Sumeye

Üye
  • İçerik sayısı

    4.137
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    22

Sumeye kullanıcısının paylaşımları

  1. Şimdi Yanında Olmak Vardı,

    $imdi sen uzaklarda bir yerlerdesin, bense burada sensizlikle ba$ba$a.. $imdi seninle olmak vardi, gözlerinin derinliklerine dalip mutlulugu bulmak vardi.. Özledim… Cok özledim seni! Şimdi yanında olup; İnmek vardı gözlerinden yüreğine. Akmak vardı ılık ılık damarlarında. Çırpınmak vardı kalbinde delicesine... Her nefes alışında, Derinden bir 'ahh' olmak vardı. Hiç hesapsızca dudaklarında... Şimdi var gücümle bağırmak vardı imkansızlıklara. Ayrılığı kelepçe gibi kalbimize vuranlara. Ben ONU SEVİYORUM... Ben ONU İSTİYORUM... Ben SENİ SEVİYORUM... Ben SENSİZ ÖLÜYORUM... Kahretsin... SUSUYORUM! ! ! Her sigara yaktığımda Dumanın şeklinde seni görmeyi seviyorum. Her bana baktığında O kadar çok seviyorum ki seni sevmeyi Yalnızca sen olduğun için hayatımda Kendimi bile seviyorum Sen olunca aklımda. Kalbimi seviyorum seni seviyor diye Ben Seni SEVİYORUM.. Ama sen yoksun.. KAHRETSİN! Şimdi yanında olmak vardı ! Özledim.. Yanında olmak vardı şimdi Yaşadığın şehirde olmak Havasında kokunu duyumsamak Caddesinde ayak izlerine rastlamak Sana ait herşeye benimmişcesine sarılmak Yanında olmak ve sana sarılmak vardı şimdi Tutmak elini Bakmak gözlerine ve akmak yüreğinin en derinlerine bir gökkuşağı bitirse içindeki özlemleri…yakın olsan bana, ama ulaşamasam, bir nefes kadar içimdeyken hem de…paylaşsam yokluğunda seni, yanımdayken tutamasam elini…kızsan bir otobüs yalnızlığında bıraksan kendini caddenin en uzun yoluna…koşsam peşinden, içimdeki öfkeyle kollarına sarılsam ve sen elimi tutsan… yasaklanmış bir aşkın son durağı olsan benim için… Yanımda olsannnn ! Bi'tanemmm diyip Sarılmak Vardı Şimdi Sana... Alıntı
  2. Kök Hücreyle Görme Umudu

    Kök hücreyle görme umudu 18 Haziran 2011 ABD'nin Kaliforniya Üniversitesi'ne bağlı Jules Stein Göz Enstitüsü, iki görme engelli hasta üzerinde şu ana kadar denenmemiş bir tedaviye başladığını açıkladı. ABD'nin Kaliforniya Üniversitesi'ne bağlı Jules Stein Göz Enstitüsü, iki görme engelli hasta üzerinde şu ana kadar denenmemiş bir tedaviye başladığını açıkladı. İkisi de kadın olan, adları açıklanmayan hastaların gözlerine kök hücre nakledildi. Enstitüdeki bilimsel çalışmalardan sorumlu olan Dr. Robert Lanza, bu yöntemin, körlük gibi tedavi edilemez sanılan diğer hastalıklarla mücadelede büyük bir adım atılabileceğini söyledi. Eğer kök hücre nakledilen görme engelli iki kadında, Lanza'nın beklediği gibi bir gelişme sağlanırsa, milyonlarca âmâ için umut ışığı doğacak. İnternet haer
  3. Zeytinyağı felçten koruyor Akdeniz mutfağının temel unsurlarından olan zeytinyağının 65 yaş üzeri insanlarda felçten korumaya yardım ediyor. Fransa Bordeaux Üniversitesinde yapılan bir araştırma, zeytinyağının 65 yaş üzeri insanlarda felçten korumaya yardım ettiğini ortaya çıkardı. Fransa Bordeaux Üniversitesinde yapılan 65 yaş ve üstü 7 bin 625 kişinin en az beş yıl incelendiği bir araştırmada, zeytinyağını yemek yaparken ya da salata sosu olarak kullanan kişilerin, hiç zeytinyağı kullanmayanlara göre felç riskinin daha düşük olduğu bulundu. BBC’nin yansıttığı araştırmanın başkanı Dr.Cecilia Samieri, “Araştırmamız, beslenmeyle ilgili bu yeni tavsiyenin 65 yaş ve üstü insanları felçten koruduğunu ortaya çıkardı” diyerek, yaşlı insanlarda yaygın olan felçten korunmak için zeytinyağının ucuz ve kolay bir yol olduğunu vurguladı. Haberde, araştırmanın düzenli olarak ve "ölçülü miktarda" zeytinyağı kullanan kişilerde kullanmayanlara oranla beslenme, egzersiz ve kilo gibi diğer faktörler de göz önünde bulundurulduğunda, felç riskinin yüzde 41 azaldığını ortaya çıkardığına dikkat çekiliyor. Ayrıca, Felç Vakfı’ndan Sharlin Ahmed ise zeytinyağının sağlık için yararlı olduğunun uzun zamandan beri bilindiğini belirterek, sağlıklı ve dengeli beslenmenin bir parçası olarak diğer yağlara alternatif olarak zeytinyağı tüketilmesinin felç riskini düşürebileceğine işaret etti. Haber7
  4. Kurutulmuş meyveler şifa kaynağı Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, ''Kurutulmuş meyveler, içerdikleri lif zenginliğiyle mide, bağırsak sistemi kanserlerinden korur ve kabızlığı önler'' dedi. Yorulmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kurutulmuş meyvelerin insan sağlığındaki yeri ve öneminin çok büyük olduğunu söyledi. Meyveler kurutulduğunda, içerdikleri vitamin, mineral, protein, yağ gibi besin maddelerinin daha yoğun hale geldiğini belirten Yorulmaz, ''Böylece meyvelerin suyu dışında tüm besin ögeleri önemli ölçüde korunmuş olur. Daha fazla taze meyve tüketilerek alınabilecek besinler bu yoğunlaşma nedeni ile daha az miktarda kurutulmuş meyve ile vücuda alınabilir. Kurutulmuş meyvelerin enerji, kuvvet ve öğrenme üzerinde olumlu etkileri vardır. Bu nedenle özellikle spor sırasında gücü artırır. Kötü kolesterolü düşürür. Beslenme sorunlarına bağlı kansızlıkları önler. Emziren annelerde süt oluşumunu artırır. Hastalıkların ve yaraların iyileşmesini hızlandırır, kolaylaştırır. Kurutulmuş meyveler içerdikleri lif zenginliğiyle mide barsak sistemi kanserlerinden korur ve kabızlığı önler'' diye konuştu. Haber7
