Sumeye

Üye
  • İçerik sayısı

    4.137
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    22

Sumeye kullanıcısının paylaşımları

  1. Bakkım maşı alanlar adres deyişikliyini hemen bildimesi gerekiyormum engeli hastaneye gitiyin de veya 1 gün veya bir kaçgün evden bir yere ayrılsa hemen gideceyini bildirmek zorundaymış çünkü olur olmaz aniden konturol etmeyeçıkıyorlarmış engeliyi aylesi düzgün bakıyormu hastamı yaşıyormu öldümü herzaman aniden konturol etmeye gidiyorlarmış engeliyi evde görmeleri geremiş engeliyi evde bulamazlarsa hemen maşı durduruyorlarmış her an konturol altındamış onun için adres deyişikliyi veya herhangi bir yere gitiyinde bildirmesi gerekiyormuş aksi taktirde durduruluyormuş hemen bildirmek gerekiyormuş bildirmesen kesiliyormuş bildirdiyin taktirde kesilmiyormuş
  2. Cezalar engelliye umut oldu 30 Nisan 2011 KAMU ve özel sektörde, “engelli ve eski hükümlü” çalıştırmayan iş yerlerine kesilen para cezaları iş bekleyen engellilere umut oluyor. Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) İşgücü Uyum Dairesi Başkanı Kemaleddin Metin, işverenlerin, 50 veya daha fazla işçi çalıştıran özel sektör iş yerlerinde “yüzde 3”, kamu iş yerlerinde ise “yüzde 4” engelliyi meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlü olduklarını, bu kurala uymayanlara ceza kesildiğini söyledi. Engelli çalıştırmayan iş yerlerinden kesilen para cezalarının, engellilerin ve eski hükümlülerin mesleki eğitim ve rehabilitasyonu ile kendi işlerini kurmaları ve iş bulmalarını sağlayacak destek teknolojileri gibi projelerde kullanıldığını belirten Metin, böylece, engellilerin ve eski hükümlülerin, ilgi ve yeteneklerine uygun mesleklerde yetiştirilerek istihdamlarının kolaylaştırıldığını ifade etti. Metin, 2010 yılında, büro yönetimi ve sekreterlik, bilgisayar işletmenliği, tekstil hazır giyim, aşçı ustası yetiştirme, takı tasarımı, gıda teknolojisi ve paketleme, elektrik-elektronik teknolojisi ısıtıcı ev aletleri bakım onarımı, saç bakım ve yapımı, grafik tasarım, temizlik görevlisi, hasta ve yaşlılara bakım, çağrı merkezi operatörlüğü, çanta üretimi, ipek şal üretimi, kilim dokuma, mehteran eğitimi ve masörlük olmak üzere toplam 80 projede 2 bin 266 kursiyer için 5 milyon 763 bin 685 lira 98 kuruş kaynak tahsisi yapıldığını söyledi İntenethaber.
  3. Kalsiyum takviyesi felç riskini arttırıyor Yaşlıların kemik kırılmalarına karşı kalsiyum hapı almasının, kalp krizi ve felç riskini beşte bir oranında artırdığı bildirildi. British Medical Journal tarafından yayınlanan yeni bir araştırma, kalsiyum takviyesinin D vitaminiyle birlikte alınsa bile kalp damar hastalıklarına yakalanma riskini artırdığını gösterdi. Yeni Zelanda'daki Auckland Üniversitesi ile Aberdeen Üniversitesi araştırmacıları, menopozdaki kadınların gözlemlendiği Kadın Sağlık Girişimi'nin 16 bin kadınla ilgili verilerini değerlendirdi. Araştırmada, günde bir gram kalsiyumla 0,01 miligram D vitamini alanlarda 7 yıl sonra kalp krizi geçirme riskinin yüzde 21 arttığı belirlendi. Bu kişilerin felç geçirme riskinin de yüzde 20 arttığı görüldü. Aynı ekibin geçen temmuzda yaptığı bir başka araştırmada da sadece kalsiyum hapı almanın kalp krizi ve felç riskini yüzde 30 artırdığı saptanmıştı. D vitamini kalsiyumu emdiği için, kalsiyumla birlikte alındığında sözkonusu riski bir miktar azaltsa da ortadan kaldırmadığı görüldü. Fazla kalsiyum kanda "serum kalsiyum seviyesi"nin yükselmesine ve bu da damar tıkanmalarına yol açıyor. AA
  4. Hastane enfeksiyonunun ölümcül sırrı çözüldü Tıbbın ilerlemesine ve sürekli yeni ilaçlar çıkmasına rağmen, hastane enfeksiyonu hâlâ ölümlere yol açıyor. Antibiyotiklere karşı dirençli olan enfeksiyona karşı uzun süredir araştırma yapan Amerikalı bilim adamları, sonunda bu enfeksiyonu çökertmeyi başardı. Hastane enfeksiyonu olarak bilinen (MRS bug) mikropların aynı zamanda kalabalık jimnastik salonunda, kreşler ve okullar gibi kalabalığın olduğu yerlerde bulunduğunu söyleyen bilim adamlarının çalışmaları Journal Science adlı dergide yayınlandı. Birçok antibiyotik, bakterinin yaşaması için gerekli olan proteini çekerek çalışıyor. Bu şekilde mikroplar öldürülüyor. Ancak Cfr adı verilen gene sahip MRSA mikrobu gibi bazı mikroplar antibiyotiğin bu şekilde çalışmasını ve proteinin çıkarılmasını engelliyor. Süpermikrop olarak da adlandırılan MRSa mikrobu, 7 çeşit mikroba karşı dirençli. Pennsylvania Üniversitesinde araştırmayı gerçekleştiren doktorlardan Squire Booker, "Normalde insan florasının bir bölümünü oluşturan gram pozitif bir bakteri olan Staphylocococus aureus, daha çok hayvanlarda bulunan Staphylococcus sciuri ile birleştiğinde ölümcül oluyor. Staphylococcus aureus daha çok burunda, deride bulunuyor ve bir zarar vermiyor. Ancak MRSA'nın tehlikeli kuzeni sciuri ile birleşip mutasyona uğradığında ölümcül hale geliyor. Bizim yaptığımız bu mikrobun nasıl insanları öldürdüğünü ortaya çıkarmak oldu" diye konuştu. Doktor Booker, "bundan sonra aşamada ise, antibiyotiğin kendi görevini yapabilmesi için neler yapılması gerektiği üzerinde çalışacağız" dedi. İhlashaber
