Can Sengul

SiteYöneticisi
  • İçerik sayısı

    3.187
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    44

İletiler bölümüne Can Sengul kullanıcısının eklediği dosyalar


  1. natalie_portman_pencil_drawing.jpg

    izafet.Com - Çok süper karakalem çalışmaları..

    zindy_neilson.jpg

    wol_error.gifBu Resim Yeniden Boyutlandırıldı. Resmin Orjinal Boyutu 700x445 ölçülerindedir. Buraya Tıklayarak orjinal halini görebilirsiniz.74_vega_car_drawing.jpg

    pencil_drawing.jpg

    partners.jpg

    wol_error.gifBu Resim Yeniden Boyutlandırıldı. Resmin Orjinal Boyutu 569x700 ölçülerindedir. Buraya Tıklayarak orjinal halini görebilirsiniz.morrissey.jpg

    jack_daniels_drawing.jpg

    wol_error.gifBu Resim Yeniden Boyutlandırıldı. Resmin Orjinal Boyutu 608x522 ölçülerindedir. Buraya Tıklayarak orjinal halini görebilirsiniz.still_life_drawing.jpg

    eye_drawing.jpg

    wol_error.gifBu Resim Yeniden Boyutlandırıldı. Resmin Orjinal Boyutu 700x525 ölçülerindedir. Buraya Tıklayarak orjinal halini görebilirsiniz.couple_drawing.jpg

    wol_error.gifBu Resim Yeniden Boyutlandırıldı. Resmin Orjinal Boyutu 700x364 ölçülerindedir. Buraya Tıklayarak orjinal halini görebilirsiniz.car_drawing.jpg

    kelly_monaco.jpg

    wol_error.gifBu Resim Yeniden Boyutlandırıldı. Resmin Orjinal Boyutu 700x499 ölçülerindedir. Buraya Tıklayarak orjinal halini görebilirsiniz.graduation_day.jpg

    budwiserdani.jpg

    autumn2.jpg

    autumn1.jpg

    armin_mersmann.jpg

    shai.jpg

    marlboro.jpg

    wol_error.gifBu Resim Yeniden Boyutlandırıldı. Resmin Orjinal Boyutu 558x700 ölçülerindedir. Buraya Tıklayarak orjinal halini görebilirsiniz.zippo.jpg

    hardcoredani.jpg

    eva_longoria.jpg

    wol_error.gifBu Resim Yeniden Boyutlandırıldı. Resmin Orjinal Boyutu 630x700 ölçülerindedir. Buraya Tıklayarak orjinal halini görebilirsiniz.mac_dre.jpg

    christina_milian.jpg

    wol_error.gifBu Resim Yeniden Boyutlandırıldı. Resmin Orjinal Boyutu 700x591 ölçülerindedir. Buraya Tıklayarak orjinal halini görebilirsiniz.elvis_presley.jpg

    kate_beckinsale.jpgwol_error.gif

    52390941bc8.jpg

    41315205um9.jpg

    71334365ow0.jpg

    93451720zc8.jpg

    91223431ep3.jpg

    25503883ee3.jpg

    wol_error.gifBu resim küçültülmüştür.Orjinal halini izlemek icin BURAYA Tıklayınız. Resmin orjinal boyutları 630x640 piksel dir.43155058kb9.jpg

    wol_error.gifBu resim küçültülmüştür.Orjinal halini izlemek icin BURAYA Tıklayınız. Resmin orjinal boyutları 640x411 piksel dir.63592433as1.jpg

    wol_error.gifBu resim küçültülmüştür.Orjinal halini izlemek icin BURAYA Tıklayınız. Resmin orjinal boyutları 602x640 piksel dir.93106831hd5.jpg

    10ya1.jpg

    11pe9.jpg

    12xb6.jpg

    wol_error.gifBu resim küçültülmüştür.Orjinal halini izlemek icin BURAYA Tıklayınız. Resmin orjinal boyutları 640x433 piksel dir.13ut4.jpg

    wol_error.gifBu resim küçültülmüştür.Orjinal halini izlemek icin BURAYA Tıklayınız. Resmin orjinal boyutları 640x525 piksel dir.14sk0.jpg

    15lt8.jpg

    16zn1.jpg

    17za4.jpg

    18hc5.jpg

    wol_error.gifBu resim küçültülmüştür.Orjinal halini izlemek icin BURAYA Tıklayınız. Resmin orjinal boyutları 640x563 piksel dir.19zw0.jpg

    20tm4.jpg __________________

    040Tablo39023_1.jpg

    040Tablo39023_2.jpg

    040Tablo39023_3.jpg

    040Tablo39023_4.jpg

    040Tablo39023_5.jpg

    040Tablo39023_6.jpg

    040Tablo39023_7.jpg

    040Tablo39023_8.jpg

    17.03.20089244_03.jpg

    wol_error.gifBu resim küçültülmüştür.Orjinal halini izlemek icin BURAYA Tıklayınız. Resmin orjinal boyutları 1024x768 piksel dir.17.03.20089244_04.jpg

    wol_error.gifBu resim küçültülmüştür.Orjinal halini izlemek icin BURAYA Tıklayınız. Resmin orjinal boyutları 1024x768 piksel dir.17.03.20089244_05.jpg

    wol_error.gifBu resim küçültülmüştür.Orjinal halini izlemek icin BURAYA Tıklayınız. Resmin orjinal boyutları 1024x768 piksel dir.17.03.20089244_06.jpg

    gazete0rc.jpg

    paketler0lg.jpgtr1rr.jpg

    avrillavigne8ce.jpg

    Alıntı: Çeşitli kaynaklardan derlemedir..


  2. Burcunuza göre hayatınızın amacı...

    (Astroloji Dergisi'nden alıntı.)

    KOÇ

    Var olmak – Koç'un hedefi budur.

    Koç dünyaya savaşçılık, canlılık ve hayatta kalma güdüsü ile silahlanmış

    olarak gelir. Her türlü yıldırmaya, pürüze ve kuşkuya rağmen istek ve

    iradenin üstün gelebilmesi yeteneğini temsil eder.

    Dürüstlük, didişmecilik, heveslilik, bağımsızlık ve cesaret Koç'un

    kaynaklarıdır. Boş teorilere kafa yormayan, gereksiz duygusal inceliklerle

    vakit harcamayan, dışa dönük bir idealisttir.

    Gelişimsel hedefleri; yaratmak, yenilikler ortaya koymak, ilerlemeyi,

    öncülük etmeyi sağlayacak değişimi üretmektir. Stratejisi hemen eyleme

    geçmektir. Koç tecrübesi yaşayan kişinin sürekli hissettiği "şu an"

    düşüncesidir. Geçmişe dair bir kaygı taşımaz. Geleceğin neler getireceği ile

    ilgilenmez, çünkü gelecek henüz yoktur. Ürettiği çok sayıda düşünceyi

    uygulamakta gösterdiği isteklilik Koç'un sabırsızlığını ortaya çıkartır. Bu

    sabırsızlık Koç'un gölgesini oluşturur. Hevesini kaybettiği anda yeni bir

    projeye yönelir. Ancak ateş ettikten sonra nişan alma eğilimi nedeniyle

    girişimlerini ve projelerini sonuçlandırma olasılığı düşük olur. Kaynağı

    olan cesaret ve mücadeleyi yaşamdaki amacını gerçekleştırmek için

    kullanamazsa ateşliliğini ilgisiz bir hedefe yöneltip işe yaramaz hale

    gelebilir.

    Öğrenmesi gereken; doyum için sabretmek, hiçbir çıkar gözetmeden yaratmak ve

    gelişimine yardımcı gerilimlerden kaçmamaktır.

    BOĞA

    Huzuru bulmak ve onu korumak - Boğa'nın hedefi budur.

    Dinginlik. Sınırsız bir karmaşıklık içinde yine de sade olmak.

    Kavranamayacak kadar derinliğe sahip olmak, ancak bunun üzerinde konuşmaya

    ihtiyaç duymamak.

    Karmaşıklıktan kuşku duymak Boğa'nın kaynağıdır. İçgüdüsel bir şekilde,

    kendi sessizliği ve sadeliğini bulabileceği ortamları arar. Sabit bir iş.

    Güven veren ilişkiler ağı. Sonsuz bir pratiklikle kozasını örer. Doğal

    olarak denge, güvenlik ve huzur sunan herhangi bir şeye ilgi duyar.

    Boğa'nın stratejisi sonsuz sadeleştirmedir. Varoluşa ait melodramlar yoktur.

    Sadece hayatın özüyle -sağlık, gerçek, aşk ve sessizlikle- başbaşa kalana

    kadar ve buna sevgiyle karışık saygı duygusuyla yaklaşana kadar yaşamın

    yavaş yavaş azalması vardır.

    Boğa'nın gölgesi iç huzuru dışsal güvenceyle karıştırmaktır. Gerçekte içsel

    güvenceden doğan huzuru aramasına rağmen, bunun dış dünyada yansıması olan,

    para, varlıklar ve insanlararası deneyimsel-dengeyi saplantı haline

    getirebilir. Bu yüzden inatçı, materyalist, günlük düzenini bozma korkusuyla

    kendini sıkıntıdan patlatan biri haline gelebilir. Güvence zihinsel düzeyde

    de bir hareketsizliğe dönüşebilir. İnatçılığı ve irade gücü gibi kaynaklar

    gölge olarak esnek olmamayı, deneyimlere dar kalıplar içinde, hayal gücünden

    yoksun tepkiler vermeyi doğurur.

    Öğrenmesi gereken; harekete ve değişime gönüllü olmak, gelişim için esnek

    olabilmektir.

    İKİZLER

    Hayret duygusuna erişmek - İkizler'in hedefi budur.

    İkizler algılamak ve kendisini gözlemle tıka basa doldurmak için doğmuştur.

    Her zaman hareket halinde bulunmalıdır. Uyanık bir akıl İkizler'in

    temelidir.

    Merak, yerinde duramamak, bunlar İkizler'in kaynaklarıdır. Fiziksel

    canlılığı akılda da sürer, bu da ona bir başka kaynak sağlar: öğrenme,

    anlama yeteneği. Bu hızlı zihinsel faaliyetler yargı ve mantık gücüne sahip

    olmaya yönelik değildir. Ham algılamaya yöneliktir. Düşünmek değil, görmek

    önemlidir. Sadece dünyaya şahit olmak ister.

    İkizler'in ana stratejisi deneyimdir. Aynı anda birden fazla hayat yaşamak

    onu tembellikten uzak tutar. Diğer insanların deneyimlerinden öğrenmek için

    dinler. Açık fikirli ve şaşırmaya gönüllüdür.

    Bilgiyi toplar, bağlantılar kurar ve yayar.

    İkizler'in sürecinin aşırı hızlanması onun gölgesidir. Bu süreç

    yüzeysellikle sonuçlanabilir. Tatsız gerçeklerle yüzyüze gelmeye zorlanırsa

    bilgiyi yeniden yapılandırabilir. Ayrıca fazla yayılma, dağılma, sinirlilik

    ve her şeyin sürekli krize dönüştüğü, anlamsız, heyecanlı ve kararsız yaşam

    tarzı da söz konusudur. Aşırı yorgunluk, derinlikten yoksunluk ve nihayet

    duygusal tükenme yaşayabilir.

    Öğrenmesi gereken; durup biraz nefes almak, sırf "akıl bilgisi" ile

    yetinmeden gönülden bir katılımda bulunmaktır.

    YENGEÇ

    Kusursuz duyarlılık - Yengeç'in hedefi budur.

    Her ayrıntıyı hissetmek, hayatın uyumsuzluğunu görmek, her şeye rağmen

    yaşamın sunduğu her şeyi sevmek, kabullenmek ve ona güvenmek. Tüm bunlar

    Yengeç'in konularıdır.

    Duyguların lisanını çok akıcı bir şekilde konuşması, iç dünyasının

    zenginliği Yengeç'in kaynaklarıdır. Yengeç'te, subjektiflik ve duygusal

    yoğunluk sonuna kadar açıktır. Stratejisi korunmaktır. Yengeç kabuğunda

    saklanıp veya içine kapanıp güç toplayarak bu iç süreçlerini korumak

    zorundadır. Şefkat ve ilgi Yengeç'in kendini koruma güdüsünden daha güçlü

    özellikleridir.

    Anaçlık, koruyucu olmak, yardımcı olmak sevginin güvenli bir çeşididir.

    Radikal bir kendini koruma, güvenli sevgi önceleri iyidir, ama bir süre

    sonra Yengeç'in cesaretini toplayarak kabuğundan çıkması -başka bir deyişle,

    gerçekten sevme cesaretini bulması- gerekir. Böyle olduğunda aktif olarak

    dünyayla bütünleşir. Önce kendi ruhunun sisli diyarlarını araştırmak için

    kullanması gereken incelikli bakım sürecini -iyileştirici, yardımcı ve

    rahatlatıcı rollerini- dünyaya aktarır.

    Anaçlık Yengeç'in en yüksek ifade biçimi -aynı zamanda gölgesidir. İlişkide

    olduğu insanlardaki hassasiyeti ve kederi kendine çekerek onların

    kendilerini güvende hissetmelerini sağlar. Üstlendiği annelik rolünün

    sonucunda kendisini, gereksinimlerini ve fırtınalı iç dünyasını affedicilik

    ve anlayışlılık perdesi ile örtebilir. Diğer yandan güvenlik için

    geliştirdiği savunmalar gelişiminin önünü keser.

    Öğrenmesi gereken; kabuğundan sıyrılmak, açılabilmek, güvenmek ve sevgi için

    riske girmektir.

    ASLAN

    Kendini ifade etmek - Aslan'ın hedefi budur.

    İçsel durumunun dışsal sembollerini yaratmak. Sıcak, özgüvenli ve kendini

    ifade eden bir tarzda dünyaya ait olduğunu hissetmek Aslan'ın konularıdır.

    Yaratıcılık, tiyatrosallık, yaşam şevki: sevgi ve beğeni toplayan bir

    performansın tüm unsurları Aslan'ın kaynaklarını oluşturur. Bütün geleneksel

    yaratıcılık alanları Aslan'ın içsel dünyasını dışarı çıkarma kanallarıdır.

    Oyunculuk, dans, hikaye anlatma, övgü alışverişi, hepsi de Aslan'ın

    patikasında bulunur. Aslan dolaysız bir yaratıcı kulvar seçtiğinde daha iyi

    parlar. Sahnede olmak, dikkat çekmek için güçlü bir istek söz konusudur.

    Stratejisi içtenlik ve risk alabilmektir. Kendimizi bu stratejilere göre

    ortaya koyar -ve bunun için alkışlanırsak- kendimizi güvenli, dünyadaki

    yerimiz konusunda olumlu hissederiz. Hayat bize daha dostça ve zevkli gelir.

    Bu Aslan'ın gelişimidir.

    Aslan'ın gölgesi riski göze alıp kendini ortaya koyduğunda ve

    alkışlanmadığında ortaya çıkar.

    Bu durumda Aslan içine kapanır ve bir daha asla riske girmez. İnsanların

    onayını alma arzusuyla kendisine ters düşse de "insanları memnun etme" ve

    gösteri krizine kapılabilir. İçine kapanma, genellikle kibire ve egomaniye

    yol açar. İkinci durumda ise gösteri hiçbir amaca hizmet etmeyen bir

    patırtıya dönüşür. Duygusal ilişkilerinde gururu onu basit bir şekilde

    sevgiyi istemekten alıkoyabilir. Arzuladığı ilgi ve onayı görmezse kalbi

    kadar gururu da yaralanır.

    Öğrenmesi gereken; kendi iç süreçleriyle ilgili somut kanıtları, dürüst,

    yaratıcı, hesapsız bir şekilde ortaya koymak. Onaylanmaktan bağımsız güven

    duygusunu geliştirmektir.

    BAŞAK

    Kusursuzluk - Başak'ın hedefi budur.

    Kendi potansiyellerinin en üst, en arıtılmış düzeyine çıkmaktır. Hangi

    doruğa ulaşırsa ulaşsın hedefi daha yukarıdır. Saflık, doyum, anlam içerme,

    zor işler ve ulaşılması zor hedefler Başak'ın konularıdır.

    Başak'ın ana kaynağı kişisel dönüşüme (transformasyona) duyduğu açlık ve

    mükemmellik duygusudur.

    Gerçeklerle ilgili kılı kırk yaran, vicdanlı bir dürüstlüğü vardır. Mükemmel

    ile gerçek arasındaki gerilim Başak'ın büyümesini hızlandırır, yönlendirir

    ve onu değişime zorlar. Asla halinden memnun, kayıtsız değildir.

    Repertuarında tembellik yer almaz. Kişisel önemini abartmaya karşı kendini

    sigortalamış olması onu mütevazi yapar. Stratejisi hizmettir. Başak

    kendisine içsel olarak bakar, parlatılabilecek özelliklerini bulur ve

    pragmatik gerçekçiliğiyle yollar bularak bunları dünyaya sunar. Özen, dikkat

    ve sabır gerektiren işler, sorumluluk duygusu, insanlara hizmet Başak'a çok

    doğal gelir.

    Gölgesi kaynağı olan kusursuzluk anlayışının çarpıtılmasıyla ortaya çıkan

    sakatlayıcı ve yok edici öz eleştiridir. Bunu dış dünyaya eleştiricilik,

    alaycılık ve çevresindeki herhangi bir şeye (veya her şeye) olumsuz bakarak

    yansıtabilir.

    Öğrenmesi gereken; kendisini affetmektir. Kendisini yargılama kapasitesini

    kendisini olduğu gibi kabullenerek törpülemelidir. Aksi taktirde, sıkıcı bir

    şüphe ve kendini kısıtlama çizgisine gider. İçsel bir eksikliğini özverili

    davranarak saklama duygusundan kurtulmalıdır. Detaylarda kaybolmadan bütünü

    görebilmesi için gerekli ile gereksizi ayırmasını öğrenmesi şarttır.

    TERAZİ

    Uyum - Terazi'nin hedefi budur.

    Her sağlıklı Terazi davranışının altında -bilinçli veya bilinçsiz-

    sakinleşmek amacı yatar. Gerilimi atmak, ortayı bulmak, sinirleri

    yatıştırmak için Terazi adım adım hedefe doğru harekete geçer.

    Terazi'nin kaynağı paradoks ve ikileme karşı yüksek toleransıdır. Tüm

    bütünlerin birbirini tamamlayan yarımlardan oluştuğunun bilincinde

    olmasıdır. Terazi her konunun iki yönünü de tartar. Karşıt felsefeler,

    karşıt seçenekler - hepsini kabul eder. Ortayı arar ve dengeyi orada bulur.

    İlişkiler bu burcun kendisini geliştirdiği alanlardır. Bu alandaki

    stratejisi kibarlıktır. Kibarlık bir başkasını nasıl etkilediğimizin

    algısıyla kısmen hareketlerimizi ayarlama kabiliyetidir veTerazi bu hünerle

    doludur. Kaynaklarının ve stratejilerinin çarpıtılmasıyla Terazi'nin gölge

    yönü ortaya çıkar. Akıl uçsuz bucaksızdır, iki olasılığı barındırabilir.

    Ancak hayat daha dar kapsamlıdır. Terazi, günlük hayatta yol ayrımına

    geldiginde seçim yapmak zorunda kalır. İkileme olan hoşgörüsü renksizliğe ve

    kararsızlığa dönüşebilir. Nezaket sığ yüzeyselliğe ve gerçek çatışmalarla

    açıkça yüzleşmemeye doğru çözülebilir. Terazi ilişkide sahte bir tatlılık,

    sabır ve uysallık maskesi altında kendi bireyliğini tamamen bastırma

    pahasına, mutlu bir uyum görüntüsü yaratabilir. Kendi gereksinimlerinin

    izini kaybedecek kadar bir başkasının bakış açısını anlayıp benimseyebilir.

    Öğrenmesi gereken; kendi özünden ödün vermeden kişisel özelliklerinden ödün

    vermektir.

    AKREP

    Bilinçsizi bilinçliden ayırmak - Akrep'in hedefi budur.

    Bütün sahteciliği yok edip, korkunun duvarları arasında saklananları açığa

    çıkarmak.

    En temel gerçeği veya hayatını dönüştürecek son kavrayışı aramak üzere

    bilincinin derinliklerine dalmak.

    Rahatlatıcı her yalanı, yatıştırıcı her yarı-doğruyu, her sahte pembe

    tabloyu bozmaya, kendini tanımaya kesin bir şekilde kararlı ve keskin bir

    akıl. Bunlar Akrep'in kaynaklarıdır. İçgüdüsel olarak kuşkucudur. "Ne

    görürsem göreyim, gerçek bundan fazladır." Akrep bu içsel yolculukta

    gölgelerin kapanına düşmezse araştırarak, hissederek içsel araziyi

    algılayarak olgunlaşır ve derinleşir.

    Stratejisi, sağlıklı şüphe ve kendinden bir adım uzaklaşıp perspektif

    kazanmaktır.

    Akrep bu içe bakış sırasında iki gölge arasında sıkışır: kendini çok fazla

    tanımak veya çok az tanımak. Bunlardan birine yakalandığında bütün yoğunluğu

    zehire dönüşür.

    Kendini tanıma perspektifi kaybedecek kadar hızlı gelişirse, Akrep'in

    buldukları bazen yüzleşebileceğinden çok fazla olur. Karmaşık, çözülemez bir

    ruhsal durumla çökebilir. Kendini az tanıma da aynı oranda olumsuzdur.

    Kendisi hakkında tatsız veya korkutucu bir şeyi kasıtlı olarak bilincinden

    uzak tutmaya çalışabilir. Bir süre sonra, bilinçdışına itilen fakat ortadan

    kaybolmamış kaygıların kaynağının izi silinip nedeni bilinmeyen bir

    doyumsuzluğa dönüşür. Ve Akrep yanlış hedefe yönelir: para, güç, bir toz

    taneciği barındırmayan ev.

    Öğrenmesi gereken; yaşamın verdiği içsel vizyonu başkalarıyla mütevazi bir

    şekilde paylaşmak, kendini aşırı ciddiye almaktan biraz vazgeçip kendine

    gülebilmektir.

    YAY

    Hayatın anlamını keşfetmek - Yay'ın hedefi budur.

    Yay'ın düşüncesi hayatımızın görünürdeki tüm gelişigüzelliğinin arkasında

    müthiş bir Düzen olduğuna güvenmektir. Bu düzenin anahtarını deneyimle,

    araştırmayla, günlük yaşamın akıl köreltici kalıplarını kırmaya istekli

    olmakla bulur. Değişik düşünce biçimlerine açık kalma ihtiyacında olan

    Yay'ın bunun için seçebileceği yöntemlerden biri yolculuktur. Böylelikle

    kendisininkinin dışında kalan kültürlerle gönüllü, açıkkalpli ilişkiler

    geliştirilebilir. Esas düşüncesi hem iç, hem de dış dünyanın ufuklarını

    genişletmektir.

    Yay'ın stratejisi, hayatı bir serüven gibi, güvence düşünmeden yaşamak ve

    arkasına saklanmakta olduğunu farkettiği her fikir veya görüşü gönüllü

    olarak bir kenara bırakmaktır.

    Bu stratejiler için özgürlük zorunludur. Coşku, maceracılık, neşeli bir ruh

    - bunlar Yay'ın kaynaklarıdır. Hemen uyum sağlayabilir, esnektir,

    sıkıntılardan kolay kurtulabilir.

    Bu kaynaklar Yay'ın aynı zamanda gölge yönünü açığa çıkartırlar. Pembe

    gözlükleri, hevesleri ve tedbirsizliği ile bir çok bataklığa körlemesine

    yürüyebilir. Her şeyi bildiğini sanmak, kibir, lütufkarlık, aşırı

    iyimserlik, boyunu aşma ve yanlış değerlendirme yüzünden Yay bir anda

    trajedinin burcuna dönüşebilir. Diğer gölgesi insan ilişkilerinde yaşanan

    gerçek yakınlıktan kaçınmasında yatar. Bir göletin yüzeyinde sıçrayarak

    ilerleyen bir taş gibi yaşamda kayarcasına ilerler ve ancak o kadar öğrenir.

    Öğrenmesi gereken; yoğunluğu ve odaklanmayı sağlamak, öğrendiklerini

    hazmetmek ve içselleştirmek, ilişkilerinde kendisini ortaya koymak, arayışın

    zenginliği ve derinliği için paylaşmaktır.

    OĞLAK

    İnsanın doğası ile toplumsal kimliğini birleştirmek - Oğlak'ın hedefi budur.

    Oğlak bütünlüğün sembolüdür. Görülmez kişisel öz ile gözle görülür toplumsal

    tavrın birleşmesi Oğlak'ın gelişimsel hedefidir.

    Oğlak toplum içindeki yerini oluşturabilmek için yenilgiler, belirsizlikler,

    küçük kazançlarla geçen uzun zamanlar ve engellerle karşılaşır. Baskılara

    dayanabilmek için iki kaynağa sahiptir: sabır ve öz disiplin. Diğer

    burçların aksine, o bekleyebilir. Kararını verdikten sonra, baskılara

    aldırmadan rotasını çizer. Hedefe erişmek için doğal duyguların kontrol

    edilmesi ve yönlendirilmesi gerekir. Sakıncalı olan bunların tümüyle

    bastırılabilir olmasıdır. Oğlak'ın diğer kaynağı içgüdüsel pratikliktir.

    Hayallerin hayatındaki yeri o hayallerin gerçekleşebilmesi olasılığına

    bağlıdır. En üstün anlamda zirveye tırmanmak ister. Kendisine saygısı zaten

    vardır ve kim olduğunu bilmektedir.

    Stratejisi erken gelişim dönemlerinde yalnız başına zaman geçirmektir.

    Ardından toplumun var ettiği dünyaya girer. Tek hedefi vardır. Kendine doğal

    geleni yapmak. Aldığı toplumsal rolde kendi özbenliğini ifade edebilmek.

    Övgüye ve yergiye kayıtsız kalarak amacında ilerlemek.

    Soğukkanlılığı ve duygularını kontrol altına alabilmesi aynı zamanda

    Oğlak'ın gölgesidir. Kendisiyle ve asıl duygularıyla bağlantısı kesilirse,

    kararlılığı duraksarsa, soğukkanlılığı çarpıtılır. Bu, dışarda olaylara ve

    hayatın gelişmelerine duygusal tepkilerin bastırılması olarak gözlenir.

    Oğlak buz gibi bir kayaya dönüşür. Bu gidişatın ilerisinde Oğlak diğer

    gölgesiyle karşılaşır. Bu da doğal yalnızlığının yozlaşmasıdır. Yani

    kimsesizlik. Hâlâ güçlüdür, ama artık kötü duyguları ve istekleri vardır.

    Kendi yolunu kaybettiği için başkalarının yolunu saptamaya çalışır. Güç

    peşine düşer. Tek amacı otoritesinin alanını genişletmektir. İçinde bulması

    gereken saygı ve onayı dışarıda bulmaya çalışır. Kalbinin isteklerine

    kulağını tıkar, ait olmadığı bir toplumsal rolün ve sorumlulukların kurbanı

    olarak ölür.

    Öğrenmesi gereken; umutsuzluğa ve hayalkırıklığına kapılmadan, korku dolu

    düşünceleri bir tarafa bırakmaktır. Kendine özgü ve özel olan yolu bulup,

    bunun için kendine güvenmek, yani kaderini bulup, onu kabullenmektir.

    KOVA

    Bireyliğin geliştirilmesi - Kova'nın hedefi budur.

    Kova toplumun kendisiyle ilgili beklenti ve planlarını kendi gerçek

    bireyliğinden ayırmak, kendi hayatını yaşama hakkını savunmak için hiç bir

    desteğe ihtiyaç duymadan dünyanın önünde durmak ister.

    Kova'nın kaynağı dehası ve inatçılığıdır. Deha yeniyi öğretilmeyen yollarla

    düşünebilme yeteneğidir. Ve Kova bu yetenekle donatılmıştır. Farklı düşünür.

    Ana akım dışındaki düşünce alanları onu mıknatıs gibi çeker. En ölümcül

    düşmanı kabile içgüdüsüdür. Kova pederşahi hiyerarşilere karşı içgüdüsel bir

    güvensizlikle doğar.

    Tek stratejisi taviz vermeden kişisel özgürlüğünü ve bireyliğini korumaktır.

    Kova kimse onunla aynı fikirde olmasa bile, seçimlerinin doğru olduğundan

    emindir. Kendisine doğru uzanmış suçlayıcı parmaklara inatçılığı ile karşı

    durur.

    Aynı inatçılığı onun gölgesidir. Kendi hayatını biçimlendirmek konusunda

    direneceğine, geleneksel rolü izler. Ve mevcut özgürlük duygularını daha

    güvenli görünen arenalarda sergiler. Dahi yok olur. Diğer gölgesi olan

    sembolik isyan başlar. Bireyliğini ve olağandışı deneyimler yaşama hakkını

    savunacağına, bu enerjiyi anlamsız tuhaf davranışları savunarak harcar.

