Sumeye

Üye
  • İçerik sayısı

    4.137
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    22

Sumeye kullanıcısının paylaşımları

  1. Unutkanlık her yaştan insanın en sık yakınmasıdır ancak çoğunlukla bir hastalık belirtisi olarak görülmemektedir. Gençlere “bu yaşta unutkanlık olmaz” denirken, yaşlılara “unutması normal” gözüyle bakılır. Oysa unutkanlık altta yatan bir hastalığın belirtisi olarak düşünülmeli ve uzman bir hekim tarafından araştırılmalıdır. Kadıköy Şifa Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Erem Tokuş unutkanlık ile ilgili bilinmesi gerekenleri derledi. Unutkanlık kimi zaman depresyon, vitamin eksiklikleri, tiroit fonksiyon bozukluklarına bağlı olarak görülebilir ve uygun tedavi ile tam şifa sağlanır. Ancak unutkanlığın bunamanın ilk belirtisi olabileceği de bilinmelidir. Bunama (demans), orta-ileri yaşlarda başlayan, akli becerilerde ilerleyici kayıplara neden olan bir hastalıktır. Hastalık, zihinsel fonksiyonlar ve günlük yaşam aktivitesinde ilerleyici bozulma ve davranış problemleri ile tanımlanır. Alzheimer hastalığı, demansın en sık nedeni olmakla birlikte, bunamaya neden olabilen pek çok başka hastalık da vardır. Hastalık, doğası gereği ilerleyici özelliktedir. Şu anki mevcut tedavi seçeneklerimiz hastalığın ilerleme hızını duraklatma ile sınırlıdır. Güncel klinik araştırmalar yakın gelecekte çeşitli tedavi olanaklarının mümkün olabileceğini düşündürmektedir. Demans hastalığının seyrini başlangıç, orta ve ileri evreler olarak gruplandırabiliriz. Başlangıç evresindeki hastanın zihinsel fonksiyonlarında aksaklıklar mevcuttur. Zihinsel fonksiyonlarımız konuşma, anlama, iletişim, soyut düşünme, muhakeme gibi entelektüel becerilerimizdir. Demans hastası okuduğunu anlayamaz, konuşurken kelime bulmakta güçlük çeker, okuduğunu anlayamaz/yorumlayamaz. Basit unutkanlıklar olarak başlayan bu yeti kayıpları genellikle fark edilmez ya da yaşla ilişkili olağan değişiklikler olarak yorumlanır. Ne yazık ki bu evrede hekime başvuru son çok azdır. Oysa erken teşhis, her hastalıkta olduğu gibi bunamada da tedavinin daha yüz güldürücü olmasını sağlamaktadır. Zihinsel işlevlerdeki aksaklıklar, günlük yaşamı etkilemeye başladığında sorunlar dikkat çekici hale gelir. Örneğin hasta telefonu nasıl kullanacağını bilemez, kişisel temizliliği/bakımını yapamaz, para hesabını yapamaz hale gelir! Günlük yaşam aktivitelerinin etkilenmeye başladığı orta evrede, hastalar temel gereksinimleri için bile yakınlarına bağımlı hale gelirler. Bu dönemde hasta çorbasını çatalla içmeye çalışır veya yemek yediğini unutarak tekrar ister. İleri evrede ise artık davranış problemleri başlar. Bu dönem, sosyal ve ahlak öğretilerine uygun olmayan davranışlar nedeniyle hasta yakınlarının en sıkıntılı olduğu evredir. Hasta tuvaletini nereye yapacağını bilemez, fiziksel veya sözlü tacizler de bulunabilir, saldırganlık gösterebilir. Zaman içinde hastalar yatağa bağımlı hale gelir. Demans 65 yaşının üstünde olan insanların yaklaşık %15'inde görülür. Hastalığın görülme sıklığı yaşla doğru orantılı olarak artmaktadır. 80’li yaşlarda her iki yaşlıdan birinde demans görülmektedir. Dünyada yaşlı nüfusun artmasıyla, demans görülme sıklığının artışının da katlanarak artacağı öngörülmektedir. Demans için risk faktörleri: ileri yaş, düşük eğitim düzeyi, kadın cinsiyeti, kafa travması öyküsü, orta yaşlarda başlayan şeker hastalığı ve kalp-damar hastalığı olarak sayılabilir. Bunama, hasta kadar yakınlarını da sosyal ve ekonomik olarak etkileyen bir hastalıktır. Demans için uyarıcı 10 işaret: Unutkanlık Randevularımızı, telefon numaralarını unuttuğumuz olmuştur ancak demans hastasında unutkanlık daha sıktır ve özellikle yakın geçmişe ait olaylar daha kolay unutulur, geçmiş döneme göre hafıza daha iyidir. Düzenli görevleri yapmada güçlük Zaman zaman hepimiz zihinsel dağınıklık yaşarız ve yemeğe tuz koyup koymadığımızdan emin olmayız. Ancak demans hastası yapmayı iyi bildiği bir yemeği pişirirken içine koyması gereken ana maddeleri eklemeyi unutabilir. 3. Konuşma/iletişim problemleri Demans hastası kelime bulmakta güçlük çektiği için konuşmasının akıcılığı bozulmuştur. Kendisine söylenen uzun cümleleri anlayamaz. 4. Yer ve zamana oryantasyonunda bozulma Bazen ayın kaçı olduğunu unuttuğumuz olmuştur ancak bir demans hastası evinin yolunu bulmaz, evde odaların yerini karıştırabilir. 5. Bozulmuş yargılama Hasta, mevsimlere uygun giyinemez, bahar geldiğinde hale kışlık kalın kıyafetlerini giymeyi sürdürebilir. 6. Soyut düşüncede problem Bir demans hastası masayı görünce tanıyabilir ancak masanın yemek yemek için kullanılacağını düşünemez. 7. Eşyaların yerlerini karıştırma Anahtar ya da güneş gözlüğünüzü nereye koyduğunuzu hatırlayamadığınız zamanlar oluyordur. Bir demans hastası ise eşyaları uygunsuz yerlere koyabilir; ütüyü buzdolabına, makası fırına. 8. Davranış ve duygularda değişiklikler Hepimiz zaman zaman üzgün oluruz. Demans hastasının duygularında dalgalanmalar dikkat çekicidir, nedensiz öfkelenme ya da ağlamalar sıktır 9. Kişilik değişiklikleri Demans hastası şüphecidir, yersiz öfkelenmeleri olabilir
