Sumeye

Üye
  • İçerik sayısı

    4.137
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    22

İletiler bölümüne Sumeye kullanıcısının eklediği dosyalar


  1. Amerikalı bilim adamları tıp dünyasında çığır açabilecek önemli bir buluşun eşiğinde

    Amerikalı bilim adamları çocuk felcinden gribe tüm virüs çeşitleriyle baş edebilen, tıp dünyasında çığır açabilecek önemli bir buluşun eşiğinde.

    MassachusettsTeknoloji Enstitüsü araştırmacılarından Todd Rider'e göre 'Draco', tüm insafsız virüs çeşitlerine karşı etkin olan bir etken madde. Rider, "Draco'yu bugüne kadar 15 farklı virüse karşı test ettik. Bunlar arasında grip virüsü,domuz gribi H1N1, mide-bağırsak gribi, çocuk felci ve dang virüsünü sayabilirim. Ve ilaç hepsinde etkisini gösterdi. Daha test etmemiz gereken birçok virüs çeşidi var. Umarım Draco bütün virüs çeşitlerine karşı etkili olur" diye konuşuyor.

    Peki, bu ilaç nasıl birbirinden farklı bu kadar virüse karşı etkili olabiliyor? Cevabı çok basit. Çünkü ilaç virüsün kendisine değil, virüsün buluştuğu insan hücrelerine karşı saldırıya geçiyor. Rider, bunu şu sözlerle açıklıyor: "Virüsler canlı hücre içerisinde çoğalır ve sonra da o hücreleri öldürürler. Ardından da bir diğer hücreye sıçrarlar. İşte Draco da virüsün ilk bulaştığı hücreyi, daha virüs çoğalmaya fırsat bulamadan yok ediyor. Böylece diğer hücrelere bulaşmasını da önlüyor"

    Virüslü hücre nasıl tespit ediliyor?

    Araştırmacı Todd Rider'e göre Draco'nun virüs bulaşmış hücreleri tespit etmesi de çok kolay oluyor. Bunu ribonükleik asit yani RNA'ları izleyerek yapıyorlar. Virüsler hücre içerisinde çoğalmaya başladıklarında, çok uzun ve çift dizimli bir RNA şeridi oluşturuyorlar. Bu çift RNA şeridine normalde sağlıklı hücrelerde rastlanmıyor. Rider, Draco'nun, işte bu çift RNA şeritli virüs işlemiş hücreleri tanıdığını ve virüslü hücrelerin kendi kendisini yok etmesini sağladığını belirtiyor. Rider, "Böylece enfeksiyon da sona eriyor. Sağlıklı hücrelere hiçbir şey olmuyor" diye konuşuyor.

    Rider ve ekibi, Draco'yu, farklı virüsler bulaştırılmış hücrelerde ayrı laboratuvar kaplarında denemiş. Ayrıca domuz gribi taşıyan farelerin tedavisinde de başarı sağlanmış. Rider Draco'nun normal soğuk algınlığından çiçek hastalığına kadar virüs kaynaklı hastalıkları ortadan kaldıracak evrensel bir ilaca dönüşeceğini düşünüyor.

    'İlaç büyük risk de teşkil ediyor'

    Ancak bu araştırmaya kritik yaklaşan birçok bilim insanı da bulunuyor. New York'taki Mount Sinai Tıp Okulu'ndan Mikrobiyolog Andrea Branch da bunlardan biri. Branch meslektaşlarının buluşunu takdirle karşılıyor ancak bu ilacın aynı zamanda büyük risk teşkil ettiğini savunuyor. Brach bu riski şöyle açıklıyor: "Eğer virüs çok sayıda hücreye bulaştı ise ve hücreler bir nevi intihara sürüklenecekse, bu hastayı öldürebilir. Eğer virüs az sayıda hücreye bulaşmış ise Draco işe yarayabilir. Ama örneğin Hepatit B gibi bir hastalıkta, enfeksiyon karaciğer hücrelerinin büyük bir kısmına yayıldığından, eğer hastalıklı hücreler öldürülürse, o zaman karaciğer yetmezliği baş gösterir. Ve hastayı karaciğer nakli olmadan kurtaramazsınız. İlacın virüsü değil de virüslü hücreleri öldürmesinin tehlikesi işte burada yatıyor."

    Yine de Todd Rider ve ekibi araştırmalarına azimle devam ediyor ve bir sonraki etapta Draco'yu ebola ve HIV'e karşı test etmeyi hedefliyor.

    sanmanyolu Haber

    Samanyolu haber

    Deutsche Welle Türkçe


  2. Aile hekiminden sevk almadan hastaneye gidilemeyecek

    Acil hastalar dışında artık hiç kimse aile hekimi onayı olmadan hastanelere ve uzman doktora gidemeyecek.

    Sevk almadan hastaneye gidilmeyecek

    Çalışma Bakanı Faruk Çelik, tedavi ve ilaçta yaşanan savurganlık ve istismarın boyutunun 4,1 milyar liraya ulaştığını söyledi. Çelik bundan sonra hastaların kendi kendilerine hastanelere gidemeyeceğini buna aile hekimlerinin karar vereceğini kaydetti ve ekledi: “Sevk zinciri sıkılaşacak”

    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, incelemeler sonucunda sağlık harcamalarında toplam 4,1 milyar liralık istismar ve israfa rastladıklarını bildirdi. Çelik, öngörülerin üzerinde gerçekleşen sağlık harcamalarının 3 milyar lirasının tedavi giderleri, 1,1 milyar lirasının ilaç savurganlığından kaynaklandığını ifade etti. Bakan Çelik’in verdiği bilgilere göre, tedavi giderlerindeki aşırı harcamalar sevk zincirinin etkin şekilde uygulanamamasından kaynaklanıyor. Çelik, sigortalı hastaların devlet hastanelerinde 1,5 milyar lira, üniversite hastanelerinde 661milyon lira ve özel hastanelerde de 705 milyon lira fazladan tedavi giderine yol açtıklarını söyledi. Çelik, bu hastaneler için ayırdıkları ödenekleri ise sırasıyla devlet hastaneler için 13,1 milyar, üniversite hastaneleri için 4milyar 75 milyon lira, özel hastaneler için de 5milyar 643 milyon lira olduğunu belirtti.