    Bireyliği gelişmeyince bu eksantrikliklerin arkasına gittikçe daha çok

    saklanır. Suni öz güvenine karşın, mesafeli, hatta belki soğuk gözlerin

    altında boşluk ve kayıp bir insan bulunur.

    Öğrenmesi gereken; gerçek gereksinmelerini ve dünyadaki gerçek amacını

    belirlemek, kabul edilme arzusu ve sosyalleşme uğruna bireyliğinden taviz

    vermeden kendini ifade etmektir.

    BALIK

    Kendini aşmak, farkındalık - Balık'ın hedefi budur.

    Balık yaşamın dramaları karşısında kendini aşma, esinlenme ve sükunet

    deneyimleme yönümüzü temsil eder. Balık burcu ruhsal deneyimler yaşamak,

    fizikötesi dünyalara ulaşmak veya bir hapishane gibi gördüğü bedeninin

    sınırlarından kurtulmak için büyük istek duyar.

    Empati, duygudaşlık ve şefkat Balık'ın kaynaklarıdır. Balık'ta kişilik

    esnektir. Değişken koşullara göre eğilir, bükülür ve akar. Başka insanları

    anlamak, onlara şefkat duymak ona doğal gelir. Bu dünyanın değerlerine önem

    vermez. Balık, dinleyen ve yargılamadan düşünen büyük spiritüel

    danışmanların burcudur. Balık'ın amacına erişmek için yaşamımızın adımız,

    rütbemiz ve seri numaralarımızdan fazlasını içermesi gerekir. Balık üstün

    anlamda dünyayı gözlemlemek yerine, dünyayı gözlemleyen aklı gözlemler.

    Balık'ın stratejisi dünyayı bırakmaktır. Yöntemi, objektif evrene inancı

    yıkmak üzerinde yoğunlaşmıştır. Balık, yaratmak için bu kesinlikten

    kurtulmalıdır. Balık "büyük kaçışın" burcudur. Dünyadan kaçışın değil, daha

    ziyade güçlendirdiğimiz egolarımızın zulmünden kaçışın. Rekabetten uzak

    durmak, yardıma hazır olmak, şefkat, merhamet - eğer Balık bu davranışları

    geliştirebilirse, dünyasal varlıklarının iniş çıkışlarını, kaygılarını

    olgunlukla, ağırbaşlılıkla izleyebilirse çok canlı ve uyarıcı bir hayat onun

    gelişimsel hedefini destekler. Sadece olayların ve nesnelerin zihinden

    bağımsız olduğu düşüncesinden kaçınması gerekir.

    Balık objektif dünyadan subjektif dünyaya kaçtığında gölgesiyle karşılaşır.

    Zihni hayaller, etkilenmeler seliyle ve ürkütücü duygu dalgalarıyla dolar.

    Kendini aşma dürtüsünü ve bunu nasıl yapacağını şaşırır. Benliğinin

    derinliğinden gelen bu patlamalar yaratıcılığa yönlendirilmezse gücünü

    tüketir. Gerçeklerden kaçar. Bu kaçış bir ilham içermez. Sadece uyuşma ve

    hissizleşme içerir. Her zorlukta geri döner. Zevklerinin içinde kendini

    kaybeder. Ve kötü kaderinin kurbanı olduğu duygusu ile kendi zamanının

    geleceği günü bekler.

    Öğrenmesi gereken; net bir kimlik duygusu geliştirmek, hayal dünyasında

    kaybolmadan, esinlerini objektif dünyada evrensel yaratıcılığa

    dönüştürmektir.


  3. KOÇ AŞIK OLUNCA NELER OLUR ?

    Oyununuzu iyi saklıyorsunuz.

    Kavgacı havalarınızın ve gözüpek görünümüzün

    ardında gerçek bir duygusalsınız. Ruhunuz aşk buyuruyor.

    "Seviyorum, o halde varım!" sözü yaşama nedeniniz.

    Partnerinizde kendinizde eksik özellikleri arıyorsunuz.

    Yumuşaklık, diplomasi ve incelik.Çok sıcak bir insansınız.

    Bu özelliğiniz aynı zamanda en büyük açığınız.

    Kendinizi karşınızdakinin yerine koymayı bilemiyorsunuz.

    İster istemez ilişkinizde bütünleşmeyi yokuşa sürüyorsunuz.

    BOGA AŞIK OLUNCA NELER OLUR ?

    Süslü ve duyarlı yapınızla ideal bir sembol gibisiniz.

    Dişi güzel, içi kof olanların aksine, sadelikten

    fazlasıyla hoşlanıyorsunuz ve daima gerçek

    aşkların içinde yer alıyorsunuz. Aşkınızı gerçekçi

    yaşıyorsunuz Venüs'ün sevgili üyesi, siz incelik ve

    zerafetinizle kesinlikle sıradanlığın dışındakalıyorsunuz.

    Ayrıca hataları bağışlamanın yüceliğine sahipsiniz.

    İçsel dünyaların insanı, mükemmel eş sembolü, koruyucu

    melek ve herşeyden önemlisi sadakate olan saygınız dikkat

    çekici boyutlarda.

    Hep böyle kalmalısınız.

    İKİZLER AŞIK OLUNCA NELER OLUR ?

    İkizler'in aşka bakışının yeni yetme aşıklarınkinden farksız

    olduğunu söyleyebiliriz. Aslında siz bilinçsiz bir şekilde,

    ergenlik cağının başlangıcında herkesin yaşadığı o üzıcı

    devreyi es geçip, tutkunun acılarından sıyrılmak

    istiyorsunuz. Yaşadıklarınızı sık sık süzgeçten geçirme

    alışkanlığınız var.Aşkın getirdiği o yakınlıktan Çünkü siz

    mümkın olduğunca kaçıyorsunuz. Yaralanmaktan

    korkuyorsunuz. Seçkincifikirleriniz,

    şüpheci yaklaşımınız sizi romantik hamlelerden alıkoyuyor.

    Aşık olmak veya olmamak.Bu ikilimden bir türlü

    kurtulamıyorsunuz.

    YENGEÇ AŞIK OLUNCA NELER OLUR ?

    Siz aşka asla basit bir hikaye gözüyle bakamazsınız.

    Duygularınız çok yavaş bir şekilde filtreden geçercesine

    kalbinize iner ve sonunda tamamıyle

    sizi kaplar. Sizi esir aldığı o andan

    itibaren kalbinizin çarpmadığı tek bir an bile olmaz.

    Hayal gücünüz faaliyete geçer. Artık ne kendinize ne

    başkasına aitsinizdir. Bunların sonucunda aşkın ve

    tutkunun yaraladığı bir günah keçisine

    dönüşürsünüz.Size yardımcı olacak biri,

    sizden başkası değil yine ne yazık ki!

    Tekrar derlenip toparlanma yolunda tüm adımları

    kendiniz atmalısınız.

    ASLAN AŞIK OLUNCA NELER OLUR ?

    Büyük aşkınızı bekliyorsunuz. Duygusal yoğunluğun çok

    yükseldiği bir anda kendinize gelerek varlığınızın gerçek

    boyutuyla yüzleşebilirsiniz. İşin güç yani, illa ki kendinize

    yüksek vasıfları olan bir sevgiliyi layık görmeniz ve böylesiyle

    tanışma zorunluluğu hissetmenizdir. Tanıştığınızda da ona layık

    olmak için bir dizi sınava girmeniz gerekeceğini bilmelisiniz.

    Size kur yapan ve çevrenizde pervane gibi dönen sıradan

    tiplere de pas verin. Aşık olduğunuzda gözleriniz parlıyor ve

    olumlu enerji saçmaya başlıyorsunuz. Bu sizin temel özelliğiniz.

    BAŞAK AŞIK OLUNCA NELER OLUR ?

    Öpücüklerin ve okşamaların sıkıntı ve tasaya birebir olduğunu düşünürsünüz.

    Sizin dünyanızda olumsuzluğa yer yoktur.

    Aşk size göre "evet" ve "belki"lerle yol alır.

    Dudağınızdan çıkan aşk yeminleri,

    hoş tatlar bırakır.Düşüncelerinizle

    eylemlerinizi karıştırdığınızda çıkmazlara giriyorsunuz.

    Mükemmel bir aşk gecesinin ertesinde,gözlerinizde

    gerçek aşkın ispatını aramak boşuna.Çünkü ser

    verip sır vermezsiniz. İki sevgili

    arasındaki catışmalar, sizin en büyük

    motivasyon ve enerji kaynağınız.

    Bu catışmalardan olumlu sonuç alıyorsunuz.

    TERAZİ AŞıK OLUNCA NELER OLUR ?

    Her Terazi gibi sizin de ikili yaşama özleminiz var.

    Bu yüzden yalnızlığı pek az özlüyorsunuz.

    Hassas yapınızla ayrıntılar önemsiyorsunuz.

    Bir buket çiçek, sevgi dolu bir jest, iyi seçilmis bir sözcük

    karşısında zevkten eriyecek raddeye geliyorsunuz.

    Kendinizi iyi hissetmek için, sıcak kişiliğinizle uyuşacak

    arkadaşlar, özgürlük, sanatsal yeteneklerinizi geliştirebileceğiniz

    ortamlar ve sevgi bağlarına ihtiyacınız var.

    Evlilik size cazip gelse de, yıldırım aşklarından ya da kontrol

    edilemez tutkulu ilişkilerden vazgeçmeniz zor gibi görünüyor.

    AKREP AŞIK OLUNCA NELER OLUR ?

    Burcunuzun doğası gereği hiç beklenmedik zamanlarda

    beklenmedik girişimler

    Yapabilirsiniz. Size göre aşk bir ritüeldir. Yeminler, gösteriş,

    acı çektirme ve güç gösterileri aşka eşlik

    eder ve onu bütünler. Aşk duygusu, ruhumuza uzanan

    bir kendinden geçme halidir.Bu düşünceleriniz ve eylemlerinizin

    amacı romantizmin en uç noktasına erişmek ve orada

    olağanüstü aşkla birleşmektir. Durup dinlenme bilmeyen,

    katı kurallara bağlı, gelenekçi, anlaşılması güç bir burca

    sahipsiniz, ne yazik ki. Bu yüzden kolay anlaşılmıyorsunuz.

    YAY AŞIK OLUNCA NELER OLUR ?

    Burcunuzun en onemli özelliği yansıtıcı karakteri.

    Bu nedenle sevdiğinize kendinizi

    beğendirmek için kesinlikle öznel davranışlardan yararlanıyorsunuz.

    Kıskançlık ise şüphesiz Yay ailesine özgü bir duygu.

    Bunu fazla açığa vurmanız ilişkilerinizi zedeliyor.

    Felsefeye olan düşkünlüğüz uzlaşmacı bir çerçevede.

    İlişkilerinizde koşulsuz sadakat bekliyorsunuz.

    Ancak siz aynı beklentiyi boşa çıkarıyorsunuz.

    Önümüzdeki günler size yeni heyecanlar, keyifler ve

    samimi beraberlikler müjdeliyor. Olumlu bir döneme

    giriyorsunuz.

    OĞLAK AŞIK OLUNCA NELER OLUR ?

    Aşk gezegeniniz Ay'in etkisinde çalkantılı tutkulara

    yelken açıyorsunuz.Sizin aşklarınız dönemsel

    olduğu görülüyor. Ay'ın etkisinde yetişkin yaş*****

    uygun derin ilişkilere gireceksiniz. Zodyak'in en duyarlı

    burçlarından biri olarak sevdiğinizde yeri gögü inletiyorsunuz.

    Kimi zaman kaprislerinizle, sevgililerinizi bezdirseniz de

    aslında bu yönünüz beraberliklerinizin tuzu biberi.

    Önümüzdeki günlerde Saturn'ün sert etkisiyle duygusal

    yönünüzü biraz törpülemiş olacaksınız.

    İnişli çıkışlı ve heyecanlı birliktelikler bu dönemde

    tam size göre.

    KOVA AŞIK OLUNCA NELER OLUR ?

    Kuralların dışına çıkmaktan büyük zevk alıyorsunuz.

    Zafer sarhoşluğu,tabuları yıktığınızda iki

    katına çıkıyor. Ancak bu durumunuz uzun sürmüyor.

    Aşk gezegeniz olan Güneş, idealist özelliklerinizi ön plana

    çıkartıyor. Zorluklar sizi bunaltıyor ve o çok değer

    verdiğiniz özgürlüğünüzle bir türlü bağdaşmıyor.

    Evliliğe sıcak bakmıyorsunuz ve serbest

    birliktelikleri tercih ediyorsunuz.

    Tensel bir tutkudan oluşan bu suç ortakluklaru,

    birçok aşığınız olmasına neden oluyor

    Çoklu ilişkileri aynı anda yaşamaktan

    vazgeçemiyorsunuz.

    BALIK AŞIK OLUNCA NELER OLUR ?

    Bir öncekini bitirmeden yeni bir maceraya başla***** ve

    çok kolay bağlanarak duygusal ilişkilerinizde oldukça

    laubali bir tavır sergiliyorsunuz. Bu yaptığınız hiç uygarca

    değil.Tutku size hiç yabancı değil,kendinizi zaman

    zaman kaptırıyorsunuz. Bağlanma ve kaçma gibi birbiriyle

    çelişkili iki seçenek arasında ne yapacağınızı bilemediğinizden

    yolunuzu şaşırıyorsunuz. Partnerinizde onda olmadığını gayet

    iyi bildiğiniz düzen, pratik zeka, detaycılık gibi özellikleri

    arıyorsunuz. Artık biraz toparlanmanın ve kararlı

    davranmanın, çelişkilerden kurtulmanın zamanı gelmedi mi ?


  4. Eve gitmek üzere Bakırköy dolmuşu bekliyordum. Sigaramın kalmadığı aklıma gelince önünde durduğum Tekel bayiine girecekken minibüs geldi.

    Apar topar bindim. Şoföre parayı uzatıp,

    -'Bir Monte Carlo' dedim!

    Adam birkaç saniye yüzüme bakıp,

    - 'Abi bu Bakırköy'e gider'diye cevap verdi!

    İşte o an benim ve şoförün bittiği andır.

    Mükemmel bir yerde inebilir miyim? (yolcunun kafası karşık sanırım,kendisi de dolmuştakilerle güler söylediine) Şöför kadını indirirken:

    - Buyrun size layık değil ama!

    Yolcu musait bi yerde inmek ister ama dili surcer;

    - Musait bi yerde iner misiniz? Şöför :

    - Niye sen mi kullancan

    Rumeli-Hisarüstü otobüsüyle taksim'e dogru gidiyoruz. Adamın biri

    Besiktas dolaylarında gayet aceleci bir tavirla

    - Kaptan orta kapıyı rica edebilir miyim?? Bizim soför olaya hakim:

    -Tabi abi ayıp ettin.al götür. senden kıymetli mi

    Ankara'da, cok sıcak bir gunde, dolmuştaki bir kokona yelpazesiyle

    -"Şöfeer bey klimayı acar mısınız cok sıcak olduu" demisti.

    Pala bıyıklı şöfer amca teyzeyi bi sure suzdukten sonra, kapıyı acıp acıp kapatmaya basladı)

    Istanbul'dayiz ...Dolmuşa bindik, dolmuş doldu, tam kalkicak, elemanın bir açtı kapıyı, içerde tıkış tıkış oturmuşuz, önde 3 kişi arkada 4 ... Eleman hala bir umut sordu:

    - "Kaptan, yer var mi?".

    Şöför de arkasını dönüp cevap verdi:

    - "Bilmiyorum, üst kata bi bak bakalım"

    Pek dolu olmamasına rağmen minibüs hareket etmek üzereydi.

    Tam o anda kavga ettikleri her hallerinden belli olan iki arkadaş minibüse bindi birbirlerinin yüzüne bile bakmıyorlardı çocuklardan biri şoföre parayı uzattı

    - Abi bir öğrenci bir de hayvan alır mısın?


  5. Kocaeline bağlı ilçelerdeki bazı köy isimleri duyanları tebessüm ettiriyor. Yöre halkının pek umursamadığı isimlerin ne zaman ve kim tarafından konulduğu ise bilinmiyor.

    Derlenen bilgilere göre, büyük bölümü Kandıra İlçesindeki köylerin isimleri duyanlarca komik bulunuyor. İnsanlara verilen sıfatları, meslekleri, karakterleri simgeleyen köy adları kültür zenginliği ve mizah anlayışı hakkında da bilgi veriyor.

    Kandıra İlçesindeki güldüren köy isimlerinden bazıları şunlar:

    Hamursuzlar,

    Ekmekyemezler,

    Beygirler,

    Malaklar,

    Yaramazlar,

    Budalalar,

    Civelekler,

    Cansızlar,

    Gebeşler,

    Sofular,

    Böcekler,

    Pirceler,

    Tokaşlar,

    Yorgalar,

    Mollalar,

    Karasakallar,

    Cicilli,

    Kanlar,

    Deliveli,

    Keçioğlu,

    Bitikoğlu,

    Kumarlar,

    Tekkeşinler,

    Zurnacılar,

    Bıçakçılar,

    Terziler,

    Horaşlar,

    Yağcılar,

    Tafralar,

    İranlar,

    Kayıplar,

    Gaipler,

    Tekerler,

    Çaprazlar,

    Solaklar,

    Çiller,

    Çakallar,

    Dölekler,

    Süllü,

    Beşkeş,

    Tokmaklı,

    Dayaklar,

    Kocakaymaz,

    Hacımazlı.

    İzmit merkez ilçeye bağlı bazı köylerin isimleri de şöyle:

    Bulduk,

    Gırgırlar,

    Şapşallar,

    Kargaköy,

    Boduroğlu,

    Cıvcıvoğlu,

    Arızlı,

    Çulcular,

    Arpalık İhsaniye.

    Derince İlçesindeki Dümbüldeksuyu ve Kekler köy adları da duyanlarca komik bulunuyor.

    Köy sakinleri isimlerin kim tarafından ve ne zaman konulduğu konusunda bilgilerinin olmadığını ifade ederken, isimlerden de rahatsız olmadıklarını belirtiyor.


  6. Hepsi de RAR oldu gitti

    Programların DEMOsu bitti

    İllegal kullandım, kar oldu gitti

    İnternet saygı göstermiyor dilime

    Polisler neylesin bu halime

    Web'den mail attım da köyüme

    Virüsleri alıp içine de gitti

    Webmasterlar izin vermez geçeyim

    Login olup, mp3'ler seçeyim.

    Zor geldi Q klavye bana

    Bırakın da ben de F'ye geçeyim.

    Anket yapmış, sormuşlar Aşkı

    Ben aşığım,tercihim de 'A' şıkkı

    Neyleyim cahil ile meşki

    3 yanlış 1 doğruyu götürdü gitti

    Şiirler yazdım notepad, word ile

    Gönderdim *****,hot maile

    Üç gün oldu bakamadım nafile

    İnternet sorunlu, bağlantım gitti

    Düzelir mi şimdi bu sistem,

    Düğmeye bassam, reset etsem

    Ah! Ekranda bir ipucu görsem

    "Bip" demeden, windows'um gitti

    uzmanlar geçsin, kalksın acemi

    kursun yeniden, kursun sitemi

    "Söyledim de bir amire derdimi,

    "Ben anlamam" dedi de gitti.

    Aşık Xp derdin söyler

    "Aman bana bir çare beyler"

    Feda olsun size tüm Cd'ler

    Harddiskte şiirler kayboldu gitti


  7. MISIR HÜKÜMETİ, KIZILDENİZİN ALTINA TÜP GEÇİT YAPTIRMAK İÇİN İHALE AÇAR.

    İHALEYE, İNGİLTEREDEN, AMERİKADAN, JAPONYADAN BİRER FİRMA VE TÜRKİYE"DENDE TEMELİN FİRMASI OLARAK DÖRT FİRMA KATILIR.

    MISIR HÜKÜMETİ, İHALEYE KATILAN FİRMALARI, TEKER TEKER MÜLAKATA ÇAĞIRIR VE TEKNİK BİLGİ İSTERLER.

    İNGİLİZ FİRMASI;

    BİZ İKİ TARAFTANDA EŞZAMANLI OLARAK TÜNELİ KAZMAYA BAŞLARIZ, VE DENİZİN ALTINDA TAM ORTADA

    BULUŞURUZ.

    TÜNELLER ARASINDA MAKSİMUM 1 METRE FARK OLUR.

    30 METRE ENİNDEKİ TÜNELDE DE 1 METREYİ RAHATLIKLA DÜZELTİRİZ; DERLER.

    AMERİKAN FİRMASI;

    BİZDE İKİ TARAFTAN KAZMAYA BAŞLARIZ, VE DENİZİN TAM ORTASINDA BULUŞURUZ. MAKSİMUM 50 CM

    FARK OLUR; DERLER.

    JAPON FİRMASI;

    BİZ İKİ TARAFTAN KAZMAYA BAŞLARIZ, VE DENİZİN TAM ORTASINDA BULUŞURUZ. MAKSİMUM 20 CM FARK

    OLUR; DERLER.

    SIRA BİZİM TEMELE GELİR;

    VALLA PİZDE İKİ DARAFDAN KAZMAYA PAŞLARUK, ORTADA PULUŞTUUUUUUK PULUŞTUK!

    PULUŞAMADUK, İKİ TUNELUNUZ OLUR..... :D:D:D


  8. artık seninle yazışamam

    bu akşam çıkar giderim

    hesabın kalsın windows'a

    listemden siler giderim <_<

    sen zahmet etme yerinden

    gurultu yapmam derinden

    iletilerin üzerinden

    wink gibi akar giderim :rolleyes:

    artık sürersin bir sefa

    ne nickim kaldı ne görüntülü arama

    msne girmem bi daha

    icq yükler giderim :lol:

    bozar mı sandın nudge'lar

    durumumu meşgul'a çeviririm

    emoticon gibi göz kırpması gibi

    arka planı yırtar giderim :blink:

    kaybetsem bile ileti geçmişini

    listemi siler giderim

    invisible olmaz gidişim

    oturumu kapar giderim :mellow:

    sana attığım şarkıyı

    alınan dosyalarından silerim

    ben ağlayamam bilirsin

    yüzümü döker giderim :(

    kişilerimden cam'imden

    space'imden cayar giderim

    senden aldığım ne varsa

    dosyama koyar giderim ;)

    engelletmem sana kendimi

    msnini hackler giderim

    şifreni değiştirmem üzülme

    oturumu kapar giderim... :D


  9. Transformers adlı filmle büyük bir çıkış yakalayan genç yıldız Megan Fox, kelimenin tam anlamıyla bir estetik mucizesiymiş.

    Geçen yılın yaz aylarında estetik operasyon yaptıran ve burun estetiği ameliyatı ile burnundaki kemeri düzelttiren Fox, belli ki kendine örnek aldığı Angelina Jolie’yi benzemek için bununla da yetinmemiş.

    Söylenenlere göre Fox, burun estetiği sonrası göğüs estetiğide yaptırmış..

    İşte genç yıldızın estetik ameliyattan önceki ve sonraki görüntüsü.
    Megan Fox


  10. Hastaların Evde Bakımı

    Gelişmiş ülkelerde yoğun olarak kullanılan evde bakım ve tedavi uygulamaları ülkemizde de yaygınlaşıyor. Evde bakımı özellikle yaşlı ve kronik hastalığı olan hastalar tercih ediyor.

    19 Haziran — NTV’nin Sağlık Raporu programına konuk olan Eczacıbaşı Evde Bakım Hizmetleri Yöneticisi Hemşire Aynur Dik, hastane maliyetlerini düşüren, hastaların enfeksiyonlara yakalanma riskini azaltan evde bakım uygulamaları hakkında bilgiler verdi.

    Sağlık hizmetlerinde hızlı bir gelişme yaşanırken bir yandan da maliyetler artıyor. İnsanların sağlık hizmetine ulaşması zorlaşıyor. Evde bakım uygulaması sağlık hizmetlerinin maliyetlerini düşürmek için geliştirilmiş bir yöntem.

    Maliyet
    Tıpta bir çok yenilik var. İnsanların giderek bu yeniliklere ulaşması da bir problem haline geliyor. Bir hastanın sosyal güvencesi yoksa hastaneye girmesi çok ciddi maliyetleri beraberinde getiriyor. Sağlık hizmetlerinin artan maliyetleri göz önüne alındığında, Aynur Dik evde bakımın bu maliyetler içerisinde nasıl bir rol aldığını değerlendirdi: “Evde bakım hizmetinin, Türkiye’nin gündemine gelmesi, tartışılması ve geliştirilmesi gerekiyor... Ne yazık ki evde bakımın ekonomiye katkısı istatistiki olarak yok. Çünkü yeni bir hizmet. Dolayısıyla sayısal verileri de veremiyoruz. Ancak gelişmiş ülkelerdeki ekonomiye katkılarını çok iyi biliyoruz. Tabi ki Türkiye’nin ekonomik yapısı ve gelir dağılımındaki eşitsizlik, bütün bunlar düşünüldüğünde hastanedeki maliyetin fazlalığı oldukça önemli. Evde bakım gerçekten daha ucuz, hastane ortamından daha ucuz bir hizmet. Bunun da ötesinde tabi hasta memnuniyetini çok yakından etkileyen bir hizmet.”
    Kalp ve kanser hastalarına da değinen Aynur Dik, şöyle devam etti: “Kalp kanser gibi kronik hastalıkların arttığını dikkate alırsak, bunlar her ülkenin sağlık ekonomisi açısından ciddi birer maliyet unsuru. Türkiye’de her yıl 90-100 bin arası kanser vakası bekleniyor. Yalnızca kalp hastalıklarından 190 bin civarında da ölüm oluyor. Kanserde 40-50 bin yaşamına veda edecek kanserli hasta sayısı var. Dolayısıyla ciddi bir rakam bu. Yine kalp hastalıkları da öyle. Gerek kronik kalp hastalıkları, yine kansere yakalanmış hastaların evde bakımları hem yaşam kalitesini yükselten, hastanın evde bağımsızlığını sağlayan, ailenin tükenmişliğini azaltan bir hizmet olarak karşımıza çıkıyor.”

    Evde Bakım Hizmeti Nedir?
    Evde bakım hizmetinin çerçevesini çizen Aynur Dik, bu hizmetin almasındaki karar verici mekanizmayı açıkladı: “Hastanın hastaneyi seçme, ona bakacak elemanı seçme hakkı var. Evde bakımı da kendisi seçebilir. Ancak evde bakımı sağlıklı verebilmemiz için hastanın kendi doktoruyla da çok iyi bir işbirliği olmamız lazım. Çünkü hastanın kliniğini bilen doktor. Dolayısıyla evde bakım hizmetini veren organizasyonların, hasta, hasta ailesi, hekim işbirliğini çok iyi oluşturması lazım. Ama tabi hastalar da ben evde bakımı tercih ediyorum diyebilirim.”

    Tercih Eden Hasta Grupları
    Türkiye’de evde bakım hizmetlerinin 1.5-2 yıllık son derece aktif bir dönemi var. Ama Amerika gibi ülkelerin bu konuda önemli bir deneyimi söz konusu. “Amerika’da yaklaşık 40 yıl önce başlamış. Hatta 1800’lü yıllara gidebiliriz. 1800’lü yıllarda bir grup kadının ekonomik durumu yetersiz fakir hastalara eve hizmet götürmesiyle başlamış. Sonra kilise devreye girmiş. Ama 1965 yılında Amerika’da yasalalaşmış. Sigorta sistemi haline geldi.” diyen Aynur Dik, evde bakımı tercih eden hasta grupları hakkında bilgiler verdi: “Daha çok 65 yaş, yaşlı grup dediğimiz bireylere yönelik. Çünkü kronik hastalıklar, bu yaş grubunda daha fazla.. Yine kanserli hastalar. Yine, bedensel engelli, bireylere yönelik hastalıklar. Kalp hastalıkları. Yine, sadece hastalık olarak da düşünmemek lazım. Anne çocuk sağlığı, bebek izlemi, bütün bunlar evde bakım sisteminin içinde. Yine ameliyat sonrası bakım, evde bakım hizmeti içinde düşünülmesi gereken gruplar.”

    Ekip
    Aynur Dik, evde bakım hizmetini sunan ekip hakkında da bilgiler verdi: “Evde bakım kapsamlı bir hizmet. Sadece hasta ya da bakım değil, sağlığın korunması, geliştirilmesi de evde bakım hizmetininin içinde. Hemşireler, ilk evde bakım hizmetini başlatan meslek grubu üyeleri. Ama bunun içinde hekimler, fizyoterapistler, psikiyatristler, psikologlar, diyetisyenler, sosyal hizmet uzmanı, hatta ve hatta gelişmiş toplumlarda ev ekonomisi uzmanlığı da bu sistem içine giriyor. Ekip içinde vermek zorundasınız, evde bakım böyle bir şey. Hastadan hastaya bakım gereksinimleri değişebiliyor.”