  2. İlaçla geçmeyen baş ağrısına dikkat!Merkezî ya da çevresel sinir sisteminin hasar görmesi sonucunda ortaya çıkan, `nöropatik ağrı`nı Merkezî ya da çevresel sinir sisteminin hasar görmesi sonucunda ortaya çıkan, `nöropatik ağrı`nın, basit ağrı kesicilerle tedavi edilemeyeceği bildirildi. Uzmanlar sinir sisteminin hasar görmesi sonucunda ortaya çıkan süreğen ağrı olarak adlandırılan nöropatik ağrının, hastalar tarafından batıcı, delici, saplanıcı, yakıcı, iğnelenme şeklinde tanımlandığına dikkat çekiyor. Hastalığın en olumsuz yanının, hastaların fiziksel, psikolojik, duygusal ve sosyal etkiler olduğunu ifade eden Bahar Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Ali Özkan, nöropatik ağrıyı çekenlerin yüzde 70`inde depresyon, anksiyete ve uyku bozukluğu görüldüğünü söyledi. Özkan, `Bu tür ağrı, her 10 kişiden birinde görülen ve oldukça yaygın ortaya çıkan bir ağrı türü. Bazı hastalar vücutlarına sürülen pamukla bile çok şiddetli ağrı çekiyor. Hastaların bir kısmı ağrı nedeniyle çalışamaz, yürüyemez, uyuyamaz, hatta giysilerin yarattığı yanma hissiyle giyinemez hale gelmektedir. Diyabetlilerde çok sık görülüyor. Böbrek yetersizliği, çeşitli damar hastalıkları, alkolizm, bazı nörolojik hastalıklar, kanser, bel ve boyun fıtığı, zona gibi enfeksiyon hastalıklarının nöropatik ağrıya sebep olduğunu biliyoruz.` dedi. Özellikle geceleri artan ağrıların uyku bozukluğuna, sosyal yaşamın aksamasına, depresyon ve gerginliğe yol açtığına değinen Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü: `Nöpopatik ağrının tedavisi çok yönlüdür. Ağrı ile birlikte, buna sebep olan hastalığın ve hastalarda oluşan depresyon, uykusuzluk ve konsantrasyon güçlüğünün de tedavi edilmesi gerekiyor. Tedavide standart ağrı kesicilere yer yoktur. Ağrı kesicilerle tedavide boşa kürek çekmiş olursunuz. Nöropatik ağrının tedavisinde hiçbir zaman basit ağrı kesicilerin yeri yoktur.`
  3. Yatış şekliniz sağlığınızı nasıl etkiler?Yatış şeklinizin sağlığınız üzerinde ne gibi faydalar sağlayıp, hangi riskleri oluşturabileceğinden haberdar *Bir tarafa yatarak uyuma durumunda, yatılan yöne bağlı olarak burun deliklerimizin birisinin tıkanırken, diğerinin açıldığı ve solunumun açık olan burun deliğinden yapıldığı araştırmalarla belirlenmiştir. *Ayrıca nefes alınan burun deliği ile beynin yarımküreleri ve sempatik-parasempatik sinir sistemleri arasında da bir ilişki olduğu, çalışmalarla gösterilmiştir. *Sağ tarafa yatılması durumunda, sağ burun deliği tıkanmakta, sol burun deliği açılmaktadır. Sol burundan yapılan nefes alma ile sağ beyin yarımküresinin aktivitesi artar. *Sağ beyin yarımküresinin uyarılması, parasempatik sinir sistemimizin faaliyetlerini artırmasına, kalp hızımızın yavaşlamasına, tansiyonumuzun düşmesine ve mide-bağırsak faaliyetlerimizin yavaşlamasına neden olur... Dolayısıyla kalbimiz daha az yorulur, uykuya dalmamız daha kolaylaşır, bu da istirahatımızın daha iyi olmasına imkân sağlar. Diğer yandan sol tarafa yatılırsa ne olur? *Sol burun deliğinin tıkanması ile birlikte sağ burun deliğinden nefes alınması, sempatik sinir sisteminin faaliyetlerinde artışa yol açar; bu durumda kişi heyecanlanmış gibi olur ve kalp atışlarındaki hızlanma ile kalp daha da yorulur. Bu yüzden uykuya dalma zorlaşır. Çünkü kalp atım hızının, tansiyonun, heyecan ve dikkatin artması uykuya engel olabilir. Sol tarafımız üzerine uyumada ise vücudumuz daha çok yıpranacaktır. Sırtüstü veya yüzüstü yatınca durum ne olacaktır? Yüzüstü yatmak zaten uzun süre mümkün olmadığı gibi, kalp, akciğerler ve mide bu durumda baskı altında olduğu için, ciğerlerimiz ve midemiz sıkışıp rahatsızlık verebilir. Sırtüstü yatıldığında ise bu rahatsızlıklar olmayabilir. Ancak uykuya dalmada gecikme olabilir. Bu durum da vücudun tam dinlendirici bir uykuya geçmesine ve dinlenmesine engel olabilir. Çünkü bu durumda gündüz olduğu gibi iki burun açık olacak ve parasempatik sistem uyarılamayacaktır. Ayrıca sırtüstü yatılması durumunda mide ve bağırsakların fonksiyonlarını gerçekleştirmesi biraz daha zorlaşacaktır. En faydalı ve belki de en az zarar görebileceğimiz yatış pozisyonun: "Sağ yana yatarak ve ayakları vücuda doğru çekerek uyuma" şeklinde olduğu, yapılan araştırmalarla ancak bugün doğrulanabilmektedir. Bu yatış seklinde hem mide ve bağırsaklar korunmakta, hem de sindirimin daha kolayca tamamlanması mümkün olmak Hürriyet
  4. YENİ KİMLİK KARTI GELİYOR

    Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) operasyonel sistemlerindeki verileri tek bir yapıda toplayan “Akıllı Kart” uygulaması ile Bolu’da yeni kimlik kartlarına kavuşanların sayısı 4 bin 300′e ulaştı. Nüfus cüzdanı ve sağlık karnesi bilgilerinin tek kartta toplandığı, daha sonra ehliyet bilgileri ve vergi numaralarının da yükleneceği ‘Akıllı kart’ projesinde pilot il seçilen Bolu’da, kartın dağıtımı sürüyor. Sosyal Güvenlik Kurumu ve TÜBİTAK’ın ortak yürüttüğü, yıl sonuna kadar 10 bin kişiye dağıtılması planlanan ‘Akıllı Kart’ projesi kapsamında Nüfus Müdürlüğü’ne davet edilen vatandaşlar kimlik ve sağlık karnesi bilgilerini görevlilere bildirerek, parmak izlerini optik okuyucu aracılığıyla karta yüklüyor. İlk aşamada sağlık ve sosyal güvenlik alanlarında kullanılacak çipli kartlar için, 53 eczane ile Bolu İzzet Baysal Devlet Hastanesi’nin 4 polikliniğine akıllı kartları okuyabilen cihazlar konuldu. Test çalışmalarının ardından 2010 yılına kadar ilde yaşayan herkese ‘akıllı kart’ verilecek. Akıllı kart uygulaması ile sigorta kayıp ve kaçaklarının önlenmesi, başkasının karnesiyle sağlık hizmetlerinden yararlanma, reçete ve sağlık karnesi yolsuzluklarının sona ermesi amaçlanıyor. Bolu Valisi Halil İbrahim Akpınar test çalışmalarının ardından uygulamanın ülke geneline yayılacağını belirterek, “İlk etapta randevulu olarak çağırılan vatandaşlara yeni akıllı kartlar veriliyor. Yıl sonuna kadar 10 bin kart dağıtılacak. Kartlarını alan vatandaşlar sağlık hizmetlerinden yararlandıktan sonra eczanelere giderek kartları ile hizmet alabilecekler. Nüfus cüzdanlarının kaçak olarak çoğaltılmasının önüne geçilecek. Pilot il seçilen Bolu’da uygulamaya başladık. Devlet bir süre test çalışmalarına bakacak. Daha sonra da kartlar hem Bolu’da, hem de ülke genelinde dağıtılacak” dedi. Bolu İl Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Müdürlüğü yetkilileri, şu anda sadece kimlik ve sağlık karnesi bilgilerinin yer aldığı kartlara daha sonra ehliyet bilgileri ve vergi numaralarının da yükleneceğini bildirdi.
