Sumeye

Üye
  • İçerik sayısı

    4.137
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    22

Sumeye kullanıcısının paylaşımları

  1. Engellilerin 2022 maaşları kesiliyor

    İşlerine geln kanu çıkaryorlar maş artırımı ile birtek milet vekilerinin işine yarıy pirtosto deyilde ne yapsakta kimsenin umurunda deyil Engeliler Bana zaten vermiyorlar Babamın Üstüne SSK m var diye
  2. Faruk Çelik Müjdeyi Verdi

    Bilgi için tşk Berrincim
  3. Felçli Köpeğe Kök Hücre..

    Bizlere deyil ama bizden sonaki nesile bir umut
  4. Her insanda aynısı olmuyor malesef benim mesela his hareket oldugu yıllardır denemediyim tedavi kalmadı ve kasılmayı sipazmayı azaltamadım kolarım hariç güçlendiremedim Artık Allahtan bekliyorum başka dedavi şekli şifa
  5. Omurilik Felçlilerine Mucize Kök Hücre Aşısı

    Tıpta çok güzel bir gelişme İnşallah Bir anönce tedaviye geçilirde bizler gibi bütün çaresiz Omurilk felçliler kurtulur Bu güzel Haber için tşk Berincim
  6. Felç Tedavisinde Yeni Yöntem

    İnşallah Bütün hastalıkların çaresini bulurlar Haber için tşk Berrincim
  7. Kök Hücre Ameliyatı Oluyorum..

    Çok geçmiş olsun Ahmet inşallah hayırlı olur Ben bugün tlfle görüştüm Ahmetle inşallah hepimize hayırlı olur
  8. Felçli Omurgayı Tedavi Ettiler!

    Felçli omurgayı tedavi ettiler! 08 Mayıs 2012 Kocaeli Üniversitesi Kök Hücre ve Gen Tedavileri Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde (KOGEM) görevli bilim adamları, omuriliğinde deneysel hasar oluşturulan felçli fareyi kök hücre tedavisinin 28. gününde yürütmeyi başardı. KOGEM Müdürü Prof. Dr. Erdal Karaöz, hayvanların kemik iliğinden elde ettikleri kök hücre ve gen tedavisini deneysel omurilik hasarı oluşturdukları hayvanlarda test ettiklerini belirterek, kronik olmayan omurilik hasarlarında kök hücrelerin işe yaradığını tespit ettiklerini ifade etti. Kök hücreyi genle birlikte omurilik hasarının meydana geldiği bir farede kullandıklarını söyleyen Karaöz, “Deneyde fareye verdiğimiz kök hücreler aslında doğrudan sinir hücrelerine dönüşmekten ziyade oradaki hasarı onarıcı mekanizmalar şeklinde işlev görüyor. Kök hücrelerin salgıladıkları protein hücre ölümünü yavaşlatıyor ve yeni damar oluşumunu tetikleyerek tedavinin 28. gününde hayvanın yürümesini sağlıyor” dedi. Karaöz, omurilik hasarı oluşturdukları farenin üç farklı bölgesine kök hücreleri enjekte ettiklerini ve iyi sonuçlar aldıklarını belirterek, şöyle konuştu: “Bu çalışmaları artıracağız. Omurilik hasarlarının tedavisi zor. İlaçla tedavisinden ziyade yukarısı ile aşağısı arasında temas kesiliyor. Dolayısıyla bu teması sağlamanın yegane yöntemi bizim yaptığımız gibi kök hücre tedavisiyle kopmuş ya da hasarlanmış aşağısı ile yukarısı arasında irtibatı sağlamak. Tabii hasar çok büyük olursa geri dönüş olmayabilir ama geliştirdiğimiz bu yöntemi farelerde uyguladığımızda farenin 1 hafta sonra sürünerek yürüdüğünü, 3 hafta sonra ayaklarına basabildiğini ve 28. gün tamamen yürüyebildiğini gördük. Herhangi bir laboratuvarda ortaya çıkan yeni bir keşfin insanlara uygulanabilmesi için zamana ihtiyaç var.” UMUT IŞIĞI OLACAK Gelecekte birçok sağlık sorunu için kök hücrelerin umut ışığı olmaya devam edeceğini söyleyen Karaöz, şunları kaydetti: “Farede denediğimiz bu çalışmamız bilimsel ve etik kurallar çerçevesinde Sağlık Bakanlığı’ndan izin alınarak, herhangi bir yan etkisinin olmadığı kanıtlandıktan sonra omurilik felci olmuş hastalarda kullanılabilecek. İnsanlarda denemeden önce bu uygulamaların zararı olmadığının kanıtlanması lazım. Bunu sağladıktan sonra zaman içinde önce küçük hasta gruplarında, sonra büyük hasta gruplarında denenecek, rutin uygulama haline gelecek. Fakat buradaki en önemli noktayı belirtmek istiyorum. Yaptığımız bu çalışma erken dönemde omurilik hasarı oluşmasında etkili oluyor. Kronik omurilik hasarlarında etkili olup olmayacağı daha kesin değil.”
  9. Kök Hücre Ameliyatı Oluyorum..

    Hayırlısı olur inşallah Ahmet önce senin için sonrada bizler için senden güzel haberler bekliyoruz güle güle git hakına hayırlı olsun inşallah
  10. Tanısana Hadi

    Tanısana Hadi Biyoloji dersinden yapılacak sınav için sınıftaki herkez acayipçalışmış, notlar Fotokopiler Havada uçuşmuş. Daha sonra sınavın yapılacağı Gün gitmişler bir de bakmışlar, ortada Kağıt Kalem yok sadece sıra sıra mikroskoplar. Hocada başlarında bekliyorken demiş ki, "Bumikroskaplarda lam'da bir böceğin bacağı var, sınavınız bacağından böceği tanımak" Tabihemen itirazlar ama fayda etmemiş, hoca dediği dedik. Öğrenciler mikroskopların başına geçmiş. Ama bir şey yapamıyorlar. En sonunda biri dayanamamış, kapıyı çarpıp çıkmış. Hoca arkasından seslenmiş "Kimsin ulan sen, kapıyı çarpıp çıkıyorsun?" Kapı hafifçe aralanmış ve bir bacak uzanmış " Tanısana hadi lan tanısana kim olduğumu"
  11. E-reçete 24 Nisan'da pilot il Eskişehir'de başlayacak Sağlık alanında yaşanan suiistimallerin önünü geçecek elektronik reçete uygulaması, 24 Nisan'da pilot il Eskişehir'de başlayacak. E-reçetinin yenilikleri ve faydaları: Çetin Çiftçi'nin haberi Sistem sayesinde hem SGK, hem doktorlar, hem eczacılar, hem de hastaların karşılaştığı sorunlar büyük ölçüde ortadan kalkacak. Hayali reçeteler de tarihe karışacak. