Sumeye

Üye
  • İçerik sayısı

    4.137
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    22

İletiler bölümüne Sumeye kullanıcısının eklediği dosyalar


  1. Kök hücreleriyle kaplı ilk yapay soluk borusu nakledildi

    Uluslararası bir cerrahi ekip İsveç'te dünyanın ilk sentetik organ naklini yaptı. Hastanın kök hücreleriyle kaplı sentetik soluk borusu başarıyla nakledildi.

    Londra'da bilim insanları, hastadan alınan kök hücrelerle kaplayarak geliştirdikleri yapay soluk borusu naklini 9 Haziran'da başarıyla yerine getirdi.

    Donör gerektirmeyen teknik sayesinde vücudun organı reddetme riski de bulunmuyor. Cerrahlar sentetik nefes borusunun birkaç günde yapılabileceğini belirtiyorlar.

    Karolinska Üniversite Hastanesi’nde İtalyan Profesör Paolo Macchiarini başkanlığındaki ekibin yürüttüğü 12 saat süren operasyonun üzerinden bir ay geçtikten sonra 36 yaşındaki kanser hastasının durumunun iyi olduğu bildirildi.

    Organ naklinde devrim niteliğindeki tekniği şimdi nefes borusu deformasyonuyla doğan 9 aylık bir Koreli bebeği tedavi etmek için kullanmak istediğini söyleyen Profesör Macchiarini, daha önce 10 soluk borusu nakli yapmıştı. Tamamı donörlerden alınan soluk boruları hastaların kök hücreleriyle kaplanmıştı.

    Son tekniğin kilit noktasının, hastanın kendi soluk borusunun tıpatıp aynı modeli olan bir yapı veya yapı iskelesini oluşturmak olduğunu belirten bilim insanları, bunun için İzlanda'da jeoloji yüksek lisansı yapmakta olan Afrikalı hasta Andemariam Teklesenbet Beyene'nin İngiliz uzmanlarınca elde edilen 3 boyutlu görüntülerini kullandıklarını kaydettiler.


  2. 7e468de7-af58-448f-a4b8-c67adf0055e1-444x333.jpg

    Kulağı olmayan hastaya kaburga kemiğinden kulak yapıldı

    Batman’da ilginç bir estetik ameliyatı gerçekleştirildi. 20 yaşındaki gence kaburga kemiğinden kulak yapıldı.

    Her 7 bin bebekten biri, tek kulağı eksik dünyaya geliyor.

    Kulağı olmayanlar için plastik cerrahi devreye giriyor ve protez kulak yapılıyor.

    Ancak gelişen tıp, bu tür ameliyatlar için farklı bir alternatif daha sundu.

    Batmanlı Latif Çelik tek kulaksız dünyaya gelmişti.

    İşitmesinde bir problem yoktu ancak estetik olarak sıkıntı yaşıyordu.

    Batman Devlet Hastanesinde bir ilke imza atıldı ve hastaya kaburga kemiğinden kulak yapıldı.

    Plastik Cerrah Berker Büyükgüral operasyon hakkında şu bilgileri verdi:

    "Hastanın kaburga kemiğinden ve kıkırdağından doku aldık ve buna kulak şekli verdik, kıkırdağın benzer şeklini verdik. Ve bunu deri altına kulak bölgesine yerleştirdik. 2 seansta gerçekleştirdik ameliyatı. Şu an ikinci ameliyatını olmuş durumda ve hastamız gayet iyi, bir sıkıntısı yok."

    İkinci kulağına kavuşan Latif Çelik ise şimdilerde oldukça mutlu ve hastaneden taburcu olacağı günü bekliyor.

    TRT Haber


  3. Sivas'ta bir köy muhtarı, 15 yıl önce ameliyat sonrası kolunda unutulan sargı bezi yüzünden acı dolu günler geçirdi.

    Ameliyat sırasında tampon olarak kullanılan sargı bezinin ucunun yıllar sonra vücuttan çıkması üzerine, kaynağı anlaşılan ağrılar, yaklaşık 15 santimetre uzunluğundaki bezin alınmasıyla son buldu.

    Sivas merkeze bağlı Şahbey köyünün muhtarı ve aynı zamanda Ziraat Odası Başkan Yardımcısı Sururi Tecer (60), yaklaşık 15 yıl önce kent merkezi Taşlıdere mevkisinde trafik kazası geçirdi.

    Kazada kolu kırılan Tecer, Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesine kaldırıldı. Bir süre burada tedavi gören Tecer kolundan ameliyat edildi. Koluna platin takılan Sururi Tecer'in acıları dinmek bilmedi.

    Kolundaki ağrıları devam eden, özellikle kış aylarında acıları artan Tecer, araç kullanmakta da zorlanmaya başladı. Acıları yüzünden zaman zaman iş yapamaz hale gelen Sururi Tecer, bu süre içerisinde yaklaşık 20 kez muayene oldu.

    Kolundan röntgen de çektirdiğini belirten Tecer, bu süre zarfında doktorların kendisine acısının kolundaki platinden kaynaklandığı, zamanla geçeceğini söylediklerini anlattı. Ancak acısı bir türlü dinmeyen Sururi Tecer'in kolunun ameliyat olduğu bölümünde de iltihap oluştu.

    Yaklaşık 15 yıl içerisinde dayanılmaz acı çeken Tecer'in geçtiğimiz günlerde ameliyat olduğu kolundan küçük beyaz bir parça deriden dışarı çıktı.

    Bir bölümü çıkan parçanın ne olduğunu anlamaya çalışan Sururi Tecer, bu parçayı çıkarmaya çalıştığında canı çok yanınca tekrar Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesine başvurdu. Tecer, hastanede bir bölümü vücuttan çıkan beyaz bez parçasını doktorlara gösterdi.

    Sururi Tecer, burada yapılan kontroller sırasında doktorun parçayı birden çekerek çıkarttığını ifade etti. Yaklaşık 15 santimetre uzunluğundaki bez parçasıyla birlikte kan ve iltihabın da aktığını kaydeden Tecer, bu sırada büyük acı çektiğini ve kendinden geçtiğini söyledi.

    Doktorların, çıkan parçanın 15 yıl önce ameliyat sırasında kolunda tampon olarak kullanılan sargı bezi olduğunu ve bu bezin kolunda unutulduğunu söylediğini anlatan Sururi Tecer, yıllarca çektiği acının kaynağını da böylece gördüğünü belirtti.

    Kolunda ameliyat sırasında sargı bezi unutulmasına ve bu bezin birden çekilerek çıkarılması sonucu acı çekmesine tepki gösteren Tecer, şu anda bezin çıktığı yerin yara olduğunu ve iltihap aktığını söyledi.

    Kolundan çıkarılan bez parçasını ''ağaç kökü'' gibi tanımlayan Sururi Tecer, sargı bezi kolundan çıkarıldıktan sonra acılarının azaldığını söyledi. Tecer, doktorların ameliyat sırasında daha dikkatli olmalarını istedi.

    Haber7


  4. 387420110629032749368.jpg

    Ucuz tavuk dönere inek memesi de girdi Ucuz olması nedeniyle tüketimi giderek artan tavuk dönerde, maliyeti düşürmek amacıyla içine karıştırılan deri, sakatat gibi ürünlere son olarak inek memesi de eklendi.

    Çarşı merkezlerinde, okul ve dershanelerin civarındaki kafeteryalarda ve seyyar tezgahlarda satılan tavuk döner, ucuzluğu ve hazırlanmasının kolaylığı nedeni ile büyük rağbet görüyor. Türk usulü fast food olarak da adlandırılan ekmek arası tavuk dönerin fiyatı mahalle aralarında ayranla birlikte 1 TL'ye kadar düşebiliyor.

    Türkiye Lokantacılar Federasyonu Başkan Vekili Şefik Aslan, yaptığı açıklamada, tüketicinin sağlıklı ve ucuz olması nedeniyle beyaz ete yöneldiğini belirterek, bu kapsamda tavuk dönerin imalat ve satışının da kolay olması nedeni ile yaygınlaştığını söyledi.

    Kazançlarını arttırmak isteyen bazı 'uyanıkların' ise çeşitli hilelere başvurduğunu, sakatat parçalarından bağırsağa, kıyılmış tavuk derisinden paçaya kadar birçok artık maddenin tavuk dönerde kullanıldığını ifade eden Aslan, ''Tavuk kesim ve parçalama işlerinin yapıldığı yerlerde, çöpe atılması gereken sakatat ve özellikle tavuk derisi bazı çalışanlar tarafından çuvallara doldurularak, dönercilere satılıyor'' dedi.