  5. Sağlık sorunları karşısında çaresiz kalmamak için bu önerilere kulak verelim Sağlık taramaları, sağlıklı yaşam için son derece önemlidir. Çoğu insan, bir rahatsızlık hissetmeden doktora gitmez. Oysa, vücut bir noktada tıkanma yaşayıp, bununla baş edemediğinde sinyal verir. Bilinçsizce kullanılan ilaçlarla geçiştirilen bu sinyaller, çok büyük sorunların ayak sesleri olabilir. Geç kalmadan önlem alabilmek için yandaki ipuçlarını değerlendirin. Sağlık taramalarını, bir çeşit yaşam oyun planı gibi görün. İşte yapılması gerekli testler.... PAP Smear İlk PAP testi 18 yaşında yapılmalı, daha sonra 1-3 yıl arasında tekrar edilmelidir. Rahim ağzı, rahim ve yumurtalık kanserlerinin erken teşhisi için son derece önemlidir. Özellikle cinsel yolla bulaşan bir hastalık geçirilmişse, birden çok partner varsa ve sigara kullanılıyorsa bu test hayati önem taşımaktadır. Laboratuvar testi Bu incelemelerde kan şekeri, kolesterol, trigliserit ve ürik asit düzeyleri; böbrek, karaciğer ve bağışıklık sistemi fonksiyonları, vitamin ve mineral düzeyleri gibi birçok veri elde edilir. Tam kan sayımı, idrar tetkiki, tiroit fonksiyonları, kan biyokimyası gibi tetkikler doktorunuzun uygun gördüğü zaman aralıklarıyla yapılır. Meme kontrol Meme kanserinin erken tanısı için ergenlik çağından itibaren her ay periyodunuzu tamamladığınız gün, göğüslerinizi ellerinizle kontrol etmelisiniz. 40 yaşından sonra doktorunuz kontrolü yapacaktır. Kan basıncı 18 yaşından sonra her iki yılda bir ölçtürülmelidir. 50 yaşından sonra ise, bu ölçümler senede bir kere yapılmalıdır. Göz muayenesi Şikayetiniz yoksa 3-5 yıl aralıkla, 50 yaşından sonra her yıl yapılmalıdır. Bu muayenede gözlük ihtiyacı, göz tansiyonu, katarakt gibi hastalıkların kontrolü gerçekleştirilir. İşitme Muayenesi: 50 yaşından sonra ortalama her 2 yılda bir kontrol edilmelidir. Deri muayenesi 50 yaşına kadar her 3 yılda bir, sonrasında her yıl yapılmalıdır. Bu muayene, melanomlar dahil olmak üzere deri kanserinin erken teşhisi için çok önemlidir. Dis kontrol En ideal kontrol 6 ayda bir olandır. Mümkün değilse, en az senede 1 kere mutlaka dişler, diş etleri ve ağız sağlığı kontrolü yapılmalıdır. Kolon tetkiki Kalınbağırsak kanserlerinin ve öncüsü olabilecek bazı değişimlerin erken tanısı için incelemeler 50 yaşında başlamalıdır. İlk testler normalse 3 yıl arayla tekrar edilir. Kolesterol: İlk ölçüm 20 yaşında yapılmalıdır. Eğer normal sınırlar içindeyse, her 5 yılda bir tekrar edilmelidir. 50 yaşından sonra total kolesterol, HDL ve LDL, trigliserit ölçümleri 1-2 yıl aralığında tekrarlanmalıdır.
  6. Uykunun Beyindeki Etkisi

    Uykunun beyinde kietkisi sadece stres ve yorgunluğu atmaya yardımcı olmuyor, aynı zamanda uyku esnasında yeni bilgiler için beyinde yer açılıyor... Daily Mail'in haberine göre, bilim adamları uyku durumları insanlarınkine benzeyen meyve sinekleri üzerinde yaptıkları araştırmada, vücut dinlenirken, beynin de beyin hücreleri arasında yapılacak yeni bağlantılar (değişik sinir hücrelerinin uzantılarının bir araya geldiği yer olan sinaps) için yer açmakla meşgul olduğu görüldü. Gün içinde kurulan bazı bağlantılar ortadan kaldırılmadıkça, beynin alınan bilgiyle doyma noktasına gelebildiği ve öğrenme kapasitesini yitirebildiği düşünülüyordu. Yeni araştırmada uykunun, meyve sineklerinin beyinlerinin yeni bilgiler için yer açmasına yardım ettiği belirlendi. Washington Üniversitesinden Nörobiyolog Dr. Paul Shaw, "Öğrenme deneyimleri sırasında meyve sineklerinde yeni sinapsların oluşumunu ve uykunun bunların sayısını azalttığını izleyebildik" dedi. Ancak bu sinapsların nasıl ortadan kaldırıldığı henüz bilinmiyor.
  7. İslam'ın Engellilere Bakışı

    şükükü rabime misafiriz burda eniyi bişekilde sabredebilirse ne mutlu itihamı mükafatımız ebedi dünyada çok büyük olur tek bir gerçek te varki rabim sevdiyi kulun hastalık ve engel ver çükü onu budünyanın hatalarından günahlarından arındırıp tertemiz bir şekilde ebedi dünyaya götürmek için. yükümz nekadar agır olursa olsun sabır edip isyandan kaçıp hamd edip sadece yardımı allhtan diliyip budünyada belki görüz burda indirende allah kadıranda allah göremesekte mükafatımız ebedi düyada kesin bizi bekliyo buna inanalım dayanması kolay olur hertürlü özüre engele karşı Allah hepimizin yanında olsun.