    HASTA KENDİNİ SEVK EDİYOR

    Bakan Çelik, tedavi ve ilaçta yaşanan istismar ve israfın önüne geçmek için sevk zincirini daha sıkı uygulamaya karar verdiklerini bildirdi. Çelik, hastaların önce aile hekimlerinden sağlık hizmeti alacaklarını, aile hekiminin uygun görmesi halinde hastaların hastane ve uzman hekimlere sevk edileceğini ifade etti. Çelik şöyle konuştu: “Vatandaş kendi hastalığı hakkında kendisi teşhis koyup aile hekimine değil de devlet ya da üniversite hastanesindeki bir profesöre gitmesi gerektiğine karar veriyor. Yani hasta kendi kendini sevk ediyor.Hastanın bu tercihi sisteme maliyet yüklüyor.”

    İlaçlar çöpe gidiyor

    Bakan Çelik, ilaçta da istismar ve savurganlığı önlemek amacıyla yeni önlemler alacaklarını bildirdi. İlaç kutularının küçültülmesinin önemli rol oynayacağını belirten Çelik, “Doktor hastayı tedavi edebilmek için önce bir ilaç başlıyor. Mecburen çok sayıda kutu ilaç yazıyor. Ancak tedavinin daha ilk aşamasında o ilaçların hastaya uygun olmadığı anlaşılıyor. İlaçlar değiştiriliyor. Bu sefer yeni kutular yazılıyor. İlk yazılan çöpe gidiyor. Bu tür israflar son bulacak” dedi. Çelik, yerli ilacı geliştirme de dahil olmak üzere her türlü alternatif üzerinde çalıştıklarını vurguladı.

    İntenet haber


  3. 5 milyon Yeşil Kartlı, sağlık hizmeti almak istiyorsa 2012’de prim ödeyecek

    Yılbaşından itibaren Yeşil Kart sistemi kalkıyor. Yaklaşık 9.5 milyon Yeşil Kart sahibinin durumu, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yapılacak gelir testiyle ortaya çıkacak. Genel Sağlık Sigortası sistemine geçilirken, sadece aylık geliri 279 TL’nin altında olanlara bedava sağlık hizmeti verilecek. Bu limitin üzerinde geliri olanlar ise kademeli olarak prim ödemek zorunda kalacak. Prim miktarı gelirin seviyesine göre 33 TL’den başlayacak 200 TL’ye kadar çıkacak. Böylece bütçede sağlık giderlerinde 4.4 milyar TL tasarruf sağlanacak

    Yeşil Kart’ta sona geliniyor. Yılbaşından itibaren ‘Yeşil Kart’ sistemi kalkıyor. 1.5 ay sonra 9.5 milyon Yeşil Kart iptal edilecek. Yeni dönemde Genel Sağlık Sigortası (GSG) sistemine geçilirken, Yeşil Kartlılar da genel sağlık sigortası kapsamında olacak. Yeşil Kart sahiplerinin her birinin durumunun ne olacağı, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) yapacağı gelir testiyle belirlenecek. Buna göre en az 5 milyon Yeşil Kart sahibinin prim ödemek zorunda kalacağı tahmin ediliyor. 9.5 milyon Yeşil Kart sahibi, durumunun ne olacağını ve ne kadar prim ödemek durumunda kalacağını öğrenmek için yılbaşına kadar bekleyecek.

    Yaklaşık 9.5 milyon Yeşil Kart sahibinin durumunu belirleyecek olan gelir testi ve uygulama esasları ise halen yürürlüğe girmeyi bekliyor. Bu konuyla ilgili çalışmaları Sosyal Güvenlik Kurumu yürütürken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın da bu konuda çalıştığı belirtildi.

    Çalışmalar kapsamında Yeşil Kart sahipleri, harcamaları, taşınır ve taşınmazları ile bunlardan doğan hakları da dikkate alınarak, banka kredi kartı harcamalarından, kira ödemelerine, kira gelirlerinden elektrik, su, telefon kullanımlarına kadar bir çok ayrıntıyı içeren yöntemler ve veriler kullanılarak teste tabi tutulacak.

    Asgari ücret esas olacak

    Yeşil Kart sahiplerinin Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) ne kadar prim ödeyeceğine ilişkin hesaplama, yılbaşında yürürlüğe girecek yeni asgari ücret rakamlarına göre belirlenecek. Yapılacak gelir testiyle Yeşil Kartlılar’ın önemli bir kısmının devlete prim ödemek zorunda kalacağı belirtiliyor. Henüz tamamlanmamakla birlikte yaklaşık 9.5 milyon yeşil kartlının en az 5 milyonunun gelir testini geçemeyeceği ve bu nedenle prim ödemek zorunda kalacağı tahmin ediliyor.

    Kademeli prim alınacak

    Ortaya çıkan gelir rakamı aylık asgari ücretin üçte birinden az olması halinde bu kişilerin primlerini devlet ödeyecek. Mevcut duruma göre hesaplanırsa, şu anda geliri 279 liradan fazla olan herkes devlete prim ödeyecek.

    Halen brüt asgari ücret 837 lira düzeyinde bulunuyor. Bunun üçte birinden az, yani 279 liradan az geliri olan vatandaşların primleri devlet tarafından ödenecek. Bunun üzerindekiler kademeli rakamlarda prim ödemek zorunda kalacak.

    Örnek olarak sistem şu anda devreye girse, aylık geliri 279 lira ile brüt asgari ücret tutarı olan 887 lira arasında olanlar, brüt asgari ücretin üçte birinin yüzde 12’sine karşılık gelen 34 lira düzeyinde Genel Sağlık Sigortası primi ödeyecek.

    Brüt asgari ücret ile brüt asgari ücretin iki katı yani şu anda 1.674 lira arasında geliri olanlar ise brüt asgari ücretin yüzde 12’sine karşılık gelen 100 lira tutarında prim ödeyecek.

    Brüt asgari ücretin iki katından fazla geliri olanlar ise brüt asgari ücretin iki katının yüzde 12’si yani 201 lira tutarında Genel Sağlık Sigortası primi ödeyecek.

    4.4 milyar TL’lik tasarruf hedefi 2012 bütçesinde

    Temel büyüklüklerle ilgili tahmin ve hedeflerin yeraldığı 2012 Programı’na göre hükümet, Yeşil Kart sisteminin ortadan kaldırılmasıyla bütçedeki sağlık giderleri kaleminde 4.4 milyar liralık bir düşüş olacağı hesaplandı. Bu durum 2012 Programında da, “ 5510 sayılı Kanun uyarınca yeşil kart sahiplerinin sağlık harcamalarının 2012 yılından itibaren SGK’ya devredilecek olmasından ötürü sağlık giderleri kaleminde bir önceki yıla göre 4.4 milyar TL’lik bir düşüş bekleniyor” ifadesiyle yeraldı.

    İnternet habber


  4. Üroonkoloji Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. Çağ Çal, "Kişinin idrarında gördüğü kanı önemsemesi veya çok basit bir kan testi, çok karanlık bir geleceğin erkenden tanınmasını ve ortadan kaldırılmasını sağlıyor" dedi.