    Artıkların tadının anlaşılmaması için baharatlanarak dönerin içerisine karıştırıldığını belirten Aslan, şunları kaydetti:

    ''Döner, Türk yemek kültürünün yurt dışındaki en çok bilinen ve en iyi temsilcileri arasında yer alıyor. 2006 yılına kadar hem tavuk dönerde hem de et dönerde hileye pek fazla rastlanmıyordu. Ancak artan taleple birlikte sayısı artan tavuk dönercilerden bazıları daha çok kar elde etmek için hileye başvurmaya başladı. Son dönemlerde deri ve sakatatların yanı sıra tavuk dönere karıştırılan ürünler arasına inek memesi de eklendi. Sakatat, tavuk derisi, paça gibi tavuk etine karıştırılan maddeleri tespit edebiliriz. Ancak tavuk dönere karıştırılmış inek memesini tadından ayırt etmek çok zor. Bu tavuk dönerdeki en son hiledir. Gıda da yapılan hileler sağlığımızı bozmasının yanı sıra damak tadımızı da yok ediyor.''

    Gıda hilelerinin sadece tavuk dönerle sınırlı kalmadığını belirterek, tüketicilerin bu konuda bilinçli olmaları konusunda uyaran Aslan, şu bilgileri verdi:

    ''Soframızda her öğün bulunan ekmeğe karbonat katılarak rengi beyazlaştırılıyor. Kasaplarda et terbiye edilirken yüzde 20-25 oranında su verilip ağırlaştırılıyor. İnsanlarımız eti bir kilo diye alıyorlar ama onun sadece 750 gramı et. Kırmızı bibere kiremit tozu, karabibere renk alması için kanserojen boya katılıyor. Kırmızı etten yapılan kıymaya tavuk kıyması karıştırılıyor.

    Küf tutmuş ve bayatlamış peynirler, eritilerek eritme peynir olarak piyasaya sürülüyor. Salam sosis ve sucuk gibi et ürünlerine tavuk derisi bağırsağı taşlık karıştırılıyor. Sütün öz yağı alınarak, katı yağ ile karıştırılıyor. Bu şekilde süte yağlı süt imajı veriliyor. Bu gıda hilelerine karşı yapılacak en iyi iş bilinçli bir tüketici olmak.''

    İNEK MEMESİ LABORATUVARDA TESPİT EDİLEBİLİR

    Gıda Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Özgür Gölge ise inek memesini tavuk etinden tadarak ayırt etmenin mümkün olmadığını vurgulayarak, ancak laboratuvar ortamında yapılacak testler sonucunda tavuk etindeki inek memesinin tespit edilebileceğini söyledi.

    Gıda hilelerinin bir insanlık suçu olduğunu belirten Gölge, döner içerisindeki inek memesinin mastitis hastalığı (meme iltihabı) taşıdığı takdirde ciddi sağlık sorunlarına neden olabileceğini kaydetti.

    Tavuk döner yapan yerlerin ucuz fiyatlara aldıkları memeleri dönerin içerisine öğüterek karıştırdıklarını ifade eden Gölge, ''Gıda hilelerine karşı daha sıkı tedbirler alınmalı.

    Yetkili kurumlar denetim ve kontrollerle bu tür kötü niyetli kişilerin halkın sağlığı ile oynamasına izin vermemeli. Tüketici de bu konuda duyarlı olmalı gıda açısından güvenilir yerleri tercih etmeli'' diye konuştu.

    Haber7


  5. nib8ocec.jpg

    Sen benimsin

    Çünkü; Emeğimsin; Ellerimle yaptığım ekmek kadar sevgi verdiğimsin…

    Sen benimsin

    Çünkü; Değer verdiğim çaba sarfettigim adam ettigimsinn

    Sen benimsin

    Çünkü; umutla bekledigimsin

    Yanaklarımdaki gamzesin! Gülümsün gülücüğümsün.

    En ufak şeydeki tebessümümsün.

    Sen benimsin

    Çünkü; söz verdiğim söz verenimsin.

    Ellerini tuttuğumda hala ilk günkü gibi heyecanlandığımsın.

    Bir anlık kızgınlığımdan dolayı kendimi affedemedigimsinn

    Sensiz geçen her saniyeye lanet ettiğimsin.

    Sen benimsin

    Çünkü; Verdiğim yaşam savaşımsın

    Amacımsın ulaşmaya çalıştığım hedefimsin

    Her saniye düşündüğümsün

    Sen benimsin Çünkü; biriciğimsin.

    Her şeyinle benimsin.

    Sen benimsin

    Çünkü; beklediğimsin.

    Hayallerimde mutlulukla beklediğimsin

    Sen benimsin

    Çünkü; dünümdün bugünümsün yarınım olacaksın.

    Sen benimsin

    Çünkü; oturup ALLAH'A yalvardığımsın

    Dualarımda bahsettiğim

    Sen benimsin

    Çünkü ; tek dilediğimsin

    Umudumsun huzurumsun

    Saygımsın kendime olan güvenimsin hayata bakış açımsın.

    Varoluş sebebimsin

    kalp.gifSen Benimsin . kalp.gif

    Alıntı


  6. 26 haziran 2011

    Omurilik Zedelenmelerinde Stimülatör Tedavisi Umut Vadediyor Dört yıl önce geçirdiği trafik kazasında felç olan Rob Summers, omuriliğine uygulanan elektrik stimülasyonu ve elektrot naklinden sonra ilk adımlarını atmayı başardı.

    Araştırmacılar bunun bir devrim olduğunu söylese de tedavinin yaygınlaştırılması için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor. Ancak yine de bu gelişme yürüyemeyenler için umut vadediyor.

    Belden aşağısı felçli olan Rob Summers ilk kez ayağa kalkıp adım atarak tarihe geçti. Doktorlar Summers'a bir daha yürüyemeyeceğini söylemişti: "Doktoruma dönerek beni yeteri kadar tanımadığınız ortada dedim. Yeniden yürüyebileceğim."

    Summers Louisville Üniversitesi'ndeki omurilik zedelenmeleri deneme araştırmalarını duyunca fırsatı kaçırmamış. Doktorlar omuriliğinin zedelenmiş yerine küçük bir stimülatör yerleştirmiş.

    Stimülatör çalıştırıldığında Summers'ın zedelenmiş sinirleri harekete geçiyor, bu sayede Summers bacaklarını ve ayaklarını oynatabiliyor.

    Summers, "4 yıldır ayak parmağımı bile oynatamıyordum. Stimülatörün takılmasından üç gün sonra kendi başıma ayağa kalkabildim" diyor.

    Profesör Susan Harkema da Summers'ın gösterdiği ilerlemeye inanamıyor: "Bir hafta içinde yardım almadan ayağa kalktı. Demek ki vücut ağırlığını taşıyacak gücü var. Bu, çok güzel bir gelişme."

    Profesör Harkema Rob Summers ve diğer hastaların bir gün kendi başlarına yürüme şansları olduğunu, ancak önce daha fazla araştırma yapılması gerektiğini söylüyor

    İnternet haber.


  7. ABD'de yapılan çalışmada,deri hücreleriyle kan damarlarının üretilmesinin yolunu açtı

    ABD'de yapılan bir çalışma, donörlerden alınan deri hücreleriyle kan damarlarının üretilmesinin yolunu açtı.

    Bilim insanları, hasta yerine donörlerden alınan deri hücreleriyle doku uyuşmazlığı ile doku reddini engelleyici ilaçlara ihtiyaç bırakmayan, bir soğutucu içinde muhafaza edilen, her an kullanıma hazır, çeşitli boy ve ebatlarda kan damarları üretilmesi hedefine ulaşmada önemli bir adım olarak değerlendiriyor.

    Polonya'da laboratuvar ortamında üretilmiş kan damarları nakledilen 3 diyaliz hastasının, ameliyattan 2 ila 8 ay sonra doku reddi sorunuyla karşılaşmadan işlevlerini yerine getirdikleri, American Heart Association adlı tıp kuruluşu için dün görüntülü ve sesli internet ortamında yapılan bir bilimsel sunumla gösterildi.