  8. Demir eksikliğinin sonuçları..Çocuklarda iştahsızlığa, huzursuzluğa, uyku düzensizliğine, ilerlemiş haliyle zeka parametrelerinde düşüşe neden olan demir eksikliği, ilerleyen yaşlarda kalıcı hastalıkları da beraberinde getiriyor. başlanmÇocuklarda özellikle 6 ay ve 1.5 yaş arasında demir eksikliğine rastlandığını ve demir eksikliğinin genellikle ek gıdalara a döneminde görüldüğüne dikkat çeken uzmanlar, "Mutlaka beslenmede ebeveynler dikkatli olmalı" uyarısında bulunuyor. Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. İsmail Özcan, çocuklarda ek gıdalara geçiş döneminde anne sütünün az verilmesi ve ek gıdaların da yeterli oranda tüketilmemesi dolayısıyla demir eksikliğinin ortaya çıktığını kaydetti. Uzm. Dr. Özcan, çocuğun ek gıdalara geçtikten sonra da bu gıdaları yeterince tüketmemesinin ve fazla oranda süt içmesinin demir eksikliğine neden olduğunu, çocuklara bu nedenle günde yarım litreden fazla süt verilmemesi gerektiğini dile getirdi. Özcan, "Demir eksikliği çocuklarda iştahsızlığa, huzursuzluğa, uyku düzensizliğine, ilerlemiş haliyle ise zeka parametrelerinde düşüşe neden olabilir. Demir eksikliği bulunan çocuğun zayıf olması gerekmiyor. Çocuk aldığı bazı gıdalardan dolayı kilolu olabilir ancak çocukta yine de demir eksikliği görülebilir. Doktor tarafından demir eksikliği olduğu tespit edilen çocuğa, bu ihtiyacını karşılaması için demir takviyesi yapılır. Ailelerin de çeşitli gıdalarla bu eksikliğin giderilmesine destek olabileceği unutulmamalı. 7 ve 8. aydan itibaren çocuklara demir eksikliğine karşı belirli oranda kırmızı et, mercimek ve pekmez verilebileceğini, bu yiyeceklerin çocuğun demir eksikliğini gidermesi açısından önemli olduğunu anneler iyi bilmeli." dedi.
  9. Bilmsel deyil ama doru sen haklısın kıpırdamadan oturdumu ben öyle terlerim idrar hisim olduğu için gediyinde hemen yapmazda biraz dutup beklediyimde ateş içinde ter içinde kalırım birde doktorların bana tavsiyesini anlatım kesinlikle gediyi zaman idrar dutmak iyi bişey deyilmiş gediyi zaman hemen yepılması gerekmiş yoksa bekletin tutunmu kana karışıyo ozaman vucutun ateşi yükseliyor ter basıyomuş tabi bunu idrar hisi olan nar için söylüyorum olmayanlarda 4 saata fazlası yine böbreye vucuta zar veriyomuş
  10. Sevgi herşeyi haletmiyor malesef hiç deyilse bir engeli kendisi tekerlekli sandaleyeye inmeli binmeli diyer ihtiytiyaçlarını yardımsız çözmeli sadee yürüm deyil sorun
  11. YENİ KİMLİK KARTI GELİYOR

    Her doktora gitiyimizde egelimizi rahatsızlığımızı anmaktan kurtuluruz sürkli lapor çıkrmaktan kerne dolştımaktan kağıt kalbalıgından kurtarbizi belki teknloji.
  12. Bencede olmaz bir insan en azından kendi kendine yetmeli biri sağlam biri enğeli hiç olmaz zamanla aradığı sevği karşıdakinin engeleriyle yok olur acı verir sevgi mutluluk yerine engeli olduğunu hatırlar.bence yanış bişey yürümeyecek ve sadece etrafındakileri ve kendi kendini aldatma olur iki tekerlekli sadalye li insanın evlenmesi
  13. Kırmızı eti az ye, çok yaşa Günde 100 gram kırmızı et tüketen birinin kalp hastalığı, 150 gram tüketen birine göre yüzde 50 daha fazla Bilim adamlarına göre, günde 100 gram kırmızı et tüketen birinin haftada 150 gram tüketen birine göre kanser, kalp rahatsızlığı veya kolestrol nedeniyle ölüm riski yüzde 50 daha fazla Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü ve Kuzey Carolina Üniversitesi’nin yaptığı araştırmada, günde 100 gram kırmızı et tüketen birinin kalp hastalığı, kanser ya da beslenme sorunu kaynaklı bir hastalıktan ölüm riskinin, haftada 150 gram tüketen birine göre yüzde 50’den yüksek olduğu öne sürüldü. 50 ile 71 yaş arasındaki 545 bin kişiyi 10 yıl boyunca izleyen uzmanların ulaştığı sonuçlar şöyle: * Bu 10 yıl içinde 70 bin ölüm gerçekleşti. Ölümlerin büyük bir kısmı kırmızı eti en çok tüketen grupta oldu. Kırmızı et tüketimini haftada 150 gramla sınırlayıp, onun yerine balık ve tavuk tüketmiş olsalardı bu ölümlerin erkeklerde yüzde 11’i, kadınlarda ise yüzde 16’sı engellenebilirdi. * Günde 100 gram kırmızı et tüketen bir erkeğin, haftada 150 gram tüketen birine göre kanserin herhangi bir türünden ölüm riski yüzde 22, kalp hastalığından ölüm riski yüzde 27 daha yüksek. Kadınlarda ise aynı tüketim oranları sonucu kanser riski yüzde 20 daha yüksek çıkarken kalp hastalığı riski ise yüzde 50’ye varan oranda daha fazla. Görme bozukluğuna da neden olabiliyor Avustralya’dakİ Melbourne Üniversitesi’nin araştırmasına göre, haftada 10 porsiyon ve üzeri kırmızı et tüketenlerin, yaşlılıkta retina bozukluğu yaşama riskinin yüzde 50 oranında arttığı öne sürülmüştü. Buna karşın, haftada en az üç kere tavuk yemenin ise koruyucu bir etki sağlayarak, körleşme riskini yarıdan fazla azalttığı belirtildi. Et porsiyonları porsiyon et döner: 100 gram porsiyon ızgara köfte: 160 gram kangal sucuk: 250-400 gram Big Mac Sandviç: 90 gram (iki köfte toplam)
