-
İçerik sayısı
4.776 -
Katılım
-
Son ziyaret
-
Days Won
9
İletiler bölümüne zeynepkrtas kullanıcısının eklediği dosyalar
-
-
Fani Dünyada €b€di S€vgi
Hiç görmedim yüzünü
Hiç duymadın sesini ey can
Lakin görmeden, duymadan
Aldın kalbimdeki yerini
Sanki hep tanırdım seni
Çünkü canından çıkan bir canı sevdim ebedi
Öyle bir can ki sana değer değil diye
Sana dair yazamadı hiç bir şiiri yüreği
Ben de bir gün görmeyi ümid ederken seni
Toğrağın altında gördüm oysa, o naciz bedenini
Ve o an anladım, ölüm hayatın acı gerçeği
O güne dek
Hiç eşlik etmedim insanlara
Bir can girerken toğrağa
Hiç dua etmedim
Taş duvardan, toğrağın altındaki bir bedene
Hiç bakmadım
Yer altındaki bir cana ağlayan gözlere
Hiç görmedim
Gidenin ardında yas tutan, ağlayan
Eşi, evladı, gelini bir arada
Görmez olayımdım, yaşlı o gözleri
Duymaz olaydım, o feryad figanı
Yaşasaydın da hiç göremeseydim seni
Hiç yanmasaydı sevdiğimin canı
Yaşasaydın da yalnız bırakmasaydın cananımı
Oysa sen hiç bilemedin beni
Göremedin onu nasıl sevdiğimi
Bendeki de sendeki gibi bir karşılıksız sevgi
Sevmese de beni
Sevdim işte senin de sevdiğini
Bir tek yanında olmaktı kalbimin tek dileği
Olmadı, yapamadım
Çünkü sevmedi beni
Değildi asla bana sevgisi
Sana olan sevgisinin binde biri
Çünkü başkasınındı sevgisi
Oysa ben
Ona, kalbimin denizi, sevdamın güneşi dedim
Öyle sevdim
Oysa ben
Gel dediğinde geldim
Git dediğinde gittim
Ama yanlış yaptım
Giderken geri dönmeyi düşünmedim
Gittim bir daha geri dönemedim
Giderken kalan olduğumu fark edemedim
Anladım ben en başta yanlış yaptım
Sabredip sevgiyi hak etmedim
Kendimden vazgeçemedim
Mutluluğa pişman olmayı değil
Mutsuzluğa pişman olmayı seçtim
Ben kendi kendime yenildim
Lakin bırakmadı sevdası peşimi
Hep onu sevdim
Sonunda ne seni görebildim
Ne de sevdiğim canda canan olabildim
Oysa
Böyle mi olmalıydı ey can !
Ölürken mi tanımalıydı seni bendeki can
Bak bir yıl oldu sen gideli bu dünyadan
Ben bile unutmazken hiç görmediği seni
Ben bile geçirirsin diye sana dökerken derdimi
Bir düşün ne haldedir yuvan
Bir düşün ne haldedir candan öte o can
Düşün sana benzeyen o gözlerden
Sana dair akan o bir damla yaş aslında kan
Düşün bebekken koynunda yatan
Senin emeğinle büyüyen
Sen hayattayken, korkarken onun için her an
Düşün ne haldedir şimdi candan öte o can
Sensiz, seni hiç unutmadan, varmışsın gibi
Yoluna devam etmektir ona da kalan
Benim onsuz kaldığımda yaptığım gibi her an
Aynı şey değil elbet, ben de bilirim senin gibi
Olmasın da asla bedeninin toprağın altında yeri
Lakin görmediğinde yüzünü
Duymadığında sesini
Yalnız kalbimde hissedersen yaşadığını
Ölüden farkı da olmuyor yaşayanın dünyadaki yeri
Lakin gerçekten sevdiysen bitmiyor kalbimdeki o sevgi
Çünkü sevda bir beden değilki
Sevgi ne ölü ne de fani
Sevgi hep diri
Çünkü sevgi ebedi
Adı anne, baba, kardeş evlat ya da sevgili
Kalbindeki duygunun gerçek adı sevgi
Bu fani dünya da ölümsüz olan, ebedi olan tek şey sevgi…
Sadegül Bayrak...