    Bilimsel çalışmayı San Francisco’da bulunan Cytograft Tissue Engineering Inc adlı hücreden doku üretimi mühendisliği şirketi yaptı. Şirketin şefi Todd McAllister, yaptığı açıklamada,
    ''Kan damarlarının, donörden alınan numune hücrelerle üretimi, maliyeti büyük ölçülerde azaltarak 6 ila 10 bin dolara indirdi''
    diye konuştu.

    McAllister dünyada bu teknolojiden istifade edecek yüz binlerce hastanın bulunduğuna işaret etti.

    Daha önce de hastaların kendi derilerinden alınan hücrelerle laboratuvar ortamında kan damarları üretilebiliyordu. Ancak bu yöntem çok fazla zaman ve para kaybına neden olması nedeniyle kullanışlı olmaktan çok uzaktı.

    DİYABET HASTALARINDA KULLANILACAK

    Kök hücresi kullanılmadığı için hiçbir ahlaki soruna da yol açmayacak bu teknoloji, kan damarları zarar görmüş diyabetli hastalar, uzuvları zarar gören askerler, by pass ameliyatı geçirenler ve diğer gruptaki hastaların tedavisinde kullanılabilecek.

    Duke Üniversitesi doktorlarından, kalp uzmanı Robert Harrington çalışmayı,
    ''çok heyecan verici''
    olarak niteledi.

    Diyaliz işlemi nedeniyle zarar gören kan damarlarının
    ''devasa bir kamu sağlığı problemi olarak ortaya çıktığına''
    işaret eden Harrington, ''Eğer şu an Avrupa ve Güney Amerika'da devam eden daha geniş çaplı bir çalışma da başarıya ulaşırsa
    ''bu çok büyük haber olur'
    ' değerlendirmesinde bulundu.

    İhlashaber


  8. Midesinden çıkanlar herkesi şoke etti

    387705.jpg

    Zayıflama, mide ağrıları, kusma, kansızlık ve yemek yiyememe" şikayetleriyle Akhisar Devlet Hastanesi'ne başvuran 17 yaşındaki Z.Ş.'nin midesinden çıkanlar herkesi şoke etti.

    Hastanenin genel cerrahlarından Opr. Dr. Mustafa Sarı'nın Z.Ş.'nin ameliyat olmasına karar verdi. Operasyonda, Z.Ş.'nin karnından mide şeklini almış saç kütlesi çıkarıldı.

    Genç kızın sağlık durumunun iyi olduğunu belirten Opr. Dr. Mustafa Sarı, "Hasta sonbir yıldır saçlarını yiyormuş. Çok zamanda karın ağrısı, kusma ve yemek yiyememe, zayıflama gibi şikayetleri artınca, annesi tarafından bize başvurdu. En son yaptığımız tahlillerinde midesinde yabancı bir cisim olduğunu tespit ettik. Annesine sorduğumuzda saç yeme alışkanlığı olduğunu söyledi. Bizde büyük ihtimalle midesinde saç olabileceğini düşündük. Ameliyata alarak midesinden bir kilo ağırlığında mide şeklini almış, genişliği 12 santimetre, boyu da 22 santimetre olan saç kütlesini aldık. Meslek hayatımda ilk kez midede bu kadar büyük saç yumağı ile karşılaştım. Duygularını dışa vuramayanlar ve psikolojik sorunları olanlarda saç yeme başta olmak üzere, çeşitli yabancı maddeleri yeme görülebilir. Ama, saç yiyen enderdir ve saçı mide asitleri eritemez" diye konuştu.

    Ameliyattan sonra konuşan Hasta Zeliha Şahin ise, saç yumağının çıkarılmasından sonra rahat bir nefes aldığını ve ağrılarının kalmadığını söyledi. Anne Sevgi Ş. "Kızımın tekrar eski sağlığına kavuşması bizleri mutlu etti. Hastaneden çıktığımızda ilk işim, kızımın saçlarını kısa olarak kestireceğim ve daha sık kontrol edeceğim" dedi.


  9. 5704e029-5963-435e-ae90-e2379017d541-444x333.jpg

    "avuç içi izi damar tanıma" sitemini devreye sokuyor

    Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), yapılan usulsüzlükleri engellemek amacıyla "avuç içi izi damar tanıma" sitemini devree sokuyor.

    Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), vatandaşı artık "avuç içi izi damar tanıma" sistemiyle tanıyacak.

    T.C. kimlik numarası ile yapılan usulsüzlükleri engelleyemeyen Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), yeni bir güvenlik sistemini devreye sokuyor.

    2012’den itibaren tüm hastane ve sağlık birimlerine gelen vatandaşlar, sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek için kimliklerini "avuç içi izi damar tanıma" sistemiyle kanıtlamak zorunda olacak. SGK yeni dönemde 73.7 milyon vatandaşın şifresini çıkaracak.

    Biyolojik Şifre Çıkartılacak

    Uzun süredir sürdürdüğü çalışmaları tamamlayan SGK, Türkiye’de ilk kez tüm ülke ölçeğinde temel güvenlik önlemi olarak kişilerin avuçiçi izi-damar yapısı üzerinden kişisel biyolojik şifrelerini çıkartarak, bu şifrelerle işlem yapacak.

    Yeni sistemi önce kendi sanal hastanesinde deneyen, ardından da Ankara’da küçük ölçekli bir özel hastanede test eden SGK, Keçiören Araştırma, Ankara Tıp Fakültesi ve Dışkapı Yıldırım Beyazıt Hastaneleri’nin bazı polikliniklerinde pilot uygulamayı başlatıyor.

    SGK Kayıtlarında Depolacak

    Vatandaş burada kurulacak özel cihazlara avuç içini okutacak, burada vatandaşın avuç içi damar yapısı üzerinden kişiye özel algoritması çıkarılacak ve bu "biyolojik şifre" SGK kayıtlarında depolanacak.

    Yeni güvenlik uygulamasını Başkan Emin Zararsız, açıkladı. Zararsız, uygulamanın detaylarını şöyle aktardı:

    "Gelen ihbar ve şikayetlerde bu T.C. kimlik numarası üzerinden de suistimaller olduğunu ortaya çıkarttık. Biri 1 ayda 90 kez tedavi olmuş. Olacak şey mi? Bizim karar verdiğimiz sistem çok farklı. Biyolojik yöntemlerle örneğin parmak izi, göz iris vb. bunların güvenilirliği konusunda da yapılan son araştırmalar "avuç içi damar sistemi"nin en iyisi olduğunu söylüyor. Bu sistem size ait bir tür şifre çıkartıyor."

    Pilot Uygulama Başlıyor

    SGK, söz konusu sistem ile ilgili Ankara’da bir özel hastanenin bazı polikliniklerinde yaklaşık 3 aylık pilot uygulama yaptı. Buraya gelen hastalar avuç içi izi güvenlik uygulamasına tabi tutuldu. Şimdiyse Sağlık Bakanlığı’na bağlı ve ölçeği büyük hastanelerde pilot uygulama başlıyor.

    Keçiören Araştırma Hastanesi’nde fiilen başlayan uygulama Ankara Tıp Fakültesi ve Dışkapı SSK olarak bilinen Dışkapı Yıldırım Beyazıt Hastaneleri’nin bazı polikliniklerinde başlatılıyor.

    Ben ’165KJM00007’ ya sen?

    SGK Başkanı Emin Zararsız ve bazı kurum yöneticilerinin verdiği bilgilere göre, avuç içi izi damar tanıma sisteminde kişilerin damar yapısı ve damar içi kan yapısına göre sistem bir algoritma oluşturuyor.

    Bu algoritma, sayılar ve rakamlardan oluşan bir şifreye karşılık geliyor. Buna göre örneğin bir vatandaş avuç içini makineye koyduğunda ekranda avuç içi resmi ve o kişinin damar yolundan gelen bilgileri okuyan bir programdan çeşitli rakamlar ortaya çıkacak.

    Program saniyelik analiz sonrasında o kişiyle ilgili bütün bu bilgileri toplayarak hem rakamlardan hem de harflerden oluşan bir şifre ortaya koyacak. Sistem için artık vatandaş örneğin "165KJM00007" şeklindeki bir şifre olacak.

