Sumeye

Üye
  • İçerik sayısı

    4.137
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    22

Sumeye kullanıcısının paylaşımları

  1. Tanrıkulu: Akdağ engellilerden özür dilesin 16 Mayı 2011 Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın Batman’da görme engelli geçici işçiyle olan diyaloğuyla ilgili olarak CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, bakanın özür dilemesini istedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, ”Sağlık Bakanı olan Recep Akdağ’ın engellilere bakışı onun zihin dünyasındaki engelleri göstermektedir. Sağlık Bakanı ve AKP, bütün engelli yurttaşlarımızdan özür dilemelidir” değerlendirmesinde bulundu. Tanrıkulu, yaptığı yazılı açıklamada, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın Batman’da görme engelli geçici işçi Nurullah Mehmetoğlu’nun sorunlarını anlatması üzerine ”Gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz, daha ne yapalım?” şeklinde cevap verdiğini ifade etti. Sezgin Tanrıkulu, açılamasında şu ifadelere yer verdi: ”Engelli bir yurttaşımız, geçinemediğini ve taşeronun elinden kurtulmak istediğini söylüyor. Bunun üzerin Sağlık Bakanı çok büyük lütuf yapmış gibi vatandaşımızın engelli olduğu halde çalışmasını nimet gibi göstererek vatandaşımızı susturuyor. Hem bir akademisyen hem de Sağlık Bakanı olan Recep Akdağ’ın engellilere bakışı, onun zihin dünyasındaki engelleri ortaya çıkarmıştır. Türkiye açısından asıl sorun AKP zihin dünyasındaki engeller, önyargılar ve çelişkilerdir. Engelli yurttaşımız Nurullah Mehmetoğlu sorduğu soruyla asıl kimlerin engelli olduğunun ortaya çıkmasına yardımcı olmuştur. Sağlık Bakanı olan Recep Akdağ’ın engellilere bakışı, onun zihin dünyasındaki engelleri göstermektedir. Sağlık Bakanı ve AKP, bütün engelli yurttaşlarımızdan özür dilemelidir. Çünkü bu durum, AKP’nin engellilere nasıl baktığını ortaya koymaktadır. AKP engellilere ‘sakat’ ve ‘eksik’ insan muamelesi yapmaktadır ama asıl sakatlık bu zihniyetin kendisindedir.” Tanrıkulu, CHP iktidarında tüm kamuda çalışanları taşeronun elinden kurtaracaklarını, bütün engellilerin eşit muamele göreceklerini ifade etti. Engelihaberi
  2. Bayer MS Araştırmasının Sonuçlarını Açıkladı 12 Mayıs 2011 Multipl sklerozlu (MS) hastalarla bugüne dek yapılan en uzun süreli tedavi izlemi çalışması olan 21 yıllık uzun dönem izlenim çalışması, uzun süre interferon kullanımının sağkalımı arttırdığını ve ilacın güvenirliğini desteklediğini ortaya koydu. Multipl Skleroz (MS) tedavisinde etkisi kanıtlanan ilk tedavi olan interferon beta kullanımının sağkalımı anlamlı olarak arttırdığı gösterildi. İnterferon beta öncü çalışmasına katılan MS'li hastaların 21 yıllık uzun dönem tedavi sonuçları Amerikan Nöroloji Akademisi'nin ardından İstanbul'da yapılan MS Platform Toplantısı'nda tartışıldı. Bu araştırma, alanında en uzun çalışma olmasının yanı sıra çalışmada verisi toplanabilen hastalar açısından da en kapsamlı araştırma olma özelliğini taşıyor. Daha önce, Neurology Dergisi'nde yayınlanan 16 yıllık uzun dönem çalışmasının(2) gösterdiği güvenlilik profili yanında 21 yıllık çalışma MS'te sağkalım açısından önemli veriler sunuyor. Kanada British Columbia Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Almanya Bamberg MS Merkezi Başkanı Prof. Peter Rieckmann "21 yıllık uzun dönem izlem çalışmasının sonuçları, etkili görülen interferon beta tedavisine devam eden hastaların daha uzun süre yaşadığını ortaya koydu" dedi. Rieckman, "Bu önemli izlem çalışmasıyla 1980'lerin sonunda araştırmaya katılan hastaların %98,4'üne ulaşıldı. Tedavisine 250 mikrogram interferon beta ile başlanılan grupta, plaseboyla karşılaştırıldığında MS'e bağlı nedenlerle ölüm riskinin %46,8 oranında azaldığı gösterildi" diye konuştu. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı ve Türkiye MS Derneği Bilimsel Danışmanı Prof. Aksel Siva da "Uzun dönem izlem çalışmalarını gerçek yaşamdan kesitler içerdiği için çok önemli buluyorum. 21 yıllık bu izlemin sonucu, interferon beta tedavisiyle başarılı olduğumuz hastaların tedaviye devam etmeleri için önemli bir gerekçe sunuyor" dedi. Çalışmaya İlişkin Bilgi 21 Yıllık Uzun Dönem İzlem Çalışması, interferon beta ile çok merkezli, plasebo kontrollü öncü çalışmaya katılan ataklı seyirli MS hastalarının sağkalım sonuçlarını elde etmeyi hedefliyordu. Öncü çalışmaya katılan 372 hastadan 366'sının (%98,4) yaşayıp yaşamadıklarını, kaybedildilerse ölüm nedenleri araştırıldı. MS, merkezi sinir sisteminin kronik, sinirlerin myelin kılıfını zedeleyen inflammatuar bir hastalık. Hem yaşam boyu seyri, hem de özellikle ataklar açısından kısa dönemli seyri önem taşımaktadır. İlaçların etkinliğini ölçmeyi amaçlayan araştırmaların çoğu MR sonuçları, klinik ataklar gibi kısa dönem sonuçlara odaklanmaktadır. Sağkalım tüm hastalıklar için merak edilen nihai sonuç olmakla birlikte MS'in sağkalım üzerine etkisi az bilinen bir konudur. Birkaç bağımsız çalışma standartlaştırılmış ölüm oranın MS'li hastalarda MS'li olmayan genel nüfusla karşılaştırıldığında 2-5 kat fazla olduğunu göstermiştir. (3-7) MS'in sağkalım dezavantajının çok bilinmemesinin yanı sıra, varsa uzun dönemde hastalık seyrini değiştiren ilaçların etkisi de bugüne dek iyi bilinmemekteydi. 21 Yıllık Uzun Dönem Çalışması bu alandaki bilgi eksikliği için önemli bir veri kaynağı oldu. Neredeyse hastaların tamamına ulaşılarak bu süre içinde kaybedilen 81 hastanın çoğunun başlangıçta aktif ilaç almayan plasebo kolunda olduğu saptandı. 250 mikrogram interferon beta alan gurupta ölüm riskinin ilk başta plasebo alan hastalarla karşılaştırıldığında %46,8 azaldığı gösterildi. Habertürk
  3. MS hakkında hayati uyarı! MS'te kök hücre tedavisi konusunda hayati uyarı! ... MS hastalığıyla tanışmam bir kaç yıl öncesine dayanıyor. Bir memleket ziyaretinde daha önce sapa sağlam olan bir akrabamın yürüyemez halde olduğunu duyduğumda kendisini ziyaret etmiştim. MS hastalığı ile karşılaştığım bu ziyarette, buhastalıkhakkında ne kadar az şey bildiğimi düşünmüştüm. Hastadan hastaya değişken seyirli belirtileri olan bu hastalığın Türkiye'deki en iyi uzmanlarından biri olan Profesör Doktor Ayşe Altıntaş'la görüşene kadar bu hastalık benim için bir muamma olarak kalmaya devam etti. Ülkemizde otuz-otuzbeş bin yetişkin insanın muzdarip olduğu Multipl Skleroz'u (MS) sizler için işin uzmanına sorduk Ayşe Hanım nedir MS Hastalığı? Multipl skleroz (MS), genç erişkinlerde görülen yani genellikle 20-40 yaş arasında başlayan bir hastalıktır. MS, beyin ve omuriliğimizi etkileyen bir hastalık. İlginçtir, bu hastalığa muzdarip insanlar genellikle iyi eğitimli ,sosyo kültürel düzeyi yüksek insanlar olmasına rağmen, hastalık konusunda ciddi bir bilgi kirliliği var. Nasıl yani? MS hastalığı konusunda çok ciddi ve çok sayıda bilimsel araştırmalar yapılıyor. Ancak bu bilimsel araştırmalar henüz sonuçlanmadan büyük umutlarla insanlara anlatılabiliyor. İnternette araştırma yapan MS hastaları, henüz sonuçlanmamış