-
Yazarın Kalemine Yüreğine, Seninde Emeğine Sağlık Ablacım.....
Çok Güzel Bir Şiirdi.....
-
Teşekkürler Ablam Paylaştığın Bilgi İçin....
-
Göremeyen Kişiler İçin Sevindici Bir Haber....
Umarım Sonuç olumlu Gelişir ve Uygulanma Aşamasına Ulaşır....
Paylaşımın İçin Teşekkürler Ablam...
-
Teşekkürler Ablam Paylaştığın Bilgi İçin...
-
Desene Bu Senenin Sağlıktaki Konusu Belli Oldu....
Umarım Bu Sefer Fazla Dağılmadan Bir Önlem Alırlar....
Bilmedikleri Bir Virüs Değil Sonuçta...
Teşekkürler Ablam Paylaşımın İçin.....
-
Diş Sağlığı Önemli Tabi....
Teşekkürler Ablam Paylaştığın Bilgi İçin...
-
Hep Söylediğim Bir Şey İstemek Başarmanın Yarısıdır Dİye...
Teşekkürler Canım Paylaştığın Resimler İçin.....
İnsanı Teşvik Etmek İçin Güzel Resimlerdi...
-
Çocuklarda Özgüvenin Önemi
Çevremizde özgüveni eksik olan mutsuz çocuklar fazlasıyla bulunmakta. Birçok konuda yetersiz kalmaları ailelerin çocuklarına o özgüveni verememiş olmasından kaynaklanmaktadır. Çocuklara, iyi bir yaşam sürdürebilmeleri için ailelerin hayatın her aşamasında, her konuda onlara yardımcı olarak, onları yönlendirmeleri gerekmektedir.
Mesela diyelim ki bir çocuk ders çalışmıyorsa veya çalışmakta güçlük çekiyorsa, O''nu sıkmadan ve özellikle O''na kızmadan ders çalışmamasının ilerde O''na ne gibi zararlar verebileceğini anlayabileceği dilden uygun bir şekilde dile getirebilirsek bu, O çocuğun derse daha sıkı bağlanmasını sağlar. Ve ailesinin kendisi ile ilgilendiğini görünce, bunu hissedince daha mutlu olarak, bu konuda elinden gelen her türlü çabayı gösterecektir. O''nunla konuştuğunuz zamanlarda kendisinin bir sıkıntısı, bir derdi olunca rahat bir şekilde ailesiyle paylaşması gerektiğini de eklemeyi unutmayın. Bu da ailesinin kendisini sevdiğini, ilgilendiğini ve de hayatı boyunca her konuda kendisine yardımcı olabileceği duygusunu çocuğa aşılar. Ve bu duyguyla çocuk girdiği her ortamda başarıyı yakalar.
Çocuklara özgüven aşılama :
'ÖZGÜVEN AŞILAMA
1. Çocuğunuzu sevdiğinizi, onun sizin için önemli olduğunu belirtin.
2. Çocuğa inanın ve güvenin, çocuktan iyi şeyler beklerseniz iyi şeyler görürsünüz.
3. Çocuğun size yardım etmek veya kendi başına iş yapmak için gösterdiği ilk belirtileri gözden kaçırmayın. Girişimlerini destekleyin.
4. Çocuğun yaptığı yardımın bütün aileye olduğunu açıklatın.
5. Çocuğa başarabileceği iş ve ödevler verin. Fazlasını yüklemeyin. Çocuk elinden geldiği kadar uğraşıyorsa onu daha fazla zorlamak doğru değildir.
6. Hatalı yaptığı davranışları tenkit etmeyin. Onu incitmeden yavaş yavaş daha iyi sonuçlar elde etmesine yardımcı olun.
7. Çocuğun iyi yaptığı işleri övün. Çocuk övgüyle bu davranışını geliştirecektir. Ancak aşırı değil, yerinde ve ölçülü olmalı.