    TRT Haber


  10. Türk bilim adamları yeni bir gen keşfetti!

    Hacettepe Üniversitesi (HÜ) öğretim üyesi Doç. Dr. Fatih Özaltın ve ekibi, çocuklarda son dönem böbrek yetmezliğine neden olan ''PTPRO'' isimli yeni bir gen keşfetti

    Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Birimi, AB 6. Çerçeve ve TÜBİTAK tarafından desteklenen proje kapsamında keşfedilen gen, birinci derece akraba evliliği bulunan ailelerde tanımlandı.

    Çalışma kapsamında ailenin bir çocuğunda tespit edilen gen sayesinde, diğer çocuklar böbrek yetmezliği olmadan tedavi edilebildi.

    Genin bulunması, özellikle akraba evliliklerinin sık yaşandığı Türkiye'de böbrek yetmezliği potansiyeli taşıyan hastalığın erken dönemde tanımlanması ve tedavi edilmesi için önem taşıyor.

    Çalışma ABD'deki American Journal of Human Genetics Dergisinde dün itibariyle yayımlanarak bilim çevrelerine duyuruldu.

    AA muhabirine bilgi veren HÜ Çocuk Nefroloji ve Romatoloji Ünitesi Öğretim Üyesi ve Nefrogenetik Laboratuvarı Sorumlusu Doç. Dr. Fatih Özaltın, genetik mutasyonları çocuklarda nefrotik sendrom ve son dönem böbrek yetmezliğine neden olan PTPRO (protein tyrosine phosphatase receptor type O) genini ilk kez keşfettiklerini bildirdi.

    Genin iki Türk ailede tanımlandığını, her iki ailede de anne ve baba arasında birinci dereceden akraba evliliği bulunduğunu anlatan Özaltın, ailelerden birinde 14 yaşında hastalığı başlayan bir gencin 18 yaşında böbrek yetmezliği görüldüğünü, ailenin diğer bireyinde ise böbrek sorununa ilişkin herhangi bir yakınmanın bulunmadığını aktardı. Bu çocuğun ablasında böbrek yetmezliği bulunduğu için gen taramasına alındığını ve idrarda proteine bakıldığını anlatan Özaltın, bu yolla bu genin taşıyıcısı olduğu ve ileride böbrek yetmezliği sorunu ile karşı karşıya geleceği riskinin erken dönemde teşhis edilebildiğini belirtti.

    Özaltın, çocukta genin varlığının tespit edilmesiyle çocukta yoğun bir tedaviye başlandığını ve sonuçta çocuğun böbrek yetmezliğine gidişatının engellendiğini bildirdi.

    Eskiden tamamen tedavisiz olan genetik odaklı böbrek yetmezliklerinde bu genin tespitinin ekiplerini çok heyecanlandırdığını dile getiren Özaltın, bu gende mutasyon saptanan hastalarda erken tanı ve tedavi ile son dönem böbrek yetmezliğine gidişin yavaşlatılabileceğini, hatta bazı hastalarda tamamen önlenebileceği yönünde aldıkları sonuçların umut verici olduğunu söyledi.

    -NEFROTİK SENDROM NEDİR?-

    Doç. Dr. Özaltın, çocukluk yaş grubunda sık görülen nefrotik sendromun, idrarda yoğun protein kaybı ve buna ikincil kan protein düzeyinde azalma, ödem ve kanda lipidlerin artışı ile karakterli bir hastalık olarak tanımlandığını belirtti.

    Özellikle Türkiye'de böbrek yetmezliğine neden olan nefrotik sendromun akraba evlilikleri nedeniyle sık göründüğünü, hastalığın ileri aşamalarında diyaliz ve organ yetmezliğinin başladığına işaret eden Özaltın, hastaların bir bölümünün ise bu yönde bir şansı bile bulunmadığını, çok küçük yaşlarda böbrek yetmezliği nedeniyle kaybedildiğini belirtti.

    Özaltın, çalışmada saptanan PTPRO geninin bozukluğunun böbrekten çok önem taşıyan ''podosit''in sağlıklı fonksiyon görmesini engellediğini ispatladığını bildirdi.

    -''7 GEN DAHA ÖNCE KEŞFEDİLMİŞTİ''-

    Çalışmalarından önce steroide dirençli nefrotik sendroma yol açan 7 genin daha bulunduğunu dile getiren Özaltın, bütün bu genler ile hastaların ancak yüzde 20'lik bir bölümünün açıklanabildiğini ve geri kalan kısmında altta yatan genetik nedenin bilinemediğini söyledi.

    Ekiplerinin çekinik özellik gösteren aileler üzerinde çalışarak şu ana kadar hastalıktan sorumlu olduğu bilinmeyen PTPRO geninde mutasyonlar tanımladığını kaydeden Özaltın, şöyle konuştu:

    ''Diğer resesif genlerin aksine PTPRO mutasyonlarına sahip bireylerin tedaviden fayda görebileceği de bu çalışma ile ispatlandı. Bu durum, genetik tanının tedavideki önemini vurguluyor. Şu ana kadar tedaviye dirençli nefrotik sendromda podosit fonksiyonunu bozan genlerde mutasyon saptandığında tedavi sonlandırılmakta, hastaların yan etkileri yüksek ve pahalı ilaçları gereksiz yere kullanmaları önerilmemekte, diyaliz ve böbrek nakil planlamaları yapılmaktaydı.

    PTPRO mutasyonu saptanan hastalarda ise daha yoğun tedavinin faydalı olacağının görülmesi her genetik mutasyonun tek bir kalıp halinde ele alınamayacağını gösteren en önemli kanıt olarak gösteriliyor. Bu nedenle genetik bozukluğa göre tedavi algoritmalarının oluşturulması, tedavilerin kişiselleştirilmesi ve akılcıl tedavi politikalarının geliştirilmesi son derece önem taşıyor.''

    -AKRABA EVLİLİKLERİ HASTALIK RİSKİNİ ARTTIRIYOR-

    Türkiye'nin ciddi bir sorunu olan akraba evliliklerinin ''nadir hastalıkların'' ortaya çıkma olasılığını arttırdığını vurgulayan Özaltın, şimdiye dek tanımlanmış nefrotik sendroma neden olan resesif genlerin akraba evliliği olan ailelerde tanımlandığını ve bunların hemen tamamında bir ya da daha fazla Türk ailenin bulunduğunu dile getirdi.

    Türkiye'de akraba evlilikleri oranının yüksek olmasının ciddi bir sağlık problemi oluşturduğunun altını çizen Özaltın, şunları kaydetti:

    ''Bu sorun hükümetlerin sağlık politikalarının da önceliği olmalıdır. Genetik araştırmalar, sadece hastalıkların altında yatan genetik nedenleri aydınlatmakla kalmıyor hastalıkların tedavilerinde de giderek artan bir öneme sahip oluyor.

    Bu nedenle genetik hastalıkların sık görüldüğü ülkemizde genetik tanı ve buradan elde edilen verilere göre planlanacak tedaviler ülke kaynaklarını daha etkin kullanan bir toplum olmamızın ön koşulu gibi durmakta.''

    Haber7


  11. Hepatit-C ve AIDS'e iki yeni ilaç müjdesi

    Çalışmalarını ABD'de yürüten Türk bilim adamlarından kronik Hepatit-C ve AIDS'e karşı iki yeni ilaç geliştirildiği müjdesi geldi.

    ABD’nin Pensilvanya eyaletindeki Merck Araştırma Laboratuvarında görevli Dr. Ercem Atillasoy ve Dr. Dalya Güriş, kronik Hepatit-C’ye yönelik ilacın dirençli hastalarda bile tam tedavi sağladığını, HIV ilacının ise AIDS’i kronik bir hastalığa dönüştürerek hastaların yaşam süresini 20-25 yıl artırabildiğini bildirdiler.

    Merck Araştırma Laboratuvarı’nda Global Ruhsatlandırma İşlerinden Sorumlu Yetkili Müdür ve Aşılardan Sorumlu Tedavi Alanı Lideri olarak görev yapan Dr. Ercem Atillasoy, ABD’de FDA’dan ruhsat alan, Avrupa’da ise yakında ruhsatlandırılması beklenen kronik Hepatit C’ye karşı geliştirilen ilaçla ilgili bilgiler verdi.

    ’’Proteaz inhibitörü’’ denilen ilacın, çok yönlü görev yapan protein yapının parçalanmasına engel olarak, virüs parçacıklarının gelişmesini engelleyen bir özelliğe sahip olduğunu ifade eden Atillasoy, tedavide, virüsün çoğalmasını engelleyen enzimin yok edilmesinin hedeflendiğini bildirdi.

