Sumeye

Üye
  • İçerik sayısı

    4.137
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    22

Sumeye kullanıcısının paylaşımları

  1. Laboratuvarda Böbrek Üretildi

    Tıp güzel gelişiyor inşallah bir an önce heryerde yapılır böbrek nakli ihtiyacı olanlar yüü güler Haber için tşk canım
  2. Kompozit Doku Nakli Yönergesi ile sesini kullanamayan hastalara gırtlak nakli yapılab Doç. Dr. Ömer Özkan, Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın onayladığı Kompozit Doku Nakli Yönergesi ile sesini kullanamayan hastalara gırtlak naklinin de yapılabileceğini bildirdi. Türkiye'de ilk çift kol naklini geçen yıl Ekim ayında gerçekleştiren Doç. Dr. Ömer Özkan, Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın onayladığı Kompozit Doku Nakli Yönergesi ile sesini kullanamayan hastalara gırtlak naklinin de yapılabileceğini bildirdi. Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ömer Özkan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Sağlık Bakanı Recep Akdağ tarafından onaylanan Kompozit Doku Nakli Yönergesi'nin kol, yüz, saçlı deri, üst solunum, üst sindirim yolu nakliyle, bağırsak naklini kapsadığını kaydetti. Kanser nedeniyle gırtlağını kullanamaz hale gelen, ateşli silahla yaralananlar, gaziler gibi gırtlağını bir şekilde kaybeden, konuşamayan insanlar bulunduğunu vurgulayan Doç. Dr. Özkan, ''Bu insanlara gırtlak nakli yapılabilir, hasta başkasının ses telleriyle konuşabilir. Soluk borusu ve gırtlağı alınanlara gırtlak nakli yapılabilecek. Mevzuatın en önemli özelliği bu. Bununla ilgili birimi kulak burun boğaz bilim dalıyla burada kuruyoruz'' diye konuştu. ''BACAK NAKLİ YOK''- Böyle bir mevzuatı çıkarmanın büyük bir başarı olduğunu belirten, bu nedenle Sağlık Bakanlığı yetkililerine teşekkür eden Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu sayılı mevzuatlardan biri... Bizim çok işimizi görecek ve bir çok ülkeye örnek olacak. Mevzuatta bacak yok ama bacağın olmaması büyük eksiklik değil. Bacağın yerini gören çok iyi protezler var, bu büyük ameliyatı yapmaya değmez.'' -BAŞVURU SAYISI ARTTI- Özel izinle çift kol naklini yaptıktan sonra çok sayıda hastanın nakil için kendilerine başvuruda bulunduğunu bildiren Özkan, şu bilgileri verdi: ''Mevzuat olmadığı için insanlara olumlu yanıt veremiyorduk. Şahsım dışında sadece Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'ne başvuran 200 kadar hasta var. Bunların 130'u nakle uygun görüldü. Başvuranlardan 50'sinin iki taraf kolu yok. Bacakları olmayanlar var, mayına basanlar, doğuştan kolları olmayanlar var. Mevzuata göre nakillerde iki taraflı dirsek altından itibaren kolu olmayanlara öncelik verilecek.'' Verici bulunması halinde iki kolu dirsekten itibaren olmayan 50 hastaya ameliyat yapabilecek durumda olduklarını anlatan Özkan, ''Mevzuat yeni çıktı, bundan sonra bu nakilleri yapabilecek kurum ve kuruluşların Sağlık Bakanlığı'na başvurarak (nakil yapabilir) iznini alması gerekiyor. Biz de başvuruda bulunacağız. Eğer uygun görülürse bu ameliyatları yapmaya başlayacağız. Bunun süreci 1-2 ay.'' Yüz, kol, gırtlak ve bağırsak nakli için vericilere ihtiyaç bulunduğunu vurgulayan Özkan, ''Verici için iyi bir kampanya lazım. Aslında vericiler uzuv nakline organ naklinden daha olumlu bakabilir çünkü kendi yakınının parçasını nakil olanda görüyor'' dedi. Yüz nakli için, biri gazi, diğeri Zonguldak'ta ateşli silahla yüzü deformasyona uğramış bir kadının nakil yapılabilir durumda olduğunu kaydeden Özkan, ''Yüz nakli için çok sayıda başvuru var ama hepsi gerçekçi değil. İki hasta var onlara bugün nakil yapabilecek durumdayız'' diye konuştu. Meynet haber
  3. Ben geçen aykini bakadan aldım ATM den vermiyorlar yeni deyiştise bilmiyorum bilgi için tşk
  4. Geleceğin ameliyatı laparoskopi olacak Prof. Dr. Fatih Şendağ, Türkiye'de ameliyatlarda hala açık yöntemin yaygın kullanıldığını oysa laparoskopi yönteminin diğerine göre çok daha avantajlı olduğunu ifade söyledi. Ege Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Türk Jinekolojik Endoskopik Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Fatih Şendağ, Türkiye'de ameliyatlarda hala açık yöntemin yaygın kullanıldığını oysa laparoskopi yönteminin diğerine göre çok daha avantajlı olduğunu ifade ederek, ''Laparoskopi geleceğin ameliyatı. Kapalı ameliyat teknikleri o kadar artacak ki açık cerrahi çok çok az yapılacak belki tarih olacak'' dedi. AA muhabirine açıklama yapan Şendağ, genel anestezi altında göbek deliğinden ince bir teleskopun karın içine sokularak gerçekleştirilen laparoskopi ameliyatları ile birçok kadın hastalığı ve probleminin doğrudan gözlemlenebildiğini veya cerrahi girişimle iyileştirilebildiğini söyledi. Halk arasında ''kansız'' ya da 'kapalı' ameliyat olarak bilinen modern cerrahi yöntemi laparoskopide karın alt bölgesinde açılan 3-5 milimetrelik deliklerden içeri sokulan aletler ile yumurtalık kisti, dış gebelik, miyom, rahmin alınması, rahim sarkması, idrar kaçırma, gebe kalabilirliği artıran tüp cerrahisi ve endometriozun kolayca tedavi edilebildiğini anlatan Şendağ, bu yöntemle uygulanan tedavi sonucunda hastanın daha az ağrı çektiğini, ameliyat izi kalmadığını, hastanede yatış süresinin minimuma indiğini ve enfeksiyon kapma riskinin çok daha az olduğunu kaydetti. Şendağ, kapalı ameliyatların, hastanın normal hayata dönüş süresini kısalttığını ve yumurtalık kanallarının tıkanarak kısırlık oluşmasına engel olduğunu da vurgulayarak, açık ameliyatla 5-6 haftada iyileşen bir hastanın bu yöntem sayesinde en geç 3-4 gün içinde normal yaşamlarına dönebildiğini dile getirdi. Laparoskopinin bir diğer üstünlüğünün ise karın kesisine bağlı enfeksiyon, yara açılması ve fıtık gibi enfeksiyonlardan sakınılması olduğuna işaret eden Şendağ, ayrıca birçok kadın hastalığının tedavisinde kullanılan kapalı yöntemin, ameliyat sonrası kadınlarda oluşan kısırlık riskini de azalttığını söyledi. Prof. Dr. Fatih Şendağ, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Laparoskopi ameliyatını yoğun olarak eğitim ve üniversite hastaneleri yapıyor. Ama Türkiye genelinde bu ameliyatlar çok az. Sağlıklı bir istatistik yok, ama tüm kadın hastalıklarıyla ilgili ameliyatlar içinde laparoskopi ile yapılanların oranının yüzde 5'i geçtiğini sanmıyorum. Avrupa ülkeleri ve Amerika'da bu oran yüzde 30 seviyesinde. Türkiye'de açık ameliyat yöntemi hala kadın hastalıklarında yaygın olarak kullanılıyor. Oysa laparoskopi yöntemi diğerine göre çok daha avantajlı. Laparoskopi geleceğin ameliyatı. Kapalı ameliyat teknikleri o kadar artacak ki açık cerrahi çok çok az yapılacak, belki tarih olacak.'' Türkiye'de şu anda laparoskopik ameliyatlardan kaçınmanın birçok boyutu bulunduğunu anlatan Şendağ, ''Bunun eğitim boyutu ve devlet boyutu var, SGK'nın ödemeleri var. Çünkü kapalı ameliyatla ilgili ödemeleri oldukça düşük, performansa dayalı sistem var, bu tür ameliyatlar, performansta çok düşük puanlar'' dedi. Laparoskopik sistemi kurmanın maliyetinin 100-150 bin TL civarında olduğunu, ancak sürekli bakım ve yeni malzeme almayı gerektirdiği için hastanelerin genelde bunu pek tercih etmediğini dile getiren Şendağ, ''Kadın sağlığı açısından en iyisi yapılmak isteniyorsa bu yöntem tercih edilmelidir'' dedi. Laparoskopik yöntemin yaygınlaşması için öncelikle asistan eğitiminde laporoskopinin standart olarak konulması gerektiğine işaret eden Şendağ, bazı devlet hastanelerinde inanılmaz pahalı ve önemli cihazlar bulunduğunu, ancak eğitimli personel olmadığı için cihazın atıl bir şekilde durduğunu kaydetti. Prof. Dr. Şendağ, özellikle hekimlerde genç jenerasyonun, kapalı ameliyat yapmak istediğini ifade ederek, Türkiye'de bu konuda tek eğitim merkezinin Ege Üniversitesi içerisinde bulunduğunu, 2008'den beri yılda 3 defa birer aylık 5 kadın doğum uzmanıyla sınırlı eğitim programları yaptıklarını dile getirdi. Bu eğitimi almak için Türkiye'den hekimlerin Almanya, Fransa, Amerika'ya gittiğini ve binlerce avro harcadığını ifade eden Şendağ, bu eğitim merkezlerinin sayısı artarsa yurt dışına gitmeye de gerek kalmayacağını aktardı. Prof. Dr. Şendağ, dernek olarak teknolojiyi kullanarak internet üzerinde Türkiye'deki tüm kadın doğum uzmanlarına yönelik olarak laparoskopik ameliyatlarla ilgili eğitim yayınları yapmaya başladıklarını kaydederek, ''Türkiye genelinde kadın doğum hekim sayısı 6 bin civarında. Tahmini olarak yüzde 10'u laparoskopi yapıyor'' şeklinde konuştu. Şendağ, laparoskopik ameliyatın bir ekip işi olmasından dolayı Ege Üniversitesinde doktorların yanı sıra teknisyen ve hemşire eğitim kursları da düzenlendiğini belirtti. Prof. Dr. Şendağ, ''Açık ameliyata her zaman gerek olacaktır, ama açık ameliyatlar bence teknoloji gelişimine göre yavaş yavaş ortadan kalkacaktır. 18-20 yaşındaki bir genç kızın yumurtalık kisti nedeniyle açık ameliyat olmasını biz istemiyoruz. Bir dış gebelik sebebiyle açık ameliyat artık yapılmamalıdır. Kist sebebiyle yapılmamalıdır. En azından bunların artık kapalı ameliyat tekniğiyle yapılabilir olması ve yaygınlaştırılması lazım'' diye konuştu. KADIN HASTALIKLARINDA KAPALI AMELİYAT TEKNİKLERİ KONGRESİ YARIN İSTANBUL'DA Kadın hastalıklarında kapalı ameliyat teknikleriyle ilgili kongrenin yarın İstanbul'da başlayacağını da anlatan Şendağ, 65'i yabancı olmak üzere 140 cerrahın konuşma yapacağı kongrede 26 ülkeden 400'ü yabancı 1000 katılımcının beklendiğini bildirdi. Kongrede 200'den fazla çalışmanın sunulacağını ve tartışılacağını aktaran Şendağ, ''Hedefimiz kapalı ameliyat teknikleriyle ilgili kadın doğum hekimlerinin dikkatini çekmek, bilgi ve deneyim paylaşımını sağlamak ve hastaları bu konuda bilinçlendirmektir'' dedi. Prof. Dr. Şendağ, kongrenin Los Angeles, Londra, Milano, Avusturya, İstanbul ve İzmir'den canlı olarak yayımlanacağını, örneğin Los Angeles vea Milano'da yapılan ameliyatın canlı olarak seyredilip kongrede ele alınacağını kaydetti. AA www.haber7.com
  5. Günde 3 Muz Ye, Felç Riskini Azalt