8. Çocuk usanç belirtileri gösterdiği ya da işleri baştan savma yapmaya başladığı zaman ona başka görevler verin.
9. iyi ve sorumlu olmayı pazarlık haline getirmeyin.
10. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu ve kendisinden ne beklediğinizi açıkça anlatın.
11. Hataları fazla büyütmeyin, ancak görmezlikten de gelmeyin. Prensiplerinize bağlı kalmakla beraber daima şefkatli olun.
12. Çocuk daima aynı hatayı işliyorsa sebebini araştırıp neden böyle davrandığını anlamaya çalışın.
13. Çocukların daima ana-baba-öğretmenlerin davranışlarını taklit edip benimsediklerini unutmayın.
14. Çocuğun daha büyük sorumluluklar yüklenmeye hazır olduğu zamanları bilin. Sonra bu sorumlulukları yüklenmesine fırsatlar hazırlayın.
15. Çocuğun öğretmeniyle sık sık görüşün. Ana-baba-öğretmen birbirlerini desteklemelidir. Çocuk ancak bu suretle evin ve okulun gerektirdiklerine saygı gösterip onlara uyabilir'
Çocuklara özgüveni aşılayalım, mutlu, kendinden emin ve başarılı bir gelecek için…
Burcu Yıldız....
-
“okumak Üzerine" Firari Düşünceler
Bir kitabı elimize aldığımız zaman, ilgimizi çeken ilk olgu nedir? O kitabı okumaya karar verebilmemiz için hangi koşullar olmalıdır?
a ) Kitabın kapak albenisi.
b )Kağıt ve baskı kalitesi.
c ) Arka kapak tanıtım yazısı.
d ) Bunların hepsi.
Acaba bunlar yeterli mi? Değil ise, hangi kriterler bizi o kitabı
okumaya sevk eder? Ya da, neden okumamaya karar verip, elimizden bırakırız? Hiç düşündünüz mü?
Ben düşündüm. Değerli dostum, ağabeyim Çetin İMER'' in “Küçük Olay, Büyük Ders" yazısından yola çıktım. Aslında kendime sorduğum bu sorulardan bahis etmiyordu yazısında. Okuyucunun sıkılmadan okuyabileceği bir yazının inceliklerinden söz ediyordu.
Diyor ki;
“ Çünkü okuyan insan, ( kendimde yaptığım gibi), onuncu sayfa civarlarında elindeki kitaba bir not verir, ya kaldırıp bir kenara atar, ya da parmağını tükürükleyip sayfa çevirmeye devam eder. Şahsi düşünceme göre, öyküde fazla karakter, her hangi bir objeyi gözünüzde canlandırmak için on sayfayı bulan açıklamalar yani tasvirde aşırıya kaçmak ve ağdalı edebiyat cümleleri kullanmak okuyucunun ilgisini dağıtıyor. “
Burada içerik yönünden aşırı! tasvir ve çok sayıda öykü ve/veya roman karakteri olmasının okuyucu üzerinde olumsuz etkileri olacağını var sayıyor. Okuyucunun sıkılıp ya da yorulup, kitabı bir kenara bırakacağı kanısında olduğunu belirtiyor.
10. Sayfa tanımlamasının hangi koşullarda geçerli olacağı irdelenebilir kanımca. Eğer, söz konusu kitap bir öykü kitabı ise, tasvirler, kitaptaki öykünün tamamına yakın bölümü demektir.
Burada bir anlamsızlık çıkıyor ortaya. Eğer yüz sayfayı aşan bir öykü değilse tabii.
Eğer bir romandan söz ediyorsak, tasvirlerin uzun ya da kısa olması değil, nasıl yapıldığı önemli sayılmalıdır. Tanımlamaları oluşturacak kelime zenginliği, kullanılış biçimi ve imgeselliği okuyucunun ilgisini belirleyecektir. Kanımca bunun bir ölcüsü olmamalıdır.