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), birçok usulsüzlüğün yaşandığı sağlık harcamalarını kontrol altına alacak bir projeye imza atıyor. Sağlık hizmetlerinden faydalanan tüm vatandaşları ilgilendiren sistemle sağlık karnesinde olduğu gibi kağıt reçete de uygulamadan kalkıyor. Yeni sistem ile hem daha sağlıklı bir işleyiş hem de suiistimallerin önüne geçilmesi hedefleniyor. Sistemin hizmete başlaması ile vatandaş ilacını TC kimlik numarası ile eczaneden alabilecek. Yanlış ilaç verme, hekimin belgisi dışında reçete yazılması, başkasının adına ilaç alma, sahte reçete, reçetenin kaybolması veya yırtılması gibi problemler ortadan kalkacak. Kamunun bu sektörde yapılan usulsüzlükler nedeniyle uğradığı trilyonlarla ifade edilen zararların da önüne geçilebilecek. KAĞITTAN BÜYÜK TASARRUF SGK Eskişehir İl Müdürü Cahit Gürsel Akpolat, yeni sistem ile ilaç kullanımına ilişkin olarak oluşturulan elektronik raporlar, ayaktan ve yatan hastalara yapılan tüm tetkik-tedavi-ilaç-malzeme işlemine ait kayıtlarının elektronik ortama alınacağını söyledi. Türkiye'de günde 1.5 milyon reçete kağıdı kullanıldığını dile getiren Akpolat, sadece kağıt tasarrufu açısından değerlendirilmesi halinde bile sistemin büyük tasarruf sağlayacağını kaydetti. Süreç içerisinde faturaların da elektronik olarak alınabileceğini dile getiren Akpolat, Eskişehir'in uygulamaya hazır olduğunu ve 24 Nisan salı günü başlanılacağını dile getirdi. Tüm Türkiye'de ise sisteme 1 Temmuz'da geçilecek. ECZACILARIN İŞİ KOLAYLAŞIYOR Reçetenin kaydı aşamasında yaklaşık 31 çeşit bilgiyi Medula eczane provizyon sistemine kaydetmek zorunda kalan eczacıların işi de kolaylaşıyor. Eczacılar sadece 6 çeşit bilgiyi sisteme kaydedecekler. Eczaneler farkına varamadan işledikleri sahte reçetelerden dolayı da artık ceza yemeyecekler. GÜNDE 300 REÇETE YAZAN VAR SGK yaptığı denetimde bir günde 60 ila 300 arasında reçete yazan 861 hekim tespit etti. Bir hekimin bir yılda yazdığı reçete sayısı ise 67 bini buluyor. Toplamda 861 hekim bir yılda 12 milyon 400 bin reçete yazmış. Bir başka örnekte ise bir bayan hastaya bir yıl içerisinde 49 adet reçetede 120 değişik ilaç yazıldığı tespit edildi. SGK yeni sistem ile bu tür suiistimallerin önüne geçecek ve daha kolay denetleme imkanına kavuşacak. E-reçetinin yenilikleri ve faydaları * Hekimin bilgisi ve kontrolü dışında, o hekime ait reçete üretilemeyecek. * Eczanede hekimin yazısının okunamaması yada yanlış ilaç verme olayları ortadan kalkacak. * Reçetenin kaybolması, yırtılması gibi olaylar yaşanmayacak. * Sahte reçetelerden dolayı eczaneler yaşadıkları cezai durumlar yaşanmayacak * Reçetenin kaydı aşamasında eczacılar yaklaşık 31 çeşit bilgiyi Medula eczane provizyon sistemine kaydetmek zorundalar. E-reçete sonrası ise eczacılar yalnızca 6 çeşit bilgiyi sisteme kaydedecek. * Kağıt reçetede tahrifat, ilaç eklenmesi gibi kimin tarafından yapıldığının tespitinin zor olduğu durumlar oluşmayacak, eczaneler cezai işlemlerle karşılaşmayacak. * Eczaneler geri ödeme amacıyla elektronik reçeteleri ve eki belgeleri kuruma teslim etmeyecek. * Kurum ve üçüncü kişiler tarafından yapılacak inceleme ve denetimlerde ilgili reçeteye ulaşmak açısından yaşanan sorunlar ortadan kalkacak. BUGÜN GAZETESİ
  12. Sinüzit beyin iltihaplanmasına ve körlüğe neden olabilir! Denizli Devlet Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Ahmet Serdar Saraçel, sinüzit hastalığının tedavi edilmediğinde, iltihabın göz çukuru içine yayılması ve körlüğe kadar gidebilen görme bozukluklarıyla beyin iltihaplanmasına neden olabileceğini kaydetti. İHLAS SON DAKİKA - Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Ahmet Serdar Saraçel mevsim değişikliği, alerjik reaksiyonlar, vücut direncinin düşmesi ve banyodan sonra hemen dışarı çıkılmasının sinüzitin oluşmasına zemin hazırladığını belirtti. Özellikle kronik sinüzitin tedavi edilmezse ciddi boyutta sağlığı tehdit ettiğini ifade eden Op. Dr. Saraçel şunları söyledi: "Burun çevresindeki sinüs adı verilen boşlukların iltihaplanmasına sinüzit adı verilir. Genel olarak söylemek gerekirse sinüsleri temizleyen ince kanallar tıkanırsa sinüzit hastalığı başlar. Sinüs kanallarının tıkanıklığına bazı burun içi ve sinüslerle ilgili yapısal koşullar, tekrarlayan üst solunum yolu enfeksiyonları, alerjik sebepler, burun ve geniz eti gibi oluşumlar yol açabilir. Sinüzit genel olarak akut ve kronik olarak ikiye ayrılır. Akut sinüzit yeni oluşan sinüzit anlamına gelir. Uygun tedavi edildiğinde tamamen iyileşir. Ancak kronik sinüzit sinüslerde sürekli bir iltihap anlamına gelir ve tedavisi de zordur. Birçok kez ameliyat gerektirir. Akut sinüzitte şikayetler daha şiddetlidir. Hastayı en çok rahatsız eden şikayetlerden biri ağrıdır. Bu hangi sinüsün iltihaplandığına göre baş ağrısı, yüz ağrısı, göz çevresinde ağrı şeklinde olur. Genellikle öne doğru eğilmekle artar. Ayrıca burun tıkanıklığı, burun akıntısı, koku duyusunda azalma, geniz akıntısı, ateş, çene ve dişlerde ağrı, ağız kokusu, burun kanaması, göz kapakları ve yüzde şişme gibi belirtiler olur." "Beyin iltihabı ve körlüğe kadar gider" Sinüzitin ciddi problemlere yol açmayan bir hastalık olduğunu, ancak dikkat edilmesi gerektiğini kaydeden Dr. Saraçel açıklamasını şöyle sürdürdü: "İltihabın yayılmasına bağlı bazı komplikasyonlar gelişebilir. Bunlardan en önemlileri iltihabın göz çukuru içine yayılması ve körlüğe kadar gidebilen hastalıklar, beyin zarına veya beyin içine yayılarak abse oluşması, iltihabın sinüs içinde abseleşmesi ve kemik iltihabı sayılabilir. Bu tür durumlar oluştuğunda tedavi daha ciddi yapılmalıdır ve ilaç tedavisiyle ameliyat gerektirir. Komplikasyon oluşturmamış kronik sinüzitler Endoskopik Sinüs Cerrahisi denilen yöntemle her hangi bir kesi oluşturmadan kolaylıkla tedavi edilebilir." İHLAS HABER
  13. Doç. Dr. Mehmet Akif Eskan'dan Tarihe Geçecek Buluş ABD'nin Kentucky Eyaleti'ndeki University of Louisville'de öğretim üyesi olan Doç. Dr. Mehmet Akif Eskan, diş eti ve çene kemiği dokularındaki kronik iltihabi hastalıkların, vücudun kendi salgıladığı 'Del-1' adı verilen protein ile tedavi edilebileceğini ortaya çıkardı. Nature Immunology dergisine kapak olan araştırmasına ABD Sağlık Bakanlığı'nın 1.8 milyon dolar destek verdiği Doç. Dr. Eskan, "İlacın bir yıl içinde kullanıma sunulacağını umuyoruz" dedi. Amerika'da tıp araştırmalarının duyurulduğu en prestijli dergilerden Nature Immunology, Mayıs ayı sayısında tarihinde ilk kez bir diş hekiminin çalışmasına yer verdi. Bu diş hekimi, çalışmalarını 2005 yılından bu yana Kentucky Eyaleti'ndeki University of Louisville'de sürdüren Türk bilim adamı Doç. Dr. Eskan olurken, dergi, araştırmayı 'ayın en iyi yayını' seçerek kapağından duyurdu. Parlak bir eğitim geçmişine ve kariyere sahip olan Doç. Dr. Mehmet Akif Eskan, diş dokusunu çevreleyen yumuşak (diş eti) ve sert (çene kemiği) dokularının iltihaplanmasının yetişkinlerin yaklaşık yüzde 15'inde diş kaybına neden olan bir kronik durum olduğunu, bundan yola çıkarak 2.5 yıl önce ekibiyle