    Felçli Hastalar
    Felç geçirmiş, rehabilitasyonu süren, sık sık hastaneye gitmek zorunda kalan hastalara nasıl bir bakım uygulandığını Aynur Dik, şöyle açıkladı: “Beden yarısı tutmayan felçli ya da uyuşması olan bir duyu kaybı duyan hastalarda ciddi anlamda rehabilitasyon ihtiyacı var. Çünkü hastaneye yatmasına gerek yok. Ki gelişmiş toplumlarda rehabilitasyon artık hastanın ayağına getirilen bir hizmet. Bu hastamızın daha çok rehabilitasyona ihtiyacı var. Hemşire desteğiyle, fizyoterapi hizmetiyle bu hizmet hastanın evine götürebilir. Hasta kendi ortamında kendi eşyalarıyla, sevdikleriyle, belki de kendi ektiği çiçekleriyle, bu hizmeti çok daha keyifli, sağlıklı alabilir. Kendini daha mutlu hisseder. Hastalığın seyrine de olumlu etkisi olur.”

    Kanser Hastaları
    Ağrısı devam eden ancak hastaneler kabul etmek istemediği hastalar için Aynur Dik, evde nasıl bir hizmet sunulduğunu şöyle açıkladı: “Böyle bir hasta ve hastalıkla başetmek aile açısından da ciddi bir tükenmişlik duygusu yaratabilir. Kanserin son evreleri ciddi ağrılı, sıkıntılı bir dönem. Belki de yaşama veda ediş süreci. Bu dönemde ev ortamında ağrı yönetimi çok iyi uygulanabilir. Evde bakım, o evin ortamında hastanın konforunu, bağımsızlık düzeyini geliştirebilirse, belki de yaşamın son dönemini, sevdikleriyle beraber götürebilecek bir hizmet. Zor bir dönem ama yine evde, kendi ortamında, kendi eşyalarıyla iyi uygulanan ağrı yönetimiyle, uzmanlaşmış kadroyla bu süreç çok daha kaliteli geçirilebilir.”

    Evde Ölüm Hakkı
    Diğer ülkeleri değerlendiren Aynur Dik, hastaların evlerinde ölme hakkını kullanabilmeleri ile ilgili olarak şunları söyledi: “Gelişmiş toplumlarda, onların kültür yapılarına göre değişiyor. Özellikle hemşireler, ciddi araştırmalar yapmış. Amerika, çok farklı kültürlerin birarada yaşadığı bir ülke. Hastaya öleceği söylenir. Çünkü insanın kalan yaşantısı süresi içinde ne yapmak istediğine kendisi karar verir. Yapacakları vardır ve onun hakkıdır. Özellikle evde bakım hizmetinin önemlice bir parçasını yaşama veda eden hastaların evde bakımı kapsar. Bir hemşirenin lafını hatırladım. Hayır, der, ölüm bambaşka olabilir. Onurlu ve insanca... Sanıyorum bu da ancak kapsamlı bakım hizmeti veren uzman kadrolarla, kuruluşlarla sağlanacak bir şey.”

    Parkinson
    Aynur Dik, parkinson hastaları ve evde bakımları hakkında da bilgiler verdi: “Parkinson, nöroloji hastalığı... Genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan bir hastalık. Ve ciddi bakım gereksinimi olan ve kronik bir hastalık. Hasta, bu hastalıkla birlikte yaşamını uzun yıllar sürdürebilir. Dolayısıyla yaşam kalitesini yükseltmek, bağımsızlığını kazandırmak, uzman kadroların katılımıyla, kolektif, multidisiplinel bir anlayışla takibi verilebilir.Ne yazık ki evde bakım hizmeti, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı kapsamı içinde değil.. Umuyoruz ve diliyoruz ki, yakın gelecekte evde bakım hizmeti sosyal güvence kapsamı içine alınır. Çünkü Türkiye’de, özel sağlık sigortası olan kişi oranı yüzde 5... Çok düşük. Ama tabi parkinson hastası, fizik tedavisiyle, hekimiyle, hemşiresiyle, evde bu bakım hizmetini alabilir.”

    Yaşlılığa Bağlı Kronik Sorunlar
    Yaşlı nüfus hızla artıyor, Aynur Dik yaşlılığa bağlı kronik sorunların tedavisinde evde bakımın rolünü açıkladı: “Yaşlı nüfusun artışıyla maliyet artsa da onların bize kattıkları başka zenginlikler var. Onların deneyimleri var. Yapılan çalışmada, 2005-2025 yılları arasında yaşlı sayısının yüzde 9.3 oranlarında olacağı düşünülüyor. Yani, 2025 yılında Türkiye nüfusunu 70 milyon düşünürseniz, demek ki 6.5 milyon yaşlımız olacak. Yine, Devlet Planlama Teşkilatı’nın Türkiye genelinde yaptığı bir araştırmaya göre, 65 yaş üstü yaşlıların yüzde 36’sı çocuklarının yanında kalıyor. Yüzde 56’sı evlerinde yalnız yaşıyor. Çok ciddi bir rakam. Yüzde 1 de kurumlarda ya da akrabalarının yanında kalanlar var. Yine kurumlarda yaşayan yaşlılarımızın çoğu yalnızlık duygusu içinde. Kendi evlerinde, kendi eşyaları içinde, tanıdık çevre içindeki yaşamak istediklerini dile getiriyorlar. Buradan yola çıkarsak, tabi, her birey bizim için çok önemli bir değer. Muhakkak, yaşlı insanları kendi ortamlarından, kendi sevdiklerinden, alıştıkları ortamdan ayırmadan evde bakım hizmetini onların ayağına götürmek zorundayız.”

    Psikolojisi
    Hastanın hastanede tedavi görmesiyle, evde bakım hizmeti alması arasında ki durumu ruhsal olarak değerlendiren Aynur Dik, şunları söyledi: “Evde bakım hizmetini uzun yıllardan beri uygulayan ülkeler de var. Hizmeti geliştirmek gibi de çabaları var. Bu çok bilinen bir şey... Direk kendimizden yola çıkarsak, ben Aynur olarak, kendi evimde, kendi eşyalarımla, sevdiklerimin yanında, evimde hizmeti almayı tercih ederim. Bunun hastalığın seyrinde çok önemli bir etkisi var. Burada tabi önemli olan evde bakım hizmeti alırken, profesyonel kadrolar aracılığıyla almak çok önemli. Biz, biliyoruz, bilgi deneyimi çok yetersiz bir çok insan evde bakım hizmeti veriyor. Bu çok ciddi bir tehlikeli. Bizim ülkemize yerleştirmek istediğimiz, insana yakışır, uzman kadronun olduğu, multidisiplinel anlayışla yaklaşılan, her biri için bakım hizmeti hazırlanan bir hizmet. Ne yazık ki deneyimsiz insanların elinde. Bu hasta veya ailesi oldukça olumsuz.Bunun bir an önce çözümlenmesi lazım. Yani, artık bu profesyonel kadrolara bırakılması gereken bir iş.”

    Ekibin Sorumluluğu
    İnsanlar, özellikle araştırma hastanelerine sisteme duydukları güvensizlik nedeniyle yöneliyorlar. Herhangi bir birinci basamak sağlık hizmeti veren kuruma gittiğinde hastalığına iyi tanı koyulamıyacağı, iyi tedavi göremeyeceği konusunda endişeler var. Bu Türk toplumunda yaygın bir kanaat. O yüzden hep büyük hastanelere yöneliniyor. Aşırı bir yığılma var. Orada da hizmetin satın alınmasıyla ilgili epey sorunlar yaşanabiliyor. Evde bakım hizmetini değerlendiren Aynur Dik, hastanın durumuyla ilgili acil bir problem geliştiğinde, konsültasyon gerektiğinde evde bakım hizmetini veren ekibin sorumluluğu ve organizasyonu ile ilgili olarak şunları söyledi: “Kapsamlı evde bakım hizmeti ciddi bir iş. Profesyonel kadro gerekir. Sürekli geliştirilmesi gereken bir hizmettir, ciddi bir sorumluluktur. Dolayısıyla bir eve bakım hizmeti için girmişseniz, hekiminize, hemşirenize, diğer elemanları da o sistem içine yerleştirip, o hizmeti 24 saat izlemeniz gerekir. Hastanın hastalığıyla ilgili seyrinin kayıtları çok çok önemlidir. Onun denetlenmesi gerekir. Örneğin evde bakım hizmeti verdiğiniz hastanın acil bir durumda bu kronik bir hastalık olabilir, yaşama veda edecek bir hastamız olabilir. Bütün bunların da önceden hastayla, hasta ailesiyle konuşulup, böyle durumda ne yapılması gerektiğine karar verilmeli. Tabi ki bunun dışında çok acil bir şey evde geliştiği zaman bence tek yapılacak şey, orada yetkin, uzman kadromuz olacak. Ambulans gelene kadar o hizmeti, o desteği verecek. Sonra da ambulansla hastaneye yönlendireceksiniz. Ama ambulansın geliş süresine kadar o evde çok yetkin uzman, evde bakım konusunda deneyimli kadroların oluşturulması lazım.”

    Geleceği
    Son olarak Aynur Dik, sağlıktaki gelişmeleri de dikkate alarak evde bakım hizmetlerinin geleceğini değerlendirdi: “Evde bakım ihtiyacı hızla artacak. İnsanlar daha bilinçlenecek. Ve profesyonel şirketler, kuruluşlar oluşum süreci. Bu hizmete güven artacak. Bir yerde okumuştum, çok etkilendim. Yaşamın yıllarını belki uzatamayız ama yılları yaşamın içine katarak, yaşam kalitesini yükseltebiliriz. Evde bakım tam da bunu açıklayan bir sistem.”

    Kaynak:




  11. Omurilik Tedavisi için Yeni Umut

    Son yıllarda değişik ülkelerde hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, omurilik yaralanmalarının tedavisi için alternatifler sunuyor. Bilim adamları, omurilik sinirlerinin zedelenmesi, genellikle kırılan omurganın omuriliği ezmesi sonucu oluşan omurilik yaralanmalarının doğasını ve sinir sisteminin bu yaralanmaya tepkisini anlamaya çalışıyorlar. Ne yazık ki, omurilik yaralanmaları tedavisinde hâlâ bilinmeyen çok şey var; ama, araştırma gönüllülerinin yardımı sayesinde omurilik yaralanması geçirmiş insanların fiziksel kapasitelerini artırmaya yönelik tedaviler denenip geliştirilebiliyor. Asıl sorulması gereken soruysa hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar sonucu elde edilen laboratuar bulgularının, omuriliği zedelenmiş insanların tedavisinde uygulanıp uygulanamayacağı.

    OMURİLİK yaralanmaları her yıl dünya genelinde yaklaşık 250.000 insanın kalıcı felç olmasına neden oluyor. Bu yaralanmaların %70-80'i erkeklerde meydana geliyor. Yaralanmaların dörtte üçüyse 15-33 yaş grubu içinde meydana geliyor.

    Geçen bir kaç yıl içinde bilim adamları, sakatlanmış deney hayvanlarının en azından kemirgenlerin omurilik sinirlerini yeniden canlandırarak daha normal yürümelerini ve bazı duyuların ilkel formlarını yeniden kazanmalarını sağlayabileceklerini kanıtladılar. Dünya, zarar görmüş omuriliklerin onarımında, kök hücrelerin kullanımına odaklanmış olsa da, araştırmacılar diğer pek çok alternatif keşfediyorlar.

    Örneğin bazı araştırmacılar özel büyüme baskılayıcılarının varlığını keşfettiler ve bunları etkisizleştirerek sinirlerin büyümelerini ve yeni bağlantılar kurmalarını sağladılar. Bir başka grup, hücrelerden, sinirlerin hasarlı bölgeyi aşmalarını sağlayan hücreli yapı iskeleleri inşa etmenin yollarını buldu ya da sinirlere enjekte edildiğinde büyümeyi hızlandıran kimyasallar geliştirdi.

    Laboratuarlardaki gelişmelere karşın araştırmacılar, bu tedavilerin insanlar üzerinde denenmesinin en azından daha bir kaç yıl süreceği uyarısında bulunuyorlar. Özellikle, omurilik tedavisi çoğu kez hassas ameliyat gerektirdiğinden ya da omuriliğin dolambaçlı, alışılmamış yapısına protein moleküllerini taşımak yetenek gerektirdiğinden; başarılı bir tedavi için hem bilimsel, hem de pratik engeller oldukça fazla. Bu tür tedavileri geliştirmek aynı zamanda hem mali kaynak, hem de çoğu araştırmacının yoksun olduğu uzmanlık gerektiren bir şey.

    İnsanların, merkezi sinir sistemi bozukluklarının tedavisi konusunda ne kadar umutsuz olduğunu bilen Ron Cohen adlı bir girişimci, 1993 yazında, omurilik zedelenmeleri için tedavi yolları geliştirmeyi amaçlayan ilk şirketlerden biri olan Acorda Therapeutics'i kurdu. O zamanlar bu alanın kârlı olup olmayacağı şöyle dursun, herhangi bir tedavinin mümkün olup olmadığı bile belli değildi. Şimdilerdeyse Cohen'in firması, hayvanlar üzerinde deneylerle ve ileri klinik denemelere henüz girmiş olan bir ilaçla omurilik yaralanmaları tedavisindeki boşluğu doldurmaya hazır. Acorda gibi şirketler, kronik omurilik yaralanmalarının tedavisinde potansiyel kâr görüyor; çünkü hastaların çoğu rahatsızlandıktan sonra 40-50 yıl daha yaşamlarını sürdürüyorlar. Bu durum hastaların sadece yıllar boyunca ilaç tedavisi görebileceği anlamına gelmiyor. Bu, aynı zamanda hastaların ya da sağlık sigortası şirketlerinin 400.000 dolardan 2.1 milyon dolara kadar çıkabilen tedavi masraflarını bir ömür boyu ödeyebilecekleri anlamına da geliyor. Ancak, bu alanda Acorda bir istisna olarak kalıyor; çünkü çoğu ilaç şirketi, kanser gibi, kalp rahatsızlıkları gibi hastalıklara oranla çok az sayıda kişiyi etkileyen hastalıkların tedavisiyle ilgilenmiyorlar.

    Engelleri Yıkma

    Trafik kazası, düşme, silahla yaralanma gibi bir kaza sonucu oluşan iltihabi durumlar, omurilikte travmayı atlatan sinir liflerinin kopmasını da içeren ek zarara neden oluyorlar. 1990'ların başında, bu artan hasarı azaltmak için nörologlar, omurilik yaralanmalarını metilprednisolon adlı iltihap önleyici steroid enjeksiyonuyla tedavi etmeye başladılar. Ancak, bu ilaç kazadan sonraki ilk sekiz saat içinde verilmek zorundaydı ve yan etkileri olabiliyordu.

    Bu yüzden bilim adamları, omuriliği daha önceden hasar görmüş olan hastalara yardımı dokunabilecek daha iyi tedavi yolları araştırdılar. İltihabi durumların sadece doğrudan omuriliğe zarar vermekle kalmayıp yeni sinir oluşumunu da baskılayarak omuriliğin toparlanmasını engellediğini belirlediler. Araştırmacılar ayrıca, astrosit olarak bilinen sinir destek hücrelerinin, hem kimyasal hem de mekanik olarak yeniden uzamaya başlayan sinir uçlarının önünü tıkayan yara dokusu ürettiğini keşfettiler.

    1990 başlarında Case Western Reser ve Üniversitesi'nden Jerry Silver ve meslektaşları, yara dokusunun en tıkayıcı bileşeninin kondroitin sülfat proteoglikan diye adlandırılan bir glikoprotein olduğunu buldular. Silver'ın ekibi, kültür ortamında büyüyen sinir hücrelerinin, bir proteoglikan grubuyla karşılaştıklarında durduklarını ve geri döndüklerini gösterdi. Ancak, araştırmacılar bu glikoproteinlerin şekerden dallarını budayan kondroitinaz ABC adlı bir bakteriyel enzimi eklediklerinde, sinir lifleri daha önce tutunamadıkları yerlerde gelişmeye başladılar. Silver, kondroitinaz enzimi için, "tek başına, tekerlekli sandalyeye bağlı insanların yürümesini sağlayamasa da, omurilik yaralanmaları tedavisinde kullanılan tüm stratejilerin bir parçası olabilir" diyor.

    Ancak bu yıla kadar araştırmacılar bu enzimin hayvanların omurilik hasarlarında ne derece etkili olacağını bulamadılar. Londra Kings College'den Elizabeth Bradbury ve meslektaşları, kondroitinaz ABC enzimini farelere aşıladıktan hemen sonra hayvanların omuriliklerini penslerle kısmen kestiklerinde, zedelenmiş sinir liflerinin yeniden canlandığını ve hasarlı bölge boyunca işlevsel bağlantılar kurduğunu gördüler. Kurulan bu bağlantılar, farelerin motor becerilerini geliştiriyor gibi gözüküyordu.

    Tedavi edilen fareler, tedavi edilmeyen ve kısa, kesik adımlarla yürüyen farelere oranla daha uzun adımlar atabiliyorlardı. Ayrıca bunlar, bir ızgarayı ya da dar bir kirişi geçmek gibi duyusal motor becerilerini yine kontrol grubuna oranla daha hızlı kazandılar. Ancak, pençelerine yapışan bant parçalarını saptamakta hala başarısızdılar -ki bu normal farelerin hemen sıyırıp atacağı bir şeydir.- Çünkü bilinçli duyuları yöneten aksonlar, yeniden gelişmeye başlamalarına karşın, beyinlerindeki hedeflere ulaşacak kadar uzayamamışlardı.
    Umut verici bu sonuçlara karşın ekip, enzimin uzun sürmüş felçlere karşı sağaltıcı bir etkisinin olup olmayacağını henüz keşfedemedi. Aynı zamanda enzimin istenmeyen yan etkilerinin olup olmadığı da henüz bilinmiyor.

    Kondroitinazın hedef aldığı glikoproteinler yaralanmalara doğal bir tepki olarak üretiliyor; ama, araştırmacılar sağlıklı omuriliğin de sinirsel gelişmeyi engelleyen bileşimler yaptığını buldular. Bunlardan biri, 1980'lerde Zürich Üniversitesi'nden Martin Schvvab ve ekibince keşfedilen, Nogo diye bilinen bir protein. Araştırmacılar Nogo'nun tüm omurilik sinir liflerinin etrafını çevreleyen ve bunların sinyal iletimini kolaylaştıran miyelin adlı yalıtıcı kılıflarınca üretildiğini buldular.

    Nogo, sağlıklı hayvanlarda sinirlerin daha fazla uzamasını engelleyerek, gelişme sırasında oluşturulan uygun sinirsel bağlantıları güçlendirmeye yardımcı olabilir. Ancak, olumsuz bir yanı, Nogo'nun aynı zamanda zedelenme sonrası sinirsel filizlenmeyi de engellemesi. Schvvab'ın ekibi şimdilerde Nogo'nun etkilerini önlemenin yollarını arıyor. 1995'de yine Zürich’li araştırmacılar, bir Nogo antikorunun, farelerin hasarlı omurilikle daha iyi, daha dengeli ve daha uzun adımlarla yürümelerini sağlayan bağlantıların kurulmasına yardımcı olduğunu gösterdiler.

    2000 yılındaysa, Schvvab'ın ekibi, Stephen Strittmatter'ın Yale'deki grubu ve GlaxoSmithKline şirketinden Frank Walsh ve meslektaşları, Nogo genini insan versiyonu dahil klonlamayı başardılar. Bu gelişme, araştırmacıların, insan Nogo proteinini büyük miktarlarda üretebilmelerini, böylelikle de, bu proteine karşı antikor üretimini tetikleyebilmelerini sağladı. Bu aynı zamanda araştırmacılara, Nogo'nun, antikorların asıl hedefi olan en aktif parçalarını tanıma olanağı verdi.

    Büyük ilaç firmalarının omurilik yaralanmalarına karşı genelde ilgisiz görünmelerine karşın, Nogo yine de dikkati çekti sayılır. Bir yılı biraz aşkın bir süre önce Novartis firması, Schwab'ın Nogo antikor teknolojisine lisans verdi. Şirket, Nogo'nun çoklu doku setleşmesi, Parkinson hastalığı ve felç gibi, omurilik yaralanmalarına oranla daha fazla insanı etkileyen diğer nörolojik durumlarda da etkili olabileceği düşüncesiyle harekete geçmişti. Bu arada, Strittmatter'ın grubu geçtiğimiz yıl nöronlarda Nogo'nun işlevlerini yerine getirmek için yararlandığı bir almaç keşfetti. Yale grubu, 3 Mayıs 2002 tarihli Nature dergisinde, Nogo'nun küçük bir peptid parçasının almacı tıkayarak, omurilik hasarlı farelerde hem sinirlerin yeniden gelişmesini, hem de yitirilmiş işlevlerin geri gelmesini sağlayabileceğini gösterdi. Sonuçlar, almacı Nogo'yu baskılayacak küçük bir ilaç için olası bir hedef haline getiriyor. Böyle bir baskılayıcı, ilaç firmaları için çekici olabilir; çünkü, bu doğrudan omuriliğe verilmesi gereken protein ve antikorların aksine, hap gibi yutulabilirdi.

    Aslında, yeni bilgiler Nogo almacını baskılamanın, Nogo'nun kendisini hedeflemekten çok daha etkili olabileceğini gösterdi. 27 Haziran'da Strittmatter'ın ekibi miyelin bağlantılı glikoprotein (MAG) diye bilinen bir büyüme baskılayıcısının Nogo almacına bağlandığını gösterdi. New York City Üniversitesi Hunter Koleji'nden Marie Filbin ve meslektaşları 28 Haziran'da Afeuran'da online yayınlanan çalışmalarıyla MAG'in Nogo almacı yoluyla etki yaptığı konusunda ek kanıtlar getirdiler. Ayrıca, Harvard'dan Zehgang He ve meslektaşları da Nature'm 27 Haziran sayısında bu almacın aynı zamanda, bir üçüncü miyelin türevli baskılayıcı olan oligodendrosit miyelin gliko-proteinin yapışacağı bir bağlantı bölgesi olduğunu bildirdiler. Bu nedenle, Nogo almacını tıkamak, sinir gelişimini engelleyen tüm engelleyici faktörleri etkisiz kılabilecek.

    Küçük moleküller kullanarak uygulanabilecek "bilimkurgusal" bir olası tedavi önerisi de Filbin'in ekibinden geldi. Aynı grubun bir önceki çalışması, hücrelerin iç sinyal yollarında bulunan bir molekül olan döngüsel AMP'nin Nogo ve MAG gibi büyüme baskılayıcılarının üstesinden gelerek, sinir hücrelerinin büyümelerini teşvik ettiğini göstermişti. Araştırmacılar bunun tam olarak nasıl gerçekleştiğini bulmaya çalışıyorlar. Ancak, Neuron'un 13 Haziran sayısında anlatılan deneyler, herhangi bir hasardan önce farelerin omur sinirlerinin hücre gövdelerine enjekte edilen döngüsel AMP'nin, beyne giden sinir dallarının yeniden üretilmesine neden olduğunu gösterdi. Filbin, bu enjeksiyonların yaralanma sonrasında verildiğinde de işe yarayacağını tahmin ediyor.

    Köprü Kurma

    Bununla beraber, hasar ağır olduğunda baskılayıcıların önünü bakmak muhtemelen yeterli olmayacak. Yeniden canlandırılmış sinirler hala zor bir bariyerden geçmek zorunda kalacaklar: yoğun, elastiki yara izi dokularına ek olarak iltihabi süreçler sonucu ortaya çıkan geniş, sıvı dolu baloncuklar.

    Raisman'in meslektaşlarıyla yaptığı çalışma, nöronların burundan alınıp omuriliğin kesik uçlarını birbirine bağlayacak bir doku köprüsü yoluyla "aldatılarak" bu çetin araziden geçirilebileceğini gösterdi. Koku sinirleri ne zaman hasar görseler (örneğin, bir grip virüsüyle karşılaşıldığında ya da kuvvetli bir çözücünün teneffüs edildiği durumlarda) kendiliklerinden yeniden ürerler ve koku duyusu için gerekli olan bağlantıları yapmak için beyne ulaşırlar. Raisman bu hücrelerin, koklama duyusu sistemine özgü destek hücrelerinin oluşturduğu bir iskele üzerinden aksonlarını uzatarak büyüdüklerini keşfetti.

    1990'ların ortalarında, Raisman ve meslektaşları omuriliği zedelenmiş farelere, bu kılıflandırıcı koku hücrelerini naklettiler. Bu nakil sadece sinir liflerinin yaralı bölgeyi aşmasını değil, ayrıca farelerin ön ayaklarıyla yiyeceğe uzana-bilmelerini sağladı. Henüz yayımlanmamış bir çalışmadaysa araştırmacılar, naklin, kesik nöronların tırmanma gibi, kemirgenin tüm vücudunun hareketini gerektiren çok kompleks bir eylem için gerekli olan bağlantıların oluşmasını sağladığını gösterdiler. Bundan da öte, yapı iskelesi yaralanmanın üzerinden 6 ay sonra takılmış olsa bile çalışıyordu.

    Şimdi Raisman insanların koklama duyusu kılıflandırıcı hücrelerini, benzer özellikler taşıyıp taşımadıklarını anlamak için farelere aşılıyor ve Londra'daki sinir cerrahları ile işbirliği içinde yürütülecek küçük klinik deneyler için planlar yapıyor.

    Kök hücrelerini de içeren diğer hücre tipleri de etkili yapı iskeleleri oluşturabilirler. Stockholm'daki Karolinska Enstitüsü'nden Lars Olson ve meslektaşları, kıkırdak ve kemiğe dönüşebilen bir çeşit kök hücre olan kemik iliği stromal hücreleriyle umut verici sonuçlar elde ettiler. Olson'un ekibi omuriliği zedelenmiş farelere bu hücreleri nakletti ve hücrelerin yaralı bölgeyi kateden kümeler oluşturarak sinir büyümesini teşvik eden bir ortam yarattıklarını gördüler. Doku nakli yaralanmadan l hafta sonra yapılırsa, hücreler farelerin kaba bir şekilde de olsa yürüme becerilerini yeniden kazanmalarına yardımcı oluyor.

    Boşlukları Tıkamak

    Yeni sinir geliştirme üzerine bu kadar odaklanılmasına karşın, zedelenmiş omurilikte kayda değer bir iyileşme için kopmuş sinirleri yeniden inşa etmek her zaman gerekli olmayabilir. İnsanlarda görülen omurilik zedelenmelerinin yarıdan fazlasında omurdaki liflerin tamamı değil, birkaçı kopmuş durumdadır. Böyle durumlarda sağlam kalan liflerin işlevlerini geliştirmek umut verici bir yol olabilir. Bu Acorda şirketince benimsenen bir yaklaşım. Şirketin araştırma şefi Andrevv Blight, 1980'lerde kazada sağlam kalmış liflerin miyelin kılıflarının da çoğu kez hasara uğramış olduğunu, bunun da sinirlerin sinyal iletimi yeteneklerini bozduğunu keşfetti.

    Miyelinin görevlerinden biri sinir hücrelerinde, açık olması halinde potasyum iyonlarının dışarıya kaçacağı kanalları kapatmaktır. Bu, akımın hücrelerden sızarak sinyal iletiminin engellenmesini önler.

    Acorda, nöron aksonları üzerindeki parçalı miyelin kılıfları arasındaki boşluklarda akson lifleri üzerindeki potasyum kanallarını tıkayarak, iyon kaçışını önleyen fampridine adlı (kimyasal olarak 4-aminopyridin, ya da 4-AP olarak adlandırılan) bir ilaç geliştirdi. Daha sonra New York Üniversitesi'nden Blight ve ekibi, omuriliği zedelenmiş kedilere verilen 4-AP'nin, sağlam kalan nöronların elektrik tepilerini yönetme kabiliyetlerini onardığını ve kedilerin kaslarında normal bir elektrik aktivitesini uyardığını gösterdiler. 1991 yılındaysa bu tedavinin, araba kazası ya da omurilik disklerindeki kırılmalar sonrası felç olan köpeklerde mesane ve duyumsal işlevleri olduğu kadar, ayakta durma ve yürüme yeteneklerini de geliştirebileceğini gösterdiler.

    Acorda, yaklaşık 5 yıl önce insanlar üzerindeki denemelerine başladı ve yöntemi bu tarihten beri 200'den fazla hasta üzerinde uyguladı. Fampridine, hastaların duyusal ve motor işlevlerini çok fazla geliştirmedi, ama bazı hastalarda, spastikliği, kol ve bacaklarda katılaşmayı ve istem dışı burkulmayı kayda değer ölçüde azalttı. İlaç, aynı zamanda, uygulandığı hastaların kontrol grubundakilere oranla mesane, bağırsak ve cinsel faaliyetlerini de geliştirdi. Şimdiye kadar tek kayda değer yan etki, bileşim aynı zamanda sağlıklı nöronların da duyarlılığını artırdığı için ortaya çıkan, küçük bir nöbet riski. İlacın insanlar üzerindeki büyük ölçekli denemelerine Haziran'da başlandı.