Hatırlıyorum da, çocukluk yıllarımda en sevdiğim yazarların, uzun tasvirlerle dolu, düşsel bir şölen gibi sayfalar dolusu tasvirleri en sevdiğim yönüydü belki de. Cevat Şakir Kabaağaçlı ( Halikarnas Balıkçısı ) ve Honore de Balzac, oldukça uzun tasvirlerle yazarlardı. Balzac''ın romanlarında ilk 30 sayfada daha evin kapısından içeriye gimemiş olurduk.
Ayrıca, Dünya klasiklerinin yazarları, Rus ve Fransız romancıları, o kadar çok karakter ile yapıtlar oluştururlardı ki, kişilerin ilişkilerini eserin yarısına gelmeden çözmek adeta imkansız gibiydi. Bu duruma bir çok örnek verilebilir.
Bunları söylerken, sevgili Çetin İmer''e bir antitez oluşturmaya çalıştığım sanılmasın. Düşünmeye başladığımda aklıma gelenler bunlar.Ancak bu noktada, düşünmeye devam etmek gerekliliğine inanıyorum. Yazının başında sorduğum soruları yinelemek, ülkemizde kitap okurlarının sayısının neden yeterince olmadığı sorusunu da ekleyip, düşünmeliyiz.
Hatta, düşünüp, sonra düşündüklerimizi unutmak! yerine, bir forum açıp ciddi olarak tartışmalıyız bu konuyu. Tartışmalıyız ki, yazmamızın bir anlamı olsun.
Hasan Ali Sarışen...
-
Yeniden Bir Heyecan Var İçimde...
Uzun Bir Aradan Sonra...
Yeniden Işık Yandı Gözümde...
Sönmesin Ölene Kadar
Candan Söylenen İki Sözle...
Aşk Yaşanır Baştan
Dönmem Bakar İki Gözle
Mest Olur İnsan...
Sen Hep Yanımda Olduktan Sonra
Biz Engelmi Tanırız...
Aşk Dediğin Şey İşte Böyle Birşey
Gözümüzü Karartırız...
Söz- Müzik ; Şehrazat....
-
Erken tanıyla kaliteli yaşam
Diyabet, kontrol altına alınmadığında vücutta hemen her organı etkileyen ve ömür boyu süren kronik hastalıklara zemin hazırlıyor. Ancak erken tanı ve bilinçli davranmakla uzun ve sağlıklı bir ömür sürmek mümkün.
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Şebnem Aktaran, erken tanı sayesinde diyabet gelişimi yavaşlatılarak, hastalıkla kaliteli bir yaşam sunulabileceğini bildirdi. Aktaran, diyabet hastalarının dahi bu konuda yeterince bilgili olmadığını söyledi.
TÜRKİYE'DE 2 MİLYON 850 BİN DİYABETLİ VAR
Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF)'nun verilerine göre dünyada 200 milyona yakın diyabetlinin bulunduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Şebnem Aktaran, "Bu sayının 2025 yılında 336 milyona ulaşacağı düşünülüyor. Ülkemizde de yakın zamanda yapılan çalışmalarda 2 milyon 850 bin diyabetli olduğu ve yaklaşık 2 milyon 650 bin kişinin de ilerleyen yıllarda diyabetli olacağı tahmin ediliyor." dedi.
Hemen herkeste, her yaşta diyabet teşhisi edilebildiğine işaret eden Aktaran, özellikle ailede diyabet öyküsü olması, şişmanlık, bel çevresi genişliği, kanda yağ oranının yüksek olması, kalp damar hastalığının varlığı, stres altında yaşamanın diyabet gelişimi için risk oluşturduğunu vurguladı.