ve kesinleşmemiş bu çalışmaları bir tedavi umudu olarak görüyorlar. Henüz bir sonuca ulaşılamadı mı bu araştırmalarda? Bakın, hastalık tabiatı itibariyle çok değişken bir hastalık. Beyinde ve omurilikte meydana gelen tahribat, birbirinden farklı tablolarla karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla her hastanın farklı bir hastalık hikayesi var. Teşhisi de aynı oranda güç. Farklı yakınmalarla gelen insanların daha önce geçirdikleri MS ataklarını farketmeleri, hatırlamaları bazen güç olabiliyor. Kişiden kişiye değişkenlik gösteriyor yani. Evet. Hastalığın birbirinden farklı seyirleri var. Bazı hastalarda ataklar şeklinde bulgular ortaya çıkıyor ve atak tedavi edildikten sonra düzelme gösteriyor. Buna “ataklarla seyreden tip MS” diyoruz. Bazı hastalarda ise hastalık ilerleyici tipte olabiliyor, zaman içinde giderek nörolojik tablo belirginleşiyor. Bunların yanısıra belli belirsiz bulgularla seyreden ve kişide herhangi bir özürlülüğe yol açmayan bir MS tipi de mevcut. Peki belirtileri nelerdir? Bu hastalık beyin ve omurilikle alakalı olduğu için bu organlarla ilgili bulgular ortaya çıkıyor. Hastalık sinir hücrelerini ve bunların akson dediğimiz uzantılarının çevresini bir kılıf gibi saran zarı yani “miyelin” dediğimiz yapıyı etkiliyor. Dolayısıyla sinir hücrelerinden gelen emirler yeterince ve sağlıklı bir şekilde iletilemiyor. Sinir sisteminin emirleri yeterince hızlı ve etkin olarak iletilemediğinde bulgular ortaya çıkıyor Kol yada bacakta kuvvet azalması-güçsüzlük şikayeti oluşabiliyor. MS'li hastalar yeni gelişen duyu bozuklukları, bulanık görme, denge bozuklukları, çift görme yakınması ile de bize başvurabiliyorlar. Size ilginç birşey söyleyeceğim, bu hastalığa yakalanan kadın sayısı, erkeklerden fazla. İlginç. Evet. Bunun sebebi konusunda net bir şey yok. İki kadına karşılık bir erkek MS oluyor. Daha da ilginç bir bulgu var;. MS'in coğrafik olarak dağılımına baktığımızda, Kuzey Avrupa ülkelerinde hastalık daha sık görülüyor. Aynı şekilde Amerika'nın kuzeyinde de bu sayı artıyor. Bunun güneş ışınlarıyla ilgili olabileceği, D vitamin düzeyleri ile ilgili olabileceği düşünülüyor ve bu konu yoğun bir şekilde araştırılmakta. Yani bu hastalığın gelişmesinde güneş ışınlarının rolü olduğu düşünülüyor. Bilimsel veriler, dünyanın bazı bölgelerinde hastalığın daha sık görüldüğünü gösteriyor. Ama bütünüyle bundan kaynaklandığını söylememize yetecek veriler yok henüz. Peki bu bir yeni çağ hastalığı mı? Yani ozon tabakasının incelmesiyle ilgisi olabilir mi? Bu hastalık 1800'lü yıllardan beri biliniyor. Ancak o zamanlar, doğru şekilde teşhis edilebilmesi zordu ve yanlış yada eksik tanılar da konmuş olma olasılığı yüksek. Günümüzde bile hala yanlış teşhis edilen MS hastaları mevcut. MR tetkikinin kullanıma girmesinden sonra daha kolay tanı koyabilir hale geldiğimiz için, hastalık sayıca artmış gibi görünebilir ama buna dayanarak MS'e "yeni çağ hastalığıdır" diyemeyiz. Teşhis ve tedavide ilerleme var mı? Elbette. Ben 20 yıl önce asistan olarak MS'le ilgilenmeye başladığımda sadece Kortizon tedavisi vardı. Sonraki süreçte ciddi ilerlemeler oldu. Son 10 - 15 yılda önemli ilerlemeler sağlandı. Şimdi hastalık üzerinde hem atak tedavisinde, hem de atakların gelişmesini önlemede çok etkin tedavilerimiz mevcut. Bu sözlerinizden MS'in korkulacak bir hastalık olmadığı sonucunu çıkarabilir miyiz? Bakın insanlar MS'in adını andığımızda hemen ciddi bir üzüntüye kapılıyor. Çünkü MS'in felç edebileceğini, yatağa mahkum ettiğini düşünüyorlar ve paniğe kapılıyorlar. Oysa bu gerçekten yanlış bir korku. Çünkü biliyoruz ki; hastaların sadece yüzde 10'u başlangıçtan itibaren ilerleyici bir seyir gösteriyor ve ağırlaşıp, hayatlarında başkalarına ihtiyaç hisseder hale geliyor. Yüzde 10-20'lik bir kısım ise hastalık ve ataklarından belirgin şekilde etkilenmeden iyi bir şekilde hayatını sürdürüyor, geriye kalanlarda ise MS ataklarla kendini belli ediyor ve yakın hekim kontrolü ile hastalığın takip ve tedavi edilmesi gerekiyor. Peki hastaların ailelerine ne diyeceksiniz? Bu hastalıkta moral de çok önemli. Aileler hastalığın adını duyduklarında internette araştırma yapıyor ve en kötü ihtimalleri kendi hastalarına yakıştırıyorlar. Bu çok yanlış. Ailelerin hastalarına hasta muamelesi yapmamaları gerekiyor. Çünkü moral ne kadar yüksek olursa, bağışıklık sistemi o kadar güçleniyor. Zaten bu hastalıkta en büyük rolü oynayan faktörlerden birisi bağışıklık sistemi. Hastalığın başlangıcı ve gelişiminde bağışıklık sistemi hücrelerinin sinir sistemi hücrelerine karşı saldırısı ve onları tahrib edici şekilde çalışması en büyük etken. Bağışıklık sistemi hücrelerinin hedeflerini şaşırması, bir çeşit şaşkınlık ve yanlış yönlenmesi söz konusu yani. Bu nedenle bağışıklık sistemini etkileyecek olumsuzluklardan kaçınmak önemli. Kişinin psikolojik durumunun bozuk olması bağışıklık sistemini olumsuz yönde etkiliyor. Bu hastalıkta atakların kendiliğinden düzelmesi mümkün mü? Tabii ki. Bakın 2006'da çok ağır bulgularla seyreden atakları olan bir hastamızı bugün muayene ettim. Uyguladığımız tedavilere çok iyi cevap gözlediğimiz bu hastamızda bugün itibarı ile neredeyse hiçbir hastalık bulgusu kalmamıştı. Peki Kök Hücre Tedavisi hakkında ne diyeceksiniz? Kök hücre tedavisi son yıllarda büyük gelişmelerin yaşandığı bir tedavi biçimi. Pekçok hastalıkta umut ışığı olabilecek bir yöntem. Ancak henüz multipl skleroz için deneme aşamasında olan bir tedavidir. Kök hücre transplantasyonu, bağışıklık sistemini baskılayıcı tedavilerle birlikte uygulanmaktadır. Multipl skleroz'lu hastalar için bu beraberinde ciddi riskleri, hatta bazen ölümleri getirebilmektedir. Bu vesileyle hastalarımıza yeni tedavi seçenekleri söz konusu olduğunda doktorları ile ayrıntılı konuşmalarını, yarar/risk oranlarını dikkate almalarını öneriyorum. Aynı durum yakın zamanda ortaya atılan ve MS'in nedeninin ven dediğimiz kan damarlarındaki bir bozukluktan kaynaklandığını ileri süren görüş için de geçerli. Bu görüşü ortaya atan çalışmacıdan sonra başka araştırmalar da yapıldı hastalarda. Ancak, sonuçlar genellikle tersi sonuçlar verdi, yani MS'e neden olan şeyin beyindeki venlerle ilgili bir bozukluk olduğu doğrulanamadı. Hastalarımız heyecan ve sabırsızlıkla hastalığın nedeninin ortaya konmasını, kesin tedavisinin bulunmasını bekliyorlar ama bugün itibarı ile henüz bunu tam olarak bilmediğimizi ifade etmemiz gerekli. Habertürk