    Cohen, şirketinin gelecekte kısmi faydalardan çok daha fazlasını sağlayan yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine yardımcı olacağını umuyor ve Acorda'nın omurilik zedelenmeleri tedavilerinin denenmesi için dünyanın en büyük hayvan deneyleri tesisi olduğunu söylüyor. Araştırmacılar burada ellerindeki bileşimleri yüzlerce fare üzerinde deneyip, olası bir tedavi için açık, kesin ve istatistiksel cevaplar elde edebilecekler.

    Doğru Bileşim

    Akson yenilenmesinin baskılanması.
    a) Miyelinde bulunan akson baskılayıcılar, örneğin, Nogo proteini, yaralanmamış merkez sinir sisteminde aksonların uzamasını önler, B) Yaralanmadan sonra, zedelenmiş miyelin ve oligodendrosit hücreleri sinirin onarılmasını engeller.

    Araştırmacıların çoğu, tek başına hiçbir tedavi yolunun omurilik yaralanmalarını iyileştirebileceğine inanmıyor. Bunun yerine, yaralanmış omurilikte var olup, sinirlerin yeniden gelişmesini önlediğine inanılan engellerin ortadan kaldırılması için farklı çözümlerin birlikte uygulanmasını öneriyorlar. Olson "açıkçası bir tek mükemmel tedavi değil, tedavi bileşimlerinin arayışı içindeyiz" diyor. Örneğin yaralı bölge üzerinden hücreli bir köprü kurmak, bir nöronun kendine özgü büyüme kapasitesini artırmak için protein büyüme faktörlerinin uygulanması ve yara dokularını eriten enzimlerin bırakılması gerekiyor. Nogo gibi baskılayıcı faktörlerin etkilerini nötrleştirmek için antikor ve küçük moleküller de karışıma eklenmeli.

    Georgetovvn Üniversitesi'nde omurilik üzerine araştırmalar yapan Bregman ve meslektaşları, büyüme faktörlerinin hasarlı bölgeye aşılanması ve verilmesiyle cenin omurilik dokusundan yapılma yapı iskelesi yöntemlerini birleştirerek, bu alandaki en umut verici çalışmalardan birini yaptılar. Sonuç olarak bu bileşimin, büyüme faktörlerinin ya da cenin doku nakillerinin tek başlarına yaptıklarından çok daha ileri düzeyde nöralrejenerasyona yol açtığını gördüler. Ayrıca geçen Aralık ayında, Bregman'ın ekibi Journal of Neuroscience'da bu bileşik tedaviyi farelerdeki bir yaralanmadan 2 ila 4 hafta sonra uygulamanın, hemen uygulamaya oranla, çok daha fazla iyileşme gösterdiğini bildirdiler. Geciktirilmiş tedavi, farelerin ayak değirmenlerinde yürüyebilmelerini ve merdiven çıkabilmelerini sağladı, oysa yaralanmadan hemen sonra uygulanan tedavide, fareler bunları yapamıyordu.

    Bu tür bileşik tedaviler, ancak tüm tedavi yöntemleri tek tek dikkatle denendikten sonra kliniklere ulaşabiliyor. Araştırmacılar, güncel deneysel stratejilerin herhangi birini insanlarda denemeden önce son derece dikkatli olunmasını tavsiye ediyorlar. Endişelendikleri konu, stratejilerin yarardan çok zararla sonuçlanması. Öncelikle, hastaların sağlam kalmış omurilik işlevleri ve hatta hayatları söz konusu. Güvenliği ve etkinliği tam olarak kanıtlanmamış yöntemlerin uygulanması sonucu kronik ağrılar ve daha da kötüsü felç oluşabilir. Etkisiz ameliyatlar, daha fazla işlev kaybına neden olabilir. Bu olumsuzluklara, yüksek ameliyat giderlerini, risklerini ve potansiyel ameliyat sonrası komplikasyonlarını da ekleyebiliriz.

    Sonuç olarak her ne kadar pek çok araştırmacı ve özellikle hastalar, ellerinde faydalı olacağı umulan bir tedavi yöntemi varken daha iyisinin geliştirilmesini beklemek istemiyorsa da, insanlara belli bir takım tedavi yöntemlerini önermeden önce birkaç yılın daha araştırmalarla geçmesi gerekiyor.

    Kaynak:


    Bilim ve Teknik Dergisi
    www.biltek.tubitak.gov.tr
    ekim 2002


  12. Omurilik ( Spinal Cord ) Yaralanmaları

    1. Temel İstatistikler:

    a. Her yıl yaklaşık olarak 10.000 yeni omurilik yaralanması ve yaklaşık 60 dakika da bir yeni yaralanma vardır, ortalama yaş 19 ve 3’te 2’si erkektir. Bu genç yetişkinlerin, sadece % 20’sinin tamamen rehabilite olup topluma geri kazandırıldığı akılda tutulmalıdır.

    b. Omurilik yaralanması olan ortalama bir kişi için rehabilitasyon sonu tıbbi tedavi gideri 100.000 ile 300.000 dolar arasıdır.

    c. Basınç yaraları, mesane enfeksiyonu ve kemik kırıkları gibi ikincil tıbbi problemleri için bir kişiye hayatı boyunca ilave olarak ortalama 1.2 milyon dolar harcanmaktadır.
    ( Amerikalı Paralize Veteranlar tarafından 1948’de kurulan Ulusal Omurilik Yaralanmaları Derneği )

    d. Sekonder tıbbi bakım ve rehabilitasyon giderleriyle karşılaştırıldığında kişinin sosyal hayata tekrar kazandırılmasını sağlayan ve çok etkili bir rehabilitasyon yöntemi olan scuba eğitimi çok ucuzdur.

    2. Omuriliğin Anatomisi:

    a. Bu bir scuba eğitmeni için neden önemlidir? Çünkü omurilik yaralanmaları seviyesine göre tarif edilir. Örneğin, T1 yaralanması veya L2 yaralanması gibi. Ve bu engelliliğin derecesini tayin etmeye yardım eder.

    b. Omurilik otuz bir bölgeden oluşur: sekiz servikal, on iki torasik (arka), beş lumbar, beş sakral ve bir koksiks. Bunların her biri vücudun özel bir bölümünü etkileyen ve merkezi sinir sistemi (MSS) ile bağlantısını sağlayan bir çift sinire sahiptir. MSS beyin ve omurilikten oluşmaktadır.

    c. Omuriliğin merkezi, duyusal ve motor sinir uyarılarını ileten myeline sinir lifi demetlerinden oluşur. Myeline sinir lifleri yalıtkan elektrik telleri gibidir. Myelin yalıtkanlığı sağlayan, sinir lifleri de vücudun bütün bölümleri ile beyin arasındaki motor ve duyusal uyarıları taşıyan bölümdür.

    d. Beyin ve omurilik, merkezi sinir sisteminin hassas yumuşak dokusu olan, kafatasının ve omur kemiklerinin arasında yerleşmiş , üç (3) tabaka halindeki bağ dokudan oluşan beyin zarları tarafından sarılmıştır. Beyin zarları sinir dokusunu korur ve beslenmesini sağlar.

    e. Omurilik omur (vertebra) veya omur korpusu (vertebral bodies) adı verilen omurgayı (vertebral column) oluşturan yirmibeş ( 25 ) kemik tarafından korunmaktadır.Omurga omuriliği destekler ve korur.
    Omurların yirmidört tanesi üç grup şeklinde sınıflandırılır:
    Servikal ( 7)
    Torasik ( arka ) (12)
    Lumbar ( 5)

    f. Yirmi beşincisi, omurganın sonundaki beş sakral kemiğin birleşerek tek kemik haline gelmesiyle oluşur. Omurilik bu bölgeye kadar uzamaz, L 1-2 veya yaklaşık olarak bel seviyesinde (kaburganın alt kısmı ve kalça kemiğinin üstü) sonlanır Bu bölgede sinirler dağılarak “ at kuyruğu” veya cauda equina adını alır. Her iki bacak boyunca uzanan siyatik sinir at kuyruğunun bir parçasıdır.

    3. Omurilik yaralanması nedir?

    a. Omurilikte lezyon oluşturan bir travma lezyonun alt seviyesindeki duyusal ve motor fonksiyonları engeller. Lezyon organdaki bir dokuda oluşan zararlı değişikliklerdir, omurilikteki bu durum yaralanma veya hastalık sebebiyle olur.

    b. Lezyon tam veya yarım olabilir. Tam lezyon duyusal ve motor fonksiyonların her ikisinin de kaybına neden olur. Yarım lezyonlarda ise omuriliğin sadece bir bölümünde hasar olur, bu durumda lezyonun alt seviyesinde duyusal ve/veya motor fonksiyonlar sağlam kalır

    c. Tam = yaralanma bölgesinin altında motor ve duyusal
    fonksiyonlar kayıptır. “C7 tam lezyonluyum.”

    Yarım = motor ve duyusal fonksiyonların bazıları kayıptır.
    “T4 yarım lezyonluyum.”

    Güçlü Kuad = kuadriplejikte vücudun üst bölümünün fonksiyonları vardır, “kendilerini itebilir veya ayakta durabilirler.

    Hi Para (yüksek paralizi) = T1’den T4’e; vücuttaki kasların kaybı nedeniyle denge bozukluğu ve daha ileri derecede engellilik vardır.

    4. Omurilik yaralanmalarının nedeni nedir?

    a. Travma, yaralanma sonucu oluşur. Travmatik omurilik yaralanmalarının nedenleri, sıklığına göre: otomobil kazaları, düşme, silah yaralanmaları ve sığ sularda dalma (yılda en az 2000)

    b. Polio (çocuk felci), Multipl Skleroz (MS) ve Guillian Barre (GB) gibi enfeksiyonlar

    c. Spina Bifida gibi doğumsal deformasyonlar (doğum hataları) dır.

    5. Omurilik yaralanmalarının etkileri:

    a. Omuriliğin travmatik yaralanmaları mesane ve bağırsak kontrolünün kaybı,
    ısı regülasyon bozukluğu, terleyememe, etkilenen bölgede dolaşımın azalması,
    titreme ve yorgunluğa karşı eğilimin artması gibi duyusal ve/veya motor fonksiyonların kaybına neden olabilir. Deride dekübit adı verilen ülserler (yaralar) gelişebilir.

    b. Polio sadece motor fonksiyonlar ile ilgili olan spinal sinirleri etkileyen bir virüstür. Genellikle vücudun alt bölgesindeki, T10 ve altı, motor fonksiyonların kaybına neden olur. Polio hissetmek, terlemek, ısı regülasyonu veya mesane ve bağırsak kontrolü gibi duyusal fonksiyonları ETKİLEMEZ. Dolaşım azalır, bu nedenle titreme ve yorgunluğa karşı eğilim ve dekübit gelişimine yatkınlık artar.

    c. Gullian Barre’nin etkisi kol, el, gövde ve bacaktaki bütün kasların da etkilenmesi dışında polio ile aynıdır. Sadece motor fonksiyonlar etkilenir. Fakat kaybolan bu motor fonksiyonlar kaslarda zayıflık bırakarak bir miktar geri dönebilir. GB omurilik yaralanması değildir, daha çok periferik sinirleri etkiler.

    ç. Multipl Skleroz genel kas zayıflığına, ısıya karşı aşırı hassasiyete, yorgunluğa ve kuvvet kaybına neden olur. İlerlemiş vakalarda tekerlekli sandalye gerekebilir, mesane ve bağırsak fonksiyonları etkilenebilir.

    d. Spina bifida omur birleşimlerindeki bozukluktur, genellikle lumbar bölgedeki iki omurun tam olarak birleşmemesi sonucu oluşur. Her yıl yaklaşık olarak 8000 bebek Spina Bifida ile doğar. Hafif vakalarda fonksiyonel bozukluk yoktur, fakat ağır vakalarda, mesane ve bağırsak kontrolü kaybı, dolaşımın azalması, titreme, yorgunluğa eğilim ve dekübit oluşma potansiyeli gibi motor ve/veya duyusal kayıplar olabilir. Bu etkiler travmatik omurilik yaralanmalarıyla aynıdır.
    Spina Bifida’nın en sık görülen nedenleri, fetusta omuriliğin oluştuğu hamileliğin 2.ci trimesterinde (4 ve 6. aylar arası) annenin kullandığı ilaçlar veya bu aylarda anneden bulaşan virüslerdir. İki tip virüs, kızamık ve sito megalovirüs anneden bulaşarak Spina Bifida’ya neden olur. Sitomegalovirüs çok yaygındır, nezleye benzer belirtilere neden olur veya hiç semptomu olmaz.
    Bazı durumlarda omuriliğim bir parçası öne çıkabilir:
    • Beyin zarlarının protrüzyonu - omurilik fonksiyonlarını engeller, bu meningosel diye adlandırılır.
    • Omuriliğin ve beyin zarlarının birlikte protrüzyonu, bu ikisi arasında,
    daha ağır olandır, meningomiyelosel diye adlandırılır.

    6. Omurilik yaralanması sonucu oluşan engelliliğinin sınıflandırılması:

    • Kuadripleji
    • Parapleji
    • Hemipleji

    a. Kuadripleji: Bu terim bütün kol ve bacakların etkilendiğini belirtir. Kuadripleji, omurilik C1’den C7’ye servikal bölgeden yaralandığı zaman oluşur.

    1) C7 nin altındaki yaralanmalarda üst ekstremite (kollar) sağlamdır ve parapleji oluşur.

    2) C1 ile T2 arasındaki bölgede oluşan yaralanmalarda solunum fonksiyonları, nefes alma, ısı regülasyonu, terleme yetisi bozulur ve mass refleks ( tüm vücutta katılaşma) olur.

    3) C4 ve üzerindeki yaralanmalar bazen mekanik ventilayona kadar gidebilen solunum fonksiyon bozukluklarına neden olabilir. Eğer solunum fonksiyonları VARSA , kişi SCUBA eğitimine aday olabilir, eğer mekanik ventilasyon gerekiyora kişi SCUBA eğitimi için aday olamaz. [Örnek sınıfta tartışıldı: Craig, bir C3 kuad, solunum fonksiyonları azalmıştı ve siddetli mass refleksi vardı, fakat uygun eğitim ve yardımla dalışa tamamiyle uygun hale geldi.

    4) C5, C6 ve C7 de oluşan yaralanmalarda , kişi genellikle kendine bakabilir ve SCUBA eğitimi için KABUL EDİLEBİLİR, bununla birlikte, kolların ve solunum fonksiyonlarının etkilenmesi nedeniyle yeterlilik kişiye göre değişken olabilir. C6 en sık görülendir ve bütün omuz fonksiyonları sağlamdır.
    Örnek: Dan ve Gail evlidir, her ikisinin de profesyonel kariyeri vardır ve her ikisi de kuadriplejiktir. Gail lisanslı bir pilottur, pilot lisansına sahip ilk kuadriplejik kadındır, ve Dan eğlence için model arabalar yarıştırır. Her ikisi de mükemmel dalgıçlardır, sık sık dalış ve diğer tatil aktiviteleri için seyahat ederler.

    5) Yaralanmanın allt seviyesinde ısı regülasyonu ve terleme yetisi kaybı oluşabilir. Sıcak bir günde daha hızlı ısınabilirler, sprey şişesi veya nemli havluyla serinletmek etkili olacaktır. Bunun farkında olmak çok önemlidir bunun için hazır olunuz ve öğrencilerle açıkca tartışınız.
    Paraplejik, hastalık veya kaza sonucu omuriliğinde yaralanma nedeniyle gövdesinin bir bölümü ve alt ekstremitesi (bacakları) paralize olan kişidir. Kuadriplejikte (tetraplejik olarak da adlandırılır) ilave olarak ellerin paralizi ve kolların kısmi paralizi vardır. Pekçok paraplejik ve kuadriplejikte yaralanmanın alt seviyesinde duyu kaybı, mesane ve bağırsak kontrolü kaybı vardır.
    Omurilik yaralanması olan bir kişi paraplejik veya kuadriplejik olabilir. Omurilik yaralanmalarının oluşturduğu engeller lokalizasyonuna göre adlandırılır; örneğin, C4-5 kuadriplejik. Parapleji T1 veya daha aşağı seviyedeki yaralanmalar, kuadripleji ise C7 veya daha üst seviyelerdeki yaralanmalar sonucu oluşur.

    6) Kollarında etkilenmiş olması nedeniyle kuadriplejikler tekerlekli sandalyelerinden transferlerinde, yüzmede ve ekipman kullanımında yardıma ihtiyaç duyarlar. Önlem: Taşınmalarına yardım ederken TEK BAŞINIZA YAPMAYIN. Birisinin size yardım etmesini sağlayın. Birisini uygun olmayan bir şekilde kaldırırken belinizi ciddi bir şekilde incitmeniz çok kolaydır

    7) Kuadriplejiklerde öksürük refleksi azalmıştır; ve su yutmaları boğulmalarına neden olabilir. Eğer öksürürse, o kişi sizinle konuşmak istiyor demektir. Anksiyete öksürüğü baskılar. Konuşmak anksiyetenin azalmasına yardım eder. Eğer kişi düzelemiyorsa “pasif (quad) öksürük” yaptırılması gerekir. “pasif öksürük” temel olarak bir Heimlich manevrasıdır. Öksürük refleksi azalmış kişilerle 22 yıllık öğretmenlik ve dalış hayatında Gatacre bu tip yardım gerektiren hiçkimseyle karşılaşmamıştır.

    b. Parapleji: Alt ekstremitilerin etkilendiğini belirtir. Omuriliğin T1 ile L arasındaki yaralanmalarında parapleji oluşur.

    1) T2 ve T1 de olan yaralanmalar, solunum fonksiyonlarının azalmasına, ısı regülasyonu ve terleme yetisinin bozulmasına, ve mass reflekse ( bütün vücutta katılaşma ) neden olur. Bu nedenle kuadriplejiklere gösterilen özenin paraplejiklere de gösterilmesi gereklidir.

    2) Yaralanmanın yerine ve doğasına göre tüm gövdeden alt ekstremitilere doğru motor ve/veya duyusal fonksiyonların tam veya yarım kaydı olabilir, bu nedenle yeterlilik büyük değişiklikler gösterebilir. Bazıları destekle hatta yardım almadan yürüyebilirler. T1 ile T6 arasındaki üst seviye yaralanmarında, ağır engelliliğe neden olabilen, dengeyi ve hareketliliği etkileyen vücut kontrolü kaybolabilir.

    3) Dolaşımın azalması titreme ve yorgunluğa karşı eğilimi arttırır, bu nedenle kuadlara gösterilen dikkat onlara da gösterilmelidir.

    c. Kuadriplejik ve Paraplejiklerin her ikisi için

    1) Dolaşımın azalması iyileşme sürecini geciktirir ve Dekübit adı verilen özel problemlere neden olur. Bu ülserlerin iyileşmesi aylar alabilir, ve hatta hastaneye yatış gerektirebilir.

    a) Nedenleri: Ezikler, yanıklar, derinin sıyrılması, uzun süre oturma
    sebebiyle oluşan basınç yaraları sık karşılaşılan nedenlerdir.
    B) Oluşum Nedenleri: Korunmasız ayak ve bacakları havuz veya açık
    denizde yerde sürüme, güverteye veya havuza çok sert bir şekilde inme, bulutlu bir günde bile oluşabilen güneş yanıkları, sert yüzeyler üzerinde oturma veya sadece uzun süre oturma. Sert bir yüzeyde kısa bir süre oturma bile dekübite neden olabilir. Onları dekübitlerden korumak için minderlerin neden bu kadar önemli olduğunu gösterir,. Minderler 400$’dan daha pahallı olabilir.
    Çözüm: Minderleri nemden koruyunuz ve kaybetmeyiniz, sürekli kullanım için uygun olduklarından emin olunuz. Kişinin düzenli aralıklarla “kalçalarını kaldırma” ihtiyaçlarına karşı duyarlı olunuz. Çoğu kollarını ve bacaklarını hissetmez, bu nedenle bacaklarını ve ayaklarını sarınız. Dalgıçlar daima ıslak giysi, botlar, tenis ayakkabıları ( çoraplar farkedilmeden çıkabilir ), ve kalın pantolonlar gibi koruyucu kıyafetler giymelidir.
    İleri Tedavi: Çizikler, kesiler ve sıyrıklar Neosporin gibi ŞEKER ve ANTİBİYOTİK krem karışımı ile tedavi edilebilirler. Enfeksiyonu önlemek ve iyileşmeyi hızlandırmak için açık yaraya şeker pastası ( koyu kıvamlı merhem) uygulayınız. Şeker yarayı dehidrate eder ve iyileşmenin ilk evresi olan granulasyonun başlamasına yardım eder.

    2) Mesane kontrolü etkilenebilir.Hangi durumlarda bacak torbası adı verilen idrar toplama torbaları takılabilir.

    • Erkekler gizmo adı verilen eksternal kondom katater veya indwelling (kanüllü) katater ile bacak torbası kullanabilir. Kuadlar ellerini kullanamadıkları için kanüllü katater daha uygun olabilir. Son olarak, aralıklı kataterize olup bacak torbası kullanmayabilirler.

    • Kadınlar kanüllü katater ile bacak torbası kullanabilirler veya aralıklı kataterizasyon yaparak bacak torbası kullanmayabilirler. Bacak torbası kullanan dalgıçlar dalış sırasında bacak torbalarını giysilerinin altında taşırlar.

    • Bacak torbalarının idrarın kataterden mesaneye geri kaçmasını önleyen tek yönlü titreşimli kapakları vardır. Derindeki basınç altında bile bacak torbaları problemsiz dolabilir.

    3) Bağırsak kontrolü vücudun anal bölgesindeki duyu kaybı nedeniyle etkilenebilir, ve sifinkter kasların kontrolü azalır. Normal bağırsak hareketleri anal bölgenin duyusal uyarımı ile başlar, kişi tuvalete gitme ihtiyacı “hisseder” , ve gider. Kas kontrolü ve his olmadan bağırsak hareketleri istemli olarak başlatılamaz, bu nedenle kişi bunu “manuel” olarak başlatmalıdır.
    Eğer kişi ellerini kullanıyorsa, ameliyat eldiveni giyip kayganlaştırıcı bir jel sürerek parmağı ile akışı başlatacaktır. Eğer elini kullanamıyorsa, (kuad ise), akımı başlatmak için kayganlaştırarak “dill stick” kullanacaktır. Tuvaletlerdeki “riser ( kalkmaya yardımcı raylar)” ların olmasının nedeni ellerini uygun pozisyona getirmeleri içindir. Ayrıca bağırsak hareketlerine yardım etmek için hafif laksatif kullanımına da ihtiyaç duyabilirler.
    Bağırsaktaki kas aktivitelerinin azalması da bağırsak aktivitelerini yavaşlatır ve kişinin bağırsak hareketlerinin tamamlanmasına kadar tuvalette bir yada birkaç saat kalmasına neden olur. Bu nedenle riserlarla (kalkmaya yardımcı raylar) birlikte bir yumuşak tuvalet oturağı veya “commode sandalye” adı verilen ikinci bir tekerlekli sandalye getirirler.

    4) Artmış refleksler kuadriplejik ve paraplejiklerin her ikisinde de görülebilir. Spinal refleksler nedeniyle diz refleksi, bacak sertliği ve bütün vücutta mass refleksi olur ve bir iki dakika sürebilir. Bu kas tonusu için iyidir fakat bazen spasmlar çok ağrılı ve zordur.

    5) Kan basıncında düşme ( Ortostatik Hipotansiyon ) dalgıç oturma pozisyonuna gelirken veya çok hızlı kalkarken pozisyon değişikliğine “yavaşlamış adaptasyon” nedeniye oluşur.

    • Çoğunlukla T2 seviyesinde ve üzerinde, solunum fonksiyonlarının, ısı regülasyonunun, mass refleksin ( tüm vucut katılaşması ) ve terleme yetisinin etkilendigi seviyede oluşur.

    • Semptomlar: Sersemlik, başdönmesi, baygınlık hissi ve bilinç kaybı. Eğer uygun önlem alınmazsa beyin hasarına neden olabilir.

    • Tedavi : Kendini iyi hissedene kadar sırtını aşağıya indirip ayaklarını kalp seviyesinin üzerine kaldırınız. Çoğu vakada bu yeterli tedavidir.

    6) Yüksek kan baıncı ( otonomik disrefleksi ( hiperrefleksi) T6 üzerindeki seviyelerde yaralanması olan kişilerde görülür.

    • Nedeni: Gergin mesane, fekal kitle, ısı ve ağrı uyarısı gibi “uyarılara” karşı oluşan refleks cevap nedeniyle oluşur.

    • Septomlar: Özellikle alında terleme, goose bumps, burun tıkanıklığı, başağrısı, önce hızlı sonra yavaş nabız.

    • Tedavi: Kişi kan basıncını düşürmek için dik pozisyona getirilmeli, mesane boşaltılmalı, mümkünse bağırsaklar. Botların içinde baş parmağın bükülmesi, testislerin uygunsuz yerleşimi veya rahatsız bir objenin üzerine oturmak gibi fark edilmemiş bir yaralanma (ağrı), olup olmadığını kontrol ediniz Kişiler genellikle Otonomik Disrefleksinin semptomlarını çabucak farkederler ve nedenini aramaya başlarlar. Bu çok sık görülür fakat çoğu vakada nedeni yok ederek tedavi etmek kolaydır.

    d. Hemipleji vücudun tek tarafının etkilendiğini belirtir. Bu çok seyrek olarak omurilik yaralanmaları nedeniyle olur, fakat paralize neden olması dolayısıyla burada ele alındı.

    1) Hemipleji, nöbet, kan pıhtısı, emboli veya travmatik yaralanma gibi beyin travmaları sonucu oluşur. Polio veya travma gibi omurilik yaralanmaları sonucu görülmesi seyrek olmasına rağmen olabilir.

    2) Beyin travması olması sebebiyle baygınlık ve öğrenme bozukluğu gibi ek yetersizliklerde olabilir.

    Kaynak:


    Ercan Tutal
    www.tedsem.org


  13. Tıp Dışı Tedaviler

    Modern tıbbın reddettiği, alternatif bile sayılmayacak yöntemler, kısa süreli yararlarının yanında çoğunlukla çok ciddi olumsuzluklara yol açıyor.

    Bu tıp dışı yöntemler şunlar :

    “Koparırcasına çekilerek yapılan tedaviler”

    Kısaca bel çekme denilen ve hem en sık yapılan hem de en riskli tedavi yöntemlerinden biridir. Halk arasında “çıkıkçı” denilen kişilerce uygulanan tedavi ilerleyen yıllarda son derece ciddi komplikasyonlara yol açabiliyor. Çıkıkçıların uyguladıkları tedaviler arasında birinci sırayı “bel çekme” alıyor. Kuyruk sokumunda, ani düşmelere bağlı olarak veya kadınlarda doğum sonrasında sıkça görülen kuyruk sokumu eğrilikleri, çıkıkçılar tarafından yalan yanlış yöntemlerle iyileştirilmeye çalışılıyor. Bu ise hastayı iyileştirmek yerine çok daha ciddi problemlerle karşı karşıya bırakıyor.

    “Bel çekme’de” kişi bir zemine yatırılarak, beline bağlanan palaskalar hızla çekilir. Bu arada bir başka kişi tarafından da dizler sıkıca yere bastırılarak karşı kuvvet uygulanır. Bu arada sıkışmış veya fıtıklaşmış disk yerine oturur. Hasta geçici olarak rahatlar, ama uygulama ehil ellerde yapılmadığından genelde tekrarlar. Bu arada şiddetli çekimin sonucu olarak bazen omurilik içinde kanamalar, disk parçalarının omurilik kanalına düşmesi, hatta omurilikte kısmi parçalanma ile görülen kısmi felç durumu ile karşılaşmak olasıdır. Sırt çiğneme de evlerimizde çoğumuzun bilinçsizce uyguladığı yanlış tedaviler arasında yer alıyor. Oysa bu da bele bilinçsizce binen yüke bağlı olarak çeşitli komplikasyonlara neden oluyor.

    “Gıda maddeleri ile yapılan tedaviler”

    * Et Bağlama : Özellikle düşme, çarpma gibi durumlarda, bazen romatizmal hastalıklarda veya kuyruk kaldırma işleminden önce bir biftek diliminin sıkıca bele bağlanması önerilir. Gerçekten de ette bulanan bazı enzimlerin cilt dokusuna geçecek, dokuları yumuşattığı ve ağrıyı dindirdiği biliniyor. Ancak bu arada çürüyen ette bulunabilecek mikroorganizmaların yol açacağı komplikasyonları da akıldan çıkarmamak gerekiyor.