    Çal, böbrek tümörlerinin oluşumunda da sigara içmenin çok büyük rolü olduğunun altını çizerek, "Gözardı etmememiz gereken faktör ise çevresel olumsuz etkilerin yanısıra obezitedir. Obezite de böbrek tümörlerinin hem oluşumunu hem de seyrini olumsuz olarak etkiliyor" diye konuştu.

    Böbrek tümörü vakalarının neredeyse yarısının, başka bir nedenle yapılan tıbbi değerlendirmeler sırasında teşhis edildiğini ifade eden Çal, her üç hastadan birinin kanserin ileri evrelerinde kendilerine başvurduğunu belirtti. Çal, "Bu da tedavinin başarısını olumsuz yönde etkiliyor. Böbrek tümöründe ana tedavimiz cerrahi müdahaledir. Böbreğin tümü veya problemli bölge çıkarılıyor" dedi.

    -Ana babalar erkek bebeklerine dikkat etmeli-

    Testis tümörlerine de dikkati çeken Çal, bu tümörlerin genç kişilerde daha sık görüldüğünü belirtti. Çal, normal yerlerinde olması gereken testislerin karın içinde kalmasının önemli bir risk faktörü olduğunu belirterek, "Bu noktada da toplumun bilinci artırılmak zorunda. Erkek bebeklerinin testislerinin normal yerlerinde olmadığını gören anne babaların bu konuda daha duyarlı olması gerekiyor. Bu sorunu aslında yüzde 95 oranında tedavi edebiliyoruz, yaşam tehdidi olmasını önlüyoruz" dedi.

    Testis gelişimi veya anormal gidiş ve farklılaşmasıyla ilgili halkın bilinçli olmadığını dile getiren Çal, hastaların bilinçli olanları kesiminin kendi kendine muayene ederek çok erken dönemde doktora başvurduğunu kaydetti.

    Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sümer Baltacı, günümüzde prostat kanserinden ölüm riskinin oldukça az olduğunu, ancak mesane kanserinden ölüm riskinin yüksek olduğunu söyledi. Mesane kanserinin oluşmasındaki en önemli risk faktörünün sigara olduğunu belirten Baltacı, "Pasif içiciliği de buna dahil edebilirsiniz" diye konuştu.

    İnternet haber


  5. Türk bilim adamlarından umut veren bir çalışma, kök hücrenin omurilik hasarlarını ve kısırlığı ortadan kaldırdığı öğrenildi.

    Kocaeli üniversitesi kök hücre ve gen tedavileri araştırma ve uygulama merkezinde yapılan araştırmalar beyin ve omurilik hasarlarında karşılaşılan çaresizliği giderecek bir yol buldu.

    Omurilik vücudun en hassas bölgelerinden biri, omurilik hasarı sonucunda his ya da motor yeteneği kaybediliyor. Omurilik zedelenmesi ise vücudun kısımları arasındaki haberleşmenin kesilmesi, yani geçici ya da kalıcı felç anlamına geliyor. Hayvanlar üzerinde yapılan deneyde, farelere deneysel olarak omurilik hasarı yapıldıktan hemen sonra kök hücre enjeksiyonu yapıldı ve farelerde birkaç hafta içerisinde ciddi bir ilerleme kaydedildiği gözlendi. Kök hücrelerin akut omurilik yaralanmalarında hareket kabiliyetini artırdığı öğrenildi. Uzun zamandır omurilik felci yaşayanlarse geçirdikleri travmaların şiddetine göre tedavi olabilir.

    Yapılan laboratuar çalışmaları omurilik yaralanmalarında kök hücre tedavisinin yarar sağlayabileceğini göstermektedir. Bu çalışmalardan çıkan sonuçlar kök hücre tedavisinin klinik kullanım olasılığını desteklemektedir.

    İnternet Haber


  6. Multipl Skleroz (MS)'liler artık egzersiz, spor ve fizik tedaviyle ayağa kalkıyor!

    80454.jpg

    Hastalığı ilerledikçe hareket kaybı yaşayan MS'liler artık egzersiz, spor ve fizik tedaviyle ayağa kalkıyor! Milli basketbolcuların doktoru Adnan Bağrıaçık, yaklaşık bin hastasını bu şekilde yürütmeyi başardı.

    Türkiye Milli Basketbol Takımı'nın doktoru Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Adnan Bağrıaçık, düzenli yaptırdığı egzersizlerle MS'li hastaların tedavisini hızlandırmayı başardı. Hastalığın seyrinin herkeste farklı olduğunu ancak tüm MS'lilerin mutlaka egzersizden yararlanabileceğini söyleyen Dr. Bağrıaçık, kendi kurduğu Orthopedia Özel Dal Merkezi'nde sosyal güvencesi olsun ya da olmasın bütün MS hastalarına ücretsiz fizik tedavi hizmeti sunuyor.

    MS hastalarına bu özel ilgisinin altında babasının bu hastalık yüzünden vefatının yattığını söyleyen Bağrıaçık, 'Başta ABD olmak üzere dünyada MS ile ilgili her şeyi araştırdık. İlaçların yanında egzersiz, spor ve fizik tedavinin de katkısı büyük. Kasları çalıştırmaya ve güçlendirmeye yönelik uygulamalardan müthiş sonuçlar aldık. Egzersizin herkesin hayatını kolaylaştırıcı bir basamak olacağına inanıyorum. Yeter ki hastalar inansın ve uygulasın. Hem nöroloji uzmanlarının hem de terapistlerin tedavisini aksatmasınlar' dedi. Bugüne kadar tedavilerinde önemli aşama kaydeden yaklaşık bin hastasıyla ilgili bir çalışma hazırlayan Bağrıaçık, Ulusal Nöroloji Kongresi'nde de bununla ilgili bir sunum yapmayı planlıyor.

    SAUNA VE HAMAM YASAK

    Hastaların sadece fiziksel değil ruh sağlıklarına da önem vermelerinin iyileşmelerinde çok etkili olduğunu dile getiren Dr. Bağrıaçık, şu önerilerde bulundu: Hastalık ne düzeyde olursa olsun, sosyal iletişim çok önemli. Yakınlarının şefkatindeki hastaların iyileşme süreçleri olumlu etkileniyor. Bulundukları ortamın sıcaklığına dikkat etmeliler. Kaplıca, sauna, hamam kesinlikle yasak. Çok sıcak suyla duş almamalılar. Yapacakları egzersizin bile vücutlarının sıcaklığını artırmaması gerekiyor. Uyku düzenlerine dikkat etmeliler, yorgunluktan kaçınmalılar.

