, havai, düşüncesiz yapıda, doğal liderlik özellikleri olan, her zaman doğru olmasa da hızlı karar veren birisi olarak tanırlar. Seni cesur, maceraperest birisi olarak tanırlar; her şeyi bir kez denemek isteyen, macera yaşamak için fırsatları kaçırmayan birisi.. Yaydığınız heyecandan dolayı insanlar sizinle aynı iş yerinde yaşamaktan zevk alırlar. 41 – 50 PUAN: İnsanlar sizi taze, canlı, çekici, eğlendirici, pratik ve daima ilginç birisi olarak görürler; her zaman ilgi odağı olan ama çok aşırıya kaçmayacak kadar da dengeli birisi.. İnsanlar sizi ayrıca iyiliksever, düşünceli, anlayışlı ve kendilerini neşelendiren ve rahatlatan birisi olarak tanırlar. 31 – 40 PUAN: İnsanlar sizi mantıklı, ihtiyatlı, dikkatli ve pratik birisi olarak görürler. Sizi zeki, yetenekli ve hünerli ama alçak gönüllü olarak tanırlar. Çok hızlı arkadaşlık kurmayan, ama arkadaşlarına karşı çok sadık olan ve onlardan da aynı şeyi bekleyen birisiniz. Alıntı Fotoğraf Kaynak Kaynak Pozitif Gazete
  10. Mantıklı Ve Dikkatli Misiniz ? ( Test )

    Sayın Pozitif Gazete Çok naziksiniz....tüm omurilik felçlileri ailesi adına teşekkür ediyorum..... Sizin gibi değerli insanları her zaman aramızda görmekten mutluluk duyarız.... Allaha emanet olun....bizleri unutmayın....
  11. Ağrı Başkent Köyü'nde oturan Ayhan Babayiğit yüzde 97 yatalak ve özürlü raporu almasına rağmen özürlü maaşını alamıyor. Baba, Sali Babayiğit, tüm uğraşlarına rağmen özürlü oğluna maaş bağlanmamasına tepki gösterdi. AĞRI - Merkeze bağlı Başkent köyünde ikamet eden Ayhan Babayiğit(19) özürlü ve yatalak olmasına rağmen devletten yardım alamıyor. Serebral Palsi hastası, ağır özürlü olan ve Ağrı Devlet Hastanesi’nden yüzde 97 özürlü raporu alan Ayhan Babayiğit rapora rağmen devletin özürlülere tanımış olduğu özürlü maaşından faydalanamıyor. Konu hakkında görüştüğümüz baba Sali Babayiğit mağdur çocuğunun hakkı için gösterdiği çabasının sonuçsuz kaldığını söyledi. Babayiğit; “Çocuğum özürlü ve yatalak biri. Doktor doktor dolaştırdım ve yüzde 97 oranında özürlülük raporu verdiler. Şu koşulda devletin özürlülere 3 ayda bir verdiği özürlü maaşından faydalanması lazım. Ama verdiğim uğraşlara rağmen yine de maaşını vermediler.”dedi. Gerekli mercilere başvurduğunu ama kendisinin terslendiğini ifade eden Sali Babayiğit; “Ağrı Valiliği İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne başvura da bulundum, Müdür Metin Ürgün bana bütün köyleri dolaştıklarını bizim köye de geldiklerini söyledi. Ben de, bizim köye geldiniz de evime neden gitmediniz dedim. Ürgün de ‘Sen evde değildin’ cevabını verdi. Bunun üzerine benim evde olup olmamama neden bakıyorsunuz, çocuğum evdeydi baksaydınız. Rapor elimde, gelip çocuğuma da bakın gerçekten mağdurdur, ihtiyacıma cevap vermeyecekseniz Vali Mehmet Çetin’e çıkarım demem üzerine bana kızarak, ‘Senin ihtiyacını karşılamam çık Vali’ye’ şeklinde çıkıştı. Sorunumuzu kime söyleyelim, bizim sıkıntılarımızı kim karşılasın. Sınırları içinde yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti sıkıntılarımızı karşılamayacaksa yurt dışına mı çıkalım.” şeklinde tepkisini dile getirdi. Babayiğit imkânının olması halinde kimseye ihtiyaç duymayacağını vurgulayarak; “Ben hastalığımdan dolayı çalışamıyorum, şuanda işsizim, oturduğum yıkık ev bile bana ait değil. Eğer işim olsaydı, maddi gücüm yerinde olsaydı, kimseye ağız eğmez ihtiyaç duymazdım. Çocuğumun bütün ihtiyaçlarını karşılardım. Vali Mehmet Çetin’in gençleri spora teşvik etmesi, her fırsat bulduğunda hatta dün bile gençlere spor malzemesi yardımında bulunması ve bütün gençlere teşviklerini hiçbir zaman kesmeyeceğini, maddi imkânlarla gençlerin arkasında olacağını vurgularken bu özürlü gençlerimize sahip çıkmaması, görmezden gelmesi bizde şaşkınlık yarattı. Valimizin sadece sporla ilgilenen gençleri kollaması değil, ilgisine bütün gençleri almasını bekliyoruz.”şeklinde konuştu. (Ömer Adıgüzel – İLKHA) Kaynak.medya73.com
  12. Mantıklı Ve Dikkatli Misiniz ? ( Test )

    Sayın Pozitif Gazete Öncelikle omurilik felçlileri ailesine hoş geldiniz.....sizi her zaman aramızda görmek isteriz..... Kaynak ekledim ve nezaketle haber verdiğiniz için teşekkür ederim.... Hatasız kul olmaz....kusura bakmayın lütfen.....