araştırma başlattıklarını söyledi. Diş eti hastalıklarının sadece diş kaybına yol açmadığı, aynı zamanda erken doğum, üst solunum yolu veya kalp rahatsızlıklarına da neden olduğunun bilindiğini vurgulayan Doç. Dr. Eskan, "Araştırmamızda sadece diş eti iltihapları değil yaşlanma ile artan kronik iltihabi hastalıklar mercek altına alındı" dedi. TEDAVİ EDİCİ PROTEİNİ BULDUK Doç. Dr. Mehmet Akif Eskan, bu araştırmanın sonucunda kronik iltihabi hastalıkların, 'Del-1'adlı vücudun kendi salgıladığı protein tarafından tedavi edilebileceğini ortaya koyduklarını belirterek çalışması hakkında şu açıklamayı yaptı: "Kan dolaşımındaki beyaz küre hücrelerinin en çoğunu oluşturan nötrofil hücrelerinin, iltihabi reaksiyonlarda önemli rol oynadığı çok iyi biliniyor. Bu hücrelerin önemli bir özelliği sadece iltihaba neden olan faktöre karşı değil aynı zamanda da etrafındaki sağlıklı dokuların da yıkımına yol açmasıdır. Yani iki ucu keskin kılıç gibidir azlığında vücut yeterli cevap veremez, çokluğunda ise etrafındaki sağlıklı dokulara hasar verir. Dolayısıyla bu beyaz kan hücrelerinin kontrollü bir şekilde çalışması insan sağlığı için çok önemlidir. Aksi takdirde akut olan iltihabi reaksiyonlar zamanla kronik hal alır ve kanser veya bazı bağışıklık sistemi hastalıkları gibi ciddi hastalıklara yol açabilir. Araştırmamızla, dünyada ilk kez bu nötrofillerin iç etkenler tarafından nasıl kontrol edildiğini ve bu kontrol mekanizmasında çok kritik bir rol oynayan Del-1 adlı proteinin yaşlanmayla miktarının azaldığını açıkça gösterdik. Bu çalışma sadece diş eti dokuları tedavisi için değil, aynı zamanda diğer pek çok sistemik kronik iltihabi hastalıkların (multiple sclerosis, romatoid eklem hastalığı ve kronik bağırsak iltihabı hastalığı gibi) tedavisi için de bir ümit ışığı yaktı. Del-1 adlı proteinin en önemli özelliği endojenik olmasıdır. Yani vücudun kendi yaptığı bir protein olması ve enjekte edilen yerde etkisini lokal olarak göstermesidir. Günümüzde kronik iltihabi hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların çeşitli yan etkileri var. Vücudun kendi proteini olduğu için Del-1 proteini ile tedavide böyle yan etkiler olmayacak." BİR YIL İÇİNDE KULLANIMDA OLACAK Doç. Dr. Mehmet Akif Eskan, ilk çalışmaları fareler üzerinde yaptıklarını, Del-1 proteininin nötrofillerin trafiğini kontrol ettiğini gösterdikten sonra insan çalışmalarına başladıklarını söyledi. Farelerdeki Del-1 proteini ile insanlardaki Del-1 proteininin yüzde 96 oranında benzerlik gösterdiğini saptadıklarını belirten Doç. Dr. Eskan, "İnsanlar üzerinde yaptığımız çalışmalarda aynı etkiyi görmemiz çalışmalarımıza hız kazandırdı. Bu çalışmaların devam edip kısa sürede sonuçlandırılması için ABD Sağlık Bakanlığı araştırmamıza hem manevi hem de 1.8 milyon dolar maddi destekte bulundu. İlacın bir yıl içinde kullanıma sunulacağını umuyoruz. Böylelikle halen romatizmal, bağırsak iltihabı gibi hastalıklarla mücadele eden hastalara büyük yararımız dokunacağını ümit ediyoruz" dedi. DOÇ. DR.MEHMET AKİF ESKAN KİMDİR? 1974 Bayburt doğumlu Eskan, 1992'de Bayburt İmam Hatip Lisesi'ni, 1997'de ise Hacettepe Diş Hekimliği'ni okul birincisi olarak bitirdi. 2005 yılında geldiği Amerika'da periodontoloji araştırmalarına devam edip 3 yıl kadar sadece laboratuvar ortamında araştırma yapan Eskan, 2008 yılında University of Louisville Diş Hekimliği Periodontolgy Bölümü'nde uzmanlık, Oral Biology'de master ve 2009'da da aynı üniversitenin Tıp Fakültesi Microbiology ve Immunology Bölümü'nde doktora çalışmalarına başladı. Üç programı eşzamanlı yürütüp 2011 yılında uzmanlık ve doktora derecesini alarak mezun oldu. Eskan'ın uzmanlığının ilk yılında American Periodontolgy Akademi'sinin üç yılda bir ABD genelinde sadece iki kişiye verdiği en prestijli ödülü Harvard Üniversitesi'nden bir uzman ile paylaşması ve bu ödülün 214 yıllık University of Louisville tarihinde ilk olması dikkatleri çekti. Mezuniyet sonrası aynı bölümde asistan profesör olarak hocalığa başlayan Eskan, halen University of Louisville Diş Hekimliği Periodontoloji Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. İhlas Haber
  14. Dünya Sağlık Örgütü'nden korkutan açıklama Dünya Sağlık Örgütü, insanlar tarafından bilinçsiz bir şekilde kullanılan antibiyotiklerin artık mikroplara karşı etkisiz kaldığı uyarısında bulunarak, 'basit çizik bile ölümcül olabilir' dedi Dünya Sağlık Örgütü, (WHO) dünya genelinde bilinçsizce kullanımdan dolayı "modern ilaç" olarak tabir edilen antibiyotik çağının sonuna gelindiği uyarısında bulundu. Independent gazetesine konuşan WHO Genel Direktörü Margaret Chen, önemsiz hastalıklarda bile doktorlar tarafından bilinçsizce önerilen antibiyotiklerin bu kadar yaygın olarak kullanılmasının, sonunda sık sık görülen hastalıklara yol açan mikropları bile mutasyona uğratarak bu ilaca karşı dirençli hale getirdiğine dikkat çekti. Çizik bile ölümcül olabilir Chen, "Antibiyotik sonrası döneme hazırlıklı olun. Bu küresel anlamda modern ilaç çağının sonu anlamına geliyor. Yakında çocukların dizlerindeki çizikler bile ölümcül olabilir. Hastaların kalça protezi gibi basit ameliyatlarda bile hayatlarıyla kumar oynamak zorunda kalabilir" uyarısında bulundu. Chen, antibiyotiklerin bilinçsiz kullanımından dolayı Avrupa genelinde antibiyotiğe dirençli mikroplarda yüzde 50 oranında artış olduğuna dikkat çekti. Hayvanlarda kullanımı için de kısıtlama isteniyor Chen, İngiltere'de 2005-2009 yılları arasında kolibasili bakterisinden zehirlenenlerde yüzde 30 artış olduğunu dile getirdi. Doktorlara, hastalarına uygun antibiyotikler yazmaları ve hastaların da antibiyotik tedavisine harfiyen uyması çağrısında bulunan Margaret Chen ayrıca, antibiyotiklerin hayvan yetiştiriciliğinde kullanılmasına da kısıtlamalar getirilmesini istiyor. Haber 7
  15. Dünya Sağlık Örgütü'nden Korkutan Açıklama

