zeynepkrtas

Üye
  • İçerik sayısı

    4.776
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    9

zeynepkrtas kullanıcısının paylaşımları

  1. Engelli Aileleri İçin Reklam Filmi..

    Söz Konusu Engelliler Olunca Biraz Fazla Çaba Gerekiyor.... Çünkü Engelli Evet Vicdana Dokunur Ama Ardını Dönünce Unutulur... Bu Bir İnsanoğlu Gerçeği.... Teşekkürler Abicim Paylaşımın İçin....
  2. Londra'ya Çıkarma Yapmak İstiyoruz..

    Hedefleri Başarıya Dönüşür İnşallah... Teşekkürler Abicim Paylaşımın İçin....
  3. Bağ-Kur'lu Özürlü Erken Emekli Olabiliyor..

    Paylaştığın Bilgi için Teşekkürler Abicim....
  4. Türkiye Ampute Futbol Milli Takımı Dünya Üçüncüsü Oldu..

    Ampute milli Takımımızı Başarılarından Dolayı Kutlar... Başarılarının Devamını Dilerim..... Teşekkürler Abicim Paylaştığın İçin......
  5. Hastalar Artık Hakkını Arıyor

    Bu Artışta Galiba Birimlerin İlk Başta Hastalara Birebir Dialoğa Girmesinin Katkısı Büyük... Bir Çok Kez Tanık Oldum.... Teşekkürler paylaşım İçin.....
  6. Astım Hastaları İçin Umut Işığı

    Paylaştığın Bilgi İçin Teşekkürler.... Astım Hastalığı Kişiyi Zorlayan Bir Hastalık.... Umarım En Kısa Zaman da Onlar İçin Olumlu Sonuçlar Çıkar....
  7. Omurga Eğriliğine Ameliyatsız Çözüm....

    Omurga eğriliğine ameliyatsız çözüm Daha önce 6 kez ameliyat edilen 7 yaşındaki Duygu, omurgaya takılan ve dışarıdan bir cihazla uzatılıp kısaltılan titanyum çubuk sayesinde hayata bağlandı HAYATİ riskler taşıyan skolyoza (omurga eğriliğine) karşı uygulanan yeni bir tedavi yöntemi, hastalar için umut ışığı oldu. Bir yıldır Hong Kong ve İngiltere'de yapılan neştersiz "uzatılabilen çubuklar sistemi" Florence Nightingale Şişli Hastanesi'nde doğuştan skolyoz hastası olan ilköğretim öğrencisi Duygu Ecem'e (7) uygulandı. Tedavisine 4 yaşında başlanan, bu sürede 6 kez ameliyat masasına yatan Duygu'nun yüzü yeni yöntemle güldü. Duygu'ya uygulanan yeni yöntemle omurgasına takılan titanyum çubuk, ameliyata gerek kalmadan dışarıdan uzatılıp kısaltılabiliyor. Böylelikle tekrarlayan ameliyatlar yerine tek operasyonla çubukları yerleştirmek sonra omurgayı açmadan periyodik uzatmalar ile eğriliğin ilerlemesini kontrol etmek mümkün oluyor. Duygu'nun daha önce omurgasına takılan sabit çubuklar, 6 ayda bir açık ameliyatla gerdirilerek uzatılıyordu. Uzmanlara göre, 3 yaşında tedavisine başlanan bir çocuğun 12 yaşına kadar toplam 22 kez ameliyat olması gerekiyordu. TÜRKİYE'DE BİR İLK Şişli Florence Nightingale Ortopedi ve Travmatoloji Merkezi'nden Prof. Dr. Ahmet Alanay, yeni yöntemin faydalarını şöyle anlattı: "Daha önce yerleştirilen çubuk kendiliğinden uzayamadığı için 6 ayda bir gerdiriliyordu. Şimdi ise tek ameliyatla çubuk yerleştiriliyor, daha sonra dışarıdan bir aparat yardımıyla cilt açılmadan uzatılıyor. Böylelikle 4 yıl ameliyata gerek duyulmayacak." Prof. Dr. Alanay, Türkiye'de bu yöntemin ilk kez uygulandığını da sözlerine ekledi. Kaynak
  8. Düşük Dozda Aspirin Mucizesi...