  13. Bir Gün Susmayı Öğrendim....

    Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım. çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, bir de sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksın babanla?' diye çıkışır, beni odama gönderirdi. çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hala ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim. Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli birşey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı. Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. önce resim yaparak başladım işe. Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu. 'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara anlatıyordu annem halimi. Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!'diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum. Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum. Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım.' dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım? Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim. Babam baktı. Hım, dedi 'çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde.' dedi. Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim. O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.'dedi. Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem.' dedim. Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla başladım anlatmaya. Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde 'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye. Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Duyduklarına inanamıyorlardı .. Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi. Alıntı
  14. ÖSYM Başkanından Engellilere Müjde

    Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, üniversite sınavlarında sorulacak soruların Braille alfabesi ile de yazılması gibi bir dizi önerinin görüşüldüğünü söyledi. Konuyla ilgili kesinleşmiş bir karar bulunmadığını belirten Yarımağan, "Bu seneki, sınavları etkileyeceğini sanmıyorum." dedi. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) sınav ve üniversite eğitiminde engelli öğrencilerin karşılaştığı sorunlar ile ilgili bir toplantı yaptı. Toplantıya, ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan, Sanatçı Metin Şentürk, üniversite öğretim üyeleri ve engellilerle ilgili sivil toplum kuruluşları katıldı. ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan, Cihan Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada, YÖK'ün engelliler ile ilgili oluşturduğu komisyonun uzun süredir çalışmalarına devam ettiğini belirtti. Komisyonun zaman zaman uzmanları da çağırarak, engelliler konusunda sınavlar ve üniversite eğitiminde yapılması gerekenler konusunda görüş alışverişinde bulunduğunu kaydeden Yarımağan, "Yani bu süren bir toplantılar zinciri. Bugün engelliler ile ilgili bir danışmanlık kuruluşu ve Metin Şentürk'ün başkanı olduğu örgüt birer sunum yaptı." diye konuştu. Yarımağan, sınav ve üniversite eğitiminde engellilerin karşılaştığı sorunlar ile ilgili, "Engel türlerine göre… Mesela görme engellilerin kendilerine göre sorunları var. Bunlara alternatifler sunulmak isteniyor. Sadece bir okuyucunun soruları okuması değil, onların kendi alfabelerinde soruların yazılması veya sınırlı engelli olanlar için büyütme olanakları, alet kullanmaları, bilgisayarla sesli olarak soruların okunması, hiperaktifler için onların ihtiyaçlarının karşılanması gibi… Sınavlarda neler yapılabilir? Tabii bunlar yapılırken, sınav güvenliğinin de dikkate alınması gerekir." şeklinde konuştu. Benzer bir çok öneri olduğunu, ancak henüz kesinleşmiş bir karar bulunmadığını ifade eden Yarımağan, "İmkanları artırıp onlara daha çok alternatif sunma genel eğilim." ifadesini kullandı. Engellilerin üniversite eğitimleri sırasında da sıkıntı çekmemeleri için gerek fiziksel ulaşım- dolaşım gerekse dersleri izleme açısından neler yapılabileceğinin de görüşüldüğünü aktaran Yarımağan, "Bu bilgilerin alınarak, üniversitelerin gerekli hazırlıkları yapması üzerinde çalışılıyor." dedi. Engelliler konusunda 2010'da yapılacak sınavda herhangi bir değişiklik olmayacağının altını çizen Yarımağan, "Bunlar daha ileriye dönük. Henüz verilmiş bir karar yok. Bunlar hazırlık yapılması gereken konular. Bu seneki, sınavları etkileyeceğini sanmıyorum." sözlerini kaydetti. SANATÇI METİN ŞENTÜRK: AKADEMİK DESTEK İÇİN BURADAYIZ Sanatçı Metin Şentürk, toplantı çıkışında yaptığı açıklamada, başkanlığını yaptığı Dünya Engelliler Vakfı'nın bir sunum yaptığını belirtti. Proje ve düşünce kuruluşu olduklarını kaydeden Şentürk, "Bunu hocalarımız ile paylaşmak, akademik destek almak için buraya geldik. İlerleyen zamanlarda da akademik desteğimizi buradan alarak yolumuza devam edeceğiz." diye konuştu. Şentürk, yapılan sunumun içeriği ile ilgili ise şunları dile getirdi: "Bizim vakfımızın kuruluş amacını, hedeflerimizi sıraladık. Bunların içinde adalet, sevgi, kardeşlik gibi duyguların hakça düzenlenmesi, geliştirilmesi, güçlendirilmesi ve yaşandığı bir toplum oluşturulmasıydı. Dünya Engelliler Birliği'nin kurulmasıydı, engellilerin, nitelikli ve öncü bir şekilde toplumda tam ve adil bir şekilde temsillerinin sağlanması, yerel yönetimlerde sosyal uygunluk vizesinin uygulanmasının sağlanması, engelliliğin engellenmesi ile ilgili… Bunun gibi birçok projemizi paylaştık. İnşallah, önümüzdeki günlerde çok güzel projeler ile birlikte olacağız." (CİHAN)
  15. İlginç Hayvanlar

    <object width="650" height="650"><param name="movie" value="http://www.zaplat.com/s/MTM4MDg1"/><param name="menu" value="false"/><param name="quality" value="high"/><embed src=http://www.zaplat.com/s/MTM4MDg1 menu="false" quality="high" width="650" height="650"/></object>
  16. Ulaştırma Bakanlığı, görme engelli vatandaşların yardım almadan istediği yere gidebilmelerini sağlayacak 5 bin 'gören göz' cihazı için ikinci kez ihaleye çıkıyor. Proje, araçlarda kullanılan navigasyon (seyrüsefer) cihazlarını, özel bir yazılımla görme engellilerin hizmetine sunuyor. Böylece görme engelliler, sesli olarak istedikleri adrese gidebilecek. Cihaz, görme engellilerin sadece adres ve yön bulmasına değil, hiçbir yardım almadan otobüsleri kullanmalarına da imkân tanıyor. Aynı şekilde otobüs şoförlerinin durakta görme engelli biri olup olmadığını anlayabilmelerini de sağlıyor. Bunun için otobüslere GPS alıcısı yerleştirilecek. Alıcı sayesinde, otobüs şoförleri durakta görme engelli biri olduğunu anlayarak, durağa yanaşacak. Görme engellinin elindeki cihaz da, sesli olarak otobüsün durağa yanaştığı uyarısını yapacak. Mesela uyarı; "261 numaralı otobüs durağa yanaştı, 20 metre ileride sağ tarafta bekliyor" şeklinde yapılacak. Engelli de santim santim yapılan tarif üzerine beklediği otobüse binecek. Otobüsün içinde, her durak, engelliye sesli olarak iletilecek. Böylece görme engelli vatandaşlar, yanında oturan birinin yardımına dahi ihtiyaç duymadan seyahat edebilecek. Bakanlık daha önce ihale ilanı çıkarmış ancak birçok firmanın şartname almasına rağmen ihaleye katılmamalarından dolayı iptal etmişti. Bakanlığın üzerinde durduğu proje için Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, "Karanlığa bir yol feneri" nitelemesini yapıyor. Gören göz projesinin pilot uygulaması, Türkiye'deki 1,5 milyon görme engellinin büyük kısmının yaşadığı Ankara ve İstanbul'da başlayacak. Görme engellilere dağıtılacak 5 bin cihazla, uygulamanın eksiklerini görme fırsatı yakalanacak. Projenin maliyeti yaklaşık 6 milyon Euro'yu bulacak. Maliyet, haberleşme hizmetlerinden toplanan paralarla oluşturulan Evrensel Hizmet Fonu'ndan karşılanacak. ZAMAN
  17. Sayın kalpsizim_85 Emeğine sağlık....teşekkürler.... Kaderime yazılan hayatı yaşıyorum ve bence herkes kaderine yazılanı yaşıyor..... Çocukluk yıllarımdan beri istediğim hayatı yaşamam için ailemin olması veya kendi maddi imkanlarımın geniş olması gerekir..... Beni anne tarafı akrabalarım büyüttü ve halen onlarla beraberim....her konuda bilgili ve imkanları olan topluluk arasındayım....dışardan beni gören el bebek gül bebek zanneder ama aslında öyle değil....ben evlatları değilim....ayrıntısını belki tahmin edersiniz.....aralarında bulunduğum insanlara uyum sağlamak zorundayım.... Allah hepimizin sabrını gücünü arttırsın inşallah....
