zeynepkrtas

Üye
  • İçerik sayısı

    4.776
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    9

zeynepkrtas kullanıcısının paylaşımları

  1. SGK Dedektif Gibi

    Olması Gereken de Bu Değil mi Zaten.... Teşekkürler Paylaşım İçin Berrin....
  2. Kirli Hava Çocuklarda Kulak İltihaplanmasını Tetikliyor

    Malasef ki Çevresel Faktörlerden İlk Etkilenen Çocuklar Oluyor.... Teşekkürler Ablam Paylaşımın İçin...
  3. Probiyotikler Sağlığı Korur Ama İlaç Değildir

    Teşekkürler Ablam Paylaştığın Bilgi İçin....
  4. Doymuş Yağların Vücutta Kritik Görevleri Var

    Teşekkürler Ablam Paylaştığın Bilgi İçin....
  5. Yağışlar Mantar Zehirlenmelerini Arttırdı

    Buralar da Pek Yaşanmıyor... Ama Yine de Dikkat Etmek Gerek.... Teşekkürler Ablam paylaşımın İçin.....
  6. Burun Tıkanıklığı Neden Olur?

    Burun Tıkanıklığını Çok Sık Yaşıyorum.... Teşekkürler Ablam Paylaştığın Bilgi İçin...
  7. Çankırı'da Güreş Müsabakaları Başladı..

    Teşekkürler Abicim Paylaşımın İçin....
  8. Görme Engelli Bisikletçiler Kampa Girdi..

    Amaçları Doğrultusunda Dilerim Yolları Açık Olur.... Teşekkürler Abicim Paylaşımın İçin...
  9. Türkiye, Kök Hücre Naklinde Sınıf Atlıyor

    Teşekkürler Berrin Paylaştığın Bilgi İçin....
  10. Seni Gerçek Seviyorum...

    Seni Gerçek Seviyorum Yaşadığım tüm anıların acılarını kendimde sakladım, Nefes aldığım sürece besliyorum, Yirmidokuz harf denesemde Sen aklımı gelince kelime bulamıyorum. Tiyatro sahnesinin replikleri duyulmaz artık, Başım öne düşmüş,seni özlüyorum. Bakışların pranga gibi, Çık gel mühebbete vur beni. Aynaya bakarken kendine,ayna kıskanırdı biliyorum, Ben hep sen aklıma geldiğinde, Böyle öksüz,yanlız kalıyorum. Superim diyemem amma, En azından seni gerçek seviyorum. Bir umudum kendime saklı, Onu ben çok iyi biliyorum. Salih Ataseven....
  11. Felçlilere Egzersiz Çipi!

    Çok Güzel Bir Gelişme... Tıpda her Geçen Gün Güzel Haberler Gelmekte.... Teşekkürler Paylaşımın İçin Berrin...
  12. Diye Diye

    Diye Dİye Sabahları güneş doğar, Yanar Allah diye diye. Gökten yere yağmur yağar. İner Allah diye diye. Seher vakti kuşlar öter, Çiçek açar, otlar biter. Arılar üstüne biner, Konar Allah diye diye. Rüzgâr eser, şimşek çakar; Bulutlardan ateş çıkar. Düştüğü yerleri yakar, Söner Allah diye diye. Yağmur yağar, sular çağlar. Yavrular anaya ağlar. Yerinde sallanır dağlar, Sınar Allah diye diye. Gökte, yerde canlı-cansız, Ağzı olan ve ağızsız... Sanmayınız ki anlamsız, Anar Allah diye diye. Deryada dalgalar coşar, Onda nice canlar yaşar! Görenlerin aklı şaşar, Donar Allah diye diye. Arş ve arzda canlı-cansız, Gezegenler ay ve yıldız... Yörüngesinde aynı hız, Döner Allah diye diye. Tek ben bilemem gafilim, Yeryüzünde tek cahilim. Varlıklardan en sefilim. İnsan oldum niye niye?.. Ahmet KARAASLAN
  13. Mavi Kapak Desteği Büyüyor

    Bu Kaypanyanın Ses Getirmesi ve İlgi Görmesi Güzel Bir Gelişme... Teşekkürler Paylaşım İçin Berrin...
  14. Yorgun Gözlere Öneriler!

