Tatli Bela

Üye
  • İçerik sayısı

    45
  • Katılım

  • Son ziyaret

Tatli Bela kullanıcısının paylaşımları

  1. Bu Bir Veda Yazısıdır....

    Bu Bir Veda Yazısıdır... Dün anladım ki sonu yok özlemenin ve sonu yok gelmemenin. Bir sevgin bitti bize dair bir de ben … Ne sevdam bitti sana dair ne yaşlar bitti yanaklarımdan süzülen. Anladım ki dün, boş bir rüyaymış, hayalmiş geri gelmen. Anladım ki boşunaymış her gece seni beklemem… Anladım, geç oldu ama anladım ki sonmuş gitmen. Bana karanlık bir bitişin sanaysa yepyeni başlangıçların hikayesini getirmiş ardından. Biz bitmişiz, ben bitmişim sense yitmişsin avuçlarımda, boşluk olmuş, hiç olmuş gitmişsin… Geçen günlerin ardından, biten gecelerde, sabah olurken yavaş yavaş, yavaş yavaş uyku bastırırken gözlerime, gözyaşlarım kururken gözlerimde ve ben uyurken yavaş yavaş, her gün; her gün biraz daha gitmişsin, her gün biraz daha bitmişim … Unuttum derken tam, yüzüme bir tokat gibi vurulurken gidişin ben oyunuma devam ederken her zamanki gibi, kalbimi hep, hep biraz daha incitmişsin. Anladım ki sonu yok bu tükenişin. Anladım ki bitmeden çırpınışım,yavaş yavaş ben tükenmişim… Dün öyle yaktı ki canımı bilmeden vurduğun darbe, anladım ki ben yeşertmeye çalışırken aşkımı sen tüketmişsin. Bitti, artık sonu bu sana yazmaların. Sonu geldi artık ayrılmamızın. Artık baktığım her yerde karşıma çıkmayacak anıların. Anladım ki sonu yok özlemenin ve sonu yok gelmemenin. Anladım ki bu sonsuzluğun ucunda sonum. Artık adını anmayacağım, senle başlayan cümelere hep kulaklarımı tıkayacağım. Ayrılığın yasını ikimzin yerine de ben tuttum. Sen başka kollarda başka aşklara selam verirken, ben yanımda olmayışına ağladım ve ben yanında olmayışıma ağladım. Bitti artık. Affet beni, kalamıyorum daha fazla sende sensiz. Affet beni, terk ediyorum bugün yokluğunu. Affet, ben de gidiyorum bugün. Sakın hamle yapma artık,karşılık vermeye gücüm yok çünkü. 'Hoşçakal uğruna mavilerimi terk ettiğim kan kırmızısı aşkım' hoşçakal, gidiyorum. Artık yoksun kalbimde tek damla,yoksun, bittin … Gamze Sarı...
  2. En Kaçak Sevda...

    En Kaçak Sevda Kaçaklık deme boşuna Kaçak olmak namındandır en eşkıya sevdanın Aynı heveste severadım yürürsün Ve yollar altında tozlaşır ; yozlaşır tüm kaçışlar Kaçaklık öyle kolay değil ; deniz-aşırıdır nergisim Senin bakışlarının teni vurmasıdır Tek kurşununun ağır gelmesidir o veda busesine Kaçaklık öyle kolay değil nergisim Hatta çok zor hani ruhla bedenin birbirinden habersiz yaşaması Bu yüzdendir zaten tüm kaçışlarımın gözlerinde durması Kaçtığımda eğer muhtaç kalırsa yüreğin sevgiye Biliyorsun başkası koyamaz avcuna şaraptan bir renk kalbini Ve şarap gibi yıllanamaz kimse Sevda olmadan tende Utancım gözlerindedir nergisim En büyük aldanışlarımın göğsüne vuruşudur Ve hayalimdeki son kurşundur utanmamam elde değil ellerinin değmemesi ; beni affet Biliyorum gülüm bugün doğum günün Bilmem aramızda kaç tepe gizli Ve kaç dağ tarafından hor görülmeden girmiş sevdamıza Hem hayat geldi terbiyesizce bir hudut çizdi ikimizin arasına Dedi ki '' bunun adı sevda '' Ben yüreğime çıkardım ; bıraktım ortaya Sense o sonsuz ihaneti Sebep miydi benden uzaklaşmana şarkılar Nergisim bugün doğum günün Bir yaş daha yaşlanıyorsun Ama demiştim bir vakit sana ''ya yalanlarınla yaşayacaksın ; ya doğrularınla yaşlanacaksın'' Ömrün nihayeti olmayan bir kuyu değil Ve birkaç çekici ten için nefsini satmayacaksın Onyedi''ye basmak kolay değildir öyle Onyedisine bastığında insan Gözleri göğsünden bakar Ve sen kadınlaşıyorsun Yapma gitgide yaşlanıyorsun Bir kadın değişmez ama yıllarla Yaşanmış yılları değiştirebilir belki yılların aşımıyla Nergis''im gökyüzü yıldız dolu Sen karanlıkta duruyorsun Aramızdan parmak üzeri su geçen her dakika uzaklaşıyorsun Sen yıldızından düşeyazıyorsun Bir ışık yılı mesafe var aramızda Sen yine evreni terkediyorsun !!! İlter Emre Yılmaz....
  3. Neden Büyüdük...