  18. Milli Eğitim Bakanlığınca (MEB) yapılan düzenlemeyle, dershanelerde en az 3 yerine 6 derslik olması, dershanelerin bütün birimlerinin, aynı binanın birbirine bitişik daire veya bitişik alt ve üst katlarında veya bitişik binaların birbirine bağlantılı aynı katlarında olması şartı getirildi. MEB, Özel Öğretim Kurumları Standartları Yönergesini günümüz şartlarına göre, değişen, gelişen yöntem ve tekniklere uygunluk sağlaması için yeniden düzenledi. Bu yönergenin yürürlüğe girmesiyle, 17 Kasım 2004 tarihli Özel Öğretim Kurumlarına Ait Standartlar Yönergesi" yürürlükten kaldırıldı. Yetkililer, eski yönergenin çok detaylı olduğu, ders programları değiştiği için bu yönergede belirtilen araç-gereçlere artık ihtiyaç duyulmadığı için değiştirildiğini belirterek, yeni yönergenin teknolojiye ve günümüz şartlarına uygun olmasının amaçlandığını kaydetti. Buna göre yönergede, özel öğretim kurumlarının yerleşim planı, derslik sayıları, dersliklerde öğrencinin kullanım alanı, kurumlarda bulunması gereken bölümler ile ilgili hususlar yer alıyor. Özel okullardaki dersliklerin pencere alanları, dersliklerde öğrenci için kullanım alanları, merdivenler ile ilgili yeni düzenlemeler yapıldı. Özel okullarda okul öncesi eğitim kurumlarının oyun etkinlik odasında her öğrenci için kulanım alanı 1.5 metre kare, ilköğretim ve ortaöğretim okullarının dersliklerinde her öğrenci için kullanım alanı 1.2 metre kareden az olmayacak. Derslik ve diğer ders yapılan bölümdeki pencerenin alanı, o bölümün taban alanının yüzde 10’undan az olmayacak. Özel okul olarak kullanılacak binanın merdivenlerinin genişliği, binaya verilen toplam kontenjan dikkate alınarak öğrencilerin aynı anda güvenli ve rahatlıkla inip çıkabilecekleri genişlikte olacak. Bedensel özürlü bireyler için okulun bahçe ve bina girişi ile zemin katının merdiven bulunan bölümlerinde rampa bulunacak. Özel öğretim kurumları, mevcut tuvalet ve lavabolarının birini 1 yıl içerisinde bedensel özürlü bireylerin kullanımına uygun hale getirecek. EN FAZLA 30 ÖĞRENCİYE BİR DERSLİK Okulların seviyesine göre en az öğretim süresi kadar derslik bulunacak. Derslikler, okul öncesi eğitim kurumlarında en çok 20 öğrenciye, fen liseleri ve sosyal bilimler liselerinde en fazla 24 öğrenciye, diğer sınıflarda en fazla 30 öğrenciye bir derslik olacak şekilde hesaplanacak. Okullarda bedensel özürlü bireylerin kullanımına uygun şekilde düzenlenmiş tuvalet ve lavabo bulunacak. İlköğretim okulunun ana sınıflarında en az 15 metre karelik oyun etkinlik odası bulunacak, oyun etkinlik odalarının kontenjanı birinci sınıfların toplam kontenjanından fazla olmayacak. İlköğretim okullarında ayrıca teknoloji ve tasarım dersliği de bulunması gerekecek. Yönergede, laboratuvar konusunda da bir düzenleme yapıldı. Buna göre, aynı bina veya kampüs içinde birden fazla program uygulayan ortaöğretim kurumlarında her program için ayrı laboratuvar istenmeyecek. Bundan sonra aynı kampüs içindeki kurumlar ortak laboratuvar kullanabilecek. Özel okullarının büro hizmetleri, rehberlik ölçme ve değerlendirme odalarında, öğretmenler odasında ve yemekhanede Atatürk resmine ek olarak İstiklal Marşı ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin de bulunması gerekecek. Özel ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarında sağlık odası bölümü bulunması zorunluluğu kaldırıldı. Onun yerine isteyen kurumların sağlık odası olacak. ENGELLİLER İÇİN RAMPA Bedensel engelli bireylere ait öğretim programı uygulayan özel eğitim rehabilitasyon merkezlerinin merdivenlerinin her iki tarafında da özürlülerle ilgili Türk Standartları Enstitüsü standartlarına uygun korkuluk ve küpeşte yapılacak. Merdiven ve rampa başlangıçlarına uyarıcı işaretler zemine yapıştırılacak. Özel eğitim okullarının merdivenleri için gerekli standartlarda rampa olacak. Bedensel özürlü bireyler için asansör bulunacak. Yönergeye göre, özel eğitim okulları ile özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri 1 yıl içerisinde standartlara uygun asansör, 6 ay içerisinde de merdivenlere yapılması belirtilen düzenlemeleri yaptıracak. DERSHANE AÇMAK ZORLAŞACAK Özel dershanelerle ilgili hükümlerin de yer aldığı yönergeye göre, dershanelerin dersliklerinde en az 6 derslik olacak. En az 20’şer metre kare olacak dersliklerde en çok 30 öğrenci bulunabilecek. Yetkililer yapılan değişiklikle dershane açmanı zorlaştırıldığını, dershanelerin eskiden 3 derslikle açılabilirken, şimdi en az 6 derslikle açılabileceğini belirtti. Özel dershanelerin nerelerde açılabileceğinin düzenlendiği yönergede, özel dershanelerin bütün birimleri aynı binanın birbirine bitişik daire veya bitişik alt ve üst katlarda; bitişik binaların birbirine bağlantılı aynı katlarında ve aynı bahçe içerisinde tamamı kuruma ait binalarda olacak. Daha önceki yönergede dershanelerin "aynı binada, birbirlerine bağlantılı binalarda veya aynı bahçe içerisinde tümü özel dershaneye tahsis edilmiş binalarda açılabileceği" belirtiliyordu. Dershane yönetimince 