  4. 'Altın çilek'ten ölüm harekete geçirdi Mehdi Eker "Bu tamamen sahte, gizli kapaklı yapılmış bir ürün" Bartın'da, altın çilek hapına bağlı olduğu sanılan ölümü değerlendirenTarım ve Köyişleri Bakanı: Söz konusu hapa, biz ruhsat vermedik. Bartın'da Fatma Sinaplı'nın ölümüne sebep olduğu iddia edilen altın çilekten üretilen zayıflama hapı, tartışılmaya devam ediyor. Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, böyle bir ürüne ruhsat vermediklerini belirterek, "Bu tamamen sahte, gizli kapaklı yapılmış bir ürün" dedi. Zayıflama hapı olarak kullanımı yaygınlaşan altın çilekle ilgili katıldığı TV programında bilgi veren Eker, ürünle ilgili 27 Nisan'da uyarılar yaptıklarını hatırlattı. Vatandaşları internet üzerinden yapılan alışverişler konusunda uyaran Eker, internetten satışlarda haksız rekabete takılıp vatandaşın yanlış bilgilendirildiğini vurguladı. Bakan Mehdi Eker, "Dünyada ilk defa şikâyet hattını kurduk. Değerlendiriyoruz. Bu bizim bilgimiz dışında illegal yollardan Türkiye'ye getirilen bir üründür" diye konuştu. TEB, HAPI ANALİZ EDİYOR Bartın'da bir kişinin ölümüne sebep olan Altın Çilek kapsülüyle ilgili Türk Eczacıları Birliği de harekete geçti. Altın çilek hapından numuneler alan TEB, "Bu numuneleri analiz ettirdikten sonra, içeriğinde ilaç var mıdır yok mudur, gösterildiği gibi masum mudur değil midir hepsi ortaya çıkacak ve bu cevapları kamuoyuyla paylaşacağız" açıklamasını yaptı. TEB'den yapılan açıklamada, söz konusu meyveyle ilgili yeterli düzeyde bilimsel bir çalışma yapılmadığı kaydedildi. Ürünün içeriğinde ne olduğuna ilişkin detaylı analizler bulunmadığı bilgisini veren Eczacılar Birliği, her türlü bitkisel ürünün, doktor tavsiyesi ve eczacı danışmanlığı olmadan tüketilmemesi gereğine dikkat çekti. Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreteri Harun Kızılay da ilaç formuna getirilen her türlü bitkisel ürünün, internetten alınarak tüketilmesinin insan sağlığını tehdit ettiğini vurguladı. Kızılay, "Bitkisel kaynaklı ilaç formundaki tüm ürünler Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmalı ve denetlenmelidir" dedi. SABAH GAZETESİ
  5. Beynin şifresi mi çözülüyor? İnsan beyninin en büyük gizemlerinden biri, Yale Üniversitesi'nde genetik üzerine çığır açıcı çalışmalara imza atan Prof. Dr. Murat Günel'in araştırmasıyla çözüldü. Prof. Dr. Murat Günel'in Türkiye'deki araştırmacılarla yaptığı işbirliği sonunda, insanı diğer türlerden ayıran ve insan beynine şekil vererek, zekânın oluşmasına zemin hazırlayan yeni bir gen keşfedildi. Beynin oluşumunda önemli rol oynayan ''laminin-gamma3'' isimli genin keşfi, önleyici hekimlik hizmetleri sayesinde beyinsel hastalıkların engellenmesi için kritik rol oynuyor. Bu tür genlerin keşfinin ayrıca, beyni geç yaşlarda etkileyen Alzheimer ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıkların tedavilerinin bulunmasına zemin hazırlayabileceği düşünülüyor. Yale Üniversitesi Beyin Damar Hastalıkları Beyin Cerrahisi Bilim Dalı Başkanı ve Beyin Genetiği Programı Direktörü Prof. Dr. Murat Günel, insan beyninin tipik görüntüsünü veren yüzey kıvrımlarının nasıl oluştuğunun şimdiye kadar bilinmediğini ifade etti. İnsan beyninin en bariz ve önemli özelliklerinden biri olan bu kıvrımların, beynin yüzey alanını arttırarak insan zekâsının gelişmesinin ardında yatan sır olduğunun gösterildiğini anlatan Günel, fakat bu kıvrımların oluşmasında rol oynayan genlerin şimdiye kadar bulunamadığını belirtti. Günel, başkanlığını yürüttüğü ekibin, Türkiye ile işbirliği yaparak insanı diğer türlerden ayıran ve insan beynine şekil vererek, zekânın oluşmasına zemin hazırlayan yeni bir gen keşfettiklerini bildirdi. İLK HASTA CERRAHPAŞA'DAN Çalışmalarına katılan ilk hastanın, İstanbul Üniversitesi Cerrahpasa Tip Fakültesi'nde olduğunu dile getiren Günel, erken yaşta sara nöbeti geçirmeye başlayan bu hastanın genetik uzmanı Prof. Dr. Beyhan Tüysüz ve beyin hastalıkları uzmanları Prof. Dr. Veysi Demirbilek ve Prof. Dr. Cengiz Yalçınkaya aracılığı ile ekibine refere edildiğini anlattı. İlk yapılan incelemelerde hastanın beyninin büyük bir kısmının normal geliştiği halde, görme merkezlerinin bulunduğu arka kısmının kıvrımlarının oluşmadığı, beyin yüzeyinin düz kaldığının görüldüğünü belirten Günel, hasta üzerindeki ilk genetik incelemelerin 6 senedir çalışmalarını beraber yürüttüğü Dr. Kaya Bilguvar'ın gözetimi altında, İstanbul Üniversitesi Tip Fakültesi öğrencisi Tanyeri Barak tarafından başlatıldığını belirtti. ÇALIŞMA NATURE'DA BİLİM DÜNYASINA DUYURULDU Prof. Dr. Günel, dünyanın en prestijli bilim dergilerinden ''Science'' tarafından ''2010 yılının en büyük 10 buluşundan biri seçilen Yale ekibinin geliştirdiği yeni teknoloji sayesinde, hastalığa sebep olan gen bozukluğunun bulunduğunu duyurdu. Günel, gen tespitinin dünyanın en önemli bilimsel dergilerinden biri olan Nature Genetics'te dün tüm bilim dünyasına açıklandığını bildirdi. GEN, REKOR HIZLA KEŞFEDİLDİ Genin, Dr. Bilguvar ve Barak'ın yoğun çalışmaları ile rekor bir hızla keşfedildiğine işaret eden Günel, bu genin insan beyninin gelişiminde temel bir rol oynadığını vurguladı. Günel, yeni teknoloji sayesinde insan genetik yapısını oluşturan 3 milyar harfin içinde sadece iki harfin silinmesinin bu hastalığa neden olduğunun kanıtlandığını söyledi. Çalışmaya katılan ikinci hastanın Hacettepe Üniversitesi'nden Prof. Serap Saygı tarafından takip edildiğini ve erişkin yaşlardaki bu hastanın beyin yapı ve fonksiyonunun Bilkent Üniversitesi profesörlerinden Katja Doerschner, Huseyin Boyacı, Ergin Atalar ve Tayfun Özçelik tarafından incelendiğini anlatan Günel, Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyelerinden ve Yale'de tıbbi genetik uzmanlığını tamamlayan Dr. Hande Kaymakçalan'ın da çalışmaya lojistik destek sağladığını kaydetti. Nature Genetics dergisinde yayımlanan yazıda bildirilen ve bu genin beyin kıvrımlarının oluşumunda oynadığı rolü kanıtlayan 3. ailenin yine Prof. Beyhan Tüysüz tarafından keşfedildiğini dile getiren Günel, şu bilgileri verdi: ALZHEİMER VE PARKİNSON TEDAVİLERİNDE UMUT ''Yapılan ileri biyolojik çalışmalar, 'laminin-gamma3 (LAMC3)' isimli bu genin beynin gelişimi sırasında kök hücrelerce sentez edildiğini ve daha ileri dönemlerde beyindeki sinir hücrelerinin birbiri ile temaslarını sağladığı gösterdi. Detaylı radyolojik incelemeler Acıbadem Üniversitesinde Prof. Alp Dinçer tarafından yapıldı. Saliha Yılmaz, Mehmet Bakırcıoğlu, Ahmet Okay Çağlayan ve Ali Kemal Öztürk çalışmada yer alan diğer Türk araştırmacılar oldu. İnsan beyninin gelişiminde çok temel bir rol oynayan bu genin keşfi, insanların en üstün yapısı olan beynin sırrını anlamaya bizi bir adım daha yaklaştırmış oldu. İnsan beynindeki kıvrımlar, beynin en üst tabakasının yüzey alanını genişletiyor ve bir anlamda beynin kompütasyon gücünü arttırarak kompleks işlemleri yapmasına olanak sağlıyor. Beynin oluşumunda önemli rol oynayan bu genlerin keşfi, önleyici hekimlik hizmetleri sayesinde bu tip hastalıkların engellenmesi ve hem bu hastalıkların, hem de beyni geç yaşlarda etkileyen Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıkların ilerideki tedavilerine zemin hazırladığı için büyük önem taşıyor.'' İlk olarak beyin kanamasına yol açan anevrizma genlerini keşfeden Prof. Günel ve ekibi bir ay önce beynin gelişiminde önemli olan diğer bir gen bulmuş ve bu gendeki bozuklukların küçük beyin (mikrosefali) hastalığı yaptığını göstermişti. İhlashaber
  6. Kırmızı Biber Kanseri Önlüyor