    Göz Yorgunluğu Hep Yaşadığımız Bir Sorun Teşekkürler Ablam Paylaştığın Bigi İçin....
  15. O Sen....

    Çok Güzel Bir Şiir Teşekkürler Ablam Paylaştığın İçin....
  16. Ak Düştü Saçlarım

    Bu Güzel Şiiri Paylaştığın İçin Teşekkürler Ablam...
  17. Çiğ Köftede Büyük Tehlike

    Paylaştığın Bilgi İçin Teşekkürler Ablacım.... Hiç Çiğ Köfte Yemedim... Aklıma Bir Söz Geldi Etin Ala Kanlısı, Yiğidin Delikanlısı Derler Yaa Eskiler... Ben de Hiç Anlamazdım Ala kanlı Eti Nasıl Yerler...
  18. Teşekkürler Ablam Paylaştığın Bilgi İçin....
  19. Aşık Zerre....

    Aşık Zerre Yine yanlız bir akşam yine yanlızlık, İçim yanıyor anlayana derinden. Dostlarım bazen hatır sorarlar amma, Sussam daha güzel, konuşsam derdim artar. Bir haberci kulağıma eğilir, Fısıltısı meşakkat müjdesi zulüm. İçim doldu vallahi ama ağlamak yok, Kapağı açacak şarkılarda az geliyor. İnsan denilen neki biraz kemik biraz deri, dünya denilende neki dönen yuvarlak. Bende sende onun içinde küçücük zerre, Ey zerre ne olur üzme bu zerreyi, Zelzeleler olur yıkar beni gönlümde. Ey umursamaz yar yine aklımdasın işte, Yaktın beni yaktında haberinmi yok? Ben sana böyle yangın içindeyken Ey benciiil ey anlamaaaz ey umursamaz yar, Bir çift kelam çokmu gelir diline, Çokmu hafifim yoksa ağırmı geldim gönlüne? Nasipmi diyelim yoksa kısmetmi bilemiyorum, Çekecek derdim varmışki bende çekiyorum. İçime aşkınla karışık bir derin nesef, Üfürsem buradan sakaryaya doğru, Ey yar saçların dalgalnırmı? Ben beni kaybetmiş kendinden geçerken Sen şimdi ne haldesin nerdesin?.. Abdullah Küçükkaya
  20. Kalbi Masada O Kahve İçiyor!