    Neden Büyüdük.... Eskiden ağaca tırmanırdık, yakar top oynardık, ip atlardık. Oğlanlar çember çevirirdi, kızların bebekleri bezdendi. Komşuda pişen, bize de düşerdi, bizde pişen, komşuya. Takvim arkaları okunurdu, ajans dinlenir, televizyon olan evlerde toplanırdı. Soba yakılır, merdiven çıkılır, yönetici seçilmezdi, aidat ödemezdi. Üzgün toprakların çocukları annelerimiz biraz fazla gülseler ellerinin tersiyle gözlerini siler, of çok güldük, ağlayacağız derlerdi. Keşke bizler de onlar gibi gülebilsek şimdi... Eskiden ne büyük ne çocuk yaşımızda, en büyük aşkı yaşıyoruz sanırdık. Teneffüs olsa da yine öyle baksa. Tadı doyumsuz bakışmaların keyfi. Okul çıkışlarında ''şşş bak seninki gelmiş'' kolumuza yediğimiz fısıltılı çimdikler. İçinde bir kaç dizenin yazılı olduğu kağıt parçalarıyla iletişim. Kendimizi tanımaya çalışırken, aşkı öğrenmeye çalışmak. Defterimizi, kitabımızın kmi boş yerlerine onun ve kendi ismimizi yazıp bir kalp resmiyle o isimleri birleştirmek... Aşk Bumuydu... Belki en gerçek aşklar onlardı.. Bu aşkların tadını daha sonra başka aşklarda yaşadık mı ? Şimdi Büyük balığın küçük balığı yuttuğu, bir kovalamaca, bir yarış. Tüm mavi duygular unutulmuşi Haırslar, nefret ve tüm kabus duygularla Yoğrulmuş, bakışları lanetli, dostları kurnaz gördüğümüz bir devirdeyiz.. Şimdi herkes yorgun Ve tek başına Şimdi Gülen yok... Aşklar, küçüklü büyüklü makinelerde oynanılan, bir iki günlük, bilemedin bir kaç aylık bir oyun. İstediğin an görebileceğin özlemin, hasretin, elemin olmadığı Bir stand-up Bir komedi.... Sonuç Sonuç mu..? Baksak yaa aynaya! İçimizdeki boşluğun yansımasına.. Bu nostaljik duygular nereden aklına geldi dersiniz. Durakta minibüs bekliyordum. Yaşlı bir amca ve yaşlı bir teyze konuşuyorlardı. Daha doğrusu, yaşlı amca konuşuyordu, yaşlı teyze gözleri derinlere dalmış dinliyor ve kafasını sallıyordu. Yaşlı amca bastonunu yere vura vura ''Biz peksimet yerdik üzerine sürülecek yağ nedir bilmezdik. Şimdi açız diyorlar. Kimse aç değil, biz açtık, biz peksimet yerdik'' diyordu. Minübüse binerken son sözlerini duydum ve o bastonun betonda çıkardığı sesi.. ''Devlet açtı, millette açtı, tarlamızdan bir teneke buğday çıkarsa bir tenekeyi İnönüye verirdik. Askerimize verirdik. Şimdi Kimse Aç Değil'' Kimse aç değil... Ah amcam! aç değiliz ama ya mutluluk, ya sevgi, paylaşma ve birlik, beraberlik... Çekil rüzgar önümden Serinliğinde bir huzur olsada Çarpma kanatlarını yanağıma Diyeceklerim hep boğazımda Yollar, caddeker, evler Ah bu şahirler hep hazan Kaç kadın kaç Saati sormadan.... Nilgün Arıkan....
  4. Altın Portakal'a Damga Vuracak Bu yıl 47. kez düzenlenecek olan Uluslararası Altın Portakal Film Festivali, anlamlı bir konserle başlayacak. 47. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali'nin galası, ikisi görme biri de bedensel engelli üç gencin vereceği konserle başlayacak. Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin desteğiyle, Antalya Kültür Sanat Vakfı'nın bu yıl 47'incisini düzenlediği Altın Portakal Film Festivali'ne engelliler de katılacak. Festival etkinliklerinin gerçekleştirileceği bina ve salonlar engelliler için özel olarak düzenlenirken, gala gecesinin açılışı da engelli çocuk ve gençler tarafından yapılacak. "Engelsiz Trio" Etkinlikte, viyolensel çalan Antalya Devlet Konservatuvarı öğrencisi görme engelli Alp Özsökmen, keman çalan görme engelli Zeynep Temirci ile yan flüt çalan bedensel engelli Tuğba Ak'tan oluşan ''Engelsiz Trio'', Gabriel Faure'nin ''Pavane'' adlı eserini seslendirecek. Gala gecesi için Haşim İşcan Kültür Merkezi'nde provalarını sürdüren ''Engelsiz Trio''nun çalışmalarına Antalya Devlet Opera ve Balesi sanatçısı Devrim Demirel ile Antalya Büyükşehir Belediyesi Engelliler Birimi'nde görev yapan eşi Selen Demirel destek veriyor. Amaç kırmadan protesto Devrim Demirel, ''Protesto, illa bağırıp çağırarak, kırıp dökerek olmaz. Türkiye'de engellilerin önüne çıkarılan engelleri biz sanatla protesto edeceğiz. Bu yıl Altın Portakal'da engellilik teması da işlenecek'' diye konuştu. Demirel, galanın başlangıç gongunun ise down sendromlu bir çocuk tarafından çalınmasının planlandığını da bildirdi. Gecede yan flüt çalacak olan doğuştan yüzde 95 bedensel engelli 14 yaşındaki Tuğba Ak, tekerlekli sandalyesi yüzünden okul servislerinin kendisini eğitim gördüğü liseye taşımayı reddetmesiyle gündeme gelmişti. İnternet Haber
  5. Böyle Hastalık olmaz !