    Kırmızı biber, kanseri önlemeye yardımcı Gaziantep ve yöresinde yaygın olarak kullanılan kırmızı biberin içerisindeki kanetenoid maddesinin kanser önleyici nitelikte olduğu ortaya çıktı. C vitamini açısından son derece zengin olduğu bilinen kırmızı biberin,Türkiye pazarında daha iyi tanıtılmasına yönelik projeler üreten ve bu yönde çalışmalarını sürdüren Baharium Baharat Ürünleri Satış Müdürü Ahmet Özercan, kırmızı biberin ağrı kesici özelliğinin de bulunduğunu söyledi. Özercan, kırmızı biberin, bulaşıcı hastalıklara karşı vücudu dirençli kıldığı gibi kolestrolü düşürücü etkisinin de bulunduğunu belirtti. Ahmet Özercan, son olarak Nottingham Üniversitesi tarafından yapılan araştırma sonucuna göre, acı kırmızı biberin kanser hücrelerini yok edici özelliklere sahip olduğunun kanıtlandığını dile getirdi. Gaziantep'in İslahiye bölgesinde yaygın olarak yetiştirilen kırmızı biberin daha iyi tanıtılması ve yararlarının herkes tarafından bilinmesi gerektiğini ifade eden Ahmet Özercan, "Acı kırmızı biberdeki kapsaisin kanser hücrelerinin ölümünü tetiklemekte ve sağlıklı hücrelere zarar vermemektedir. Biberdeki kırmızı karotenoid maddesi kanser önleyici etkidedir. Kırmızı biber C vitamini açısından da zengindir. C vitamini oranı limondan daha çoktur. Kırmızı biberler, yeşil biberlerden iki kat daha fazla C vitaminine sahiptir. Kırmızı acı biberin eklem iltihabı ve ağrılarına karşı rahatlatıcı etkisi vardır. Yapılan bir çalışmada şiddetli eklem ağrısı çekenlere capsaicin enjekte edilmiş ve hastaların ağrıları büyük oranda geçmiştir. Bir ilaç firması da kırmızı acı bibere acılık etkisini veren capsaicin maddesini kullanarak ALGR X4975 isimli ilaç geliştirmeye başlamıştır." şeklinde konuştu. GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ DE TESCİLLEDİ Özercan, Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Tıp Fakültesi'nde geçtiğimiz yıl yapılan bir araştırmada da, acı kırmızı biberde yoğun olarak bulunan alkaloid madde kapsaisinin kanser başta olmak üzere birçok sağlık sorununda olumlu etkiye sahip olduğunun belirlendiğini de söyledi. Yapılan deneylerde capsaicin kan lipit düzeylerinde olumlu etkiler gösterdiğini ifade eden Özercan, "Kan dolaşımına olumlu etki eder. Mikrop öldürücüdür. İştah açıcıdır. Terlemeyi artırır. Afrodizyak etkisi vardır. Bulaşıcı hastalıklara karşı vücudu dirençli kılar. Ağrı kesici özelliği biberin yararları arasındadır. Bazal metabolik hızı arttırarak zayıflamaya yardım eder." dedi. Samanyolu haber
  7. İngiltere, insan ömrünü ölçen testi tartışıyor İngiltere, insan ömrünü ölçen testi tartışıyor. Zira yılsonunda satışa çıkarılması planlanan kan testine göre, bir insanın ne kadar hızlı yaşlandığını ve ne zaman öleceğini gerçeğe yakın olarak tespit etmek mümkün olacak. Independent gazetesinde yer alan habere göre, tartışmalı test, bir insanın kromozomlarındaki telomere adı verilen hayati yapıların uzunluğunu ölçüyor. Bilim insanlarına göre, telomeresi kısa olanların ömrü de kısa oluyor. Testi hazırlayan bilim insanları, 500 avroluk kan testi sayesinde, bir insanın telomerelerinin gücüne bakılarak, kronolojik yaşına kıyasla biyolojik yaşının daha genç veya yaşlı olup olmadığını görebiliyor. Bu testin, 5 ila 10 yıl içinde çok yaygın olarak kullanılacağı tahmin ediliyor. Independent gazetesi, bazı bilim insanlarının, kan testinin geçerli bir ölçü olup olmadığını ve kullanımının ne derece etik olduğunu tartıştığını da yazdı. Kan testi sonuçları, hayat sigortası ve sağlık sigortası sağlayan şirketler için de önemli olabilir. Test, bir insanın yaşlandıkça kalp, Alzheimer veya kanser gibi bir dizi hastalıktan ölme riskini ölçmede bir gösterge olarak kullanılabilecek. Gazeteye konuşan Madrid'deki İspanyol Ulusal Kanser Araştırma Merkezi'nden Maria Blasco, ''Telomereleri daha kısa olarak doğanların, normalden daha az ömürlü olduklarını biliyoruz. Ancak uzun telomerelerin size daha uzun bir hayat sağlayıp sağlamadığı bilinmiyor'' değerlendirmesinde bulundu. TELOMERELERİN KISA TARİHİ Bilim insanları 2003 yılında, 143 kişiden alınan ve 20 yıl eski kan örnekleri üzerinde yaptıkları incelemede telomerelerin boyunun, 60 yaşına ulaşmış bir kişinin 15 yıl daha yaşayıp yaşamayacağına ilişkin iyi bir gösterge olduğunu tespit etti. 2004 yılında yapılan bir araştırmada, hasta bir çocuğa sahip olmanın stresiyle yaşayan kadınların daha kısa telomereleri olduğu belirlendi. İlaç veya diğer stres düşürücülerin, telomerelerin boyunu uzattığı da saptandı. Scotland'da 2007 yılında yapılan bir araştırma, daha uzun telomereleri olanların kalp hastalığına yakalanma riskinin, kısa telomerelilere göre yarı yarıya daha az olduğunu ortaya koydu. Telomere uzunluğunun, kalp hastalıkları geliştirme riskini ölçmede kullanılabileceği anlaşıldı. 2009 yılında kısa telomereler, genetik kemik iliği hastalıklarıyla bağlantılandırıldı. 2010 yılında, bazı hücrelerdeki telomerelerin yaşamını uzatan enzimi alınan farelerin erken yaşlandığı görüldü. Bu enzimin yeniden farelere enjekte edilmesiyle yaşlanma etkisi ortadan kaldırıldı. Bu yıl İngiltere'deki devlet memurları arasında yapılan bir araştırmada daha az eğitimlilerin daha kısa telomereleri olduğu tespit edildi. Araştırmaya göre, az eğitimlilerin daha hızlı yaşlandığı ve yaşlanmaya bağlı hastalıklardan daha çok çektiği belirtildi. ihlashaber
  8. Sevda Yolları