    Günde 3 muz ye, felç riskini azalt İngiliz ve İtalyan araştırmacılar, potasyuma sahip muzla binlerce felcin önlenebileceğini açıkladı. Kahvaltıda bir, öğle yemeğinde bir ve akşam yemeğinde de bir muz yiyen kişilerin beyinlerinde kan pıhtılaşma olma ihtimalinin yüzde 21 daha düşük olduğunu belirten bilim adamları, "Günlük olarak tüketilebilecek potasyuma sahip diğer gıdalar ıspanak, ceviz, süt, balık ve mercimek. Bu yiyecekleri tercih edenlerin felç geçirme riski, diğer kişilere göre yüzde 21 oranında daha az" dedi. Amerikan Kardiyoloji dergisinde yer alan habere göre, bilim adamları 1960'ların ortasından itibaren bugüne kadar yapılmış 11 değişik çalışmanın verilerini inceledi. Buna göre günlük 1.600 miligram potasyum alanların felç geçirme riski, almayanlara göre beşte bir oranında daha az. Bir muzda 500 gram potasyum olduğunu belirten bilim adamları, muzun tansiyonu ayarladığını ve vücuttaki kan akışının kontrol edilmesini sağladığını belirtti. Daha önce yapılan araştırmalarda, muzun tansiyonun kontrol edilmesinde, felç geçirmeyi önlemede önemli role sahip olduğunu ortaya koymuş ancak bunun devamlı olup olmadığı konusunda bir açıklama yapılmamıştı. www.ihlassondakika.com
  6. İnsan Kalbi Üretildi!

    Tıpta güzel bir gelişme haber için tşk canım
  7. Ekranlarda engelliler niye aciz gösteriliyor? 06 Nisan 2011 Engellilerle ilgili bir takım kalıp yargılar, kitle iletişim araçları yoluyla güçlendirilmektedir. Yüksek izlenme rekorları kıran dizi filmlerde engellilerle ilgili çeşitli mitler oluşturulmaktadır. Örneğin, “Fatmagül’ün Suçu Ne”, Öyle Bir Geçer ki Zaman” dizilerindeki engelli karakterler, son derece yeteneksiz, kendine güveni olmayan, bağımsız yaşamayan, aşkını söyleme cesareti olmayan, acınacak kişiler olarak sunulmaktadır. Öyle ki, engellilere aşık olunamaz. Sevilemez. Engellilerin cinsel hayatı yoktur. Engelli kişiyle ancak çıkar amaçlı bir birliktelik yaşanabilir. Televizyon programlarında engelli kişilerin olumsuz olarak işlenmesi, başarısız /acınacak /zavallı / kişiler olarak gösterilmesi ihtiyaçları karşılamaktan çok uzaktır. Engellilerin kurban olarak sunulması, engellilere yönelik olarak geliştirilen ayırımcılığın artmasında önemli bir faktördür. Engelliler, hayatın her alanında yer alabilecek durumdadır. Yeter ki, yaşama şartları engellilere göre düzenlenerek fırsat eşitliği verilsin. Türkiye Ortopedik Özürlüler Federasyon Başkanı Cemal Merdan internet haber
  8. Engelli Haklarına İlişkin Sözleşmeye Uyum” konulu Sempozyum 06 Nisan 2011 İstanbul Barosu ve Türkiye Omurilik Felçlileri Derneğince düzenlenen “Türk Sosyal Hukukunda Özürlüler/Engelliler BM Engelli Haklarına İlişkin Sözleşmeye Uyum” konulu Sempozyum 2 Nisan 2011 İstanbul Barosu ve Türkiye Omurilik Felçlileri Derneğince düzenlenen “Türk Sosyal Hukukunda Özürlüler/Engelliler BM Engelli Haklarına İlişkin Sözleşmeye Uyum” konulu Sempozyum 2 Nisan 2011 Cumartesi günü saat 9.00 – 16.30 arasında İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Doktora Salonunda yapıldı. Sempozyum’un açılışında konuşan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. İsmail Altay, ülkemizde engellilerin pek çok sorun yaşadığını, engellilerin haklarını tam olarak kullanamadıklarını, sokakta yürüme haklarının bile ellerinden alındığını söyledi. Ülkemizde yaşanan terör faaliyetlerinin ve bir türlü önlenemeyen trafik kazalarının engelli ürettiğini belirten Altay, Baro olarak engelli meslektaşlarımızla yakın bir çalışma işbirliğine girildiğini, Engelli Hakları Komisyonunun Merkez haline getirildiği, engelli meslektaşlarımızın merkez çalışmalarına katılabilmeleri için servis konulduğunu bildirdi. Engelli meslektaşlarımızın gelecekte daha rahat çalışma olanaklarına kavuşabilmeleri için yeni yapılan adliyelerde birlikte inceleme yaptıklarını kaydeden İsmail Altay, Kartal ve Çağlayan adliyelerinde yapılan incelemelerde olumsuzlukları engelli meslektaşlarımızın daha kolay gördüklerini ve yapılanlara itiraz edildiğini, bu alanda yazışmalar yapıldığını ve Baronun işin peşini bırakmayacağını anlattı. Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği Genel Başkanı Ramazan Baş da konuşmasında son, 10 yıllık süreçte dernek olarak yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdi. Konuşmasında engellilerle engelsiz yurttaşlar arasındaki iletişimsizliği değinin ve “birbirimizi tanımadan yaşıyoruz” diyen Ramazan Baş, engelli haklarını kazanmak için pek çok idari ve cezai davalar açtıklarını belirtti. Ramazan Baş, 7 Temmuz 2005 yılında çıkarılan kanunun engellilere bazı haklar tanıdığını, ancak kanunun 2012 yılına sınır koyduğu için bugüne kadar ciddi bir gelişme sağlanamadığını, kanunun öngördüğü haklara ilişkin talepleri idarenin, ‘daha 2012’ye kadar vakit var’ diyerek savuşturduğunu, en çok da eğitim konusunda sıkıntı çektiklerini bildirdi. Baş, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesine taraf olan ülkelerin uyum yasalarını çıkardıklarını, bu sözleşmenin ülkemize yansımasını da merakla beklediklerini sözlerine ekledi. Üç oturum halinde gerçekleştirilen Sempozyumda, bilim adamları, uzmanlar ve yetkililer çeşitli konularda bildiriler sundular. Sempozyumun “BM Engelli Haklarına İlişkin Sözleşmeye Uyum” konulu ilk oturumunu İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. İsmail Altay yönetti. Bu oturumda, Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç Dr. Selda Çağlar, “Türkiye’nin BM Engelli Haklarına İlişkin Sözleşme’den Doğan Yükümlülükleri”, Özürlüler İdaresi Başkanlığı Rehabilitasyon Şube Müdürü Selma Çalık, “Türkiye’de Özürlülüğe Yönelik Yaklaşımların BM Engelli Haklarına İlişkin Sözleşme’nin Temel Kavramları Çerçevesinde Değerlendirilmesi”, İstanbul Barosu Engelli Hakları Merkezi Başkanı Av. Cemal Donat, “BM Engelli Haklarına İlişkin Sözleşme’nin Türk Yargı Sistemine Uygulanması” konulu bildiriler sundular. “Özürlülerin Çalışma Hakkı” konulu ikinci oturumu Prof Dr. Gülsevil Alpagut yönetti. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Alpagut ayrıca,”Özürlülerin Çalışma Hakkı” konulu bir bildiri sundu. Aynı oturumda, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Gaye Burcu Yıldız, “İş Hukuku Açısından Özürlülük ve Sağlık Durumuna Dayalı Ayrımcılık”, Türkiye İş Kurumu Beyoğlu Şube Müdür Vekili Cihan Kapucu, “4857 Sayılı İş Kanunu Kapsamında Özürlülerin Çalışma Hakkı” konulu bildiriler sundular. “Özürlülerin Sosyal Güvenlik Hakkı” konulu günün son oturumunu yöneten Yaşar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Ali Nazım Sözer, “Malulluk Sigortası”, SGK İstanbul İl Müdür Yardımcısı Hasan Hüseyin Aras, “Yaşlılık Sigortası ve Özürlüler”, İstanbul İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü Şube Müdürü Gülbeyaz Öğeyiç “Sosyal Hizmetler Müdürlüğü Tarafından Özürlülere Sunulan Hizmetler”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi ve Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Canan Ünal, “BM Engelli Haklarına İlişkin Sözleşme Çerçevesinde Özürlülerin Sosyal Güvenlik Hakları” konusunda bilgi verdiler. Oturum sonlarındaki soru cevap bölümünden sonra konuşmacılara birer Teşekkür Belgesi verildi. İnternet haber
  9. Aile Hekimlerine Kriter Ayarı