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunun genel ve özel amaçlarıyla temel ilkelerine aykırı olmayan ziyaretçi odası, sağlık odası, konferans odası gibi farklı bölümler düzenlenebilecek. Dershanelerin kurucu, müdür ve müdür yardımcısı odalarında, rehberlik servisi odasında, öğretmenler odasında, laboratuvarlarda Atatürk resminin yanı sıra İstiklal Marşı ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi yer alacak. UZAKTAN ÖĞRETİM YAPAN KURSLAR Yönergede, hizmet içi eğitim merkezleri ve uzaktan öğretim yapan kurslar ile ilgili düzenlemelere de yer verildi. Hizmet içi eğitim verilecek derslikler en az 20 metre kare olacak ve bir dersliğe 30 kursiyerden fazla kontenjan verilmeyecek. Hizmet içi eğitim faaliyeti, katılımcının çalıştığı binada veya sözleşme yaparak ve milli eğitim müdürlüğünce uygun görülen mekanlarda yapılacaksa bu şart aranmayacak. Uzaktan öğretim kurslarında, uzaktan öğretimin yapılacağı araç gereç ve donanımı için yeterli büyüklükte yayın odası, yüzyüze eğitim uygulama dersliği olacak. SÜRÜCÜ KURSLARI Yönergede, Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursları ile ilgili de düzenlemelere yer verildi. Özel motorlu taşıt sürücü kurslarının, bütün birimleri aynı binanın birbirine bitişik daire ve katlarında; bitişik binaların birbirine bağlantılı aynı katlarında ve aynı bahçe içerisinde tamamı kuruma ait binalarda olacak. Yönergeye konulan geçici maddeye göre ise, direksiyon eğitim alanını 4 kurum tarafından kullanan özel motorlu taşıt sürücüleri kursları, 2 yıl içinde yönergede belirtilen direksiyon eğitim alanında bulunması gereken şartları yerine getirecek. Şartları yerine getirmeyen kurumlar ise kapatılacak. Kaynak
  19. Sır Tutma....

    Sır bir namustur; onu koruyan -ister kendisine isterse başkasına ait olsun- namusunu korumuş olur. Onu fâşeden ise, şeref ve haysiyetini açıkta bırakmış ve ona değerince itibar etmemiş sayılır. İnsanın, sırrını emanet edeceği kimse, kendisine namus emanet edilecek kadar emin ve onu muhafaza hususunda, kendi namusunu korumadaki titizliği kadar hassas olmalıdır. Emin olmayana emanet, sırrı namus bilmeyene de sır tevdi edilmemelidir. Sır tutma ve başkalarının sırrına saygılı kalma, tamamen irade ve idrâkla alâkalı insânî bir meziyettir. İradesiz kimselerin sır tutmaları beklenemeyeceği gibi; yaptığı işlerin ve söylediği sözlerin akıbetini idrâk edemeyecek kadar safderûn kimselerin de ketûm olmaları düşünülemez. Bir insanın, emanet ettiği sırrını birkaç defa fâşetmiş birisine, yine de sır vermesi, onun idrâksizliğine ve sırdaş seçiminde aczine delâlet eder. İnançla gönlü oturaklaşmış ve gözü açılmış birisi, hayatında bu kadar aldatılıp, bu kadar iğfal edilemez. İnsan, beyan ve tavzîhe lüzum görülen yerlerde, kendisine düşeni anlatmalı; boş yere kalbinin kapağını açarak sırlarını fâşetmekten de kat’iyyen sakınmalıdır. Öyle ulu-orta, her yerde, kalbindeki sırları saçıp gezenlerin, günün birinde hem kendilerini, hem de içinde bulundukları toplumu, önünü alamayacakları bir ölüme sürükleyecekleri, kat’iyyen hatırdan çıkarılmamalıdır. İnsan, kendisine ait gizli şeyleri şurada-burada fâşetmekten fevkalâde sakınmalıdır. Hele bunlar, çirkin ve sevimsiz ve netice itibariyle de faide getirmeyen şeyler ise... Zira bu hâl, çok defa dostları mahcûb, düşmanları da mesrûr edebilecek uygun olmayan durumların doğmasına sebebiyet verebilir. Sîneler, sırlar için birer sandukça olarak yaratılmışlardır. Akıl onların kilidi, irade de anahtarıdır. Bu kilit ve anahtarda arıza olmadığı sürece, sandukçanın içindeki cevherlere kimsenin muttali olmasına imkân yoktur... Başkasının sırlarını sana taşıyan birisi, senin sırlarını da, başkalarına taşıyabileceği ihtimaline binâen, öyle densizlerin, en ehemmiyetsiz hususiyetlerimize dahi vâkıf olmalarına kat’iyyen fırsat verilmemelidir. Sır vardır, ferdi ilgilendirir; sır vardır aileyi; sır da vardır ki, bütün bir toplum ve milleti... Ferdî bir sırrın fâşedilmesiyle ferdî haysiyet; ailevî bir sırrın açığa çıkmasıyla ailevî haysiyet; topluma ait bir sırrın ifşâ edilmesiyle de millî haysiyetle oynanılmaya fırsat verilmiş olur. Zira sır, sînelerde kaldığı müddetçe sahibi için bir kuvvet olmasına mukabil, başkalarının eline geçince, onun aleyhine kullanılmaya müsait bir silah haline gelir. Onun içindir ki, atalarımız: “Sırrın senin esîrindir; fâşedersen esîri olursun” demişlerdir. Bir prensip olarak, sırrın benimsenmesi gerekli olan nice kıymetli işler vardır ki; onu temsîl edenlerin sır tutmayışından, o işde bir adım ileriye gidilememiş, hatta bazen müteşebbisler için ciddî rizikolara da sebebiyet verilmiştir. Hele bu iş, milletin hayat ve bekâsıyla alâkalı nazik mevzûlardan ise..! Bir devlet, devlet sırlarını düşmanlarına kaptırmış; bir ordu hareket stratejisini hasım güçlere belli etmiş; bir iş ve aksiyon adamı, rakipleri tarafından keşfedilmiş ise, o devletin derlenip toparlanmasına; o ordunun zafer elde etmesine ve o aksiyon adamının muvaffak olmasına imkân yoktur. Necip Fazıl Kısakürek
  20. Vakıftan Özürlüye Yardım Komedisi