    Artık merdiven bile çıkıyorum

    Özlem Şenkozak, Nihayet Erdoğan ve Filiz Erdinç (soldan sağa) MS hastalığına karşı ilaç ve fizik tedaviyi aksatmadan mücadele veriyor. Hastalığının çok ağır ataklarla ilerlediğini söyleyen Erdoğan, bir yılda katettiği mesafeyi anlattı: '4 yıl önce üç kişi tarafından taşınarak getirildim bu kliniğe. İlk bir yılın sonunda kendi yemeğimi yapabilir, çocuğumu okula gönderebilir hale geldim. Şimdi tek başıma minibüse binerek kliniğe gelebiliyor, merdivenleri çıkabiliyorum.' 20 yıldır MS hastası olan Erdinç'in ise 'MS ile Yaşamayı Öğrenmek' adlı bir kitabı da bulunuyor. Bu konudaki deneyimlerini başka hastalarla ve yakınlarıyla paylaşmak istediğini söyleyen Erdinç, 'Egzersizle birlikte hayatım tümüyle değişti. Adnan Bey ne dediyse yaptım, şimdi de yolda yürüyebiliyor, işlerimi yapabiliyorum' diye konuştu.

    Her zaman özürlülüğe yol açmıyor

    Tıp dünyasında kısaca 'MS' olarak bilinen Multiple Skleroz, bağışıklık sisteminin kontrol dışına çıkarak, vücuda zarar vermesi anlamına geliyor.

    Hastalığa karşı bilincin oldukça az olduğunu belirten Hacettepe Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Rana Karabudak, 'Toplumda MS'in özürlülük durumu yaratacağı gibi yanlış bir kanaat var. MS ancak erken teşhis konup, doğru tedavi edilmediği durumlarda bazı kalıcı etkiler bırakabilir' dedi. Tıp literatürüne giren çalışmalarıyla tanınan Dr. Karabudak, dünya genelinde üç milyon, Türkiye'de 40 bin kişinin mücadele ettiği MS'i ve hastalıkla mücadele yollarını AKŞAM'a anlattı:

    - NEDENİ HENÜZ BELLİ DEĞİL: Bağışıklık sisteminden kaynaklanan hastalık, beyin ve omurilikte bulunan 'miyelin' adlı maddenin vücut tarafından yanlış algılanması ve buna karşı iç saldırı yapmasıyla ortaya çıkıyor. Hastalık omurilikte oluşursa kol ve bacakta uyuşmaya; beyinde görülürse duyusal şikayetlere yol açıyor. Ancak asıl nedeni henüz belli değil.

    - DAHA ÇOK KADIN VE GENÇLERİ VURUYOR: Hastalığın en önemli özelliği genç insanları vuruyor olması. Çoğunlukla 20-40 yaş arası insanlarda görülüyor. Diğer bağışıklık sistemi hastalıklarında olduğu gibi, kadınları erkeklerden iki kat fazla etkiliyor.

    - TEDAVİDEKİ GELİŞMELER: İmmun modulatör (IMT) tedaviler olarak bilinen ilaçlarla ataklar büyük ölçüde kontrol altına alınıyor. Yeni gelişmekte olan ve Türkiye'de ruhsatı henüz çıkmayan ilaçlar var. Ağızdan alınan bu ilaçlar yüzde 50-55'e kadar atak kontrolü sağlayacak.

    - KÖK HÜCRE HENÜZ KANITLANMADI: Hastalığın kök hücre yöntemiyle tedavisine ilişkin çalışmalar yapılıyor. Ancak şu an, tekerlekli sandalye aşamasına gelen hastalarda deneniyor. Riskleri olabilir. Henüz emekleme aşamasında olan bu yöntemi kesinlikle önermiyoruz.

    Sabah haber


  7. Kırık kemiklerin daha çabuk iyileşmesi için ses dalgaları kullanılıyor

    26236.jpg

    İskoçya'ya doktorlar, kırık kemiklerin daha çabuk iyileşmesi için ses dalgaları kullanılıyor.

    Ultrason ve ses dalgaları kullanılarak

    hücrelerin titreşmesini sağlayan doktorlar yapılan tedavi klasik yöntemlere göre üçte bir oranında daha hızlı olduğunu söylüyor.

    Hamilelerde farklı yöntemler kullanılsa da aynı yöntem hamilelerde de işe yarıyor.

    TRT Haber


  8. Sağlıkta tasarruf amacıyla yapılan düzenlemelere bir yenisi daha eklendi.

    Muayene için hastaneye giden vatandaşlar, doktorun ilaç yazması halinde ceplerinden artı para ödeyecek.

    Üç kutuya kadar 3 lira ödeyen hastalar, üç kutudan sonraki her kutu için 1 lira verecek. Altı kutu ilaç yazdıran bir hasta 6 lira ödeyecek.

    Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın açıkladığı sağlıkta tasarruf için yapılan düzenlemelerin ayrıntıları ortaya çıktı. Aile hekimlerine 3 lira reçete parası getiren Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) katılım paylarına da 1 lira zam getirdi. Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda kararlaştırılan tedbirler çerçevesinde hastalar devlet hastanelerinde muayene olmaları halinde, ilaç yazdırmadan ödedikleri 5 lirayı bundan böyle 6 lira, özel hastanelerde ise 14 lira olarak verecekler.

    NE KADAR İLAÇ O KADAR PARA

    İlaç yazılması halinde bu fatura daha da kabaracak. Aile hekimi, devlet ve üniversite hastanelerindeki doktorlara muayene olup ilaç yazdıranlar aile hekiminde 3 lira, devlet hastanelerinde 9 lira, özel hastanelerde 17 lira ödeyecek.

    Ancak hastanın cebinden çıkan para bununla da sınırlı kalmayacak. Doktorun yazdığı reçetede ne kadar çok ilaç varsa o kadar çok para ödenecek. Bir kutu yazılsa dahi 3 lira ödeyecek olan hastalarda sınır 3 kutu olarak belirlendi. Üç kutuya kadar 3 lira verecek olan vatandaşlar, 3 kutudan sonraki her bir kutu için 1 lira ödemek zorunda kalacak. Vatandaşlar aynı zamanda ilacın yüzde 20'lik kısmını da ödemeye devam edecek.

    VATANDAŞLAR: DOKTORA İLAÇ YAZMA MI DİYELİM?

    Sağlık Bakanlığı yetkilileri, düzenlemenin Danıştay'ın reçetelerde ilaç sınırlamasını kaldırmasından sonra artan gereksiz ilaç yazılımını önleme amacıyla çıkarıldığını savundu.