    Düşük dozda aspirin mucizesi Kalp krizi ve felci önlemek amacıyla yıllardır düşük dozda aspirin kullanan gönüllülerde, kolon kanseri gelişme riskinin de ciddi düzeyde düştüğü anlaşıldı. İngiltere'de yapılan araştırmadan elde edilen sonuçlara göre aspirin alımı, kolon kanserine yakalanan hasta sayısını dörtte bir oranında azaltıyor, kolon kanserinden ölümleri de üçte bir oranında düşürüyor. Araştırma bulguları, Lancet tıp dergisinde yayımlandı. Aspirinin, günde en az 500 miligram gibi yüksek dozlarda alımının kolon kanserine karşı önleyici olduğu biliniyordu, ancak bu ilacın kanama ve mide sorunları gibi yan etkilerinin bulunmasından ötürü, zararı, yararının önüne geçebiliyordu. Ancak şimdi, düşük düzeyde, bebeklere tavsiye edilen günlük dozun da kolon kanserine karşı işe yaradığı anlaşıldı. Buna karşın aynı yan etkiler, düşük dozlarda da kaygı nedeni. Kolon kanseri, gelişmiş ülkelerde, akciğer kanserinden sonraki en yaygın kanser türü. Dünyada her yıl 1 milyon yeni kolon kanseri vakası belirleniyor ve bu hastalıktan yılda 600.000 kişi ölüyor. Bir insanda bu hastalığın gelişme ihtimali yüzde 5. Oxford'daki John Radcliffe Hastanesinden Peter Rothwell ve meslektaşları, aspirinin kalp hastalıklarına karşı önleyici olup olmadığının belirlenmesi amacıyla yapılmış olan ve İngiltere ile İsveç'ten yaklaşık 14.000 gönüllüyü kapsayan 4 büyük araştırma üzerinde inceleme yaptı. 18 yıl süren gözlemleri kapsayan bu araştırmalarda gönüllülerin yarısı düşük dozda aspirin kullanmıştı. Araştırmacılar, gönüllülerin yüzde 2,8'inde kolon kanseri oluştuğunu belirledi. Araştırma verilerinden, düşük dozda 6 yıl boyunca aspirin kullanımının kolon kanseri oluşumu riskini yüzde 24 azalttığı, hastanın kolon kanserinden ölme riskini de yüzde 35 oranında düşürdüğü belirlendi. Fransa'da, Bobigny'deki Avicenne hastanesinden Dr. Robert Benamouzig and Dr. Bernard Uzzan, araştırma ile ilgili yazdıkları yorumlarında, bu çalışmanın, en azından kolon kanserinin yaygın olduğu ülke veya bölgelerde kliniklerin, aspirini, önleyici olarak kullanmalarına yönelik bir yol açabileceğini belirtti. Özellikle ailesinde kolon kanseri geçmişi olanların veya kendisinde daha önce folip belirlenmiş hastaların aspirin kullanımı öneriliyor. Dr. Robert Benamouzig, yan etkilerinden ötürü aspirini sadece, yüksek risk grubuna girenlere tavsiye edilebileceğini kaydetti. Doktorlar, kolon kanserine karşı önleyici aspirin kullanımı için bir kılavuz geliştirilmesinin, bu alanda atılabilecek ikinci adım olduğunu belirtti. Hastaların, doktor denetimi olmadan kendi başlarına aspirini bu amaçla kullanmaları tavsiye edilmiyor. Aspirinin yüksek dozlarda ve uzun süreli kullanımı sonucunda mide ve bağırsak tahrişi meydana gelebiliyor, lezyona ve ciddi kanamalara yol açabiliyor. Aspirinin, meme, mide, yemek borusu ve kolon kanseri ile bağlantılı bir enzimin üretimini engelleme yoluyla kansere karşı koruyucu olduğu düşünülüyor. Kaynak
  9. Bebeklerde 'Kalıcı Hasar' Riski Azalacak....