    Özürlüye yardım eli uzatan birçok kurum var. Bunlardan biri de Vakıflar Genel Müdürlüğü. Muhtaçlara uzanan yardım eli çoğu insana can simidi olup hayata tutunmasını sağlıyor. Murat Zengin de vakıftan aldığı özürlü maaşıyla hayata tutunanlardan... Cezaevine düşünce engeline bir engel daha eklenmiş. Vakıftan aldığı maaş kesilmiş. Hayatı kararmış. Dertli okurumu dinledim. "Allah kimseyi başkasının yardımına muhtaç etmesin" diye dua ettim. İşte dertli okurumun yaşadığı dram. "Abi, ben Samsun Bafra Açık Cezaevi'nde yatıyorum. Vakıf özürlü maaşımı kesti. Gerekçesi mahkûm olmam nedeniyle muhtaçlığımın ortadan kalkmasıymış. İyi de biz burada iaşe (yemek, elektrik, sabun, jilet, çorap, terlik vs.) bedeli ödüyoruz. Muhtaçlığım nasıl sona erer anlamadım. Vakıftan gelen bu yardıma güvenerek TOKİ'den bir ev aldım. Aylardır taksitleri ödeyemiyorum. Ev de elimden gidecek. Vakıfa durumumu içeren bir dilekçe yazdım. Sonuç alamadım. Bana para vermesinler. Yeter ki evimin taksidini ödeyebileyim. Tek çarem sizsiniz." Durumuna üzüldüm. Çünkü günümüzde yardımın da cılkını çıkardılar. Kimine kazanla, kimine kepçeyle, kimine kaşıkla bir şeyler verilirken, kimine de 'yok'lar egemen. Aynen hükümlü özürlüye verilmeyen yardımda olduğu gibi. Vakıf, cezaevindeki birine devlet bakıyor mantığı ile muhtaçlık yardımını kesiyor. Tabii ki kesebilir.... Ancak bunun bir mantığı, bir açıklaması olmalı. Maaşı kesilen özürlü yiyip içtiğinin, deyim yerindeyse soluduğu havanın bedelini ödüyor. Eee muhtaçlığı nasıl kalkıyor? Biri bana anlatsın. Vakıf yöneticilerinin cezaevinde yaşananlardan haberi yok mu? Var. İki hafta boyunca bu alayı ısrarla gündeme taşıdım. Ama sorunu görmezden gelmek işlerine geliyor. Çünkü onlar özürlü... Buradan Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt'a rica ediyorum. Şu cezaevinde yatan özürlülerin yaşadığı yardım olayına bir el atıverin de Murat Zengin gibi sakatlar, sakata gelmesin. Cemalettin Gürsoy Kaynak
  21. Yenidoğan Tarama Testleri

    Yenidoğan tarama testleri , sağlıklı olarak dünyaya gelen bebeklerde , henüz belirti vermeye başlamamış olası bir metabolik sağlık sorununun belirlenmesi için uygulanmakta olan en etkin sağlık hizmetlerinden biridir. Böylece sorun yerleşip kalıcı etkileri ortaya çıkmadan önlemler alınabilir , tedaviye yanıt daha başarılı olur. Doğumsal metabolizma hastalıklarının bir kısmında erken tedavi ile geriye dönüşümsüz kalıcı hasar ya da ölümün engellenmesi, amacıyla günümüzde doğum yapılan tüm sağlık kurumlarında yenidoğan taraması uygulanmaktadır. 1.Yenidoğan tarama testi ve zeka testi(topuk testi) aynı şeyler midir? Doğumsal metabolizma hastalıklarının bir kısmında erken tanı konulamadığı takdirde zeka geriliği de tabloya eşlik ettiği için bu tarama testi de halk arasında zeka testi olarak bilinmektedir. Aslında bu test bebeğin zeka düzeyini belirleyen bir test değildir. 2.Gebelikte uygulanan zeka testi ile doğumdan sonra alınan zeka testi aynı şeyler midir? Hayır ikisi tamamen farklı testlerdir. Gebeliğin ikinci trimesterinde (2.üç ayında ) anneye uygulanan tarama testi bebekte olası beyin-omurilik gelişimsel hastalıkları, Down Sendromu(Mongol bebek) başta olmak üzere bazı kromozom hastalıklarının tanınması amaçlı uygulanmaktadır. Doğumdan sonra yapılan tarama testi ise bebeğin metabolizmasındaki olası problemleri taramak içindir. Bu tip hastalıklarda da bebeğin zeka gelişimi etkilendiğinden, gebelikte yapılan üçlü teste de halk arasında zeka testi denmektedir. Ancak gebelikte ve doğum sonrası yapılan iki test biribirinden farklıdır, ayrı hastalıklar tarandığından mutlaka iki test de uygulanmalıdır. 3.Tarama testi ne zaman alınmalıdır? Her yenidoğan tarama örneği 3-6 günler arasında alınmalıdır. Böylece bebek , bir süre proteinle beslenmiş ve sindiremediği madde kanda birikmiş olur. Örnek alınma yaşı hiçbir zaman ilk haftayı geçmemelidir . İlk 24 saatte kan örneği alınmışsa yalancı negatiflik olasılığı nedeniyle 15 gün sonra ikinci örnek alınmalıdır. Küvöz bakımı ya da antibiyotik tedavisi alan bebeklerde 1. haftada kan örneği alınabilir ancak bebeğin özel durumu kan örneği alınan karta not edilir. 4.Tarama testi nasıl yapılmaktadır ? Topuktan alınan kan örneklerinin özel bir kağıda emdirilmesi daha sonra da tahlilin yapılacağı laboratuara gönderilmesi şeklinde yapılmaktadır. Standart tarama testlerinde sadece fenilketonüri ve hipotiroidi taraması uygulanmaktayken , ekonomik ve teknolojik olanakları yüksek olan merkezlerde aynı miktar kan örneğiyle 35’in üzerinde hastalığın taraması yapılabilmektedir. 5 .Test sonuçları nasıl bildirilir ? Standart tarama testinde sadece hastalık olasılığı beliren bebekler geri çağrılmaktadır. Kapsamlı tarama testi sonuçları ailelere rapor edilmektedir. 6.Tarama testinde şüpheli sonuç çıkarsa ne yapılmalıdır? Tarama merkezlerinde testi şüpheli sonuçlanan yenidoğanlar çağrılarak yeni bir kan örneği alınır. İkinci testte pozitif sonuç bulunanlara gerektiğinde daha ayrıntılı incelemeler için testler uygulandıktan sonra tedavi ve/veya diyet başlanır . Uzm. Dr. Esra Özaydın Kaynak.sizdensize.milliyet.com