    Aile hekimlerine kriter ayarı 04 Nisan 2011 Sağlık Bakanlığının yayınladığı mevzuata göre bir çalışma yapan Ankara İl Sağlık Müdürlüğü, Aile Sağlık Merkezleri (ASM)’nde görev yapan aile hekimlerinin hizmetlerini daha kaliteli bir ortamda sunabilmesi ve hasta ile çalışanın güvenliğinin sağlanabilmesi için gerekli kriterleri belirledi. Nisan ayından itibaren Ankara’daki tüm ASM’lerin denetimden geçeceği kriterlerde hijyen ön planda yer alıyor. Otuz beş kriter üzerinden değerlendirilecek ASM’lerde eksikliklerin bir an önce giderilmesi sağlanarak, vatandaşa daha iyi hizmet sunulması amaçlanacak. Kriterler arasında, hasta ve çalışan güvenliğinden muayenelerin standartlarına kadar birçok konu belirlendi. Kriterler içinde her ASM’nin kendine ait internet sayfasının yer alması, hastaların şikâyet ve önerilerini dile getireceği kutuların konulması, hastaların muayene sırasında eğitici bilgiler yayınlanması için LCD veya plazmalar bulundurulması, acil durumlar için müdahale odası bulundurulması, yaşlı ve engelliler için çalışma ortamlarının yeniden dizayn edilmesi ve eksikliklerin giderilmesi dikkat çekiyor. İl Sağlık Müdürlüğü, ASM’lerdeki ortamın sıcaklık değerlerinin de 20-24 0C arasında olmasına vurgu yapıyor. Asansörü bulunmayan çok katlı ASM’lerde üst katta poliklinik hizmeti veriliyor ise giriş katında yaşlı ve engelli vatandaşlar için tefrişatlı bir oda bulundurulacak. Tuvaletlerde acil durumlarda hastanın görevli personele ulaşabilmesini sağlamak amacıyla “acil çağrı butonu” konulacak. Hastaların muayene sürecinde işlemlerini adil bir şekilde takip edebilmesi için her ASM’de elektronik sıra takip sistemi kurulacak. Muayene odaları en az 14 metrekare genişliğinde olacak. Vatandaşın sağlıkla ilgili ve güncel konularda etkin bilgilendirilmesi için Bakanlıkça gönderilen güncel afiş ve broşürler bekleme alanlarında yer alacak. Afişlerin görüntü kirliliğine ve enfeksiyona neden olmamasına özen gösterilecek. Hastaların oturarak beklemeleri için tek hekim için asgari 6 kişilik oturma grubu bulundurulacak. Oturma gruplarında kolay temizlenebilme, ergonomik yapıda olma, ahşap, PVC veya metal ise döşemesine dikkat edilme şartı aranacak. Bekleme alanları en az 20 metrekare olacak, birden fazla aile hekiminin görev yaptığı yerlerde her bir aile hekimi için 5 metrekare ilave edilecek. Güvenli aşılama hizmeti için soğuk zincir tahsis edilen buzdolabı sadece aşılar ve antiserumlar için kullanılacak ve düzenli takipleri sağlanacak. Aşılama hizmetlerinin güvenli bir ortamda yapılması için ASM’de en az 10 metrekarelik aşılama ve bebek izlemleri odası oluşturulacak. Aşılar ve ilaçlar için karekod okuyucu kullanılacak. ASM’de gebe takibinin ve gebe izlemlerinin yapılması için en az 10 metrekarelik müstakil bir oda oluşturulacak. Bebek bakım ile emzirme odaları ayrılacak ve bu odaların her türlü hijyenik imkânlarına dikkat edilecek. İlaç ve aşıların miat ve stok takipleri düzenli olarak yapılacak. ASM’lerde hasta ve çalışan güvenliğinin sağlanması amacıyla, acil müdahale durumunda gerekli olabilecek ilaç, malzeme ve tıbbi donanım hazır bulundurulacak. Kalp için gerekli olan defibrilatör bulundurulacak. ASM’lerde temizlik personeli istihdam edilecek. Hasta memnuniyeti için her aile hekimliğinde ebe, hemşire, sağlık memuru veya tıbbi sekreter çalıştırılmasına dikkat edilecek. Vatandaşa günün daha fazla zaman diliminde hizmet verebilmek amacıyla haftada en az 14 saat esnek mesai uygulanacak ve ASM haftada en az 54 saat açık bulundurulacak. Üç aile hekiminin görev yaptığı ASM’lerde mesai paylaşımı birinci hekim 08.00-17.00, ikinci hekim 10.00-19.00, üçüncü hekim de hafta sonu 4 saat hizmet verebilecek şekilde ayarlanacak. Hasta ve hasta yakınlarının yeterli, güncel bilgiye ulaşmalarını sağlamak için ASM’ler aktif internet sayfası kuracak. Hasta ve çalışan güvenliğini sağlamak için ortam sıcaklığı termometre takibiyle 20-24 0C arasında olacak ve kesinlikle ısınma için soba kullanılmayacak. Tüm lavabo ve tuvaletlerin hastaların kullanımına uygun halde bulundurulması sağlanacak. ASM’lerin yerleşkesinde çevre düzenlemesi ve temizliğine dikkat edilecek; onarım ihtiyacı görüldüğünde kayıtsız kalınmayacak. Yangın söndürücüler ve jeneratörlerin bakımı düzenli olarak yapılacak. Yaşlı ve engelli vatandaşların sağlık hizmetlerinden etkin bir şekilde yararlanabilmesi için engelli rampaları, tutunma barları bulunacak. İnert haber
  10. Kök Hücreden Retina Yapıldı

    6 Nisan 2001 Kök hücreden retina yapıldı İngiliz bilimadamları Robin Ali ve Jane Sowden, laboratuvar ortamında farelerin kök hücrelerinden retina elde etmeyi başardı. Araştırmacılar, çalışmalarının görme engelli hastaların tedavisinde umut ışığı olabileceğini, kök hücreleri sayesinde hastanın görme yetisine kavuşabileceğini belirttiler. Araştırma, Nature dergisinde yayımlandı. Aynı alanda çalışan Fransız bilimadamı Olivier Goureau, çalışmanın "son derece yenilikçi" olduğunu belirtti ancak insan gözünün yapısı fareninkine benzese de, özellikle fotoreseptörler (ışığa duyarlı sinir hücreleri) gibi farklılıkların bulunduğuna dikkati çekti. internethaber
  11. Kemik Erimesi