    İlaç Ağızdan Alınıyor

    Şimdiye kadarki Hepatit-C ilaçlarının enjekte edilen nitelikte olduğunu, bu ilacın ise ağızdan alındığını belirten Atillasoy, şu bilgileri aktardı:

    ’’Tedavide bugüne kadar daha çok antiviral ilaçlar veriliyordu, yani Hepatit-C’ye yönelik spesifik ilaçlar yoktu. Bu ilaç ise doğrudan bu hastalığı ortadan kaldırmaya yönelik. Yeni ilaçla artık tedavide etkinlik artacak, süreç ise kısalacak. Tam bir tedaviden söz etmek mümkün. Hepatit-C’ye karşı tıpkı kanserdeki gibi kombine tedavi ön plana çıkıyor. Bu ilaç için de aynı şeyi söylemek mümkün. Yeni ilaç, kronik Hepatit-C’ye yönelik bugüne kadar kullanılan tedavilere eklenerek başarıyı 2-3 kat artırıyor. Diğer ilaçlar üzerinde de çalışmalar sürüyor. Belki yakında tüm ilaçların ağızdan alınması mümkün olacak.’’

    Karaciğer Nakline Gerek Kalmayacak

    Hastalara yaşam şansı tanıyan bu ilaçla karaciğer nakline ihtiyacın da ortadan kalkacağını bildiren Atillasoy, ’’İlaç, daha önce hiç tedavi görmeyen ya da tedavisi başarısız olan, siroz gibi karaciğer hastalığı gelişen yetişkin hastalarda son derece etkili. Bu Hepatit-C tedavisinde bir dönüm noktası’’ diye konuştu.

    İlacın onaylanmasının, tıpta uluslararası alanda son 10 yıl içinde kronik Hepatit-C tedavisindeki en büyük gelişme olduğuna işaret eden Atillasoy, şunları söyledi:

    ’’Mevcut standart tedavilerle karşılaştırıldığında, bu ilaç bir hastanın tespit edilemeyen virüs seviyeleri elde etme şansını büyük oranda artırıyor. Yan etkisi oldukça düşük bu yeni nesil ilaç, birçok hasta için toplam tedavi süresini de kısaltıyor. Amerikan İlaç ve Gıda Kurumu (FDA) uzmanları, ilaçla Hepatit-C tedavisinde yeni bir dönemin başladığını ifade ettiler.’’

    HIV Artık Kronik Bir Hastalık Olacak

    Dr. Ercem Atillasoy, laboratuvarda, AIDS’e neden olan HIV’e karşı geliştirilen ilaçla da hastalığın artık ölümcül olmaktan çıkarılıp kronik hale getirildiğini söyledi.

    ABD’de ve Avrupa’da onay alan ilacın, hastalığa yol açan virüsün, hücrenin DNA’sına girme sürecini engelleyen ’’integraz inhibitörü’’ türden bir ilaç olduğunu anlatan Atillasoy, bu yeni sınıf ilaçla tedavide yanıt alınamayan hastalarda bile olumlu sonuçlara ulaşıldığını ve ’’umut’’ olduğunu söyledi.

    Tam bir tedavi sağlamayan bu ilacın ömür boyu kullanılmasının zorunlu olduğunu ifade eden Atillasoy, ’’Hastaların yaşam süresini 20-25 yıl uzatan bir tedavi söz konusu. AIDS önceden hastalar için bir ölüm cezası gibiydi, oysa artık uzun bir yaşam söz konusu olabilecek. İlaç ayrıca iyi tolere edilebiliyor’’ dedi.

    Diğer ilaçlarla da kombine edilen bu yeni ilacın günde iki kez alınmasının yeterli olduğunu belirten Atillasoy, ’’Bu tedaviyle HIV’in kontrol altına alınabildiği hasta oranı yükseldi’’ diye konuştu.

    Türkiye’de Kullanılması Zaman Alabilir

    Dr. Ercem Atillasoy, Türkiye’deki ilaç ruhsatlandırma sürecinin ABD ve Avrupa’dan daha uzun sürdüğünü, bu nedenle her iki ilacın Türkiye’de kullanılması ve geri ödemeye alınmasının zaman alabileceğini bildirdi.

    Kas Kanseri Aşısı Yolda

    Merck Araştırma Laboratuvarı Aşı Klinik Araştırma Direktörü Dr. Dalya Güriş de, laboratuvarda bu iki ilacın geliştirilmesinin yanında, kas kanserine karşı aşı üzerindeki çalışmaların da sürdüğünü bildirdi.

    FDA onayının ardından, aşının 1-2 yıl içinde kullanıma sunulmasının beklendiğini belirten Güriş, aynı laboratuvarda geliştirilen, ’’Rahim Ağzı Kanseri Aşısı’’ olarak bilinen HPV aşısının artık anal kanserlere karşı da ruhsat aldığını söyledi.

    Dr. Dalya Güriş, HIV’e karşı aşı çalışmalarının bir süre önce başarısızlıkla sonuçlandığını, ancak ’’ümitsizliğe kapılmadıklarını’’, araştırmalarının devam ettiğini sözlerine ekledi.

    TRT Haber


  12. Hap biçiminde bir kamera ile endoskopiye son

    f7b45e81-79cc-47bd-b758-9d1a8c0bbf92-444x333.jpg

    Japonya'da geliştirilen yöntemle hap biçiminde bir kamera yutuyorsunuz ve midenizin fotoğraflarını doktorunuza ulaştırıyorsunuz.

    Yakın zamanda vücudumuzda küçük robotlar dolaşıp, bu robotlar hastalıklı bölgelerin saptanması ve tedavisinde kullanılabilir.

    Bunun ilk aşaması, hap biçimindeki kamera...

    Kameranın biçiminin insanların rahatlıkla yutabileceği şekilde olması gerektiğini ifade eden doktorlar, bunun için kamerayı hap biçiminde yaptıklarını dile getirdi.

    Korkulu Rüya Endoskopinin Sonu...

    Japonya’nın Osaka Üniversitesi’nde geliştirilen "Mermaid" yani "Denizkızı" isimli bu kamera şimdilik bir prototip... Ama midesinde rahatsızlığı bulunan hastaların korkulu rüyası endoskopinin sonu demek...

    Aslında kapsül kameralar tıp dünyasında kullanılıyor. Bu prototipte ise asıl yenilik, sahip olduğu yüzgeç... Manyetik alan desteğiyle çalışan kamera, uzaktan kumanda ediliyor.

    Üzerine takılan ışıklarla yolunu aydınlatan "Denizkızı", çektiği fotoğrafları da doktora hemen yolluyor.

    Kameranın vücutta kalması gibi bir risk bulunmuyor, doğal yollarla atılıyor.

    "Denizkızı", mide ve oniki parmak bağırsaklarındaki rahatsızlıkları doktorunuza resimli olarak iletiyor. Doktor da bu resimlere göre ilaç veriyor.

    Bu hap gibi kameraların 1 yıl içinde piyasaya çıkması planlanıyor.

    TRT haber


  13. Böbrek yetmezliği çeken hastalara müjdeli haber

    Böbrek yetmezliğinden muzdarip olan hastaların nefromaxbetkesal - besinsel gıda takviyesi ile büyük oranda iyileştikleri görüldü.

    Herbalist Ahmet Bektaş, uzun zamandır üzerinde çalıştıkları ürünün, böbrek yetmezliği çeken, diyalize giren hastaların hizmetine sunulduğunu belirterek, "Nefromax, rahatsızlığın derecesine bağlı olarak 3-4 ay arasındra bir sürede, disiplinli ve düzenli kullanmak suretiyle hayatın normalleşmesi noktasında büyük katkı sağlayacaktır" dedi.

    Türkiye'de 8 milyon böbrek yetmezliği çeken olduğunu belirten Bektaş, yalnızca yüzde 20 oranında diyaliz imkanı bulan muhataplar ile birlikte bundan mahrum olan diğer insanlarımızın da büyük bir fırsat ile karşı karşı olduklarını kaydetti.

    Herbalist Ahmet Bektaş, yaptığı açıklamada, "Çalışmalarımız tamamen bilimin ışığında, tıbbın ve alternatif tıbbın bütün imkanları ve donelerini kullanarak uzun uğraşlar sonucu gerçekleşmektedir" dedi.