    Böyle Hastalık Olmaz ! Vücudu tereyağı gibi eriyor! Doktorlar müdahale edemiyor... Çin'de yaşayan 43 yaşındaki Tan Li, henüz 20 yaşındayken derisindeki değişimleri görmezden geldi. Ancak kısa bir süre sonra vücudundaki dokular sarkmaya ve kadını tanınmaz hale getirmeye başladı. En sonunda doktora başvuran kadın, artık 43 yaşında ve doktorları çok geç kalındığı için müdahale edemediklerini söylüyorlar. Dünyada çok nadir görülen nörofibromatoz hastalığından müzdarip olduğu bildirilen Tan'ın vücudundaki dokular elastikiyet ve esnekliğini kaybedip, sarkıyor. Uzmanlar, kadının vücudundan sarkan deri parçalarının 20 kilo civarında olduğunu söylüyorlar. Genetik olarak ebeveynlerden çocuklara geçen nörofibromatoz hastalığı, sinir dokusunun tümör üretmesine yol açıyor. Bu tümörler derinin altında şişkinliğe, renkli noktalara, kemik ve omurilik problemlerine sebep olabiliyor. Doktorları, modern tıbbın Tan'ın durumunu düzeltmek için bir çözüm bulamadığını açıklarken, Tan çaresizlik içerisinde asla normal bir hayat süremediğini söylüyor. HaberTürk
  6. Neye Niyet Neye Kısmet....