  5. Tedavi için yurt dışına gitmeye gerek kalmayacak Kısa bir süre önce yürürlüğe giren düzenleme Türkiye'de daha fazla sayıda klinik araştırma yapılmasının ve yeni yatırımların önünü açtı. Kanser ve diğer ölümcül hastalıklarda şifa aramak için ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelere henüz deneme safhasındaki tedavilerden yararlanmak için giden hastalar artık bu imkandan Türkiye'de de yararlanabilecek. Merck Sharp Dohme (MSD) İlaçları Türkiye Genel Müdürü Muhittin Bilgütay, insanlar üzerinde gerçekleştirilecek klinik araştırmalara katılacak gönüllülerin hakları ve insanlar üzerindeki bilimsel araştırmaların usul ve esaslarını da düzenleyen, 6225 sayılı yasayı AA muhabirine değerlendirdi. Bir ülkeye yatırım çekmek için sürekliliğin ve güven vermenin çok önemli olduğunu, yasalarda boşluk olduğunda bu güvenin kolaylıkla zedelenebileceğini anlatan Bilgütay, ''Sağlık Bakanlığı bu konuda çok hızlı davrandı ve bütün sorunları daha sağlam bir şekilde çözen mevzuat getirdi'' dedi. Hükümetin, Türkiye'de AR-GE yatırımlarını Gayri Safi Milli Hasıla'nın yüzde 2'sine ulaştırma hedefi bulunduğunu, bu oranın halen yüzde 0.8 civarında olduğunu ifade eden Bilgütay, ''2013 için öngörülen bu hedefi biraz daha realist olup 2015'e çekmek söz konusu olabilecek. Yani bu süreçte yıllık 15 milyar dolarlık bir AR-GE çekme hedefimiz var'' diye konuştu. İlaç sektörünün dünyada AR-GE yoğunluğu en yüksek sektör olduğunu,ilaç sektörünün gelirlerinin yüzde 16'sını AR-GE'ye ayırdığını belirten Bilgütay, şunları dile getirdi: ''Dolayısıyla bu hedefte ilaç sektörü çok önemli bir ortak olacak Türkiye için. Bizim hesabımıza göre Türkiye, dünyadaki yıllık 100 milyar dolarlık AR-GE yatırımlarından kolaylıkla bir milyar dolarlık bir pay alabilir. Bugün bu miktar 50 milyon dolar civarında. Tabii mevzuat çok önemli. Ayrıca bu yasanın bir takım yan mevzuatları da olacak. Tabii araştırmacıların motivasyonu da çok önemli. Araştırmacılar ne kadar motive olurlarsa, diğer ülkelerle rekabet için o kadar önemli bir yol kat edebiliriz. Bu tür gelişmelerle Polonya ve Rusya gibi diğer ülkelerle rekabet etme anlamında daha uzun bir mesafe alabileceğiz. Son yasayla iyi bir noktaya geldik. Bundan sonra süreç daha hızlı ivmelenebilir, Türkiye'nin ilaç AR-GE'sinden alacağı pay artabilir.'' Vizyonlarının, Türkiye'ye bir milyar dolar çekmek olduğunu yineleyen Bilgütay, ''Ama onun için pek çok şeyi birden yapmalı. Klinik araştırmalar bir nevi lokomotif görevi görecek, daha ötesine de gitmek lazım. Bu biraz daha uzun vadeli çalışma gerektiriyor'' şeklinde konuştu. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ile yürütecekleri ''İlaç Keşif ve Geliştirme'' eğitimi projesinin bunun bir adımı olduğunu, bu proje kapsamında tamamen ilaç keşfi ve geliştirilmesine yönelik bir eğitim programını uygulamaya koyacaklarını bildiren Bilgütay, ''Bu fakültemizde akademik kariyer yapan tıp fakültesi mezunlarının ilaç keşfi ve araştırması yapmasının önü açılacak. Bu tip çalışmaların pek çok alanda gelişmesiyle AR-GE yatırımları hızlanabilir'' dedi. Bir milyar dolar hedefi için klinik çalışma konusundaki adımların sürmesinin önemine işaret eden Bilgütay, ''Sadece Hacettepe,İstanbul ve Ankara Üniversitelerindeki büyük tıp fakültelerinin her biri 50 milyon dolar hedefi koyabilir. Bu da hem üniversitelerin, hem de bilimsel çalışmaların finansmanı işlevi görebilir'' diye konuştu. -''HASTALARIN ABD'YE GİTMESİNE GEREK KALMAYACAK''- ''Türkiye'de yenilikçi ilaç geliştirilmesinin hastalar açısından önemi nedir?'' sorusu üzerine Bilgütay, ''Klinik araştırmalarda kullanılan ilaçlar, aynı zamanda ruhsatlandırma çalışması kapsamına giriyor. Dolayısıyla bunlar en yeni ilaçlar ve tedaviler. Yeni düzenlemeyle Türkiye'deki hastaların bu en yeni tedavilere ulaşması da kolaylaşacak'' dedi. ''Böylece hastaların şifa bulmak amacıyla klinik araştırmalara katılmak için ABD'ye gitmesine gerek kalmayacak. Hastalarımız Türkiye'de de tedavi olanağı bulabilecek'' ifadesini kullanan Bilgütay, klinik araştırmaların artmasının hastaların yeni ilaçlara ulaşımını kolaylaştırdığını, ancak bununla birlikte ruhsatlandırma sürecinin hızlanmasının da büyük önem taşıdığını sözlerine ekledi. -YENİ DÜZENLEMENİN KAPSAMI- 6225 sayılı yasa, sağlık hizmetlerinin hızlandırılmasını öngören diğer hükümlerin yanı sıra, insanlar üzerinde gerçekleştirilecek klinik araştırmalara katılacak gönüllülerin hakları ve insanlar üzerindeki bilimsel araştırmaların usul ve esaslarını da düzenliyor. Yasayla klinik araştırmaları etik yönden değerlendirmek amacıyla, etik kurullar ve klinik araştırmalarla ilgili konularda Sağlık Bakanlığına görüş bildirmek üzere Klinik Araştırmalar Danışma Kurulu oluşturulacak. Buna göre, bir tedavi yöntemi ve ilacın ilmi araştırma amacıyla insanlar üzerinde kullanılabilmesi için Sağlık Bakanlığından izin alınması gerekecek. Ayrıca, araştırmanın öncelikle insan dışı deney ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmış olması, ulaşılan ilmi verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların insan üzerinde de yapılmasını gerekli kılması, araştırmanın insan sağlığı üzerinde öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması, araştırma sırasında kişiye insan onuruyla bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması, araştırmayla varılmak istenen amacın, bunun kişiye yüklediği külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye göre daha ağır basması, üzerinde araştırma yapılacak ilgilinin, araştırmanın mahiyet ve sonuçlar hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı rızasının olması ve bu rızanın herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması şart olacak. Bu araştırmalar, üniversite sağlık uygulama ve araştırma merkezleri, üniversitelere bağlı onaylanmış araştırma-geliştirme merkezleri, Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi ile Sağlık Bakanlığı Eğitim ve Araştırma hastaneleri ile yapılabilecek. Üzerinde araştırma yapılacak gönüllü, iznini araştırmanın her aşamasında geri alabilecek. Konuya ilişkin ''Klinik Araştırmalar Danışma Kurulu'' oluşturulacak. Kurul, Sağlık Bakanlığı müsteşarı veya uygun göreceği bir müsteşar yardımcısının başkanlığında, tıbbın cerrahi, dahili ve temel bilimlerinden bakanlıkça seçilen uzmanlığını almış veya doktorasını yapmış üçer kişi, birer klinik psikolog ve ilahiyatçı ile bakanlık 1. hukuk müşaviri veya görevlendireceği bir hukuk müşavirinden oluşacak. Klinik araştırmalarla ilgili yönetmeliğin bazı hükümleri, ''Bu konuda yasal düzenleme gerektiği'' gerekçesiyle Danıştay tarafından iptal edilmişti. Bunun üzerine bir çok merkezdeki araştırmanın devam etmesi sıkıntıya girmişti. ''Torba yasa'' adı verilen düzenlemeye bununla ilgili hükümlerin de eklenmesiyle bu sorun aşılmış oldu. AA