    SEVDA YOLLARI Dalında gül solmazmı koklamayınca, Uzaktamı olmalı hicran için sevgili, İnsanın renğindemi olmalı ruhunun güzelliği, Kurşunmu olmalı kırmak için kalbi. Çalmak için vurmakmı gerekir kapıya, Girilmezmi çalmadan sevda kapısından, Koparmakmı gerekir solması için gülleri, Ayırmayın sevenleri,sevgi suçmu olmalı. Razıyım buna gönül çalmak suç ise, Böyle suçtan girilmezmi mahpushaneye, Bağlamasın yollarımı saçların örgü olup, Solmasın açmadan koparmayın güllerimi. Ağlamaktan titremesin dudakların, Yaz yağmuru gibi gözyaşlarından, Sel olup bağlamasın sevda yollarımı. Alıntı
  9. Japon Eriği Kalp Dostu

    Japon eriğinin damar felci ve damar spazmı durumlarında gevşetici etkisi nedeniyle iyi bir kalp dostu olduğu belirtiliyor Japon eriğinin damar felci ve damar spazmı durumlarında gevşetici etkisi nedeniyle iyi bir kalp dostu olduğu belirtiliyor. Türkiye’de de üretimine başlanan ve ekstra bir üretim modeli istemeyen Japon eriği, stresten veya yoğun iş temposundan kaynaklanan unutkanlık sorunu olanlar için doğal bir çözüm sağlıyor. Dünyada yaşayan en eski ağaçlardan birisi olan Japon eriği hafıza ve konsantrasyonu güçlendirirken, aynı zamanda enerji takviyesi de sağlıyor. Yapraklarının beyine olan faydaları, öksürüğü ve astım semptomlarını azaltması ve filaria cinsi kıl kurdunun vücuttan atılması gibi etkileri yüzünden geleneksel Çin ve Japon ilaçlarında yüzyıllardır kullanılıyor. Arter ve diğer kan damarlarına ait sistem üzerinde de olumlu etkiye sahip Japon eriği, damar felci ve damar spazmı durumlarında gevşetici etkisi nedeniyle iyi bir kalp dostu kabul ediliyor. Alzheimer hastalığının ilk safhalarında zihinsel gerilemeyi geciktirerek, hastaların normal hayatlarına devam etmelerine kolaylık sağlıyor Japon eriğinin damar felci ve damar spazmı durumlarında gevşetici etkisi nedeniyle iyi bir kalp dostu olduğu belirtiliyor. Türkiye’de de üretimine başlanan ve ekstra bir üretim modeli istemeyen Japon eriği, stresten veya yoğun iş temposundan kaynaklanan unutkanlık sorunu olanlar için doğal bir çözüm sağlıyor. Dünyada yaşayan en eski ağaçlardan birisi olan Japon eriği hafıza ve konsantrasyonu güçlendirirken, aynı zamanda enerji takviyesi de sağlıyor. Yapraklarının beyine olan faydaları, öksürüğü ve astım semptomlarını azaltması ve filaria cinsi kıl kurdunun vücuttan atılması gibi etkileri yüzünden geleneksel Çin ve Japonilaçlarında yüzyıllardır kullanılıyor. Arter ve diğer kan damarlarına ait sistem üzerinde de olumlu etkiye sahip Japon eriği, damar felci ve damar spazmı durumlarında gevşetici etkisi nedeniyle iyi bir kalp dostu kabul ediliyor. Alzheimer hastalığının ilk safhalarında zihinsel gerilemeyi geciktirerek, hastaların normal hayatlarına devam etmelerine kolaylık sağlıyor
  10. Japon Eriği Kalp Dostu

    Olurmu öyle şey Can Allah hayrını vere
  11. 'Parmaklarıyla Gören Adam' Vizyonda

    'Parmaklarıyla Gören Adam' Vizyonda 13 Mayıs 2011 Doğuştan görme engelli ressam Eşref Armağan'ın hikayesini anlatan, "Parmaklarıyla Gören Adam" adlı film Almanya'da vizyona girdi. Sanat ve bilim çevrelerini hayrete düşüren olağanüstü yeteneğiyle tanınan doğuştan görme engelli ressam Eşref Armağan'ın hikayesini anlatan "Parmaklarıyla Gören Adam" (Der mit den Fingern sieht) adlı film Almanya'da vizyona girdi. Berlinli yapımcı ve yönetmen Savaş Ceviz'in imzasını taşıyan belgesel niteliğindeki film, Almanya genelinde toplam 19 sinemada izlenebilecek. 90 dakikalık filmde Armağan'ın günlük yaşamından yola çıkılarak, tekniği ve sırlarının yanı sıra hayatından kesitlere yer veriliyor. Öğrenim Görmedi Filmde Armağan'ın bir resminin New York Modern Sanatlar Müzesi'ne alınışı, ABD Başkanı Bill Clinton'dan aldığı mektup, tüberkülozdan ölmek üzereyken hayata dönüşü ve kendisi gibi görme engelli olan eşini kaçırmasının sebebi gibi hikayelerine yer veriliyor. Belgeselde ayrıca, yaşamı boyunca hiç bir şeyi görmeyen, ne çocukken ne de daha sonra öğrenim görme şansı bulamayan Armağan'ın, bilim dünyasının ilgisini çekmesi de anlatılıyor. Onunla İlgili Araştırmalar Yapıldı Engeline rağmen resimlerinde renk, perspektif, ışık, gölge, yansıma gibi konularda inanılmaz bir başarı gösteren Eşref Armağan, Amerikalı bilim adamları tarafından incelenmişti. Toronto Üniversitesi'nden Psikolog John Kennedy ve Harvard Üniversitesi'nden Nörolog Alvara Pascual-Leone, Armağan ile ilgili yaptıklrı araştımalarda onun eşi benzeri olmayan bir yeteneği olduğunu ve gözleri sağlam bir ressamdan farklı olmadığını açıklamışlardı. Armağan, Discovery Channel, CNN ve BBC gibi kanallara da konu olmuştu. Bu filmin yönetmeni Savaş Ceviz, 2005 yılında da Armağan ile ilgili kısa bir belgesel yapmış ve bu film ARD'de yayınlanmıştı. İnternet haber
  12. Evinde engelli olan sağlık sigortasından faydalanacak 13 Mayıs 2011 Afyonkarahisar Sosyal Hizmetler İl Müdürü Şevki Ceylan, yeni yapılan yasal düzenlemeyle evinde engelli olan kimselere de sağlık sigortası uygulamasına başlanacağını söyledi. Afyonkarahisar Sosyal Hizmetler İl Müdürü Şevki Ceylan, yeni yapılan yasal düzenlemeyle evinde engelli olan kimselere de sağlık sigortası uygulamasına başlanacağını söyledi. Afyonkarahisar Belediyesi tarafından Engelliler Haftası nedeniyle, Belediye Sosyal Tesisleri’nde engellilere yönelik eğlence programı düzenlendi. Programda konuşan Müdür Ceylan, önümüzdeki süreçte Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'nün engellilere verdiği hizmetlerin bir kat daha artacağını söyledi. Yeni yapılan yasal düzenlemeyle birlikte evinde engellisi olan kimselere de sağlık sigortası uygulamasına başlayacağını müjdeleyen Ceylan, “Bunun dışında ilerleyen günlerde özürlülere verilen imkanlar daha da artacak. Her zaman engelli vatandaşımızın yanındayız ve yanında olmaya devam edeceğiz. Şu anda İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü olarak ilimizde 2 bin 250 engelli kardeşimize asgari ücret tutarında ücret ödüyoruz. Bir tek amacımız var, sizin yaşantınızı kolaylaştırmak ve önünüzdeki engelleri azaltmak.” dedi. Programda, Belediye Başkanı Burhanettin Çoban engelli vatandaşlarla tek tek ilgilenirken, engellilerde gönüllerince eğlendiler.
  13. Cennete Giden Yol