Diyabetin evreleri olan bir hastalık olduğunu hatırlatan Aktaran, şunları söyledi: "Evreler sırasıyla risk grubu, gizli diyabet, aşikâr diyabet ve diğer organların etkilenmesi (komplikasyonlar) olarak birbirini takip ediyor. Bu nedenle erken dönemde tanı konarak tedaviye başlanması ve kan şekerinin kontrol altına alınması hastalığın gelişimini yavaşlatarak diyabetliye kaliteli bir yaşam sunuyor. Öte yandan diyabette kan şekeri düzeyinin uzun süre yüksek kalması damarları ve sinirleri etkileyerek zaman içerisinde körlüğe, kalp ve damar hastalıklarına, inmeye (felç), böbrek yetmezliğine ve sinir sisteminde hasara yol açabiliyor. Aynı şekilde gebelik döneminde de kontrol altına alınamayan diyabet, anne ve bebek sağlığı açısından sorunlara neden olabiliyor."
Cihan
-
Yılda 8 bin kişi ayağını kaybediyor
Şeker hastalığına bağlı komplikasyonların başında gelen ayak yaraları nedeniyle, Türkiye'de yılda 8 bine yakın diyabet hastasının ayağını kaybettiği saptandı.
“Diyabet 2020: Vizyon ve Hedefler Projesi” kapsamında hazırlanan çalışmada, şeker hastalığına bağlı komplikasyonların tanısı için göz, ayak ve duyu organlarına yönelik tetkik ve muayenelerin önemli ölçüde yapılmadığı belirtildi.
Kimi zaman komplikasyonların tanısında çok yararlı basit testlerin atlandığı, buna karşın daha ileri testlerin istenebildiği kaydedilen çalışmada, diyabetliler arasında göz muayenesi olmayanların oranının yüzde 75 civarında olduğuna dikkat çekildi.
Kliniklerde takip edilen hastaların şikayetleri olmadığı sürece göz muayenesinden geçirilmediği, hasta, görme sorunu ortaya çıktığında başvurduğunda ise etkili tedavi için geç kalındığı belirtilen çalışmada, göz hekimlerinin büyük bölümünün, diyabet nedeniyle retinadaki kılcal damarların etkilenmesi sonucu ortaya çıkan diyabetik retinopatiyi göz hastalığı olarak ele aldığı, hasta takibinde ve girişimde metabolik düzenlemelerin göz ardı edilebildiği vurgulandı.
Dünyada 30 dakikada bir ayak kaybediliyor
Diyabete bağlı komplikasyonların başında gelen ayak yaraları nedeniyle dünyada her 30 dakikada bir ayak kaybı meydana geldiği bildirilen çalışmada, Türkiye'ye yönelik de şu tespitlere yer verildi:
“-Türkiye'de yılda 400 bin diyabet ayak yarası görülüyor.
-Buna bağlı 7 bin 700 dolayında ayak kaybediliyor.
-Yalın ayak dolaşma ve çalışma, abdest almaya bağlı mantarların yaygınlığı da diyabetik ayak görülme sıklığını artıyor.
-Hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi gereken diyabetik ayaklı hastalar için yeterli yatak bulunmuyor.
-Klinik uygulamada her komplikasyonun ait olduğu bir uzmanlık dalı bulunuyor. Ancak diyabetik ayak sahipsiz kalıyor.
-Damar cerrahisi, plastik cerrahi, ortopedi dalları diyabetik ayakla ilgilenmekle birlikte, Türkiye'de ayak ve bilek sağlığı ile ilgilenen tıbbın en yeni dallarından birisi olan podiatrist bulunmuyor.
-Sahada bazı hekimlerin 'ayak yarasına dokunulmaz' şeklindeki yargısı tedaviyi geciktiriyor.
-Kimi hastaların diyabetik ayak için önerilen klasik tedavi yöntemlerini keserek yalnızca hiperbarik oksijen tedavisine girmesi yüzünden durum daha da kötüleşiyor.”
Diyabetik ayak hastalarına antibiyotik yazılmasındaki düzenlemelerden kaynaklanan sıkıntılara da işaret edilen çalışmada, en etkili antibiyotiği bulmak için yapılan bir test olan antibiyogram sonucunu beklemenin tedaviyi geciktirdiği ifade edildi.