    * Zeytinyağı, balık yağı sürme : Ağrılı bölgelerin ovulmasını kolaylaştırdığı biliniyor. Ancak hijyenik bir yöntem olmadığını da unutmamak gerekiyor.

    *Bal-kekik-kuru üzüm hamur uygulaması : Genelde ısıtılarak ağrılı bölgeye yapıştırılır. Bir takım enzimatik faaliyetleri hızlandırıyor. Ancak yine de anti hijyenik bir yöntem olduğunu unutmamak gerekiyor.

    * Nohut tedavisi : En ilkel yöntemlerden biri. Ağrılı bölgeye bir jiletle yarık açılarak içine nohut dolduruluyor. Zamanla nohut şişip çürüyerek, enfeksiyonlara neden oluyor. Ağrılar geçmediği gibi iyileşmeyen enfeksiyonun etkisiyle çok daha ciddi sonuçlarla karşılaşılıyor.

    “Yakıtlarla yapılan tedaviler”

    Ağrılı bölgelere gaz veya ispirto sürmek ülkemizde çok sık uygulanan yöntemler arasında yer alıyor. Oysa bu yakıtlar ciltte tahrişlere neden olur. Aşırı tahrişe bağlı olarak, özellikle hassas ve alerjik ciltlerde soyulmalar, kabarmalar, hatta güç iyileşen sulu-iltihaplı yaralar meydana gelebilir. Ağrılı bölgeye kömür bağlamak da yine en yanlış tedaviler arasında.

    “Tahrip edici bitkilerle yapılan tedaviler”

    Bazı bitkiler doğru şekilde kullanıldıklarında yararlı sonuçlar alındığı biliniyor. Ancak aynı sentetik ilaçlardaki gibi bitkisel ilaçların da uzun süreli deneylerle sınanması, test edilmesi ve ancak bundan sonra tedaviye başlanması gerekiyor. Modern tıbba uygun biçimde yaratılan ilaçların şifa dağıtacağı göz ardı edilemeyeceği gibi, bilinçsiz bir kullanımın, ölümle sonuçlanabilecek ciddi riskler taşıdığını da unutmamak gerek.

    “Hayvanlarla yapılan romatizma tedavileri”

    * Yılan ısırtma : Romatizması olan şahısın ağrılı bölgesine özel olarak yetiştirilmiş yılan konuluyor. Yılan ağrılı bölgeyi bularak, burayı sokuyor. Eğer hasta ölmezse (?!) ağrının geçtiği iddia ediliyor.

    * Sülük çektirme : Halk tıbbında pek geçerli bir yöntem olan “sülük çektirme” yönteminde, sülükte bulunan bazı enzimlerin etkisinden faydalanılıyor. Sülük ağrılı bölgenin üstüne konuluyor. Hayvan doyana kadar buradaki kanı emiyor. Bu işlemin ilkelliğinin yanı sıra, akan kanın durmaması, hayvandan bulaşabilecek mikroorganizmalar sonucu görülebilecek enfeksiyon riskini de unutmamak gerekiyor. Ayrıca aynı sülük birden fazla kişide kullanılırsa, aynı hastalık kolaylıkla diğer kişiye de geçecektir.

    * Arı sokturma : Romatizmal ağrılı bölgenin arıya sokturulması da yine en eski yöntemlerden biri. Ağrılı bölge, kanatlarından tutularak birkaç arıya zorla sokturuluyor ve sokulan bölgede reaksiyon meydana geliyor. Ağrı kesici özelliği olan bu işlem, alerjik bünyeli bir kişide anafilaktik şoka neden olarak hastayı ölümle buluşturabilir.

    * Kirli yün ve post tedavisi : Çok yaygın bir romatizma tedavisidir. Hijyenik şartlardan yoksun oluşunun yanı sıra, tüylerin içinde bulunan parazitlerin yol açacağı enfeksiyonları da unutmamak gerekir.

    “Kesici aletlerle ağrılı bölgeyi delme veya kesme”

    Cildin, jilet, iğne, bıçak gibi kesici aletlerle çizilerek pis kanın akıtılması inancına dayanan bir yöntemdir. Bazı kimseler daha da ileri giderek vakumlu tertibatlarla kanı emdirirler. Oysa bu uygulama vücuda her türlü mikrobun girmesine olanak tanır. Sterilizasyondan bütünüyle uzak bir yöntem olduğu için, hastayı akla bile gelmeyecek yeni hastalıklarla karşı karşıya bırakır.

    “Dinsel, folklorik ve diğer tedavi yöntemleri”

    Tabii bir de okuyup üfletilip, muska yazarak şifa dağıttığını ileri sürenler var. Gerçekte din sömürüsü ile şifa simsarlığı yapan bu insanlar tesadüfi ve çoğu uygulanan diğer tedavilerin sonucunda ortaya çıkan iyileşmeyi kendilerine mal ederler.

    Kaynak:




  14. Omurilik Felçli Hastalarda Psikolojik Sorunlar

    Hastalık, tıbbi olarak fizyopatolojik ve organik süreçleri içerirken, kişi için biyolojik, sosyal, psikolojik, çevresel, ailesel, psikososyal ve psikoseksüel anlamı olan bir kriz dönemidir şeklinde tanımlanmaktadır.

    Hastalar hastanede yatmaktan hoşlanmazlar, yaşamlarını etkileyen olumsuz gelişmeler nedeniyle ağlayabilirler, depresyona girebilirler bunlar doğal tepkilerdir.

    Ciddi bir fiziksel hastalık benlik saygısını, kimlik duygusunu, iş ve aile yaşamını etkileyen olumsuz bir kaynaktır. Hastalığın kişi için ne anlama geldiği önemlidir. Bunun yanı sıra kişinin kendine özgü çatışmalarına, kişiliğine, hastalığın etkileme alanlarına ve şiddetine göre değişiklik gösterir. Kişide hastalığa tepki olarak kontrol yitimi ve çaresizlik duygusu, korku ve öfke ortaya çıkar. Bu öfkeyi genelde suçluluk duyguları ve cezalandırılma korkuları izler. Hastalar hastanede yatmaktan hoşlanmazlar, yaşamlarını etkileyen olumsuz gelişmeler nedeniyle ağlayabilirler, depresyona girebilirler bunlar doğal tepkilerdir.

    Bu olumsuz duygular kişiyi kendine yardım edecek birlerini aramaya iter. Bu istek kişinin geçmişi, şimdiki durumu, beklentileri hastalığın özellikleri ve yapılacak olanlarla sınırlı ve uyumlu olmak zorundadır.

    Karşı Karşıya Kalınan Travmanın (Hastalığın) Kişiyi Etkilemesi Şu Özelliklere Bağlıdır:

    Biyolojik Özellikler: Kalıtımsal özellikler, temel fizyolojik süreçler, işlev kaybı, etkilenen organ, hastalığın nitelik ve şiddeti, hastanın yaşı, cinsiyeti, yaşam evresi.

    Psikolojik özellikler: Hastalığın algılanma şekli, kişilik yapısı, ego savunma mekanizmaları, stresle başa çıkma yöntemleri ve strese dayanıklılık gücü, yaşam dönemi, daha önceki psikiyatrik, psikososyal uyum , yetenek ve öykü, daha önceki hastalık yaşantıları, ilişki ve deneyimleri, yaşam amaçları Psiko-sosyal özellikler: Medeni durum, aile ilişkileri ve bunun boyutları, kişisel kültürel tutumlar, değer yargıları aile ve toplumun söz konusu hatalığa karşı tutumu, kişinin mesleki, insanlar arası uyum, işlev ve beklentileridir.

    Hastalık Beraberinde Neler Getirir?

    Ani hastalık, hastaneye yatış, ölüm tehdidi, organ yitimi kişinin temel güven duygusunu zedeler. Hastalık kısıtlama ve kurallar getirir. Hastane ve hastane ortamı kişinin yaşantısındaki önemli sevilen kişi ve ortamlardan uzaklaşmasıdır. Kendisine destek veren çevreden ayrılma, yeni ortama uyum sağlama gerekir. Bu durum ayrılık kaygısı yaratır. Kişinin bağımsız hareketini engelleyen, bağımlılığına neden olan, iş ve üretkenliğini, kendini ifadesini engelleyen hastalıklarda kişinin sevdikleri kişinin ilgi, sevgi, onay ve desteğini yitireceği korkusu ağır basar.

    Vücut organ ve bölümlerini özellikle cinsel kimliği ile ilgili kayıpları, işlev kayıplarını vücuda saldırı ve güç kaybı olarak algılar.

    Boşaltım ve idrar denetiminin, konuşmanın, bağımsız hareket etmenin ya da duygu ve düşüncelerini ifade ve denetim yetisinin yitirileceği endişesi yaşanır. Bu işlemlerde aksamalar, denetim yitimi veya denetimin azalması, işlev kaybı endişelere hatta psikolojik yıkıma neden olur.

    Fiziksel hastalık, organ yitimi, artan bağımlılık, kişinin geçmişte yaptıklarından ya da yapmadıklarından dolayı bilinçdışı suçluluk duymasına neden olur.

    Omurilik Felçli Hastalarda Hangi Psikolojik Sorunlar Görülür?

    Hastalık şiddeti, etkilediği organ veya organlar ne olursa olsun şiddetine göre özgüven kaybına neden olur. Bu duyguya çökkünlük ve çaresizlik duyguları eşlik eder. Bu kaygı ve elem veren duygular devam ederse, gerekli, çevresel veya profesyonel yardım ve destek görülmezse zorlanma ile başa çıkmada başarısızlık egemen olur.

    Organ yitimine ilişkin ciddi fiziksel ve psikososyal sorunlar yaşanır. Genellikle kayıp organ yas tepkisine neden olur. Kişinin kendi kendine yeterliliği, bağımsız hareketliliği azalmıştır. Sosyal ilişkiler ve özel yaşam yeniden düzenlenmek zorundadır. Cinsel işlevlerde bozulmalar, yetersizlikler yitimler olmuştur, cinsel çekicilik zedelenmiştir. Değişen vücut imajına uyum güçlüğü görülür. İçinde bulunulan bu duruma hiç tepki gösterilmemesi, hoş olmayan duyguların uzun bir zaman sürmesi, agresif davranışlar, depresif tepkiler psikiyatrik yardım gerektirir.

    Cinsellik bir bireyin fiziksel, psikolojik ve sosyal yaşantısının önemli bir yönüdür. Cinsel aktivite sadece basit bir şekilde üreme için yapılan biyolojik bir fonksiyon değil kişiler arası duyguların iletişimine yarayan, zevk veren bir yaşantıdır diye tanımlanır.

    Omurilik yaralanmalarında; santral, periferik ve otonom sinir sistemlerinin tümü cinsel fonksiyonlarla ilgili olduğu için oluşan lezyonlar, lezyonun yeri ve şiddetine göre cinsel fonksiyonlarda kalitesinde bozulma veya yitim söz konusu olabilmektedir.

    Ayrıca barsak ve mesane yetersizliği, üriner kataterlere gereksinim duyulması söz konusudur. Omurilik felçlerinde intihar riskinin normal popülasyona göre 3 ila 6 kat daha fazla olduğu, genç yaş grubunda ve travmayı izleyen ilk 1-5 yıl içinde bu riskin daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Omurilik felçli hastaların psikolojik ve cinsel sorunları ile yapılacak çalışma, hasta ile cinsel ve cinsel olmayan tüm kayıpların, gereksinimlerin ve yapılabileceklerin tümünü görüşmek, paylaşmak, yeni yaşam düzeni, bu düzene uyum için destek vermektir.

    Bu destek, Bireysel danışmanlık Grup terapileri, Aile danışmanlığı Meslek eğitimi, işe uyum programı şeklinde olabilir.

    Kaynak:

    Uzm. Psk. Gülden UMURTAK


  15. Omurilik Yaralanması ve Tedavisi

    1- Genel anlamda sinir sistemi ve omurilik nedir? Vücutta nasıl çalışır ve ne işe yararlar?

    Cevap: Sinir sistemi ;bir komuta merkezi (beyin) ve komut aktarıcılardan (omurilik ve sinir kökleri)oluşan karmaşık bir yapıdır.Beyinde tasarlanan veya otomatik olarak iletilmesi planlanan komutlar omurilik ve sinir kökleri vasıtasıyla ‘uç organ’lara (kaslar,diafram,salgı bezleri..)iletilir.

    2- Omurilik yaralanması nedir? Nasıl oluşur? “Bası” ve “kesi” kavramları nedir? Aralarındaki farklar nelerdir?

    Cevap:Omurilik yaralanması omurga kemikleri tarafından korunan omuriliğin kazalar neticesinde zarar görmesidir.Bası,genellikle tam olmayan yaralanmalar için kullanılır.Kesi ise tam yaralanmayı ifade eder.

    3- Omurilik yaralanmalarında bahsi geçen “S1...., T1...., L1.....” gibi seviye kavramları ne demektir? Sırası ve genel anlamda his ve hareket mekanizmasındaki yerlerinden bahseder misiniz? Yani hangi seviyedeki yaralanma ne tür his ve hareket kaybına neden olur?

    Cevap:Omurilik yaralanmalarında kullanılan kısaltmalar omurganın anatomik bölümlerinin latince isimlerinin baş harfleridir.Harflerin yanındaki rakamlar ise omurun sırasını belirtir.C;harfi boyun omuru anlamına gelen ‘Cervical’den,T harfi sırt omuru anlamına gelen ‘Torakal’den ve L harfi bel omuru anlamına gelen’Lomber’den kısaltılmıştır.Örneğin L3 demekle üçüncü bel omuru işaretlenmektedir.

    4- Hareket ve/veya şuur kaybı olan bir kazazedeyle karşılaşan kişilerin (hatalı ilk yardım ve taşınmanın önlenmesi adına) yapması ve yapmaması gerekenler nelerdir?

    Cevap:Öncelikli yaklaşım sağlık ekibinin gelmesini beklemektir.Şayet kişinin mutlaka kaza mahallinden uzaklaştırılması gerekiyorsa (yangın..);hastanın başucuna geçilip eller avuç içleri yukarı bakacak şekilde boynun yanlarından sırta doğru ilerletilir.Kol ve pazularla boynun sağa sola ve öne-arkaya hareketi engellenerek taşınır.

    5- Yaşanan omurilik yaralanmasında yapılan ilk müdahale nedir? Yani omurilik yaralanması sonucu hastaneye kaldırılan bir hastaya yapılan ilk müdahale ve tedavi nasıl olmaktadır? Bu konuda kısaca bilgi verir misiniz?

    Cevap: Omurilik yaralanması olan kişi hastaneye ulaştırılınca ilk yapılan solunum ve dolaşımın desteklenmesidir.Omurilik yaralanması için ise yüksek doz ‘kortizon’ yapılır.Kortizon yaralanan omurilikte oluşabilecek olan ve tablonun kötüleşmesine neden olacak olan ödemin engellenmesi içindir.Sonrasında ise gerekiyorsa acil cerrahi girişim yapılır.

    6- Yapılan bu ilk müdahalenin hastanın geleceğinde nasıl bir etkisi vardır? Yani yapılan müdahaledeki başarı oranı omurilik yaralanmasının etkilerini ne kadar azaltabilir ya da arttırabilir?

    Cevap: Buradaki ana belirleyiciler oluşan yaralanmanın ’tam’ yada ’kısmı’ olmasıdır.Yani ilk muayenesinde tam felci olan hastanın kortizon yada cerrahi tedaviden fayda görme olasılığı kısmı felci olan hastaya göre daha çok daha azdır .

    7- İlk müdahalenin ardından felçli hastada var olan his ve hareket seviyesi kaybı zamanla değişebilir mi? Örneğin ilk anda meme seviyesinde his olan ve el parmaklarını hareket ettiremeyen bir hastada zamanla(1-2 sene) bu his ve harekette bir iyiye gidiş olabilir mi? Olabilir ise bu beklenti süresi ne kadar olmalıdır?

    Cevap: Pratik olarak böyle bir gelişme beklenmemelidir

    8- İlk müdahalenin ardından hasta ne kadar zaman sonra “ev hayatına” geri dönebilir?

    Cevap:Hastanın hastaneden çıkartılması için gereken süre her hasta ve her seviye için çok farklıdır.En iyi durumda yani; en az omurilik hasarı gören hastada bu süre 3 hafta kadardır.

    9- Omurilik yaralanmasının tedavisi mümkün müdür? Bu tedavide “bası ve kesi” kavramlarının öneminden bahseder misiniz? Uygulanan tedavi sonucu elde edilen başarı oranı nedir?

    Cevap: Yukarıda da bahsettiğimiz gibi ‘bası’ tam olmayan yaralanmalar için kullanılır ve bu hastalar cerrahi ve fizik tedaviden fayda görürler.’Kesi’ tam yaralanma anlamınadır ,cerrahi tedavide başarı şansı yoktur ancak fizik tedavi ile belli seviyelere gelebilirler.

    10- Ülkemizde omurilik tedavisinde uygulanan yöntemleri dünya normlarıyla kıyaslayabilir misiniz? Bu bağlamda yurt dışı tedavi düşünülebilir mi?

    Cevap: Ülkemizde dünya standartlarında cerrahlarımız,hastanelerimiz ve fizik tedavi ünitelerimiz mevcuttur, ne yazık ki toplumun her kesiminin yararlanacağı yaygınlık ve ulaşılabilirlikte sorun mevcuttur.Yani; yurt dışına gidebilecek maddi yada sosyal gücü olanların ulaşabileceği dünya standartlarında merkezlerimiz vardır..

    11- Omurilik yaralanması sonucu meydana gelen felcin tedavisi konusunda dünyada yapılan çalışmalar ve araştırmalar hangi aşamadadır? Bu bağlamda öne çıkan yöntemler var mıdır? Özellikle gazetelerde çıkan “Felçlilere müjde..........” başlıklı –ki aslı araştırılınca “yalan olduğu” ortaya çıkan- haberlerin ciddiye alınmaması ve işin doğrusunun buradan öğrenilmesi bağlamında bu araştırmalar konusunda biraz bilgi verir misiniz?

    Cevap: Henüz ‘müjde’ sayılabilecek gelişmeler yoktur ama gen mühendisliği ana hücre nakli gibi umut vadeden gelişmeler vardır ve çalışmalarda çok hızla yol alınmaktadır.

    12- Bu araştırmaların ne düzeyde olduğunu takip etmek isteyen hastalar ve yakınları için takip edebilecekleri yayın ya da forumlar var mıdır?

    Cevap: Yerli bilimsel kaynaklar vardır ,yalnız hastalar için zor anlaşılabilen akademik bilgilerle doludur .Daha uygun olanı ingilizce bilenler için internette Amerika’daki omurilik felçlileri derneklerinin sitelerine girmektir.

    13- Omurilik yaralanması sonucu felç olan hastaların “nörolojik” açıdan ne tür kontrollerden hangi periyotlarda geçmesi gerekir? Bu kontrollerin öneminden ve aksatılması halinde meydana gelebilecek sorunlardan bahseder misiniz?

    Cevap: Omurilik yaralanması olan hastada muntazam kontroller idrar ve gaita kontrolü için yapılan incelemelerdir.Nörolojık durum 6-8 aydan sonra değişmeyeceği için periodik norolojık kontrol çok önemli değildir.Daha önemli olan fizik tedavi kontrolleridir.


    Kaynak:

    ACIBADEM BAKIRKÖY HASTANESİ
    ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ
    Op. Dr. Mustafa ŞENGÜN


  16. Felçliler (Omurilik yaralanmaları) Ve Cinsellik

    1- Omurilik yaralanması sonucu felçli olan kişiler( Kadın yada erkek) cinsel aktivitelerini tamamen kaybeder mi? Yoksa bu aktiviteler(Ereksiyon, boşalma) kişiye ve omuriliğin yara aldığı bölgeye göre değişir mi? Eğer değişirse bu nasıl bir kıyaslamayla gösterilebilir?

    Cevap: Omurilik yaralanmalı hastalar cinsel aktivitelerini tamamen kaybetmezler. Değişik derecelerde sertleşme (ereksiyon) ve boşalma (ejakülasyon) problemleri ortaya çıkabilir. Ereksiyon ve ejakülasyon son derece karmaşık bir mekanizma ile meydana gelir. Bu mekanizmada üst merkezler (beyin) ile alt merkezlerin (dokulara giden sinirler, sempatik ve parasempatik sinir sistemi) tam bir uyum halinde çalışması gerekir. Bu nedenle her omurilik yaralanmalı hasta cinsel fonksiyon bakımından ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Örneğin üst seviyeli bir yaralanmada ereksiyon, alt seviyeli bir yaralanmadan daha iyi olabilir. Genel olarak komplet ve üst seviyeli yaralanmalarda, inkomplet ve alt seviyeli yaralanmalara göre ejekülasyon oranı daha düşüktür.

    2- Felçli olan kişiler( Kadın yada erkek) istem dışı boşalabilir mi?

    Cevap: Omurilik yaralanmalı hastalarda istem dışı boşalmalar olabilir. Bunun da sebebi yukarda değinildiği üzere üst ve alt sinir sistemleri arasındaki mekanizmanın bozulmasıdır.

    3- Normal şartlarda vücut kendi kendine zorunlu olarak boşalma ihtiyacı duymaz mı? Yani bir şekilde tahrik olmuş bir felçli sperm yada yumurta üretmez mi? Eğer üretirse bunun dışarı atılması nasıl oluyor?

    Cevap: Omurilik yaralanmalı hastada meni üretimi çeşitli nedenlerle azalabilir. Bunlar tekrarlayan idrar yolu iltihaplanmaları, tekerlekli sandalyede uzun süreli oturma, testislerde ısı düzenleme bozukluğu, meninin idrar kesesine boşalımı sonucu spermlere karşı antikor gelişimi ve beyin testis bağlantısının bozulması gibi sebeplerdir. Ayrıca omurilik yaralanmalı hastalarda boşalma damla damla olabilir yada mesane boynunun açık kalmasından dolayı mesanenin içine olabilir

    4- Felçli kadınlar normal adet dönemlerini yaşıyorlar mı? Eğer yaşıyorlarsa bu teknik olarak doğum yapabilecekleri anlamına mı gelir? Cevap evet ise felçli bir kadının felçliyken hamile kalması ve sonucunda da normal hamilelik süreci yaşayıp doğum yapabilmesi mümkün müdür? Bu ne kadar risklidir?

    Cevap: Omurilik yaralanmalı kadınlarda adet görme bir süre aksamasına rağmen tekrar normale dönebilir. Çünkü adet görme yüksek merkezlerin (beyin) kontrolünde olan hormonal bir olaydır. Omurilik yaralanmalı kadın hamile kalıp çocuk doğurabilir.Ancak bu karar alınmadan önce vücudun uygun olup olmadığı araştırılmalıdır. Çünkü omurilik yaralanmalı hamile kadınlar idrar yolu iltihaplanmaları, yüksek tansiyon, derin toplardamar tıkanması, kansızlık, bası yarası, düşük tansiyon yönünden çok yakın takip edilmelidir

    5- Felçli bir kadının cinsel birliktelik sonucu hamile kalma şansı ne kadardır? Yani eşler arasında doğum kontrolü ne kadar gerekli ve gerçekçidir?

    Cevap: Omurilik yaralanmalı kadın cinsel ilişki sırasında (eğer çocuk istemiyorsa) korunmalıdır. Yukarda da anlatıldığı gibi felçli olması hamile kalmasına engel değildir.

    6- Felçli bir erkeğin çocuğu olabilir mi? Olursa bu hangi şartlarda gerçekleşebiliyor? Yani felçli bir erkek normal bir kadınla cinsel beraberlik yaşarsa o normal kadının hamile kalma ihtimali var mı dır? Erkeğin normal bir cinsel birliktelikle çocuğu olamıyorsa bu onun hiç çocuğu olamayacağı anlamına mı geliyor? Yoksa başka yöntemlerle felçli bir erkeğin normal bir kadından çocuğu olabilir mi?

    Cevap: Omurilik yaralanmalı bir erkeğin çocuk sahibi olması mümkündür. Bunun için sertleşme ve boşalmanın ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir
    Ejakülasyon (boşalma) daha yaygın bir problemdir. Eğer ejakülasyon yoksa hastaya elektroejakülatör, penil vibratör gibi cihazlar uygulanabilir. Penil vibratörün başarı şansı daha düşüktür.

    7- Felçli olan bir erkeğin ereksiyon kalitesini arttırmak için “Viagra” ve benzeri ilaçlar kullanılabilir mi? Kullanılırsa bu ne derece etkili olur?

    Cevap: Sertleşme problemi varsa , iğne ya da ilaç tedavisi (hastaya yapılan muayene ve testlere göre) verilebilir. Penise uygulanan bazı kremler kullanılabilir. Bunların dışında vakum cihazı ve penil protezler tatbik edilebilir. Sildenafil (viagra) omurilik yaralanmalı hastalarda kullanılmış ve uygun hastalarda ereksiyon kalite ve süresini artırdığı ortaya konmuştur. Yan etkileri de diğer kullanan kişilerden farklı değildir.

    8- Aynı şekilde felçli bir kadının cinsel aktivitelerini arttırmak için de bu tür ilaçlar kullanılabilir mi? Bu kullanılan ilaçlar kişinin aktivitelerini ne kadar normalleştiriyor? Bu ilaçları kullanan felçli kadının hamile kalma ihtimali de aynı oranda artar mı?

    Cevap: Şimdiye kadar dünyada ve özellikle ülkemizde omurilik yaralanmalı kadınların cinsel yaşamları gebelik ve doğum problemleri olarak görülmüştür.Halbuki onlarında cinsel aktiviteleri olabilir. Cinsel aktivitelerini artırmak için en iyi ilacın anlayışlı, müşfik ve sevilen bir eş olduğunu düşünüyorum.

    9- Kişinin psikolojisi cinsel aktivitelerini ne kadar etkiler? Yani 5 farklı hasta olsun, bu hastalar aynı seviyeden yaralanmış olsun; bu hastaların cinsel performansları aynımıdır? Yoksa kişilerin psikolojik yapısı bu performansta etkili olur mu? Olursa ne ölçüde etkiler?

    Cevap: Omurilik yaralanmalı kişilerde psikolojik faktörler (diğer insanlarda olduğu gibi) cinsel yaşamı oldukça etkiler. Yaralanma seviyesi aynı olsa bile psikolojik yapısı değişik olduğu için cinsel performansı da farklı olacaktır.

    10- Yukarda saydıklarımızın dışında felçli erkek yada kadının cinsel aktivitelerinin normalleşmesi için yapması ve yapmaması gereken hususlara değinebilir mi siniz.

    Cevap: Omurilik yaralanmalı kadın ve erkekler cinselliği öncelikle normal bir aktivite olarak kabul etmeliler. İdrar yolu enfeksiyonu, mesane-böbrek kontrolü ve diğer tıbbi kontrollerini zamanında yaptırmalıdırlar. Ayrıca ilişkiye girmeden önce mesane ve barsaklarını boşaltmalıdırlar.

    11- Bundan 3 sene önce bu konularda detaylı bir araştırma yaptığınızı biliyorum. Bu araştırmada bize açıklayabileceğiniz ilginç tespitleriniz var mı?

    Cevap: Benim o çalışmada tespit ettiğim en önemli şey; omurilik yaralanmalı hastalar cinsellikle ilgili problemlerin kendilerine sorulmasından ve çözüm yolu arayışına gidilmesinden son derece memnundular. Çünkü çoğunluğuna bırakın çözüm önermeyi problem sorulmamıştı bile. Hastalar bu konuda hastanelerin üroloji kliniklerine (seksüel disfonksiyonla uğraşan birimlerine), rehabilitasyon merkezlerine başvurabilirler.

    Kaynak:


    Dr. Mustafa YELKOVAN
    Fizik Ted. Ve Rehab. Uzmanı


  17. Felçlilerde Ürolojik Bilgiler

    1- İdrar boşaltımında sonda kullanmak zorunda olan kişilerin kaç değişik yöntemle sonda yapması mümkündür? (Daimi sonda, prezervatif sonda, Interminant katheterizasyon, Sistomi, Pace maker, ve bir de mesanenin tamamen devre dışı bırakılarak açılan bir delikle idrarın böbreklerden boşaltılması) Bu ve varsa diğer yöntemler konusunda kısaca bilgi verir misiniz? Bu yöntemlerin hangileri ülkemizde sorunsuz kullanılabiliyor? Bu yöntemlerde kadın-erkek ayırımı var mıdır? Ayrım varsa bunlar hangi yöntemlerdir?