    Bende oldu 5 kadar devam eti ama bol süt yoğurt peynir soğan yeşilk balık bol şekilde yemeye çalışırdım bunun yanısıra kemik erimesi ilaçları kulandım D vitamini aldım kalsuyum aldım ve 1 kadar oldo son kemik taraması yaptırdımdı durmuş yılda 1 defa kemik taraması yaptırmak gerekiyor kemik erimisi oldugu zaman halsizzlik yorgunluk vucuta ağrı oluyor dikat edin arkadaşlar
  12. Prostat büyümesinin sinyali Uzmanlar, sık idrara çıkma, gece uykudan uyanıp idrar yapma, idrarda kanama olması, idrarın tam yapılmaması sonucu ağrı ve idrar kaçırılması halinde vakit kaybetmeden hekime başvurulması gerektiği uyarısında bulunuyor. Selçuk Üniversitesi Selçuklu Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bedreddin Seçkin, prostatın, idrar kesesinin altında yerleşmiş ve idrarın mesaneden çıkıp penis içerisinden geçerek dışarıya atılmasını sağlayan, idrar kanalının başlangıç kısmını kalın bir yüzük gibi saran ve salgı üreten bir organ olarak tanımlandığını söyledi. Erişkinlerde bir kestane büyüklüğünde ve yaklaşık 18-20 gram ağırlığında olan prostatın, ergenlik yaşına kadar fonksiyonel olmadığını belirten Seçkin, ergenlikle birlikte erkeklik hormonu olarak bilinen testosteronun etkisi ile faaliyet göstermeye başladığını anlattı. Seçkin, prostatın erkek üreme sisteminin parçası olan bir salgı bezi olduğunu ve üremeye yardım ettiğini ifade ederek, ''Asıl işlevi meniyi veya er suyunu oluşturan sıvının bir bölümünü salgılamaktır. Prostat salgısının içinde bulunan maddeler, spermin dölleme kapasitesini artırır'' dedi. Prostatın, idrar yolu enfeksiyonlarına karşı da direnci artırdığını belirten Seçkin, ''Prostat dokusunda yüksek konsantrasyonda çinko vardır. Bu erkeklerin idrar yolu enfeksiyonuna karşı kadınlardan daha dirençli olmasını sağlayan faktörlerden biridir'' diye konuştu. Seçkin, prostatın vücutta en sık hastalanan organlardan biri olduğunu ifade ederek, en sık prostat iltihabı (Prostatit), prostat irileşmesi (iyi huylu prostat büyümesi) ve prostat kanseri görüldüğünü söyledi. 45 YAŞLARINDA BÜYÜMEYE BAŞLIYOR Genç yaştaki erkeklerde bir kestane büyüklüğünde olan prostatın, 45 yaşlarında büyümeye başladığını anlatan Seçkin'in verdiği bilgiye göre, iyi huylu prostat büyümesi genellikle prostattaki hücrelerin büyümesi nedeniyle olmayıp, hücre sayısının anormal artışından kaynaklanıyor. Bu büyüme, yaşamın sonuna kadar değişen hızlarda devam ediyor. 50 yaş üzerindeki erkeklerin yüzde 50'sinde, 60-70 yaş arasındakilerin yüzde 65'inde ve 80 yaş üzerindekilerin yüzde 90'ında prostat irileşmesi ile karşılaşılıyor. Prostat büyümelerinin bir kısmı ise kötü huylu (habis) büyüme şeklinde oluyor ve prostat kanseri olarak tanımlanıyor. İyi huylu prostat büyümesi ve prostat kanseri bir arada bulunabiliyor, ancak birbirinden kaynaklanmayan iki ayrı hastalık olarak gösteriliyor. PROSTAT BÜYÜMESİ, BÖBREK YETMEZLİĞİNE YOL AÇABİLİR Prostatın, iyi huylu prostat büyümesinin yaşlanmayla birlikte, östrojen ve erkeklik hormonu düzeylerinde görülen değişiklikler, ailesel yatkınlık ve çeşitli büyüme faktörleri nedeniyle geliştiği düşünülüyor, ancak kesin nedeni bilinmiyor. Prostat bezi, idrar yolu, idrar kesesi ve makata doğru büyüyor. Özellikle mesane boynunda yarattığı tıkanmayla idrar yolunda, idrar kesesinde, böbreklerden mesaneye idrarı taşıyan kanallarda ve böbreklerde patolojik değişikliklere neden oluyor. Büyüyen prostat kitlesinin yaptığı basıyla, idrarın son çıkış kanalının normal şekli bozulabiliyor ve bu kitle mesane çıkışında tıkanmaya neden olarak mesanede mesane kası anormal gelişiyor, Hücre ve odalar dışarı doğru bombeleşme ve taş oluşumu görülebiliyor. Daha sonra idrarın boşalamamasına ve idrar kesesi içinde basınç artışına bağlı olarak, üreterler ve böbreklerde genişleme ile böbrek dokusunda harabiyet ve böbrek yetmezliğine kadar gidebilecek sorunlar ortaya çıkabiliyor. BU BELİRTİLERE DİKKAT Prostat büyümesi, idrar akımının yavaşlaması ile kendini gösteriyor. Ayakta veya oturarak idrar yaparken ileriye doğru idrarını yapamama, idrarın kesik kesik gelmesi, idrarın damlalar halinde akması, idrarı tam boşaltamama hissi belirtiler arasında yer alıyor. İdrarın hemen gelmemesi ve bir süre beklenilmesi, idrar yapma yavaşladığı için idrar yapma süresinin uzaması, sık sık idrara çıkma, gece uykudan uyanıp idrarını yapma, idrarda kanama olması, idrarın tam yapılmaması sonucu böbreklere kadar varan bir idrar durgunluğu ve bu nedenle böğüre vuran ağrı, idrar kesesinin çok şişmesi halinde karın alt tarafında şişkinlik, bu bölgeye bastırıldığında idrar kaçması, ani idrar yapma hissi ve idrar kaçırma de hastalığın bulguları olarak gösteriliyor. FİZİK MUAYENE ÖNEMLİ Prostat büyümesi tanısı konulabilmesi için ilk olarak hastanın şikâyetleri sorgulanıyor. Ardından makattan parmakla muayene yapılıyor. Fizik muayene ile çok fazla bilgi ediniliyor. Prostatın büyüklüğü, şekli, kıvamı, simetrisi ve kitle varlığı değerlendiriliyor. Prostat büyümesi tanısı için ürolog öncelikle makattan parmakla muayene yapıyor. Tüm gelişmiş tanı metotlarından üstün olan bu muayenenin mutlaka yapılması gerekiyor. Özellikle iyi huylu prostat büyümesinin kanserle ayırıcı tanısında fayda sağlıyor. Ultrasonografi ve PSA tetkikleri parmakla muayene ile koordine edildiğinde daha anlamlı sonuç veriyor. Uluslararası prostat şikâyeti değerlendirmesi yapılıyor. Bu değerlendirme, hastaya sorulan ve hasta şikâyetlerinin şiddetine göre derecelendirilen sorulardan oluşuyor. Bu skorlama tüm dünya çapında hastaların, tedavi öncesi ve sonrası değerlendirilmesinde yaygın olarak kullanılıyor. Değerlendirmede, hastalara şu sorular yöneltiliyor: İLAÇ VEYA AMELİYATLA ÇÖZÜM BULUNUYOR ''İdrar yapmak için bekleme, zorlanma var mı? İdrar tazyiki, akış gücü eskiye oranla azaldı mı? İdrarı yaparken, bitinceye kadar, kesik kesik işeme oluyor mu? İdrarını yaptıktan sonra hala daha idrar kesesinde idrar kalmış, tam boşalmamış hissi oluyor mu? Gece idrar yapmaya kaç kere kalkıyorsunuz? Gün boyunca iki saatte ya da daha sık idrara çıkmak gereksinimi duyuyor musunuz? İdrar yapma isteği geldiğinde, tutamama hissi, tuvalete zor yetişme, sıkıştırma sorunu yaşıyor musunuz?'' İşeme testinde şüpheli bir tıkanıklık halinde cerrahi müdahale düşünülen hastalara sistometri ve basınç-akım ölçümleri yapılıyor. Prostat büyümesinde, ilaç vermeden takip etme veya gözleyerek bekleme, ilaçla tedavi, girişimsel tedavi ile açık ve kapalı yöntemle yapılan cerrahi operasyonlarla idrar yolunun açılması sağlanıyor. www.ntvmsnbc.com
  13. Demir eksikliğinin neden olduğu hastalıklar Demir eksikliği, zeka geriliğinden, tırnak ve deri değişikliklerine kadar çok çeşitli sorunlar yaratabilir... Allergo İlaç Farmakovijilans Sorumlusu Prof. Dr. Friedrich Krause, demir eksikliğinin gebeler, bebek ve çocuklar ile yetişkinlerde ölü bebek doğumlarından zeka geriliğine, halsizlik ve baş ağrısından tırnak ve deri değişikliğine kadar birçok olumsuzluğa neden olabildiğini söyledi. Krause, anne sütünü yeterince alamayan bebeklerle ek gıdalara başlama döneminde demirden zengin yumurta, et, pekmez ve kuru baklagilleri az alan veya hiç alamayan çocuklarda demir yetmezliği anemisinin gelişebildiğini bildirdi. Gebelik dönemindeki demir eksikliğine de vurgu yapan Krause, ''Gebelik dönemindeki demir eksikliği, bebek ölümlerine neden olabildiği gibi düşük doğum ağırlıklı bebek dünyaya getirme ve enfeksiyonlara yakalanma riskini arttırıyor. Bununla birlikte çocuklarda zeka gelişimini de olumsuz etkiliyor'' diye konuştu. Bağışıklık sistemi ve yeme davranışlarının da demir eksikliğine bağlı olarak bozulduğunu ifade eden Krause, demir eksikliğinin algıyı düşürdüğünü, enfeksiyonlarda duyarlılığı arttırdığını, tırnak, deri ve mukoza değişiklikleri ortaya çıkardığını kaydetti. www.beyazgazete.com
  14. Saçlar hastalık habercisi olabilir Bakımlı saçlar, yüzyıllardır özellikle kadınlar için güzelliğin en önemli unsurlarından birisi. Öyle ki saçlarda meydana gelen her patolojik durum, kişide derin psikolojik sorunlara neden olabiliyor. Dolayısıyla saç problemleri kişiler için önemli bir stres kaynağı oluşturuyor. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Deri Hastalıkları Uzmanı Dr. Figen Akın, kadınlarda saç dökülmelerinin nedenleriyle ilgili bilgi verdi. Kadınlarda; “yaygın” ve “erkek tipi” olmak üzere iki tip saç dökülmesi görülüyor. Erkek tipi saç dökülmesinde, özellikle saç üst kısımlarında seyrelme ve bu bölge saçlarında incelme gerçekleşiyor. Erkek tipi saç dökülmesi genellikle yumurtalık kistleri, hormonal bozukluklar ve böbrek üstü bezi büyümeleri sonucu oluşuyor. Hızlı kilo kaybı saçların dökülmesine neden oluyor Saç, vücut sağlığının spesifik bir barometresidir. Saç dökülmesinin yaygın nedenleri arasında tansiyon düşürücü, kan sulandırıcı, lipid düşürücü ve guatr ilaçlarının da araların da bulunduğu ilaçların yanı sıra radyasyon ve kemoterapi gibi kimyasal maddelere maruz kalınması yer alıyor. Hormonal nedenler ile sıkı diyetler ve hızlı kilo kaybı gibi beslenme faktörleri, anemi, ateşli hastalıklar da saç dökülmelerinde etkili oluyor. Vitamin ve özellikle çinko ve selenyum gibi mineral eksiklikleri, tiroid ve bağışıklık sistemi hastalıkları, yaygın veya bölgesel deri hastalıkları, psikolojik veya fiziksel stres gibi nedenler de saç dökülmelerine yol açıyor. Saçın her gün yıkanması doğru değil Saç dökülmesini önlemek için öncelikle altta yatan hastalıkların tedavi edilmesi gerekiyor. Bunun dışında beslenme alışkanlıklarına, özellikle proteinden zengin, karbonhidrattan fakir beslenmeye, yeşil sebze, süt, yumurta, baklagiller tüketimine dikkat edilmeli. Saça mümkün olduğu kadar boya, jöle, fön gibi fiziksel ve kimyasal uygulamalar yapılmamalı. Kışın soğuğa, yazın güneş ve deniz suyunun oluşturduğu kuruluğa karşı gerekli önlemler alınmalı. Saçı her gün yıkamak doğru değil. İki üç günde bir PH değeri 5,5 olan şampuanlar ile yıkamak yeterli. Saçı sık yıkamak saçın yağ dengesini bozar. Eğer bu hususlara dikkat edilirse zaten saç dökülmesi de en aza indirilir. Mevsim değişikliklerinde saçlar daha çok dökülüyor Saç dökülmesi mevsim değişikliklerinde daha fazla oluyor. Örneğin; sonbahar mevsiminde sebze ve meyvenin az olması nedeniyle vitamin alımı azalıyor. Ayrıca havaların soğumaya başlamasıyla saçı besleyen kısım olan ve saç soğanı olarak adlandırılan bölgedeki kanlanmanın azalması, soğan kısmının boyutlarında küçülmeye neden oluyor. Bu da saçta dökülmeye yol açıyor. Fakat bir süre sonra bu dökülme kendiliğinden geçiyor. Devam etmesi durumunda bir doktora başvurmak gerekiyor. Sağlıklı saçlar için deniz mahsulleri tüket Saç dökülmesinin en önemli nedenlerinden birisi dengesiz beslenmedir. Sağlıklı saçlar için öncelikle; - Yeterli protein ve çinko (özellikle yumurta, deniz ürünleri, fasulye, ceviz ve süt), - B12 vitamini (karaciğer, börek gibi sakatatlar, deniz ürünleri ve süt), - Folik asit (yeşil yapraklı sebzeler, mısır ve mercimek), - Bakır (lahana, karnabahar ve diğer yeşil yapraklı sezeler) - Selenyum (deniz ürünleri, soğan, sarımsak) gibi vitamin ve minerallerin yeterli düzeyde alınmasına dikkat edilmesi gerekiyor. www.beyazgazete.com