    İHALAS


  14. 15023_107984925910338_106048776103953_51603_73786_n.jpg

    $imdi sen uzaklarda bir yerlerdesin, bense burada sensizlikle ba$ba$a.. $imdi seninle olmak vardi, gözlerinin derinliklerine dalip mutlulugu bulmak vardi.. Özledim… Cok özledim seni!

    Şimdi yanında olup;

    İnmek vardı gözlerinden yüreğine.

    Akmak vardı ılık ılık damarlarında.

    Çırpınmak vardı kalbinde delicesine...

    Her nefes alışında,

    Derinden bir 'ahh' olmak vardı.

    Hiç hesapsızca dudaklarında...

    Şimdi var gücümle bağırmak vardı imkansızlıklara.

    Ayrılığı kelepçe gibi kalbimize vuranlara.

    Ben ONU SEVİYORUM...

    Ben ONU İSTİYORUM...

    Ben SENİ SEVİYORUM...

    Ben SENSİZ ÖLÜYORUM...

    Kahretsin...

    SUSUYORUM! ! !

    Her sigara yaktığımda

    Dumanın şeklinde seni görmeyi seviyorum.

    Her bana baktığında

    O kadar çok seviyorum ki seni sevmeyi

    Yalnızca sen olduğun için hayatımda

    Kendimi bile seviyorum

    Sen olunca aklımda.

    Kalbimi seviyorum seni seviyor diye

    Ben Seni SEVİYORUM..

    Ama sen yoksun..

    KAHRETSİN!

    Şimdi yanında olmak vardı !

    Özledim..

    Yanında olmak vardı şimdi

    Yaşadığın şehirde olmak

    Havasında kokunu duyumsamak

    Caddesinde ayak izlerine rastlamak

    Sana ait herşeye benimmişcesine sarılmak

    Yanında olmak ve sana sarılmak vardı şimdi

    Tutmak elini

    Bakmak gözlerine ve akmak yüreğinin en derinlerine

    bir gökkuşağı bitirse içindeki özlemleri…yakın olsan bana, ama ulaşamasam, bir nefes kadar içimdeyken hem de…paylaşsam yokluğunda seni, yanımdayken tutamasam elini…kızsan bir otobüs yalnızlığında bıraksan kendini caddenin en uzun yoluna…koşsam peşinden, içimdeki öfkeyle kollarına sarılsam ve sen elimi tutsan… yasaklanmış bir aşkın son durağı olsan benim için…

    Yanımda olsannnn !

    Bi'tanemmm diyip Sarılmak Vardı Şimdi Sana...

    Alıntı


  15. Zeytinyağı felçten koruyor

    679020110618115536344.jpg Akdeniz mutfağının temel unsurlarından olan zeytinyağının 65 yaş üzeri insanlarda felçten korumaya yardım ediyor.

    Fransa Bordeaux Üniversitesinde yapılan bir araştırma, zeytinyağının 65 yaş üzeri insanlarda felçten korumaya yardım ettiğini ortaya çıkardı.

    Fransa Bordeaux Üniversitesinde yapılan 65 yaş ve üstü 7 bin 625 kişinin en az beş yıl incelendiği bir araştırmada, zeytinyağını yemek yaparken ya da salata sosu olarak kullanan kişilerin, hiç zeytinyağı kullanmayanlara göre felç riskinin daha düşük olduğu bulundu. BBC’nin yansıttığı araştırmanın başkanı Dr.Cecilia Samieri, “Araştırmamız, beslenmeyle ilgili bu yeni tavsiyenin 65 yaş ve üstü insanları felçten koruduğunu ortaya çıkardı” diyerek, yaşlı insanlarda yaygın olan felçten korunmak için zeytinyağının ucuz ve kolay bir yol olduğunu vurguladı.

    Haberde, araştırmanın düzenli olarak ve "ölçülü miktarda" zeytinyağı kullanan kişilerde kullanmayanlara oranla beslenme, egzersiz ve kilo gibi diğer faktörler de göz önünde bulundurulduğunda, felç riskinin yüzde 41 azaldığını ortaya çıkardığına dikkat çekiliyor.

    Ayrıca, Felç Vakfı’ndan Sharlin Ahmed ise zeytinyağının sağlık için yararlı olduğunun uzun zamandan beri bilindiğini belirterek, sağlıklı ve dengeli beslenmenin bir parçası olarak diğer yağlara alternatif olarak zeytinyağı tüketilmesinin felç riskini düşürebileceğine işaret etti.

    Haber7


  16. Yaz aylarında bol sıvı ve egzersiz uyarısı

    854120110301083434708.jpg mevsiminin gelmesiyle birlikte vücutta oluşan sıvı kaybına karşı uzmanlar uyarılarda bulundu.

    Sıvı kaybının hayati önem taşıdığını hatırlatan uzmanlar, su tüketimindeki ince ayrıntıları açıkladı.

    Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vedat Çınar, yaz mevsiminde aşırı sıvı kaybının insan hayatına mal olacağını söyledi. Çınar, "Yaz mevsiminin etkisini iyice göstermeye başladığı şu günlerde beslenme, sıvı tüketimimize ve yapılan egzersizin tipi ve şekline özen gösterilmesi gerektiğini belirtti. Özellikle kalp ve damar hastalarının, çocukların, spor yapan kişilerin ve bayanların beslenmelerine ve sıvı alımlarına oldukça dikkat etmeleri önem arz etmektedir" dedi.

    Çınar, uyarılarını şöyle sıraladı: "Hava sıcaklığının artmasıyla birlikte bol sıvı alınması yönündeki öneriler sıklıkla gündeme geliyor. Vücuttan fazla miktarda su kaybedilmesi sonucu; bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi gibi sağlık problemleri görülebilir. Sıvı ihtiyacını karşılamak için süt, ayran, soda, taze sıkılmış meyve suları, bitki ve meyve çayları tercih edilebilir. Öte yandan en iyi çözücü, saf, doğal ve katkısız olan içecek sudur.

    Dünya Sağlık Örgütü, kadınların günde 10, erkeklerin 14 bardak su içmesi gerektiğini belirtmektedir. Bebek ve çocuklar sıvı kayıplarını ifade edemeyecekleri için, ebeveynlerin bu konuda daha dikkatli olmaları gerekmektedir. Günlük alacağımız suyu bir defada yüklenerek değil günün belli dilimlerinde düzenli olarak almamız gerekmektedir.

    İnsan vücudunun yüzde 59'unun su olduğunu düşünürsek su bizim temel yaşam kaynağımızdır. Vücut suyunun yüzde 10'unu kaybederse hayati tehlikeye girer. Yüzde 20 sini kaybederse yaşam ölümle sonuçlanır. Yaz aylarında sıvı kaybı çok olduğu için günde 2-3 litre su tüketmek şart. Normal 70 kilo ağırlığındaki birinin kalori ihtiyacı 2000-2500 kalori kadardır, bunun için kalori başına 1 mililitre sıvı alınması gerekmektedir. Ancak yoğun iş temposunda çalışan ve spor yapan kişiler için sıvı alımı daha fazla olmalıdır. Uzun yaz günlerinde, öğün saatlerine de dikkat edilmeli.

    Yaz mevsiminde günlerin uzun olması nedeniyle daha çok yemek yenilmekte, özellikle geç saatlere kadar süren akşam yemeği sırasında yağlı ve ağır yemekler yenmesi vücut dengesini zorlayabilmektedir. Katı yağların kalp krizi riskini artırdığını artık herkes biliyor. Kalp krizi yaz döneminde daha fazla görülmektedir. Bu nedenle yemeklerde sıvı yağlar tercih edilmelidir.

    Et, süt, yoğurt, peynir, yumurta ve yağlı tohumların içerisinde de yağ bulunmaktadır. Kızartma ve kavurma Yaz aylarında artan hava sıcaklıklarıyla işlemlerinden kaçınmalı, haşlama, ızgara, buğulama veya fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir".