  14. Yanmış yağ reflü yapıyor Mide içeriğinin yemek borusuna geri dönmesiyle ortaya çıkan, yaşam kalitesini bozabilen bir sağlık sorunu olan reflü, mide fıtığı, alt yemek borusu adalesinin gevşekliği, mide çıkışında darlıklar gibi yapısal nedenlerle ortaya çıkabiliyor. Bazı yiyecekleri fazla miktarda ve hızlı tüketmek de reflüye yol açabiliyor. International Hospital Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Sadık Yıldırım, insanların yüzde 60'ının 15 günde 3-5 defa reflü yaşadığını belirtiyor. Reflünün fizyolojik olarak insanlarda bulunduğunu ve özellikle yemekten sonra bir miktar reflü olabileceğini, bu reflünün çok kısa sürdüğünü belirten Yıldırım, "Ancak fizyolojik reflülerin sayısının ve süresinin fazla olması yemek borusunda hasara yol açabilir. Biz bu durumu "Gastroözafagiyel Reflü" hastalığı olarak tanımlıyoruz" dedi. Reflü Yapan Yiyecek, İçecek Ve Maddeler En çok fast food tarzı çabuk hazırlanan yiyecekler Derin yağda kızartılan yiyecekler İçeriğinde yanmış yağ bulunan yiyecekler Kafein Sigaradaki nikotin Çikolata Kahve Baharat Alkol Asitli içecekler Doç. Dr. Sadık Yıldırım, reflü nedenleri, hastalığın teşhis ve tedavisi hakkında şu bilgileri verdi: Yemek borusunun alt kısmındaki kalınlaşmış adale tabakasının midedeki içeriğin yukarı çıkmasını engelleyen mekanizması çeşitli nedenlerle bozuluyor. Böylelikle mideden yemek borusuna geri kaçış oluyor. Orta yaşlarda en sık gördüğümüz reflü hastalığının nedeni yemek borusunun alt kısmındaki gevşekliktir. Kesin nedeni bilinmemekle birlikte reflünün gıdalara bağlı olabildiğini, özellikle hormon ilaçları ve bazı kalp ilaçlarına bağlı geliştiğini biliyoruz. Reflü, kayma fıtığı denilen mide fıtığına bağlı olarak da görülebiliyor. Bu durum mide ve yemek borusunun birleşme yerinin göğüs boşluğuna doğru hareket etmesidir. Mide içeriği böylece daha kolay yemek borusuna geçer. Reflü, ileri yaşlarda daha sık görülür. Çocuklarda çok görülen reflüde ise, yemek borusundaki basıncın midedeki basınca göre daha düşük olmasıyla, mide içeriği yemek borusuna geçer. Midenin ya da on iki parmak barsağının daraltıcı hastalıklar gibi mide çıkışını daraltan hastalıklarda da reflü oluşabiliyor. Hangi Belirtiler İle Görülüyor? Reflü çocuk, erişkin ve ileri yaşlarda görülebiliyor. Bebeklik çağından itibaren oluşan reflünün küçük bir kısmı kendiliğinden kayboluyor. Reflü, en sık şu belirtilerle ortaya çıkıyor: Göğsün ön kısmında veya karnın üst kısmında yanma veya ağrı. Ağıza acı su gelmesi. Kronik öksürük. Ses kısıklığı. Nefes darlığı. Daha ileri dönemlerde yemek borusunun alt kısmında oluşan ülserler. Yutma zorlukları, darlıklar. Şu dört hastalıkla karışıyor, dikkat! Astım bronşiyel diye tedavi edilen birçok hastanın aslında yakınmalarının nedeni reflüye bağlıdır. Uyku apnesi denilen hastalıkta bazı tip larenjitlerde asıl neden reflü olabilir. Kulak iltihaplarının azımsanmayacak miktarında reflü olduğu ortaya konulmuştur. Kalp şikayeti olduğunu düşünüp kardiyologlara giden kalp hastalığı olmadığı saptanan hastalarda, kalbe bağlı olmayan göğüs ağrısında, reflü hastalığı düşünülmelidir. Çünkü bunların önemli bir bölümünde neden olan reflüdür. Bir kısmı da yemek borusunun fonksiyonel bozukluğuna bağlıdır. Reflü, gastrit ve ülserler ile karışabilir, ayırıcı tanıyı yapmak gerekir. 24 Saat Boyunca Yemek Borusu Asidini Ölçüyoruz Reflüye bağlı olarak yemek borusunda bazı değişiklikler meydana geliyor. Doç. Dr. Sadık Yıldırım, yemek borusunun alt kısmında iltihabi değişiklikleri derecelendirdiklerini, bunların görülmesinin reflünün varlığını göstermek için en güvenilir kanıt olduğunu belirtiyor. Bunun dışında "Ph metre" ölçümü yapılıyor. Yemek borusuna, mide ile yemek borusunun birleşme yerinin beş santimetre üstüne kateter yerleştiriliyor, bu kateter 24 saat boyunca yemek borusundaki asit miktarını ve bu asitle yemek borusunun temas süresini ortaya koyuyor. Bunların sonucunda bir değer veriyor. Bu değerin belli bir sınırın üzerinde olması, asit reflüsünü güvenilir şekilde kanıtlıyor. Reflü deyince sadece asit reflüsü olmuyor, safra reflüsü de olabiliyor. Onikiparmak barsağıyla mide arasında geri akım olan hastalarda safra kesesi ameliyatı geçirenlerde, mide çıkış yetmezliği olanlarda, safra mideye geri akım yaparak daha sonra yemek borusuna geçebiliyor, asit ile beraber safra da yemek borusuna geçince, buradaki tahribat artıyor. Başka hangi incelemeler yapılıyor? Yemek borusunun fonksiyonel durumu inceleniyor. Endoskopi yapılıyor. Ph metre ile asit ölçülüyor. Manometrik incelemeler yapılıyor. Manometrik ölçümle, yemek borusunun alt kısmındaki "kapak" denilen adalenin basıncı ölçülür. Yemek borusunun kasılma şiddeti ve düzenini grafik olarak EKG gibi verir. Özellikle fonksiyonel yemek borusu hastalıklarının tanısında önemlidir. Reflü hastalığında genellikle alt adale basıncı düşüktür. İlaçlar Asit Salgısını Azaltmaya Yarıyor Tüm yanma şikayeti olanlara endoskopi gerekmiyor. Sürekli ilaç kullanması gerekenlerde mutlaka endoskopi yapılarak reflünün oluşturduğu tahribatın ortaya konulması gerekiyor. İlaç tedavisi ilk sırada uygulanıyor. Bunlar asit salgısını azaltmaya yarıyor. Doç. Dr. Sadık Yıldırım, reflünün tedavisi hakkında şunları söyledi: "Proton pompa inhibitörleri dediğimiz ilaçlar, midedeki asiti yüzde 90 azaltıyor. Yüksek doz ilaç kullanması gereken ileri reflü hastalarında, uzun süre ilaç kullanması gereken hastalarda cerrahi tedavi düşünül