    Bebeklerde 'Kalıcı Hasar' Riski Azalacak Anne karnında, doğumda ya da doğum esnasında herhangi bir nedenle bebeğin yeterli oksijen alamaması halinde gelişebilecek beyin hasarı riskini azaltan ''COOL CAP (baş soğutma)'' yöntemi, yurt dışından sonra Türkiye'de de uygulanıyor. Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Nörolojisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kıvılcım Gücüyener öncülüğünde uygulanması başlanan yöntemle, oksijensiz kaldığı için ileride çeşitli derecelerde beyin hasarı gelişme riski taşıyan bebeklerde kalıcı hasar azalıyor ve bazı bebeklerde tam iyileşme şansı doğuyor. Gücüyener, bebeğin herhangi nedenden ötürü kısa bir süre dahi oksijensiz kalmasının (hipoksi), beyin gelişimini olumsuz etkileyebileceğini, bebekte bedensel ve zihinsel özür bırakabileceğini söyledi. Bebeğin yeterli oksijen alamamasına, çok çeşitli nedenlerin yanı sıra, anne karnındayken annenin bir darba maruz kalması, kaza geçirmesi ve düşmesinin bile neden olabileceğini anlatan Gücüyener, doğum sırasında ya da doğumdan hemen sonra da oksijen alınamamasının mümkün olabildiğini belirtti. Gücüyener, gebeliğin sonuna doğru veya doğum sırasında plasentanın yırtılabildiği ve bebeğin çıkış süresinin uzayabildiği için bebeğin oksijensiz kalabildiğini ifade etti. Bu nedenle, gebelik döneminde bu gibi bir durumla karşılaşıldığında, hikayenin mutlaka hekime anlatılması gerektiğinin önemine değinen Gücüyener, hekimin de anne adayına bu soruları sorması gerektiği uyarısında bulundu. Gücüyener, yetersiz oksijen alan yeni doğan bebeklerin yenidoğan yoğun bakım ünitesinde alınarak, destek tedavisi verildiğini, ancak beyinde oluşan hasar nedeniyle bebeklerde zihinsel ve bedensel hasarların kalabildiğini vurguladı. Bu güne kadar hipoksik bebeklere uygulanan tüm destek tedavilerinin, beyin hasarı gelişmesine engel olamadığını ve hasar oranını azaltmadığını, ancak yaşamsal fonksiyonların korunmasına olanak tanıdığına dikkati çeken Gücüyener, artık dünyanın birçok ülkesinde bu tür vakalarda total vücut ve ''baş soğutma yöntemi''nin tek sonuç veren tedavi yöntemi olarak uygulandığını ve başarılı sonuçlar elde edildiğini söyledi. 'Dünyada bin 500 bebek çalışmalarda yer aldı Yöntemin, yurt dışında bazı ülkelerde son 4-5 yıldır rutin tedavi yöntemi olarak uygulandığını anlatan Gücüyener, çok eskiden Rusların çocukları soğuk suya doğru doğurttuklarını, soğuk suda doğum yapıldığı için kafaları soğuk olan bebeklerde, diğer bebeklere oranla daha az ''hipoksi'' görüldüğünü dile getirdi. Gücüyener, baş soğutma yönteminin ilk olarak 1960'lı yıllarda denendiğini daha sonra 1990'lı yıllarda çok sayıda hayvan deneylerinden sonra 1998'de pilot çalışmaların başladığını ve günümüze kadar 15'in üstünde bin 500'den fazla bebeği içeren randomize kontrollü çalışma yapıldığını söyledi. Çalışmalarda, tüm vücut ya da sadece baş soğutmasının karşılaştırmalı ikili gruplar üzerinde denendiğini anlatan Gücüyener, baş soğutmasında kullanılan cihazın FDI onaylı olarak birçok ülkede standart uygulanan yöntemler içinde girdiğini belirtti. Gücüyener, ''Bebeklerin bir kısmına vücut, bir kısmına baş soğutma yöntemi uygulandı. Uygulamayla bu bebeklerin ölüm risklerinin, ilerde ortaya çıkabilecek nörolojik komplikasyonlarının sayısı ve şiddetinin azaldığı görüldü'' dedi. Gücüyener, yeterli oksijen alamayan bebeklerin yeni doğan nöbetleri geçirdiklerini de belirterek, baş soğutma yöntemi uygulanan bebeklerin kafasına takılan EEG cihazı sayesinde bebeğin nöbet geçirmekte olduğunun anlaşıldığından, soğutma yöntemi ile nöbet sayısının da azaldığını söyledi. Soğutma yöntemlerinin, riski ortadan kaldırmadığını belirten Gücüyener, ''Riski yok etmiyor, ancak ilerlemesini engelliyor. Olası etkilerini azaltarak, zihinsel ve bedensel engelin derecesini düşürüyor'' diye konuştu. 