  5. Sara hastalarına karanfil tedavisi Herbalist Cahit Gürkaş, epilepsi (sara) hastalarına tıbbi tedavinin yanında rahatlıkla uygulanabilecek bitkisel kür olarak sabah ve akşamları tok karnına 3 adet karanfil çiğnemelerini önerdi. Diyarbakır'da faaliyet gösteren Akdemir Baharat'ın Herbalisti Cahit Gürkaş, epilepsi hastalığı ile ilgili yaptığı açıklamada, "Beyindeki sinir hücrelerinin gücü senkron olarak ve sürekli birbirleriyle aynı doğrultuda işlevlerini görürler. Beynin o anki canlılığına uygun olarak belli sayıdaki ve aynı görevi üstlenmiş olan sinir hücreleri aynı doğrultuda çalışırlar. Beynin herhangi bir bölgesinde yer alan nedbe, tümör gibi bölgesel bozukluklar ya da oksijen azlığı, kanda glikoz azlığı, kanın baz özelliğinin artması, kanda kalsiyumun azalması gibi genel bozukluklar beyinin belli bölgesindeki sinir hücrelerinin yüksek bir elektriksel canlılık göstermelerine karşılık bazen de fazla miktarda elektriksel boşalmalara neden olabilirler. Elektriksel boşalımlar bazen yalnız kaynaklandıkları bölgede kalabilirler. Bazen de beyinin diğer bölgelerine de yayılabilirler. Bu sebeple beyinin tam işlevini görebilmesi için yeteri derecede düzenli ve dengeli bir beslenmenin çok büyük bir önemi vardır. Beyini lüzumsuz işler ve düşüncelerle yormamakta önemli bir faktördür. Epilepsi hastalığı doğumsal olabildiği gibi bazen de herhangi bir kaza sonrası oluşabilmektedir. Epilepsi ataklarının şiddeti değişken olabilmektedir. Tıbbi tedavi ile birlikte rahatlıkla uygulanabilecek ve beyin fonksiyonlarının gelişmesine yardımcı olabilecek bitkisel kür olarak; sabah ve akşam olmak kaydıyla tok karnına 3 adet karanfil çiğnemelerini öneririz. Çünkü karanfil bedeni, zihin yorgunluğunu giderir. Kalbi ve hafızayı kuvvetlendirir. Ferahlatıcı etkisi mevcuttur. Ayrıca beyin fonksiyonlarının gelişimi ve vücudun çeşitli hastalıklara karşı direnç göstermesi için faydalı olabilecek bitkilerden polende ortalama yüzde 25 oranında protein vardır. Bu protein içinde insan vücudu için gerekli olan temel aminoasitlerin tamamı bulunur. Demir, bakır, kalsiyum, potasyum, fosfor, sodyum, magnezyum, iyot gibi ayrıca A,B,C,E vitaminleri bulunur. Hücre yenileyicidir" dedi. Gürkaş, epilepsiye iyi gelebilecek diğer bitkileri ise şöyle sıraladı: "Harnup: Gallik asit içerdiğinden anti analjezik, anti bakteriyel, antioksidan, antiviral, antiseptik, anti kanserojen özelliği bulunur. Soya fasulyesinde bulunan isoflavonlar adındaki bileşikler sayesinde vücudumuza dış yollar etkisiyle geçen virüslere karşı iyi bir direnç gösterirler. Hormon benzeri işlev görürler. Ayrıca vücut çalışmaları için elzem bazı vitamin ve mineralleri yüksek oranda içermektedir. Yulaf: Yulaf tanesinde sabit yağ, azotlu maddeler ve karbonhidrat (yüzde 60) bulunmaktadır. Ayrıca pektin slica, pretoin, tireonin, serini alenin, thianin ve furfural antioksidanı mevcuttur. Bu sayede sinir hücrelerinin düzenli bir şekilde çalışmasını sağlar, iltihaplı hastalıklara karşı vücudu korur. Keten tohumu: İçeriğinde B1, B2, C ve E vitaminleri, Omega- 3 ve Omega- 6 yağ asitleri içerdiğinden sinir sisteminde depresyon ve manik depresyonu iyileştirmede etkilidir. Epilepsi hastalarının tedavisinde olumlu sonuçlar verebilir. Karaciğerin fonksiyonlarını geliştirir. Vücudun enerji üretimini arttırmada yardımcı olur. Zencefil: Zihni ve bedeni yorgunlukta, bedeni ve zihni gücü artırır. Unutkanlığı giderir, vücudu terletir, idrarı söktürür, dimağa kuvvet verir, ağrı ve sızıları giderir, kan dolaşımını düzene sokar. Havlıcan: Alpinol ve Alpinin gibi maddeler içerdiğinden korkuya bağlı idrar kaçırma hallerinde kullanılır. Ayrıca vücudu kuvvetlendirir. İştahı açar." Cahit Gürkaş, karanfil, arı sütü, propolis, akırıkarha, alıç, portakal nergisi, bal ve üzüm pekmezi ile tüm bu bitkilerden belli ölçülerde yapılacak macundan sabah ve akşam yemekten önce 1 tatlı kaşığı yemenini de oldukça faydalı olduğunu söyledi. İHA
  6. Beyin kanamasına karşı zeytinyağı 16 Haziran 2011 Zeytinyağının yaşlılarda beyin kanaması geçirme riskini azaltabileceği belirtildi. Fransa'da, bilim adamlarının 5 yıl süren araştırmasına, 65 yaş ve üzeri 7 bin 625 Fransız katıldı. Katılımcılar, zeytinyağı tüketmeyenler ve tüketenler olarak iki gruba ayrıldı. Araştırma sırasında katılımcılardan 148'i beyin kanaması geçirdi. Bilim adamları, devamlı zeytinyağı tüketenlerin beyin kanaması geçirme riskinin diğerlerinden yüzde 41 az olduğunu gözlemledi. Araştırmaya imza atanlardan Cecilia Samieri, bu sonuçların, 65 yaşındaki ve üzerindekilerde beyin kanamasının önlenmesi için bazı yeni beslenme tavsiyelerinin verilmesi gerektiğini gösterdiğini belirtti. Yaşlılarda beyin kanamasına sık rastlandığını ifade eden Samieri, zeytinyağının kanama riskini önlemede hem az masraflı, hem de basit bir yöntem olduğunu vurguladı. Araştırma, Amerikan "Neurology" dergisinde yayımlandı. İhlashaber
  7. Türk Eczacılar Birliği'inden Sağlık Bakanlığı'na çağrı Türk Eczacılar Birliği, mesane kanseri riskine yol açması dolayısıyla Fransa'da satışı durdurulan ''Pioglitazon'' içeren ilaçlar konusunda Sağlık Bakanlığının harekete geçmesini istedi. Türk Eczacılar Birliği, yaptığı yazılı açıklamada, Avrupa İlaç Ajansı'nın (EMA) resmi internet sitesinde yer alan 9 Haziran tarihli açıklamada, Fransa İlaç Ajansı'nın (AFSSAPS) ''Pioglitazon'' içeren ilaçların satışını Fransa'da durdurma kararını, Avrupa İlaç Ajansı'na bildirdiğini ifade etti. ''Pioglitazon''un, ağız yoluyla alınan, kandaki şeker seviyesini kontrol altına almaya yardımcı olan ve Tip 2 yani insüline bağlı olmayan diyabet hastalığına karşı kullanılan bir ilaç olduğu belirtilen açıklamada, bazen insülin ve diğer ilaçlarla birlikte kullanılabilen ''Pioglitazon''un Tip 1 yani insüline bağlı diyabet tedavisi için uygun olmadığı vurgulandı. Açıklamada, mesane kanseri riskine yol açması dolayısıyla Fransa'da satışı durdurulan ve Avrupa İlaç Ajansı'nın gündeminde olan ''Pioglitazon''un, Türkiye'de 10 farklı ilacın 62 farklı formu içerisinde bulunduğu belirtilerek, halk sağlığını doğrudan ilgilendiren ''Pioglitazon'' içeren ilaçlar konusunda Sağlık Bakanlığının derhal harekete geçerek kamuoyunu aydınlatması gerektiğine işaret edildi. Haber7