  15. Parmaklarda uyuşma ve ağrı varsa parmaklarda uyuşma ve ağrı varsa ellerde uyuşma ile başlayan, güçsüzlük ve ağrı ile devam eden karpal tünel sendromu hakkında bilgiler verdi Parmaklarda uyuşma PARMAKLARDA UYUŞMA VE AĞRI VARSA DİKKAT Özel BSK Eskişehir Anadolu Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Ümit Gedikoğlu Kurtar, ellerde uyuşma ile başlayan, güçsüzlük ve ağrı ile devam eden karpal tünel sendromu hakkında bilgiler verdi. Karpal Tünel Sendromu Nedir? Karpal Tünel Sendromu bir ya da her iki elin ilk üç parmağını tutan ilerleyici özellik gösteren hareket sırasında tutulan el parmaklarında, bazen de kola doğru yayılan ağrı ve uyuşukluğun arttığı bir durumdur. Genellikle elin ortasında bulunan median sinirin bası altında kalması sonucu ağrı, uyuşukluk ve güçsüzlükle kendini gösterir. Median sinir normal olarak başparmağın iç taraf yüzeysel duyusunu, işaret parmağın, orta parmağın ve yüzük parmağında duyusunu taşır. Bu sinir bileğimizde Karpal Tünel olarak bilinen küçük bir kanaldan geçerek dağılır. Bu yüzden hastalıkta bu kanalın adı ile anılır. Bu rahatsızlığın ilk başlangıç şekli, özellikle hanımlarda hamur yoğurmak, elde çamaşır yıkamak, el işi yaparken veya daktilo bilgisayar tuşlarına basarken yani el bileğini kullanarak yapılan hareketli işlerde uyuşukluğun meydana gelmesi ve özellikle ilk üç parmakta elektrik çarpar gibi bir elektriklenmenin hissedilmesidir. Karpal Tünel Sendromu'nda hastalar genellikle geceleri ağrıların artmasından ve yanma tarzı bir acının kişiyi uykudan uyandıracak kadar fazla olmasından şikayet ederler. Tabi ki bu durum hastalığın ilerlemesi ile doğru orantılı olarak farklılık arz eder. Karpal Tünel Sendromu'na Kimlerde Rastlanır? Genellikle 40 - 50 yaş arası hanımlarda daha sık görülür. Gerek iş icabı, gerek hobi olarak el bileğiyle tekrarlayan işlerle meşgul olanlar bu sendromun kurbanları olabilirler. Örnekleme yaparsak marangozlar, fırça kullanarak boya veya resim yapanlar, tenis oynayanlar, elleriyle sıklıkla bulaşık yıkayanlar, şoförler ve benzeri şekilde el bileğini tekrarlayan hareketlerle meşgul olanları sayabiliriz. En sık olarak erkeklerde kasaplık mesleği ile uğraşanlarda görülmektedir. Hanımlarda hamilelik sırasında görülür. Bu durum geçicidir. Doğumu müteakiben birkaç hafta içerisinde normale döner. Ayrıca hipotiroidi olan kişilerde de geçici olarak rastlanabilir. Karpal Tünel Sendromu'nun meydana gelmesinde bazı başka hastalıklarında rolü vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Romotoid artirit, damar anomalileri, Tendonitis, Şişmanlık, Periferik sinir tümörleri veya kistleri ve yaşlılık gibi. Çok ileri yaşlarda ise dejeneratif eklem hastalığına bağlı olarak benzer şikayetler ortaya çıkar. Bu rahatsızlığa osteoartritis denir. Ayrıca alkol alanlarda, şeker hastalığı ve damarsal hastalıklarında normal durumlardan daha sık görülebilir. Karpal Tünel Sendromu'nun Nedenleri Nelerdir? El bileğinde tekrarlayan küçük travmalar bir band şeklinde Median sinirin üzerini örten karpal ligaman üzerinde skar dokusu oluşturarak bu ligamanın kalınlaşmasına neden olurlar. Bu durumda kalınlaşan bu doku median sinir üzerine bası yapar. Bu bası sonucu sinir giderek incelir, duyu iletim özelliğini kaybeder ve sinir dokusunun ölümüne yol açar. Dolayısıyla parmaklarda ve ellerde güçsüzlük bir bulgu olarak ortaya çıkar. Geç kalınan durumlarda yani zamanında tanı konulamayıp aradan aylar geçmiş ise tedaviye rağmen sinirdeki bu ileri derecedeki hasar kalıcı olabilmektedir. Teşhis Nasıl Konulur? Hastanın şikayetlerini anlatmasıyla klasik olarak teşhis konulabilir. Çünkü tipik bir öyküleri vardır; bunlar zaman zaman gelip geçici fakat genellikle giderek artan ilk üç parmağın yarısında uyuşukluk, ellerini biraz sallamak suretiyle geçen gece ağrıları, ilk yani başparmağa ait kaslarda erimeyi takip eden zamanlarda güçsüzlük. El ve kollarda uyuşukluk, ağrı. Kuvvet kaybı vardır. Hastanın muayenesi ile bu klasik şikayetler doğrulanır. İlave olarak el bileğinde karpal ligamanın bulunduğu yere refleks çekici ile vurulduğunda, hasta el parmaklarında elektrik çarpma yani bir şok benzeri bir yanıt alınır. Bu Tinel's Sing olarak bilinir. EMG testi ile % 90 oranında kesin tanı konulabilir. Bazen hastalığın başlangıç döneminde, hastalar şiddetli ağrıdan şikayetçi olsalar bile EMG testi normal çıkabilir. Bu testin müsbet bir bulgu verebilmesi için hastalığın başlangıcından itibaren en az 1 - 6 ay bir süre geçmesi gerekir. Karpal Tünel Sendromu Nasıl Tedavi Edilir? Tedavide esas olan Karpal tünelin sertleşebilmesidir. Bu da cerrahi olarak ligaman kesilerek median sinir üzerindeki bası ortadan kaldırılır. Konservatif Tedavi: Ancak orta veya hafif derecedeki ağrı ve uyuşukluk varsa konservatif tedavi denenebilir. Bu da geceleri elin yüksek bir yere konularak istirahata sevk edilmesi yanı sıra analjezik etkili antienflamatuar ve yanında yararının tartışıldığı özellikle içerisinde B6 vitamini bulunan B kompleks vitaminleri verilir. El ve kolundaki ağrı nedeni ile el bileğini sıkıca saran kişiler farkında olmadan sinire daha çok bası yaparak hastalığın daha hızla ilerlemesine bilinçsizce katkıda bulunmuş olurlar. Böylece daha kısa sürede adale erimesi gelişir. Gece ağrıları daha da artar. Orta derecede rahatsız olanlarda lokal olarak steroid enjeksiyonu tanımlanmıştır. Bu ağrının geçmesinde oldukça etkilidir. Ancak sinir üzerindeki bası devam ettiğinden sinir harabiyeti gün geçtikçe artar. Bundan dolayı da yanıltıcı tedavi olabilir. Cerrahi Tedavi: İlaç tedavisi ile şikayetleri geçmeyen hastalara daha fazla zaman geçirmeden yani sinir harabiyeti daha fazla artmadan cerrahi tedaviye alınmalıdır. Cerrahi olarak sinir üzerindeki bası ortadan kalktığında sinir üzerindeki harabiyette daha fazla ilerlemeden duracaktır ve nöral fonksiyonda anlamlı iyileşme süratle görülecektir. İnsizyon elin orta hattında el kıvrım çizgileri arasında yapılmalıdır. Kesi kosmetik olmalı yaklaşık 1 - 1.5 cm boyunda yeterlidir. Bu cerrahi müdahale için hastanın hastanede yatması gerekmez. Ayaktan gelen bir hastada lokal anestezi ile o bölge uyuşturulur. Kısa süre içerisinde median sinirin üzerindeki karpal ligaman kesilerek sinir serbestleştirilmiş olur. Bu müdahale klasik olarak yapıldığında biraz büyükçe kesi yapılır. Ancak günümüzde ameliyat mikroskobu yada maliyet göz önüne alınmazsa alınmazsa endoskobik yöntemlerle daha küçük bir insizyonla daha az ağrılı bu işlem gerçekleştirilmektedir. Bu aynı zamanda dikişsiz olmakta yada cilt estetik olarak kapatılmakta ve hasta zahmetsiz olarak evine gönderilmektedir. bskanadolu sağlık haber
  16. 13 yıldır oturamayan Nurican'ın yüzü ameliyatla güldü 03 Nisan 2011 Ayakları vücuduna yapışık doğan ve omurga eğriliği sebebiyle yatağında ölümü bekleyen 13 yaşındaki Nurican'ın vücudundaki şekil bozukluğu, iki riskli ameliyatla düzeltildi. Babasını ve annesini kaybeden Nurican'ın yüzünü, omurga eğriliğini düzelten doktorları güldürdü. Sakaryalı Nurican Çolak, küçük yaşına büyük acılar sığdırdı. Babası, dünyaya gelmeden önce beyin kanaması sonucu öldü. Annesi de 6 yaşındayken trafik kazasında hayatını kaybetti. Doğduğunda doktorların '3 gün yaşamaz' dediği Nurican, bugüne kadar 13 riskli ameliyat geçirdi. Yapışık ayakları önceki senelerde yapılan ameliyatla vücudundan ayrılan Nurican, öne ve yana doğru olan vücut eğriliği yüzünden solunum güçlüğü çekti. Yatağında ölümü bekleyen çocuğun omurga eğriliğini düzletmek için Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde operasyon yapıldı. Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü Klinik Şefi Doç. Dr. Kamil Çağrı Köse ve ekibi tarafından gerçekleştirilen iki riskli ameliyat ile Nurican'ın vücudundaki eğrilik düzeltildi. Yıllar sonra oturmanın sevincini yaşayan küçük çocuk, yürümeyi ve bisiklete binmeyi istiyor. Nurican'ın bakımını üstlenen halası Hülya Çolak, yeğeninin büyük sıkıntılar çektiğini belirterek, "Doğduğunda ayakları birbirine yapışıktı. Omurilikte eğrilik vardı. Bu kalbi ve ciğerleri zorluyordu. Omurilik gittikçe bükülmeye başladı. Bir çok hastanede riskten dolayı ameliyat yapmadılar. Sakarya'daki doktorunu bulmamız bizim için çok büyük şans oldu. Tedavisini yaptırmamış olsaydık günden güne ölümünü bekleyecektik." dedi. Nurican'ın doktoru Doç. Dr. Kamil Çağrı Köse, hastasında doğuştan bir çok kas iskelet sistemi anormallikleri bulunduğunu ifade etti. Hastanın kendilerine geldiğinde çok ciddi bir şekil ve duruş bozukluğu ile solunum sıkıntısı yaşadığını anlatan Köse, şöyle konuştu: "Başka hastanelerde bu problemlerine bir çözüm bulamamışlardı. 3.5 yıl önce İstanbul'daki bir başka devlet hastanesinde omurga ameliyatı yapılmış. Omurgadaki eğiklik dondurulmaya çalışılmış. Ancak eğriliğin bir kısmı donmasına rağmen eğrilik ilerlemeye devam etmiş. Ameliyatları oldukça yüksek hayati ve nörolojik felç riski taşıyordu. İki aşamalı operasyonla omurgayı gerip düzelttik.Vücuttaki eğriliği çok ciddi ölçüde düzeldi. Çocuk bu eğrilikten dolayı düzgün oturamıyormuş. Ameliyattan sonra oturduğuna çok sevindi. Oturduğuna bu kadar sevinen bir insan görmedim ben." "FANATİK FENERLİ, AMELİYATLARA BİLE FORMAYLA GİRDİ" Nurican'ın ameliyatlarla tamamen düzeldiğini dile getiren halası Çolak, yeğeninin ilk kez bu kadar çok sevindiğini söyledi. Yürümesine engel bir durum olmadığını kaydeden Çolak, "İnşallah yürüyecek. Yürümesine engel yok. Geçmiş ameliyatlardan dolayı bir ayağı kısa. Onu da ortopedik ayakkabıyla çözeceğiz. İnşallah bundan sonra daha iyi olacağız." diye konuştu. Fenerbahçe fanatiği olan ve ameliyatlara taraftarı olduğu takımın futbolcularının imzaladığı formayla giren Nurican, en çok yürümeyi ve bisiklete binmeyi istiyor. Yaşı kadar ameliyat geçirdiğini vurgulayan Nurican, "Küçüklüğümden beri ameliyat oluyorum. Doktorlar doğduğumda benim için '3 gün yaşamaz ölür' demişler. Ancak yaşıyorum. Sırtımın düzelmesine çok sevindim. Yürümek istiyorum. Hiç yapamadığım bir şey. Bisiklete binmek ve kendi başıma gezmek istiyorum. Bacağım kısa ama onun için özel alet alacağız. Fenerbahçe fanatiğiyim. Selçuk Şahin'i çok seviyorum. Beni hastanede ziyaret etti. Samandıra'ya antrenmana götürdüler. Aleks, Volkan ve Selçuk'un da aralarında bulunduğu futbolcular forma imzalayıp bana verdi. Ameliyatlara o formayla girdim."
  17. İslam’da Engelli Hakları