36 haftanın altında doğan bebeklere uygulanmıyor Gücüyener, soğutma yönteminin sadece, hipoksi riski hipoksi sınıflamasında 2-3 derece bulunan çocuklara yapılabileceğini vurgulayarak, sağlıklı dünyaya gelen bebeklerin ise ''kesinlikle'' üşütülmemesi gerektiğinin altını çizdi. Soğutma tekniğinin 36 hafta ve üzerindeki bebeklere uygulanabileceğini ifade eden Gücüyener, ''Premetüre bebeklerde soğutma yapılamaz. Çünkü, kalpte sorunlar olabilir, kafa içi kanamalarını artırabilir, kandaki trombosit değerlerini düşürebilir ve böbrek fonksiyonlarını bozabilir'' uyarısında bulundu. Yöntemin uygulanabilmesi için bebeğin 36 hafta ve üzerinde olması, müdahalenin doğumdan sonra mümkünse ilk 6 saat içinde yapılması gerektiğini vurgulayan Gücüyener, ''Yöntemin, 24 saate kadar etkili olduğu düşünülüyor. Ayrıca, uygulamanın 36 haftanın altındaki ya da anne diyabet hastası olduğundan erken dönemde alınması gereken bebeklere yapılabilmesi çalışmalar yürütülüyor'' diye konuştu. Baş soğutma yöntemi nasıl yapılıyor? Gücüyener'in verdiği bilgiye göre, hipoksili doğan bebekler, yenidoğan yoğun bakım ünitesine alındıktan sonra, destek tedavisine alınıyor ve soğutma yöntemi uygulanmaya başlanıyor. Selektif baş soğutması yönteminde bebeğin kafasına ' COOL CAP cihazının bir parçası olan ve içinde su sirkülasyonunun yapıldığı ısı izolasyonlu şapka takılıyor. Silikondan yapılmış şapka şeklindeki cihazdaki borulardan biri makinaya bağlı bulunuyor ve devamlı belirli ısıya ayarlanabilen değişik ısıdaki su dolaşımı sağlanıyor. Çocuğun kilosu ve baş çevresi ölçüleri sisteme girilerek, 72 saat boyunca takılı tutuluyor. Bir de çocuğun vücut çekirdek ısının belirlenmesi için devamlı rektal ısısı monitorize edilerek kontrol altında tutuluyor ve bebeğin başı dışındaki vücudunun diğer kısımlarının ısı regülasyonu buna göre sağlanıyor. Uygulamada, kısa süre içinde bebeğin baş ısısı iyice düşürülerek, vücut ısısı 34.5'lerde tutuluyor. Bu işlem, yaklaşık 72 saat süresince devam ediyor. 72 saat bitince de 4 saatten az olmamak kaydıyla bebeğin yapısı ve tedavi protokolü göz önünde tutularak, her saatte 0.2-0.5 derece arttırılarak, baş yavaş yavaş ısıtılıyor. Beynin zarar görmemesi açısından, ısıtma işleminin yavaş yapılması gerekiyor. Tüm vücuda uygulanan soğutma yönteminde ise temelde su sirkülasyonu ile yapılan soğutma uygulanıyor. Yöntem, artık Türkiye'de Prof. Dr. Kıvılcım Gücüyener, Selektif baş soğutması uygulaması Türkiye'de ilk olarak GÜ Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi'nde uygulanmaya başladığını belirterek, ''Hastanemizde 12 bebeğe selektif baş soğutması yöntemi uyguladık. Aynı zamanda Sağlık Bakanlığı Zekai Tahir Burak Doğum evi Hastanesi de hipoksik bebeklerine total vücut soğutması yöntemini uygulamakta'' diye konuştu. Gücüyener, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde de baş soğutma yönteminin uygulanmaya başlandığını ve daha bir çok hastanenin bu yöntemi uygulamaya başlayacaklarını söyledi. Gücüyener, yöntemin uygulandığı bebeklerden durumu çok ağır olan 4'ünün öldüğünü, diğer 8'inin ise sağlık durumlarının çok iyi olduğunu kaydetti. Kaynak
  10. Yuttuğu ot sırtından çıktı Sivas'ta, 5 yıl önce 15 yaşındaki bir çocuğun solunum yoluna kaçan pisi pisi otunun akciğeri dolaştıktan sonra tedavi gördüğü hastanede yaklaşık 8 ay sonra sırt bölgesinden kendiliğinden vücut dışına çıkması, bilimsel makaleye konu olurken tıp dünyasında da şaşkınlık uyandırdı. Alınan bilgiye göre, yaklaşık 5 yıl önce Sivas'ın bir köyünde yaşayan ve şu anda vatani görevini yapmak üzere askere gittiği öğrenilen 15 yaşındaki Cuma E'nin ağzına aldığı pisi pisi otu birden bire öksürünce solunum yoluna kaçtı. Bu durumu ailesinden gizleyen Cuma E, bir süre sonra rahatsızlanınca Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesine başvurdu. Durumu doktorlara da anlatmayan ve tedavisinin ardından taburcu edildikten sonra aynı şikayetle bir süre sonra tekrar hastaneye başvuran Cuma E'nin pansuman sırasında sırtındaki şiş ve akıntılı bölgeden akciğerine kaçan pisi pisi otunun çıktığı görüldü. Doktorlarda şaşkınlık yaratan ve tıp literatüründe bir ilk olduğu bildirilen vaka, ilginçliği nedeniyle CÜ Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Levent