  8. [/url] Rochester Üniversitesi’nden genetik hastalıklara tedavi umudu İngiltere'deki Rochester Üniversitesi’nden genetik bilimciler, bazı hastalıklara yol açan genlerin yapısını değiştirerek, mutasyona uğramış DNA'yı durduracak yeni bir teknik buldu. İngiliz Guardian gazetesinin internet sitesinde yer alan yazıda, John Karijolich ve Yi-Tao Yu adlı bilim adamlarının Nature dergisinde yayınladıkları tekniğin, sistik fibrosis, kas distrofisi ve bazı kanser türlerinin tedavisinde yeni yöntemlerin geliştirilmesine imkân sağlayacağı belirtildi. Yazıda, Karijolich ve Yu'nun yaptıkları çalışmayla, vücudun genetik düzeneğindeki, hastalığa neden olabilecek, yanlış tipte proteinler üretilmesine neden olan arızaları düzeltmeyi başardıkları bildirildi. Proteinler, gıdaları sindirmekten hücre yapımına ve vücudun bağışıklık sistemini, vücuda giren zararlı organizmalara doğru yönlendirmeye kadar hayat için gerekli tüm işlevleri yerine getiren vücudun motor gücü olarak tanımlanıyor. İnsan vücudundaki 20 bin kadar değişik proteinin yaratılması için gerekli komutlar, her hücrenin içinde barındırdığı 25 bin kadar gen tarafından veriliyor. Bir proteinin üretilmesi için bir genin her ''harfinin'', mesajcı RNA (mRNA) adı verilen bir genetik materyal dizisine kopyalanması gerekiyor. Hücreler daha sonra bu mRNA'ları üretecekleri protein tipi için bir taslak olarak kullanıyor. Bu sürece ise ''okuma veya translasyon'' adı veriliyor. Ancak protein yapma işi her zaman bu kadar kolay olmuyor. Genlerdeki mutasyonlar ve mRNA bazen pek çok hastalığı tetikleyebilecek hatalı proteinler de üretebiliyor. Karijolich ve Yu, mRNA dizilerindeki, zamansız ''dur'' işareti veren stop kodonları içeren tipteki mutasyonlar üzerinde yaptıkları çalışmada, mRNA dizilerindeki istenmeyen ''dur'' işaretini ''devam'' işaretine çevirdiklerinde, işlemden geçirilen hücrelerin sağlıklı ve tam boyda proteinler ürettiklerini gözlemledi. ELDEN AYAKTAN DÜŞÜREN HASTALIKLARA TEDAVİ ŞANSI Yu, ''Bu çok heyecan verici bir bulgu. Kimse bir stop kodonu, bizim yaptığımız gibi durdurmayı ve translasyona sanki daha önce hiçbir zaman böyle bir şey olmamışçasına kesintisiz devam etmesine izin vermeyi düşünmemiş'' dedi. Çalışmalarının, henüz klinik uygulama safhasında olmadığını ifade eden Yu, ''Ancak çalışmalarımız sonuçta, zamansız stop kodonların yol açtığı sistik firboris, kas distrofisi gibi hastalıkları için bir iyileştirme seçeneği potansiyeline sahip'' diye konuştu. Karijolich ve Yu ile aynı kurumda çalışan ancak araştırmada yer almayan bilim adamı Robert Bambara ise ''Bu, bazı insanlardaki, elden ayaktan düşüren, bazen de ölümcül olan bazı belli genetik hastalıklara olan genetik yatkınlığı kontrol altına almakta kullanılabilecek gerçekten de çok güçlü bir fikir'' dedi. Haber7
  9. Seviyorum Seni....

    Şu an saat sabahın üçü.... Aklımda,fikrimde sen.Kalbimin en ücra köşelerinden gelen rüzgarlardasın.Bulamadığım mutluluksun.Heran kapanacak olan gözlerimsin. Şu an saat sabahın dörtü... Seviyorum seni,ekmek gibi tuz gibi..Özgürlük gibi seviyorum.Tutarken ellerinden delice,hasretliğime vurgun gibi.Geceden kalma bir özlem gibi seviyorum. Şu an saat sabahın beşi... Sokaktan gelen çocuk sesi gibi seviyorum seni.Sokakta uyuyan çocuğun önündeki ekmeği sevdiği gibi seviyorum seni... Seviyorum seni kayıtsız şartsız.Gecelerimin tek gölgesi olan seni seviyorum delice.Nerede aşkın çilek kokulu ızdırabı.Nerede o eşsiz gitar konçertoları.Tüm şarkıların anlattığı kişisin sen.Tüm benliğimi yere serdiğim kişisin.Son sigaramsın.Hasretliğim gibi seviyorum seni... Alıntı
  10. Yıkık Kent Sevdası

    Oysa sen dokunurken bu şehre şehir inlerdi. Adımlarından anlardım gelişini Bir çok insan yürüyor şimdi adımlarını sürüdüğün caddelerde… Ama hiçbiri senin yüzündeki tebessümü vermiyor bu kez benim yüzüme Şimdi gidişini herkes göz yaşlarımdan anlıyor. Sen olmayınca hiç kimse olamıyor hiçbirşeyim… Eyleme dayalı göz yaşlarım akmaktalar bir bir… Dünyanın umurunda mısın? Oysa ben seni dünyanın şahdamarı sanırdım. Yıkılan kent sevdası işte burada biter Yaşlı gözler elbet bir gün diner Bir sevda kendini düne armağan eder. Sayısız sevmelerim şimdi neye yarar Ya da geç kalmış pişmanlıklarım… Yaram\az artık bana… Şimdi seni sonbahara sığdırıp tüm mevsimlerimi yaza gebe bırakıyorum. Sesi değince yüreğime başkalaşan adam!... Hangi bahar hazır olursun aşkıma? Bekleyim sırtımda bıçak gibi keskin duran soğuğumla… Yaşanmışlıklarını sen biriktir öyle gel!... Ben yaşayamadıklarımla özlerim seni yine Kin vurmaz yüzüme bilirsin Bencillik nedir bilmem ben… Mart soğuğu değerken tenime sen yaşa benim sahip olamadıklarımı… Yarınlar uzak değil biliyorum. Ellerin arayacak beni zamansız… Biliyorum… Sesi değince yüreğime sevda yeminini özleten adam!... Gideceksin biliyorum. Gecikmedin gitmek için geldiğin kadar geç kalmadın yani Bu kadavra aşkımın yüzüne bile bakmadan Şehrimi enkaza teslim edip gittin… Güzel bakışlı masal yüzlü dev Kahraman! Ne çok büyüttüm gözümde seni ve ne kadar çok büyüdüm gidişinle Mevsimsiz bir yalnızlıkla sevdim seni Sevdiğimden habersiz dolaşırken sen bu caddeleri Kızıl nehirlerde boğulmamak için düşlerimi can simidi yaptım kendime… Sen benim tekdüze edilmiş masalımdın… Ben bir tek senin gözlerine kanardım. Sen duymasan da ben söylerim kulaklarında çınlasın… Yaşıyorum hep sana kalıyorum Ve ben hep seni özlüyorum… Duymadığın tek kelimeyi ödenmesi gecikmiş bir senet gibi Haczedilmiş kıymetli düş gibi adrese teslim ediyorum… Borcumun bedeliyse bu sözler İşte ödüyorum… SENİ SEVİYORUM... Alıntı