  22. Ağlatan Kahkaha

    Bediüzzaman Hazretleri anlatıyor ; " Bir zamanlar Eskişehir hapishanesinin penceresinde oturmuştum. Karşıdaki lisenin genç kızları, okulun avlusunda gülerek raks ediyorlardı. Onları, o yabancı cennetlerinde cehennem hurileri hükmünde gördüm. Birden elli sene sonraki halleri bana göründü. Yani geçmişi gösteren sinemalar gibi, manevi ve hayali bir sinemada onların gelecekteki hayallerini seyrettim. Onların sevinçleri eleme, gülmeleri ağlamaya dönmüştü. O gülen altmış kızdan ellisi toprak olmuş, kabirde azap çekiyordu. On taneside yetmiş yaşına gelmiş, çirkinleşmişti. Fakat, en yakınları dahil herkez hayatlarını sefil bir şekilde yaşamış oldukları için onlara adeta tiksinerek, nefretle bakıyorlardı. Belki de onlarda kendi hallerini görüyolardı. Ben onlara ağladım " Kim bilir, nice insana elli, atmış sene sonraki hali gösterilse, yarınki haline oturup şimdiden ağlayacak, belkide bir gecede ihtiyarlayıp şakakları ağaracaktır. Akibeti unutmak, başa gelecekten kurtulmaya yetmiyor. Bu günden iyi hazırlanılmalı... Alıntı
  23. Zeytinburnu Belediyesi yıl boyunca engellilerin sorunlarını belirlemek ve çözüm yolları aramak için anlamlı bir karar aldı. Zeytinburnu’nun engelliler için daha yaşanabilir bir ilçe olmasını hedefleyen Zeytinburnu Belediyesi, 2010’u Engelliler Yılı’ ilan etti. Bu kapsamda ilçede yıl boyunca engellilerin sorunlarına dikkat çekmek ve çözüm yolları bulmak amacıyla sivil toplum örgütleri ile işbirliğine gidilecek ve etkinlikler düzenlenecek. Zeytinburnu Belediyesi, Meclis'te oybirliğiyle alınan kararla 2010 yılını "Engelliler Yılı" olarak ilan etti. Başını meclisin engelli üyesi Cemal Merdan’ın çektiği, Mehmet Altuntaş, Abdulaziz Atalan ve Mehmet Türkmen’den oluşan AK Partili üyeler tarafından 2010’un "Engelliler Yılı" olarak ilan edilmesiyle verilen yazılı önerge, Zeytinburnu Belediye Meclisi’nin 5 Mart’ta yaptığı 6.Seçim Dönemi, 2.Toplantı Yılı, 3.birleşiminde oy birliği ile kabul edildi. Engellilerin yaşam kalitesini artırmak için birçok alanda çalışmalar yürüten Zeytinburnu Belediyesi, kabul edilen önerge ile engellilerin yaşamını kolaylaştırmaya yönelik uygulamaları arttırarak ilçeyi AB standartlarına yaklaştırmayı hedefliyor. Sosyal ve kültürel sorumluluk projeleriyle adından sıkça söz ettiren Zeytinburnu Belediyesi özürlülere yönelik çalışmalarını, Avrupa’da da yapılan sosyal rehabilitasyon, tıbbi rehabilitasyon ve mesleki rehabilitasyon gibi 3 temel başlık altında yürümektedir. AKDEM’de bine yakın özürlüye ve ailesine; fizik tedavi ve rehabilitasyon, bireysel (özel) eğitim, grup eğitimi, psikolojik destek, sınıf eğitimi, el ve güzel sanatlar eğitimi, bilgisayarlı özel eğitim, hidroterapi desteği, psikiyatrik ve nörolojik destek, erken tanı çalışmaları hizmeti verilmektedir. Zeytinburnu Belediyesi yaptığı bu hizmetlerin yanında engellilerin hasta bezi, tekerlekli sandalye ve diğer medikal ihtiyaçlarını da karşılamaktadır. Kaynak.internethaber.com
  24. Aileler, bebeklerinin ağlaması nedeniyle çileden çıkıp, bebeği kollarından ya da göğüslerinden tutarak sallayabiliyorlar. Bu olay sonucu ortaya çıkan sarsılmış bebek sendromu, tahmin edilenden daha sık karşılaşılan bir durum. Üstelik bebeğin yaşamına zihinsel engelli devam etmesine, hatta ölümüne bile neden olabiliyor. Geçtiğimiz günlerde bir anne ile tanıştım, iki gözü iki çeşme, çok stresli bir hamilelik geçirdiğini, şimdi de 40 günlük bebeğinin eşi tarafından 3-4 kez sarsıldığını söyleyerek benden yardım istedi. Bu arada anne 39 yaşında ve ilk bebeği, baba ise 35 yaşında ve ikinci kez baba! Efendim, baba bebeğin ağlamalarına dayanamıyormuş ve sussun diye bebeği sarsıyormuş. Zaten anne, 'babanın bebeğe sinir olduğunu da hissediyorum' diyor. 'Kendisiyle eskisi gibi ilgilenemediğim için bebeğe kızıyor, 40 gündür sevişemememizin nedeni olarak da bebeği görüyor ve bu yüzden de bebeğe çok sinirli. Kaç kere yapma, ya çocuğa bir şey olursa, dedim ama dinletemiyorum.' İnsanın aklı almıyor ama bu tarz olaylar hiç de az yaşanmıyor ve aileler, 'Bebek beşiğinden düştü' diyerek, işin içinden sıyrılabiliyor bile... Anneye önerim, acilen 4320 sayılı yasadan yararlanması oldu. Konunun ayrıntılarını ise uzmanlardan aldığım bilgiler eşliğinde sizlere aktarıyorum. Çevrenizde böyle istismar edilen bebekler varsa, siz de suç duyurusunda bulunabilirsiniz, lütfen sessiz kalmayın! SARSILMIŞ BEBEK SENDROMU NEDİR? Ciddi beyin travmasına sebep olabilen sarsılmış bebek sendromu, bir çocuğun şiddetle sarsılması sonucu ortaya çıkıyor. Genellikle beyin kanaması, beyinde ödem, kafatası kırığı, gözde kanama gibi ciddi boyutta hasarlar meydana geliyor. Ebeveynler bunu genellikle bilinçli yapmıyorlar; neden, çoğu kez bebeğe bakan kişinin stresle baş edememesi oluyor. Tabii, düşük sosyoekonomik düzey, evlilik dışı ilişkiler ve anne-babanın ruh sağlığı da diğer faktörler arasında. Sarsılmış bebek sendromu, çocuk istismarının