    Nisa Suresinin 5. Ayetinde bize verilmek istenen o güzel, o anlamlı ve daim mesajı anlayıp uygulasak nasıl olur acaba. Duanın lügat anlamında kulun Allah’tan istemesi, dilemesi, arz-ı hali, dilekçesi vb pek çok anlamı kapsamaktadır. Duaları dua ve beddua olarak iki gruba alabiliriz. Dua; olumlu istekler, beddua ise adından da anlaşılacağı gibi olumsuz, art niyetli, yıkıcı isteklerdir. En önemlisi de dualarımız hem kurtuluşumuz hem de yok oluşumuza giden yoldur. Duanı en makbulü başkalarının bizim için yaptığı dualardır. Maalesef başkasının yaptığı beddua da en yıkıcı en geçerli olandır. Taşıtlarda arkayı görebilmemiz için dikiz aynaları vardır. Geridekileri görmek ona göre davranmak ve tedbir almak için. Ya bizlerin geçmişi gösteren geride bıraktıklarımızı hatırlatan daha da önemlisi onlardan ders almamızı sağlayan bir veya birden daha çok dikiz aynamız var mı? Maalesef çoğumuzda yok. Olsa bu kadar üzüntü, mutsuzluk, çaresizlik ve karamsarlık olmazdı. Belki de haklı olarak “sanki sizde var mı” diye sorabilirsiniz. Bende dikiz aynaları ile birlikte yüzlerce çeşit farklı türde yüzlerce ayna mevcut. Çünkü yaşarken etrafımı göremezsem, onlardan bir şey öğrenemezsem nasıl daha iyiye gidebilirim? Tanıştığım her insanın bir süre sonra bende gördüğü eksiklikleri ve olumsuzlukları söylemesini ısrarla isterim ki ne onu ne de kendimi kırıp üzeyim. Çünkü bende iyi zannettiğim şey ona göre kötü olabilir. Nasıl ki herkesin damak tadının farklı olması gibi günlük yaşantımızda akrabaların, sevgililerin, iş arkadaşlarının farklı zevki ve yaşam tarzı olması gayet doğal; önemli olan bu zıtlıkları dengeleyerek yoluna koyabilmek. Nisa Suresinin 5. Ayetinde “Allah’ın sizin kaim kıldığı mallarınızı düşük akıllılara vermeyiniz. Bunlarla onları rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel söz söyleyin” ayet-i kerimede bize verilmek istenen o güzel, o anlamlı ve daim mesajı anlayıp uygulasak nasıl olur acaba. Bu ayetteki mal ibaresinin sadece ve sadece ticari mal olmadığı sizce de çok açık değil mi? Bizler duygusal zafiyetlerimizin kurbanı olup hükmedemeyeceğimiz ve idare edemeyeceğimizi bilmemize rağmen malımızı, canımızı, nikahımızı hatta her şeyimizi bu tür insanlara emanet edersek ortaya çıkacak sonuçtan onlar mı bizler mi sorumluyuz? Kararı sizlere bırakıyorum. Ayete ben de yüzde yüz uyabiliyor muyum? Maalesef hayır. Ama son yıllarda olabildiğince işlerimi ehlilerine bırakmaya çalışıyorum. Çünkü ne zaman çapımın ve bilgimin yetmediği konularda haddimi aştıysam sonu hep maddi manevi hüsran olmuştur. O yüzden kendime ve sizlere tavsiyem günlük alışverişlerinizde, dost seçimlerinde, duygusal olaylarda bizim istek ve arzularımız tabi ki önemli olmalı. Ama dostlarımız ve bu işin uzmanlarından akıl almamızın bizlere zararı olmayacağı gibi tam tersi daha faydalı ve kalıcı bilgiler ve kararlar almada faydalı olacaktır. İşte cennete giden yol. Dinimizin uhrevi ve dünyevi bilgileriyle dostlarımızın ve bilgisine güvendiğimiz insanların bize tavsiye ettikleriyle cehenneme döndürdüğümüz hayatımızın rotasını cennete çevirmenin ne kadar kolay olacağını gördüğümüzde bu kadar kolay mıymış diyebileceğinizi garanti edebilirim. Ama zaten ben her şeyi biliyorum dememek kaydıyla. Ahretin ve dünyanın yollarındaki kazaların en önemli sebepler, “Ben biliyorum” ve “Ben böyle istiyorum” değil midir?
  14. Engellilerin Sorunları Konuşuldu 11 Mayıs 2011 Sakarya Büyükşehir Belediyesi Engelli Hizmetleri Şube Müdürlüğü, engellilerin sorunlarının konuşulduğu bir seminer düzenledi. Büyükşehir Belediyesi Sağlık ve Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Engelli Hizmetleri Şube Müdürlüğü tarafından 10-16 Mayıs Engelliler Haftası Etkinlikleri Kapsamında 'Türkiye'de Ulaşılabilirlik Mevzuatları ve Yerel Yönetimlere Düşen Sorumluluklar' konulu eğitim semineri düzenlendi. Açılış konuşmasını yapan Sağlık ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanı Davut Yüce, “Engelliler Haftasında Yapılacak en güzel etkinlik, engellilerin sorunlarının konuşulduğu, tartışıldığı ve sorunların tespit edilerek çözüm yollarının arandığı, yapılacak çalışmalara ışık tutacak eğitim seminerinin düzenlenmesi olmuştur” dedi. Seminer öncesi belediyenin yaptığı çalışmaların anlatan Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Fevzi Kılıç ise, “Sakarya Büyükşehir Belediyesi olarak fiziksel çevrenin engelliler için ulaşılabilir ve yaşanır kılınması için şehrin ana arterlerinde tespiti yapılan kaldırımlar yeniden dizaynı edilmiştir ve yeni düzenlemelere devam edilmektedir. Yine engellilerimiz için şehrin ana arterlerinde sesli sinyalizasyon sistemine geçilmiştir. Biz belediyeler yaptığımız sosyal ve teknik altyapı yatırımlarıyla kent mekânının şekillenmesinde önemli role sahibiz. Bu sorumluluk bilinciyle tüm ilçe belediyelerimizi bilgilendirmek amacıyla engellilerin erişimine uygun fiziksel çevre standartları ve Türkiye'de ulaşılabilirlik mevzuatlarını içeren bir bilgilendirme kitapçığı hazırlayarak, resmi yazılarla kendilerine ulaştırdık. Araç filomuzu ise engellilerin ulaşılabilirliği için yenilemeye devam ediyoruz. Özürlülere uygun olarak almış olduğumuz 20 araçtan sonra 14 yeni aracı daha ulaşım filomuza kattık” diye konuştu. Büyükşehir Belediyesi'nin Meclis Salonu'nda gerçekleştirilen seminere; Ankara Özürlüler İdaresi Başkanlığı'ndan Özürlüler Uzmanı Psikolog Canan Aktaş ve Özürlüler Uzmanı Şehir Plancısı Dr. Deniz Çağlayan Gümüş konuşmacı olarak katıldı. Başbakanlık Özürlüler idaresi Başkanlığı Uzmanı Deniz Çağlayan Gümüş, “Ülkemizde özürlülerin yapılı çevrede ulaşabilirliğinin sağlanması için çeşitli mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır. İmar Mevzuatı ile yapılı çevreye ilişkin her türlü çalışmada; 5378sayılı Kanun'un geçici 2'nci ve 3'üncü maddelerinde öngörülen sürede tüm kamu kurum ve kuruluşlarının kullandıkları binalarda, kamuya açık alanlar da ve toplu taşıma araçlarında özürlüler için ulaşılabilirliğin sağlanması amaçlanmıştır. Bütün bu uygulamaların gerçekleştirilmesi için geçerli olan süre 7 Temmuz 2012 tarihinde sonlanacaktır” dedi. Seminere ilçe belediyelerin teknik personelleri, Bursa, İstanbul, Kocaeli 'nden katılımcılar ve Büyükşehir Belediyesi'nin kendi personelleri katıldı. Haber7
  15. Böbreklerimiz için masadan tuzlukları kaldıralım Türkiye’de yaklaşık 65 bin böbrek hastası düzenli olarak diyalize giriyor. Yaklaşık 24 bin hasta da “Ulusal Organ Nakli Bekleme Listesi”nde böbrek bekliyor Böbreklerin fonksiyonlarını yitirmesi ve görevini yerine getirememesi anlamına gelen böbrek yetmezliğine; diyabet, yüksek kan basıncı ve çeşitli böbrek hastalıkları neden olurken; su tüketiminin az olması ve “tuz-un-şeker” üçlemesi de böbrek sağlığını olumsuz etkiliyor. 9 -15 Mayıs 2011 tarihleri arasında kutlanacak olan 28. Vakıflar Haftasında, Memorial Hizmet Hastanesi ve Türk Böbrek Vakfı işbirliği ile düzenlenen “Organ Nakli ve Böbrek Sağlığında Tuzun Önemi” konulu bir panel düzenlenerek böbrek sağlığına dikkat çekilecek. 10 Mayıs 2011 Salı günü Türk Böbrek Vakfı Konferans Salonu’nda düzenlenecek panelin moderatörlüğünü Türk Böbrek Vakfı Mütevelli Heyeti ve Yönetim Kurulu Başkanı Timur Erk yapacak. İstanbul Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmet Nane, Memorial Şişli Hastanesi Nefroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Aydın Türkmen ve Memorial Şişli Hastanesi Böbrek Nakli Merkezi’nden Op. Dr. Burak Koçak’ın konuşmacı olarak katılacağı söyleşide, ilk olarak "Türkiye’de Organ ve Böbrek Nakli" masaya yatırılacak. Halka açık olarak düzenlenecek panelde uzmanlar, böbrek yetmezliğine neden olabilecek beslenme alışkanlıkları hakkında bilgi vererek, özellikle böbrek sağlığında tuz tüketiminin sınırlandırılması gerekliliğini vurgulayacak. “Böbrek yetmezliği ölümcüldür” Memorial Şişli Hastanesi Böbrek Nakli Merkezi’nden Op. Dr. Burak Koçak, kronik böbrek yetmezliğinin önemli bir sağlık problemi olduğuna dikkat çekerek, “Her yıl binlerce insan kronik böbrek yetmezliği nedeniyle hayatını kaybediyor. Tahmin edildiğinden çok daha büyük bir sorun olan kronik böbrek yetmezliğinin en etkili tedavisi ise kuşkusuz organ naklidir” diye konuştu. “Tuz tüketiminizi sınırlandırın” Prof. Dr. Aydın Türkmen, tuz kullanımının kısıtlanmasının böbrek sağlığı açısından oldukça büyük bir öneme sahip olduğunu şu sözlerle aktardı: “Böbrek yetersizliğinde vücuda alınan tuzun atılması azalır ve vücutta birikir. Fazla miktarda alınan tuz tansiyonu yükseltir ve vücutta su birikmesi ile kalp yetmezliğine yol açar. Günlük tuz alımı 2-3 gram olmalıdır. Fazlaca tuz tüketmek yerine, belirli oranlarda tüketmenin kan basıncını kontrolü yoluyla böbrek sağlığını koruduğu bilinmektedir. Haber7
  16. Kalıtsal Hastalıklara Anne Karnında Tedavi