  11. Kadınım Seni Yaşamak İstiyorum

    Sen okyanuslara kavuşmayı özleyen, Ben yağmur damlası gri bir bulutta, Yatağı kurumuş bir nehirsin sen, İçinde gizlediğin çağlayanım. İlkbahar gelmiş gibi hücreme, Çiçekler açmış her yanım. Uç vermiş dalların meyveye gebe, Ve şimdi ıslanma vaktidir. Kırk ikindi yağmurlarında. Korkma incinmez ruhun, Çığlıklarını saplarken dudaklarıma, Geldik işte sonudur yolun, Biliyorsun iki cihan bir olsa, Vuslatı bilmeyecek bu ten, Ya sen alıp gideceksin beni, Yahut kaçıracak olanım ben, Bir dünya kuracağım sana, Güneş etrafında tavaf ederken, Eflatun bir gökyüzü vereceğim. Yıldızlar seni kıskanırken, Ben vadinin derinliklerinde gezineceğim. Kendi yağmurlarında ıslanacaksın. Saçların kızıl olacak, Volkanlardan alacak rengini, Dudaklarında kırmızı saklanacak, Ateş kıskanacak esmer tenini, Ben kahverengi bir dağın zirvesinde, İzleyeceğim denizlerden derin gözlerini, Susacağız ikimiz, ben sana susayacağım. Kan ter içinde gelirken sana, Soluk soluğa bir aşk yolunu adımlarken, Cansız bedenim düşecek yanına, Kanadından vurulmuş kuş gibi, Bir sigara yakıp, içime çekeceğim. Güzeldi seni yaşamak derken, Pencereler ıslak, sokaklar ıslak, Caddeler sırılsıklam, sen ıslakken, Sana doyasıya, korkusuzca sarılacağım. Kulağına o güzel sözleri fısıldayacağım. Yasak meyveyi dişlemek güzeldir. Haydi, hayatı bir daha yaşayalım. Sen gel bana dalgalar gibi, Ben senin kuytuluklarında saklanayım. Kimselere yar etme, çek beni kendine, Seni hayat tadında yaşayayım, kadınım. Alıntı
  12. Sakarya Üniversitesi'nden Müthiş Buluş Yeni buluş 5 bin test sonucundan sonra ortaya çıktı. Sakarya Üniversitesi'ne bağlı Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü'nde 5 bin test sonucu elde edilen yeni kremin,hastane bakterilerini öldürdüğü belirtildi. Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim üyeleri Doç.Dr. Mustafa Aslan, Doç.Dr. Mustafa Küçüksipahioğlu, Yrd.Doç.Dr. Mustafa Zengin ve SAÜ Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Şefi Doç.Dr. Oğuz Karabey, üç yıl süren çalışmaların sonucunu basın toplantısıyla açıkladı. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Zengin, laboratuvar ortamında yürütülen yaklaşık 5 bin testin sonucunda karanfil yağından elde edilen etken madde 'Eugenol', çinko oksit ve çay tohumundan elde edilen etken maddenin karışımıyla elde edilen yeni kremin, hastane bakterilerini öldürdüğü belirterek,sağlık ve kozmetikte en iyi firmanın en iyi kreminin formülasyonunu alıp ilave madde girdiklerini, bir dizi testin ardından istenen sonuçları aldıklarını söyledi. YENİ KREM ÇABUK BOZULMUYOR "Hedeflenen hastane bakterilerinin hepsini etkileyebilen bir ürün geliştirdik. En önemli faktör üç ürünün formülasyonu. Üç ürün de tamamen doğal, insan sağlığı açısından hiçbir sıkıntısı olmayan, sürüldüğü zaman hiçbir problem yaşanmayacak ürün geliştirdik" diyen Mustafa Zengin geliştirdikleri yeni kremin bozulma özelliğinin de çok düşük olduğunu belirtti. Yrd. Doç.Dr. Zengin 16 kişilik ekiple geliştirdikleri hastane bakterilerinde etkili olan yeni kremin patentini Sakarya Üniversitesi'nin aldığını da belirterek'' Patent başvurusu yaptık tescilimizi aldık. Grup olarak patent aldık. Bu üniversiteadına tescilli bir çalışma. Patent geçen hafta elimize geldi. Ürüne antibakteriyel krem adı verdik" diye konuştu. DHA ihlashaber
  13. Plastik poşetlerin kimyasal çözünmesiyle toprak ve suya zehir karışıyor Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. İbrahim Peker, plastik poşetlerin kimyasal çözünmesiyle toprak ve suya zehir karıştığını belirterek, bu mikroskobik zehirli parçacıkların besin zincirine girdiklerini bildirdi. Peker, AA muhabirine yaptığı açıklamada, plastiklerin, petrol veya petrol türevlerinden üretildiğini söyledi. Plastik ambalajların son derece hafif olmasından ve kolay şekil alabilmesinden dolayı, giderek daha yaygın şekilde kullanıldıklarını ifade eden Peker, plastik ambalajların başlıca türlerinin "Polietilentetraftalat (PET), polivinilklorür(PVC), polistren(PS) ve polietilen(PE)" olduğunu anlattı. Polietilenin plastik poşetlerde en çok kullanılan maddelerden biri olduğuna dikkati çeken Peker, şu bilgileri verdi: "ABD'deki doğayı koruma kuruluşlarının araştırmalarına göre, dünyada plastik torba kullanımı yılda yaklaşık 500 milyon ile 1 trilyon adet arası değişmektedir. Bu torbaların geri dönüştürülen miktarı ise ancak yüzde 1'dir. Bir torbanın geri kazanımı, yenisini üretmekten kat kat pahalıdır. Geri dönüşüm projelerince 1 ton plastik torbanın işlenme ve dönüşümü 4 bin dolara mal olurken, bunların bilahare yeni olarak marketlere satışı sadece 32 dolardır. 