    Kalbi Masada O Kahve İçiyor! Kalp cihazımı gören beni canlı bomba sanıyor. Elinde 8 kiloluk kalbiyle geziyor... 37 Yaşındaki makine teknisyeni Ümit Köksal, geçen yıl doktorlarına göre ‘ölmesine 3 gün kala’ vücuduna takılan ‘yapay kalp cihazı’yla yaşama döndü. İstanbul’da yapay kalp operasyonu geçiren ilk hasta unvanını aldı. 1 yıldır göbeğinin üzerinde portakal büyüklüğündeki bu suni kalple yaşıyor. Her türlü fizyolojik ihtiyacını bu kalbiyle görüyor. Nereye giderse gitsin, kalbini tıpkı tekerlekli bir pazar arabası gibi peşinden çekiyor. Alışveriş merkezine gittiğinde 8 kiloluk kalp cihazını yanında görenler “bomba taşıdığını” sanıp polise ihbar bile ediyor. Ama o tüm yaşadıklarının bir gün kendisine yapılacak “kalp nakliyle” son bulacağına inanıyor. Piyasa değeri 600 bin TL olan Alman malı “Berlin Heart” modeli teknoloji harikası kalp destek makinesini Türkiye’de kullanan iki kişiden biri olan Köksal, bir kalbin gördüğü işlevlerin hepsini yapan bu makineyle yaşamın sırrını anlattı. Haydarpaşa Teknik Lisesi mezunu olan Ümit Köksal, önceleri Sanayi Sitesi’nde makine teknisyeni olarak çalışıyordu. Aynı zamanda da vücut geliştirme sporuyla “profesyonel” olarak ilgileniyordu. Makine teknisyenliği mesleği demirle ilgili olduğu için “ağır” sayılabilecek bir işti. Farkında olmadan kalbini çok zorlayan Köksal, iki yıl önce ciğerleri ağrıdığı için doktora gitti. Ancak doktorlar yaşı genç olduğu için kalbinden şüphelenmeyip “grip” dedi. Ama 1 ayda iyileşmeyince, doktorlar bu kez “son evre kalp yetmezliği” teşhisi koydu. Yapılan ilaç tedavisinden sonuç alınmayınca, Köksal için geriye tek bir alternatif kaldı; kalp nakli! Arkadaşları arasında hayata bağlılığıyla tanınan bir karakter olan Ümit Köksal, 10 yıl önce yine kalp yetmezliğinden kaybettiği abisi gibi genç yaşta hayata veda etmek istemiyordu. Aksine 10 yaşındaki oğlu ve eşi için uzun yıllar yaşamak istiyordu. Türkiye’de acil kalp bekleyen 2’nci sıradaki hastaydı. Ancak o ümidini kaybetmediği halde, doktorlar bir türlü aranan kalbi bulamadı. Sonunda yaşamla ölüm arasındaki o sayılı dakikalarda “hayati” bir karar verildi. Şu anda Florance Nightingale Hastanesi’nde görev yapan Prof. Dr. Süha Küçükaksu tarafından yapılan 8 saatlik bir operasyonla Köksal’a “Berlin Heart” (Berlin Kalbi) adı verilen yapay kalp pompası cihazı takıldı. Büyük makineyle yaşarken hastaneye mahkumdu Önceleri buzdolabı büyüklüğünde bir suni kalp cihazıyla yaşayan Ümit Köksal, cihaz çok büyük olduğu için hastaneden dışarı bile adımını atamamış. Ancak şu anda kullandığı “Berlin Heart” cihazı takılınca özgürlüğüne kavuşmuş: “O eski tip makineye bağlı olmak çok zordu. İzmir’de bazı hastalar o büyük makinelere bağlı oldukları için hastaneden çıkamıyorlar. Bana bu makineyi taktıkları için hastane dışına da çıkabiliyorum, dışarıda gezebiliyorum, araba bile kullanabiliyorum. Şu anda normal bir insan gibiyim. Sadece fazlalık olarak yanımda bir hortum ve makine var. Hatta şu anda normal bir insandan daha fazla kan basıncım var. Makine normale göre daha güçlü kan bastığı için kan bütün damarlarıma direkt gidiyor.” Çıkardığı sesler yüzünden geceleri uyuyamadı Cihazı ilk kullandığı günlerde ‘tik tak’ seslerinden tedirgin olduğunu anlatan Köksal, gecelerce bu ses yüzünden uyumakta bile zorlanmış: “Cihaz çalışırken ‘tik, tak’ şeklinde bir ses çıkarıyor. İlk 6 ayda bayağı bir zorlandım. Hatta çok korktum. Günlerce bu ses yüzünden ne ben, ne de eşim uyuyabildi. Ama şimdi bana ve eşime artık ninni gibi geliyor. Cihazın sesi, arabanın sağ-sol sinyaline benziyor. Bir keresinde taksiye bindiğimde, taksici beni görmedi. Bir süre araba kullandı. Sinyal bozuldu sandı. Sesin nereden geldiğini anlamadı. Sonra da arkaya döndü ‘Bu senden mi geliyor’ dedi. Bazı taksiciler de benim arkada tespih çektiğimi sanıyor. Hatta birisi ‘Abi şak şak diye amma tespih çektin, kafam ağrıdı’ dedi. Tabii cihazın çıkardığı başka sesler de var. Şarjı bitince de ‘alarm sesi’ veriyor. İlk başlarda alarm çaldığı zaman hep panik oluyordum. Çok korkuyorsunuz. Çünkü bir cihazla ayaktasınız. Ama cihaz da kul yapısı. Sonuçta mekanik bir sistem. Her an bir arıza olabilir. Ama şimdi hepsi geride kaldı...” Cihazı çekerek günde 1 kilometre yol yürüyor Ümit Köksal, 8 kilo ağırlığındaki yapay kalp cihazını bazen askısıyla omzuna alıyor, bazen de tekerlekli arabasına koyup peşinden çekerek istediği yere gidiyor: “Bu makine aslında hanımlarımızın pazara giderken kullandığı çekçek arabasından farksız. Tıpkı pazar arabası gibi tekerlekleri var. Bu yüzden çekerken ağır gelmiyor. Günde aşağı yukarı 1 kilometre yol yürüyorum. Çünkü kalp nakli yapılana kadar kendimi bir sporcu gibi hazırlamak zorundayım. Kaslarımın erimemesi lazım. Çünkü ameliyatta narkoz alıyorsunuz, yoğun bakımda uzun süre kaldığınız zaman, kalkıp yürümekte zorlanabiliyorsunuz. Normal bir kalp ameliyatı için bile bu durum geçerli. Düşünün ki, benimkisi çok daha büyük, zor ve komplike bir ameliyat...” Polisler önce bomba araması yaptı, sonra özür diledi Neşeli bir mizacı olan Ümit Köksal, 10 yaşındaki oğlu Ahmet’in hayata bağlılığından etkilendiğini söylüyor. Köksal, sağlığına kavuştuktan sonra oğluna daha çok vakit ayırıyor. Her zaman şık giyinen ve kendine bakmayı seven Köksal, güneş gözlüklerini takıp da direksiyon başına