bir türü. Bebeklerin özellikle yaşama uyum sağlamaya çalıştıkları ve gaz sancılarının da yoğun yaşandığı ilk aylarda ağlamalarının durmadığı, ebeveynler için yorucu olan dönemde ve ilk 6 ayda bu duruma daha sık rastlanıyor. BULGULARI NELER? Hafif olan durumlar bulgu da vermeyeceği için hekimler anlamayabiliyor. Ancak sendromdan ciddi şekilde etkilenen bebeklerde çok ağır belirtiler görülebiliyor, hatta bebeğin ölümüyle sonuçlanan vakalar oluyor. Huzursuzluk, titreme, kusma gibi basit belirtilerden letarji, konvülsiyon (bilinç kaybı ve şiddetli kasılma), koma, stupor (tepkinin azaldığı yarı uyku hali) ve ölüme kadar geniş bir yelpaze söz konusu. Bebeklerin yaklaşık yüzde 20'si travmadan sonraki ilk birkaç günde kaybediliyor. Hayatta kalanların büyük kısmı ise öğrenme güçlüğü, davranış sorunları, ileri bilişsel ve gelişimsel gerilik, paralizi ve körlük gibi ciddi travmalarla yaşama devam ediyorlar. NASIL OLUŞUYOR? Henüz boyun kaslarının güçlü olmadığı dönemde, ebeveynlerin bir anlık öfkeleri sonucu sarstıkları bebeklerinin başı, öne arkaya çok şiddetli sallanıyor. Sarsılma esnasında beyin de kafatası içerisinde öne arkaya gidiyor. Bebeklerin beyinleri daha yumuşak, sıvımsı bir yapıda olduğu için beyindeki kan damarları ve sinir hücreleri kopuyor. Buna bağlı olarak da beyin kanaması ortaya çıkıyor. Bebeğin gözle görülür bir yarası olmamasına rağmen, beyin ve gözaltı kanamaları gibi bulgular da sarsılmış bebek sendromunu gösterebiliyor. BEBEKLERİN 3'TE 1'İ HAYATINI KAYBEDİYOR! Sarsılmış bebek sendromuna maruz kalan bebeklerin yaklaşık 3'te 1'i ölüyor, 3'te 1'i ağır nörolojik engelli kalıyor, 3'te 1'i de bu sarsıcı durumu çok hafif bir şekilde, herhangi bir hasar olmadan atlatabiliyor. Çok genç anne-baba olmuş, eğitimsiz, yoksul, iş yükü fazla, evde çok sayıda çocuğu olan, evlilik dışı birliktelik yaşayan, zaten süregelen ruh sağlığı sorunları olan ebeveynlerin bebeklerini sarsma riski artıyor. Özellikle de yorgun, uykusuz geçen ilk bebeklik döneminde anne-babanın duruma adapte olma zorluğu yaşadığı durumlarda, yani öfkeyi artıran faktörlerin varlığı karşısında gerekli kontrolleri gösteremeyen ebeveynler risk taşıyor. Ciddi sorunlara hatta bebeğin kaybına neden olan bu sendrom için alınması gereken en önemli tedbir ise, anne-babanın hazır olduğunda, isteyerek çocuk yapması ve bakabileceği kadar çocuk sahibi olması. Çünkü önemli olan bu sendromun hiç yaşanmaması. Sarsılmış bebek sendromu, hayatı tehdit eden bir durum Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ve Çocuk Nörolojisi Uzmanı Prof. Dr. Serap Uysal: 'Sarsılmış bebek sendromunda bebeğin beyninin sarsılması sonucu solunum ve dolaşım merkezleri hasar görüyor: Beyin ödemi, beyin içi kanama ve kafatası kırıklarına yol açabiliyor. Sonrasında da ortaya çıkan tablo birdenbire kötüleşen, havale geçiren, solunum zorluğu olan, kısacası hayati riskler taşıyan bir durum. Durumu fark eden kişi bebeğin fenalaşması ile birlikte vakit kaybetmeden en yakın hastaneye götürmeli. Böylesine hayati bir durumda yapılabilecek tek müdahale budur. Çoğu zaman bebek sarsılmadan hemen sonra değil bir müddet sonra kötüleşmeye başlar. Bu durumda ailede; 'Hiçbir şeyi yoktu. Birdenbire oldu. Anlayamadık' gibi tepkiler oluşuyor. Bu tip vakalarla karşılaştığımızda durumu adli mercilere bildiriyoruz.' 4320 SAYILI AİLENİN KORUNMASINA DAİR KANUN Madde 1: Türk Medeni Kanunu'nda öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kendilerinin veya Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bildirmesi halinde, Sulh Hukuk Hakimi re'sen meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak tedbirlerden bir ya da birkaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başkaca tedbirlere de hükmedebilir. En çok yaralanma ve ölümün görüldüğü istismar türü Adli Tıp Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Oğuz Polat: 'Çocuk istismarına yol açan olaylar içinde özellikle küçük bebeklere yönelik yapılan ve ölümün ortaya çıkmasına neden olabilecek en önemli olaylardan birisi çocuğun sarsılması olarak özetlenebilecek sarsılmış bebek sendromudur. Bebeklerde nasıl gerçekleştiği bilinmeyen beyin kanamaları ve kollarında şiddet uygulandığını gösteren ekimozların olması şeklinde gerçekleşen bu tip olayların istismar olduğu, zaman içinde anlaşılmıştır. Sarsılmış bebek sendromu, özellikle 6 aydan küçük bebeklerde karşımıza çıkan, çocukların maruz kaldıkları kaza dışı yaralanmalar içinde en çok yaralanma ve ölümün görüldüğü olayların başında gelir. Sarsmanın çoğunlukla bebeğin ağlamasını durdurmak veya huzursuzluğunu ortadan kaldırmak amacını taşıdığı düşünülmektedir. Özellikle çocuklardan gelişimlerinin üstünde beklentisi olan ve çocuğun kendi beklentilerini karşılamasını uman ebeveynler ve bakıcılar ciddi istismar potansiyeli taşırlar. Ayrıca, ebeveynin psikiyatrik problemlerinin, çevresel, sosyal ya da ekonomik nedenli stres altında olmalarının impulsif ve agresif davranışları artırdığı bilinir. Birçok olguda, bebeğe doğrudan zarar vermek için mi