Cankorkmaz ve hastane görevli bir grup öğretim üyesi tarafından olgu sunumu olarak bilimsel yayın haline getirildi. Söz konusu bilimsel yayın, Tüberküloz ve Toraks Dergisi'nin 2010 yılı ilk sayısında yayınlandı. Yrd. Doç. Dr. Levent Cankorkmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu vakanın 15 yaşında bir erkek hasta olduğunu belirterek, ''Sırtında ağrı, şişlik ve akıntılı bir yarayla geldi. Hastanın hem akciğerinde, hem de sırtında bu şekilde akıntılı bir yara olması nedeniyle ilk etapta akciğerle ilgili bir problemin yansıması diye düşündük. Onunla ilgili tomografileri çekildi, tetkikleri yapıldı. Hastanın bu tetkik sonrası antibiyotik tedavisine başladık. Herhangi bir altta yatan neden bulamadık. Hastanın apsesini tedavi ettikten sonra hastayı taburcu ettik'' diye konuştu. 8 AYDA VÜCUDU KENDİLİĞİNDEN TERK ETMİŞ Yaklaşık 1 ay sonra hastanın aynı bölgeden akıntıyla kendilerine yeniden geldiğini anlatan Cankorkmaz, şunları kaydetti: ''Biz hastayı tekrar yatırdık, yeniden araştırdık. Yatırdığımızın ertesi günü yapılan pansumanda 'pisi pisi otu' dediğimiz bir otun yara yerinden çıktığını gördük. Sonra hastanın öyküsünü derinleştirdiğimizde yaklaşık 8-9 ay önce köyde pisi pisi otunu ağzına alan hastamızın öksürürken bu otu bizim aspirasyon dediğimiz akciğere kaçması olayının olduğunu, ama ailesinden sakladığını öğrendik. Sonradan anladık ki bizim hastamızdaki yara, akciğerindeki enfeksiyon ve bu akıntının bütün sebebi akciğere gitmiş olan pisi pisi otuymuş. Pisi pisi otu 8 ayda kendisine yol açarak akciğerden dışarı çıkmış ve hastamızın sırt bölgesinden vücudu kendiliğinden terk etmiş.'' ''LİTARATÜRE GÖRE BU ŞEKİLDE VÜCUDU TERK EDEN İLK OLGU'' Daha önceki yayınlarda bu tür solunum yoluna pisi pisi otu kaçmasıyla ilgili vakaların olduğunu ifade eden Cankorkmaz, ''Ama bizim olgumuzun farkı bu pisi pisi otunun akciğeri de terk ettikten sonra hastanın bel bölgesine yakın bir yerden sırttan dışarı çıkması. Yani bronşlardan, solunum yolundan vücuda girmiş, akciğeri geçmiş ve vücutta akciğeri de terk ettikten sonra sırt bölgesinden çıkmış. Bizim vakamız bizim taradığımız literatüre göre bu şekilde vücudu terk eden ilk olgu'' ifadesini kullandı. Bu durumu fark ettikleri zaman duruma şaşırdıklarını söyleyen Cankorkmaz, ''Beklemediğimiz bir şeydi. Biz daha çok akciğer veremi ve buna benzer bir probleme bağlı durum oluştuğunu düşünüyorken tamamen çok farklı, pisi pisi otuna bağlı bir problem olması bize ilginç geldi'' dedi. PİSİ PİSİ OTUNUN BRONŞLARDAN SIRTA İLGİNÇ YOLCULUĞU Pisi pisi otunun vücudu bu şekilde terk etmesinin çok da açıklanamayan bir şey olduğunu anlatan Yrd. Doç. Dr. Cankorkmaz, ''Çünkü akciğeri terk edip vücuttan çıktığı halde başka tür yaralanmalarda meydana gelebilecek akciğer hasarlanması, enfeksiyondur. Başka tür hasarlar vermesine rağmen diğer yaralayıcı cisimler gibi zarar vermeden vücudu terk edebiliyor. Bu tabi bizim de bilim dalımızın dışında belki bitkilerle ilgilenen biyolog arkadaşların yanıt verebileceği sorular'' diye konuştu. Bu konuyla ilgili yaptıkları bilimsel yayına bu pisi pisi otunun bir yolculuğa çıktığını düşünerek ''Bir pisi pisi otunun bronşlardan sırta ilginç yolculuğu'' ismini verdiklerini belirten Cankorkmaz, ''Çünkü vücut içerisinde ilginç ve uzun bir yolculuk yapıp vücudu terk etmiş pisi pisi otu'' dedi. AİLELERE YABANCI CİSİM UYARISI Yabancı cisim yutulması ve cismin akciğere kaçmasının özellikle 3 yaşından küçük çocuklarda olmak üzere çok önemli bir problem olduğuna dikkati çeken Yrd. Doç. Dr. Cankorkmaz, ''O yüzden özellikle pisi pisi otuyla çocukların çok oynadığı da göz önüne alınırsa belki bu olgumuz bunun çok ciddi sonuçlara yol açabileceğini düşündürerek uyarıcı olabilir. Yetişkinlerin de küçük yaşlardaki çocukların ufak cisimleri akciğerlerine ya da yemek borularına kaçırabileceklerini düşünerek gerekli önlemleri almaları, azami dikkati göstermeleri ve bu tip cisimleri çocuklardan uzak tutmaları çok önemlidir'' diye konuştu. Kaynak
  11. Siyah Masal