geçtiğinde, artistlerden farksız bir karaktere bürünüyor. İşinden malulen emekli olan Köksal ve eşi Yağmur, sık sık Nişantaşı’na gidip kafede oturuyorlar. En dayanılmaz tecrübeleri ise alışveriş merkezlerine girerken X Ray’lerde “bomba kontrolünden” geçirilmek... Köksal bir anısını şöyle anlatıyor: “Kalabalık bir mekâna gittiğimizde bütün bakışlar üzerimizde toplanıyor. Cihazın bir kurmalı saat gibi çıkardığı ‘tik tak’ sesinden ürküp yanıma gelip ‘Bu bomba mı’ diye sordukları dahi oluyor. Hele gittiğimiz mekan nispeten sessiz bir yerse, bazen cihazın tik tak’ları konuşmaları bile bastırıyor. Bazen beni canlı bomba da sanabiliyorlar. Bir kere kalabalık bir kafedeydik. Bir anda etrafımızı polisler sardı. Meğerse yandaki biri gizlice ‘Burada canlı bomba var’ diye ihbarda bulunmuş. Durum anlaşılınca polisler üzülüp bizden özür diledi.” Kalp pompası yırtılınca eşi hemen müdahale etti Ümit Köksal ve eşi Yağmur’un belki de tek eksikliğini hissettikleri aktivite sinemaya gidemiyor olmak... Yağmur, bu yoksunluğu şöyle dile getiriyor: “Bizi sinemaya almıyorlar. Zaten kapalı bir alan olduğu için biz de gitmek istemiyoruz. Her an bir şey olabilir, cihaz alarm verebilir. Ve biz yüksek sesler olduğu için cihazın sesini de duyamayabiliriz. Geçenlerde Ümit’in kalp pompasının kompresörü aldığı kilolardan dolayı yırtıldı. Ve bu kompresörün yırtıldığını ben fark ettim. Kompresör (diyafram), kanın deveran etmesini sağlayan bir sistem. Bu olay, cihaz üretildiğinden beri sadece iki kişide olmuş. Bunlardan biri de Ümit. Panik olduk ama hemen soluğu hastanede aldık. Yedek aparat takılınca derin bir oh çektik. Geçenlerde de uyurken Ümit yanlış bir düğmeye basmış ve nabzı 72’ye çıkarmış. Uykudan uyandım ve nabzını hemen 70’e düşürdüm. O kadar alışığım ki kalbinin sesine, sürekli duymam lazım. Ritmi değişince hemen uyanıveriyorum.” Makine bozulursa tekrar el pompasıyla çalıştırıyor Ümit Köksal’ın kalp hortumu kazara çıkarsa, tekrar düzeltmek için sadece 15-20 dakikası var. Çünkü kalbi yüzde 95 makineyle, yüzde 5 kendi ürettiği enerjiyle çalışıyor. Türkiye’de elektriğe pek güven olmuyor, her an bir aksilik yaşanabilir ama Köksal ailesi bu konuda güvende: “Şarjımız 6 saatte bir bitiyor. Ama hemen yedekte bekleyen şarjları takıyoruz. Gece yattığımızda makineyi elektriğe bağlıyoruz. Bitmeye yakın alarm vererek bizi uyarıyor. Elektrik kesilse bile yedek şarjlarımız olduğu için sorun yaşamıyoruz. Makinede mekanik bir arıza olursa, cihazın bisiklet pompası gibi bir pompası var. Bu pompayla kalbi manuel olarak çalıştırıyoruz.” Yağmur Köksal, eşinin makinesinin nasıl kullanılacağını A’dan Z’ye biliyor: “Makinenin 3 ayda bir bakımı var. 3 ayda bir 8 milyon kalp atış sayısı dolunca, makine sürekli alarm veriyor ve ‘Benim artık bakım zamanım geldi’ diyor. Hastaneye telefon açıyoruz. Bizim için hemen yedek bataryaları getiriyorlar.” 3 saatten fazla İstanbul’u terk etmeleri yasaklandı Ümit Köksal ve eşinin 3 saatten fazla süre İstanbul’dan ayrılması yasak. Çünkü her an uygun bir “kalp” çıkabilir ve Köksal ameliyat için acil olarak hastaneye alınabilir. Ama Köksal ve eşi bir kereliğe mahsus arabayla Ayvalık’a giderek bu kuralı delmiş... Köksal banyo ihtiyacını göğsünü özel bir sargı beziyle kapatarak gideriyor. Banyodan sonra göğsündeki sargı bezlerine hemen pansuman yapılması şart. Köksal, eşi pansuman yaparken oğlu Ahmet’in de gazlı bez tuttuğunu anlatıyor. Köksal’ın kanındaki yoğunluğu gösteren INR oranı normalden daha yüksek. Bu kanının aşırı sulu olduğu anlamına geliyor. Bu yüzden Köksal’ın kanama geçirmemesi, kaza yapmaması ve elini kesmemesi gerekiyor. Ayrıca, sebzeyle değil de et, balık ve tavukla beslenmesi gerekiyor. Köksal için araba kullanmak ise belki de en kolay iş: “Araba kullanmak sorun değil. Sadece arabadan inip adam dövemiyorum. Eskisi gibi yolda kimseye ses çıkaramıyorum. En büyük hayalim, yeni kalbimle, oğlumun askere gittiğini görmek. Bir de kız babası olmak... “ Cihazın kime takılacağına doktorlar karar veriyor Ümit Köksal’ı hayata döndüren 600 bin TL’lik “Berlin Heart” yapay kalp cihazı sanıldığı gibi herkese takılmıyor: “Bu cihaz takılıyorsa, o adama büyük bir piyango çıkmış demektir. Duyduğuma göre, bu makineyi öncelikle sorumlulukları olan kişilere veriyorlar. Ben 37 yaşındayım. Ben varken kalkıp da 20 yaşındaki bir gence takmıyor. Çünkü ben aileme bakmak zorundayım. 50-60 yaşındaki bir adama da takmıyorlar. Yaşım genç olduğu için yine beni seçiyorlar. Ya da milletvekili gibi önemli konumda olan bir insana veriliyor. Kriterleri devlet belirliyor. Sırada bekleyen 10 hasta varsa ilk kime takılacağına da doktorlar karar veriyor. Hasta yaşanan süreci hiç bilmiyor. Bu cihaz diğer yapay kalp cihazlarından daha üstün, lüks ve son model bir cihaz. İzmir’de şu anda SGK tarafından karşılanıyor. İstanbul’da da Almanya’daki şirketle anlaşıldıktan sonra yeni yeni SGK tarafından karşılanmaya başladı. Ama kalp destek cihazının aparatlarının masrafını sigorta karşılamıyor. En büyük sorun da bu... ‘INR’ adı verilen kandaki sululuk derecesini gösteren cihazı biz 2 bin liraya aldık. Test tüplerinin 20 adedi 400 lira. Ama SGK bunu karşılamadı. Babadan kalan gelirimizle biz bunu alabildik ama ya bizim durumumuzda olmayanlar ne yapacak?” Kaynak
  21. FDA'dan Kök Hücre Tedavisine İzin...