1975'teki bir araştırmaya göre, okyanuslarda dolaşan gemiler yılda yaklaşık 3 milyon 700 bin kilogram plastik torbayı denizlere boşaltmışlardır. Dünya yüzeyi henüz bir plastik çöplüğüne dönmemişse, bunun nedeni denizlerin dibinin çöplük olarak kullanılmasındandır." Doğaya bırakılan plastik torbaların rüzgarla en ücra köşelere kadar ulaştığını, ızgaralardan sızarak kanalizasyon yoluyla deniz, göl ve nehirlere karıştığını belirten Peker, plastik torbaların ışık altında kimyasal çözünmeye uğradıklarını anlattı. Peker, çözünen plastiklerin zaman içinde daha küçük ve daha zehirli petro-polimerlere bölündüklerini ifade ederek, "Plastik poşetlerin kimyasal çözünmesiyle toprak ve suya zehir karışır. Sonuçta bu mikroskobik zehirli parçacıklar besin zincirine girer. Ayrıca denizler ve nehirlerde kirlilik oluştururlar ve kanalizasyon sistemlerini tıkarlar" dedi. Neredeyse Antarktika'dan, Kuzey Denizi'ne kadar dünyada hemen hemen her deniz kuşunun midesinde plastik atık bulunduğunu dile getiren Peker, şunları anlattı: "Bunun yanı sıra, naylon poşet üretimi petrol gibi yenilenemeyen enerjinin git gide azalmasına yol açmaktadır. Bir naylon poşet üretmek için harcanan enerji yaklaşık olarak bir arabanın 100 metre boyunca yol almasını sağlamaktadır. Ayrıca bu poşetlerin bertaraf edilmesi üretiminden çok daha pahalıya mal olmaktadır. Bu poşetlerin doğada kendiliğinden yok olması da çok uzun süreler almaktadır. Ortalama 10-15 dakika kullandığımız bir naylon poşetin doğada kendiliğinden tümüyle yok olması için yüzlerce yıl gerekir. Tüm bu sebeplerden dolayı birçok ülke naylon poşet kullanımına kısıtlama getirmektedir. Örneğin, Bangladeş plastik torba kullanımını yasaklamıştır. Çin, kullanımını paralı yapmıştır. İrlanda, Avrupa;da bir ilk olarak, 2002;de plastik torbaları vergilendirmiş ve bugüne kadar ülkede plastik torba kullanımında yüzde 90 azalma kaydedilmiştir. İsrail, Kanada, Batı Hindistan, Botswana, Kenya, Tanzanya, Güney Afrika, Tayvan ve Singapur;da ise yasaklanma yolunda ciddi adımlar atılmıştır." "Kişisel bilinç oluşturmalı" Peker, bu tip tedbirlerin naylon poşet kullanımını oldukça azalttığını vurgulayarak, şunları söyledi: "Naylon poşet kullanımının azaltılması ekonomik açıdan da tasarruf anlamına gelmektedir. Örneğin Çin;de naylonun ücretli yapılması her yıl yaklaşık 37 milyon fıçı petrol tasarrufu gerçekleştirmesine sebep olmuştur. Ülkemizde her on kişiden biri naylon poşet yerine bez torbalar ya da kese kağıtları kullansa ortalama bir yaşam süresi boyunca 15 milyar naylon poşet kullanılmamış olacaktır. Bu da hem çevre hem de ekonomi açısından olumlu bir gelişme olacaktır. Bizde ülke genelinde bu tip tedbirleri alırsak, hem ülke ekonomisine bir katkı sağlamış, hem de çevre kirlenmesi açısından büyük bir problemi azaltmış oluruz. Tabi ki öncelikli olarak bu konuda kişisel bilincin oluşturulması gerekmektedir. Bir ülke hiçbir tedbir almadan ve yaptırım uygulamadan da plastik poşet kullanımını minimum seviyeye indirebilir. Bu konuda halkın bilinçlendirilmesi en önemli husustur. Halkın bu konuda bilinçlendirilmesinde basın, yerel yönetimler, öğretmenler ve akademisyenlere büyük iş düşmektedir." AA
  14. Uzmanlar, sofranızdan eksik etmeyin diyor eksik etmeyin diyor. Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, kansere ve enfeksiyona karşı koruyor. Uzmanlar, sofradan eksik etmeyin diyor. Maydanoz, vitamin ve demir deposu. Uzmanlar, manav ve pazar tezgahlarında her mevsim bulabileceğiniz maydanozu sofranızdan eksik etmeyin diyor. Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, kansere ve enfeksiyona karşı koruyor. Beslenme Uzmanı Çiğdem Çetinkaya, "Romatizmal hastalıklara karşı, kalp damar sertliklerinde mutlaka tüketilmesi gereken bir gıda. İdrar yolları enfeksiyonlarında, böbrek taşları olan kişilerde mutlaka tüketilmesi gerekir" dedi. Son yıllarda maydanoz tüketimi hızla artıyor. Maydanoz zayıflama reçetelerinin de favorisi. Uzmanlar bu her derde deva bitkinin çiğ tüketilmesini öneriyor. TRTHaber
  15. 2.200 yarısı etmiyordu ne iyi ne kötüydü normalin 1.750 bunuda hiç vermesinler en iyisi sonra Milet vekileri açkalır sonra yazık olur
  16. Çok teşekür ederiz Can
  17. Sabine Artık Çok �Yahşi�

    Çok güzel bir haber tşk canım
  18. 02 -03 Haziran 2011 Perşembeyi Cumaya Bağlayan Gece Regaib Kandili 2011 Regaip Kandili Hakkında.. Regaib Kandilinde biz Müslümanlar ne yapmalıyız? Bu geceyi ibadetle ihya etmenin sevabı pek çoktur. �Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir. � (Tevbe Suresi, 128) Allah (c.c) katında zamanların değerleri birbirine eşittir. Ancak öyle zamanlar vardır ki o zamanlarda öyle hadiseler olur ki, o vakte diğer zaman dilimlerinden daha üstün bir değer kazandırır.eceb-i şerîfin ilk Cuma gecesine isabet eden Regâib Gecesi�de bu müstesna zamanlardan biridir. Cuma geceleri böyle kıymetli vakitlerden biridir. Regaib Gecesi gibi iki kıymetli gecede biraraya gelince, bu gece dahada bir kıymetli oluyor. Bu gece, yalvarış ve yakarışların Yüce Mevla�ya sunulduğu ve O�nun rahmetinden af istenildiği umut, huzur ve müjde gecesidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Regaib gecesinin içinde bulunduğu Recep ayında çok dua eder, namaz kılar, oruç tutar, iyiliklerin her çeşidini yapar, sadaka vermeye özen gösterirdi. İdrak ettiğimiz mübarek Regaib Kandili vesilesi ile ruhumuzu karartan kötü duygu ve düşünceleri kalplerimizden atalım. İbadetin zevkinden bizi mahrum eden nefsin kötü arzularını frenleyelim. Gönül dünyamızı bulandıran haset, kin, düşmanlık gibi kötü duygulardan temizleyelim.