    Teeşekkürler Cemre Paylaştığın İçin Güzeldi....
  12. Yuttuğu Ot Sırtından Çıktı...

    Olay 5 Yıl Önce Olmuş... 5 Yıl Önce 15 Yaşındaymış... Şimdi İse Askere Gitmiş... Yanii Haber 5 Yıl Rötarlı Yapıılmış...
  13. Kadın Nedir?(Sorunun Cevabını Okumadan Geçmeyin)

    Çok Güzeldi Ablam Teşekkürler Paylaştığın İçin....
  14. Telefon...

    Haklısın ABicim O telefonun Sahibinin Yerin de Olmayı Hiç İstemezdim.... Teşekkkürler Ablam Paylaşımın İçin...
  15. Nasipse Kocan...

    Kesin Gözüyle Bakmamalı Hiçbirşeye.... Nasip Demeyi Unutmamak Lazım..... Çok Güzeldi Yaaa Teşekkkürler Ablam Paylaşım İçin.....
  16. Ege Üniversitesinde Kök Hücre Nakil Ünitesi Açıldı

    Hayırlı Olsun... Teşekkürler Paylaşım için...
  17. Engellilerin Parmak İzi Alınıyor

    Güzel Bir Uygulamaya Benziyor Teşekkürler Paylaştığın İçin....
  18. Galatasaray'a ABD'li Guard..

    Galatasaray için Hayırlı olur İnşallah.... Teşekkürler Paylaşım için...
  19. SGK Engelini Aşan Dayanışma..

    Güleriz Ağlanacak halimize..... Burası Türkiye Sonuçta.... Her Türlü İlginçlikte Üzerimize Yok Maşallah.... Teşekkürler Abicim Paylaşımın İçin....
  20. 230 Belediye Başkanı, Engelliler İçin Buluşuyor..