    FDA'dan kök hücre tedavisine izin ABD İlaç ve Gıda İdaresi (Food and Drug Administration-FDA), çocuklarda kalıcı görme bozukluğunun giderilmesi amacıyla insan embriyosu kök hücreleri temelinde deneysel tedavi yapması için bir Amerikan firmasına izin verdi. FDA, böylece hem umut vaat eden, hem de tartışma yaratan embriyo kök hücre tedavisi için ikinci kez klinik deneye izin vermiş oldu. Food and Drug Administration, ilk kez geçen yıl ocak ayında Amerikan biyoteknoloji firması Geron Corporation'a omurilik hasarı sonrası felç kalan kişilerde, insan embriyosu kök hücreleri temelinde deneysel tedavi için klinik çalışması yapmasına izin vermiş, klinik deney ekim ayında başlatılmıştı. 18 YAŞINDAN KÜÇÜK 12 "STARGARDT HASTASI" İÇİN Kurum, Massachusetts eyaletindeki Advanced Cell Technology şirketine, hepsi 18 yaşından küçük 12 hasta için klinik deneyi beklemeksizin tedavi izni vermiş oldu. Genç hastaların, retinanın ortasındaki bir bozulmaya bağlı genetik bir göz rahatsızlığı olan "Stargardt hastası" oldukları belirtildi. Şirketin bilimsel sorumlusu Dr. Robert Lanza, şu anda Stargardt hastalığının tedavisinin bulunmadığını belirterek, "Embriyon kök hücreleriyle, Stargardt hastalığında ve diğer maküler dejenerasyonda ilk ölecek olan retinanın pigmanter epitelyumundaki hücrelerde potansiyel bir sınırsız artış sağlanabilir" dedi. Bu hücreler, gözün ışık alıcılarının iyi çalışmasını sağladığından görmede esas teşkil ediyor. Kaynak
  22. Engelli Öğrenciler Okullarının Kapanmaması İçin Eylem Yaptı Kira ve öğretmen maaşlarını ödeyemediği için eğitime ara verilen Özel Işık Özel Eğitim Okulu'nun öğrenci ve velileri eylem yaptı. Bornova'daki okulun önünde toplanan veliler, 10 yıldır engelli öğrencilere eğitim veren okulun 8 aydır kira ve öğretmen maaşlarını ödeyemediği için kapatılacağını öğrendiklerini ifade etti. Çocuklarının eğitime devam edebilmesi için Milli Eğitim Müdürlüğü'nden yardım isteyen veliler, engelli çocuklarının okulsuz kalmasını istemediklerini kaydetti. Maddi imkansızlıklar yüzünden öğretmen maaşlarını ve kirayı ödeyemediklerini bildiren Okul Müdürü Ümüş Çetin ise eğitime kısa süreli ara verdiklerini belirtti. Kaynak
  23. Gündüzüm Oluyorsun Her Geceme...