    DSÖ'den antibyotik direnci için şok uyarı Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Margaret Chan, antibiyotiklere karşı direnç kazanan bakterilerin modern tıbbın sonunu getirebileceği uyarısında bulundu. İngiliz Telegraph gazetesinin haberine göre Danimarka'nın başkenti Kopenhag'ta bulaşıcı hastalıklarla ilgili bir konferansa katılan Chan, dünyanın rutin ameliyatları imkansız hale getirecek bir antibiyotik krizi ile karşı karşıya olduğunu söyledi. Şimdiye kadar geliştirilen tüm antibiyotiklerin etkisini kaybedebileceği uyarısında bulunan Chan, tüberküloz, sıtma ve HIV-AIDS için geliştirilen ilaçların da aynı tehlike altında olduğunu belirtti. Antibiyotiklerin yerini alacak ilaçların çok daha pahalıya mal olacağını ve tedavi sürecinin uzayacağını ifade eden Chan, "Antibiyotik direnci, ABD, Avrupa ve dünyanın diğer bölgelerinde hızla artıyor. Bu, mikroplara karşı ilk cephemizi kaybettiğimiz anlamına geliyor. Antibiyotiklere karşı dirençli mikroplara maruz kalan kişilerde ölüm oranı yüzde 50 artış gösterdi. Boğaz enfeksiyonu ve yaralanmaların insan hayatına mal olduğu eski günlere dönmek üzereyiz" dedi. Antibiyotik direncini küresel, son derece ciddi ve hızla büyüyen bir tehdit olarak niteleyen Chan, bunun organ nakli, kemoterapi, prematüre bebeklerin bakımı gibi tıbbı girişimleri çok tehlikeli hale getireceğine dikkati çekti. DSÖ, konuyla ilgili olarak kısa bir süre önce "Antimikrobiyal Direncin Büyüyen Tehdidi" adında bir kitap yayımlamıştı. "Hastalıklara yol açan bakterilerin, tedavi için kullanılan antibiyotiklere direnç geliştirerek tepki verdiğine" işaret eden kitapta, birçok yaygın ve hayati tehlike arz eden enfeksiyonun tedavisinin giderek son derece güç, hatta imkansız hale geldiği vurgulanıyor. Kitapta antimikrobiyal dirence antibiyotiklerin yanlış ve gereksiz kullanımının yol açtığını belirten DSÖ, hükümetlere antimikrobiyal direnç ile ilgili araştırmalara destek vermeleri çağrısında bulundu. AA
  16. İlaçta ödeme sistemi silbaştan İlaçta ıskonto sisteminin değişmesi gündemde. SGK sorun yaratan sistem yerine ilaca veya firmaya göre ödeme planlıyor. Sosyal Güvenlik Kurumu, sürekli kriz yaşanmasına neden olan ilaçta kamu ıskonto sistemini değiştirmek için harekete geçti. Halen uygulanmakta olan ve ilaç bütçesi için öngörülen rakamın aşılması durumunda kamuya ıskonto yapılması uygulamasının yerine geçecek yeni bir sistem aranıyor. 2013’ten itibaren uygulanacak sistem için bazı firma ve ilaç gruplarına göre bütçeleme yapılması, terapötik eşdeğer ilaç fiyatlandırmasına kadar birçok ödeme sistemi inceleniyor. İlaçta kamu ıskontosu, geçen günlerde tekrar gündeme gelmişti. Tüm Eczacı İşverenleri Sendikası (TEİS) yaptığı açıklamayla; ilaçta yeni bir krizin kapıda olduğunu belirtmişti. Şu anki sistemde, kamu ıskontosu sistemi uygulanıyor. Buna göre ilaç ödemeleri için kamu belli bir rakam ayrıyor, bu rakamın aşılacağının ortaya çıkması durumunda ise ilaç fiyatlarında ilave ıskontolar gündeme geliyor. Ancak son olarak 2011 Aralık ayında yaşandığı gibi bu sistem sürekli olarak tartışmaları da beraberinde getiriyor. Iskontoların yüksek olması nedeniyle geçen aylarda hayati ilaçlar piyasada bulunamamış ve bazı ıskontolar geri çekilmişti. SGK’nın ise, bu durumların tekrarlanmasını önlemek için; ilaçta sürekli olarak krize neden olan kamu ıskonto sistemine neşter atmaya hazırlandığı öğrenildi. Edinilen bilgiye göre, 2013 yılından itibaren bu sistemin kaldırılması için alternatif geri ödeme sistemleri masaya yatırıldı. Şu anda ise, birçok farklı model değerlendiriliyor. Bunlar arasında ‘terapötik eşdeğer ilaç’ sistemi ve ilaçlar için belli bütçeler belirlenmesi öne çıkıyor. 2004’te ıskonto sistemine geçildi Türkiye’de ilaçlar için getirilen geri ödeme sistemi, 2004 yılında radikal olarak değiştirildi. Getirilen yeni sistemde, kamunun en büyük ilaç alıcısı olduğu belirtilerek, ıskonto modeline geçildi. Buna göre, artık ilaçlar sosyal güvenlik kurumlarına satılırken, normal fiyatları üzerinden ‘kamu ıskontosu’ uygulanacaktı. Ancak ilaç harcamalarındaki artışın durdurulamaması üzerine, global bütçe uygulaması da devreye girdi. Global bütçe kapsamında, yıl başında öngörülen ilaç harcamalarının aşılacağının ortaya çıkması durumunda, ilave ıskonto uygulamaya giriyor. İşte yeni modeller Terapötik eşdeğer ödeme sistemi: Aynı tedaviyi yapan farklı ilaçlar için tek bir fiyat belirleniyor ve hepsine bu rakam üzerinden ödeme yapılıyor. Bu sisteme geçilmesi durumunda doktor hastasına hangi ağrı kesiciyi yazarsa yazsın, kamu bu ilaçlara tek bir fiyat üzerinden standart ücret ödeyecek. Uygulama insülin gibi bazı kritik ilaçların korumaya alınmasını gündeme getirecek. İlaç için belli bütçe belirlenmesi: Halen kısmen uygulanan sistemin genişletilmesi de gündemde. Bu modelde ise, yılbaşında bütçe hazırlanırken; belli ilaç grupları veya ilaç firmaları için bir ödenek ayrılacak. Bu ilaç gruplarına veya firmalara yapılan ödemelerde de, yıl boyunca bu ödenek esas olacak. Ödenek aşılırsa tedbir alınacak Haber7
  17. Böbrek yetmezliği sinsi ilerleyen hastalık Radyo7'de Eda'yla Gün Ortası Programı Sağlıklı Yaşam bölümünün bu hafta ki konuğu Nefroloji Uzmanı Prof.Dr.Aydın Türkmen oldu. Böbrek yetmezliği hakkında açıklamalar yaptı. Eda : Böbreklerimizin görevini tanımlar mısınız ? Aydın TÜRKMEN : Böbreklerimiz kitle olarak çok küçük organlardır.Toplam vücut ağırlığımızın 0,5’ini oluşturuyorlar.Hayati fonksiyonlarını yerine getirmelidir.Mesela; gıdalardan arta kalan zehirli maddeleri uzaklaştırmak,vücudun tuz oranını dengelemek.Bunlar yapılamadığı zaman kişinin yaşaması mümkün olmuyor.Ayrıca,kan yapıcı horman salgılıyorlar.Her iki böbrek çalışmazsa anemi ortaya çıkıyor.Bu da insan sağlığına olumsuz etkiler sağlıyor.Halsizlik yapıyor,insaların yaşam kalitesi düşüyor.İskelet kas sistemini ilgilendiren görevleri var.Bunlar yapılamadığı zaman kemiklerde ciddi erimeler, kırılmalar ortaya çıkıyor. Deprem de akut böbrek yetersizliği ortaya çıkabiliyor… Eda : Böbreklerimiz hastalık sinyali veriyor mu ? Aydın TÜRKMEN : Böbrek fonksiyonlarının bozulmaları çok kısa sürede oluşabiliyor.Akut böbrek yetmezliği kendini belli ediyor.İdrar miktarı kesilebiliyor.Vücutta yoğun bir şekilde şişmeler ortaya çıkabiliyor.Bulantı ve kusmalar olabiliyor.ciddi kramplar söz konusu olabiliyor.