    Cevap: Daimi sonda idrarın çıkış noktasından idrar kesesine iletilen bir katater şeklindedir. Kataterin balon kısmı mesane içerisinde şişirilerek dışarı çıkması engellenmiş olur.
    Prezervatif sonda yalnızca erkeklerde kullanılan ve penis üzerine geçirilerek hastanın istemli veya istemsiz idrarını toplamaya yarayan sonda çeşididir.
    İntermittant kataterizasyon idrar yapım noktasında idrar kesesine iletilen ince bir katater vasıtasıyla kesenin boşaltılıp, çıkartılması ile uygulanan yöntemdir.
    Sistostomi göbek altı mesane üzerinden mesane içine gönderilen ince bir kataterden oluşur.
    Pace Maker ise mesanenin sinir mekanizmasını uyararak kasılması ve sonuç olarak idrar yapımını amaçlayan teknik bir cihazdır.
    Bu yöntemlerden prezervatif sonda hariç hepsi her iki cinse de uygulanabilir ve ülkemizde de her tipi mevcuttur.

    2- Sonda kullanımında en çok karşılaşılan sorun enfeksiyonlardır. Kişilerin enfeksiyondan korunabilmeleri için dikkat etmeleri gereken hususlar nelerdir? Enfeksiyondan korunmak için haricen kullanılan ilaçlar (purinol) var mıdır? Varsa bu ilaçların mutlak doktor kontrolü ardından her hasta için kullanılması mümkün müdür? (Burada amacım; özellikle Anadolu’da bulunan “doktorların tecrübesizleriyle karşılaşan” hastaların bilinçlendirilmesidir). Bu tür önleyici ilaçların kullanım şekli ve dozu nasıl olmalıdır? Tüm bu önleyici yöntemler yapıldıktan sonra hastada yılda kaç defa enfeksiyon olması normal karşılanabilir?

    Cevap:Sonda dışardan insan vücuduna iletilen bir sistem olduğu için dışarıdaki enfekte ortamın içeriye geçişini sağlayan bir yol olabilir. Bu nedenle bu tip malzeme kullanan hastaların hijyene aşırı dikkat etmesi gerekir. Sondanın giriş noktasının temizleyici solüsyonlar ile bakımı, kullanım süresine dikkat edilerek gerektiğinde değiştirilmesi, belli aralıklarla idrar tahlil ve kültürle idrarın enfekte olup olmadığının kontrol edilmesi ve bunların doktor kontrolü altında yapılması önemlidir. İlaç kullanımı gerektiğinde doktor tarafından yönlendirilerek alınması uygundur. Ayrıca bu tip hastalarımız mobilizasyon sorunu nedeniyle üriner sistem taş hastalığı riski de göz önünde tutularak en az senede bir kez ultrasonografik kontrol şarttır.

    3- Hasta idrar yollarında enfeksiyon oluştuğunu nasıl anlar? Belirtiler nelerdir? Bu belirtiler sonucunda “idrar kültürü” yapılarak alınan antibiyotik tedavisinde bu enfeksiyondan kesin kurtulabiliniyor mu?Tüm önlemlere rağmen yılda 3-4 defa tekrarlanan enfeksiyonlarda “idrar kültürü sonucuna göre” alınan antibiyotiklerin zamanla vücutta bağımlılık yaparak etkisini kaybetmesi söz konusu olabilir mi? Yani 5-6 sene sonra bu hastalara “antibiyotik etki etmez” denilebilir mi? Böyle bir durum söz konusu ise; bu tür “yılda 3-4 defa” antibiyotik kullanmak zorunda kalan hastalar bu konuda neler yapmalıdırlar?

    Cevap: İdrar yolu enfeksiyonunun başlıca belirtisi sık ve ağrılı idrar yapma isteğidir. Bunu hissedemeyen hastalarda ise idrar kaçırma, idrarın renk, koku değişikliği ve içerisinde partiküler ihtiva etmesi belirti olabilir. Yukarda da bahsedildiği gibi felçli hastada üriner sistem, korunması gereken özelliğe sahiptir. Bu yüzden sık kontrol ve doktor kontrollü antibiyotik kullanımı ilaçlara olan tolerans ihtimalini azaltır.

    4- Kadın ve erkek için 4-6 saat aralığında yapılan sonda da kaç “cc” idrar çıkması normaldir? Bu konuda bazı hastalar “Aman mesaneyi fazla zorlama” diyerek 500-600 cc alıyor bazı hastalarda hiçbir sınır tanımadan 1000-1400 cc ya kadar çıkabiliyor.bunlardan hangisi doğru yaklaşımdır? Yani mesanenin aşırı dolmasının sakıncası var mıdır?

    Cevap: Mesanenin normal kapasitesi yaklaşık 350-400 cc. dir. Bu nedenle mesane boşaltımı 4-6 saatte bir düzenli yapılmalıdır.Kapasiteyi zorlayıcı davranışlar uygun değil, üstelik zararlıdır.

    5- Mesane ogmantasyonu denilen mesanede daralmanın başlıca sebepleri nelerdir? Kişi kendinde mesane daralması olduğunu nasıl anlayabilir? Bu mesane daralması anlık bir gelişme midir? Yoksa bir süreç sonunda mı oluşur? Eğer bir süreç sonunda oluşuyorsa kişinin bu süreci başından kavrayabilmesi mümkün müdür? Yani kendinde neler hissediyorsa bu “mesanede daralma başladı” anlamına gelir? Bu daralmanın kişinin yaşam standardını düşürdüğü göz önüne alındığında mesane daralması olan kişinin bundan kurtulması için önünde ne gibi seçenekler vardır? Bu seçeneklerin hangileri ülkemizde başarıyla yapılıyor?

    Cevap: Uzun süreli sonda kullanımı sonucunda felçli hastalarda gözlenen, “mesane hacminin küçülmesi” bu gün artık aralıklı mesane boşaltımına gidilerek ve hastanın belli aralıklarla Ultrasonografi ve hacim, fonksiyon değerlendirmeye yönelik ürodinami tetkiki yapılarak önlenebilmektedir. Bu problemin oluştuğu hastalarda ise “Mesane Augmentasyonu” denilen ve mesaneyi genişletme amacı güden operasyonlar yapılmaktadır.

    6- Bazı doktorlar, mesanede kasılma yaşayan hastalara “Üropan” ve benzeri ilaçlar kullandırırken bazı doktorlar bu tür ilaçlardan mümkün olduğu kadar uzak durulmasını söylüyorlar. Bu ikilem biz hastalarda karmaşaya neden oluyor. Bu karmaşada da herkes kafasına göre bu ilaçları kullanmaya başlıyor. Bu konuda bir şeyler söyleyebilir misiniz?

    Cevap: Doktor hastanın ürodinamik değerlendirmesine göre gerekli gördüğü zamanlarda –ki bu daha çok mesane kasının kontrolsüz kasılmalarıdır- “Üropan” ve benzeri ilaçlar kullanabilir.

    7- Katater sondalar; Nelaton(erkek boyu), Female(kadın boyu) , Pediatrik(Çocuk boyu) olarak üç ana gruba ayrılıyor. Bu kataterlerin uzunluk ve çap ölçüleri aşağıdaki ölçüler arasında oluyor.
    Erkek boyu:40*08 ile 40*24
    Kadın boyu:15-20*08 ile 15-20*18
    Çocuk boyu: 20-30*06 ile 20-30*10
    Kimin hangi ölçüdeki katateri kullanacağına nasıl ve kim karar veriyor? Bu kullanımda maksat “sürtünmenin ve sonucunda da deformasyonun en aza indirgeneceği” katateri tercih etmek mi? Yoksa bunun başka ölçüt ve kuralları da var mı? Örneğin yetşkin bir erkek hiçbir “ölçüm” olmadan (40*20) katater kullanırsa bu sakınca doğurur mu? Evetise sakıncaları nelerdir?


    Cevap: Hastaya kalıcı veya geçici sonda kullanımı sırasında genellikle üretranın çapı dikkate alınır. Bu nedenle çocuklarda 6-8 erişkin erkek veya kadında 12-14 16F sonda uygundur. Üretra kalibrasyonundan büyük sondalar genelde travmatize etki yaparlar.

    8- Her ne koşulda olursa olsun her hastanın en az ne kadar zaman aralığında bir ürologa gözükmesi şarttır? Hastaları ikna etmek ve “savsaklamalarını” önlemek için bu kontrollerin öneminden bahseder misiniz?

    Cevap: Yukarıdaki sorularda bu konu hakkında bir çok kez uyarıda bulunulmuştur. En az senede bir kez ürolojik değerlendirme şart olduğu gibi bu tip hastaların her zaman danışıp bilgi alabileceği bir üroloğun olması da şarttır.

    9- Bir felçlinin olağan periyotlarda yaptırdığı kontrollerde “Ultrason, Ürodinami, IVP...” gibi cihazlarla muhatap oluyorlar. Bu cihazları hiç görmemiş ya da yeni görecek olan hastalara bu cihazlardan bahseder misiniz? Ne işe yararlar? Nasıl yapılır? Test süreleri ne kadardır?....

    Cevap: Ultrasonografi; ses dalgaları ile vücut organlarının gözlendiği bir radyoloji tekniğidir. 20 Dk. Kadar sürer.
    IVP; Damar yolu ile verilen ilacın böbreklerden süzülüşü sırasında X ışını ile film alınıp değerlendirildiği radyoloji yöntemidir. 1 saat kadar sürer.
    Ürodinami; Mesane içi basınç, kapasite, çalışma düzeni hakkında ölçümler yapıp grafi elde edilen bir yöntemdir. 30 Dk. Kadar sürer


    Kaynak:


    ACIBADEM HASTANESİ BAKIRKÖY
    ÜROLOJİ
    Dr. Enis Rauf Coşkuner


  18. Felçlilerde Fizik Tedavi

    1- Kaslarını kullanamayan kişiler için Fizik tedavinin amacı ve gerekliliğini kısaca anlatır mısınız?

    Cevap: Rehabilitasyonun amacı işlevi düzeltmek, komplikasyonları azaltmak ya da önlemek, kişiyi olabildiğince en iyi potansiyelle bağımsız kılmak, uyum sağlayabileceği bir ortama kavuşturmak, toplumsallaşmayı özendirmek, motivasyonu artırmak, mesleki rehabilitasyonu başarmaktır. Standart bir rehabilitasyon izlencesi yoktur. Bu nedenle hangi egzersizin daha iyi sonuç vereceği tartışmalıdır. Bunun için hasta değerlendirilmeli ve sonra bulunduğu aşamaya göre rehabilitasyonu yapılmalıdır. Bunlara ilk dönemler ve sonraki dönemler faklıdır. Her egzersiz hastanın bilinç durumunu, uyumuna komutları izleme yeteneğine göre düzenlenmelidir.

    2- Genel anlamda felçliler, kas hastaları veya bir şekilde yatalak olan (Hareket etmesinin tıbbi açıdan sakıncası olmaması koşulu ile) tüm hastalar için yapılacak fizik tedavi hareketleri aynı mantığa dayanıyor diyebilir miyiz?

    Cevap: Kişiye özel programlar olsa da aynı mantığa dayanıyor, diyebiliriz.

    3- Genel anlamda her felçlinin yapması gereken fizik tedavi hareketleri standart gibi görünse de her hastanın kendine özel koşulları olabileceği ve yapılması gereken hareketlerde de buna göre “özelleştirmeler yapılabileceği” ve bu doğrultuda da yapılacak hareketlere sadece ve sadece Fizik tedavi doktorunun karar vereceği doğru bir yaklaşım mıdır? Eğer böyleyse hastanın en az hangi periyotlarla bir doktora görünmesi gerekir?

    Cevap: Evet, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon uzmanı karar vermelidir. Egzersizler ve yaşam kalitesini artıracak önlemleri iyice öğrendikten sonra 2 aylık kontroller yeterlidir.

    4- Maddi ya da başka imkansızlıklardan dolayı fizik tedavi doktoruna gidemeyen hastalar için soruyorum; Bu hastalar kendi bünyelerinde ne tür belirtiler gözlemlerse mutlaka ama mutlaka doktora gitmek zorundadırlar?

    Cevap: Solunum zorluğu, yüksek ateş, düşük tansiyon, kalp sayısının dakikada 60’ın altına düşmesi ve uzun süre kalması, idrar yapamama, gaita çıkaramama, vücutta kızaran ya da açılan yaralar, kasılmalar, eklem hareketlerinde kısıtlıklar.

    5- Gerekli fizik tedavi hareketlerini yapmayanları hayatlarının ilerleyen dönemlerinde ne tür zorluklar bekliyor? İlerleyen yıllarda egzersizlerini aksatılması ya da bırakılması ile değişik uzuvlarda meydana gelen kontraktörler (tendonların kısalması,eklemlerin hareketsizliği) hakkında bilgi verir misiniz? Oluşan kontraktörün ameliyatla giderilmesi mümkün müdür?

    Cevap: Özel pozisyonlar verilerek kontraktürler önlenebilir. C5 üzerindeki lezyonlarda özellikle omuzlara dikkat edilmelidir. Günde 3 kez 1 saat süreyle yana 90 derece açık pozisyonlanmalı ve eklem hareket açıklığını sağlayıcı egzersizler yapılmalıdır. Hasta hem kol hem bacaklarını kullanmıyorsa yüzükoyun yatmamalıdır. Çünkü bu pozisyon kalp atım sayısını düşürür ve tansiyonun da düşmesine neden olur. Her eklemin her gün hareket açıklığında çalışılması gerekir. Ayak bileklerine özellikle dikkat edilmelidir. Kontraktürler ameliyatla giderilse bile tekrar dikkat edilmezse meydana gelir.

    6- Fizik tedavi hareketlerinin aksatılması sonucu oluşan bir diğer olumsuzluk da “eklemlerde meydana gelen kireçlenmelerdir". Bu konudan da bahseder misiniz? Nasıl meydana geldiği, korunma yolları ve tabi oluşması halinde uygulanan tedavi yöntemleri.

    Cevap: Yumuşak dokuda yeni kemik dokunun oluşmasıdır. Nedeni henüz belli değildir. Radyoloji ile saptanır. Önce genellikle şişlik, lokal ısı artışı olur. Tanı erken konup eklem açıklığı hareketlerini artırmak ve ilaç kullanmak gerekir.

    7- Hastalar için “Hiç bir şey yapamıyorsan .............. hareketlerini mutlaka yapmalısın” diyebileceğimiz hareketler nelerdir?

    Cevap: Her hareketin kendine göre değeri vardır, ayrım yapılmaz.

    8- Gereğinden fazla yapılan fizik tedavinin (ağırlık çalışmaları, volkır yardımıyla yürümek...) hastalar üzerinde zararı var mıdır? Varsa bunlar nelerdir? Kasılma bu zararlar arasında mıdır?

    Cevap: Egzersiz kapasitesi herkese göre değişir. Kilo, önceki yaşantısındaki aktiviteleri, spor yapıp yapmaması önemlidir. Hastaya göre değerlendirilmelidir.

    9- Kasların elektrikle uyarılma sonucu çalıştırılması konusunda fikirleriniz nedir? Bunun -varsa- sakıncaları ve yararları nedir? Her hastaya uygulanabilir mi?

    Cevap:

    10- Belli bölgelerdeki sürekli ağrılar için ne yapılabilir? (Örneğin fazla klavye kullanımı sonucu oluşan boyun ve omuz ağrıları) Kas gevşetici ilaçların yardımı olur mu?

    Cevap: Uzun süre aynı pozisyonda durmaktan kaçınılmalı ve ara vererek egzersiz yapılmalıdır. Ağrı kesici kullanılabilir.

    11- Bu tür hastalarda en çok şikayet edilen konuların belki de ilk sırasına kasılmalar geliyor. Bize kasılmanın sebeplerinden ve çözüm yollarından biraz bahseder misiniz? Omurilik felçlilerinde felcin süresinin uzamasıyla spastitelerin artması arasında bir doğru orantı kurulabilir mi?

    Cevap: Kasılma yukarı motor lezyonlarından sonra hiperaktif reflekslerin ortaya çıkmasıyla ilişkili pasif hareketlere karşı artan direnç olarak tanımlanabilir. Çok sayıda nöronal mekanizma sorumlu tutulmuştur. Kasılmaları artıran sebeplerin başında eklem kontraktürleri gelmektedir. Kabızlık da artırır. İdrar yolu enfeksiyonu, bası yarası, kırıklar, çıkıklar, çok sıcak, stres, toplum ve aile çevresiyle uyumsuzluk gelir. Bunların aza indirilmesi ve gereğinde ilaç kullanımı gereklidir.

    12- Kasılma sorunu yaşayan kişiler, özellikle hastalıklarının ilk dönemlerinde tedavi gördükleri hastanelerde bu sorunları karşısında doktorların “Santral etkili kas gevşetici” vermelerinden yola çıkarak ömürleri boyunca bu ilaçlardan almak zorunda kalıyorlar. Ben de kendi tecrübelerimden biliyorum –doktorum bana, ne kadar kasılma o kadar ilaç mantığıyla yaklaşmıştı- bu ilaçlar bir süre sonra vücutta etkisini azaltıyor ve zamanla daha fazla ilaç almak zorunda kalabiliyorsunuz. Hatta günde 10 taneden fazla ilaç alanlar bile olabiliyor. Bazı doktorlar “mecbur almalısın” derken bazıları “almayabilirsin” diyebiliyor. Ve bu konu biz hastalar arasında tam bir karambol halini alıyor. Bu tür ilaçların bazı yan etkileri de düşünüldüğünde kullanılıp kullanılmaması hakkında neler söyleyebilirsiniz?

    Cevap: Eğer kasılmalar hastanın hareketini, uykusunu, hijyenini engelliyorsa mutlaka tedavi edilmelidir.

    13- Normal koşullarda ayağa kalkamayan hastalar özel yürüme cihazlarıyla(uzun bacak yürüme cihazı) ayağa kalkabiliyorlarsa bunu -yani ayağa kalkarak yürümeye çalışmayı- ne kadar zaman aralıklarıyla ve ne kadar süreyle yapmalıdırlar? Bunun faydaları ve varsa zararları konusunda bilgi verir misiniz?

    Cevap: Yaşam içindeki performansına göre karar vermelidir. Hasta ortezlendikten sonra yaş, kasılmalar, üst exremite kas gücü ve hastanın motivasyonu göz önüne alınmalıdır.

    14- Son olarak ülkemizde uygulanan “Fizik tedavi ve rehabilitasyon” teknikleri ve cihazlarıyla, yurt dışında uygulanan teknikler ve cihazlar arasında bir mukayese yapabilir misiniz? Bu konuda en gelişmiş hizmeti veren ülkeler hangileridir? Yaklaşık tedavi süresi ve maliyeti konusunda bir fikir yürütebilir misiniz? Bu bağlamda yurt dışı tedavi düşünülebilir mi?

    Cevap: Teknik ve ekip olarak yeterli uzmanımız var, fakat hastalarımızın sosyal güvencesi ve maddi olanakları ile yatak sayısı yetersiz diyebiliriz. İngiltere, Almanya ve Amerika da rehabilitasyon klinikleri iyi durumda.

    Kaynak:


    Acıbadem Hastanesi Bakırköy
    Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı
    Dr. İnci Şenses


  19. Bel Fıtığı ve Korunma Yolları

    • Önsöz
    • Giriş
    • Bel fıtığı nedir?
    • Bel fıtığı nasıl oluşur?
    • Bel fıtığının belirtileri nelerdir?
    • Hastalığa yanlış yaklaşımlar nelerdir?
    • Bel fıtığından nasıl korunulabilir?
    • Teşhis nasıl konur?
    • Tedavi
    • Cerrahi tedavi
    • Tedavinin hedefi
    • Sert yatak istirahati
    • Hamilelikte bel fıtığı
    • Bel fıtığı nüks edebilir mi?
    • Bel sağlığı için 50 tavsiye
    • Bel için egzersizler
    • Sonuç

    Önsöz

    Hiç şüphe yok ki, "İnsanın hayırlısı insanlara faydası dokunandır" düsturunu bizzat hayata geçirerek mesleki yaşantılarını devam ettiren şahısların başında doktorlar gelmektedir. Fakat doktorlar, özellikle de cerrahlar yoğun ameliyat temposu ve günlük mesleki pratik esnasında çok sık yazı yazma fırsatı bulamamaktadırlar.
    Senelerdir hastalarımın bana sıkça yönelttikleri sorulara cevap teşkil edecek tarzda bir kitapçık yazmak için vakit kolladım durdum, fakat bir türlü bulamadım. Nihayet anladım ki zaman hızla akıp gidiyor ve bu iş vakit kollamakla olmayacak, hastalarımdan ve aile yaşantımdan arta kalan küçük zaman dilimlerinde kalemi elime aldım, mesleki hayatımdan elde ettiğim basit fakat insanlara faydalı olacağını düşündüğüm tecrübeleri kâğıda döktüm. Ortaya bu küçük kitapçık çıktı. Burada gaye öncelikle halkımızın yararlanacağı pratik bilgileri kendilerine sunmak olduğundan katı bir akademik takdim ve Latince kelimeler yerine sade ve şekillerle desteklenen, anlaşılması kolay bir üslubu tercih ettik.
    Harvard Tıp Okulu'nun duvarında bulunan mermer levha üzerinde de belirtildiği gibi "Ömür kısa, ilim-sanat uzundur." Gerçekten de hem ilim ve hem de bir sanat olan Tıbbın içinde aktif olarak görev yapan bir kişi olarak, insanlık ve bilim tarihi ile kıyaslandığında çok kısa kalan hayatımızda iyi şeyler ortaya koymamız gerektiğine inanıyorum.
    Bu vesileyle yetişmemde emeği geçen herkese, özellikle de asistanlık yıllarımda ilk cerrahi nosyonumu kendisinden aldığım değerli hocam Prof. Dr. Aydın PAŞAOĞLU'na ve sonraki yıllarda cerrahi anlayışıma önemli katkılarda bulunan Harvard Tıp Okulu'nun profesörlerinden N.T.ZERVAS, R.G. OJEMANN, C.SOGILVY ve L.F.BORGES'e teşekkür etmek isterim.
    Hacmi küçük fakat insanlara faydasının muhtemelen büyük olacağını tahmin ettiğim bu kitabımı mesleki yaşantımda manevi desteğini devamlı arkamda hissettiğim değerli eşim Zeynep Sema Hanım ile çocukların Saliha Elif, Fatma Esra, Abdullah Emir ve Fatih Selim'e armağan ediyorum.

    Doç. Dr. Ahmet YILDIZHAN, Nöroşirürji Uzmanı, 17.09.1997

    Giriş

    Sağlık bir insanın sahip olabileceği en önemli ikinci nimettir. Bel sağlığının ise genel sağlık kavramı içersinde özel bir konumu vardır. Günlük hekimlik pratiğimiz esnasında bel fıtığına yakalanmış binlerce hasta ile karşılaşmaktayız. Bunların bir kısmında ağrı belde iken diğer bir kısmında bacak ağrısı ön plana çıkmaktadır. Bu hastalar bazen haftalar hatta aylarca yatağa bağlı kalmakta, iş hayatları altüst olmakta, aile ve sosyal yaşantıları da bu olaydan ciddi şekilde etkilenebilmektedir.
    Amerika Birleşik Devletleri'nde bu konu da yapılan ciddi araştırmalar, bel rahatsızlığı nedeniyle iş günü ve iş gücü kayıplarının ülke ekonomisine getirdiği yükün çok yüksek oranda olduğunu göstermektedir. Türkiye'de de bel rahatsızlığının faturası ülke bazında mutlaka büyük olmaktadır.
    Bel fıtığı bazen çok ağrılı seyredebilmektedir. Bazı hastalarda ağrı o kadar şiddetli olmaktadır ki, karşımıza geldiğinde "N'olur doktor bey şu bacağımı kes de bu ağrıdan kurtulayım" diyen hastalar vardır.
    Diğer taraftan insanlarımız hastalıkları konusunda genellikle bilinçsiz davranmaktadırlar. Konunun uzmanı doktorlara müracaat etmek yerine kulaktan dolma bilgilere da yanan rasgele birtakım yöntemlere başvurmakta, hatta kendine zarar bile verebilmektedirler. Karşımıza geldiğinde belini birtakım maddelerle tamamen yaktırmış veya cildini ciddi şekilde kestirmiş insanlar görmekteyiz.
    Basit bir tedavi ile iyileşmesi mümkün iken, bilinçsizce yapılan uygulamalar sonucu ameliyatlık hale gelmiş hatta daha da kötüsü ameliyata bile yetişemeden felç kalmış hastalar vardır.
    Bütün bunlara karşılık günümüzde tıp dev adımlarla ilerlemekte, teşhis ve tedavi metotları hızla gelişmektedir. Bizlere gecikmeden ulaşan hastaların büyük bir bölümü konservatif tedavi adı verilen cerrahi dışı metotlarla iyileşebilmektedir. Az bir kısmın da ise ameliyat gerekmektedir. Bu hastalara zamanında yapılan, uygun ve yeterli bir cerrahi müdahale hastayı ömür boyu rahat ettirebilmektedir.
    Bütün bu imkanlara rağmen tabii ki en iyisi hastalığa hiç yakalanmamaktır. Bu nedenle kişi sağlığının kıymetini önceden idrak etmeli, gerekli tedbirler hastalığa yakalanmadan önce alınmalıdır. Koruyucu hekimlik üzerinde önemle durulmalı, hatta bu bir devlet politikası haline getirilmelidir.
    Bizim ihtisas ve ilgi alanımız olması bakımından bel sağlığı konusunda uzun yılları kapsayan tecrübelerimizi özet halinde insanımıza sunmak üzere bu kitapçığı hazırladık. Bu esnada basit ve halkımızın kolayca anlayabileceği sade bir dil ve anlatım tarzı kullanmaya gayret ettik. Her biri altın değerin de olan bu öğütleri aşağıda sıraladık. Çünkü hikayesinde bel fıtığı veya başka bir nedene bağlı bel rahatsızlığı bulunan bir hasta operasyon geçirmiş veya geçirmemiş olsun, günlük hayatında yapılması ve yapılmaması gereken hareketleri bilmek zorundadır. Bu öğütlerimizi herkes bizzat öğrenmeli ve günlük hayat pratiğinde harfiyen riayet etmelidir.

    Bel fıtığı nedir?

    Belimizde 5 adet omur kemiği vardır. Bu kemikler arasında da disk adı verilen kıkırdaklar bulunur. Bel fıtığı, beldeki omur kemikleri arasında bulunan ve adeta bir amortisör gibi görev yapan bu disklerin fıtıklaşması sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Fıtıklaşan yani içerden dışarıya doğru taşan disk omurilik kanalı içinden veya kendisinin arka-yan tarafından geçmekte olan sinirleri sıkıştırır ve hastalık böylelikle kendisini belli eder.

    Bel fıtığı nasıl oluşur?

    Ağır bir yükü kaldırmak veya ters bir hareket yapmak gibi pek çok dış faktörün yanında kişiye ait faktörler de bel fıtığının oluşmasında önemli rol oynarlar. Çünkü öyle insan vardır ki 120 kg kaldırır, hiç bir şey olmaz; öylesi de vardır ki 5 kg kaldırır, bel fıtığı olur.
    Kişiye ait faktörlerin başında ise omur kemikleri arasında bulunan ve disk adı verilen kıkırdaklardaki dejenerasyon gelir. Bu disklerin ihtiva ettiği su oranı çocukluk yaşlarından itibaren yavaş yavaş azalmaya başlar. Buna disklerdeki beslenme bozukluğu ve mikro seviyedeki değişiklikler ile kimyasal değişiklikler de eşlik eder. Disk zamanla elastikiyetini yitirir, artık kuvvet aktarma ve kuvveti çevre dokularda dengeli bir şekilde yayma görevini yapamaz olur. Mikro düzey de bulunan çatlaklar üzerine aşırı yük binince veya kişi yanlış bir hareket yaptığında diskin içindeki yumuşak kısım etrafındaki kapsülü kolayca yırtarak dışarıya doğru çıkar ve bel fıtığı oluşur. Yani zemin hazır olduktan sonra bardağı taşıran son bir damla gerekmektedir ki bu hafif bir cismi kaldırmak ve ya sadece öksürmek de olabilir.
    Bazı ailelerin tüm fertlerinde kıkırdak yapıdaki dejenerasyon nispeten daha erken yaşlarda olmakta, dolayısıyla daha sık ve kolay bel fıtığına yakalanmaktadırlar. Öyle aileler vardır ki dedesini, babasını ve çeşitli yakın akrabalarını bel fıtığından ameliyat etmişizdir. Yani kıkırdak yapıdaki dejenerasyonun genetik bir yönünün olduğu da söylenebilir.

    Bel fıtığının belirtileri nelerdir?

    Bel ve bacak ağrısı en belirgin şikayettir. Fakat bazen bel veya bacak ağrısından sadece biri de bulunabilir. Ağrıyla birlikte bacaklar da uyuşma ve hastalık ilerledikçe kuvvet kaybı da görülebilir. Bazen orta hattan omurilik kanalına doğru uzanarak sinirleri sıkıştıran büyük bel fıtıklarında idrar ve büyük abdestini tutamama veya yapamama gibi bozukluklar ile bacaklarda felce doğru gidiş ortaya çıkabilir. Hastalığın bu derecede ilerlemesine müsaade edilmemeli, zamanında müdahale ile uygun bir tedavi gerçekleştirilmelidir. Bel fıtığında, bel ve bacak ağrısı yürümekle, iş yapmakla ve ayakta kalmakla, öksürmekle artarken sert yatakta yatmakla azalabilir.