yoksa sadece susturulmak için mi sarsıldığı açıklanamamaktadır. BULGULAR HAFİFE ALINABİLİYOR Bebek klinisyenin karşısına hafif bir göz veya beyin travması ile çıkabileceği gibi, birkaç saat veya hafta sürmüş olabilecek kusma, beslenme zorluğu, kasılma veya huzursuzluk ile de gelebilmektedir. Bulgular doktor tarafından birçok zaman hafife alınmakta ve geçirilen ağır bir viral enfeksiyona bağlanabilmektedir. Çoğu kez bebeğin bakımından sorumlu kişi bulguların neye bağlı olarak geliştiğinden haberdardır. Bu bebekler genellikle, kendi kendine iyileşeceği düşüncesiyle beklendikten sonra, nöbet geçirmekteyken veya koma durumundayken doktora getiriliyor. Solunum güçlüğü, nabzın düşmesi, nefes alamama ve bilinç kaybı sık karşılaşılan bulgular. Birçok uzman, küçük çocukların, trafik kazası gibi olaylar dışında çok nadiren ciddi zararlarla sonuçlanacak kaza kökenli travmaya maruz kaldıkları konusunda hemfikir. Bu yüzden, doğum travması veya kazayı destekleyici başka travmatik bulgunun ve kafatası kırıklarının olmadığı, 1 yaşın altındaki çocuklarda kafa içi kanama ve/veya göz içi kanama varlığında, çocuk istismarı ilk düşünülen tanılardan biri olmalıdır.' 'Anne olunca anladım' Cine 5'te Anne ve babaların özlemle beklediği, ekranların en sevilen ebeveyn programı 'Anne Olunca Anladım', 15 Mart itibarıyla hafta içi her gün saat 10.55'te CİNE5 ekranlarından canlı yayınlarına başladı... Hamilelik öncesinden başlayarak çocuklu hayata dair, anne-baba olmaya dair her türlü konunun uzmanlar eşliğinde tartışıldığı bu çok özel programı siz de mutlaka izleyin... HÜLYA YILDIRIM hulya@anneoluncaanladim.com
  25. Son 15 yıl içinde engelli sporu profesyonelleşti. Kırılan rekorlar başarının göstergesi. Ancak medyanın ve toplumun ilgisizliği engelli sporcuları üzüyor. Her gün düzenli olarak antrenman yapıyor, rekor kırmak için bedenlerinin sınırlarını belki de kimi zaman herhangi bir engele sahip olmayan atletlerden çok daha fazla zorluyorlar. Köln Üniversitesi'nde hareket terapisi üzerine çalışmalar yapan Doç. Dr. Horst Strohkendl engelli sporcuların kırdıkları rekorların giderek diğer atletlere daha da yaklaştığına dikkat çekiyor. Strohkendl şöyle konuşuyor: "Engelli sporu çok yaygın olmamasına rağmen, bu alanda çok kısa sürede birçok başarı elde edildiğini teslim etmemiz gerekiyor. Son 15 yıl içinde engelli sporu profesyonelleşti. Öyle ki engelliler tarafından kırılan rekorlar diğer rekorlarla karşılaştırılabilir hale geldi." Almanya'da her on kişiden biri fiziksel ya da zihinsel bir engele sahip. Bu oran göz önünde bulundurulduğunda engelli sporunun yeterince destek gördüğünü söylemek mümkün değil. Bunun en büyük nedeni belki de zihinlerdeki kusursuz atlet imajında yatıyor. Strohkendl'e göre bir diğer önemli problem, engelli sporunun karmaşık klasman sisteminde yatıyor. Strohkendl şu açıklamyı yapıyor: "Öncelikli hedef, âdil bir organizasyon yapmak suretiyle mümkün olduğunca fazla insanın spor müsabakalarına katılımını sağlamak. Bacaklarımı hareket ettirebilmem ya da tekerlekli sandalyeye bağlı olmam arasında çok büyük bir fark var. Yine aynı şekilde tekerlekli sandalyedeyken kollarımı kullanabiliyor muyum ya da bu konuda da kısıtlamam mı var?" Kategori belirleme tartışması Peki, bu kategorileri kim belirliyor? Toplamda kaç farklı kategori var? Kategoriler arasındaki kesin sınır nasıl tespit ediliyor? Köln Üniversitesi hareket terapisi uzmanı Doç. Dr. Horst Strohkendl, bu soruların kesin bir yanıtı olmadığını ve sürekli tartışma konusu olarak gündeme geldiğini belirtiyor. Uluslararası Paralimpik Komitesi, şu an için altı kategoriden oluşan bir sistemi benimsemiş durumda. Bu kategorilerden ilkine bir uzvunda en az bir ana eklemi eksik olan atletler, ikincisine merkezî sinir sisteminin zarar görmesi sonucu hareket kabiliyetleri kısıtlanmış olanlar, üçüncüsüne ise görme kaybına sahip ya da göreme engelli atletler giriyor. Dördüncü kategoriyi tekerlekli sandalye kullanan atletler oluştururken, beşinci kategoriye boyu 1 metre 45 santimetrenin altında olan atletler giriyor. Son olarak altıncı kategori de diğer tüm bu 5 kategoride gruplandırılamayan atletleri kapsıyor. Ayrıca alt kategoriler de var Bunun dışında spor dalına göre farklı alt kategoriler de bulunabiliyor. Örneğin birçok spor dalında âdil müsabaka ortamının sağlanabilmesi için ayakta yarışabilen, bacaklarını kullanamadığı için oturarak yarışan ve görme engelli sporcular farklı alt kategorilerde mücadele ediyor. Bu kadar farklı alt kategori olması nedeniyle birçok kişi engelli müsabakalarını fazlasıyla komplike buluyor. Bazı yayın kuruluşlarıysa aynı nedenden ötürü bu konuda haber yapmaktan kaçınıyor. Almanya'nın en başarılı engelli sporcusu Marianne Buggenhagen'a göre ise bu durum biraz abartılıyor. Buggenhagen şunları kaydediyor: "Bu altından kalkılamayacak bir durum değil. Boksta ve halterde de farklı sıkletler var ancak basın bu spor dallarına yine de ilgi gösteriyor." © Deutsche Welle Türkçe Sarah Faupel / Çeviri: Banu Ertek Editör: Murat Çelikkafa