Özellikle deprem de blokların altında kalıp kas ezilmesi sonrası akut böbrek yetersizliği ortaya çıkıyor.Akut,böbrek yetersizliğinin geri dönüşü var demektir.Yani tamamen düzelebilir.Bazen 1-2 Ay diyalize alıyoruz ancak,sonrasında düzelme görülüyor.Kısa süreli bir tedavi ile iyileşiyorlar. Kronik böbrek yetersizliği çok sinsi ilerler… Eda : Kronik böbrek yetmezliğinde neler oluyor? Aydın TÜRKMEN : Çok sinsi ileryen bir hastalıktır.Bazen böbrek yetersizliğinin en uç aşamasında olsalar bile şikayetleri olmayabiliyor.Şikayet olarak;halsizlik,ayak ve göz çevresinde ödem oluşuyor.Daha ilerledikçe kaslarda kramplar ortaya çıkabiliyor.İdrar şeklinde değişiklikler ortaya çıkıyor.Mesela;geceleri çok sık idrara çıkabiliyorlar.Bu şikayetler ileride geri dönüşü olmayan durumlara sebep oluyor.Kronik,böbrek fonksiyonlarının eskisi gibi kazanılması mümkün değil demektir.Artık bu hastalık yavaş yavaş ilerler.Evreleri var ve son evreye ulaşınca da böbrek nakli yada diyaliz yapmak gerekiyor. Her 6-7 kişiden biri böbrek hastası… Eda : Kronik böbrek yetersizliği ne sıklıkta görülüyor? Nedenleri nelerdir? AYDIN TÜRKMEN : Şuanda erişkin nüfusumuz için yaklaşık %15-%16 olarak görülüyor.Yani her 6-7 kişiden birtanesi böbrek hastası.Giderek artan bir sıklıkta görülüyor.Çocuklarda daha çok doğumsal kökenli hastalıklardan gelen böbrek yetersizliği var.Erişkinlerde ki en büyük sorundan biri diyabet.Bir diğeri ise;hipertansiyondur..Bu hastalıklara sahip yakınları olanlar varsa mutlaka böbreklerini kontrol ettirmelidirler.Genetik yatkınlıkta var.Ülkemizde hipertansiyon% 33 sıklıkta görülüyor.Diyabet,%12 sıklıkta görülüyor.Bunların çoğunda böbrek sorunu olabiliyor.Hastalığın nedenleri ise ;Kronik nefritler ön sırada ve onun dışında böbreklerin mikrobik hastalıkları böbrek taşları zemininde oluşan hastalıklar olabilir.Bir diğer neden ise;ürolojik neden olabiliyor.Çocuklarda ki nedenlerin çoğu ürolojik nedenlerdir. Kronik böbrek yetersizliği ilaçla tamamen geçmez… Eda : Kronik böbrek yetmezliği ilaçla tedavi edilebilir mi ? AYDIN TÜRKMEN : Kronik böbrek yetersizliğini normale çevirmek mümkün değildir.İlaç kullanılırsa çok düşük evrelerde tutup, ömür boyu hastayı o şekilde idame ettirebilirsiniz.Yardımcı ilaç tedavileri önemlidir.Diyabete ve hipertanisyona bağlı böbrek yetersizliği çıktığı anda,eğer çok düşük aşamada saptanırsa o zaman diyabet ve hipertansiyonu tedavi edici ilaçlar verilirse hastanın böbrek yetersizliği geriye dönmez belki ama,olduğu yerde kalır.Yani ilerlemez.Bu hasta da ömür boyu diyaliz ve böbrek nakli gerekmeyecektir. Tuz hayat fonksiyonlarınızı yok eder… Eda : Kronik böbrek yetmezliğinde beslenme önemli mi ? AYDIN TÜRKMEN : Hastalığın her evresinde değişen diyet önerileri vardır.Tuzu asla önermiyoruz.Günlük tuz ihtiyacı 5-6 gramdır.Ama ülkemizde 18 gram olarak tüketiliyor.Bilinçli beslenmeyi öğrenip,alışmalıyız.Fosfor denilen bir elektrolit var.Bunu içeren gıdalardan olabildiğince az beslenmek gerekiyor.Potasyumdan fakir diyet öneriliyor.Protein alınımını azaltmak gerekiyor. En kaliteli tedavi böbrek naklidir… Eda : Diyalize hangi aşamada gerek duyuyorsunuz ? AYDIN TÜRKMEN : Böbrek fonksiyonlarını derecelendiriyoruz. %10 civarına indiği zaman bazı rakamlara göre böbreğin fonksiyonlarını yerine koyma tedavisi yapıyoruz.Böbrek yetersizliği kesin ve kronik ise;rakamlara bakmadan hemodiyaliz yapıyoruz.Hastaların %80’i bu şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar.Periton diyaliz de karından yapılıyor.%5 civarında hasta da bu şekilde yaşamını sürdürüyor.En kaliteli olan böbrek nakli ise;%15 civarında hastaya uygulanıyor.Hastalar düzenli takip ediliyorlarsa birkaç ay sonra diyalize girmeleri gerekiyorsa,en ideal yöntem böbrek naklidir.Kadavradan yapılan böbrek nakli sayısı maalesef az. Organ bağışı hayat kurtarır… Eda : Böbrek naki hangi durumlarda şarttır ? AYDIN TÜRKMEN : En kaliteli yöntemdir.İmkan bulunsa her hastaya yapmak gerekir.Tümörel ve kardiyovasküler hastalıklar önemlidir.Hastalarda ki yaşam beklentisi çok kısa ise,böbrek naklini imkanlar doğrultusunda tavsiye ediyoruz.Bunu çok sayıda hastaya sunabilmek için en ideal yöntem kadavradan olan böbrek nakilleridir.Ülkemiz bu konuda bayağı geride sayılır.Batıda % 80 kadavra,bizim ülkemiz de % 80 canlıdan nakil yapılıyor.Kadavra bağış oranlarının artması lazım. Haber 7
  18. Ameliyatla boyu 15.24 santimetre uzatıldı ABD’nin New York kentinde yaşayan ve boyunun kısa olmasından dolayı sıkıntı yaşayan bir adam 2 ameliyatla 15.24 santimetre uzatıldı. ABD’nin New York şehrinde yaşayan, gerçek adını açıklamayan ve internette kendisini “Apotheosis” olarak tanıtan 37 yaşındaki adam Amerika’daki erkeklerin boy ortalamasının altında olan boyunu uzatmaya karar verdi. 2 operasyon geçiren adamın boyu şimdi eskisine göre 15.24 santimetre daha uzun. Ameliyatları için büyük miktarda para harcadığını belirten "Apotheosis" konuyla ilgili olarak şöyle konuştu: “Kendimi nasıl hoş bir adam olarak görüyorsam tüm dünyanın da beni aynı şekilde görmesini istedim.” Florida “St. Mary's Medical Center” hastanesinden Dr. Dror Paley “Apotheosis" gibi bacak uzatma ameliyatına giren erkeklerin son yıllarda çoğaldığına dikkat çekti. Paley şöyle konuştu: “Sadece geçen sene 650 kişiyi aynı sebepten ameliyat ettim.” AA
  19. Ameliyatla boyu 15 santimetre uzadı ABD’nin New York kentinde yaşayan ve boyunun kısa olmasından dolayı sıkıntı yaşayan bir adam 2 ameliyatla 15.24 santimetre uzatıldı. ABD’nin New York şehrinde yaşayan, gerçek adını açıklamayan ve internette kendisini “Apotheosis” olarak tanıtan 37 yaşındaki adam Amerika’daki erkeklerin boy ortalamasının altında olan boyunu uzatmaya karar verdi. 2 operasyon geçiren adamın boyu şimdi eskisine göre 15.24 santimetre daha uzun. Ameliyatları için büyük miktarda para harcadığını belirten "Apotheosis" konuyla ilgili olarak şöyle konuştu: “Kendimi nasıl hoş bir adam olarak görüyorsam tüm dünyanın da beni aynı şekilde görmesini istedim.” Florida “St. Mary's Medical Center” hastanesinden Dr. Dror Paley “Apotheosis" gibi bacak uzatma ameliyatına giren erkeklerin son yıllarda çoğaldığına dikkat çekti. Paley şöyle konuştu: “Sadece geçen sene 650 kişiyi aynı sebepten ameliyat ettim.” AA