Diyabete bağlı cerrahi işlemlerde mevzuat gereği basit bir parça için bile ihale açılması gerektiği kaydedilen çalışmada, sağlık kurumlarının maliyet yükseldiği için diyabetik hastaların ameliyatlarından kaçındığı, bu sorunun özellikle diyabete bağlı böbrek yetmezliği gelişen hastalarda ve özel hastanelerde yaşandığı bildirildi.
-
Kök Hücre Bir Çok Hastalık Üzerinde Etkili Çözümler Oluşturdu....
Ben İnanıyorum ki Biz Omurilik felçlileri İçinde Umuttan Öteye Geçecek....
Belki Uzun Bir Zaman Alacak Ama Bu Zamana Kadar Sabır Demişsek Sonuna Kadar da Diyebiliriz Diye Düşünüyorum....
Teşekkürler Berrin Bu Güzel ve Umut Verici Haerin İçin....
-
Dileyen engelli 1 ay SHÇEK’nin misafiri
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK), ailelerin ihtiyaç duydukları anlarda, engelli yakınlarını güvenilir bir merkeze emanet edebilmeleri için çalışma başlattı.
Buna göre engelli bir vatandaş, SHÇEK merkezlerinde 1 yıl içinde en fazla 30 gün misafir edilebilecek. 30 günlük süre bir seferde ya da bölümler halinde kullanabilecek.
Ücret yok, bağış var
Bakım için yapılan başvuru incelendikten sonra, yakın yerdeki merkezin kapasitesinin dolu olması halinde engelliler, yakın illerdeki merkezlere gönderilebilecek. Uygulamaya göre, merkezde geçici ve misafir olarak bakılan engellilerden bakım ücreti alınmayacak. Ancak merkeze ayni ve nakdi bağış yapmak isteyenlerin bağışları kabul edilecek.
Harçlıklar aileden
Merkezde misafir olan engelliler de, bakım ve rehabilitasyon programları ile hizmetlerden, diğer engellilere uygulanan usul ve esaslar dahilinde yararlanacak. Merkezde geçici ve misafir olarak kalan engellilerin giysileri ve harçlıkları ise ailesi tarafından karşılanacak. Ancak, buna rağmen acil durumlarda ihtiyaç olması halinde kuruluş müdürlüğünce giysi ve ihtiyaç giderleri karşılanabilecek.DHA...
-
Bu Güzel Şiiri Paylaştığın İçin Teşekkürler Ablam....
-
Ağız Kokusuna Dikkat Etmek Gerekli...
Birebir İletişimler de Olumsuz Durumlar Oluşturabiliyor...
Teşekkürler Ablam Paylaştığın Bilgi İçin...
-
Bazı Sebzeleri Yiyemiyorum...
Meyveleer de Pek Ayırdığım Yok Ama....
Teşekkürler berrin Paylaştığın Bilgi için...
-
Karnabaharın Sadece Kızartmasını Yiyebiliyorum...
Teşekkürler Ablam Paylaşımın İçin......
-
Ait Olmamak Hiç Bir Yere ve Hiç Bir Şeye
Yine ait olmadığım yerlerde dolaşıyorum.
Sanki bir puzzle parçasıyım ve resimde bana ait olan yeri arayıp duruyorum. Heh benim de bir köşem düz deyip düz köşeli diğer parçaların arasına giriyorum. Onlar resimdeki yerlerine cuk diye oturuveriyorlar. Ben öylece kalıyorum. Anlıyorum ki resimdeki yerim orası değilmiş.
Heh ben de girintili çıkıntılıyım, belki yerim şurasıdır diyorum. Olmuyor, yine girintili çıkıntılı öteki parçalar resimdeki yerlerine cuk oturuyorlar ama ben dışarda kalıyorum. Resimdeki yerimi yine bulamıyorum.
Herkes diğer yarısıyla oynaş ve kaynaş oluyor. Parçalar mesut, parçalar mutlu... Onların oluşturdukları resim ortaya çıkmaya başlıyor. Bir kendime bakıyorum, bir oluşan resime. Anlıyorum ki ben bu resmin bir parçası değilim.
Peki ben hangi resmin bir parçasıyım?
Şebnem Pişkin.....