  6. Kas ve sinirle çalışan biyonik bacak geliyor Resmi Orjinal boyutunda görmek için tıklayın. Hastanın kas ve sinirleriyle hareket eden biyonik bacak tasarlandı. Protez, tek bacağını kaybeden ABD’li hasta üzerinde deneniyor. BİLİM adamları fiziksel engelleri ortadan kaldırmak için büyük bir adım attı. ABD’deki Northwestern Üniversitesi tarafından yürütülen ve ABD ordusu tarafından finanse edilen çalışmada,hastanın kendi kas ve sinirleriyle hareket eden biyonik bacak tasarlandı. Biyonik bacak 6 yıl önce geçirdiği kemik kanseri yüzünden sol bacağının diz hizasından kaybeden 20 yaşındaki Hailey Daniswicz üzerinde denendi. Araştırmanın lideri Prof. Dr. Levi Hargrove, tedaviyi şöyle açıklıyor: “Kasların kasılmasını sağlayan elektriksel aktivitenin izlendiği elektromiyografi cihazıyla ile Daniswicz’in kaslarından gelen sinyaller bilgisayar ortamında tanımlanıyor. Bu sinyaller bize biyonik bacağı hastanın nasıl yönlendirmek istediğini anlatıyor. Veriler biyonik bacağa yüklendiğinde hasta protezini istediği gibi hareket ettirecek “ Bileğini hareket ettirmeyi başardı ROBOTİK bacak, kangren, şeker hastalığı, kanser ya da kazalar sonucu bacağını kaybedenlere yürüme yetisi kazandıracak. Üç aydır bilgisayar testlerine katılan 4 günüllüden biri olan Daniswicz, yöntem sayesinde protez bacağın ayak bileğini hareket ettirmeyi başardı. Bilim adamları araştırmanın bu yıl içinde sonuçlanacağını bildirdi. Star
  7. Artık beynin mucizelerinin sırrını çözmeye bir adım daha yaklaştık" ABD'nin Yale Üniversitesi Beyin Damar Hastalıkları Cerrahisi Bilim Dalı Başkanı ve Beyin Genetiği Programı Direktörü Prof. Dr. Murat Günel, beynin düşünce ve üreticilikten sorumlu serebral korteks bölümünün boyutunun tek bir gen tarafından belirlendiğini keşfetti. Günel ve ekibi bir Türk ve iki Pakistanlı ailenin mikrosefali (Baş ve beyin boyutlarının standartlardan küçük olması) hastası çocukları inceledi. TEDAVİ İÇİN DEV ADIM Sonuçta çocuklardaki hastalığın "NDE1" adlı genin mutasyona uğramasından kaynaklandığı belirlendi. Mikrosefali hastalığının teşhis ve tedavisinde büyük katkı sağlaması beklenen araştırmanın sonuçlarını değerlendiren Günel, "Bu buluş, tek bir genin bile serebral korteks üzerinde ne kadar etkili olduğunu ortaya çıkardı. NDE1 geni beyin gelişimi için hayati öneme sahip. Artık beynin mucizelerinin sırrını çözmeye bir adım daha yaklaştık" diye konuştu. BEYİN CERRAHİSİNİN YENİ DAHİSİ PROF Dr. Murat Günel, ABD hükümetinden aldığı 2 milyon dolarlık araştırma bursuyla anevrizma hastalığına (Damarların kalıcı olarak genişlemesi) yol açan geni keşfetti. İ.Ü. Çapa Tıp Fakültesi mezunu olan 44 yaşındaki doktor, "Beyin cerrahisinin yeni dahisi" olarak görülüyor. Türk Amerikan Tıp Birliği Başkanlığı'nı yapan Günel'in, geçen yıl beyin gelişim bozukluğuna yol açan geni keşfetmesi yılın en önemli 10 bilimsel keşfi arasında gösterilmişti. MİKROSEFALİ NEDİR? Küçük kafa anlamına gelen Mikrosefali beynin gelişim kusurlarına bağlı olarak baş çevresinin cinsiyet ve yaşa göre belirlenmiş standart ölçümlerden küçük olmasıdır. Tam nedeni kesin olarak bilinmiyor. SABAH GAZETESİ
  8. Cenetin Kapısını Açan Ameller

    İnsanların burada yaptıkları ibadetler, sırtlarına aldıkları mükellefiyetler ve çektikleri sıkıntılar öbür âlemde çok farklı manalara bürünecek ve farklı mahiyetler şeklinde sahibinin karşısına çıkacaktır. Nasıl ki, küçücük bir tohum kocaman bir ağacın programını taşımakta ve toprağın bağrına atılınca neşv ü nema bularak o ağacın şeklini almaktadır; aynen öyle de, bu dünyada eda edilen ibadet-ler, katlanılan musibetler ve kulluk hesabına ortaya konulan fiiller, öbür tarafta büyüyüp boy atacak ve meyveye duracak birer çekirdek mahiyetindedir. Buradaki her bir tekbir, tehlil ve tesbih, tıpkı toprağıyla buluşmuş bir tohum gibi, ahirette değişik Cennet nimetlerini neti-ce verecektir. Hatta denebilir ki; Cennet'te çeşit çeşit nimetlerin inkişafı, mü'minin dünyadaki ameline bağlıdır. Binaenaleyh, Ehl-i Sünnet'e göre, şu anda Cennet bir çekirdek halinde mevcuttur. Cennet'i inkâr etmek Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat daire-i kudsiyesinden dışarıya çıkmak demektir. Ancak, Cennet'in, bir çekirdeğin bir ağaç haline gelmesi misillü gelişip olgunlaşması ve tamamiyet kazanması mü'minlerin amellerine bağlıdır. Ameller devam ettikçe onun inkişafı da sürüp gidecektir. Bu itibarla, her mü'min, hayatı boyunca kendi Cennet'ini inşa, ikmal ve itmam etmeye çalışacaktır. O, yaşadığı sürece namazıyla, orucuyla, haccıyla, zekâtıyla ve sadâkatiyle kendi Cennet'ine yeni yeni buudlar kazandıracak, renkler katacak, onun revnaktarlığını arttıracak; nihayet, haşr u neşr olup ahirete gittiği zaman onu tam inkişaf etmiş olarak bulacaktır. İşte o zaman, insanın amelleri de semereler verecek ve mü'min onlardan istifade edecektir; mesela, dünyadayken bir "Elhamdülillah" diyen, orada bir meyve-i Cennet yiyecektir. Bundan dolayıdır ki, Cennet'in de taba-kaları vardır; Firdevs, Adn, Naim, Daru'l-Huld, Me'va, Daru's-Selâm ve İlliyyûn gibi isimlerle anılan bu tabakalardan her birinde, mü'minlerin yaptıkları iyi işler karşılığında girecekleri veya yükselecekleri mertebeler bulunmaktadır. Nur Müellifi'nin yaklaşımıyla; dâr-ı saadet ve ebediyet olan Cennet'te, dost dostu ile beraber iken, sofra-i Rahmânirrahîm'den, her birisi kendi istidadına göre hisse alır. Girdikleri Cennet tabakaları ayrı ayrı da olsa bu, beraber bulunmalarına engel teşkil etmez. Ayrıca, Cennet'in her tabakasının da pek çok seviyesi vardır; nitekim, ayet-i keri-melerde "Naim Cennetleri" veya "Firdevs Cennetleri" şeklinde çoğul ifade kullanılması bu farklı