    Neye Niyet Neye Kısmet Hangi yöne gitmeli fısıldasan atıma Bir cilveli can gibi gel otur hayatıma Önce sen gelmelisin aşıp gönül dağımı Uzun bir yolculuğa yemledim kısrağımı Bu yüzden kaç kez döndüm içimin gurbetine Yetmez mi çektiğimiz doyduk insan etine Dokundum kalemimi bir noktayı almadı Anlamadın sevdiğim içim de yer kalmadı Adamı sınıyorken yine başka adamla Bu nasıl şey bakınca deniz kesilir damla Patlayacak tomur’um acaip ısısı var Ben hudutsuz kalırken her şeyin kıyısı var Sevdiğim kar yağmadan güzel umutlarıma N’olur erke gelip de çeksen hudutlarıma El koydu zaman bana san ki bir hata gibi Donup kalsam duvarda bildik harita gibi Bana gelen yolları yalnızca sen bilirken Hem dağımı ovamı okusun gelip geçen Yolcu yolda gerektir bilinmez kime kısmet Geçtiğin kalyonlarda bırakma bir işaret Ben beyaz bayraklarla bekliyor olacağım Şimdiden usul usul ısınıyor kucağım Madem toplayamadım dağıttığımı bir bir Topladıklarım benim kalanlarsa senindir Bırak hırsız desinler çalarken mücevheri Açtım gönül kapımı hadi gel gir içeri Bu dünyaya belki de rüsva olmaya geldik Ya doğru söylenmedi yahut biz bilemedik Toprak kokuyor tenim ben asuman istemem Canını kat canıma fazladan can istemem Hayrettin Yazıcı...
  7. Bir Ağaç...

    Bir Ağaç.... Bir ağacın , bir ağaçtan beklediği kuşlarını çalmaması en önemlisi de cıvıltılarını Böyle zamanlarda içinden devrilmek gelir yaprak tesellisi değil ses ister bir ağaç Düşen meyvelerini görmek zorunda kalışı geçmeyen üzüntüsüdür onlar da tatlıydı ve güzel kokuyordu öyleyse neden yerde , der Her gece , uykusunda çınar olup kimseye sıcaklık olamayışın rüyasını görür bir ağaç Hüzünlüyken gelen rüzgarı sevmez böyle anlarda dans eder gibi görünmek ne demek bilir , bir ağaç zannedildiği gibi değildir hiç kimse ve bir ağaç ... Hicran Dedeyi...
  8. Bendeniz (Gül Bahçesi)

  9. Kıza Bak Adama Bak Demeyin...

    Kıza Bak Adama Bak Demeyin Lisede okurken yaz tatillerinde bir ayakkabı mağazasında tezgahtar olarak çalışıyordum. Birgün Bir çift müşteri geldi.Kız çok güzeldi.Yüzünde bedenine kusur bulamazdınız. Ağzı dudakları bir çift kirazdı sanki. Yüzü bebek gibi idi. Yanında akrabası zannettiğim bir adam vardı; kızın güzelliğine tezat o kadar çirkin kısa boylu kel yüzü sevimsiz bir adamdı. Eskiden çok heyecan yapardım kızlarla olan ilişkilerimde. Bir sevgilim lisede oldu. Elini tutuncaya kadar lise bitti.Neyse gelelim barbimize.. Kız çok güzel olduğundan , bana ne oluyorsa heyecanlanmıştım. Hayranlıkla eğildim ayakkabılarını giydirdim. Yani ayaklar aşağıda diye bakımsız değildi ; onlar bile güzeldi. Kız ve yanındaki bey dışarı çıktı. Ekrem abiyle göz göze geldik..Hayran kaldığımı anlamıştı. “Bak dedi bu kız yanındaki adamla evli “ dedi güldü. Şaşırdım.Ağzım açık kaldı “nasıl olur böyle bir şey! Bu kız bunu nasıl almış Ekrem Abi” dedim. Zengin mi dedim acaba ondan mı. Gülerek yok bak anlatayım dedi. “Bu kız aşağıda bir dükkanda çalışıyordu” dedi. Bu adam buna aşık oldu. Kıza açıldı kız kabul etmedi. Kıza hergün çiçek gönderiyordu ancak kız kabul etmiyordu.Her seferinde tersliyordu. Adam bıkmadan çiçek gönderip akşamlarıda kızı dışarda bekliyordu. Aylarca yağmur altında elinde şemsiye kızın çıkışını beklerdi. Derken önce normal arkadaş oldular. Beraber yürüdüler. Adam ilgisini hiç eksiltmedi saygısınıda bozmadı. Derken kız adamın ilgisine sevgisine inandı ve arkadaşlık isteğini kabul etti sonunda. ALDIĞIM DERS: Hiçbirşey gözüktüğü gibi değildir. İnsanları kolayca yargılamamak gerek. Sevgi emek ister. Emeksiz sevgi olmaz. Bundan sonra çiftleri yolda yürürken kolayca yargılamayın. Kim bilir onları bir araya getiren belki de bir çift içten sözdür yada yağmurda usanmadan açılmış bir şemsiyedir. Hakan GÖNCE
  10. Gülsek Diyorum...