  19. Düşünceyle hareket eden robotik ayak Japonlar engellilerin yürümesini kolaylaştıracak düşünceyle hareket ettirilen bir robotik ayak geliştirdi. 30 mayıs 2011 BOCHUM - Almanya'nın Bochum şehrinde tanıtılan ve HAL (Hybrid Assitive Limb - Hibrit Yardımcı Uzuv) adı verilen robotik uzuvlar sâyesinde engelliler ya da felçliler yürüyebilecek. Engeli olmayanlar ise Cyberdyne şirketinin geliştirdiği robotik uzuvlar sayesşnde çok daha ağır yükleri kaldırabilecek. Tsukuba Üniversitesinden Dr. Yoshiyuki Sankai tarafından geliştirdiği robotik uzuvlar, sırt çantası şeklindeki bir güç kaynağından ve bilgisayar sisteminden oluşuyor. 23 kilogram ağırlığındaki mekanizma bel kısmına bağlanarak düşünce gücüyle kontrol ediliyor. Hareket etmeye karar verildiğinde, beyin kas sistemine sinir sinyalleri gönderiyor. Cihaz da sensörü sayesinde bu sinyalleri alarak robotik ayakların işlemesini sağlıyor. 5 saat şarj edilmesi gereken cihaz sadece engellilere hitap etmiyor. Rehabilitasyon ve fiziksel egzersiz için de kullanılabiliyor. Cihaz, ağır nesnelerin taşınmasında ve arama-kurtarma operasyonlarında da kullanılabilecek. NTVHaber
  20. Her Derdin Dermanı Kaysı

    Her derdin devası kayısı İçerdiği bol miktardaki B vitamini sayesinde birçok hastalığa karşı koruyucu özelliği bulunan kayısı, bağırsakları çalıştırıcı özelliğiyle kabızlığa da iyi geliyor Uyku sorunu çekenler için de birebir olan kayısının çabuk sinirlenen ve stresli olanlar için de faydası olduğu bilinir İştah açıcı ve hazmı kolaylaştırıcı etkisi ile doktorlar tarafından çocuklara ve hastalık sonrasındaki nekahat devresindeki kişilere tavsiye edilen kayısıyı midesi zayıf olanların çok fazla tüketmemesi gerekiyor Kayısı suyunun veya kayısı hoşafının; Ramazan ayında, iftarda yani oruç açarken içilmesi çok yararlı olur Kayısı, sindirim sorunlarına iyi gelir, stresi ve kansızlığı önler, cilt bozukluklarının tedavisinde etkilidir, büyümeye yardımcı olur, görmeyi güçlendirir, bağışıklık sistemini korur, kalp kasları ve sinirlerin iyi çalışmasını sağl Ayrıca kayısı, sivilce ve siyah noktalar için de vazgeçilmezlerin başında geliyor. Uzmanlar, taptaze, pırıl pırıl ve pürüzsüz bir cilt için kayısı tüketip kayısı ile yapılan cilt bakım kürlerini ve güzellik maskelerini tavsiye ediyor. Fenolik asitlerin pek çoğunun, “Betakaroten ve C vitamininden çok daha güçlü antioksidan etkiye sahiptir. - Karotenoidlerin; göz ve deri olmak üzere sağlıkta birçok etkileri vardır Potasyum; elektrolit dengesi, sinir sistemi, kalp atışları, vücut beyin hücreleri ve kas dokusu içinde gerekli bir mineraldir. - Kuru kayısı; kabızlıkta tüketilebilir Kayısı tohum yağı; % 50 yağ içeriği ve istenen yağ asidi oranından dolayı fıstık yağı gibi bir yağdır Kayısı yaş ve kuru olarak; fonksiyonel gıdadır. Yani önleyici, koruyucu ve destek gıdalardandır. Yani sağlıklı ve iyi yaşam için gerekli gıdalardandır Fonksiyonel gıda; kendi içerdiği bileşikleri ile hastalıklardan koruyucu, önleyici ve/veya tedavi edici etkiye sahip gıda demektir Kayısı çekirdeği yağı tüm ciltlere uygun doğal bir üründür. - Kayısı çekirdeği yağı, özellikle ileriki yaşlarda ortaya çıkan kırışıklıkları azaltır Kayısı tohum yağı; % 50 yağ içeriği ve istenen yağ asidi oranından dolayı fıstık yağı gibi bir yağdır. Kayısı; yaş kayısı, kuru kayısı, kayısı suyu, kayısı hoşafı, kayısı çekirdeği olarak tüketilmektedir Kayısı’nın ana vatanı tarihi olarak Türkistan yani Orta Asya’dır. Kayısı; 5000 yıldır Türkistan yani Orta Asya bölgesinde bilinmekte ve tarımı yapılmaktadır Kayısı; kemik erimesinin önlenmesinde faydalıdır. - Kayısı, doğal lif açısından zengin olduğundan kabızlığa iyi gelir. Kayısı; bağışıklık sistemini güçlendirir kansızlığa iyi gelir, kan yapımına yardımcı olur ve sinirleri yatıştırır, uyku düzenine yardım eder. Kayısının faydaları - Kayısı; A, B, C ve P vitaminleri, demir, magnezyum, kalsiyum, fosfor, kükürt, bakır, krom ve manganez mineralleri açısından da zengindir. Kayısı; içeriğinde bulunan antioksidanlardan karotenoidler (betakaroten) ve fenolik bileşikler (Prosiyanidinler, hidrosinamik, asit türevleri, flavonoller ve antisiyaninler) ile; kanser, kalp damar hastalıkları, diyabet, iltihaplı durumlar ve kataraktın önlenmesinde ve korunmada yararlıdır Kayısı suyu veya kayısı hoşafı tüketimi; özellikle ara öğünlerde ve akşam yemeklerinde daha yararlı olur Nitriloside’ler, çeşitli gıdalarda bulunan ve doğal, siyanür içeren maddelerdir, yani B17, yani Laetril: “elma, şeftali, portakal, erik, kayısı, kiraz ve üzüm” çekirdeklerinde, acı badem, akdarı, buğday çimi ve esmer buğdayda (kara buğday, sert buğday, durum buğdayı, Siyez buğdayı,karakılçık buğdayı) bulunur. Kayısı çekirdeğinde bulunan Amigdalin yani Vitamin B17 ((Nitriloside), yani (Laetril) kanser önleyici etkilere sahiptir. En fazla acı kayısı çekirdeğinde vardır % 6 civarında Acı kayısı çekirdeğinden vitamin B17 üretmek çok kolay iş, fakat bakanlık tanımını henüz yapmadığı için ülkemiz her yıl çok miktarda para kaybediyor. Bu size uçuk gelmesin. - Çünkü Vitamin B17′nin satış fiyatı; kilosu 1 milyon dolardır Günde 7 tane kayısı çekirdeği ortalama tüketim önerisidir. - Kayısı çekirdeği de fonksiyonel gıdalardandır. Kayısı çekirdeği ve yağı, bileşimindeki yüzde 95 doymamış yağ asidi, yüzde 5 doymuş yağ asidi içeriği, içeriğindeki yüksek E vitamini ve ideal oleik-linoleik asit oranı ile kolesterol düzeyini düşürebilmesi, kabızlık giderici oluşu ve öksürük söktürücü oluşu gibi özellikleri de kayda değerdir. Kayısı çekirdeği içeriğindeki yağ oranları; % 62 oleik asit ve % 28 linoleik asit , % 7 palmitik asit, % 2 palmitoleik asit, % 2 stearik asit. Kayısı çekirdeğinin 100 gramında 113 mg magnezyum, 37 mg kalsiyum, 5 mg potasyum, 3 mg çinko, 2 mg demir, 2 mg sodyum, 4 mg B3 (niasin), 2 mg C vitamini, 0.3 mg B1 (tiyamin) vitamini ve 0.2 mg B2 (riboflavin) vitamini saptanmıştır Kayısı yağı da yaşlanmayla ortaya çıkan kırışıklıkları azaltır. - Karaciğer rahatsızlığı olanlar kayısıyı çok fazla yememelidirler. Ayrıca mide rahatsızlığı olanlar olgun kayısı yemelidir. - Günde 3 adet kuru kayısı ortalama tüketim önerisidir. Kayısı; kemiklerin sağlığında rol oynar. - Kayısı; üreme düzeni üzerinde etkisi vardır ve cinsel gücü artırmaktadır. - Kayısı; sperm kalitesini artırır - Kayısı; cildi, korur ve güzelleştirir. - Kayısı; iştah açar, kan yapar, bedensel ve ruhsal yorgunlukları alır İNTERNETHABER