-
Uzun Ama Akıcı Bir Şiirdi...
Teşekkürler Paylaştığın İçin...
-
Teşekkürler Can Paylaştığın Bilgi İçin....
-
Yaşamak öylesine güzel ki seninle
Çiçek tarlasında koşmak gibi
Ve sırt üstü uzanıp toprağa
Gökyüzünü içmek gibi
Güzel Bir Şiirdi Teşekkürler Paylaştığın İçin....
-
12 Kasım 2003 Çarşamba....
O Gün Sabah Üzerimde Tarifsiz Bir Ağırlık, Yorguluk, Yılgınlık Vardı. Her Sabah Erkenden Kalkmakta Olan Ben, O Sabah Kalkmamak İçin Bahaneler Yaratır olmuştum...
Annem Geliyor, ''Hadi Kalk Artık'' Diyor...
Ben İse ''Anne Bugün Bana Dokunma Kalkasın Yok'' Dİye Mızmızlanıyordum.
O Gün Yine Tarlada İşler Vardı Yapılması Gereken. Bilen Biliyor yaaa Bilmeyenler İçin, Ben Köy Çocuğuyum. Eeee Köy de İşler Hiç Bitmez. Neyse Konuyu Dağıtmayayım. Ev de Kalacaktım Ama Babam Yanıma Geldi, Bana Baktı. Ev de Tek Başına Kalmasın Kötü Olursa Ordan Öte Hastaneye Gideriz Burda Kim Kalacak Başında Diye Beni de Götürdü Tarlaya ( Canım Babam )...
İstemeye İstemeye Gittim. Herkes Çalışırken Ben Bir Köşe de Yatıyordum. İçim Daralıyor, Nefesim Kesiliyordu Sanki. Ne Zaman Böyle Hissetsem Hep Sonunda Kötü, Üzücü Bir Olay Olurdu. Bunu Bildiğimden İçimin Daraltısı Beni Rahatsız Ediyordu...
Ramazan Ayının Ortalarıydı Akşam Olmuş Eve Gelmiştik. İftar Yemeğinden Sonra Askerden Dağıtım İznine Gelen Abim Arkadaşlarıyla Gezmeye Gidecekti. Babamlar da Mecburi Bir Ziyarete Gitmişlerdi Komşumuza. Neyse Üzerimdeki Ağırlık Belki Gider Düşüncesiyle Duşa Girecektim. Tam O Sırada Abim Zile Bastı ve Yukardan kasetleri İstedi Benden. İndirdim Aşağı Çıkmadan Arkamdan Kapıyı Kapatıver Açık Kalmasın Deyince Onun Depodan Çıkmasını Bekledim. Tam Çıktı Kapıyı Kapatıyorken Olan oldu. Ne mi Oldu O Devasa Kapı Üzerime Kapandı. Bir Kapının Üzerime Doğru Düştüğünü Gördüm Bir de Yerde Öylece Yattığımı Biliyorum. 47 Kg lık Ben ve Üzerimde 200 - 250 Kg lık Bir Ağırlık. Bunun Adına Sakarlık mı Demeli Ne Demeli Bilemedim.. Ondan Sonrası Acil ,Ameliyat, Tedavi ve Evdeyim...
Hayat Artık Eskisi Gibi Değil Benim İçin...
O Gün İçimi Sıkan Şey Boşuna Değilmiş. Koca Bir Ömrü İçine Alan Bir Sıkıntıymış.
Hani Derler yaa Tesadüfen Yaşıyorum Diye İşte Bende Onlardan Biriyim...
Şimdi Tarih 12 Kasım 2010...
Bu Okuduğunuz Tam Tamına 7 Yıl Öncesine Ait Bir Anı....
Kimine Göre Uzun Bir Zaman Dilimi...
Kimine Göre Daha Hiç Bişey....
Bana Sorarsanız Eğer.....
Dünmüş Kadar Kısa Bir Zaman Dilimi....
in ::::Genel Haberler::::
gönderildi · Mesajı raporla
Paylaştığın Bilgi İçin Teşekkürler Berrin...