mertebelere işaret etmektedir. Şu kadar var ki, herkes kendi marifet ufkunun enginliğine göre ve istidadlarının inkişaf edişi ölçüsünde Cennet nimetlerini duyacak ve tadacak olsa da, Cennet'in hangi tabakasında yer alırsa alsın, orada her mü'min, kendi halinden memnun kalacak, hususî mertebesini zirve gibi algılayacak ve hep itminan içinde bulunacaktır. Burada Amel Çekirdeği, Ötede Cennet Meyvesi Evet, ahiretteki her nimet, bir yönüyle bir amelin sevabı ve o sevabın temessülünden ibarettir; oradaki ebedî lütuflar, amel tohum ve çekirdeklerinin başakları ve sümbülleri olarak zuhur edecektir. Öbür tarafta, oruç ve namaz gibi ibadetler öyle bir mahiyet alacaklardır ki, mü'minler onları birer nimet olarak önlerinde bulduklarında "Allah'ım, bu ne nefis bir lütuf; namazıma benziyor ama namaz değil, üzerinde orucumun şebnemi var ama oruç değil!.." diyeceklerdir. Belli bir rasat ve temaşa noktasından baktıkları zaman, hangi nimetin hangi sâlih amele terettüp ettiğini anlayabilecek; fakat, onları çok farklılaşmış, güzelleşmiş ve bambaşka birer ihsan halini almış olarak bulacaklardır. Dolayısıyla da, Cennet nimetlerinden her rızıklanışlarında, "Bu, dünyada veya az önce Cennet'te lutfedilen şeylerdendir!" diyecek, hem o benzerliğin hem de nimetlerdeki çeşitlilik ve tazeliğin farkına varacaklardır. Nitekim, bu hakikati ifade sadedinde Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmaktadır: "İman edip makbul ve güzel işler yapanları müjdele: Onlara içinden ırmaklar akan cennetler vardır. Öyle cennetler ki ne zaman, meyvelerinden kendilerine bir şey ikram edilirse, 'Bu, daha önce de dün-yada yediğimiz şey!' diyeceklerdir. Oysa bu, onların aynısı değil benzeri olarak kendilerine sunulacaktır." (Bakara, 2/25) İşte, amel tohumlarının sermedî lütuflara dönüşmesi ve çeşit çeşit meyveler vermesi daha Cennet'e giriş esnasında kendisini hissettirecektir; çünkü, her amelin kendine mahsus bir kapısı olacaktır ve o amel ile bütünleşen kimse o kapıdan çağrılacaktır. Aslında, sâlih ameller sekizden çok daha fazladır; fakat, ihtimal, Cennet'in sekiz kapısı bu amellerin en önemlilerinin isimlerini almıştır. Bir yönüyle, Salât, Cihad, Reyyan, Sadaka, Hac, (insanları çokça bağışlayanların gireceği) Afv, (öteye görülmemiş hesaplar bırakmayan mübareklere ayrılmış) Eymen ve Zikir-İlim adındaki kapılar, Cennet'in ilk giriş kapılarıdır; Allahu a'lem, kabul salonundan sonra, büyüklü küçüklü her güzel iş ve güzel ahlak sahipleri için ayrılmış başka kapılar da vardır. 1- İnsanların burada yaptıkları ibadetler, sırtlarına aldıkları mükellefiyetler ve çektikleri sıkıntılar öbür âlemde çok farklı manalara bürünerek sahibinin karşısına çıkacaktır. 2- Ehl-i Sünnet'e göre, şu anda Cennet bir çekirdek halinde mevcuttur.Cennet'te çeşit çeşit nimetlerin inkişafı ise ancak mü'minin dünyadaki ameline bağlıdır. 3- Nimetler, Cennet'e giriş esnasında kendisini hissettirecektir. Her amelin kendine mahsus bir kapısı olacak ve o amel ile bütünleşen kimse o kapıdan çağrılacaktır. Alıntı
  9. Milyonlarca insanın hastalığına çare bulundu mu? Yapılan araştırma bu hastalığın kaderini değiştirebilir İsviçreli bilim insanları dünyada 2.5 milyon insanın muzdarip olduğu MS hastalığına çare buldu. Zürih Üniversitesi'nde yapılan çalışma kapsamında aynı hastalığa sahip olan farelere antikor verildi. Antikor verilen farelerin hastalığı durma noktasına gelirken zamanla iyileşme gösterdiler. Araştırmanın başkanı Burkhard Bicher, nokta atışı yapılarak farelerin iyileştirildiğini belirterek bu yöntemin insanlar üzerinde de etkili olacağını söyledi. Merkezi sinir sistemi yapılarını etkileyen MS hastalığına 20 ile 40 yaş arasındaki kişilerde sık rastlanıyor. İnernethaber
  10. Ben ben böyle bir iyneyi ilk kes duydum kulanan varmı ne faydası oluyormuş bilgisi olan varmı
  11. Kendinden ayarlı yatak “Yatağa bağımlı hastalara özel bir yatak geliştirdik. Bu yatakla hasta, herhangi bir yardıma ihtiyaç duymadan hareket edebiliyor. Temel olarak bu yatak, hastanın isteklerine uygun şekilde cevap veriyor ve onun hareket etmesini sağlıyor. Bu yatak, engelli insanların ağrılarını azaltmak ve devamlı yatakla kalmak zorunda kalan diğer hastalar için dizayn edildi.” Bu yatak, Avrupa Birliği tarafından sağlanan fonlarla 2 yıl içerisinde geliştirildi. Amaç da bütün Avrupa hastanalerine ulaşmak. Yatak sayesinde hasta, uzaktan kumadaya ihtiyaç duymadan dikey ve yatay bir şekilde hareket edebiliyor. Manuel Chica, Mühendis (Tecnologías Avanzadas inspiralia): “Hastanın küçük bir hareketinde yatak da otomatik olarak ona göre şekil değiştirmektedir.” Yatak, bir yazılım sayesinde hastanın vücudunun farklı bölgelerindeki basıncı algılayıp ona göre hareket ediyor. Manuel Chica, Mühendis (Tecnologías Avanzadas inspiralia): “Burada basınç sensörleri vardır. Bunlar, hasta hareket ettiğinde bu bilgiyi merkezi bilgisayara gönderiyor.” Yaşlanan Avrupa nüfusu nedeniyle hasta yatağı sektörü de patlama yaşıyor. Bu alanda yüzde 9’a varan bir büyüme var. Bu yatak da Avrupa sertifikası aldıktan sonra pazarın ihtiyacını karşılamaya aday görünüyor. Manuel Chica, Mühendis (Tecnologías Avanzadas inspiralia): “Bence bu ürüne talep oldukça fazla. Hastaneler, bu şekilde bir yatağa ihtiyaç duyan engeli hastalarla dolu.” Yatak, yüzde 85’inin sırt ağrısı çektiği hemşireler için de kolaylık sağlayacak. Bu cihazın, Avrupa hastanelerine yıllık maliyeti ise yaklaşık 6 Milyar Avroluk olacak. Óscar Valdemoros, Spaldin Genel Müdürü: “Bu yatak, sadece hastaların sorunlarını çözmekle kalmayacak, aynı zamanda Avrupa sağlık sistemine de yardım edecektir. Yatağa bağımlı hastalar aynı zamanda hastane kaynakları için de bir sorun olabilmekte. Çünkü onların hareket edebilmek için hemşirelere ihtiyacı var. Biz bu projede iki noktaya odaklandık. Hastalar kadar sağlık personelinin de sorunlarını çözmek.”