    Vatandaşlar ise ilacı kendilerinin yazmadığını doktorun yazdığını ifade ederek tepki gösterdi. Cemil Turuncu isimli emekli vatandaş, "Bu düzenleme hastayı cezalandırıyor. Doktor bana istediği kadar ilaç yazıyor. Benim hastalığımı doktor biliyor diye sesimizi çıkarmıyoruz. Ama para yine de bizim cebimizden çıkıyor." eleştirisinde bulundu.

    EMEKLİNİN MAAŞINDAN KESİLİYOR, ÇALIŞAN ECZANEYE ÖDÜYOR

    Hastalar reçete parasının yanında hastanelere katılım payı da ödüyor. Katılım payları emeklilerin maaşlarından kesiliyor. Çalışanların ise eczanede ilaç alırken karşısına çıkıyor. Reçete ücreti olan 3 lira emekliler tarafından da eczanelere ödeniyor.

    Devlet ve üniversite hastanelerinde katılım payı 6 lira oluyor. Reçete yazdırılırsa 9 lira. Özel hastanelerde katılım payı 14 lira. Reçete yazdırılırsa 17 lira olarak ödeniyor.

    Sabah haber


  9. Felçli dede 6 ayda ayağa kalktı

    İstanbul'da yaşayan 79 yaşındaki Metin Türkay, geçirdiği bir ameliyatı sonrası felç geçirdi.

    Her iki ayağı tutmadığı için yatağa düşen yaşlı adam, Manisa'da bulunan herbalist Şevki Güngör'ün verdiği bitkisel kürlerle yeniden yürümeye başladı.

    Kırkağaç ilçesinde 'Ege Lokman' olarak tanınan herbalist Şevki Güngör'ü ziyaret eden Metin Türkay, "Bir yıl önce rahatsızlandığım için hastaneye gittim. Yapılan tetkikler sonucu Aort Anevrizma teşhisi konuldu. Bununla ilgili olarak hastaneye yatışım yapıldı ve hemen ameliyata aldılar. Ameliyat sırasında kalbim durmuş. Doktorlar, beni kurtarabilmek için her türlü müdahaleyi yapmışlar. Ancak duran kalbim bir türlü çalışmamış. Beni orada bırakıp gitmişler. Ameliyathaneden son çıkan bir hekim, benim parmağımın kımıldadığını fark etmiş ve tekrar diğer doktorların ameliyata girmelerini sağlamış yarım kalan ameliyata devam etmişler. Ameliyatın ardından bir süre hastanede kaldıktan sonra doktorlar beni taburcu ettiler. 3 ay sonra da prostat ameliyatı oldum. Prostat ameliyatı olduktan bir ay sonra evimde felç geçirdim. Belden aşağısı tutmuyordu" dedi.

    6 AY SONRA YENİDEN YÜRÜMEYE BAŞARDI Geçirdiği felç sonrası yatağa düşen ve ailesinin yardımına muhtaç kalan 79 yaşındaki Metin Türkay'ın kaderi herbalist Şevki Güngör sayesinde değişti. Çocuklarının yaptığı araştırma sonucu bitki uzmanı Şevki Güngör'le tanıştığını anlatan Türkay, şöyle devam etti:

    "Çocuklarım bana Ege Lokman olarak bilinen Şevki Güngör'den bitkisel ürünler getirdiler. Hiçbir tıbbi ilaç kullanmadan sadece bitkisel ürünler kullanarak 6 ayda ayağa kalktım. Şimdi tek başıma kimsenin yardımı olmadan yürüyebiliyorum. Felç geçirdiğimde ayağıma iğne batırıyorlardı ve hiç hissetmiyordum. Şimdi çok iyiyim. Doktorlar bana felç geçirdiğimde yapılacak hiçbir şey yok demişlerdi. Şimdi sağlıklı bir şekilde yaşamıma devam ediyorum".

    Herbalist Şevki Güngör de, Metin Türkay'ı çok iyi gördüğünü belirterek, "Metin amcamız yatağa düşmüş, hiç yürüyemiyordu. Raporlarını inceledikten sonra, kendisini yeniden ayağa kaldıracak bitkisel ürünlerimizi verdim. Kısa zamanda iyileşme belirtileri gösterdi ve 6 ay sonra yeniden yürümeye başladı. Bugün yürüyerek beni görmeye gelmiş olmasına çok sevindim. Kendisine sağlıklı bir ömür diliyorum" dedi.

    İnternet Haber


  10. Her 3 kadından birinde kemik erimesi var

    Kemik kırıklarına, sakatlıklara, hatta ölümlere yol açabilen kemik erimesi (osteoporoz) hastalığı, 50 yaşın üzerinde her üç kadından birinde görülüyor.

    Türkiye'de yaklaşık 8 milyon osteoporoz hastası bulunduğunu belirten uzmanlar, her 5 erkekten birinde de osteoporoz göründüğünü belirtiyor.

    Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Osteoporoz ile Yaşam Derneği Başkanı Prof. Dr. Fatma Atalay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, halk arasında ''kemik erimesi'' olarak bilinen osteoporoz hastalığının, osteoporozun kemiklerde zayıflama, kemik yapısında bozulma ve buna bağlı olarak kemik kırılabilirliğinde meydana gelen artış ile karakterize olan bir iskelet hastalığı olduğunu söyledi.

    Osteoporozun, kişilerin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkilediğini, sakatlık, hatta ölümlere yol açabildiğini belirten Atalay, hastalığın 50 yaşın üzerinde her üç kadından birinde görüldüğünü söyledi.

    Atalay, hastalığın erkeklerde ve hatta çocuklarda da ortaya çıkabildiğini ifade ederek, tedavisi uzun zaman alan, tedavi maliyeti oldukça yüksek olan ve toplumda yaygın olarak görülen hastalığın bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edildiğini dile getirdi.

    Türkiye'de yaklaşık 8 milyon kemik erimesi hastasının bulunduğunu belirten Atalay, ''Türkiye'de her 3 kadından ve her 5 erkekten 1'i osteoporoz hastasıdır'' dedi.

    Atalay, osteoporozun kalp ve damar hastalıklarından ve kanserden sonra en çok bilinen ölüm nedeni olduğunu ifade ederek, bunun özellikle ileri yaşlarda sık rastlanan bir hastalık ve sessiz ilerleyen sinsi bir sağlık problemi olduğunu kaydetti.

    ''50 yaşın üstünde her sekiz kişiden birinde osteoporoza bağlı omurga kırığı gelişmekte olup, bu oran yaş ile artmaktadır. 70'li yaşlardan sonra her üç kadından birinde kalça kırığı meydana gelmektedir'' diyen Atalay, osteoporozun önlenebilir bir hastalık olduğuna dikkati çekti.