    Hastalığa yanlış yaklaşımlar nelerdir?

    Ülkemiz geneli düşünüldüğünde maalesef insanlarımızın büyük bir kısmı hastalıkları konusunda çok bilinçsiz. Ağrı içinde kıvranırken doktora gitmeyi tercih etmiyor da hiçbir bilimsel temele dayanmayan birtakım yöntemlere başvuruyorlar. Beline bal, incir, balık bağlatan hastalardan tutun da, cildini ciddi şekilde kestiren, yaktıran, sülük koyan veya bilinçsizce çektiren hastalara kadar yüzlerce bilim dışı uygulamaya şahit olmaktayız. Halbuki bel fıtığı bir çeşit değildir ve hastalığın değişik safhalarında farklı tedavi metotlarını uygulamak gerekmektedir. Neticede basit bir tedavi ile iyileşmesi mümkün iken, bilinçsizce yapılan uygulamalar sonucu ameliyatlık hale gelmiş hastalarla sık sık karşılaşmaktayız.
    Bu konu ülkemiz insanı için önemli bir problemdir. Ancak bu problemin çözümünde başta biz doktorlar olmak üzere herkese önemli görevler düşmektedir. Devletin eğitim kurumları ve medyanın halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi noktasında daha aktif bir tavır ortaya koymaları gerekir.

    Bel fıtığından nasıl korunulabilir?

    Diğer hastalıklarda olduğu gibi bel fıtığına da yakalanmamak en iyisidir. Yani tedbirler hastalığa yakalanmadan önce alınmalıdır. Kişi hiç bir zaman çok ağır bir yükü kaldırmamalı, bir yük kaldıracaksa mutlak surette dizlerini kırarak o cismi yerden almalı ve o şekilde kaldırmalıdır. Yani belden eğilerek kaldırmamalıdır. Hiçbir cismi uzanarak almamalıdır. Mesela raftan kitap alırken uzanmamalıdır. Telefon bile çalsa, uzanarak almamalıdır. Daima cisimlere yaklaşarak, ara da mesafe bırakmaksızın almalıdır. Sağlıklı iken bel ve karın adalelerini güçlendirici egzersizler yapmak yararlıdır. Bu konuya aşağıda 50 tavsiye bölümünde daha açık bir şekilde değineceğiz.

    Teşhis nasıl konur?

    Bel ve bacak ağrısı ile seyreden hastalıklar çok çeşitlidir. Yani bel ve bacak ağrısı bulunan her hastaya "mutlaka bel fıtığıdır" peşin hükmü ile yaklaşmamak gerekir. Bel fıtığını taklit eden daha pek çok hastalık vardır. Basit bir spor yaralanmasından romatizmaya, enfeksiyon hastalıklarından kansere kadar birçok hastalık bel ve/veya bacak ağrısıyla seyredebilir. Bu nedenle öncelikle teşhisin ne olduğu net olarak ortaya konmalıdır. Çünkü tedavide başarıya giden yol her şeyden önce doğru teşhisten geçer. Bunun için de ilgili uzman hekime müracaat etmek gerekir. Hekim hastanın şikayetlerini dinleyecek, muayenesini yapacak ve hastalığıyla ilgili tüm tetkik ve tahlilleri yaptıracaktır.
    Düz röntgen filmleri bugün de değerini korumakta olup, ihmal edilmemelidir. Ancak belden iğne yapılıp içeriye kontrast madde verildikten sonra film çekilmesi tekniği (Myelografi) giderek daha az kullanılmaktadır. Çünkü günümüzde görüntüleme teknikleri çok ilerlemiş ve artık hastanın belinden iğne yapılmasına gerek kalmayacak seviyeye gelmiştir. Aslında son yirmi yıl içerisinde kullanım alanına giren noniyonik kontrast maddeler iğne tekniğinin yan etkilerini oldukça azaltmıştır. Fakat buna rağmen bizzat iğne tekniğinin kendi yan etkileri olabildiğinden dolayı myelografiden mümkün mertebe uzak durmakta yarar vardır. Bunun yeri ne güçlü manyetik rezonans cihazları tercih edilmelidir.
    Bel fıtığının teşhis ve ayırıcı teşhisinde EMG dediğimiz tetkik yöntemi de yararlıdır. Çünkü bu yöntem ile hastada bulunan bozuklukların sinir dokusuna mı, yoksa kas dokusuna mı ait olduğu ortaya konabilmekte, diğer hastalıkların bel fıtığından ayırımı yapılabilmektedir. Bazen de bu teknik, cerrahın ameliyat kararını bile etkileyebilmektedir.
    Bel ve/veya bacak ağrısı bulunan bir hastada genellikle bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans gibi ileri tetkik yöntemlerine başvurulur.
    Özellikle manyetik rezonans görüntüleme metodu teşhiste ve ayırıcı teşhiste büyük kolaylıklar sağlar. Ayrıca hastanın X-ışını almaması ve çeşitli planlarda mevcut olan üstün görüntüleme yeteneği manyetik rezonansı son yıllarda giderek daha da öne çıkarmaktadır.
    Neticede; yapılan muayene, tetkik ve tahliller sonucunda hastanın bel fıtığı olup olmadığı, bel fıtığı ise hangi safhada olduğu net olarak ortaya konacaktır. Yani bel fıtığı teşhisinin konmuş olması yeterli değildir. Hastalığın hangi safhada olduğunu da tespit etmek gerekir. Çünkü tedavinin şekli buna göre değişecektir.

    Tedavi

    Bel fıtığı rahatsızlığı bulunan bir hastada hastalığın hangi safhada olduğu iyi bir muayene ve ileri tetkik metotları ile net olarak tespit edildikten sonra tedavi safhasına geçilir. Bundan sonra, pratik olması açısından, hastalar cerrahi müdahale gerekenler ve cerrahi müdahale gerekmeyenler diye iki büyük gruba ayrılabilirler. Bel fıtığı gelişiminin erken dönemlerinde konservatif tedavi adı verilen cerrahi-dışı tedavi metotları uygulanır. Bu safhada, hastaya bütün dünyada ağrı kesici, adale gevşetici ve antienflamatuar ilaçlar verilir. Sert yatak istirahati tavsiye edilir. Fizik tedavi yapılabilir. Lazer ile tedavi cihetine gidilebilir. Yine ciltten birtakım girişimlerde bulunulabilir.
    Bel fıtığının tedavisini bir ekip işi olarak görmekte yarar vardır. Nöroşirürji (Beyin Omurilik-Sinir Cerrahisi), Nöroloji, Anestezi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doktorlar ile Diyetisyen, Psikolog ve Fizyoterapistler bu ekibin içinde yer al malıdır. Gerektiğinde diğer bazı branşlardaki uzman doktorların görüşlerine de müracaat edilmelidir. Bu ekibin elinde bir Fizik Tedavi Ünitesi ve bu ünitede Lazer, İnfraruj, Ultrason, Kısa dalga diatermi, TENS, NMES, Diadinamik akım, Mikrodalga, Vakum interferans, Traksiyon (Programlanabilir hafızalı otomatik cihaz ile bel çekme) ve rehabilitasyon araç-gereçleri de hazır bulun malıdır.
    Bütün bu prensipler ışığında modern imkanlar kullanılarak hastaların büyük bir kısmı ameliyat harici metotlarla tedavi edilebilir. Prensip olarak cerrahi müdahale son çare olarak düşünülmelidir. Ancak hastalık ilerlemiş ve yapılan muayenede bazı şartlar teşekkül etmiş ise [ki bu şartlar uluslararası Nöroşirürji camiası nezdinde genel kabul görmüş ve klasik kitaplara kadar geçmiş kriterlerdir; o zaman ameliyat kararı verilir. Bu kararı verirken cerraha bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans görüntüleme metodu büyük oranda yardımcı olur.

    Cerrahi tedavi

    Nöroşirürji uzmanı olan doktor kesin olarak ameliyata karar vermiş ise, artık ameliyatı geciktirmemek gerekir. Çünkü gecikme neticesinde bazen felce kadar giden telafisi imkansız birtakım problemler ortaya çıkabilmektedir. Buna karşılık zamanında yapılan, uygun ve yeterli bir cerrahi müdahale hasta ömür boyu rahat ettirebilmektedir.
    Mutlak surette ameliyat gereken hastalar operasyonun hiçbir safhasında dokulara çıplak gözle müdahale etmeyip, ciltten itibaren görüntüyü büyüten mikro teknik ile çalışmakta yarar vardır. Çünkü binlerce yıl önce söylenmiş bir tedavi prensibi olan "Öncelikle hastaya zarar vermeyiniz" sözü bugün geçerlidir. Bel fıtığı operasyonlarında dar derin bir sahada, üstelik de sinir kökleri gibi çok hassas yapıların çevresinde cerrahi girişim sürdürüldüğü için görüntüyü büyüterek çalışmanın yanında sahanın iyi aydınlatılması da önem arz eder. Bunun için de ekibin lideri olan cerrah önceden bütün tedbirleri almalıdır. Böyle olunca sinir elemanları ve çevre dokular görüntü alanına büyütülmüş ve mükemmel bir şekilde aydınlatılmış olarak gelmekte, ciltten itibaren kontrollü gidildiği için lüzumsuz kanamalar olmamakta, daha emniyetli, temiz ve estetik, hatta ameliyat sonrası dönemde dikiş aldırmaya dahi gerek kalmayan, hasta için kolaylıklar arz eden bir cerrahi ortaya çıkmaktadır. Böyle bir cerrahi girişim sonrasında hastaların günlük normal aktivitelerine kavuşmaları da daha kısa sürede olmaktadır.

    Tedavinin hedefi

    Yukarıda sözünü ettiğimiz iyi yetişmiş tecrübeli personel ve gerekli olan ekipmanlar hazır edildikten sonra hizmetin kalitesini dünyanın en ileri ülkeleri seviyesine yükseltmek hedef alınmalıdır. Bir hasta ister konservatif tedavi adı verilen ameliyat dışı yöntemlerle tedavi edilmeye çalışılsın, isterse de son çare olarak ameliyat gereksin bu hedeften asla taviz verilmemelidir.
    Tedavide dünyanın en ileri ülkeleri seviyesine ulaşabilmek için kaliteli bir fiziki ortamda iyi bir araç-gereç donanımı ile birlikte hizmet vermek gereklidir, fakat yeterli değildir. Bunun için iyi yetişmiş kaliteli personelin bilgi ve tecrübe ile birlikte spesifik hale getirilmeleri de hizmetin kalitesini artıran önemli bir faktördür. Çünkü uzman doktorlardan fizyoterapistlere hatta sekreterlere kadar sadece bel fıtığı hastalarının tedavisi ile meşgul olan kadrolarda zamanla muazzam bir bilgi birikimi ve tecrübe meydana gelmektedir. Sadece bel fıtığı için değil, diğer branşlarda da uzman doktorların mümkünse bir tek hastalık üzerinde yoğunlaşarak spesifik hale gelmeleri ve spesifik tedavi merkezleri kurmaları hizmetin kalitesini artıracaktır.

    Sert yatak istirahati

    Ameliyat gerekmeyen hastalara uzman doktor tarafından sert yatak istirahati uygun görülmüş ise bunun ortalama süresi üç haftadır. Uzman doktor hastanın tedaviye vereceği cevaba göre bu süreyi artırabilir veya azaltabilir. Yatılan yer, altında sunta veya tahta bulunan 3-4 kat battaniye veya ince bir yatak olmalıdır. Bu yatak yaylanmamalıdır ve deforme olmamalıdır.
    İstirahat süresince mümkün mertebe yataktan çıkmamalı, yemek dahi yatakta yenmeli, hatta namazlar bile yatakta sağ yan tarafa yatarak kılınmalıdır. Hasta daha çok sırt üstü yatmalı, ayaklarını toplamalı ve sırt üstü pozisyonda yorulunca da yan tarafa dönerek istirahat etmelidir. Hiçbir zaman yüzüstü yatmamalıdır. Sert yatak istirahati süresince doktorunun kendisine verdiği ilaçları da kullanmalıdır.

    Hamilelikte bel fıtığı

    Bel fıtığının tedavisi bütün dünyada bir takım özellikler arz eder. Hamilelik ise bu konuda birtakım zorlukları beraberinde getiren ve tamamen özel bir durumdur.
    Hamile bir bayanda ilerleyen aylarda karın içinde büyüyen cenin normalde bele ilave bir yük oluşturur ve belin biyomekaniğini olumsuz yönde etkiler. Fakat cenin yavaş büyüdüğünden dolayı bel ve sırt adaleleri ile destek dokular bu gelişmeye uyum gösterirler ve ön kısımda yer alan ağırlığı dengelerler. Bu sebeple gebeliğin ilk aylarında yapılacak risksiz ve hafif egzersizler ilerideki aylar da anne adayına büyük avantajlar sağlar. Ancak hamilelikle birlikte bel fıtığı da mevcutsa doktor ve hastanın işi bir hayli zordur. Çünkü zorluk daha teşhis döneminde başlamaktadır. Net bir teşhis için gerekli olan röntgen filmi çekimleri ve bilgisayarlı tomografi tetkiki bebeğe zararlı olabilecek x-ışınları nedeniyle yaptırılamamaktadır. [Mutlak surette gerekli ise manyetik rezonans ile görüntüleme düşünülebilir]. Özellikle ilk üç ayda hastaya ilaç da verilememektedir. Böyle bir dönemde şiddetli bel ve bacak ağrısı bulunan bir hastayla karşı karşıya kalan doktor gerçekten büyük sıkıntı çekmektedir. Ancak bu durumda bile yapılabilecek birtakım şeyler vardır.
    Bel fıtığı bulunan ağrılı bir hamile hasta öncelikle mutlak sert yatak istirahatine alınmalıdır. İlk üç aydan sonra evde hastanın beline yapılan sıcaklık uygulamaları ve hafif masajlar kısmen de olsa rahatlık sağlayabilmektedir. Ayrıca doktor kontrolünde karın kaslarına yönelik egzersiz programı da uygulanabilir. Mümkün mertebe hasta rahatlatılarak ve fıtığın daha fazla ilerlemesine engel olacak tarzda tedbirler alınarak bu kritik dokuz ayın atlatılması temin edilmelidir.
    Doğum esnasında, Nöroşirürji Uzmanı doktor ile hastayı takip eden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı son durumu bir kez daha beraberce değerlendirerek, normal doğum ile sezaryen arasında bir karara varırlar. Doğumdan sonra ise hasta tekrardan ele alınarak normal şartlarda teşhis ve tedavi metotları uygulanır ve kesin netice de o zaman elde edilir.
    Doğum ne şekilde olursa olsun (Sezaryen veya normal doğum) doğumdan sonra karın kasları gevşemiş halde olacağından, loğusalık döneminde hasta karın adalelerini güçlendirici egzersiz programlarına mutlaka alınmalıdır.

    Bel fıtığı nüks edebilir mi?

    Bel fıtığı hastalarında nüks olayına zaman zaman rastlanır. Fakat nüks oranı, ameliyat olan ve olmayan hastalarda oldukça farklıdır. Ameliyat gerekmeyen ve konservatif tedavi ile iyileşen hastalarda bel fıtığı kolayca nüksedebilir. Mutlaka ağır bir yük kaldırmak da gerekmez. Bazen öksürmekle bile hastalık nüksedebilir.
    Ameliyat olan hastalarda ise bel fıtığının aynı yerden nüksetmesi çeşitli cerrahi merkezler arasında farklı oranda olsa da genelde çok nadirdir. Fakat beldeki diğer bir mesafe de bulunan ve dejenere olan diskin nüksetmesi her zaman söz konusu olabilir. Çünkü belde bulunan fıtıklaşmış bir disk boşaltıldığı zaman geride daha dört adet sağlam disk kalmakta ve görevlerini sürdürmektedirler.
    Bunların da zamanla dejenere olması ve bir bel fıtığının ortaya çıkması klinikte rastlanabilecek sıradan olaylardandır. Ancak kişi sağlıklı iken egzersizler yapar ve aşağıda belirteceğimiz öğütlerimize harfiyen riayet ederse, bel fıtığına yakalanma bu hastalığın nüksetmesi riski en aza indirilmiş olur.

    Bel sağlığı için 50 tavsiye

    Hikayesinde bel fıtığı veya başka bir sebebe bağlı bel rahatsızlığı bulunan bir hasta ister operasyon geçirmiş, isterse geçirmemiş olsun, günlük hayatında yapılması ve yapılmaması gereken hareketleri bilmek zorundadır.
    1- Cisimleri bir yerden başka bir yere taşırken belinizin eğik değil de dik bir pozisyonda olmasına dikkat ediniz.
    2- Herhangi bir ağırlığı taşımanız gerekirse yükü vücudunuza simetrik olarak paylaştırdıktan sonra taşıyınız.
    3- Ağır bir yükü kaldırmayı denemeyiniz.
    4- Hafif dahi olsa yerden bir cismi alırken dizlerinizi kırınız ve çömelerek alınız.
    5- Sandalye veya koltukta otururken dik bir pozisyonda olmaya gayret ediniz ve bunu alışkanlık haline getiriniz.
    6- Bir eşyayı alırken ona doğru uzanmayınız, yanına iyice yaklaşınız ve öyle alınız. Bir cismi yerden alırken de önce onu bedeninize doğru yaklaştırıp sonra yükseltiniz.
    7- İki kişi iseniz ve bir eşyayı iki ucundan tutarak taşımanız gerekiyorsa, birbirinize haber vermeksizin eşyanın bir ucunu asla bırakmayınız.
    8- Bir cismi kaldırmadan önce onun ne derecede ağır olduğunu tahmin etmeye çalışınız, ondan sonra yaklaşınız. Kaldırma işlemi ne geçmeden önce onu hafifçe yoklayarak bir kez de test ediniz ve ağırlığı hakkında tam bir fikir edindikten sonra kaldırınız.
    9- Cisimleri bedeninizle değil de önce beyninizle kaldırdığınızı unutmayınız. Bunun için, ağır bir yükü mutlaka kaldırmanız gerekiyorsa, haltercilerin yaptığı gibi, çok iyi konsantre olunuz.
    10- Ayakta iken belinizi sağa ve sola doğru rotasyon yaptırıp eğilerek yerden bir şey almayınız.
    11- Ağır bir cismi bir yerden bir yere çekerek veya iterek tek başınıza götürmeyiniz.
    12- Merdivenlerden inerken bastığınız basamaklara çok dikkat ediniz. Bazen son basamağa geldiğinizi sandığınızda bir basamak daha vardır ve siz farkında olmadan tüm vücudunuzla aşağıya doğru düşersiniz. İşte bu çok tehlikeli bir harekettir, bundan kaçınınız.
    13- Elinizi, yüzünü yıkarken lavaboya doğru eğilmeyiniz, bezi olabildiğince dik tutmaya gayret ediniz. Bu yüzden evinizdeki lavaboların biraz daha yüksekçe olmasını sağlayınız.
    14- Çocuklarınız okula giderken çantalarında az yük taşıtmaya çalışınız. Bunun için sadece o günkü dersleri ilgilendiren kitap ve ders gereçlerini yanlarına almaları konusunda onları eğitiniz.
    15- Ütü yaparken tek ayağınızın altına 15-20 cm. yükseklikte bir cisim koyarak hafifçe yükseltiniz, belinizin rahatladığını göreceksiniz.
    16- Elektrikli süpürgeyle veya paspasla yerleri temizlerken öne doğru eğilmeyiniz ve belinizi dik bir pozisyonda tutmaya gayret ediniz.
    17- Sağlıklı iken düzenli olarak spor yapınız. Yüzmeye önem veriniz, yürümeyi ihmal etmeyiniz.
    18- Her gün ez az 15 dakika yürüyünüz.
    19- Bir defa bel rahatsızlığı geçirmiş ve iyileşmişseniz, uzman doktorun size vereceği egzersizleri aksatmadan yapınız.
    20- Sağlıklı iken de her gün hiç aksatmadan kaslarınızı güçlendirici egzersizler yapınız.
    21- Egzersizleri, altında sunta veya tahta bulunan halı veya battaniye gibi sert bir zemin üzerinde yapınız.
    22- Egzersiz hareketlerinin sayısını gün geçtikçe yavaş yavaş artırınız. Başlangıçta aşırılığa kaçmayınız.
    23- Spor ve ya egzersiz yaparken ani ve zorlayıcı hareketlerden kaçınınız.
    24- Egzersiz sonrasında şiddetli ve 15 dakikadan fazla süren bir rahatsızlık ortaya çıkarsa uzman doktora danışınız. Bir saati geçen rahatsızlık söz konusu ise o hareketi yapmayınız.
    25- Her gün beyaz peynir veya bir tabak yoğurt yemeyi adet haline getiriniz.
    26- Eğer kilonuz fazla ise ve bunu bir türlü veremiyorsanız, bir uzman doktor ve diyetisyene başvurunuz. Gerekirse psikologdan da yardım isteyerek, kararlı bir şekilde kilolarınızı veriniz.
    27- Uzman hekime danışmadan bel korsesi kullanmayınız. Çelik balenli korselerin uzun vadede bel ve karın adalelerini zayıf bırakacağını unutmayınız.
    28- Kesin teşhis konulup bel ağrınızın nedeni anlaşılmadan belinizi asla çektirmeyiniz. Bunun bazen felce kadar giden sonuçlara yol açtığını unutmayınız.
    29- Üzüntü ve streslerin bel sağlınızı da olumsuz yönde etkilediğini bilerek ruh sağlığınıza özen gösteriniz. Ailevi, sosyal veya iş hayatınızla ilgili problemlerinizi çözmek için gerekirse ilgili doktor ve şahıslardan yardım isteyerek köklü bir çözüme gidiniz.
    30- Vücut ağırlığınızı sürekli kontrol altında tutunuz. Alınan her fazla kilonun vücudunuz ve beliniz için ilave bir yük olduğunu, bunun da belinizin biyomekaniğini olumsuz yönde etkilediğini unutmayınız.
    31- Uzun topuklu veya topuksuz ayakkabı giymeyiniz. Ayakkabınızın topukları normal olsun.
    32- Sandalye veya koltuğa oturmak için kendinizi oturağınızın üstüne sanki düşüyormuş gibi, aniden bırakmayınız. Yavaş yavaş, kontrollü olarak oturma pozisyonuna geçiniz.
    33- Sandalye veya koltukta otururken, bir cismi -hafif dahi olsa- öne doğru eğilerek yerden almayınız.
    34- Yan veya sırtüstü pozisyonda yatarak uyuyunuz. Yüzüstü yatmayınız.
    35- Yatağınız sert olsun. Vücudu değişik şekillere sokan, stabil olmayan yumuşak yataklar sağlıklı değildir. Altında sunta veya tahta olan yataklar ile kaliteli ortopedik yatakları tercih ediniz.
    36- Doktorunuz mutlak yatak istirahati vermişse, 2 veya 3 hafta kesinlikle istirahat ediniz. Bu süre içinde ağrınız artıyor, durumunuz kötüye gidiyorsa, doktorunuza bildiriniz.
    37- Mutlak sert yatak istirahatinde iken ayaklarınızın altına birkaç yastık koyarak yükseltmeniz daha iyi olacaktır. Bu esnada yemeklerinizi yatarak yiyebilirsiniz.
    38- Sırtüstü yatağınızda veya bir halının üzerinde uzanırken bacaklarınızı dizlerinizi kırarak yukarıya doğru toplayınız. Bu pozisyonda beliniz daha çok rahatlar ve ağrılarınız daha çabuk geçer.
    39- Beliniz ağrıyor ve özellikle de ağrı bacağınıza vurmaya başlamış ise vakit geçirmeden uzman doktora başvurunuz. Doktor olmayan kişilerle kaydedeceğiniz vaktin bazen telafisi mümkün olmayan zararlara yol açabileceğini unutmayınız.
    40- Sağlıklıyken, günlük yaşantınızda tembel olmayınız, hareketli olmayı tercih ediniz.
    41- İşyerinde devamlı oturarak çalışıyorsanız, bunun beliniz için sakıncalı olduğunu biliniz. Bu nedenle ara sıra kalkıp dolaşınız. Çünkü oturur pozisyonda iken belinize binen yük, ayakta iken olduğundan belirgin şekilde daha fazladır. Hatta yapılan araştırmalarda günlük mesaisinin büyük bir kısmını oturarak geçirenlerde bel fıtığına yakalanma riskinin ayaktakilere oranla daha fazla olduğu tespit edilmiştir.
    42- Bacaklarınız düz pozisyon dayken, ayakta dimdik uzun süre hareketsiz kalmayınız.
    43- Daha önce bel rahatsızlığı geçirmişseniz, güreş, boks, judo, futbol gibi mücadele sporlarından ve halter gibi uğraşlardan uzak durunuz. Bunların yerine yürüme ve yüzme gibi sporları tercih ediniz.
    44- Çocuklarınız hızlı gelişsinler diye aşırı antrenman veya gereğinden fazla spor yaptırmayınız.
    45- Çocuklarınız oturarak ders çalışırlarken onları öne ve ya yana eğik durmamaları konusunda sık sık uyarınız.
    46- Raflardan kitap veya herhangi bir eşyayı alırken önce ayağınızın altına yükseltici bir şey koyunuz ve o eşyanın hizasına yükseldikten sonra alınız.
    47- Yürürken veya ayakta dururken vücudunuzun dik bir pozisyonda olmasına özen gösteriniz.
    48- Ayakkabınızı bağlamanız veya benzer bir hareket yapmanız gerekiyorsa, çömelerek ve ya yüksekçe bir cismin üstüne basarak yapınız.
    49- Otomobil kullanırken koltuğunuz sert olsun, arkaya dayandığınızda koltuk belinizi desteklesin ve adeta kavrasın. Uzun yola çıkarken de belinizi ince bir yastıkla destekleyiniz.
    50- Yataktan kalkarken önce tam yan dönünüz, daha sonra ellerinizle yandan destek alarak oturur pozisyona geçiniz ve öyle kalkınız.

    Bel için egzersizler

    Genel sağlık açısından olduğu gibi bel sağlığı için de sporun ve sağlıklı iken yapılacak egzersizlerin önemi büyüktür. Bel, sırt ve karın adalelerini güçlendirmek için gerekli olan spor ve hareketlere ömür boyu devam edilmelidir. Ancak bel fıtığı gelişmesine zemin hazırlayabilecek veya bizzat neden olabilecek mücadele sporları yerine, yüzme, yürüme ve bisiklet sürme gibi sporlar tercih edilmelidir. Yüzlerce egzersiz hareketi içerisinden de rasgele hepsini yapmak yerine belirli hareketlere öncelik tanınması gerektiğini düşündüğümüzden, bele fazla yük bindirmeyen ve gelişmekte olan bir bel fıtığının ilerlemesine neden olmayacak en emniyetli altı adet hareketi sizler için seçtik. Hikayesinde daha önce geçirilmiş bir bel rahatsızlığı bulunan veya bel fıtığına muhtemelen aday olan kimselerin kendileri için emniyetli olan bu hareketleri yapmaları faydalı olacaktır. Ancak egzersizler yapılırken dikkat edilmesi gereken bir takım hususlar vardır:
    • Egzersizler; havası temiz bir ortamda (Hava müsaitse evde pencereler açılabilir) altında sunta veya tahta bulunan halı veya battaniye gibi sert bir zeminde yapılmalıdır. Yumuşak veya deforme olabilen yataklar üzerinde egzersiz ve spor yapılmamalıdır.
    • Bel fıtığı rahatsızlığına yakalananlar hastalığın ağrılı döneminde bu hareketlere başlamamalı, istirahati tercih etmelidir. Şikayetler geçtikten sonra doktora danışılmalı ve egzersizlere ondan sonra başlanmalıdır.
    • Egzersizlere başlanınca ilk günden itibaren çok çabuk bir iyileşme beklenmemeli, sabırla hareketlere devam edilmelidir. Hareketlerin sayısı ve tempo gün geçtikçe yavaş yavaş artırılmalıdır. Başlangıçta aşırılığa kaçarak daha kötü bir duruma düşülmemelidir.
    • Konunun uzmanı olan doktor başka şekilde tavsiye etmemiş ise ilk bir ay her hareket günde beş defa yapılmalıdır. Daha sonra her ay hareketler beşer beşer artırılarak egzersizlere devam edilmelidir.
    • Ani ve zorlayıcı hareketlerden uzak durulmalıdır. Sizin için seçtiğimiz aşağıdaki altı çeşit egzersiz risksiz olup, daha çok bunlar tercih edilmelidir.
    • Hareketler esnasında veya sonrasında normalde mevcut ağrının artmaması gerekir. Bu yüzden egzersiz sonrası, şiddetli ve 15 dakikadan fazla süren bir rahatsızlık ortaya çıkarsa doktora danışılmalıdır.
    • Rahatsızlık bir saatten fazla sürüyorsa o hareket egzersiz programından çıkartılmalıdır.
    • Bel fıtığı ameliyatı olanlar operasyonun üzerinden üç hafta geçmeden egzersizlere başlamamalı, daha sonra başlayarak her hareketin sayısını yavaş yavaş artırmalıdırlar.
    • Bu bilgiler haricinde hastanın kafasın da herhangi bir soru oluşursa, uzman doktor hiç tereddüt etmeden hemen aranmalı ve yanlış bir iş yapmaktansa konunun doğrusu uzman hekimden öğrenilmelidir.