  21. MR, intihara teşebbüs riskini belirleyebilecek! Beynin iki lobunu birbirine bağlayan küçük bir bölümün "zayıflamasının" intihar eylemlerinin kaynağı olabileceği belirlendi! Fransız ve Avustralyalı bilimadamlarının yaptığı araştırmaya, 21'i en az bir kere intihara teşebbüs etmiş, 180'i depresif, 65 yaş ve üzerindeki 435 kişi katıldı. MR, iki lobun arasındaki "korpus kallosum" bölümünün intihara teşebbüs edenlerde daha küçük olduğunu gösterdi. İntihara teşebbüs edenlerde bu bölümün 219,5 mm2, depresiflerde 245,5 mm2, diğer gruptaki sağlıklı kişilerde ise 249,5 mm2 olduğunu belirten araştırmacılardan Sylvaine Artero, bu bölgenin küçülmesinin intihar eylemlerinin sonucu değil sebebi olabileceğini bildirdi. Gençlerin de katıldığı başka araştırmaların yapılması gerektiğini ifade eden Artero, bölgedeki küçülme nedeniyle sinirler arasındaki bağlantının zayıfladığını, bu durumun da sorunları çözme becerisinin azalması gibi bilişsel anormalliklere yol açabileceğini vurguladı. Bilimadamı, araştırmanın ilk aşamada olduğuna dikkati çekerek, sonuçların başka araştırmalarla da doğrulanması halinde MR sayesinde uzmanların kişilerin intihara teşebbüs riskini belirleyebileceğini belirtti. Konuya ilişkin makale, Fransız "Le Point" dergisinin internet sitesinde yayımlandı. Habertürk
  22. Robot kollar ve bacaklar yolda! 29 Mayıs 2011 Bilgisayar oyunları bir bir gerçek oluyor ve mümkün değil gibi görünen şeyler, hayat buluyor. Karşınızda teknolojinin son bombası. Detayları haberimizde bulabilirsiniz. Almanya'nın Bochum şehrinde bir fuarda, son derece çarpıcı bir ürün tanıtıldı. Cyberdyne isimli firmadan gelen habere göre Hybrid Assistive Limb (Melez Yardımcı Uzuv) adı verilen robotik uzuvlar sayesinde pek çok olanaksız şey gerçekleşebilecek. Bunların arasında belki de en önemlisi uzuvlarını kaybeden engellilerin, hayat kalitelerini geri almaları olacak. Oluşumlar bu kadarla da sınırlı kalmayacak: Cyberdyne'ın geliştirdiği robot kollarla, insanlar müthiş ağırlıkları kaldırabilecek. Oyunlar Gerçek Olursa Görünüşe göre, bilgisayar oyunlarının gerçeklikle kavuştuğu bir çağa ilerliyoruz. Japonya Tsukuba Üniversitesi profesörlerinden Yoshiyuki Sankai ve ekip arkadaşlarının ürettiği robot parçalar, çanta biçimindeki bir güç kaynağından ve bilgisayar sisteminden oluşacak. Uzvu takan kişi hareket etmeye karar verdiğinde, beyin gerekli kaslara sinyal yollayacak. Sinyal, sensörlerle algılanacak. Böylece kullanıcılar, sisteme hükmedebilecek. www.ihlassondakika.com
  23. Türkiye kök hücre naklinde merkez olacak! "Türkiye'deki nakil merkezlerinin çoğu, Avrupa'dan, Balkanlardan, Kuzey Irak çevresinden ve Türk Cumhuriyetlerinden kök hücre nakli yapılmak üzere hasta alacak duruma gelecek" Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Başhekim Yardımcısı, Hematoloji Ana Bili Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Hematoloji Derneği Kök Hücre Nakli Ünitesi Bilimsel Alt Komitesi Sekreteri Doç. Dr. İsmail Sarı, 5 yıllık bir süreçte Türkiye'deki nakil merkezlerinin Avrupa'dan, Balkanlardan, Kuzey Irak çevresinden ve Türk Cumhuriyetlerinden kök hücre nakli yapılmak üzere hasta alacak duruma geleceğini söyledi. Sarı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kök hücre nakli konusunda bundan 2-3 sene öncesine kadar Türkiye'nin çok kötü bir durumda olduğunu belirterek, şu an için kök hücre konusunda büyük mesafeler alındığını kaydetti. Birkaç yıl öncesine kadar lösemi hastalarının hem tedavi görmede, hem de nakil yaptırmada sıkıntılar yaşadığına değinen Sarı, ''Yatak sayımız sınırlıydı. Ruhsatlı merkez sayısı çok azdı. Şimdi yavaş yavaş lösemi hastalarının çektiği sıkıntıların iyi yansıtılması nedeniyle bu arttı. 500 civarında kök hücre nakli yapılırken, bugün 2 bin sınırına dayandı. Biz de onlardan biri olacağız'' dedi Hematolojik açıdan Türkiye'nin çok büyük bir gelişme kaydettiğini dile getiren Sarı, ''Akut lösemide eskiden yurt dışında yapılan tedaviler artık ülkemizde yapılıyor. 