    İslam’da Engelli Hakları Dünyada yaşayan insanlar, bazen doğuştan bazen de sonradan oluşan birçok sıkıntılara maruz kalabilmektedir. İnsanoğluna verilen nimetlerin en başında gelen vücutta doğuştan veya sonradan ortaya çıkan aksaklıklar meydana gelebilir. Gözlerin görmemesi, kulakların duymaması veya herhangi bir organın eksik olması bu hususlardandır. Başa gelen bu durumlardan dolayı isyan edilmemeli, karamsarlığa kapılmamalı ve sabır gösterilmelidir. Yüce Rabbimiz bir ayette şöyle buyurmaktadır. “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.” Sevgili Peygamberimizde Bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. “Yüce Allah, iki gözünü alarak imtihan ettiğim kulum sabrederse, o iki göz yerine ona cennetim veririm, buyurdu. İslam dini inananların kendi aralarında birlik ve dayanışma içerisinde olmalarını istemekte, darda kalanların ve acizlerin ihtiyaçlarına koşulmasını emretmektedir. Yüce Dinimiz kişilerin hayatlarında oluşan olumsuzlukları kusur olarak görmemiştir. Yüce Rabbimiz, engelliler ile diğer insanlar arasında ayrım gözetilmemesini Abese süresinin ilk ayetlerinde şöyle ifade etmektedir. “Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak, Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.” Yaşadığımız dünyada her türlü sıkıntılarla karşılaşabiliriz. Bugün bir kardeşimizin başına gelen yarın bizimde başımıza gelebilir. Bu sebeple, böyle bir durumla karşılaşan kardeşlerimiz sabretmeli, isyan etmemeli ve gerçeği kabul ederek hayatını sürdürmeli, bizlerde toplumumuzda bulunan bedensel engelli kardeşlerimize gereken desteği vermeli ve onlara yaşanılır bir hayat sunmalıyız. Çünkü biz insanız çünkü biz Müslüman’ız. Alıntı
  18. Hastalık ve Musibetlerin Hikmetleri Acaba başımıza gelen sıkıntı ve musibetlerin hikmetleri ne­lerdir? Bu davetsiz misafirlerimizi nasıl karşılamalıyız? Bir­kaç yazı çerçevesinde bu konuyu inancımız ışığında değer­lendireceğiz. Şunu da belirtelim ki, iman ve güzel ahlak dışında her nimet aslında bizim için bir imtihandır. Belki felaketimize sebep olabilir. Bazen nimet sandığımız hususların, gerçekte tersi bizim için nimettir. ALLAH bazen en büyük nimetleri en büyük musibetler içinde saklar. O bela ve musibetleri nimete ulaşmak için köprü yapar. Genellikle nimete nimetle kavuşulmaz. Rahata rahatla erişilmez. Sıkıntı ve musibet günahları temizler İnsan, bu dünyada misafir bir memurdur. Önemli bir görev için buradadır. Sermayesi olan ömür dakikalarıyla ebedî mutlu­luğu kazanacaktır. Yaptığımız her iyilik bize puan kazandırdığı gibi, gerektiğinde dişimizi sıkarak sabrettiğimiz her sıkıntı da bi­ze derece kazandırır. Peygamberimiz (a.s.m.), mü'minin ayağına batan bir dikene varıncaya kadar başına gelen her güçlük ve üzüntünün onun günahlarını temizlemeye vesile olduğunu belir­tir. Sadece şahsına değil, malına ve çoluk çocuğuna gelen bir be­lanın da ALLAH'ın huzuruna tertemiz çıkmasına vesile olabileceğini ifade eder. Kulun günahları olup da, sildirecek yeterli sevabı yoksa üzüntü ve hastalık bu fonksiyonu görür ve onu âhiretin acı ve sıkıntılarından kurtarır. Dünyada geçici bir süre için sıkıntı çekmek, oradaki ebedi sıkıntıdan kurtarabilir. Eski âlimler, "Eğer dünya musibetleri olmasaydı, âhirete müflis olarak giderdik" derken bu gerçeğe işaret etmişler. ALLAH'ı kullara şikâyet etme­mek, yakınıp sızlanmamak şartıyla geçici hastalık dakikaları bire bin âhiret sevabı kazandırır. Bir dakika hastalık bazen bir gün ibadet hükmüne geçer. Âhirette çok tatlı meyveler verirler. Musibetler, asıl büyük musibet olan inançsızlıktan alıkoyar Asıl büyük hastalık, inançsızlık ve ibadetsizlik musibetidir. Bizi ikaz edip bu gibi dehşetli hastalıklardan kurtarmaya vesile olan maddî dertlerimiz, aslında dert değil dermandır. ALLAH'ı ta­nıyan ve ona kulluk edenin dünyası aydınlık ve mutlulukla do­ludur. Kişi imanın kuvvetine göre bunu hisseder. İmanın verdiği manevî sevinç ve şifa yanında küçük maddi hastalıklar hiç hük­münde kalır. Diğer taraftan dünyada yaşadığımız acı ve sıkıntılar, âhirette nimet olarak kendini gösterecek. Dünyanın tatlı gördüğümüz gü­nahlı birçok sahnesi ise, orada acı birer tablo halinde karşımıza çıkacak. Dünya hizmet ve çalışma yurdudur; ücret ve mükâfat yeri de­ğildir. Kişinin başına bir sıkıntı geldiğinde soğukkanlılığını kay­betmez, isyan etmez ve ALLAH'a hamd ederse, alacağı diğer se­vapların yanı sıra kendisi için Cennette bir köşk inşa edilir. En büyük musibet olan ölüm bile, mü'min için bir rahatlık vesilesi­dir. Musibetler, birer sabır sınavıdır Hastalık ve musibetler bizim için birer sabır sınavıdır. Kişinin değer ve iyiliği böylesi durumlarda göstereceği sabır ölçüsündedir. Sabırdan yoksun olan, her türlü iyilikten yoksundur. Sabır, 'manimizin göstergesidir. Altın ile bakır, elmas ile cam, sıkıntı ateşiyle sınama sonucu belli olur. Peygamberimiz (a.s.m.), "Şüp­hesiz, büyük mükâfat büyük belalardadır. ALLAH bir topluluğu se­verse onları sıkıntılarla imtihan eder. Rıza gösteren rıza bulur. Hoşnutsuzluk gösteren de hoşnutsuzluk bulur." buyurmuşlardır. Bu gibi durumlarda sabır ve sebat gösteren, "sabırlılar defteri"ne kaydedilir. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) başka bir hadis-i şerif­lerinde şöyle buyurmuşlardır: "Mü'minin durumu hayret verici­dir. Her hali hayırdır. Bu ondan başkası için söz konusu değildir. Kendisine bir nimet gelse şükreder, mükâfat alır. Bir hastalık gelse sabreder, yine mükâfat alır. Kısacası, ALLAH'ın mü'min için her hükmü hayırdır." Diğer yandan nimetle azmak, sıkıntıyla isyan etmek imanla asla bağdaşmayan bir durumdur. Hastalık ve musibet insanı ALLAH'a yaklaştırır Hastalık ve musibet insanı ALLAH'a yaklaştırır. Ölüm gerçeğini, dünyanın fâniliğini hatırlatıp asıl vatanını düşünmeye sevk eder. Gönlünü Rabbine bağlar. Yaptığı işte daha samimi daha içten olmasını sağlar. Büyük bir ibadet olan dua kapısını açar. "Biz in­sana nimet verdiğimizde o yüz çevirir, başını alır uzaklaşır. Fa­kat kendisine sıkıntı dokununca bir de bakarsın uzun uzun yal­varır durur."( Fussilet Sûresi, 41:51) âyeti bu gerçeğe işaret eder. Böyle durumlarda gerçek mü'min, sadece ALLAH'tan yardım diler, O'na yalvarır. Şifa için derman aramakla beraber, falcıya, medyuma, üfürükçüye gitmez, mezardan, türbeden medet ummaz. Malını ve servetini hatta çoluk çocuğunu kaybeden, dil ve kalbi hariç bütün bedeni-i hastalık kaplayan, buna rağmen sabah akşam hamd ederek Rabbinin hükmüne hoşnutluğunu dile getiren, her şeyin ALLAH'ın elinde olduğunu bilerek halini kimseye şikâyet etmeyen, sonunda da şu samimi sözleriyle O'na seslenen Hz. Eyyûb (a.s.) gibi davranır: "Rabbim, zarar bana dokundu, Sen merhametlilerin en merhametlisisin."( Enbiyâ Sûresi, 21:83) ALLAH da, vazifesini bitirmiş hastalığını kaldı­rır ve onu över: "Biz onu sabredici bulduk. Ne iyi kuldu o! Ger­çekten ALLAH'a yönelirdi."( Sâd Sûresi, 38:44) Gönülde kulluk bilincini uyandırır Hastalık ve musibetler, gönülde kulluk bilincini uyandırır; ruh dünyamızda çeşit çeşit kulluk çiçekleri açtırır. Nice hastalık ve musibet vardır ki, kul için bir şok görevi yapar. Fıtratının ra­yına oturmasını sağlar. Hayatına istikamet kazandırır. Tövbe ile kulluk görevine döndürür. Böyleleri için hastalık bir sıhhat, sağ­lık ise bir hastalıktır. Nice sağlığı yerinde, güçlü kuvvetli, tuzu kuru insan vardır ki, bu dünyayı tatlı görüp, âhireti unutup gaf­lete gömülmüş asıl büyük hastalığa tutulmuşlardır. Hastalık sa­yesinde dünyanın fâniliğini anlamış, asıl yurdunun özlemi içine girmiş, dini görevlerini merak edip araştırmaya koyulmuş görü­nüşte acıdığımız, aslında gıpta edilesi bahtiyar insanlar vardır. Böyleleri için hastalık bir nimet ve rahmettir. Nimet imtihanı, sı­kıntı imtihanından daha çetindir. Bir sıkıntı ve musibete maruz kaldığımızda, geçirdiğimiz sağlık ve afiyet günlerini düşünüp soğukkanlılığımızı korumalı, isyan etmekten haya etmeliyiz. Nite­kim sahabelerden Urve b. Zübeyr'in (r.a.) bir ayağı kangrenden kesilmek zorunda kaldığında şöyle demiş: "Rabbim, yedi evla­dım vardı. Birini aldıysan altısını bıraktın. Toplam dört olan el ve ayaklarımdan birini aldıysan üçünü bıraktın. Bela verdiysen, daha önce afiyet de verdin. Bazı nimetleri almışsan bir kısmını da bıraktın." Sonra önünde kesik ayağını görünce, "Rabbim bilir ki, seninle bilerek asla bir kötülüğe doğru yürümedim." diyerek bundan dolayı ALLAH'a şükrünü dile getirmiş. Yazar: Prof.Dr.Abdulaziz Hatip
  19. Biliyor musunuz? Öldükten Sonra Yeniden Dirilme, Diriliş, Mezar, Kabir Hayatı, Kabir Azabı, Ruh Nereye Gider? Ve Ne Olur? 1- Ölüm ve Kabir İnsanın ölümüyle bedenden ayrılan ruh, âhiret âleminin başlangıcı olan kabir hayatını yaşar. Kabirde Münker ve Nekir adında iki melek insana birtakım önemli sorular sorarlar. Bu soruların başlıcaları: “Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim? Kitabın ne?” dir. Dünyadayken imân edip iyi işler yapanlar, bu sorulara doğru cevaplar verirler. İmânı tam olmayanlar ise bu sorulara doğru cevap veremezler. Sevgili Peygamberimiz, kabirde insanların farklı durumunu şöyle belirtmektedir: “Mezar, her insan için dünyadaki durumuna göre ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Keşfu’l Hafâ, c.2, s.90) 2- Kıyamet Kıyametin kopma zamanı gelince İsrafil adlı melek sûr adı verilen bir âlete üfleyecek. Böylece bütün kâinat alt üst olup, bütün canlılar ölecek. İsrafil’in ikinci kez sûra üflemesiyle yepyeni bir dünya kurulacak ve bütün ölüler dirilecek. 3- Diriliş Allah’u Tealâ ölüleri diriltecek. Bütün semavî dinlerde bu inanç vardır. Bu, âhiret inancının temelini oluşturur. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’in pek çok âyetinde öldükten sonra dirilişi açıkça belirtir. Pek çok örnekle bu gerçeği ispat eder. 4- Haşir ve Mahşer Haşir, Allah’ın dirilişten sonra kullarını bir araya toplamasıdır. Toplanılan bu yere Mahşer adı verilir. Mahşerde melekler, cinler ve insanlar dirildikten sonra herkes burada toplanacaktır. O anda inkarcı kâfirler de, toprak olarak yok olup gitmeyi temenni edecek ve “Keşke toprak olaydım!” (Nebe Sûresi, 40 ayet) diye iç çekecektir. O dehşetli günde 7 sınıf insan Arş’ın gölgesinde gölgelendirecektir. 1. Adaletli devlet başkanı ve yönetici, 2. Allah’a kulluk ederek büyüyen genç, 3. Kalbi cami ve mescitlere bağlı kimse, 4. Allah için birbirini seven bu uğurda bir araya gelip, bu sevgi ile ayrılan iki kişi, 5. Makam ve itibar sahibi bir kadının beraber olma çağrısını “Ben Allah’tan korkarım” cevabı ile reddeden kişi, 6. Sağ elinin verdiği sadakayı sol eli duymayacak şekilde gizli yardımda bulunan kişi, 7. Tenha yerde Allah’ı anarak gözleri dolu dolu olan kişi. (Buhari, Ezan 36). 5- Kişi sevdiğiyle haşredilecek Mahşere herkes, dünyada kime inanmış ve kimin peşinden gitmişle onunla birlikte gelir. O gün gerçek önderin mübarek Peygamber Efendilerimiz (as) olduğu gün gibi ortaya çıkacaktır. (O gün zalim kimse ellerini ısırıp: ‘Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. Andolsun ki beni, bana gelen Kur’an’dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıveriyor.’ der.) (Furkan Suresi. 13-14 ayetler) 6- Hesap, Suâl, Mizan İnsanların dünyada yaptıkları her şey, bir sayfa içinde kendilerine verilecek. Büyük bir mahkeme kurulacak, insanlar yargılanacak. Ömrünü hangi yolda tükettiği, bildiğiyle neler yaptığı, malını nasıl kazanıp nereye harcadığı, vücudunu hangi yolla yıprattığı sorulacak. Bu mahkemede, hiçbir şeyi inkâr etmek mümkün değildir. Çünkü, insanın eli, ayağı, gözü, kulağı, hatta günah işlediği yerler dile gelecek, yaptıklarına tanıklık edecekler. Amellerin tartıldığı teraziye “Mizan” adı verilmiştir. 7- Kevser Havuzu Ahirette her Peygamberin bir havuzu olacak. Bu havuzdan kendisi ve ümmetinden Allah’ın diledikleri içecektir. O gün Efendimiz’in de (sas) bir havuzu bulunacak ve havuzunun başına gelen ümmetinin sayısı bütün Peygamberlerinkinden fazla olacaktır. 8- Efendimiz’in (sav), şefaatine layık olmalıyız Şefaat ancak Allah’ın izniyle olabilir ve çok geniş kapsamlıdır. Kâfir, müşrik ve münafıklar hariç günahkâr da olsa bütün Müslümanlar için söz konusudur. Sevgili Peygamberimiz’in yapacağı şefaat beş maddede toplanabilir: 1. Peygamberimiz’in en büyük şefaati, mahşer yerinde büyük bir sıkıntı içinde hesaba çekilmeyi bekleyen bütün insanlara şefaatidir. Bu şefaat sayesinde Allah mahlukatı bir an evvel hesaba başlayacaktır. 2. Mü’minlerden büyük bir topluluğun sorgusuz sualsiz cennete girmesi için yapacağı şefaat. 3. Cehenneme girmeyi hak ettikleri halde oraya girmemeleri için bazı günahkârlar hakkında yapacağı şefaat. 4. Cehenneme giren bazı günahkâr mü’minlerin oradan çıkması için edeceği şefaat. 5. Cennetliklerin derecelerinin yükselmesi için edeceği şefaat. 6- Sırat kıldan incedir Bundan sonra, cehennemin üzerinde, nasıl olduğunu Allah’tan başka kimsenin tam olarak bilemediği bir köprü kurulacak. İnsanlar iyiliklerine göre farklı biçimlerde “Sırat” denilen bu köprüden geçecekler. Bazıları şimşek hızıyla geçip cennete girecekler. Kötü insanlar, Sırat’ı geçemeyecek ve cehenneme düşecekler.
  20. Çok Güzel Bir Yorum