    SPOR İÇİN SAAT SEÇİMİ DE ÖNEMLİ

    Yaz mevsimin spor yapan sporculara da uyarılarda bulunan Çınar, "Sağlıklı bir vücuda kavuşmak için spor yapmak yeni bir yaşam için ilk başvurulan yöntemlerin başında gelir. Spor için saat seçimi önemli: Yazın açık havada yapılacak sporlar için sabah veya akşam saatlerinde sıcaklığın artmadığı ya da güneş ışınlarının çok etkili olmadığı zamanlar tercih edilmeli. Kapalı spor merkezlerini tercih edin:

    Günün büyük kısmında sıcaklık yüksek olacağından olası yan etkileri minimuma indirmek için kapalı spor merkezleri ya da yüzmek yaz sıcağından az etkilenmenizi sağlayacaktır. Kilo verirken sakatlanmayın: Kilo vermek için spor yapan kişilerde en sık karşılaştığımız sağlık problemleri, normal kilonun üzerinde olmaya ve fazla yüklenmeye bağlı tendon-kas, kıkırdak problemleridir.

    Önce yürüyün, sonra koşun: Kilonuz fazlaysa bu tarz rahatsızlıklarla karşılaşmamak için koşmak gibi ağır egzersizlere geçmeden önce yürüyüş, yüzme ve aletli jimnastikler ile kilonun bir miktar kontrol altına alınması gerekmektedir. Kas kitlesi artırıldıktan sonra da kas-iskelet sistemini zorlayıcı sporlara başlanmalıdır" uyarılarında bulundu.

    İHA


  17. Kurutulmuş meyveler şifa kaynağı

    151920110609100618399.jpg

    Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, ''Kurutulmuş meyveler, içerdikleri lif zenginliğiyle mide, bağırsak sistemi kanserlerinden korur ve kabızlığı önler'' dedi.

    Yorulmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kurutulmuş meyvelerin insan sağlığındaki yeri ve öneminin çok büyük olduğunu söyledi.

    Meyveler kurutulduğunda, içerdikleri vitamin, mineral, protein, yağ gibi besin maddelerinin daha yoğun hale geldiğini belirten Yorulmaz, ''Böylece meyvelerin suyu dışında tüm besin ögeleri önemli ölçüde korunmuş olur. Daha fazla taze meyve tüketilerek alınabilecek besinler bu yoğunlaşma nedeni ile daha az miktarda kurutulmuş meyve ile vücuda alınabilir. Kurutulmuş meyvelerin enerji, kuvvet ve öğrenme üzerinde olumlu etkileri vardır. Bu nedenle özellikle spor sırasında gücü artırır. Kötü kolesterolü düşürür. Beslenme sorunlarına bağlı kansızlıkları önler. Emziren annelerde süt oluşumunu artırır. Hastalıkların ve yaraların iyileşmesini hızlandırır, kolaylaştırır. Kurutulmuş meyveler içerdikleri lif zenginliğiyle mide barsak sistemi kanserlerinden korur ve kabızlığı önler'' diye konuştu.

    Haber7


  18. Sara hastalarına karanfil tedavisi

    562520100412021050674.jpgHerbalist Cahit Gürkaş, epilepsi (sara) hastalarına tıbbi tedavinin yanında rahatlıkla uygulanabilecek bitkisel kür olarak sabah ve akşamları tok karnına 3 adet karanfil çiğnemelerini önerdi.

    Diyarbakır'da faaliyet gösteren Akdemir Baharat'ın Herbalisti Cahit Gürkaş, epilepsi hastalığı ile ilgili yaptığı açıklamada, "Beyindeki sinir hücrelerinin gücü senkron olarak ve sürekli birbirleriyle aynı doğrultuda işlevlerini görürler. Beynin o anki canlılığına uygun olarak belli sayıdaki ve aynı görevi üstlenmiş olan sinir hücreleri aynı doğrultuda çalışırlar.

    Beynin herhangi bir bölgesinde yer alan nedbe, tümör gibi bölgesel bozukluklar ya da oksijen azlığı, kanda glikoz azlığı, kanın baz özelliğinin artması, kanda kalsiyumun azalması gibi genel bozukluklar beyinin belli bölgesindeki sinir hücrelerinin yüksek bir elektriksel canlılık göstermelerine karşılık bazen de fazla miktarda elektriksel boşalmalara neden olabilirler.

    Elektriksel boşalımlar bazen yalnız kaynaklandıkları bölgede kalabilirler. Bazen de beyinin diğer bölgelerine de yayılabilirler. Bu sebeple beyinin tam işlevini görebilmesi için yeteri derecede düzenli ve dengeli bir beslenmenin çok büyük bir önemi vardır.

    Beyini lüzumsuz işler ve düşüncelerle yormamakta önemli bir faktördür. Epilepsi hastalığı doğumsal olabildiği gibi bazen de herhangi bir kaza sonrası oluşabilmektedir. Epilepsi ataklarının şiddeti değişken olabilmektedir.

    Tıbbi tedavi ile birlikte rahatlıkla uygulanabilecek ve beyin fonksiyonlarının gelişmesine yardımcı olabilecek bitkisel kür olarak; sabah ve akşam olmak kaydıyla tok karnına 3 adet karanfil çiğnemelerini öneririz. Çünkü karanfil bedeni, zihin yorgunluğunu giderir. Kalbi ve hafızayı kuvvetlendirir.

    Ferahlatıcı etkisi mevcuttur. Ayrıca beyin fonksiyonlarının gelişimi ve vücudun çeşitli hastalıklara karşı direnç göstermesi için faydalı olabilecek bitkilerden polende ortalama yüzde 25 oranında protein vardır. Bu protein içinde insan vücudu için gerekli olan temel aminoasitlerin tamamı bulunur. Demir, bakır, kalsiyum, potasyum, fosfor, sodyum, magnezyum, iyot gibi ayrıca A,B,C,E vitaminleri bulunur. Hücre yenileyicidir" dedi.

    Gürkaş, epilepsiye iyi gelebilecek diğer bitkileri ise şöyle sıraladı:

    "Harnup: Gallik asit içerdiğinden anti analjezik, anti bakteriyel, antioksidan, antiviral, antiseptik, anti kanserojen özelliği bulunur.

    Soya fasulyesinde bulunan isoflavonlar adındaki bileşikler sayesinde vücudumuza dış yollar etkisiyle geçen virüslere karşı iyi bir direnç gösterirler. Hormon benzeri işlev görürler. Ayrıca vücut çalışmaları için elzem bazı vitamin ve mineralleri yüksek oranda içermektedir.

    Yulaf: Yulaf tanesinde sabit yağ, azotlu maddeler ve karbonhidrat (yüzde 60) bulunmaktadır. Ayrıca pektin slica, pretoin, tireonin, serini alenin, thianin ve furfural antioksidanı mevcuttur. Bu sayede sinir hücrelerinin düzenli bir şekilde çalışmasını sağlar, iltihaplı hastalıklara karşı vücudu korur.

    Keten tohumu: İçeriğinde B1, B2, C ve E vitaminleri, Omega- 3 ve Omega- 6 yağ asitleri içerdiğinden sinir sisteminde depresyon ve manik depresyonu iyileştirmede etkilidir. Epilepsi hastalarının tedavisinde olumlu sonuçlar verebilir. Karaciğerin fonksiyonlarını geliştirir. Vücudun enerji üretimini arttırmada yardımcı olur.

    Zencefil: Zihni ve bedeni yorgunlukta, bedeni ve zihni gücü artırır. Unutkanlığı giderir, vücudu terletir, idrarı söktürür, dimağa kuvvet verir, ağrı ve sızıları giderir, kan dolaşımını düzene sokar.

    Havlıcan: Alpinol ve Alpinin gibi maddeler içerdiğinden korkuya bağlı idrar kaçırma hallerinde kullanılır. Ayrıca vücudu kuvvetlendirir. İştahı açar."

    Cahit Gürkaş, karanfil, arı sütü, propolis, akırıkarha, alıç, portakal nergisi, bal ve üzüm pekmezi ile tüm bu bitkilerden belli ölçülerde yapılacak macundan sabah ve akşam yemekten önce 1 tatlı kaşığı yemenini de oldukça faydalı olduğunu söyledi.

    İHA


  19. Kök hücreyle görme umudu 18 Haziran 2011 ABD'nin Kaliforniya Üniversitesi'ne bağlı Jules Stein Göz Enstitüsü, iki görme engelli hasta üzerinde şu ana kadar denenmemiş bir tedaviye başladığını açıkladı.