    Gündüzüm Oluyorsun Her Geceme Gündüzüm oluyorsun her geceme, Ben batırdıkça Güneş'i, Sen Ay olup, bana doğuyorsun yeniden. Yeni yetme yıldızlara pay ederken sevgimi, Böldükçe bölünüyor, Böldükçe, Bendeki, sen, çoğalıyor... Söylenmemiş sözler, tadılmamış huzurlar katıyorum gönlüme, Sevabın, günahlarıma yağmur olurken; Pırıl pırıl merhabalar doğuyor günüme... Melda Akın
  24. MEB Özürlü Personel Yedek Atama Sonuçları

    MEB Özürlü Personel Yedek Atama Sonuçları MEB 2010 Yılı özürlü personel istihdamına ilişkin atamalar 18/08/2010 tarihinde yapılmıştı. Ancak çeşitli nedenlerle göreve başlamayanlar ile atamaları iptal edilen adayların yerine yedekte bekleyen adayların başvurularında yer alan tercihleri dikkate alınarak puan üstünlüğü esasına göre atamaları yapılmıştır. Yedekten atananlara ilişkin listeler yerleştirildikleri İl Millî Eğitim Müdürlüklerine elektronik ortamda gönderilmiştir. Adayların yerleştirildikleri İl Millî Eğitim Müdürlüklerine başvuruda bulunmaları gerekmektedir. Yedek atama sonuçları için
  25. Herkes, Herkes Kadar...