  15. Deri hücrelerinden embriyon hücrelerine benzer kök hücreler üretildi 28-3-2009 Deri hücrelerinden, virüs kullanılmadan yeniden programlanarak tüm bir canlıyı oluşturabilme yeteneğine sahip olan, embriyon hücrelerine benzer kök hücreler üretildi. ABD’nin Wisconsin Üniversitesi’nden James Thomson ve ekibinin üretmeyi başardığı bu kök hücreler, kalp, akciğer veya sinir hücreleri gibi 220 tür hücre haline gelebilecek. “İnsan olacak embriyonu” yok etmeden üretilebilmesi nedeniyle bu hücreler etik ve dini çatışmalara yol açmadan tedavide kullanılabilecek. İlk kez virüs kullanılmadan bu tür hücrelerin üretildiğine dikkati çeken Thomson, bunun, kök hücrelerin tümöre neden olma ve bazı genlerin faaliyetini durdurma riskini azalttığını da vurguladı. Thomson ve ekibi deri hücrelerini yeniden programlamakta gerekli olan genleri aktarmak için virüs yerine plazmid kullandı. Araştırma Science dergisinde yayımlandı. 1998’de embriyon kök hücresi kültürünü elde eden ilk kişi olan Thomson, 2007’de de Japon meslektaşlarıyla insan derisi hücrelerini kök hücreye dönüştüren bir yöntem geliştirerek, hasta doku veya organların değiştirilmesinde devrim sayılabilecek bir buluşa imza atmıştı. AA
  16. İşallah bigin tedavilere başlandığın da okuruz umudumuz hayelerimiz geçek olur bigün
  17. O bir mucize! Uzmanlar süt için 'yaşam mucizesi' diyor... Bakın yarım litresi nelere bedel? AA İnsan sağlığı açısından son derece önemli olan sütün yarım litresinde, diğer bazı gıda maddelerinden katbekat fazla kalsiyum bulunduğu bildirildi. Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Tayar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "yaşam mucizesi" diye nitelendirilebilecek kadar büyük besin değerine sahip olan sütün insan yaşamındaki yerinin, insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyledi. MÖ 26'ncı yüzyıla ait Babil kabartmalarında sütle ilgili temaların işlendiğini ifade eden Tayar, sütün içerdiği bol kalsiyum ve vitaminlerle birçok hastalığı önlediğini belirterek, "dünyanın en yararlı içeceği süt, insanların doğumlarından itibaren ilk aldıkları besindir. Süt, bebeklerin narin vücutlarını sağlamlaştırır, güçlendirir" dedi. Tayar, sütün binlerce yıldır olduğu gibi yine insan vücudunun en fazla ihtiyaç duyduğu içeceklerden biri olmayı sürdürdüğünü dile getirerek, şöyle konuştu: "Vücudun yapı taşı olarak kabul edilen proteinlerin beslenmede önemli bir yeri vardır. Süt proteininin biyolojik değeri bitkisel proteinlere göre daha yüksek olduğundan, vücut diğer proteinlere oranla süt proteininden daha iyi yararlanmaktadır. Sütün içindeki protein, büyüme ve gelişmeyi sağlar, saç ve tırnakların oluşumunda büyük rol oynar ve kasların kasılmasına yardımcı olur." Süt şekeri olan "laktoz"un vücudun kalsiyum ve fosfordan daha iyi yararlanmasını sağladığını anlatan Tayar, şunları söyledi: "Bu nedenle süt kemik ve diş oluşumunda, bebeklerin beslenmesinde önemli rol oynar. Ayrıca süt yağındaki fosfolipitler, beyin ve sinir hücrelerinin hayati önem taşıyan kısımlarını oluşturur. Vücut için gerekli olan doymamış yağ asitlerini bünyesinde bulundurmasından dolayı süt yağının beslenmede önemli fonksiyonları bulunmaktadır. İnsanların iyi bir şekilde beslenmesi için bütün minerallere ihtiyaçları vardır. Sütte bulunan başlıca mineraller fosfor ve kalsiyumdur. Sütün yarım litresinde, 5 kilogram et, 2.6 kilogram ekmek, 6.3 kilogram patates, 8.5 kilogram elma, 1.6 kilogram marul ya da 1.7 kilogram havuçtaki kadar kalsiyum bulunuyor." Prof. Dr. Tayar, kalsiyumun özellikle çocukların kemik ve diş oluşumlarının tamamlanmasında önemli rol oynadığını anımsatarak, 25–30 yaşlarına kadar alınan kalsiyumun, kemik yoğunluğunun artmasına yardımcı olduğunu, bu yaşlardan sonra da süt içilmesine düzenli olarak devam edildiğinde, kemik yoğunluğundaki azalmanın yavaşladığını ve geciktiğini bildirdi. "Yeterli süt tüketimi, dolayısıyla kalsiyum alımı, tüm yaşam boyunca kemik sağlığı için önemlidir" diyen Tayar, şunları kaydetti: "Süt, ayrıca beslenmemiz için gerekli olan yağda ve suda eriyen vitaminlerin hepsini içermektedir. Özellikle zeka gelişiminde etkili olan, deri ve göz sağlığında gerekli B2 vitamini için süt en iyi kaynaktır. Vücudun ihtiyacı olan B12, A ve C vitaminleri süt içerek önemli ölçüde karşılanabilmektedir. Bu nedenle her yaşta süt içmek gerekiyor."
  18. Çayı çok sıcak içmenin yemek borusu kanseri riskini artırdığı bildirildi. Siyah çayın çok tüketildiği ve dünyadaki yemek borusu kanserinin en fazla görüldüğü ülkelerden İran'da bilim adamları, alkol ve sigaranın az içilmesine rağmen yemek borusu kanseri vakalarının kadın ve erkeklerde aşırı olduğu Gülistan vilayetinde bu hastalığa yakalanan 300 kişi ile sağlıklı 571 kişinin alışkanlıklarını kıyasladı. Bu vilayette yaşayanların düzenli olarak günde ortalama bir litreden fazla siyah çay tükettiği, bu kişilerin yüzde 39'unun çayı 60 dereceden az, yüzde 39'unun 60-64 derecede, yüzde 22'sinin 65 derecenin üzerinde içtiği görüldü. Araştırma sonucunda, çok sıcak olarak tarif edilen 65-69 derecede çay içmenin yemek borusu kanserini iki kat, 70 ve üzeri derecede ise 8 kat artırdığı belirlendi. Tahran Üniversitesinden bilim adamları, kaynar çayın bu etkisinin, epitelyumu (damarları ve bazı küçük boşlukları kaplayan vücudun dış ve iç yüzeyini örten doku tabakası) kanserojen etkilere daha hassas hale getirebilecek, tekrarlanan yanmayla açıklanabileceğini vurguladı. "British Medical Journal" dergisinde yayımlanan araştırmayı yorumlayan Avustralya'daki Queensland Enstitüsünden David Whiteman ise paniğe kapılmaya ve çay zevkinden vazgeçmeye gerek olmadığını, çayı koyduktan sonra 5-10 dakika beklenmesinin yeterli olacağını ifade etti. Dünyada her yıl 500 binden fazla kişi yemek borusu kanseri nedeniyle yaşamını yitiriyor. Avrupa ve Kuzey Amerika'da özellikle tütün ve alkol kullanımı bu kanseri tetikliyor. Yemek borusu kanserine yakalanan erkeklerin sayısı kadınlardan daha fazla.