    ABD'nin Kaliforniya Üniversitesi'ne bağlı Jules Stein Göz Enstitüsü, iki görme engelli hasta üzerinde şu ana kadar denenmemiş bir tedaviye başladığını açıkladı. İkisi de kadın olan, adları açıklanmayan hastaların gözlerine kök hücre nakledildi. Enstitüdeki bilimsel çalışmalardan sorumlu olan Dr. Robert Lanza, bu yöntemin, körlük gibi tedavi edilemez sanılan diğer hastalıklarla mücadelede büyük bir adım atılabileceğini söyledi. Eğer kök hücre nakledilen görme engelli iki kadında, Lanza'nın beklediği gibi bir gelişme sağlanırsa, milyonlarca âmâ için umut ışığı doğacak.

    İnternet haer


  20. Beyin kanamasına karşı zeytinyağı

    16 Haziran 2011

    Zeytinyağının yaşlılarda beyin kanaması geçirme riskini azaltabileceği belirtildi.

    Fransa'da, bilim adamlarının 5 yıl süren araştırmasına, 65 yaş ve üzeri 7 bin 625 Fransız katıldı. Katılımcılar, zeytinyağı tüketmeyenler ve tüketenler olarak iki gruba ayrıldı.

    Araştırma sırasında katılımcılardan 148'i beyin kanaması geçirdi. Bilim adamları, devamlı zeytinyağı tüketenlerin beyin kanaması geçirme riskinin diğerlerinden yüzde 41 az olduğunu gözlemledi.

    Araştırmaya imza atanlardan Cecilia Samieri, bu sonuçların, 65 yaşındaki ve üzerindekilerde beyin kanamasının önlenmesi için bazı yeni beslenme tavsiyelerinin verilmesi gerektiğini gösterdiğini belirtti.

    Yaşlılarda beyin kanamasına sık rastlandığını ifade eden Samieri, zeytinyağının kanama riskini önlemede hem az masraflı, hem de basit bir yöntem olduğunu vurguladı.

    Araştırma, Amerikan "Neurology" dergisinde yayımlandı.

    İhlashaber


  21. Türk Eczacılar Birliği'inden Sağlık Bakanlığı'na çağrı

    Türk Eczacılar Birliği, mesane kanseri riskine yol açması dolayısıyla Fransa'da satışı durdurulan ''Pioglitazon'' içeren ilaçlar konusunda Sağlık Bakanlığının harekete geçmesini istedi.

    Türk Eczacılar Birliği, yaptığı yazılı açıklamada, Avrupa İlaç Ajansı'nın (EMA) resmi internet sitesinde yer alan 9 Haziran tarihli açıklamada, Fransa İlaç Ajansı'nın (AFSSAPS) ''Pioglitazon'' içeren ilaçların satışını Fransa'da durdurma kararını, Avrupa İlaç Ajansı'na bildirdiğini ifade etti.

    ''Pioglitazon''un, ağız yoluyla alınan, kandaki şeker seviyesini kontrol altına almaya yardımcı olan ve Tip 2 yani insüline bağlı olmayan diyabet hastalığına karşı kullanılan bir ilaç olduğu belirtilen açıklamada, bazen insülin ve diğer ilaçlarla birlikte kullanılabilen ''Pioglitazon''un Tip 1 yani insüline bağlı diyabet tedavisi için uygun olmadığı vurgulandı.

    Açıklamada, mesane kanseri riskine yol açması dolayısıyla Fransa'da satışı durdurulan ve Avrupa İlaç Ajansı'nın gündeminde olan ''Pioglitazon''un, Türkiye'de 10 farklı ilacın 62 farklı formu içerisinde bulunduğu belirtilerek, halk sağlığını doğrudan ilgilendiren ''Pioglitazon'' içeren ilaçlar konusunda Sağlık Bakanlığının derhal harekete geçerek kamuoyunu aydınlatması gerektiğine işaret edildi.

    Haber7


  22. [/url]

    834720110616040539499.jpgRochester Üniversitesi’nden genetik hastalıklara tedavi umudu

    İngiltere'deki Rochester Üniversitesi’nden genetik bilimciler, bazı hastalıklara yol açan genlerin yapısını değiştirerek, mutasyona uğramış DNA'yı durduracak yeni bir teknik buldu.

    İngiliz Guardian gazetesinin internet sitesinde yer alan yazıda, John Karijolich ve Yi-Tao Yu adlı bilim adamlarının Nature dergisinde yayınladıkları tekniğin, sistik fibrosis, kas distrofisi ve bazı kanser türlerinin tedavisinde yeni yöntemlerin geliştirilmesine imkân sağlayacağı belirtildi.

    Yazıda, Karijolich ve Yu'nun yaptıkları çalışmayla, vücudun genetik düzeneğindeki, hastalığa neden olabilecek, yanlış tipte proteinler üretilmesine neden olan arızaları düzeltmeyi başardıkları bildirildi.

    Proteinler, gıdaları sindirmekten hücre yapımına ve vücudun bağışıklık sistemini, vücuda giren zararlı organizmalara doğru yönlendirmeye kadar hayat için gerekli tüm işlevleri yerine getiren vücudun motor gücü olarak tanımlanıyor.

    İnsan vücudundaki 20 bin kadar değişik proteinin yaratılması için gerekli komutlar, her hücrenin içinde barındırdığı 25 bin kadar gen tarafından veriliyor. Bir proteinin üretilmesi için bir genin her ''harfinin'', mesajcı RNA (mRNA) adı verilen bir genetik materyal dizisine kopyalanması gerekiyor. Hücreler daha sonra bu mRNA'ları üretecekleri protein tipi için bir taslak olarak kullanıyor.

    Bu sürece ise ''okuma veya translasyon'' adı veriliyor. Ancak protein yapma işi her zaman bu kadar kolay olmuyor. Genlerdeki mutasyonlar ve mRNA bazen pek çok hastalığı tetikleyebilecek hatalı proteinler de üretebiliyor.

    Karijolich ve Yu, mRNA dizilerindeki, zamansız ''dur'' işareti veren stop kodonları içeren tipteki mutasyonlar üzerinde yaptıkları çalışmada, mRNA dizilerindeki istenmeyen ''dur'' işaretini ''devam'' işaretine çevirdiklerinde, işlemden geçirilen hücrelerin sağlıklı ve tam boyda proteinler ürettiklerini gözlemledi.

    ELDEN AYAKTAN DÜŞÜREN HASTALIKLARA TEDAVİ ŞANSI

    Yu, ''Bu çok heyecan verici bir bulgu. Kimse bir stop kodonu, bizim yaptığımız gibi durdurmayı ve translasyona sanki daha önce hiçbir zaman böyle bir şey olmamışçasına kesintisiz devam etmesine izin vermeyi düşünmemiş'' dedi.

    Çalışmalarının, henüz klinik uygulama safhasında olmadığını ifade eden Yu, ''Ancak çalışmalarımız sonuçta, zamansız stop kodonların yol açtığı sistik firboris, kas distrofisi gibi hastalıkları için bir iyileştirme seçeneği potansiyeline sahip'' diye konuştu.

    Karijolich ve Yu ile aynı kurumda çalışan ancak araştırmada yer almayan bilim adamı Robert Bambara ise ''Bu, bazı insanlardaki, elden ayaktan düşüren, bazen de ölümcül olan bazı belli genetik hastalıklara olan genetik yatkınlığı kontrol altına almakta kullanılabilecek gerçekten de çok güçlü bir fikir'' dedi.

    Haber7


  23. Şu an saat sabahın üçü....

    Aklımda,fikrimde sen.Kalbimin en ücra köşelerinden gelen rüzgarlardasın.Bulamadığım mutluluksun.Heran kapanacak olan gözlerimsin.

    Şu an saat sabahın dörtü...

    Seviyorum seni,ekmek gibi tuz gibi..Özgürlük gibi seviyorum.Tutarken ellerinden delice,hasretliğime vurgun gibi.Geceden kalma bir özlem gibi seviyorum.

    Şu an saat sabahın beşi...

    Sokaktan gelen çocuk sesi gibi seviyorum seni.Sokakta uyuyan çocuğun önündeki

    ekmeği sevdiği gibi seviyorum seni...

    Seviyorum seni kayıtsız şartsız.Gecelerimin tek gölgesi olan seni seviyorum delice.Nerede aşkın çilek kokulu ızdırabı.Nerede o eşsiz gitar konçertoları.Tüm şarkıların anlattığı kişisin sen.Tüm benliğimi yere serdiğim kişisin.Son sigaramsın.Hasretliğim gibi seviyorum seni...

    Alıntı