    Haber için teşekür canım
  17. Hoşçakal Gönlümün Nazlısı

    Hoşçakal Gönlümün Nazlısı Gidiyorum buralardan yalınayak ve üzgün önümdeki uçurumlara aldırmadan... asi... onurlu... ve ümitsiz... Bu şehri, bu yıldızları, bu düşleri bu hüznü, bu kederi terk ederek gidiyorum onurumu koyup başımın üstüne kör bakışlardan, sahte dostluklardan yalan hesaplardan uzaklara gidiyorum hoşça kal ayak izim, gönül gizim, yürek sızım hoşçakal... Varsın hayallerim kurduğum yerde kalsın o gerçekleşmeyen hayallerim. ardımda yaralı bir yürek kederli bir ömür ve yoksul anılar bırakarak çocuklara veremediğim umudum yarınlara taşıyamadığım sevdamla çekip gidiyorum işte hoşçakal gönlümün nazlısı, bağrımın sızısı hoşçakal... Gidiyorum başım önümde, gözümde nem duramam artık ey aşk, ey sevdiğim hüzne ve kedere boğulduğum bu şehirde duramam. hiç bir anı kabul etmiyor beni bedenim buz gibi soğuk yüreğim paramparça keder kış kadar soğuk ellerim ardımda yoksul bir sevda ve bana ait ne varsa bırakıp ardımdan gözü yaşlı çekip gidiyorum işte hoşça kal anlımın yazısı, kaderimin küskünü hoşçakal... Bütün yaprakları dökülmüş dalları kırılmış bir ağaç gibi hıçkırarak ve bırakarak ardımdan sırtımı yasladığım çınar ağacını yaslı meçhule giden acılar yüklü bir gemide uğuldayan rüzgarlara sarıp sesimi şarkıların sustuğu, aşkların vurulduğu limanlara gidiyorum sevdiğim hoşça kal kırık sazım, sevdamın yaralı türküsü hoşçakal Bir yıldız daha kaymadan bir arzu daha sönmeden yüreğimden ıssız bir köşede bırakıp kırgın gülüşlerimi düşlerimi hüzünlü bir fotoğrafa yükleyip çekip gidiyorum işte ey aşk, ey sevdiğim... Bir daha yağmamalı bu ihanet yağmurları ağlamamalı bu yürek bir daha yüreğimdeki acıları başka bir acıyla sarıp alıp dağların ve yıldızların gölgesini yanıma yüzümde kış, bakışlarımda kar yorgun akan bir ırmak misali ıssız sokaklara bırakıp kimsesizliğimi çekip gidiyorum işte hoşça kal gecelerimin yıldızı, karlı dağların yalnız kızı, canımın özü yar hoşça kal... Bütün borçlarını ödedim bu sokakların, alacağımı aldım geri dönmez bir mevsimdeyim artık duramam ey aşk bu şehre sığamam bu hüzünle yoksa acılar üşütür beni kar kavurur anılarımı donar bakışlarım üşürüm... üşürüm ey aşk geldik Sorma nereye, hangi dağın ardına? ne kadar uzağa varır yolum? kim yoldaş olur bana? dönüp gelir miyim yine bahar geldiğinde? çiçek açtığında mor dağlar sorma! ... bak akşam vakit tamam uzak yıldızlara gözlerimi ayışığına sessiz gölgelerimi bırakıp yazıp gözyaşlarımı sabah çiğlerine sazımdaki hüznü, içimdeki sızıyı boynu bükük karanfilimi basarak bağrıma yüreğimin yangınını bırakıp rüzgarlara çekip gidiyorum buralardan hoşçakal nazlı çocukluğum, sevdalı gençliğim bağrımın ateşi, kalbimin ahı, mühür gözlü yar hoşçakal... hoşçakal... Nuri CAN
  18. Engellilere Müjde!

    Paylaşımın için tşk Ahmet
  19. Annem

    Annem Annemi ben çok severim, Melek annem, güzel annem, Üzülmesin sakın derim Melek annem, güzel annem. İyi doğru sözler onda, Şefkat dolu gözler onda, Sevgi, ışık var yolunda, Melek annem, güzel annem. Anne yüzü ne asil yüz, Anne gözü ne derin göz, Anne özü, pırlanta öz, Melek annem, güzel annem. O gülerse çağlayanım, O ağlarsa ağlayanım, Ona gönül bağlayanım; Melek annem, güzel annem Anne Ağaç olsan Dal olurum anne Yaprak olurum Sana gelirim Deniz olsan Sel olurum anne Irmak olurum Sana gelirim Bahçe olsan Gül olurum anne Toprak olurum Sana gelirim Güneş olsan Yol olurum anne Bayrak olurum Sana gelirim Alıntı
  20. Bir Sen Değişmedin