    GÜLSEK DİYORUM Sesin çok derinden bir nefes gibi, Sevdan yürekte yavru bir kuş gibi, Zümrüt oramanlardan akan su gibi, Aka aka bulsan yolunu diyorum. Meyvelerin dallara durduğu zaman, Gönlün heyecanlara doyduğu zaman, Başın koyacak omuz aradığı zaman, Elinle koymuş gibi bulsan diyorum. Gez dolaş çiçelerden güllere, Tutun dikenli dikensiz dallara, Tutacak el ararsan yorgun ellere, Bir gün sımsıkı tutsan diyorum. Gönül gezdirme ey gönlü yorgunum, Sana gördüğüm günden vurgunum, Gecenin hüznü karanlıklara sargnım, Gelsen aydınlatsan dünyamı diyorum. Ömrüm orta yerinde mihenk taşımsın, Ağlayamadığım son göz yaşımsın, Varsa kaderin kalemi seninle yazılsın, Seninle doya doya gülsek diyorum. SELMA NAS
  11. Yalnızlığıma Gebe...

    Yalnızlığıma Gebe Hüzünlerim var buruk buruk boğazımda Yaslanıyorlar gecemin demine sessizce Kilitleniyor dudağımdaki her hece Sözler acıya gebe kalırken ben yalnızlığıma… Pişmanlık kokan her saniye yanımda Geçmişin izleri var her hecesinde Gönlümdeki kabuklar kabarır her iç çekişimde Sözler düne gebe kalırken ben yalnızlığıma… Elim gitmez oldu ne fotoğraflara ne yazılara Attığım adım gizlice acıya yönelme Saklamaya çalışırken ortaya çıkar hepsi mazide Sözler korkularıma gebe kalırken ben yalnızlığıma… Olmuş olacağa isyan ediyor odamda Gözümdeki hayaller birbirine zincirleme Ve her hayalde bir tek sen varsın yine Sözler sana gebe kalırken ben yalnızlığıma… Murat Kanbur...
  12. Sen Benim İlk Aşkımsın...

    Sen Benim İlk Aşkımsın Sen Benim İlk Aşkımsın Dersim şairler âşıklar diyarında sevdim seni ilk aşkımsın. Günlümün sultanı kara sevdamsın. (CAN) Baharım yazımsın gönlümde sızımsın sen bende ben olunca hazanım güzümsün... Aklımı başımdan aldın sevdaya saldın beni benden alarak kalbimi çaldın... (CAN) Baharda gülüm şakıyan dilim iki can bir bedende seninle ölüm... Gönlüm sevgi aradı Munzur’da seni buldu. Varsın sende kalsın zaten bana faydası yoktu? Hep sevgi aradı seni buldu. (CAN) Sen benim kalbimin bahçesi bağımın üzümü dilimin sözü gözümün nurusun yüreğim senle çarpıyor melek yüzlüm... (CAN) Sen elimde sazım çalarım bazen. Ruhumda ilham şiir yazarım bazen. Dalımda gülüm elimde elin bahar gözlü sevdiğim petekte balım damarda suyum candaki huyum ipek saçlı cananım melekten soyun.... (CAN) Sen tenimde tenin bu gönlüm senin Ela gözlü nazlı yar bendeki benin aktığım ovan kurduğum yuvam gönüldeki baharsın bendeki havamsın... Sen damarda kanım yürekte canımın içi canım gibi sevdiğim bendeki yanımsın. baharda çiçek seninle gerçek yüreğim sensizlikle bil ki ölecek .... (CAN) Sadık Aktan...