    Umarım Toplantı da Olumlu Sonuçlar Çıkar... Çıkması Kadar Hayata Geçirilme Kısmı Var ki Zaten hep Orda Kalıyor.... Teşekkürler Paylaşım İçin Abicim....
  21. Soğuklara Karşı Yememiz Gerekiyor

    Tahini de Çok Severim.... Ahmet Abi C Vitamini Vazgeçilmez olmalı Zaten... Teşekkürler Ablam Paylaşım İçin....
  22. Erkeklerde Meme Kanseri Uyarısı

    Kadın Hastalığı Olarak Biliniyor Daha Doğrusu Kadınlarda Sık Görüldüğü İçin Öyle Sanılıyor.... Teşekkürler Ablam Paylaştığın Bilgi İçin....
  23. Kök Hücre Nakli Yapılan Dünyadaki İlk Hasta Artık Koşup Oynuyor

    hadi Hayırlısı İnşallah Devamı Gelir Bizler içinde Olumlu Gelişme Haberlerini de Okuruz.... Teşekkürler Paylaşım İçin....
  24. Şimdi Ne Olur Diye Sorma Bana...

    Şimdi ne olur diye sorma bana Bazen ile başlayan günlerim oldu Gecesi keşke nöbetleriyle son buldu Şimdi bana iyi kilerin koynunda bir gün verebilir misiniz? Acınası yürek yanılmalarıyla doldu gözlerim Sonra yangın yeri gibi alev ateş anlımdan fışkırdı Çocukluğumun gülümsemelerini bana bulabilir misiniz? Sokak arasındaki penceremde bulutlu gökyüzüne gözlerimi diktim Güneşi odamda gizlemek istediğim saatlerdi Masamın üstünde bir resim, yanında bir kâğıt ve kalem Yazmakla bitmeyecek düş kırıklıklarım oldu Ayrılık gidenden kalana bir ihanetti sanki Oysaki kalandı adımlarına sahip çıkamayan Gidenin arkasından cesaretli adımlarla kovalayamayan Yokluk yoksulluk yerine geçermiş Yokluk, olması ihtimal dışı zenginlik hayâlı Yoksulluk, kazanılması gerekenden mahrum kalmaktı Yani insan elindekiyle yetinmekle kazandığını zannettiği zamanlardı Saflığın aptallık oldu ve aptalların yönettiği cahiller yan yanaydı Bir ömrü bir günde yaşayacak kadar kısa eylemleri olanlar vardı Uzun sözler daima soluksuz kavgalara yol acardı Kavgalar bileğin hürmetinden çoktan ayrıldı Anlaşmak sadece yenilginin mahcubiyetinde Kızarmayan yüzlerin elerinde kaldı Yazık oldu diyecek değilim ya arkadaş Ektiğinden fazlasını umut etti insanoğlu Oğlu kadar yaşarım sandı da ölüme kafa tuttu Emeğini başka ellerin duasında serpti toprağa Şimdi ne olur diye sorma bana Sorma ki bende yok olan insanlığıma acımayayım Yıkılmış duvarlar içinde ateş yakıp durmayayım Ya varlığıma alışayım Ya da senden gayri bende yok olmanın utancına yüz kanatayım Serkan Arslan...
  25. Seni Anmak...

    SENİ ANMAK Seni anmak yokmu gece yarısı yaşanmamış bir hayali hatırlatır bir dağ kulübesinde kurulmuş düşler seni her anışımda canlanıverir asi uyanışlarda sevilerim itiraz ederler... sonra hayat sonra gerçekler hayaller suya düşerler seni anmak yokmu gün ortası içimde bir sıkıntı tuhaf bir heyecan yüzlerce cevapsız soru beynime hücum ederler anılar dar gelir yüreğime kırlır incinirim yeniden hatırlanmak istemezler... seni anmak yok mu akşam üzeri kızıl rengi güneşin, denize inerken martıların çığlıkları, kanatlarında ayrılıklar hüznün bulutlara yansımış rengi içimde kederli sızlanışlar yokluğun taş gibi oturmuş yüreğime... ne ümide dair bir heves ne de kalıntısı kalmış neşenin maziden seni unutmak yok mu en zor mesele eza gönlüme nasıl başarırım unutmayı aklım yerindeyken... öyle bir sancı ki kıvrandıran susarım dile gelen kelimelere susarım sessizliğe isyan ederken seninle seni anmak var ya bende kalmış yegane haz kalbime gizlediğim sevilerden.... Ş. AYDOĞAN (