    Atalay, toplumun çocukluk çağı, hatta doğumdan itibaren bu konuda bilinçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

    Sağlıklı bir kemik yapısına sahip olabilmek için kemik gelişimi sırasında özellikle kalsiyumdan yeterli beslenilmesi, güneş ışınlarından faydalanılması ve fiziksel aktiviteye özen gösterilmesi gerektiğini anlatan Atalay, sigara, aşırı kahve ve alkol tüketiminin ciddi bir risk faktörü olduğunu vurguladı.

    30'LU YAŞLAR KRİTİK

    Atalay, insanlarda kemik yapısının yaşam boyu devam eden yıkım ve yapım süreçleri ile uyumlu bir denge içinde canlılığını koruduğunu dile getirdi.

    Kemik gelişiminin doğumdan önce anne karnında başladığını ve 25-30'lu yaşlarda kemik gelişiminin en son noktasına ulaştığını belirten Atalay, ''Beslenmesi yeterli olan, yeterli egzersizi yapabilen, puberte dönemini sağlıklı geçirenlerde kemik yapımı ve yıkımı dengededir. Fakat kişide, genetik yapı, yaşlanma ve beslenme bozuklukları, alkol, sigara kullanımı gibi kemik metabolizmasını etkileyen hastalıkların bulunması osteoporoz riskini artırır'' diye konuştu.

    Atalay, osteoporoza yakalanan kişilerde yaşanan sıkıntılar ile ilgili olarak, şunları kaydetti:

    ''Tüm kırıkların yüzde 15-20'sini oluşturan kalça kırıkları, komplikasyonların ortaya çıkması sonucu iş gücü kaybı ve yüksek tedavi maliyeti nedeniyle çok önemli bir problemdir. Kalça kırığı sonrası ilk bir yıl içinde hastaların yüzde 20'si kaybedilmekte, yaşayanların yüzde 25'i bakıma gereksinim duymakta ve yüzde 50'sinde ise yaşam kalitesinde önemli ölçüde düşüklükler olmaktadır.

    Omurga kırıkları sonrasında sırt ve bel ağrıları boy kısalması ve deformitelere neden olarak özellikle yaşlılık döneminde sorunlara yol açar. Diğer bölge kırıkları da benzer şekilde yaşam kalitesini düşürecek şekilde etkilidir.''

    Osteoporozun gelişimde kemik mineral yoğunluğunun düşük olmasının osteoporotik kırık oluşması açısından çok önemli olduğuna işaret eden Atalay, mineral yoğunluğunun düşük olmasını sağlayan risk faktörlerinin bir kısmı değiştirilebilen ve diğer bir kısmı da değiştirilemeyen faktörler olduğunu söyledi.

    Atalay, diğer risk faktörlerini şöyle sıraladı:

    ''Ailede osteoporoza ait kırık öyküsü olması, ince yapılı olmak, yaşlanma, hormonal durum, östrojen yetersizliği, erken menopoza girmek, menopoz sonrası dönemde olmak, erkeklerde testesteron yetersizliği, beslenmede düşük kalsiyum ve D vitamini alımı, aşırı protein, tuz,gazlı içecek tüketimi, D vitamini sentezi için gereken güneş ışınlarından yararlanamama, hareketsiz yaşam biçimi, sigara ve alkol kullanımı, fazla kahve tüketimi, bazı romatizmal hastalıklar, kronik barsak hastalıkları, şeker hastalığı, tiroit ile ilgili bazı hastalıklar, kortizon, heparin gibi ilaçların uzun süre kullanımı.''

    Kırıkları önlemek için özellikle yaşlı hastaların düşmemesine özen gösterilmesi gerektiğini belirten Atalay, muayenelerinin yaptırılması, evde ve dışarıda çevresel düzenlemelerin en uygun şekilde hazırlanması, denge ve kuvvetlendirmeye yönelik egzersizlerin yaptırılması gerektiğini söyledi.

    ÜCRETSİZ SÜT DAĞILIMI

    Dernek olarak, 20 Ekim Dünya Osteoporoz Günü dolayısıyla toplumda farkındalığı artırmak amacıyla çeşitli etkinlikler gerçekleştireceklerini anlatan Atalay, bu yıl Türkiye Osteoporoz Derneği ile birlikte Ankara'da 15 Ekim'de CEPA AVM'de kurulan stanta osteoporoz konusunda bilgiler ve danışmanlık hizmeti verdiklerini, broşür dağıttıklarını ve ücretsiz süt dağıtımı yaptıklarını belirtti.

    Atalay, yarın Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Konferans Salonu'nda fakülte öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin katılacağı bir eğitim toplantısı düzenleneceklerini söyledi.

    AA


  11. ZZQDRTXGBXHKFERKNSQM.jpgSinir Dokusu Felçlilere Umut Olacak!

    Ortadoğu Teknik Üniversitesi araştırmacıları, vücutta yenilenemeyen hücreler arasında bulunan sinir hücrelerinin, kök hücrelerden elde edilmesine olanak tanıyan.

    Ortadoğu Teknik Üniversitesi araştırmacıları, vücutta yenilenemeyen hücreler arasında bulunan sinir hücrelerinin, kök hücrelerden elde edilmesine olanak tanıyan çalışmalarında önemli bir oranda yol katettiler. Böylece sinir hücreleri kayıplarından doğan hasarlar tedavi edilebilecek.

    ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vasıf Hasırcı başkanlığındaki ekip, kök hücreleri farklılaştırarak elde edilen sinir hücrelerini ''fotolitografi'' ve ''elektroeğirme'' yöntemlerini kullanarak organize doku olmaya elverişli bir biçimde yönlendirmeyi başardı.

    Sinir sistemi hasarları için önem taşıyan çalışmanın bundan sonraki aşamasında söz konusu sinir hücrelerinin oluşturduğu 3 boyutlu yapı, tavşanlar üzerinde denenecek.

    Prof. Dr. Hasırcı, günlük hayatta rastlanan kazalarda sinir sisteminin alabileceği mekanik, ısıl ya da kimyasal darbelerin merkezi ya da periferal sinir sisteminde tedavi edilemez hasarlara yol açabileceğini bildirdi.

    Bu gibi durumların sonucunda, pek çok insanın yaşam kalitesini etkileyen istemli hareket, hafıza, konuşma gibi yeteneklerini kaybedebildiğini aktaran Hasırcı, bunlar arasında bulunan omurilik yaralanmasının hasar boyutu ve derecesine göre kendiliğinden iyileşmesi mümkün olmayan bozukluklara neden olduğunu belirtti.