  19. Greyfurtu dikkatli tüketinTükettiğiniz sırada ilaç kullanmayın... Osmaniye'nin Kadirli İlçesi Ziraat Odası Başkanı olan Hanifi ispir,birçok derde deva olan greyfurtun tüketilirken dikkatli olunması gerektiğini söyledi. Kadirli'nin narenciye üretiminin yoğun yapıldığı yörelerden biri olduğunu belirten İspir, "Narenciye ürünlerinden en değerlisi olan greyfurtun suyunun dikkatli kullanılması gerekir. Yararları saymakla bitmeyen greyfurt, soğuk algınlığına iyi geliyor. Sindirimi uyarıyor. Diş etlerinin kanamasını azaltıyor. Kılcal damarlardaki kan dolaşımını hızlandırıyor. Mide ve pankreas kanserlerine yakalanma riskini azaltıyor. Tansiyonu dengeliyor. İdrar sökücü özelliği var. Yağlı yemeklerin ardından içilen greyfurt suyu yediklerinizin ağırlığını gideriyor." dedi. Bir greyfurtta yaklaşık 80-90 mg C vitamini bulunduğunu söyleyen İspir, "Greyfurt'un suyunun kilo vermek isteyenler için de yararlı olduğu biliniyor. Diyet listesine günde yarım greyfurt eklenen kişilerin metabolizması hızlı çalışıyor. Ayrıca, kan şekeri hormonu ile yağ metabolizmasına etki ediyor, insülini düşürüyor, diabet riskinden koruyor." diye konuştu. Yıllardır seyyar tablacılık yapan Ali Bilgen son yıllarda vatandaşların greyfurta karşı talebinin arttığını belirterek, "Daha önceleri vatandaşlarımız en çok portakal ve mandalina alırken, son yıllarda vatandaşın greyfurta talebi arttı. Vatandaşlar greyfurtu ilaç niyetinde kullanıyor." şeklinde konuştu. Doktorlar ise ciddi yan etkilere neden olduğu için greyfurt ile kesinlikle ilaç alınmaması gerektiğini vurguluyor. İlaçla greyfurt içimi bazı enzimleri bağırsaklar tarafından emilimini engellediği için kan basıncı yükseliyor ve zararlı toksitler yan etkilere neden olabiliyor. Greyfurt dışında diğer narenciyelerin böyle bir etkisi ise bulunmuyor.
  20. MRI Cihazlarında Metal Yasağına Son Geliştirilen teknoloji ile implant, stent, kalp pili gibi metalleri üzerinde taşıyan hastalar da MRI'a girebilecekler Bilkent Üniversitesi araştırmacıları, vücudunda kalp pili, stent, implant gibi metaller taşıdığından Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI) cihazlarına giremeyen hastaların bu olanaktan yararlanmalarını sağlayacak teknolojiyi geliştirdi. Firma üreticileri, teknolojinin lisansını alarak cihazlarında kullanma kararı alırken, uygulamaya geçildiğinde MRI sırasında üzerinde metal bulundurmama koşulu da kalkmış olacak. Bilkent Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergin Atalar,beyin pili, kalp pili, stent, implant ve ağrı kesici cihazlar gibi tıbbi aletleri taşıyan hasta sayısının giderek arttığına işaret etti. Vücudunda implant taşıyan bir hastanın MRI'a ihtiyaç duyma ihtimalinin yüzde 10 dolayında olduğunu belirten Atalar, bu tür hastaların görüntüleme teknolojisinden yararlanamamasının dünya bilim çevrelerinde ilgi çektiğini anlattı. Bilkent Üniversitesinde geliştirilen teknoloji ile implant, stent, kalp pili gibi metalleri üzerinde taşıyan hastaların da MRI'a girebilecekleri teknolojiyi geliştirdiklerini bildiren Atalar, "Çalışmamızda iki önemli konuyu değiştirdik. Cihazın elektronik devresinde ve cihazların kablolarında değişikliğe gittik. Üretim yapan şirketler bizden çalışmamızın kullanım lisansını aldı ve üretime geçmeye karar verdiler" diye konuştu. "Mikrodalga fırınlara nasıl metal konulamazsa MRI cihazlarına da üzerinde metal bulunan insanlar giremezdi. Yani biz metal bir malzemeyi mikrodalganın içine sokabilmenin yollarını bulduk" diyen Atalar, yaptıkları değişikliklerle metallerin elektromanyetik dalgalarla etkileşim gösteremediğini dile getirdi.
  21. Türkiye'de Nüfusun Yüzde 12'si Engelli...

    Bu yüzdesi olsa bile çok fazla engeli doğanlarada neden lerine dikat edip çözüm bulunması gerekiyor.
  22. Bilinçsiz Müdahale Felç Bırakıyor...

    zamanazıs bilinçsizce yapıl biranlık müdahele çok buyük sorunlar çıkarıyor. kaş yapalımderken göz çıkarıyorlar hayatı kurtulsun diye indirir kadırır ken engeli hale geliyor biçok insan haberin için teşekürler berrin.