5 yıllık süreç içinde Türkiye'deki nakil merkezlerinin çoğu, Avrupa'dan, Balkanlardan, Kuzey Irak çevresinden ve Türk Cumhuriyetlerinden kök hücre nakli yapılmak üzere hasta alacak duruma gelecek'' diye konuştu. ''NAKİLDE BAŞARI İÇİN BAŞLANGIÇ TEDAVİSİNDEKİ SORUN ÇÖZÜLMELİ'' Türkiye'deki lösemi hastalarının ilk tedavileri için yatırılmalar konusunda hala çok büyük sıkıntılar çekildiğini de bildiren Sarı, şunları söyledi: ''Lösemi hastaları bizim indüksiyon tedavisi dediğimiz, yaklaşık ortalama 30 gün süren başlangıç kemoterapisi için yer bulmada hala büyük sıkıntılar çekiyor. İstanbul'un durumu ortada, 20 milyon nüfuslu bir şehir. Avrupa ve Anadolu yakasında lösemi hastaları için ayrılan kamu hastanelerindeki yatak sayısı neredeyse bizim yatak sayımıza eşit. Oradan bile hastalar bizi arıyor 'Başlangıç kemoterapisi için yer var mı' diye. Nakil ünitelerinin sayısının artmasıyla nakil sorunu hemen hemen çözüldü, fakat nakilin başarılı bir şekilde yapılabilmesi için nakil öncesi başlangıç tedavisiyle lösemi hücrelerinin tamamına yakınını yok edilmesi gerekiyor, aksi takdirde ilik tutmuyor. Umarım bu konunun da üzerine gidilerek çözümlenir.'' PAÜ'nün Kök Hücre Nakil Ünitesi'nin Ulusal Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Koordinasyon Kurulu'ndan ruhsat aldığını bildiren Sarı, ''PAÜ'de kök hücre nakli ünitemiz hizmet vermeye başladı. Son teknolojiyle donatılmış 7 odadan oluşan bir nakil ünitemiz var. Bu yaklaşık bir ayda 7-10 hasta, senede de 100-120 civarında hastaya nakil yapma potansiyeli demektir. Şu anki güncel verilerle, Ege Bölgesi'ndeki en fazla erişkin yatak sayısına sahip kök hücre nakli ünitesiyiz'' dedi. İhlashaber
  24. Acı Otu Kansere Bitkisel Çözüm

    Kansere bitkisel çözüm Manisa Kırkağaç'ta 'Ege Lokman' olarak tanınan Şevki Güngör, "Amacımız, Latince ismi inula olan acı ot bitkisiyle başta lösemi olmak üzere her türlü kanserin kökünü kazımak" dedi. 1956 yılından beri bitkiler üzerinde araştırma yapan Herbalist Mehmet Emin Güngör'ün oğlu olan Şevki Güngör, "Acı otun kanserli hastalarda kullanıldığında vücuttaki kanserli hücreyi bulup yok ettiğine dair bilgiler var. Bunu Ege Üniversitesi'nde de yaptırdığımız araştırmayla doğrulattık. Aldığımız sonuç bu yönde. Acı otu kullanan kanserli hastalarda hızla iyileşme gördük" dedi. Güngör, kendilerine gelen kanser hastalarından patoloji raporlarını da yanlarında getirmelerini istediklerini belirterek, "Çünkü biz muayene yapmıyoruz. Tedavi gördükleri hastanelerden alınan raporları inceleyerek tertip veriyoruz. Ürünlerimiz ilaç değil, tamamen bitkisel otlar ve sulardan oluşuyor. Biz ürünlerimize güveniyoruz, insanlar da bize güvensin" dedi. Güngör şunları söyledi: "Bunu piyasada merdiven altı imalathaneler olarak bilinen yerlerde, steril olmayan, sağlık kuralları hiçe sayılmış yerlerde üretenler var. Biz Ege Lokman olarak sağlığa son derece önem veren bir kuruluşuz. Tüm dünyada hızla yayılan domuz gribinden korunmak için özellikle hamileler ve çocukların bağışıklık sistemini güçlendirmeleri gerekiyor. Bu da bitkilerle olur. Aşı yaptırıp yaptırmama konusunda insanların kafası karışık, H1N1 gribinden korunmak için öncelikle bağışıklık sistemini güçlendirmek lazım. Biz kendi ürünümüz olan macun yaptık. İçinde ısırgan otundan kenger tohumuna balından arı sütüne kadar her şey var. Bu macunu yiyen ne kansere ne de domuz gribine yakalanır, her hastalığın ilacı tabiat eczanesinde". Haber7
  25. Kulağızda beliren bu seslere, 'Biri beni anıyor' deyip de geçmeyin... Kulakta, ''vızıltı, zil çalması, şelale akması, tıslama, cırcır böceği sesi'' gibi tarif edilen kulak çınlamasının işitme kaybına neden olabilecek problemlerin habercisi olabileceği bildirildi. Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Alp Demireller, AA muhabirine yaptığı açıklamada, işitme yollarında yer alan sinir hücrelerinin, işitme kaybı sonucu bir elektriksel aktivite ürettiklerini ve bunun beyin tarafından çınlama sesi olarak algılandığını söyledi. Çocuklar da dahil olmak üzere her yaşta görülebilen rahatsızlığın yaş arttıkça görülme sıklığının fazlalaştığını belirten Prof. Dr. Demireller, çınlamanın nedenlerini şöyle açıkladı: ''Kulak yolundaki yabancı cisimler, kulak kiri, orta kulakta sıvı toplanması, enfeksiyon, kulak zarı ve orta kulak kemikçiklerinin hastalıkları, yaşlılığa bağlı çınlamalar, gürültüye maruz kalma, kulağa zararlı ilaç kullanımı (bazı antibiyotikler ve romatizma ilaçları, uzun süre aspirin kullanımı gibi), 'meniere' hastalığı, nadir karşılaşılan sinir tümörleri, hormonal değişiklikler (hamilelik, menopoz, tiroid disfonksiyonu), baş ve boyun bölgesindeki damar genişlemeleri çınlamanın nedenleri arasındadır.'' Prof. Dr. Demireller, sebep her ne olursa olsun kulakta ''vızıltı, zil çalması, şelale akması, tıslama, cırcır böceği sesi'' gibi tarif edilen kulak çınlamasının, işitme kaybına neden olabilecek problemlerin habercisi olabileceği, bu nedenle hafife alınmaması ve mutlaka bir hekime başvurulması gerektiğini bildirildi NASIL TEDAVİ EDİLİYOR? Prof. Dr. Demireller, vakaların çoğunda özel bir tedavinin bulunmadığını kaydederek, öncelikle ayrıntılı hikaye alınarak fizik muayene ve tetkikler yardımıyla sebebin bulunmaya çalışılması gerektiğini ancak buna rağmen kulak çınlamasının nedeninin çoğu zaman bulunamadığını söyledi. Neden ortaya konulmamış olsa da bazı durumlarda ilaçların etkili olduğunu anlatan Prof. Dr. Demireller, ''Ancak çoğu ilacın etkinliği yüzde 50'yi geçmemektedir. Çınlama özellikle çevre sessiz olduğu zaman rahatsız edicidir. Bu koşullarda alçak sesle müzik dinlemek gibi sürekli ama rahatsız etmeyecek bir ses üreterek kişinin kulak çınlamasını unutması önerilir. İşitme azlığı olan kişilerde bazen çınlamanın kullandıkları işitme cihazı tarafından da azaltıldığı söylenmektedir'' dedi. Prof. Dr. Demireller çınlama rahatsızlığı olan kişilerin şunlara dikkat etmesi gerektiğini dile getirdi: ''Yüksek sesli müziğe maruz kalınmamalı. Kan basıncı sürekli kontrol ettirilmeli. Toz alımı kısıtlanmalı, yani tozlu ortamlardan mümkün olduğunca uzak durmalı. Sinir sistemine uyarıcı etkisi olan kahve, kola ve sigaradan uzak durmalı. Günlük egzersizlerle kan akımı düzenlenmeli. Şeker hastalığı, hipertansiyon gibi sistematik hastalığı bulunanlar bu hastalıklarının tedavisine mutlaka uymalı, çünkü bu, tüm organlar gibi kulak sağlığı için de önemlidir.'' AA