    Hasırcı, Türkiye'de omurilik yaralanmalarının sıklığına ait sağlıklı istatistiksel verilerin bulunmadığını, ancak yayınlanan çok merkezli bir çalışmada 1992 yılında travmatik omurilik yaralanması görülen hasta sayısının 581 ve hastalığın yıllık görülme sıklığının ise milyonda 12,7 olarak bildirildiğini aktardı.

    ABD'nin National Spinal Cord Injury Statistical Center tarafından 2005'de yayınlanan verilerin, ABD'de her yıl 10 bin yeni vakaya rastlandığını gösterdiğini anlatan Hasırcı, verilere göre bu hastaların ortalama hastane masraflarının 95 bin Dolar, ayrıca iyileşme ve rehabilitasyondan sonra ortalama yıllık masraflarının da yaklaşık 14 bin Dolar olduğunu kaydetti. Hasırcı, bu verilerin ışığında yirmi beş yaşındaki bir hastanın yaşam boyu ortalama sağlık giderlerinin, 620 bin–2 milyon 800 bin Dolar arasında değiştiğini söyledi.

    Merkezi sinir sistemi hasarlarının yanı sıra, periferal sinir sisteminde de travma sonucu oluşan hasarların oldukça Yaygın olduğuna işaret eden Hasırcı, ABD'de periferal sinir sisteminde meydana gelen travmalar sonucunda her yıl 50 binden fazla nörolojik cerrahi işlem uygulandığını dile getirdi

    İnternet Haber


  12. Ms'te %70 Başarı Sağlandı

    Uzmanlar uyguladıkları yöntemle MS tedavisinde yüzde 70 başarı sağladıklarını açıkladı.

    Sapanca'da düzenlenen 1. Kök Hücre Araştırmaları Kongresi'ne katılan Prof Dr. Burt, MS hastalarını sevindirecek olan yeni yöntemi açıkladı

    Dünyada ilk kez Multiple Skleroz (MS) gibi otoimmun hastalıkların kemik iliği kaynaklı kök hücrelerle tedavi edilebileceğini kanıtlayan Chicago Northwestern Üniversitesinden Prof. Dr. Richard Burt, felçli durumdaki 200'den fazla MS hastasının kök hücre yöntemiyle tedavi edildiğini belirterek, ''Hastalar, tedaviden sonra, hiçbir ilaca ya da desteğe gereksinim duymuyor, sağlıklı bir insan gibi yaşıyor'' dedi.

    Sapanca'da düzenlenen 1. Kök Hücre Araştırmaları Kongresi'ne katılan Prof Dr. Burt, MS'in kök hücre uygulamasıyla tedavisindeki son çalışmaları hakkında bilgi verdi. Burt,MS'in, otoimmun hastalık olarak adlandırıldığını, hastanın kendi bağışıklık sistemine ait hücrelerin, bilinmeyen bir nedenle kişinin kendi hücrelerine saldırdığını söyledi.

    Prof. Dr. Burt, kök hücre uygulaması konusunda 10 yıldır çalıştığını, hastalığı kök hücreleriyle tedavi edilebilmek için önce hayvanlarda daha sonra da birçok hastada bunu denediğini ifade ederek, şöyle konuştu:

    ''Bugüne kadar felçli durumdaki 200'den fazla MS hastası, kök hücre yöntemiyle tedavi edildi. Hastalar, tedaviden sonra, hiçbir ilaca ya da desteğe gereksinim duymuyor, sağlıklı bir insan gibi yaşıyor. Tedavide yüzde 60-70 gibi bir başarı sağladık. Yaptığımız iş, bilgisayarı resetlemek gibi bir şey. Önce hastanın kemik iliğinden kök hücre alınıyor, sonra bağışıklık sistemi tamamen yok ediliyor. Ardından da alınan kök hücre yeniden hastaya enjekte ediliyor. Böylece hastanın bağışıklık sistemi yeniden oluşturuluyor. Hasta, 20 gün hastanede kalıyor, sonra tamamen özgür oluyor. Tedavinin önümüzdeki süreçte çok daha etkili olacağına inanıyorum. Dünyanın dört bir tarafından gelen hasta var. Onların iyiye gittiğini görmek, umut verici. İlaç ve kortizon kullanmak zorunda kalan birçok hastam iyileşti. Amerika, Paris ve Brezilya'da çalışmalarımız devam ediyor.''

    ''TEDAVİDE MORAL ÇOK ÖNEMLİ, HER ŞEY HASTAYA BAĞLI''

    Prof. Dr. Burt, tedavinin, araştırmalar karşılığında yapıldığını vurgulayarak, ''Tedavi, şimdilik ücretsiz, yani gönüllü olmak yeterli, tabii tedaviye uygun hasta tipine uymak şartıyla. Bu şartlar nedir? MS hastası, sürekli atak geçiriyorsa, sinir sistemi çökmüş ve tekerlekli sandalyeye mahkum kaldıysa kök hücre tedavisini uyguluyoruz'' dedi.

    MS'te çeşitli ilaçlar ve tedaviler uygulandığını, ancak bu yöntemlerin sadece hastalığın belirtilerini azalttığını, ama eskiye doğru çeviremediğini dile getiren Burt, ayrıca bu ilaçların ömür boyu alınması gerektiğini söyledi.

    Porf. Dr. Burt, ilaçların alınmasının engellilik halini yavaşlatsa da ortadan kaldırmadığını, kök hücre tedavisinin ise hastalığı yok ettiğini, yani hastayı iyileştirdiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

    ''Bazı hastalarımızda tedavi uygulanmasının üzerinden 6-7 yıllık bir süre geçti, herhangi bir lezyon oluşumu yok. MR'larına bakıldığında temiz olduğunu görüyoruz. Hastaların yüzde 30'unda hastalığın tekrarı gözlemlenirken, yüzde 70'nde görülmüyor. MS'te kime yardım edebileceğimizi biliyoruz. MS hastalarının yüzde 90'ı hafif nöbetleri olan hastalardır. Yüzde 10'u ise ilerleyici olan hastalardır. Bu yüzde 90 içerisine giren grupta kök hücre uygulaması yapmıyoruz. Çünkü onlar, nöbetlere rağmen normal yaşantılarını sürdürüyorlar. Bu grup içerisinde belirli bir hasta ise daha sonra ilerleyici aşamaya geçiyor, hastalığı kötüleşiyor. İşte biz o aşamada kök hücre tedavisi yapıyoruz.''

    Por. Dr. Burt, MS'te erken tanı ve tedavinin önemli bir faktör olduğunu belirterek, moralin de çok büyük önem taşıdığını, her şeyin hastaya bağlı olduğunu söyledi.