  12. Hoş Geldin Gönlüme!

    Sen gelince Nisan yağmurlarıyla yıkandı ruhum, Özümsedim içime çektim kır çiçekleri gibi kokan, Güzel ruhunu,bakışlarını,şefkâti hissettim sende. Hoşgeldin gönlüme! Baharda açan çiçekler gibi, Yeni doğan günahsız bebek gibi, Masmavi göklerde uçan kuşa selam yollayan masum, Masum çocuğun sevinci gibi yüreğimi açtım sana! Kırılgan nazenin,ince bir gelinciğim avuçlarında, Sen ise pencereme ve gönül evime doğan güneş. Kendimi sen de bulmak,acıları ardıma bırakmak, Mutluluk gözyaşlarıyla sana sadece sana koşmak, Ne güzel kır çiçekleri gibi Nisan’da, Senin ilginle ,sevginle can bulmak. Ömür denen kayıkta masmavi okyanuslara seninle, Sadece seninle açılmak. Kır çiçeklerinden başımıza taç yapmak. Hoş geldin gönlüme! Hoş geldin gönül merhemim. Alıntı
  13. Bu saatler arasında uyumalısınız! Tevfik Dorak, İngiltere'nin Newcastle Üniversitesi'nde kanser araştırmaları yapan bir Türk doktor. Dorak'ın dünya tıp literatürüne geçmiş çarpıcı bulguları var. Bunlardan biri, karanlıkla-kanser arasındaki ilişki... Sabah'ta da yer alan habere göre, Dorak, vücudun hücre yenileyici ve bağışıklık sistemi düzenleyici melatonin hormonunu gece karanlıkta salgıladığını hatırlayıp uyarıyor: "Karanlıkta uzun ve düzenli uyku bu salgıyı ve kansere bağışıklığı artırıyor. Körlerde kanser riski bu yüzden az" Gece 23.00 ila 03.00 arasında salgılanan ve vücudun savunma mekanizmasını güçlendirip, yaşlanmayı geciktiren bir hormon var: Melatonin. Ve sadece gece ve sadece teknolojinin bütün fişleri çekilince devreye giriyor. Yani siz, ışığı söndürüp, TV'nizi kapamış olsanız da yetmiyor, fişlerini çıkarıp, mümkünse yattığınız odanın şalterini indirmeniz gerekiyor. Tabii çocuklarınızın odasına da aynı şeyi yapmalısınız. Önemli araştırmalara imza atan Doktor Tevfik Dorak bu önemli hormonla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Melatonin hormonu kansere karşı koruyucu mu? Melatonin beyinde yalnızca geceleri ve karanlıkta salgılanan bir hormon. Vücudun ayarı ile ilgili iş yapıyor. Yapılan çalışmalar melatoninin gerçekten kanseri önleyici etkileri ve hücresel hasarın onarımında çok önemli rolü olduğunu, ayrıca bağışıklık sistemini destekleyici etkileri de olduğunu gösteriyor. Melatonin hormonu çocuklar üzerinde de etkili. ABD ve Avrupa'da lösemili ve kanserli çocuk sayılarının artmasından sonra yapılan araştırmalar sonucunda ailelerden çocuklarını kesinlikle karanlık ortamlarda yatırmaları isteniyor. Çünkü melatoninin güçlü salgılanmasının kansere karşı koruyucu etkisi olduğu biliniyor. Ancak bu hormon ışığa duyarlı. Yapılan deneylerde uyuyan kişinin hormon salgısı izlenirken ışığın açıldığında hormonun azaldığı, karanlıkta yoğun olarak salgılandığı tespit edilmiştir. Yapılan hayvan deneyleri de melatoninin kanser ile direkt ilişkisi olduğunu gösteriyor. Ayrıca körlerin daha az kansere yakalanması da bunun bir göstergesi olarak ortaya çıkıyor. Düzenli olarak gece çalışan hemşirelerde meme kanserinin arttığı tespit ediliyor. Melatonin meme tümörlerinin büyümesini de azaltıyor, kalp ve damar hastalıklarını yavaşlatıyor, üreme fonksiyonunu artırıyor. Depresyonlu kişilerde bu hormon düşük. Sabah
  14. Ülkemizde 100 bin civarında Parkinson hastasının olduğunu söyleyen uzmanlar, hastalığın ilk başlarda dikkat çekmeyen belirtilerle yavaş ilerlediği konusunda özellikle yaşlıları uyarıyorlar. Hastalık doktorların özellikle aradığı 3 ana bozukluk ile buna bağlı 7 belirti ile teşhis ediliyor. Eğer bu belirtilerden herhangi birini kendinizde ya da sevdiklerinizde fark ederseniz, hareket bozukluğu konusunda uzmanlaşmış bir nörologa danışın. Çünkü, Parkinson hastalığının teşhisi ustalık gerektiriyor. Birleşik Krallık Parkinson Hastalığı Derneği Beyin Bankası'ndan yayınlanan bildiriye göre işte Parkinson hastalığının 10 belirtisi: Ana belirtiler 1. Kişi çok yavaş hareket eder ve daha sakar görünür. Bir gömleğe düğme dikmesi ya da telefon görüşmesi yapması normalden uzun sürer. Bu hareket yavaşlığı "bradikinezi" olarak biliniyor. Hastalık ilerledikçe hastalar kendileri bir an için donmuş gibi hisseder. 2. Kişinin elleri ya da ayakları dinlenirken titrer. Parkinson hastalarının yaklaşık yüzde 70-80'inde ellerde, kollarda, bacaklarda, çenede ya da yüzde titremeler meydana geliyor. Özellikle bu titremeler dinlenirken meydana geliyor. 3. Hastaların kaslarında sertleşme ya da hassasiyet vardır. Kol, bacak ya da vücudundaki bu kas sertliği kişinin hareketlerini zorlaştırıyor. Sabahları yataktan çıkmak ya da sandalyeden ayağa kalkmak zor olabiliyor. İlgili belirtiler 4. Kişinin ayakları takılabilir ya da ayakları üzerinde sabit duramaz. Parkinson hastalığının diğer belirtisi de dengede güçlüktür, düşmeye eğilimdir. Hastalar daha küçük fakat sık adımlarla yürümeye çalışır. 5. Bu problemler vücudun tek tarafında başlar. Genellikle bu hareketler önceleri vücudun tek tarafını etkiliyor. Bazen yıllar sonra vücudun diğer tarafına da yayılabiliyor. 6. Kişinin el yazısı değişir. Genellikle el yazısı küçülür ve karmaşıklaşır. 7. Kişi üzgün ve güçsüz görünür. Parkinson hastalarında hareket problemleri görülmeden önce genellikle depresyon gelişir. Uzmanlar, ruhsal bozukluğun Parkinson hastalığının bir parçası olduğuna inanıyorlar. 8. Kişi yürüdüğü zaman bir kolu diğeri kadar çok sallanmaz. Hareket yavaşlığına ek olarak, Parkinson hastalarının tüm hareketleri yavaşlar. Örneğin, gözlerini kırpması bile yavaşlar. 9. Kokuların farkına varmaz. Hastalığın başında Parkinson hastaları koku yeteneğini kaybeder. Çünkü nörodejeneratif süreç koku alma sistemini etkiler. 10. Kişinin konuşması güçleşir. Karşısındaki kişi Parkinson hastasının duymakta ve anlamakta güçlük çeker. Haber 7
  15. Halk arasında “maymun ekmeği” denilen bu meyvede bir insanın günlük ihtiyacını karşılayabilecek kadar C vitamini ve sütten 2 kat fazla kalsiyum bulunuyor. Afrika’nın sıcak bölgelerinde yetişen Boabab ağacının meyvesi, hem görünümüyle hem de adıyla ilgi çekiyor. Bu yüzden de Afrika’da birçok bölgede bebekler için anne sütü eksikliğine karşı alternatif olarak kullanılıyor. Eski Dünya’nın sıcak bölgelerinde yetişen ve Afrika’nın sıcak bölgelerinde yaygın olan Boabab ağacı, Batı Afrika ülkesi Senegal’de de yaygın olarak yetiştiriliyor. Yumuşak ve süngerimsi şeklindeki dev bir gövde ve şişe biçimli uzun dalları olan bu ağacın, dev bir gövdeye sahip olmasına rağmen yumuşak bir gövdeye sahip ve demir bir çubuk kolaylıkla sokulabilir. Olgun bir Baobab ağacının boyu 20 metre, gövde çapı 10 metreye ulaşabiliyor. Dünyanın en yaşlı ağaçlarından olan Boabablar 500 yıldan fazla yaşıyor. Bu yüzden Senegal ve Afrika’nın birçok ülkesinde sembol haline gelmiş olan ağacın, Senegal gibi birçok Afrika ülkesinin sokaklarında resimlerine veya duvarlara aktarılmış grafitilerine rastlamak mümkün. Senegal’de yaygın olarak bulunan bu ağacın dev gövdesinin sağladığı gölgesinin yanı sıra meyvesinin de birçok faydası vardır. Yerel dilde ismi “buy’’ olan Baobab ağacının meyvesi, halk arasında ise “maymun ekmeği’’ olarak adlandırılıyor. Yumurta biçiminde ve portakal büyüklüğündeki beyazımsı renkte olan “maymun ekmeği”, Afrika’da yaygın ve popüler bir yiyecek olarak tüketiliyor. Hemen her köşe başındaki bakkal ve marketlerde bulmak mümkün. İçerdiği yüksek miktarda C vitaminiyle bir tanesi bir insanın günlük C vitamini ihtiyacını tamamen karşılamaya yetiyor. Sütten iki kat fazla kalsiyum içeren meyve, ihtiyaç durumunda bazı bölgelerde bebekler için anne sütüne alternatif olarak kullanılıyor. Senegalliler, taze veya kurutularak yenen meyveyi lezzet katması için yemeklerinde de kullanıyor. Besin değeri yüksek olan “maymun ekmeği” kozmetik alanında da kullanılmaktadır. Meyvenin özleri saç boyalarında çok tercih ediliyor. Alıntı.