  20. Akıl hastalığı tedavisi için beyin hücresi geliştirildi Bilimadamları, aile geçmişinde akıl sağlığı sorunları bulunan kişilerden toplanan hücrelerden beyin hücresi geliştirdiklerini açıkladı. Yeni tedavi yöntemlerinin de bu örnekler üzerinde sınandığı belirtildi. Bugüne dek yeni tedavi yöntemlerinin denemelerinde sadece, ölen şizofreni ve bipolar bozukluk hastalarından alınan beyin hücreleri kullanılabilmişti. Sorunlu genlere sahip kişilerin derisinden ya da saç tellerinden alınan canlı hücrelerin geliştirilmesinin, yeni tedaviler için yapılan testlerdeki doğruluk payını artıracağı belirtiliyor. Araştırmacılar bu sayede akıl sağlığı sorunlarını daha iyi anlamayı, uygulanan tedavileri geliştirebilmeyi umuyor. Ayrıca bu uygulama, hayvanlar üzerindeki denemelere olan bağımlılığın da azalacağı anlamına geliyor. Edinburgh Üniversitesine proje için bir milyon sterlinlik fon sağlandı. Proje kapsamında, hastaların derisinden ya da saç tellerinden alınan hücrelere dayanarak yeni yöntemler geliştirilebilmesi de amaçlanıyor. Sonuç veren tedavi Edinburgh Üniversitesi Biyolojik Psikiyatri Profesörü Andrew McIntosh, bipolar bozukluk ve şizofreni tanısı konmuş kişilerden alınan deri örneklerinden farklı türde beyin hücreleri ürettiklerini açıkladı. Bu hücreler laboratuar ortamında bir kez geliştirildiğinde, nörolojik fonksiyonları üzerinde araştırmalar yapılabiliyor. Bu hücrelerin türlü psikiyatrik tedavilere nasıl karşılık verdiği incelenebiliyor. Uzmanlar böylece yeni ilaçlar geliştirebileceklerine inanıyor. Dünya nüfusunun yüzde 1 ila 4'ü bipolar bozukluk ya da şizofreni tanısı konmuş kişilerden oluşuyor. Bu rahatsızlıklara karşı etkili tedavi yöntemleri ise pek bulunmuyor. Sebepleri hakkında pek az bilginin bulunduğu bu rahatsızlıklar genetik özellik taşıyabiliyor. İngiltere'de bir milyonu aşkın kişi bu rahatsızlıklardan muzdarip İhlas haber
  21. Beyin travması tedavisinde yeni çalışma Beyin travmalarında hasarı teşhis etmek için yeni bir yöntem üzerinde çalışılıyor. İHLAS SON DAKİKA - ABD'de sivil ve asker kökenli hastalar üzerinde denenmeye başlanan, bir çeşit manyetik rezonans taramasının, beyin travmasının tam yerini saptayabileceği ve sonrasında hastanın rehabilitasyonu için yol gösterebileceği belirtiliyor. Deneme aşamasındaki tarama testine liderlik eden, Pittsburgh Üniversitesi'nden Walter Schneider, "İlk kez daha önce görünmeyen yaraları görülebilir kılacak beceriye sahibiz. Hasarı göremez ya da niceliğini belirlemezseniz, onu tedavi etmek zordur" dedi. Neurosurgery dergisinde bilgi verilen araştırma sırasında Schneider'ın ekibinin, beyinde büyük fiber bölgeleri, farklı fonksiyonlarını belirlemek amacıyla fosforlu yeşil, sarı ve mora boyayarak haritasını çıkaran özel bir bilgisayar programının kullandığının tarama yöntemiyle çalıştığı bildirildi. Bilimadamları, tarama sürecinde fiberlerdeki kırılmaları araştırdı. İlk 50 hasta arasında yer alan (32) Daniel Stunkard, 2010 yılı sonunda arazi aracıyla geçirdiği kazadan sonra 3 hafta komada kaldı, CT ve MRI taramaları ise hastanın uyanıp uyanmayacağı ya da uyanırsa ne durumda olacağı hakkında öngörüde bulunmayı mümkün kılmayan bazı ezilmelerle şişlikleri gösterdi. Stunkard, kendine geldiğinde sol bacağını, kolunu ve elini oynatamıyordu, öte yandan deneme aşamasındaki tarama Stunkard'ın başına gelecekleri öngörmüştü. Söz konusu taramada, bacağı ve kolu kontrol eden sinir fiberlerinde kısmi kırılmalar bulunmuş ve eli kontrol edenlerde büyük hasar tespit edilmişti. Hastanın 6 aylık rehabilitasyon sürecinden sonra yürüdüğü, şu anda kolunu biraz hareket ettirdiği, ancak elini hala kullanamadığı belirtildi. Walter Reed Ulusal Askeri Tıp Merkezi'nde beyin cerrahı olan Rocco Armonda, yeni tarama aracının, sinir fiberlerine, şu anda kullanılan beyin difüzyon tensör görüntüleme tekniğiyle olandan çok daha yakından bakılacağı konusunda umut vaat ettiğini söyledi. Armonda, yeni tarama aracı için, "Bu, puslu gösteren siyah beyaz televizyonunuzu yüksek çözünürlü televizyonla karşılaştırmak gibi" dedi. İhlas Haber
  22. Türk doktorlarından dünyada bir ilk! Hacettepe Üniversitesi'nde yüz ile çift kol ve bacak nakli yapılan iki hastanın tedavisi yoğun bakımda sürerken, bu operasyon ile dünyada ilk defa 4 uzuv nakli de yapılmış oldu. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılan yüz, çift kol ve çift bacak nakli ameliyatlarıyla ilgili basın toplantısı düzenlendi. Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer, çift kol ve çift bacak nakli yapılan hasta için A grubu RH pozitif kana ihtiyaç olduğunu belirterek, basın mensupları aracılığıyla kan bağışı yapılması çağrısında bulundu. Hasta haklarına saygılı bir süreç izleyeceklerini vurgulayan Tuncer, hastaların kendi istekleriyle basın önüne çıkarılacağını söyledi. -54 doktor, 128 yardımcı sağlık personeli görev aldı- Operasyonlarda 54 doktor, 128 yardımcı sağlık personelinin görev aldığını anlatan Tuncer, çift kol ve çift bacak nakli yapılan hastaya ameliyat sırasında 90 ünite kan, 120 ünite plazma verildiğini kaydetti. Organların taşınırken düşürülmesinin söz konusu olmadığını, bu durumun bazı ekipmanlar taşınırken yaşandığını vurgulayan Tuncer, bu konuda da ileride daha dikkatli davranmaları gerektiğini ifade etti. Tuncer, bu operasyonu gerçekleştiren ekibin tıp literatürüne geçeceğini de belirtti. Operasyonu gerçekleştiren ekipten Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik Rekonsrüktif Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serdar Nazif Nasır da, 4 uzuv naklinin dünyada bir ilk olduğunu söyledi. Çift kol ve çift bacak nakli yapılan hastanın durumunun henüz netleşmediğini, nakledilen uzuvların fonksiyonel hale getirilmesini amaçladıklarını bildiren Nasır, bu sürenin ise hastadan hastaya değiştiğini anlattı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde gerçekleştirilen operasyonlarla yüz ile çift kol ve çift bacak nakledilen, yoğun bakım servisinde tedavileri süren iki hastanın da hayati bulgularının stabil olduğu bildirildi. Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer, operasyonu gerçekleştiren uzmanların da katıldığı basın toplantısında nakillerle ilgili açıklamalarda bulundu. 