    ÇOK GÜZEL BiR YORUM Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal tırasişı olmak için berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladilar.Değisik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile ilgili konu acıldi... Berber: " Bak adamim, ben senin söylediğin gibi Allah'ın varlığına inanmıyorum." Adam: " Peki neden böyle diyorsun?" Berber: "Bunu açıklamak çok kolay.Bunu görmek için dışariya çıkmalısin.Lütfen bana söylermisin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu sıkıntılı, hasta insan olurmuydu, terk edilmiş çocuklar olurmuydu?Allah olsaydı, kimse acı çekmez, birbirini üzmezdi. Allah olsaydı bunların olmasına izin vereceğini sanmıyorum..." Adam bir an durdu ve düşündü, AMA gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi.Berber işini bitirdikten sonra Adam disışariıya çıktıi. Tam o anda caddede Uzun saçlı ve sakallı bir Adam gördü. Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre Belli ki tıras olmayalı uzun süre geçmişsti. Adam Berberin dükkanına geri döndü. Adam:"Biliyor musun NE var, bence Berber diye bir sşey Yok"Berber:" Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir Berberim." Adam:" Hayır,yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı Adamlar olmazdı." Berber: " Himmm... Berber diye Bir şey var AMA o insanlar Bana Gelmiyorsa, ben NE yapabilirim ki?" Adam: " Kesinlikle doğru! Püf noktası bu! Allah var, ve Insanlar ona Gitmiyorsa, bu gitmeyenlerin tercihi.Işte dünyada bu kadar çok aci ve keder olmasının nedeni!" Allah'a inanıyorsanız, bunu sevdiklerinize gönderin... Allah'a inanmıyorsanız, boşverin gitsin...>
  21. Özletiyor Seni Bu Yağmurlar