  16. Kızılcık Faydaları

    Kızılcıkgiller familyasından; çoğunluğu çalı veya ağaç halinde odunsu ve bir kaçı da otsu karakterde, kışın yaprak döken veya her zaman yeşil bitki cinsidir. Yaprakları sade, uzun veya kısa saplı, genellikle çatallı tüylüdür. Çiçekleri salkım veya şemsiye şeklindedir. 40 kadar türü vardır. Meyvesi yuvarlaktır. Yurdumuzda yetişen türü sarı çiçekli kızılcıktır. Boyu 7-8 metre kadardır. Çalı şeklinde olanları da vardır. Kış aylarında yapraklarını döker çiçekleri yapraklarından önce açar. Renkleri sarıdır. Yaprakları karşılıklı dizilmiştir. Meyveleri sonbaharda olgunlaşır. 1-1,5 cm boyundadır. Parlak kırmızı renktedirler. Lezzeti buruktur. Meyveleri şeker, müsilajlı maddeler ihtiva eder. Kabuklarında ise reçineli maddeler, tanen ve müsilaj vardır. Meyveleri yenir veya şurubu yapılır. Kızılcık Faydaları Nelerdir? Meyveleri ishali keser. Kabızlık yapar. Kabukları ateş düşürür. Ağız paslanmasını giderir. Ağız yaralarını geçirir. Şurubu, vücuda kuvvet verir.
  17. Kuzukulağının Faydaları Nelerdir

    Kuzukulağının Faydaları Nelerdir Kuzukulağı Hakkında Bilgiler, Kuzukulağı Nedir, Kuzukulağının Sağlığa Faydaları, Kuzukulağının Faydası, Kuzukulağının Faydaları, Kuzukulağı nelere iyi gelir, Kuzukulağı Neye İyi Gelir, Kuzukulağının Yararları, Karabuğdaygiller familyasından; nemli kırlarda yetişen, genellikle bir kaç yıl yaşayan, yeşil veya firfiri renkte orsu bir bitki cinsidir. Yaprakları hafifçe kabarık ve geniştir. Meyveleri üç köşeli veya yassıdır. Yurdumuzda yetişen türleri; Labada, büyük kuzukulağı, küçük kuzukulağı gibi çeşitleridir. Ev ilaçlarında büyük ve küçük kuzukulağının yaprakları kullanılır. Kuzukulağının Faydaları Yaprakları ile salata yapılıp, yenir. İdrar söktürür. Mide şişkinliğini giderir. Egzamalar üzerine kompress yapılır. Romatizmalılar, böbreklerinden hasta olanlar, yememelidir.
  18. Zeytin Yaprağıdaki Mucüze

    İki önemli hastalıkla mücadele edebiliyor! Endonezyalı bilim insanları zeytin ağacının yapraklarından üretilen bir hapın kalp hastalıkları ve yüksek tansiyonla savaşmaya yardımcı olduğunu açıkladı. 180 hasta üzerinde deneme yapan bilim insanları, zeytin hapının yüksek kan basıncını düşürmede kalp hastalıkları için kullanılan ilaçlar kadar etkili olduğunu ortaya çıkardı. Yapılan denemede hapın ayrıca kanda bulunan trigliserit adlı yağın seviyesini düşürmeye ve bu sayede kalp krizi ve felç riskini de azaltmaya yardımcı olduğu belirlendi. Hürriyet'te de yer alan habere göre, iki gruba ayrılan deneklerden normal tansiyon düşürme hapı kullanan deneklerin kan basınçlarında yüzde 13.7 oranında bir düşüş yaşanırken, zeytin yaprağı hapı kullananlarda da bu oran 11.5 olarak ölçüldü. Geçirilen kalp krizi ve felç rahatsızlıklarının yüzde 50'si yüksek kan basıncı sebebiyle oluyor. Hürüyet
  19. bilgisayar başında çok oturmak, bilgisayar başında çok kalmanın zararları Bilgisayar Başında Çok Kalanlara 8 Tavsiye Pc başında çok oturanlar ve internet bağımlılarının yaşadığı bazı problemler; boyun ağrısı sırt ağrısı göz problemleri baş ağrısı yada migren ellerdeki ağrı aşırı kilo stress ve depresyon alkol ve sigara problemleri Yukarıda belirtilen problemler için neler yapılabilir.. 1.Boyun Ağrısı Bilgisayar başında saatler boyunca oturmaktan kaçının.Küçük molalar vererek kısa yürüyüşler yapmak faydalı olacaktır. Konuşurken boynunuzu bir yana yaslamak ağrıya sebep olur.Bunun yerine kulaklık veya telefonunuzun “hands free” özelliğini kullanmaya çalışın. Kısa aralarla boynunuzu gevşetici egzersizler yapın. 2.Sırt Ağrısı Bilgisayar başından otururken sürekli yapılan aynı düzendeki işler sırtınızda ağrı oluşturacaktır.Bu yüzden otururken dizlerinizi hafiften yukarıya, bel hizasının üzerine doğru hareket ettirin ve tüm vücüdunuzun hareket etmesini sağlayın. Fazla eğilemeden, bükülmeden oturmaya çalışın ve masa-sandalye duruşunu iyi ayarlayın. 3.Göz Problemleri Bazı göz egzersizleri yapın.Bunun için size basit ve kolay bir yöntem önereceğim.İlk olarak gözlerinizi birkaç kere kırpın.Gözlerinizi saat yönünde ve saat yönünün tersine hareket ettirin.Bu egzersiz boyunca derin derin nefes alıp verin ve yavaşça gözleriniz açın.Bu egzerisi molalarınız arasında yaklaşık 2 dakika boyunca yapın. Lütfen gözlerinizi ovmayın.Ayrıca bazı doktorların önereceği gözlükler faydalı olabilir. Ayrıca göz egzersizi hakkındaki bu videoyu izleyebilirsiniz. 4.Baş Ağrısı veya Migren Baş ağrısına, bilgisayarın başına ekrana saatlerce bakma sebebiyle ağrıyan gözleriniz sebep olabilir.Bu yüzden gözleriniz doktor kontrolünden geçirmeniz faydanıza olacaktır. Eğer baş ağrınız dayanılmaz hale gelmiş ve sık sık tekrarlıyorsa büyük ihtimalle bir migren hastalığınız olabilir.Bunun için bir doktora görünmeniz iyi olacaktır.Ayrıca kendinizi stresden uzak tutmanız faydanıza olacaktır. 5.Ellerdeki Ağrı Sürekli yazı yazmanız haliyle ellerde ağrıya sebep olacaktır ve işine başlamadan önce ve aralarda bazı parmak egzersizleri yapın. Kollarınızı uzatın ve parmaklarınızın gevşemesin sağlayın. 6.Aşırı Kilo Alma Bu en sık karşılaşılan ve bilgisayar başında saatlerce oturarak vakit geçirmenin getirdiği sağlık problemidir. Bunun için güne başlamadan önce kendinize bir program yapın.Bu basit şeyi yapmayan insanlar obezite problemi ile karşı karşıya kalmaktadır.Kendinize basit egzersizler bulun. Bunun için bulunduğunuz ortamda eğilip kalkıp çeşitli gevşeme hareketleri yapabilirsiniz. 7.Stres ve Depresyon Stres ve depresyon, blog trafiği ve para kazanma konusunda endişelenen insanların sık sık yaşadığı bir problemdir.Olumlu düşünceler sizi stresten uzak kalmanızı sağlayabilir. Bilgisayardan biraz uzak kalarak kendinizi rahat hissettirecek davranışlarda bulunun.Kitap okumak gibi,bir dostla muhabbet etmek gibi… Uykunuzu ihmal etmeyin.Vucudunuzun dinlemesi için uyku önemlidir.Zamanınızı etkili bir şekilde kullanın ve emin olun ki strese bağlı problemlerin en başında zamanı etkili bir şekilde kullanamamak geliyor. 8.Alkol ve Sigara Problemleri Bütün gün boyunca internette kalan sigara ve alkol gibi alışkanlıkları olan insanlar bu alışkanlıklarını kontrol etmeliler. Çalışma ortmınızda partilerden uzak durun ve asla sigara içmeyin.Sigara alışkanlığınızı kontrol altında tutacak hatta bu alışkanığınıza son verecek yararlı bilgileri öğrenmeye çalışın. Alıntı