    Bir Sen Değişmedin Yıllar gelip geçti zaman değişti Bir sen değişmedin şu yüreğimde Dağlara kar düştü duman değişti Bir sen değişmedin sevdiğim bende Ovalar nehirler düzler değişti Baharlar rüzgarlar güzler değişti İnsanlar nesiller yüzler değişti Bir sen değişmedin şu yüreğimde Sen hala içimde incecik sancı Biricik sevdiğim başımın tacı Sevenler eskidi herkes yabancı Bir sen eskimedin şu yüreğimde Mevsimler takvimler yıllar eskidi Resimler kavimler kullar eskidi Gelenler gidenler yollar eskidi Bir sen eskimedin sevdiğim bende Şaşsa da yollarım kesilse de hız Gözlerin gönlümde sönmeyen yıldız Hala sevdiğimsin o nazenin kız Bir sen değişmedin şu yüreğimde Kurallar töreler bazlar değişti Sevdalar sevgiler hazlar değişti Kadınlar gelinler kızlar değişti Bir sen değişmedin şu yeryüzünde Eserken başımda kavak yelleri Bağlanmıştı gönlüm öyle serseri Sen hala sevecen nazlı cilveli Hiç mi değişmedin sevdiğim bende Bakışlar işmarlar gözler değişti Şarkılar duygular sözler değişti Saçlara ak düştü yüzler değişti Bir sen değişmedin sevdiğim bende Şehirler sokaklar evler değişti Bahçeler tarlalar köyler değişti Ağalar köleler beyler değişti Bir sen değişmedin şu yeryüzünde Alıntı
  21. Meme kanseriyle ilgili önemli bulgu 0 okunma 0 yorum Genel Yazdır Bilim adamlarının meme kanserine yol açan üç gen daha buldukları ve bu önemli keşfi "altın bulmaya" benzettikleri bildirildi. Genlerin, meme kanserinin en yaygın türü olan "östrojen reseptörü pozitif"in meme kanseriyle bağlantılı olduğu belirtildi. Bulgunun, günün birinde her beş vakadan dördünün sorumlusu olan bu kanser türünün teşhis ve tedavisinde yeni yöntemler bulunmasını sağlayabileceği belirtiliyor. Guardian'ın haberine göre, bilim adamları, C6ORF96, C6ORF97 ve C6ORF211 adlı genleri insan genomunun çok iyi incelenmiş bir bölümünde buldular. Araştırmayı "PLoS Genetics" dergisinde kaleme alan Dr. Anita Dunbier, "Bu çok sürpriz bir keşif. Bu genleri, hakkında çok bilgiye sahip olduğunu düşündüğümüz bir yerde bulduk. Bu, Trafalgar Meydanı'nda altın bulmak gibi bir şey" diye değerlendirdi. Dunbier, bu genler üzerinde incelemeye ihtiyaçları olduğunu belirterek, "Bulgularımız, bu tür meme kanserini daha iyi anlamamızı ve potansiyel tedavi yolları keşfetmemizi sağlayabilir" diye konuştu. Mevcut ilaçların sadece östrojen reseptörünü hedef aldığını hatırlatan Dr. Dunbier, bu ilaçların reseptörlerle bağlantılı genleriyse hedef almadığını, doğrudan bu genlerin hedef alınmasıyla dirençli tümörlerin daha iyi tedavi edilebileceğini söyledi. Araştırma, östrojen reseptörü pozitif meme kanserine yakalanmış 104 kadının DNA'sı incelenerek yapıldı.
  22. Yatalak Hastalara 'Dost Yatak' 02 Mayıs 2011 Emekli İnşaat Mühendisi Haluk Tatver, uzun yıllar bakmak zorunda kaldığı yatalak ablasının durumundan etkilenerek uzaktan kumandayla yönetilen hasta yatağı üretti. Haluk Tatver, beyin tümörü nedeniyle 2005 yılında yatağa bağlı yaşamak zorunda kalan ablası Harika Tatver’in sabit yataklardan duyduğu rahatsızlıklar nedeniyle bu konuda araştırmaya başladı. Mühendis olmasının da etkisiyle Tatver, bir yıllık denemelerinin ardından ‘‘yardıma muhtaç bedensel özürlü kaldırma vinci’ni yaptı. Tatver, sırtüstü yatmak zorunda olnları başka bir yatağa veya sedyeye taşıyabilen, kan dolaşımını daha rahat sağlayabilmek için hastanın vücudunun bir kısmını hareket ettirebilen yatak üretti. Projesini geliştirirken her türlü detayı düşündüğünü belirten Tatver, çarşafın değiştirilmesi için yatağın kumanda vasıtasıyla hastayı yukarı kaldırdığını temiz çarşafların açılmasından sonra hastayı tekrar yatağına yerleştirebildiğini söyledi. Tatver, kumandalı ve hareketli yatağın, yardıma muhtaç bedensel özürlü kişilerin yanı sıra, obezite sorunu olanların, yaşlıların ve rehabilitasyon süreci boyunca yatmak zorunda kalanların hayatlarını kolaylaştırabileceğine dikkati çekti. Yatalak hastaların bu yatak sayesinde tuvalet ihtiyaçlarını daha kolay karşılayabildiklerini belirten Tatver, yatağın kitap okuma, yemek yeme, televizyon seyretme ve yazı yazma gibi bulunulan duruma göre duruş fonksiyonlarının bulunduğunu ifade etti. -’‘SPOR YAPTIRAN YATAK’‘- Uzun süre yatağa bağlı yaşayan insanlarda kas kaybı olabileceğini ifade eden Tatver, hastanın ürettiği yatak sayesinde bacaklarını ayrı ayrı ya da belden yukarı kısmını öne ve arkaya hareket ettirebildiğini anlattı. Hastanın kumanda kutusu üzerindeki butonla yardım da isteyebileceğini kaydeden Tatver, şimdi projesinden para kazanmayı planladığını söyledi. Tatver, 125 kilogram kaldırma gücüne sahip olan, deprem anında kafes olma özelliği bulunan elektrikle çalışan yatağı, 5 ile 6 bin lira arasında bir fiyatla piyasaya sürmeyi düşündüğünü sözlerine ekledi
  23. D Vitamini MS Hastalığına Umut Olabilir! 03 Mayıs 2011 Her gün D vitamini almanın, Multiple Skleroz (MS) hastalığına yakalanma olasılığını azaltabileceği belirlendi. Oxford Üniversitesinde Klinik Nöroloji bölümünde görevli profesör George Ebers, İngiliz Times gazetesine yaptığı açıklamada, hastalığın kökenleriyle hem genler hem de çevrenin doğrudan bağlantısı olduğu yönünde sağlam kanıt bulunduğunu savunarak, yaptığı araştırmada, hamilelik sırasında ve çocuklukta D vitamini eksikliğinin, kişinin küçük yaşta bu hastalığa yakalanma olasılığını artırabileceğini gösterdiğini söyledi. Ebers, D vitamini eksikliğiyle bağlantılı, genetik açıdan MS hastalığına savunmasız olma ihtimalinin nesilden nesile aktarılabileceğini belirterek, bu olasılığın, hamile kadın ve küçük çocuklara, D vitamini verilmesiyle önemli ölçüde azaltılabileceğini kaydetti. George Ebers ve ekibinin araştırmasında, vücudun güneş ışığı alarak ürettiği D vitamininin, MS’ye yakalanma olasılığını üç katı artırdığı tespit edilen, belirli bir genetik varyantı etkilediğini gösterdi. Ayrıca D vitamini eksikliğinin bu varyantı değiştirerek, bağışıklık sisteminin normal işleyişini engellediği belirtildi. Haberde, 100 bin kişide MS hastası olanların sayısının bazı ülkelere göre şöyle sıralandığı kaydedildi: Kanada’da 240, İskoçya’da 150 ila 200, Norveç’te 110, İngiltere ve Galler’de 90 ila 110, Avustralya’da 78, İspanya’da 59 ve Brezilya’da 18. Merkezi sinir sistemini etkileyen MS hastalığı, beynin görme, konuşma, yürüme gibi fonksiyonlar üzerindeki kontrol kabiliyetini bozuyor.
  24. Bebekler artık dondurulacak... 07 Mayıs 2011 Doğum sırasında oksijensiz kaldıkları için ilerde zihinsel ya da bedensel engelli olma riski bulunan bebekler artık ''dondurularak'' yaşama döndürülüyor. Türkiye'de ilk kez Ankara Dr. Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde uygulanmaya başlanan ''Servo Kontrol'' adı verilen, vücut ısısını yaşamsal değerin altına düşürerek belirli bir seviyede sabitleyen sistem, ters gelen ya da doğum sırasında başka bir nedenle oksijensiz kalan bebeklerin ilerde zihinsel ya da bedensel engelli olmalarının önüne geçiyor. Ankara Dr. Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Nurullah Okumuş, dünyada büyük yankı bulan, İngiltere'de dondurularak yaşama döndürülen bebeğe uygulanan sistemin, Türkiye'de de bundan sonra bir çok bebek için umut olacağını bildirdi. Bir hücrenin yaşaması için enerji üretmesi gerektiğini, bunun için de oksijene ihtiyaç duyduğunu anlatan Okumuş, aksi takdirde beyin hücrelerinin yok olduğunu, bu durumda da beyin hasarı ortaya çıktığını bildirdi. Doğum sırasında, ters gelme ya da kordon dolanması gibi nedenlerle oksijensiz kalan bebeklerde ilerde fiziksel ya da zihinsel sorunlar ortaya çıktığını ifade eden Okumuş, ''dondurma'' tedavisiyle bunun önüne geçildiğini bildirdi. Okumuş, Türkiye'de ilk kez Dr. Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde uygulanmaya başlanan ''servo kontrol'' yöntemiyle ilgili şu bilgileri aktardı: ''Bu yöntemle hücrenin metabolizması yavaşlatılıyor. Böylece vücutta oksijen, dolayısıyla da enerji ihtiyacı azalıyor. Oksijensiz kalındığında vücudun hasara en yatkın olduğu dönem, ilk günlerdir. 'Hipotermi' dediğimiz, vücut ısınının düşürüldüğü bu tedaviyle, hasar oluşumu engellenmeye çalışılıyor. Normal bir insanın vücut ısısı 36.5-37.5 derece arasındadır. Biz bu yöntemle vücut ısısını 33.5 dereceye düşürerek sabitliyoruz. 3 ya da 4 gün bu şekilde tedavi devam ediyor. Bu süre sonunda vücut ısısı yavaş yavaş artırılıyor. Böylece hücrelerde tekrar kanlanma başlıyor.'' ''Dondurma'' yönteminin, ülkede bir kaç yenidoğan yoğun bakım merkezinde uygulandığını, ancak, düşürülen vücut ısısının sabitlendiği ''servo kontrol'' sisteminin sadece Ankara Dr. Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde uygulandığını ifade eden Okumuş, düşürülen vücut ısısının sabitlenmesinin, ayarlama yapılması için sürekli müdahalede bulunulmasını gerektirmediği için tedavide büyük yarar sağladığını bildirdi. Doç. Dr. Okumuş, ''Hastanın vücut ısısının hem düşürülmesi, hem de tekrar yükseltilmesi belirli bir kademede yapılıyor. Tedaviyle sadece beyin değil, diğer organlar da korunuyor'' diye konuştu. Kısa bir süre önce, doğum sırasında 20 dakika oksijensiz kalan bir bebeğin tedavi sayesinde sağlığına kavuşturulduğunu anlatan Okumuş, 3 gün önce dünyaya gelirken yine oksijensiz kalan bir başka bebeğin de aynı yöntemle yaşamını sağlıklı olarak sürdürmesinin sağlanacağını söyledi. haber 7
  25. Arkadaşlar aranızda bakım maşı aalan ve adres deyişikligi yapan varmı ? Çünkü bakm maşı alan aderes deyişikligi yaptığında bunu bildirmesi gerekiyomuş SHÇEK Hemen kesiliyormuş ve tekrardan araştırıyorlar eve gelip engeliyi konturol edip uygun görürlerse yeniden bağlıyolarmış Bu konturolde en az 6 ay sürüyormuş bu zaman zarfında tekrardan verilirse birikeni veriyorlarmış yani en az 6 ay verilmiyormuş Bu konu hakında bilgisi olan varsa paylaşırmısınız