    Burada yağmur yağıyor Aralıksız yağıyor günlerdir Ama sen yine de şemsiyeni Almadan gel ilk otobüsle Buğulanan camlara usulca Yüzünü çiziyorum ki yüzün Bir yağmur damlası olup Düşüyor yapraklarına gülün Güller de bozamıyor bu uzun Karanlık sessizliğini kentin Anılarını yitiriyor sokaklar Bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları Tarih de kekemeleşiyor bazen Ki o zaman aşktır tek bilici Aşksa yürümek gibi bir şey Duyabilmek kuşların gelişini Anısı bizsek eğer bu kentin Unuttuğu türküler bizsek Acıyı rehin bırakıp bir güle Anımsatmalıyız bunları bir bir Sonra yürümeliyiz seninle Sokaklara caddelere çıkmalıyız Belki bir aşktır bu kentin Belleğini geri getirecek olan Burada yağmur yağıyor ama sen Şemsiyeni almadan gel yine de Özletiyor bu çılgın sağanak seni Sırılsıklam özletiyor biliyor musun Ahmet Telli
  22. Kalbim Dinamit Kuyusu

    Kalbim Dinamit Kuyusu Beni, gözlerin götürür Gözlerin Aşkla, acıyla... Kuşatmışlar Sesimi, soluğumu Kesilmiş Tuz-ekmek payım Vurgunum Ve darda, Gözaltındayım. Dal, kor keser Penceremde açarsa Kuş, vurulur Üzerimden uçarsa. Ve hal böyle böyle, Yol bu yöndeyken Gelir, Ki her gelişinde Daha da içten Gelir, Soluk soluğa Benim olursun. Amansız sarmasında Kollarımın Esrik, Çığlık çığlığa Erir, kar gibi vücudun... Nicedir, Kahpe ağzında Bir salgın, Bir deprem gibi künyemiz. Nicedir, Başımıza zindan dünyamız. Biz ki Yarınıyız halkın, Umudu, yüzakıyız, Hıncı, namusu... Şafakları, Taa şafakları Hey canım, Kalbim Dinamit kuyusu... Ahmet Arif
  23. Ben Sevmeyi Beceremedim Sevgili

    Ben Sevmeyi Beceremedim Sevgili Ben yıllarca unutmuştum aşkı Sevmek sevilmek, Aşk bana ağır geldi. Beceremedim sevmeyi sevgili.. Baharca konduğun yüreğimde, bozkırlar uyandı. İçim,gelincik tarlası Papatya bahçesi sayende. Aşk basna ağır geldi Kelebekleri bile taşıyamadım..... hiç bir hesabim olmadı seninle. Ben, Ozanca yüreğini sevdim sadece. Hayata duruşunu, Benim oluşunu kıskandım bazan. Birgece gelmesen rüyalarıma Ehvamlara kapıldım. Bazan çıldırdım geceler boyu Hep benimle olmanı istedim Hep yanında kalmayı Birde kollarında ölmeyi istedim Aşk bana ağır gerldi sevgili Sevmesini bile beceremedim.... Pır pır eden yüreğimde güller açtı. Sayende hayaller kurmaya başladım Çözlünce yüreğimde buzlar Yaşayınca senle, Eskilerde unuttuklarımı Kendimi genç sandım.. Kalbimi bir şey bildim Kendimi Hep senin Seni henim sandım. Seni öyle sahiplendim ki içimde bilemedim ne yapacağımı Saçmaladım. Aşk bana ağır geldi sevgili Ben sanırım, baktabul Sevmeyi beceremedim.... Beni bıraktığın yerde, Bir yeşil vadi var şimdi yüreğimde Gök ekini gibi Sen bana sevmeyi öğrettin aşkı tattırdın.Karakış ayazında yüreğime Baharlar getirdin Meğer ben kurutmuşum senin Sevgi pınarlarını Sen bana bir hayat bahşettin Yaşamak getirdin Sevda verdin Ben sevmeyi beceremedim aşk bana ağır geldi sevgili... Özür Dilerim Yar Ben Sevmeyi Beceremedim.. ... ve Son Nefesimde Dahi Yüreğinde Olmak İstedim... ..... Alıntı
  24. Öksürüğe "Karaturp ve Bal"

    Bilgilendirdiyin için tşk canım
  25. Binlerce Engelli Sıkıntıdan Kurtuldu

    Haber için tşk canım