  23. Belçikalı bilim adamları, fazla su içmenin zehirlenme bağımlılığı'' gibi bir hastalık olarak ortaya çıktığını açıkladılar. Belçika'da yayımlanan haftalık ''Le Generaliste'' isimli dergide, Louvain Katolik Üniversitesi (UCL) araştırmalarının sonuçları yayımlandı. UCL uzmanlarından Dr. Stephane Dujardin yönetiminde yapılan araştırmaların sonuçlarının tıp çevreleri tarafından değerlendirildiği ve ödüllendirildiği ifade edildi. Aşırı su tüketiminin zehirlenme ve ciddi fiziki sorunlara neden olduğunu belirten uzmanlar, su zehirlenmesinin bağımlılığı'' gibi bir hastalık olarak ortaya çıktığını açıkladılar. Belçika'da yayımlanan haftalık ''Le Generaliste'' isimli dergide, Louvain Katolik Üniversitesi (UCL) araştırmalarının sonuçları yayımlandı. UCL uzmanlarından Dr. Stephane Dujardin yönetiminde yapılan araştırmaların sonuçlarının tıp çevreleri tarafından değerlendirildiği ve ödüllendirildiği ifade edildi. Aşırı su tüketiminin zehirlenme ve ciddi fiziki sorunlara neden olduğunu belirten uzmanlar, su zehirlenmesinin nedeni olabileceğini, ''su bağımlılığının'', ''uyuşturucu bağımlılığı'' gibi bir hastalık olarak ortaya çıktığını açıkladılar. Belçika'da yayımlanan haftalık ''Le Generaliste'' isimli dergide, Louvain Katolik Üniversitesi (UCL) araştırmalarının sonuçları yayımlandı. UCL uzmanlarından Dr. Stephane Dujardin yönetiminde yapılan araştırmaların sonuçlarının tıp çevreleri tarafından değerlendirildiği ve ödüllendirildiği ifade edildi. Aşırı su tüketiminin zehirlenme ve ciddi fiziki sorunlara neden olduğunu belirten uzmanlar, su zehirlenmesinin kandaki sodyum oranının düşmesine (hiponatremi), böbrek arıtma yeteneklerinin aşılmasına, hücrelerde aşırı sulanmaya, beyin ödemine yol açtığını belirtti. Günde 4 ila 20 litre su içen kişilerin sinir sistemlerinin etkilendiğini, bu boyutta tüketimin krizlere yol açabildiğini, aşırı su tüketiminden kaynaklanan beyindeki dengesizliklerin komaya ve ölüme sürükleyebildiğini anlatan bilim adamları, ''aşırı susama'' (polidipsi) sorununa dikkat çektiler. Polidipsiden kaynaklanan ''potomani'' hastalarının günde 4 litreden fazla su içme ihtiyacı hissettikleri, ''su bağımlısı'' oldukları üzerinde duran ve bunu ''uyuşturucu bağımlılığına'' benzeten uzmanlar, polidipsi hastalarının yüzde 80'inin şizofreni sorunu yaşadığını bildirdiler. İştahsız kişilerde, rejim yapanlarda, sporcularda, fazla alkol, kahve, ilaç ve sigara tüketenler arasında daha çok görüldüğü belirtilen potomani hastalarının, aşırı su tüketimiyle, organizmanın ihtiyacı olan mineralleri de imha ettikleri belirtildi. Uzmanlar, potomani hastalığının tedavi gerektirdiğini, su zehirlenmesi halinde ise acil servislerde yoğun bakıma ihtiyaç olduğunu ifade ettiler.
  24. Kök Hücre'de Yeni Buluş...

    İngiltere ve Kanada'da bilim adamları, pek çok hastalığın tedavisinde kullanılabilecek kök hücreleri tıpta kullanmanın önündeki engelleri aştıklarını açıkladı. Şimdiye kadar ya insan embriyolarından ya da kanser riskini göze alarak yetişkinlerin hücrelerinden üretilebilen kök hücreler, artık hastaların kendilerinin hücrelerinden ve onlara zarar vermeden üretilebilecek. İnsan vücudunda her tür dokuya dönüşme potansiyeli taşıyan bazı hücrelerin bulunduğu, bilim adamlarının yaklaşık yüz yıldır malumu... Kök hücrelerin, tedavisi zor veya mümkün olmayan bazı hastalıkların tedavisinde kullanılabileceği de biliniyordu. Ancak, elde edilme biçimleri nedeniyle, bu hücrelerin, tedavi amaçlı kullanılmasının önünde şimdiye kadar önemli engeller vardı. Kök hücre elde etmenin yollarından biri, bu hücreleri insan embriyolarından almak. Bunu yaparken de, doktorların insan embriyosuna zarar vermeyi göze almaları gerekiyordu. Bu da tabii, hem tıbbi hem de etik açıdan birçok soruna yol açıyor. Çünkü, hasta bir insanı tedavi etmek için, bir insan embriyosu gibi başka bir canlı organizmaya zarar verilmesi gerekiyor. Diğer bir yöntem de, kök hücreleri yetişkinlerin deri hücrelerinden elde etmek. Ama bilim adamları şimdiye kadar, bunu insanlara zarar vermeden elde etmenin bir yolunu bulamamışlardı. Çünkü, yetişkinlerden kök hücre elde etmek için vücuda tehlikeli virüsler enjekte elde etmek gerekiyordu. Şimdi ise İngiltere ve Kanadalı bilim adamları, yetişkinlerin vücudundan, onlara zarar vermeden kök hücre elde etmenin bir yolunu bulduklarını söylüyor. Bu yeni yöntemde, yetişkinlerin deri hücrelerine bazı genler yerleştiriliyor. Bu genler, hücreler üzerinde bir zaman makinesi etkisi yaratarak, bu hücreleri ilk zamanlarına geri çeviriyor ve kök hücre haline getiriyor. Yeni yöntemin en kritik yönü ise vücuda yerleştirilen bu genlerin geri çağrılabilmesi. Dolayısıyla, kişi üzerinde herhangi bir olumsuz etki kalmıyor. Bilim adamları, bu yeni yöntemin geniş çaplı uygulamasının yaklaşık on yıl alabileceğini öngörüyor. 23 Mart 2009
  25. Pek çok insan soğuktan hoşlanmasa da onun da onun nimetlerinden yararlanabilir. “Kriyoterapi” (buz tedavisi) adı verilen bu yöntemle vücuttaki çeşitli romatizma, eklem ağrıları ve şişlikler azaltılabiliyor. Çünkü soğuk, damarları sıkıştırarak her türlü eklem ağrılarını önemli ölçüde yok ediyor. Bu yöntemi kliniklerde yaptıracağınız gibi tekniklerini öğrenerek evinizde de uygulayabilirsiniz. Bunun için ağrıyan bölgeniz üzerine buz torbası koyarak kompres yapabilirsiniz. Soğuk, etkisini 20 dakika içinde gösterecektir. Ancak buzu deriye doğrudan temas ettirmeden bir beze sararak uygulamak daha faydalı. Hematomları Yok Ediyor Soğuk kompres, damarlara doğrudan etki ederek yumuşak dokular arasında kanın toplanmasını yani hematomu azaltarak ödem oluşumunu engelliyor. Bu yöntemden faydalanmak için uzmanın önerdiği bir süre ve sıklıkta ( 48 - 72 saat boyunca, genel-likle 1/2 - 1 saat arayla 8 - 10 dakika kadar) buzlu kompresin o bölge üzerine uygulanması gerek. Baş Ağrısında Etkili Uzmanlar soğuğun baş ağrısını gidermede de etkili olduğunu söylüyor. Bunun için başınızda ağrı olduğunda bir poşete buz doldurun ve ince bir beze sarılı biçimde ağrıyan bölge üzerinde uygulayın. Soğuk, hassas olan sinirleri uyuşturarak ağrıyı azaltacaktır. Diş ağrılarınız olduğunda da yanağınıza koyacağınız buz torbası ağrıyı dindirirecektir.