54 doktor ve 128 yardımcı sağlık personelinin sabahın erken saatlerine kadar görev yaptığını anlatan Tuncer, ''Bu bir mekanik operasyondan çok bir vücuda, neredeyse vücudun yarısından fazlasının o vücuda yabancı olan dokunun nakliyle ilgili bir çok komplikasyon içeren bir yaklaşımdır. Bu nedenle kan ihtiyaçlığından kalbin bu yeni dokuları kabul edebilecek bir kanı pompalaması problemine kadar birçok problemi de yanında getirmektedir. Bu nedenle önümüzdeki birkaç gün son derece ciddi bir süreç olacaktır'' diye konuştu. Yüz naklinin Türkiye'de ikinci, dünyada ise 22'inci kez yapıldığını hatırlatan Tuncer, 4 uzuv naklinin ise dünyada ilk olduğunu vurguladı. Tuncer, kol ve bacak nakli yapılan hastanın ihtiyacı olan A grubu Rh pozitif kan için Hacettepe Üniversitesi Kan Merkezine bağış çağrısı da yaptı. Bu tür operasyonların ses getirmesinden çok hastaların sağlığının kendileri için büyük önem taşıdığını ifade eden Tuncer, psiko-sosyal açıdan desteğe ihtiyacı olan hastaların hasta haklarının en üst düzeyde korunacağını, bu nedenle iyileştikten sonra kendi istekleriyle basın önüne çıkmalarının söz konusu olabileceğini kaydetti. Sağlık Bakanlığına organ nakliyle ilgili düzenlemeleri nedeniyle teşekkür eden Tuncer, sistemin kurulmasında bakanlığın titiz yaklaşımının büyük önem taşıdığına dikkati çekti. Prof. Dr. Tuncer, nakillerde çok sayıda ana bilimden uzmanın görev aldığını ve özveriyle çalıştığını kaydederek, uzuv nakli yapılan hastaya 90 ünite kan, 120 ünite plazma verildiğini, operasyon sırasında 50'den fazla ameliyat seti açıldığını bildirdi. Nakledilecek organların düşürüldüğü iddiasının da gerçek dışı olduğunu belirten Tuncer, düşürülenlerin tıbbi malzeme ve evraklar olduğunu, ancak bunlarla ilgili de daha dikkatli davranılması için önlemler alacaklarını söyledi. Tuncer, dünyada ilk olması nedeniyle uzuv naklinin tıp literatürüne geçeceğini de ifade etti. -''Sıra bizdeydi''- Operasyonu gerçekleştiren ekipten, mikro cerrahi ekibinin başı olan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik Rekonsrüktif Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serdar Nazif Nasır da, Sağlık Bakanlığının merkezleri ruhsatlandırma tarihine göre sıranın kendilerinde olduğunu, bu nedenle verici çıktığında bakanlığın kendilerine teklifte bulunduğunu söyledi. Nakiller için üç ekibin çalıştığını, bir ekibin yüzü ve uzuvları almak için İzmir'e gittiğini, diğer ekiplerin de Ankara'da nakil yapılacak hastaları hazırladığını anlatan Nasır, 4 uzuv naklinin dünyada ilk olduğunu, şimdiye kadar sadece üst uzuv nakilleri yapıldığını söyledi. Kendisinin de vericiden nakledilecek yüz ve uzuvları alan ekipte olduğunu belirten Nasır, Ankara'ya döndükten sonra önce yüz naklini yaptıklarını, daha sonra da uzuv naklini yapan ekibe katıldıklarını söyledi. Nasır, ''Uzuv nakli yapılan hastanın normal hayatına dönüp dönemeyeceği'' sorusu üzerine, ''Zaten hastanın kol ve ellerini kullanabilmesi için bu ameliyatı yapıyoruz. Çünkü hastalar bu ameliyatlarla ömür boyu ağır ilaçlar kullanıyorlar. Bu ağır ilaçları kullanacak kişilere de verebileceğimiz en maksimum fonksiyonel sonucu vermek zorundayız'' şeklinde konuştu. Bu hastaların ameliyat öncesinde detaylı bir onay formu imzaladığını bildiren Nasır, çok isteklileri seçerek ve her detaya dikkat ederek bu operasyonları yaptıklarını anlattı. Bir başka soruya karşılık, bunun ne kadar süreceğinin hastadan hastaya ve uzuv kaybının boyutuna göre değişeceğini belirten Nasır, ''Eğer her şey yolunda giderse, diğer tecrübelerimizden biliyoruz, 6 ay ile 1 yıl içinde hastayı normal hayata döndürecek, fonksiyonlarını sağlayacak. Ama yine özellikle belirtmek istiyorum, üst ekstremite için seviyesine bağlı olarak normal yaşama döndürebileceğimizi düşünüyoruz'' ifadesini kullandı. -''En zor vakalardan''- Ameliyatını yaptıkları 4 uzvu da olmayan hastanın en zor transplantasyon vakalarından biri olduğuna işaret eden Nasır, ''Bence oldukça başarılı. Şu an için cerrahi olarak başarılı bir ameliyat olduğunu düşünüyorum'' dedi. Bu tür ameliyatlarda belirli sürelerde riskler öngörüldüğünü anlatan Nasır, bütün bu dokuların atardamar ve toplardamardan beslendiğini, bu nedenle ilk bir haftada damarların tıkanması halinde başarısızlık yaşanabileceğini anlattı. Ancak bunun hastanın kendi dokusundan yapılan ameliyatlarda söz konusu olduğunun altını çizen Nasır, bu naklin başkasından yapıldığını hatırlattı. Bu hastalarda erken ve geç dönemde ret sorunu yaşanabileceğini anlatan Nasır, buna karşı baskılayıcı ilaç tedavisi uygulandığını söyledi. Uyumlu antijen ve antikor düzeyinde sorun olmaması halinde erken dönemdeki reddin önlenebildiğini bildiren Nasır, ''Ama erken dönem ve kronik dönemdekilerde biz de çok şey bilmiyoruz. Çünkü dünyada 22'inci yüz nakli. Ekstremite 70'e kadar çıkmış durumda. Şu anda benim bildiğim kadarıyla ekstremitede uzun dönemde ret sorunu yok'' bilgilerini aktardı. Hastaların ne zaman kendilerine geleceği sorusu üzerine Nasır, hastaların kendi hayatlarını devam ettirebilecek duruma geldikten sonra uyandırılacaklarını söyledi. ''Reddetme olasılığına karşı B planınız var mı?'' diye sorulan Nasır, ''B planımız olmasaydı bu işe kalkışmazdık'' dedi. Hastaların olası risklere karşı ameliyat öncesinde ayrıntılı olarak bilgilendirildiğini ifade eden Nasır, hastaların bu operasyona bunları bilerek karar verdiklerini söyledi. Ekstremite naklinin B planı olamayacağını vurgulayan Nasır, uyum olmadığı takdirde bu uzuvların alınmak zorunda olduğunu söyledi. ''Yüz nakli geçiren hastanın mimiklerinin olup olmayacağı'' sorusu üzerine de Nasır, vericinin ve alıcının mimik kaslarının korunması halinde bunların geri gelebileceğini, kendilerinin de bunu yapmaya çalıştıklarını belirtti. Nasır, bu konuda bir şey söyleyemeyeceklerini, bekleyip göreceklerini ifade etti. Yüz nakli yapılan hastanın ne eski haline ne de vericiye benzeyeceğini anlatan Nasır, bunun da ilerde ortaya çıkacağını bildirdi. Bunun tam yüz nakli olduğunu bildiren Nasır, ''Hastanın bir kulağı iyiydi, o kulağını ellemedik. Hastanın saç