  20. Akciğer naklinde iyi haber!Akciğer nakli merkezleri kurulmasının önü açıldı Sağlık Bakanlığı, Organ Nakli Merkezleri Yönergesi'nde değişiklik yaparak yeni akciğer nakli merkezleri kurulmasının önünü açtı... Böylece hastalar artık akciğer nakli için yurt dışına gitmek zorunda kalmayacak. Ülkede daha çok, "kot kumlama işçisi" olarak bilinen silikozis hastalarına yapılan akciğer nakillerini gerçekleştiren merkezlerin sayısı artırılacak. Böylece hastalar artık akciğer nakli için yurt dışına gitmek zorunda kalmayacak. Sağlık Bakanlığı Organ Nakli ve Diyaliz Hizmetleri Daire Başkanı Halil Yılmaz Sur, yeni düzenlemeyle ilişkin bilgi verirken akciğer nakillerinin ciddi bir uzmanlık gerektirdiğini, ancak Türkiye'de bu nakilleri yapabilecek çok sayıda yetişmiş uzman bulunduğunu söyledi. Sur, konuyla ilgili şu bilgileri aktardı: ''Merkez sayısı yetersiz olduğu için hastaların büyük bölümü nakil için yurt dışına gidiyor.Organ nakli merkezleriyle ilgili yapılacak yeni planlama çerçevesinde İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya'ya birer yeni akciğer nakli merkezi açılması planlanıyor. Böylece akciğer nakli bekleyen vatandaşlarımızın yurt dışına gönderilmesine gerek kalmayacak.'' Sağlık Bakanlığının verilerine göre, Türkiye'de 200-250 civarında akciğer nakli bekleyen hasta bulunmasına rağmen 2009 yılında 7, 2010 yılında ise 5 hastaya nakil yapılabildi. KOT KUMLAMA İŞÇİLERİYLE GÜNDEME GELDİ Silikozis, taş ocağı, tünel ve diğer maden işçilerinin silisyum tozlarını uzunca bir süre solumaları sonucu gelişen ağır bir akciğer hastalığı. Bu iş kollarında çalışan işçilerin, akciğerler için çok tahriş edici bir madde olan silisyuma maruz kalması sonucu akciğerlerde yaygın iltihaplar ve bunu izleyen fibroz odakları ortaya çıkar. Hastalığın ileri safhalarında, nefes darlığı, hızlı solunum, öksürük, halsizlik, göğüs ağrısı, ses kısıklığı, morarma, kan öksürme gibi belirtiler görülür. Türkiye'de silikozis hastalığı son zamanlarda kot kumlama işçileriyle gündeme geldi. Sağlık Bakanlığı, Türkiye'de silikozis hastalarının sayısındaki artış üzerine, her türlü kot giysi ve kumaşlara uygulanan püskürtme işleminde kum, silis tozu veya silika kristalleri içeren herhangi bir madde kullanılmasını yasakladı. Haber7
  21. Deri Kök Hücresinden Sinir Hücreleri Üretildi

    Güzel bir haber tşk canım
  22. Geleneksel 3. Kök Hücre Sempozyumu - 30 Nisan 2011

    Haber için tşk canım tek bir gerçek varki ben umudumu kestim kök hücreden rabim bizlere tez vakite başka bir şifa kapısı açsın
  23. Kök Hücreden 'İnsan Yumurtası' Üretildi

    Güzel bir gelişme haber için tşk canım
  24. Boyun, baş, sırt ve kollarda ağrı ve uyuşma hissi, boyun fıtığının habercisi olabilir İlerleyen boyun fıtığı ise bacaklarda güçsüzlük ve idrar kaçırma gibi sorunlara yol açabilir. Boyun fıtığının, gerektiğinde protez (yapay disk) kullanarak tedavi edilebileceğini belirten Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Tuncer Süzer, boyun fıtığının neden olabileceği sonuçları ve tedavide son gelişmeleri anlattı: “Omurganın boyun kısmı, boyun omuru olarak adlandırılan yedi adet kemikten oluşuyor. Omurların arasında da, boynun hareketlerini sağlayan “disk”ler yer alıyor. Diskler, içerdiği su ve kollajen yapı sayesinde omurga, yani kemiklerin üzerine binen yükü azaltıyor. Aynı zamanda, iki kemik dokunun birbirine temas etmesini de engelliyor. Yaş ilerledikçe veya genç hastalarda boyun yeterince korunmadığı için, disk dokusu suyunu kaybedip daha sert bir hale geliyor. Vücudun yükünü taşıyan bu disk dokusu dejenere olduğu zaman “boyun fıtığı” hastalığı başlıyor. Bu fıtıklar iki şekilde gelişebiliyor. Gençlerde diskin dış kısmındaki küçük yırtıklardan, içteki yumuşak kısım dışarı çıkıyor. Yaşlılarda ise omur yapısı bozulduğu için, omurlar üzerinde küçük kemik çıkıntıları meydana geliyor. İçteki yumuşak yapının veya kemiklerin normal yapısının bozulması sonrasında ise omurilik veya kola giden sinirlerin üzerine baskı yapmasıyla hastanın şikâyetleri başlıyor. AĞRI İLE KENDİSİNİ GÖSTERİYOR Boyun fıtığı olan hastaların en önemli şikâyeti ağrı oluyor. Hastalığın başlangıç döneminde ağrı boyunda hissediliyor. Bazen başa ve sırta doğru da yayılabiliyor. Daha sonra kollara giden sinirlere olan baskıyla beraber kollarda, parmaklara kadar inen ağrı ve uyuşmalar ile ortaya çıkıyor. Bir süre sonra sinirin baskı altında kalmasına bağlı olarak kuvvet azalması başlıyor. Tedavi edilmeyen ileri olgularda ise, omurilik baskı altında kalınca bacaklarda güçsüzlük ve idrar kaçırma gibi oldukça tehlikeli bir döneme giriliyor. Hastaların hekimlere anlattığı belirtiler çok tipik olarak bu ağrıyı tarif ediyor. Kesin tanı, muayene ve MR incelemesiyle konuluyor. Benzer şekilde boyun ve kol ağrısı yapabilen diğer hastalıklardan ayırıcı tanının yapılması, tedavi planlaması için oldukça önem taşıyor. Aynı şekilde ağrılara yol açan boyun omurlarını tutan tümör veya enfeksiyonların gözden kaçmaması için de, muayene ve radyolojik incelemelerin tamamının yapılması gerekiyor. AMELİYAT NE ZAMAN KAÇINILMAZ OLUYOR? Boyun fıtığının tedavisinde cerrahi girişim her hastaya uygulanmıyor. Genellikle ağrı kesici, hareket kısıtlaması ve fizik tedavi yeterli oluyor. Kollarda ve parmaklarda ilerleyici kuvvet kaybı olan hastalar ise en sık cerrahi tedavi uygulanan hasta grubunu oluşturuyor. Bunun dışında, eğer fıtık kola giden sinir yanında omuriliğe de baskı yapıyorsa hasta ameliyat ediliyor. Eğer bir hasta ilaç tedavisi ve fizik tedavi yöntemlerinden fayda görmüyorsa, ağrı ve uyuşukluk yakınmaları günlük hayatını etkileyecek şekilde devam ediyorsa, kuvvetsizlik veya omurilik basısı olmasa da ameliyat ile tedavi edilebiliyor. Bununla beraber omurga kemiklerinde kayma, omurgada tümör veya enfeksiyon olan hastalara da yine cerrahi tedavi uygulanıyor. Boyun fıtığında yapılan ameliyatta amaç, omurilik ve sinirler üzerindeki baskıyı kaldırmak. Sonuçta; hasta boyun ağrısı, kol ağrısı, kolda uyuşma ve güç kaybı gibi şikâyetlerinden kurtuluyor. Günümüzde uygulanan ileri cerrahi teknikler sayesinde boyun fıtığında tama yakın çözüm sağlanabiliyor. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ameliyatlar boynun ön yüzünde, genellikle sağ taraftan 3-4 cm’lik kesi ile uygulanıyor. Ameliyat sırasında kullanılan mikroskop ile fıtıklaşmış olan disk materyali çıkartılıyor. Kollara giden sinirlerin etrafındaki kemikler ise açılarak sinir rahatlatılıyor. Disk boşaltıldıktan sonra omurların çökmemesi, ileride gelişebilecek deformitenin önlenmesi ve sinirin geçtiği alanın genişletilmesi için o bölgeye kemik veya titanyumdan yapılmış greft veya cage (kafes) konuluyor. Uzun yıllar ameliyatlarda greft ve kafesler kullanıldı. Halen de tüm dünyada yaygın olarak kullanılıyor. BAŞKA OMURLARDA DA FITIK GELİŞEBİLİR Bu teknikte, hastalarda bir süre sonra iki omur arasında “füzyon” dediğimiz, birbiri üzerinde kemik kaynaması gelişiyor ve ameliyat edilen alandaki iki omur arasındaki hareket tamamen ortadan kalkıyor. Boyun hareketleri diğer omurlar tarafından sağlanıyor. Son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda, kemiklerin kaynamasının ardından ileriki yıllarda diğer komşu sağlam omurlarda fıtık gelişmesi riskinin daha yüksek olduğu saptandı. Yapılan ameliyat sonrasında iki eklem arasında hareketin korunmasının önemli olduğu da vurgulanıyor. Bu görüşler ışığında, son 10 yılda hem ülkemizde hem de dünyada boyun fıtığı ameliyatlarında protez kullanımı yaygınlaştı. PROTEZ HER HASTAYA UYGULANIYOR MU? “Protez” veya “yapay disk” şeklinde söz edilen bu sistemlerin omurgada kullanılmasının amacı, diz veya kalça protezlerindeki ile aynı şekilde oluyor. Bilindiği gibi kemikler arasındaki hareket, eklemler sayesinde oluyor. Hem diz hem de kalça eklemindeki sorunlarda konulan protezlerin amacı, sorunlu kısmı çıkartarak hem hastalığı tedavi etmek hem de kemikler arasındaki hareketin devamına izin vermek. Boyun fıtığı ameliyatlarında protez kullanılmasıyla, fıtıklaşan disk dokusu temizlendikten sonra iki omurun birbirinin üstüne çökmesi engelleniyor. Hareket kısıtlılığı yapan sistemlerin tam aksine, omurlar arasında hareket korunuyor. Ameliyatta konulan protez ile omurgadaki hareketin korunması sağlanınca, ilerleyen aylar ve yıllar içinde diğer omurlarda yeni fıtık gelişme riski daha da azalıyor. Füzyon, yani omurlarda kaynama yöntemi ameliyatlarından sonra 2-3 hafta boyunluk verilerek hastanın boyun hareketlerine dikkat etmesi istenirken, protez kullanılan hastalarda kullanılmıyor. Hastalar, 10 gün sonra işine başlayabiliyor." www.ihlassondakika.com
  25. Kandan kasları onaran ilaç çare oluyor Vücuttan alınan bir şırınga kandan üretilen ilaç, sporcu yaralanmasından kırışıklıklara kadar pek çok sağlık sorununa çare oluyor... Bir şırınga kanın üçte biri kadar sıvı plazma elde ediliyor ve bu madde hasarlı kasları hızla onarıyor. İşlem sadece 15 dakika sürüyor Hastanın vücudundan alınan bir şırınga kan, hasarlı kasların onarılmasını sağlayan bir ilaca dönüşüyor. PRP adı verilen yöntem daha çok sporcularda görülen yaralanmalarda, topuk dikeninde ve hatta menopozdan sonra çok sık görülen diz kireçlenmelerinde kullanılıyor. Futbolcu Emre Balcı da bu yöntemle sağlığına kavuşanlardan... Özel Gaziosmanpaşa Hastanesi'nin ortopedi doktorları Doç. Dr. Feridun Çilli ve Op. Dr. Can Hürel tarafından pek çok hastaya uygulanan ve başarıyla sonuçlanan tedavi şöyle gerçekleştiriliyor: Hastadan öncelikle bir şırınga kan alınıyor. Bu kan santrifüjden geçiriliyor. Kanın içinden pıhtılaşmaya neden olan trombositler ayrılıyor. Bir şırınganın üçte biri kadar sıvı plazma elde ediliyor. Bu sarı sıvı, hasarlı bölgeye enjekte ediliyor. Üstelik tüm bu uygulama yalnızca 15 dakikaya sığıyor. Tedavi, kas yırtığı olan hasarlı bölgeye uygulandığında bir hafta içinde iyileşme sağlanıyor. Ayrıca bu bölgede hasarın yenilenme riski çok azalıyor. BİR ENJEKSİYON YETER Dr. Can Hürel bu plazmayı, kas yırtıklarının dışında pek çok ortopedi vakasında kullandıklarını söylüyor. "Tenisçi dirseği, golfçü yırtığı, tendon yırtığı" gibi sporcularda sıkça görülen yaralanmalarının ve menopozun ardından pek çok kadında rastlanan diz içi kireçlenmelerinin tedavisinde bu yöntem kullanılabiliyor. Doç. Dr. Feridun Çilli de bu tip sorunlar için uzun süreli istirahat, buz, ödem giderici tedaviler yerine yalnızca bir enjeksiyonun yeterli olduğunu vurguluyor. Bazı hastalara, gerekirse bir hafta arayla ikinci kez uygulama yaptıklarını anlatıyor. Bu yöntem, kök hücre tedavisi sayılmıyor ancak kanın içindeki hücrelerin iyileştirici gücünden de yararlanılmış oluyor. Uygulamanın hastanın kendi kanıyla yapılması özellikle önem taşıyor. Böylece kan transferlerindeki olası riskler hastalara yüklenmemiş oluyor. GENÇ FUTBOLCU HIZLA İYİLEŞTİ 24 yaşındaki profesyonel futbolcu Emre Balcı da bu yöntemin başarıyla uygulandığı hastalardan biri... Sol bacağında ve kalçasında oluşan kas yırtığı için kanı alınarak ilaca çevrilmiş. Enjeksiyon uygulamasının ardından bir hafta içinde tamamen sağlığına kavuşmuş. Yapılan incelemelerde o bölgede herhangi bir hasarın kalmadığı belirlenmiş. Emre Balcı gördüğü tedaviyi şu şekilde anlatıyor: "Kas yırtıkları sporcular için büyük bir problem. En önemlisi o bölgede oluşan hasar nedeniyle hep dikkat etmemiz gerekiyordu. Daha önce kas yırtıkları için kortizon tedavisi görmüştüm. Bu tedavinin yan etkileri olduğu söyleniyordu. PRP uygulamasında hiç acı çekmedim, incelemeler sonunda o bölgedeki hasarın tamamen geçtiği de ortaya çıktı." Bu yöntem estetik cerrahlar tarafından da kırışıklıklara karşı gençleşme tedavisi olarak kullanılıyor. Kırışık bölgeye kan enjekte edildiğinde, vücudun bir süre sonra kendini onardığı görülüyor. Sabah