    Herkes, Herkes Kadar Herkes kendini beğenir. Hele beğenmeye görsün… Kendisinin doğru yolda olduğuna inanmayan insanlar çoğunlukla kafayı üşütürler. Bile bile kimse yanlış yerde bulunmaz, yanlış işler yapmaz. Herkes kendi yaptığının en doğru olduğuna inanır. Aklının ucuyla bile olsa doğru işler yapmadığını düşünenler kendilerine tutunabilecekleri bir kılıf bulurlar. Oysa bazı insanlar doğru yolda olmayabilirler. Her insan beğenilmeyecek işler yapabilir. “Hatasız kul olmaz.” İnsan hata yaparken hata yaptığının bilincinde olabilse sorun yoktur. Çünkü insanoğlunda vicdan diye bir müessese vardır ki kişi hata yaptığında onu rahat bırakmaz. Her insan hatasını telafi etmek gibi bir meziyetle mücehhezdir. Her insan yaptığı hatanın farkına vardığı anda hatasını telafi edebilmenin derdine düşer. Yaptıktan sonra pişmanlık duyulan ve telafisi yapılan hatalar ne halk ne de Hak nezdinde hatadan sayılmaz. Fakat asıl tehlike hatasının farkında olamamaktır. Asıl tehlike yapılan hataların doğru olarak algılanmasıdır. Hata yaparken doğruyu yaptığına inanan insanlar tehlikelidirler. Çünkü onlar diğer insanların da kendileri gibi olmasını isterler. Yalnız kalmak istemezler. Yalnızlık onları sıkar. … İstisnasız her insan birbiriyle aynı değerdedir. İstisnasız her insan hatalıdır. İstisnasız her insan yaptıklarından sorguya çekilecektir. Her insanın hata yapma hakkı vardır. Ama her insan için hata aynı değerdedir. Yani… Bir davranış hizmetçi için ayıpsa, kral için de ayıptır. Memur için suç olan amir için de suçtur. Her insan her an hata yapabileceğinin bilincinde olmalıdır. Her insan yaptığı hatanın bir başkasının mutsuzluğuna vesile olduğunu bilmelidir. Her insan hata yapmamanın değil hatadan dönebilmenin erdem olduğunu kabullenmelidir. Hata yapmak insanı değersiz kılmaz. Hatadan dönmek insanı küçültmez, aksine yüceltir. … Uzunca bir süreden beri ülkemizde yapılmakta olan tartışmalara bu eksenden bakmayı denemeliyiz. “Toplum olmasa biz bir neyiz?” sorusunun cevabına bakmalıyız ilkin. Toplum olmasa başarılarımızın kıymeti ne kadar olur? Toplum olmasa kaç kuruş değerimiz vardır?... Ve sorgulamalarımızın sonucunda şu noktaya varmalıyız: Toplumun en alt tabakasından en üst tabakasına varıncaya kadar hiç kimse kimseden daha değerli yada daha değersiz değildir. Kimse eleştiriden müstağni olamaz. Çünkü toplumda herkes, herkes kadar değerli ve herkes, herkes kadar hata yapmaya meyillidir. İsmail Yiğit...