çizgisinden başlayıp boyun ve çene altındaki çizgiyi içerecek şekilde tüm yüzü kaplıyor. İyi durumda olduğu için hastanın göz kapakları korundu'' diye konuştu. Uzuv naklinde hastaya çok büyük kemikler takıldığını belirten Nasır, dokuların ret sorunu bulunduğunu hatırlattı. Nasır, ameliyat öncesi dünyada ilk kez uzuvların radyoterapiye tutularak, kemik iliğinde bulunan alıcının vücuduna zarar verecek hücrelerin yok edildiğini söyledi. Nasır, çok zor ameliyatlarla olmasına rağmen uzuv naklinin 10-12 saatte, yüz naklinin ise 4-6 saatte bittiğini belirterek, operasyonunun başından beri uyumadığını söyledi. ''Hangi gündeyiz onu bile bilmiyorum'' diyen Nasır'a Tuncer, ''Cumartesideyiz'' diye espri yaptı. ''Akdeniz Üniversitesinin de yeni bir yüz nakli yapmaya hazırlandığı'' hatırlatılan Nasır, skor peşinde olmadıklarını, bu nakillerin sırayla yapıldığını belirtti. Nasır, bir başka soru üzerine, uzuv nakli yapılan hastanın bir kolunun omuzdan kesik olduğunu, diğerinin ise yarısının bulunduğunu belirterek, ''Bacaklarda uyluğun orta kısmı ve biraz daha hatta vücuda yakın kısmını içeriyordu. Hastanın boyu normalde yaklaşık olarak 1.75 olacaktı ama 90 santimetre ya da bir metre kadardı'' dedi. Nasır, uzuv nakli yapılan hastanın sorun yaşaması halinde öncelikle kolların korunmasının amaçlandığını, bu durumda ayakların gözden çıkarılabileceğini söyledi. -''Durumları stabil'' Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalından Prof. Dr. Ülkü Aypar da, hastaların sağlık durumlarıyla ilgili bilgi verirken yoğun bakımdaki tedavilerinin sürdüğünü, hayati bulgularının stabil olduğunu söyledi. Aypar, ''Çok büyük bir operasyon takdir edersiniz ki. Şu anda stabiller ama önümüzde zorlu günler bizi bekliyor. Hemodinamik ve metabolik değişikliklerle her çeşit komplikasyon olabilir. İnşallah iyi gideceğini ümit ediyoruz'' diye konuştu. Bir soru üzerine, ameliyatlar sırasında beklenmeyen bir durumla karşılaşılmadığını anlatan Aypar, özellikle yüz nakli yapılan hastanın operasyonunun stabil gerçekleştiğini belirtti. Aypar, uzuv nakli sırasında diyaliz ve plazmaferez uygulanan hastanın vücudundan zararlı maddelerin atıldığını ve kanının temizlendiğini, daha sonra da ameliyathanede tutularak ufak tefek kanamalara müdahale edildiğini söyledi. Aypar, hastaların uyandırılması için vakit vermenin erken olduğunu belirterek, ''Hastanın vital bulgularını gözleyeceğiz hava yolu açıklığı dediğimiz çok hayati olan açıklığının devamı özellikle yüz naklinde çok önem kazanıyor. Onlardan emin olduktan sonra hastalarımızı hava yolu açıklığını sağlayan tüpü çıkartmayı planlıyoruz. Henüz bu konuda bir zaman vermek için erken'' diye konuştu. -Organ bağışına çağrı- Uzuv nakli yapılan Şevket Çavdar'ın ağabeyi Mutlu Çavdar ile Nevşehir Yazıhüyük Belediye Başkanı olan dayısı Cengiz Çavdar, organ bağışı çağrısında bulundular. Çavdar ailesi, İzmir'de organ bağışı yapan aileye teşekkür ederek tanışmak istediklerini dile getirdi. Yeğeninin sıkıntılı bir süreç sonrası bu aşamaya geldiğini anlatan Cengiz Çavdar, bunlardan ders çıkarılması gerektiğini, hastanın annesinin sevinçten gözyaşı döktüğünü söyledi. AA
  23. Ben deyilde bir arkadaş öyle komşusu bakıyor maşıda komşusu alıyor yakın akrabadan bakıcı kimsen olmadıgını bildirmen gerekiyormuş valiliye ve mahkemeye vermen gerkiyormuş makme kararıyla komşun veya başka biri adına alınıyormuşsun
  24. Vücuda yerleştirilen bir çip sayesinde, osteoropoza uzaktan tedavi Vücuda yerleştirilen bir çip sayesinde, osteoropoz (kemik erimesi) ilacının dozu uzaktan ayarlanabildi. Danimarka'da yapılan klinik araştırma, ilk kez osteoropozun uzaktan "tedavi edilebileceğini" gösterdi. Araştırmaya 7 osteoropoz hastası kadın katıldı. Çipi 65-70 yaşındaki katılımcıların vücuduna yerleştiren bilimadamları, 12 ay boyunca hastaların durumunu izledi. Bilimadamları çip sayesinde, teriparatid ilacının günlük yapılan enjeksiyonlar kadar etkili şekilde kana verilebildiğini gördü. Merkezi ABD'de bulunan çipi geliştiren şirketin patronu ve araştırmaya imza atanlardan Dr. Robert Farra, "hastaların artık ilaçlarını almayı unutmayacağını ya da osteoropoz tedavisinde kullanılan iğnelerin acısına katlanmak zorunda kalmayacağını" vurguladı. Önceden programlanan, kademeli olarak bir süre az dozlarda ilacın verilmesini sağlayan birçok çipten farklı olarak, kalp pili büyüklüğündeki bu çipin kablosuz bir sistem yardımıyla uzaktan kontrol edilebildiği belirtildi. Doktorların, bilgisayar ya da cep telefonuyla hastalığın durumuna göre dozu ayarlayabileceğini belirten Farra, bu sistem sayesinde ilacın kana enjeksiyon gibi hızla verilebildiğine dikkati çekti. Massachusetts Institute of Technology, Harvard Tıp Fakültesi ve Case Western Reserve Üniversitesi'nden bilimadamlarının da destek verdiği araştırma "Science Translational Medicine" dergisinde yayımlandı. Bu tekniğin kanser gibi başka hastalıkların tedavisinde de kullanılabileceği ifade edildi. AA[/indent]
  25. Tıbbın bir çok alanında başarılı sonuçlar veren kök hücre uygulamaları, diş tedavisinde de yüz güldürüyor Ağızdaki kemik kaybında, kalçadan alınan kemik iliğiyle uygulanan kök hücre tedavisinde yüzde 85 canlı kemik oluşturulduğu bildirildi. Dr. Ali Arif Özzeybek, şu bilgileri aktardı: ''Ağzında aşırı kemik kaybı bulunan hastalarda implant tedavisi son derece zordur. Bu tedavide, uygulama yapılacak implant yatağının hazırlanması çok büyük önem taşır. Hastanın çene bölgesinden cerrahi işlemle kemik alınarak yapılan yöntem, artık yerini kök hücre uygulamasına bıraktı. Son zamanlarda artık kemik kaybı çok olan kişilerde kök hücre tedavisi uygulanıyor. Hastanın kendi kalçasından alınan kemik iliği, kemik tozuyla birleştirilip çenede kemiğin yetersiz olduğu bölgeye konuluyor. Bu yöntemle hem çok kaliteli kemik elde ediliyor hem de ikinci bir cerrahi alan açılmadan daha az zahmetli bir işlemle hasta yeni bir kemik yapısına kavuşuyor.'' Kemik tozlarının kullanıldığı yaygın yöntemde yeni kemik 6-9 ayda oluşurken kök hücre yöntemiyle bu sürenin 3-4 aya düştüğünü anlatan Özzeybek, yöntemin yakında Türkiye'de de yaygınlaşmasının beklendiğini bildirdi. AA