    TEKERLEKLİ SANDALYEDEN SONRA TEKRAR YÜRÜYEN, BASKETBOL OYNAYAN HASTALAR VAR''

    MS hastalarının geleceklerini bilememenin verdiği stresle büyük bir depresyon içinde olduklarını vurgulayan Burt, ''Başka bir hastam, 20'li yaşlarda MS'e yakalanmış, 3 yılık bir tedavi gördükten sonra 23 yaşında tamamen eski haline döndü. Bir başka hasta, çok zor adım atarken koşmaya başladı. Tedaviye genç yaşta başlanması, yani 35 yaş ve altı daha iyi. Amerika'da 10 bin kişiden birinde MS görülüyor. Kadın erkek arasında eşit görülen bir hastalık ve genetik değil'' diye konuştu.

    Standart tedaviyle, kendi uyguladıkları kök hücre naklini karşılaştırmalı olarak incelediklerini belirten Burt, kök hücre tedavisinden sonra hastanın kötüleşmeyeceğini bilmesinin, stresi ve depresyonu otomatik olarak yok ettiğini kaydetti.

    Prof Dr. Burt, tedavinin doğru hastaya uygulandığı zaman çok anlamlı derecede yaşam kalitesini arttırdığına dikkati çekerek, kök hücre konusunda araştırmaların devam ettiğini, yakın zamanda daha da iyi sonuçlar elde edilebileceğini ifade etti.

    ''MS HASTALARININ ÜÇTE İKİSİ 20-40 YAŞ ARASINDA''

    Prof. Dr. Burt, MS'e yakalanma riskinin yaşlandıkça azaldığını belirterek, ''Hastaların üçte ikisi 20-40 yaş arasında iken üçte biri 40 yaş üstü ya da 20 yaş altındadır. 55 yaşın üzerinde risk belirgin olarak azalmaktadır''dedi.

    MS'in kişiden kişiye değişken belirti ve bulgularla başladığına dikkati çeken Burt, belirtilerin hastalığın başlangıç döneminde kendiliğinden düzelebilmesinin hastaların hekime başvurması ve tanı almasını geciktirebildiğini söyledi.

    Por Dr. Burt, hastalarda gövde, yüz, kol ve bacaklarda uyuşukluk, karıncalanma, güçsüzlük, baş dönmesi, dengesizlik, beceriksizlik, idrar kaçırma ya da idrar yapamama, bellek sorunları, cinsel işlev, konuşma, görme ve uyku bozuklukları gibi durumların gözlendiğini belirterek, ''MS'de, yorgunluk, halsizlik, uyuşmalar, elektriklenmeler gibi belirtiler gün içerisinde aralıklarla olabileceği gibi günlerce, haftalarca da sürebilmektedir. Belirti ve bulguların 24 saatten uzun sürdüğü dönemler 'atak dönemi' olarak tanımlanır. Hastalığın her kişide farklı şekillerde ortaya çıkması, seyrinin ya da tedaviye yanıtların kişiden kişiye farklılıklar göstermesi MS'in çok farklı yüzünün olmasındandır. MS'in tanısında hastada ortaya çıkan belirtileri çok iyi tespit etmek gerekir bu nedenle beyin ve omuriliğin MR görüntülemeyle değerlendirilmesi oldukça önemlidir. Kimi olgularda kesin tanı için beyin omurilik sıvısının incelenmesi, kan testleri ve elektrofizyolojik çalışmalar gerekebilir'' diye konuştu.

    Türkiye'de de kök hücre tedavi protokolünün uygulanabilirliği konusunda iş birliği yapacaklarını belirten Burt, ''Belki bir yıl boyunca genç Türk doktorlar gelip, bizimle kalabilir ve hastaları değerlendirebilir. Örneğin Singapurlu bir hekim bir yıl bizimle çalıştı ardından ülkesine dönerek, benzer çalışmalar yaptı'' dedi.

    İnternet Haber


  13. Kadın Dayanışma Vakfı tarafından düzenlenen ‘Kadın Örgütlerinin Engelli Kadınlarla İlgili Farkındalıklarının Arttırılması Projesi’ toplantısı, Nevşehir Üniversitesi Engelsiz Üniversite Birimi temsilcileri ile gerçekleştirildi. Toplantıda Engelsiz Üniversite Biriminin çalışmaları hakkında görüş alışverişinde bulunuldu.

    Ana hedefi, kadın örgütlerinin konu ile ilgili farkındalıklarının arttırılması yolu ile engelli kadınların güçlendirilmesine katkıda bulunmak olan projenin koordinatörü Ezgi Sarıtaş ve Atölye Eğitimcisi Gülay Oskay toplantı öncesi Nevşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Filiz Kılıç'ı makamında ziyaret etti.

    Ziyarette Sarıtaş, Rektör Prof. Dr. Filiz Kılıç'a proje hakkında bilgiler sundu.

    Toplantıda, Çankırı, Eskişehir, Kırıkkale ve Nevşehir'deki kadın örgüt ve grupları ile konuya ilgi duyan bağımsız kadınların toplumsal cinsiyet temelinde engellilik, engelli kadınların hakları, sorunları ve engelliliğe hak temelli yaklaşım çerçevesinde yapılabilecekler konularında farkındalıklarının arttırılması ile ilgili hedefler ele alındı.

    İnternet haber


  14. Kırık tedavisinde geliştirilen çivileme yöntemi Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra Türkiye'de de başarıyla uygulandı.

    Yaklaşık 20 dakika süren ameliyatla sağlığına kavuşan hastalar 2 günde taburcu oluyor.

    Tweet Yentem, ilk kez Çorum Devlet Hastanesi'nde gerçekleştirildi.

    Sonuçlar başarılı.

    Operatör Doktor Murat Çalbıyık, "Bu tedavi tekniği Amerika'da bir süredir kullanılıyor. Ameliyattan sonra alçı yapmıyorsunuz. Ameliyattan sonra kısa sürede hareketler başlıyor ve kireçlenme olmadığından dolayı hastalar kısa sürede kendi işlerine daha kısa sürede dönüyor" diye konuştu.

    Peki çivileme yöntemi kırık tedavisinde nasıl kullanılıyor ?

    İlk önce kırık bileğin 3 boyutlu tomografisi çekiliyor.

    Ardından özel bir çivi ile kırık belirleniyor ve bir aletle belirlenen kırık hattına yol açılıyor.

    Daha sonra kırık hattına yerleştirilen titanyum metal kemiğe vidalanıyor.

    Yaklaşık 20 dakika süren ameliyatla sağlığına kavuşan hastalar 1-2 gün içinde taburcu ediliyor.

    Çivileme yöntemiyle alçıdan kurtulan hastalar yeni yöntemden oldukça memnun.

    İnternet haber