    Sonuç

    Bütün bu yazıp çizdiklerimizi kısaca özetlememiz gerekirse, görülüyor ki önemli olan sağlığımız konusunda bilgilenerek gerekli tedbirleri önceden almak ve hastalığa hiç yakalanmamaktır. Bunun için de bel sağlığı ile ilgili olarak yukarıda belirtmiş olduğumuz tavsiyelere henüz sağlıklı dönemde iken riayet etmeye başlanmalıdır. Ancak bütün bunlara rağmen bel fıtığına yakalanmama diye bir garanti söz konusu değildir. Çünkü burada dış faktörlerin yanında kişilere ait faktörler de önemli rol oynarlar.
    Diğer taraftan bel fıtığına yakalanmış olmak her şeyin sonu demek değildir. Sonuçta bel fıtığı, ameliyat gerekse de gerekmese de uygun ve yeterli bir tedavi ile iyileşebilen bir rahatsızlıktır. Onun için bir kişide bel ve/veya bacak ağrısı varsa, hiç vakit kaybetmeden doktora müracaat edilmelidir. Neticede hasta, doktor ve bu olayda rol alan herkes üzeri ne düşeni bilimsel olarak hakkıyla yerine getirmeli ve riskler en alt düzeye indirilmelidir.


    Kaynak:

    Doç. Dr. Ahmet Yıldızhan


  20. Bağırsak Sorunları

    1- Kabızlık nedir? Haftada kaç defa tuvalete çıkılması normaldir? Sağlıklı kişilerde dahi sık rastlanan kabızlık, engelinden dolayı hareket kısıtlığı olan kişilerde çok daha ciddi bir sorun haline gelebilmektedir. Bu bağlamda kabızlığın olmaması için kişilerin yapması ve yapmaması gereken kurallar nelerdir?

    Cevap: Kabızlık günde 3 veya haftada 2 den daha az dışkılamadır. Kabızlığın olmaması için bol sıvı alınması, lifli gıdalarla(sebze-meyve ağırlıklı) beslenilmesi, kepek ekmeği yenmesi, beslenmede çeşitliliğe dikkat edilmesi, mümkün olabildiğince egzersiz yapılması gerekir

    2- Kabızlık sorunu olan kişiler bu sorunlarından kurtulmak için çoğunlukla geleneksel yöntemlere başvurmaktadır(Bitkisel kaynaklı). Bu yöntemlerin yarar ve varsa sakıncaları nelerdir?

    Cevap: Bitkisel kaynaklı ürünler kabızlığı önlemede rahatlıkla kullanılabilir. Ama öncelikle doğal dışkılama tercih edilmelidir.

    3- Kabızlıktan kurtulmanın doğru yolları nelerdir?

    Cevap: Bol sıvı alınması, lifli yiyeceklerle beslenme, egzersiz, aynı saatte tuvalete gitme(tuvalet eğitimi) kabızlıktan kurtulmanın doğru yollarındandır. Kabızlık herhangi bir hastalığın belirtisi olabilir.(kanser,hipo-tiroid gibi). Bu nedenle öncelikle kabızlığı yapan neden bulunmalı, tedaviye daha sonra geçilmelidir.

    4- Aynı şekilde ishal de ciddi bir bağırsak problemidir. İshal olan kişinin yapması ve yapmaması gereken kurallar nelerdir?

    Cevap: İshal olan kişi süratle hekime başvurup, ishali yapan nedenin araştırılması sağlanmalıdır. Neden belli olana kadar asla ishal kesici ilaç alınmamalı, bol sıvı ile ........... kaybı önlenmelidir. (Sadece su yeterli olmaz,su+şeker+karbonat karışımı veya oral ..................solüsyonları alınmalıdır.) Çocuklarda sıvı kaybı tehlikeli olacağından damardan sıvı verilmesi gerekebilir.

    5- Bağırsak asalakları nedir? Kişi kendinde ne tür belirtiler gözlemlerse bu “bağırsaklarında asalak” olasılığını düşündürmelidir? Bağırsaklarında asalak olduğundan şüphelenen kişilerin ne yapması gerekir? Kendiliğinden(hiç bir test yaptırmaksızın) alınan ilaçların faydası var mıdır!? Bu tür kullanımların zararları nelerdir?

    Cevap: İnsanlara ağız ya da dışkı yolu ile bulaşan parazitler bağırsak asalaklarıdır. Bunlar birçok belirtilere yol açabilirler. Karın ağrısı, bulantı, kusmalar, ağza salya gelmesi, bağırsak tıkanması, anüste kaşıntı, emilim bozukluğu, kilo kaybı yapabilirler. En az 3 kez ve taze dışkıdan yapılan dışkı tahlili ile tanı konur. Kendiliğinden ilaç alımı, eğer test negatif ancak hasta dışkısından görüyorsa yapılabilir. Her ilacın aynı zamanda zehir olduğu unutulmamalıdır.

    6- Omurilik felci olan hastalarda bu tür “bağırsak asalağı” oluşma olasılığı nedir? Felçli bir hastanın, kendinde bu tür bir rahatsızlık olduğundan şüphelenmesi için ne tür belirtiler gözlemlemesi gerekir?

    Cevap: 5. soru ile cevabı aynı.

    7- Omurilik felci olan kişilerin his ve hareket yokluğu göz önünde bulundurulduğunda kolay kolay şikayetleri de olamayacağı açıktır. Aynı şekilde bağırsaklarda meydana gelebilecek rahatsızlıkları da önceden hissedebilmesi çok zordur. Bu bağlamda bu tür kişiler için ön görülebilen bağırsak rahatsızlıkları nelerdir?

    Cevap: Kabızlık ve ishal(dışkıyı tutamama,kaçırma) görülebilir.

    8- Omurilik felci olan kişilerin yukarda sayılan rahatsızlıklardan korunabilmeleri için hangi aralıklarla doktorlara müracaat ederek kontrolden geçmesi gereklidir

    Cevap: Omurilik felci olan hastaların sindirim sisteminde şikayeti yoksa kontrole gerek yoktur. Şikayeti olanların doktora başvurmaları gerekir.



    ACIBADEM BAKIRKÖY HASTANESİ
    GASTROENTERLOJİ VE ENDOSKOPİ
    Prof. Dr. Nadir KAYA


  21. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon

    Romatizmal, ortopedik, nörolojik, solunum, kalp gibi hastalıkların tedavisinde kullanılan fizik tedavi ve rehabilitasyon normal yaşama dönmeyi hızlandırıyor.

    26 Ocak — NTV’nin Sağlık Raporu programına konuk olan Grup Florence Nightingale Hastaneleri Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Zeynep Güven, fizik tedavi ve rehabilitasyon alanındaki en son yenilikleri bizle paylaştı.

    Son yıllarda önemi daha fazla fark edilen tıp dallarından biri de fizik tedavi ve rehabilitasyon. Romatizmal, ortopedik, nörolojik, solunum, kalp gibi hastalıkların tedavisinde kullanılan fizik tedavi ve rehabilitasyon normal yaşama dönmeyi hızlandırıyor. Fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimliğinin ne olduğu ve işlevi hakkında Grup Florence Nightingale Hastaneleri Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Zeynep Güven, bize şu bilgileri verdi: “Fizik tedavi ve rehabilitasyon aslında tıbbın içerisinde ama biraz farklı konumu olan bir branş. Hekimi üç aşamada inceleyecek olursak, koruyucu hekimlik, tedavi edici hekimlik ve rehabilitasyon hekimliği. Gördüğünüz gibi bu üç aşamanın bir ayağını oluşturuyor. Ve vazgeçilmez bir ayak. Koruyucu hekimlik adı üstünde, zaten hastalığın oluşmaması için sarf edilen tüm çabaları içeriyor. Tedavi edecek hekim, hastalık oluşturduktan sonra hastalığı gidermeye, durdurmaya veya yavaşlatmaya yönelik tüm tedavi yöntemleri. Tıbbi olabilir, cerrahi olabilir, bunları içeriyor. Oysa rehabilitasyon hekimliği hastalıktan sonra ortaya çıkan organ yetersizlikleri veya bunun alt basamağı olan sakatlık veya engellilik gibi toplumsal boyutunu ilgilendiren bu problemlerin giderilmesine, bilhassa fonksiyon kayıplarının en aza indirgenmesini sağlayan tüm eforları içeriyor. Ve aşağı yukarı tüm branşlarla da iç içe çalışmak durumunda.”

    İlgi Alanları
    Fizik tedavi ve rehabilitasyonun başlıca ilgi alanları ve etkin kullanımının söz konusu olduğu hastalıklar konusunda ise Prof. Dr. Güven, şunları söyledi: “Aslında hitap etmediği hastalık grubu yok gibi. Ama gerçekten de daha yoğun olarak ilgi alanı içerisine giren belirli hastalık grupları var. Bunların başında özellikle ülkemizde de en sık bilinen yönü romatizmal hastalıklarla ilgili tedavi yöntemleri. Fizik tedavi, rehabilitasyon yöntemleri. Bunun dışında ortopedik rehabilitasyon dediğimiz tüm ortopedik girişimlerden sonra yapılan rehabilitasyon yöntemleri. Veya ortopedik problemi olan hastalarda, cerrahi geçirmeseler bile uygulanan rehabilitasyon yöntemleri, ki günümüzde tüm dünyada olduğu gibi ortopedik cerrahinin gelişmesiyle birlikte bu branşta da özellikle son 15 yılda büyük aşamalar gösterildi. Ülkemizde de buna paralellik gösteriyor bu gelişmeler zaten. Biyolojik hastalıklarda çok büyük önemi var. Aklınıza gelebilecek tüm nörolojik sorunlarda ki bunların bir kısmı kalıcı durumlara yol açabiliyor veya bir kısmı ilerleyici hastalıklar, ömür boyu sürebilecek hastalıklar. Bunlar da ilaç tedavileriyle birlikte kişinin yine mevcut fonksiyonlarını en üst düzeyde tutmaya yarayan yöntemler. Bunun dışında pediatrik rehabilitasyon dediğimiz çocuk yaş grubundaki sakatlık, özürlülüğe yol açan sorunlarda çok efektif. Gerçekten bu çocukların yeniden topluma kazandırılması, okula dönüşlerinin sağlanmasında önemli etkileri var. Biraz önce bahsettiğimiz gibi solunum hastalıklarında etkili. Bazı kalp hastalıklarında rehabilitasyonun çok önemli yeri var. Yaşlıların topluma kazandırılması, fonksiyonelliklerinin sağlanması için rehabilitasyon gerekli. Bu liste uzayıp gidiyor.”

    Tedavi Periyotları
    Fizik-tedavinin uygulama sırasında büyük rahatlık sağlayıp, tedavi sonrası bir süre etkisinin devam ettiği durumlarla ilgili olarak Prof. Dr. Güven, şu açıklamayı yaptı: “Fizik tedavi çok geniş bir hastalık spektrumunu ilgilendiren bir tedavi yöntemi. Rehabitilasyonu da ekleyeceğiz buna. Dolayısıyla bazı hastalıklarda fizik tedavinin kalıcı etkisi var. Ama bazı hastalıklar, sadece fizik tedaviyle giderilebilecek hastalıklar değil. Bunlar kronik sorunlar. Dolayısıyla bu tip durumlarda fizik tedavi, belirli dönemler için rahatlatıcı etki yapıyor. Örneğin kalça kireçlenmesinde herkes her hastada farklı olmakla birlikte, bu ameliyatı da gerektirebilecek uzun vadede bir sorun. Dolayısıyla eğer bu düzeye gelmemişse, bu düzeye gelene kadar veya bu düzeye gelmemesini sağlamak için belirli periyotlarla gerçekten fizik tedavi yapmak gerekiyor. Ama iş tabi fizik tedaviyle de bitmiyor. Rehabilitasyon dediğimiz özellikle egzersiz yaklaşımlarını da hastanın da sürdürmesi lazım. Bu fizik tedaviden görülecek yararın süresini de belirgin şekilde uzatıyor. Belirli periyotlarda bu hastalarda fizik tedavinin tekrarlanması ve bu yararın sürdürülmesi gerekir.

    Avrupa ve Amerika’yla Kıyas
    Avrupa ve Amerika’yla kıyaslandığında, Türkiye’de insanların fizik tedaviden ne kadar yararlanabildiği, tedavinin ne kadar iyileştirici özelliği olduğu konusunda Prof. Dr. Güven, şunları söyledi: “Türkiye’de uzun yıllar özellikle tedavi edici hekimlik üzerinde durulmuş. Gerçekten yurt dışındaki standartlarla kıyaslanabilecek, artık Türkiye’de hem tıbbi hem de cerrahi girişimler söz konusu ama yurdumuzda rehabilitasyonun aşağı yukarı 50 yılı aşkın bir geçmişi olmasına rağmen henüz tam anlamıyla rehabilitasyon ekibinin ve rehabilitasyon kuruluşlarının yeterli olduğunu söylemek biraz zor. Oysa Türkiye’de aşağı yukarı dünyadaki istatistiklerle de uyumlu toplumun 10’da 1’inde bir takım özürlülükler veya sakatlıklar mevcut. Dolayısıyla bu kadar geniş kitleye hitap edebilecek, ne yazık ki, gerek kamuda gerekse özel sektörde yeterli ekipmanımız ve kuruluşumuz henüz yok.”

    Ortopedik Rahatsızlıklar, Travma
    Trafik kazaları hep ülkemizde zirvede. Bunları dikkate alarak, ortopedik rahatsızlıklar, travma gibi problemlerde fizik tedavinin etkin kullanımı Prof. Dr. Güven, şöyle açıkladı: “Son derece etkin. Çünkü bu kaza haberlerini okuyoruz. Şu kadar yaralı var deniyor ama bu yaralılar sonradan ne oluyor, kimse bunları irdelemiyor gerçekten. Ortopedide çok güzel, çok mucizevi işler başarılıyor. Ama bunu rehabilitasyonla desteklemediğiniz zaman ne yazık ki bu sakatlıklar kalıcı olabiliyor. Dolayısıyla bu tip ortopedik girişimlerin sonunda ameliyatlı ve ameliyatsız büyük oranda fizik tedaviyle hastaların eski fonksiyonlarına geri getirilmesi lazım. Yoksa yapılan ortopedik işlemlerden de yeterince faydalanamıyor.”

    Romatizmal Hastalıklar
    Romatizmal hastalıkların tedavisinde yapılan araştırmalar ve nasıl sonuçlar verdikleri, Prof. Dr. Güven, şöyle dile getirdi: “Önce tabi romatizmal hastalıklardan ne kastettiğimizi belirlememiz gerekiyor. Aşağı yukarı tanımlanmış 200’ü aşkın romatizmal hastalık var gerçekten. Bunların bir kısmı kronik, süreğen ve iltihaplı. Erken tedavi edilmezse, ki bunların bir kısmının tedavisi ilaç tedavisidir. Sakatlıklara yol açan romatizmal hastalıklar ama önemli bir bölümü de iltihaplı olmayan çoğu eklem dışı veya eklemi ilgilendiren ve de erken tedavi edilirse, nüksenin önlenebileceği romatizmal hastalıklar. Dolayısıyla burada biraz tanıya yönelik olarak değişik yaklaşımlar söz konusu. Çoğu zaman kalıcı olabiliyor fizik tedavinin etkisi. Veya belirli periyotlarla tekrarlanması gerekiyor.

    MS Hastalığındaki Etkisi
    Fizik tedavi ve rehabilitasyonun MS hastalığındaki etkisi konusunda Prof. Dr. Güven, şu bilgileri verdi: “Nörolojik rehabilitasyon kapsamında MS hastalığı. MS hastalığının nedeni bilinmiyor ama süreğen bir hastalık. İlaç tedavisiyle birlikte yürütülmesi gerekiyor fizik tedavi ve rehabilitasyonun. Çünkü MS hastalığında bilemediğimiz nedenlerle merkezi sinir sisteminde oluşan plaklar, sinir sisteminin bazı fonksiyonlarını etkileyebiliyor. Ve bu fonksiyonlar çok riskli olabiliyor. Yani hasta gövdesi veya kolundaki, bacağındaki kaslarda güçsüzlük hissedebiliyor. Duyu problemleri olabiliyor. Uyuşukluklar... Buna bağlı yine merkezi sinir sistemindeki bozukluğa bağlı spasite dediğimiz sertlikler meydana gelebiliyor. Yine idrar tutamama veya idrar yapamama gibi mesaneyle ilgili sorunlar olabiliyor. Tüm bu problemlerin en aza indirgenmesi, belki tamamen giderilmesi değil ama kasların eski fonksiyonlarına getirilmesi, mümkün olan en üst düzeyde güçlendirilmesi. Hastanın yürüme veya elini kullanma sorunu varsa, bu organlarını en üst düzeyde kullanabilmeleri için, her hastadan hastaya değişen aralıklarla, her hastanın seyri, ilaçlara cevabı farklı.. MS hastaları rehabilitasyondan çok büyük oranda yarar görüyorlar gerçekten.”

    Boyun ve Bel Fıtığı
    Boyun ve bel fıtığının görülme sıklığı ve hangi aşamada fizik tedaviye başvurulması gerektiği konusunda ise Prof. Dr. Güven, şunları söyledi: “Görülme sıklığı konusunda çok kesin bilgiler vermek mümkün değil. Ama örneğin bir bel ağrısının mutlaka fıtıktan kaynaklanması gerekli değil. Artık toplumların yüzde 80’inde hayatlarının belirli bir döneminde bir veya birkaç kez bu tip ağrıları çektiklerini düşünürsek, oldukça sık. Artık gelişen toplumlarda belki yaşam şartlarının değişmesi ve insanların yeterince spor yapamaması veya vücutlarının yeterince güçlü olmamasından, kasların yeterince güçlü olmamasından kaynaklanan sorunlardan dolayı bu fıtıkları gerçekten sık görüyoruz. Özellikle genç, çalışan dinamik yaş gruplarında büyük oranda iş, güç kayıplarına da neden olabiliyor. Bu nedenle de mutlaka tedavisi gerekiyor.”
    Boyun fıtığında fizik tedavinin ne kadar derecede faydası olacağı konusunda Prof. Dr. Güven, şöyle devam etti: “Genellikle boyun ve bel fıtıklarında tedavi yöntemlerinin yüzde 85’ini ameliyat dışı tedaviler oluşturuyor. Gerçekten büyük bir bası varsa, endikasyonları varsa, o zaman da hastayı oyalamadan cerrahiye göndermek gerekiyor. Boyun veya bel fıtıklarında cerrahi sınırlar içerisinde değilse hasta, hem bu fıtıkların yol açtığı sinir basılarının oluşturduğu problemler ortadan kaldırılabiliyor. Ve hasta kendisine söylenen önerileri ve de egzersizleri muntazam yaparsa, orta, uzun vadede de bu şikayetinden tamamen kurtulması söz konusu.”

    Soğuk Havalarda Fizik Tedavi
    “Soğuk havalarda fizik tedavi yaptırmanın bir sakıncası var mıdır?” sorusunun bütün hastaların sorduğu bir soru olduğunu belirten Prof. Dr. Güven, konu ile ilgili şunları söyledi: “Biz hekimler veya bu tedaviyi uygulayan fizyoterapist arkadaşlar açısından havanın soğuk ve sıcak olmasının hiçbir önemi yok gerçekten. Çünkü yapılan ortam önemli. Bu ortamdan sonra özellikle boyun tedavisinde, çıkacağı ortam çok soğuksa, boynu koruyarak çıkmasında hiçbir sakınca yok. Dolayısıyla bu tedavilerin yazın veya kışın yapılması gibi bizim açımızdan herhangi bir ayırım yok.”
    Bir çok kişinin boyun ve bel ağrıları olduğunu ama eklemlerde değişik problemler olduğunu belirten Prof. Dr. Güven, şöyle devam etti: “Beyin ve bel fıtıkları çok spesifik özel sorunlar. Ama bu kadar uç sorunlar olmadan da bölgesel ağrı dediğimiz yani çeşitli eklemlerde, tek tek omuz gibi, kalça gibi eklemin kendisinden, eklem kıkırdağından ve eklem çevresi yumuşak doku dediğimiz eklemi destekleyen kapsül, bağlar, kaslar gibi dokuların zorlanması veya çeşitli nedenlerle bir iltihabi reaksiyona uğramasından kaynaklanan çok çeşitli hastalıklar var. Bu hastalıklarda hem şikayetlerin giderilmesine yönelik hem de uzun vadede bu problemlerin tekrarlamamasına yönelik fizik tedavinin gerçekten kalıcı ve çok büyük etkin faydası var.”

    İlaç ve Fizik Tedavinin Etkisinin Karşılaştırılması
    Birçok hastanın ilaç tedavisinin mi yoksa fizik tedavinin mi daha etkin olduğunu, sorduğunu belirten Prof. Dr. Güven, şunları söyledi: “Genel bir soru. Buna tek bir yanıtla cevap vermek mümkün değil. Hangi hastalıktan bahsettiğinize göre değişiyor. Bazı hastalıklarda sadece ilaç tedavisi, özellikle romatizmal hastalıklardan bahsediyorsak. Bazı hastalıklarda sadece fizik tedavi ve rehabilitasyon, bazı hastalıklarda da ikisini birlikte eş zamanlı ya da aralıklı kullanmak gerekiyor. Dolayısıyla bu hastalıktan hastalığa veya kişiden kişiye göre bu sorunun cevabı açıkçası değişiyor.”

    Fizik Tedavi Yöntemleri
    Fizik tedavi uygulaması sırasında kullanılan yöntemler hakkında ise Prof. Dr. Güven, şu bilgileri verdi: “Branşımızın adı üstünde fizik tedavi ve rehabilitasyonda iki ayrı bölümden oluşuyor. Dolayısıyla birinci bölümde bir takım fiziksel ajanlar ki, bunların sayısı çok fazla. Bunlar ısı yayabiliyorlar, elektrik akımları verebiliyorlar. Mekanik etkileri var, bu kullandığımız ajanların. Bunların iyileştirici etkilerinden yararlanıyoruz. İkinci kısım rehabilitasyonda da başta egzersiz olmak üzere pek çok özel yöntemlerle daha çok vücudu çalıştırmak veya vücudun belirli bölümlerini çalıştırmak ve fonksiyonel hale getirmek için yapılan çabalardan bahsediyoruz. Dolayısıyla hem elle yapılan tedaviler hem de cihazla yapılan tedaviler bu kapsamda.”

    Kireçlenme
    Prof. Dr. Güven, kireçlenmede fizik tedavi kullanımı ile ilgili şunları söyledi: “Önce kireçlenmeden ne kastettiğimizi en azından bir açıklığa kavuşturmak lazım. Kireçlenme dediğimiz hadise eklem yüzeylerindeki kıkırdağın aşınması. Bu yaşla birlikte artan bir süreç. Şikayete yol açması da genellikle 40’lı yaşlardan sonra başlıyor. Tabi bu kişiden kişiye değişiyor. Ve her birinde de olması gerekmiyor. Dolayısıyla hastamızda bu tip şikayetler varsa, mutlaka egzersiz, çevre kasların güçlendirilmesi açısından şart. Düzenli bir egzersiz programıyla uzun vadede ekleme binecek olan yükü büyük oranda kaslara aktarmak mümkün. Ama bu egzersizlerin bilinçli ve sürekli yapılması lazım. Bunlar yeterli olmuyorsa ilaç tedavileriyle genellikle eklem kireçlenmelerinde, özellikle erken, orta dönemlerde fizik tedavinin orta ve uzun vadeli önemli derecede rahatlatıcı ve şikayetleri giderici etkisi var.”

    Spor Yaralanmalarında Fizik Tedavi
    Türkiye’de amatör ve profesyonel sporda, fizik tedavi etkin olarak yeni yeni gündeme geldiğini belirten Prof. Dr. Güven, spor yaralanmalarında fizik tedavinin kullanımı ile ilgili olarak şunları söyledi: “Batı toplumlarındaki gibi spor, ne yazık ki, henüz toplumun bir parçası olan sorun veya bir yaşam biçimi değil. Ancak sportif rehabilitasyon, özellikle spor yaralanmalarının vazgeçilmez bir parçası. Spor travmatolojisiyle ortopedist arkadaşlarımız ilgileniyor. Bir takım cerrahi müdahaleler yapılıyor. Veya cerrahi olmayan tedaviler yapılıyor. Bu tedavilerden sonra veya bu tedavilerle eş zamanlı olarak sporcuların hem ağrılarının giderilmesi, eklem fonksiyonlarının ya da kas fonksiyonlarının giderilmesi gerekiyor. Artı sporcularda ekstradan bir kas güçlenmesi gerekiyor. Normal insanlarda belki pek fazla gerekmeyen, dolayısıyla bu aşamada rehabilitasyon özellikle sporcular için vazgeçilmez bir unsur.

    Alternatif Tedavi Yöntemleri
    Prof. Dr. Güven, alternatif yöntemlere bakış açısı konusunda ise şunları söyledi: “Masaj aslında bilimsel bir tedavi yöntemi, tedavinin içinde yeri olan bir yöntem. Gerçekten tanımlanmış masaj yöntemleri var. Ve bunların ne şekilde bölgesel ya da genel etkileri olduğu da biliniyor. Dolayısıyla bilinçli yapıldığı zaman, doğru endikasyon konduğu zaman masaj tamamlayıcı bir tedavi yöntemi. Zaman zaman biz de yararlanıyoruz. Hastalarımıza da tavsiye ediyoruz. Ama tabi, bunun bilinçli ve denetimli yapılması lazım. Diğer taş tedavisi vs. gibi yöntemlerin çoğu, genellikle sıcak uygulama yöntemlerinin bir çeşidi. Hastaya zararlı olmadığı sürece, hafif sıcak veren yöntemler... Hiçbir zaman doktor taş tedavisi yönünde bir endikasyon koymayacaktır. Ama çoğunlukla etkileri, bir ısı ajanından çok öteye gitmiyor.”

    Yaşlılığa Bağlı Sağlık Sorunları
    Yaşlılığa bağlı sağlık sorunlarının, nüfusun yaşlanması ile arttığı biliniyor. Bu anlamda fizik tedavi ve rehabilitasyon kullanımı konusunda ise Prof. Dr. Güven, şunları söyledi: “Türkiye’de yeni yeni bu sorun hissedilmeye başlandı. Çünkü biz, kendimizi her zaman genç toplum olarak tanımlıyoruz ama bizde de yaşam süresi uzadıkça yaşlılarla ilgili özel bir sağlık sorunları ve bununla ilgili sosyal sorunlar da gündeme gelmeye başladı. Eklem hastalıkları açısından baktığımız zaman özellikle yaşlı toplumda sık görülen kireçlenme, zaten toplumun yüzde 10’unda gözüküyor. Ki, bu hiç azımsanmayacak bir rakam. Bunun dışında kalp damar hastalıkları, akciğer hastalıkları vs. gibi aklınıza gelebilecek tüm organlarda zaten bir yaşlanma süreci sözkonusu. Kaslarda ister istemez bir zayıflama, bir gerileme olabiliyor. Dolayısıyla geriatri rehabilitasyon kapsamında insanların günlük yaşamlarını, özellikle yaşlıların günlük yaşam yaşamlarını kendi kendilerine bağımsız yapabilmeleri için gerekli tüm ayarlamalar ve rehabilitasyon yöntemleri deneniyor. Çünkü burada amaç kişinin toplum içerisinde üretici olması, artı çevresine, topluma yük olmadan olabildiğine kendi kendine bağımsız işini görünmesi. Dolayısıyla rehabilitasyonun da amacı, özellikle geriatrik rehabilitasyon da bu bağlamda çok önem kazanıyor.”

    Korunma
    Genel sağlığımızı korumak için ve az hareket etmekten kaynaklanan ağrılarımızı ortadan kaldırmak için günlük yaşamımızı nasıl planlayacağımız konusunda ise Prof. Dr. Güven, “Öncelikle spor yapmak gerekiyor. Bu her zaman söyleniyor ama ne yazık ki pek yapılamayan, gerçekleştirilemeyen bir yöntem. Sağlıklı beslenme çok önemli, çünkü büyük bir tempo, özellikle büyükşehirde yaşayan insanlar için inanılmaz bir tempo ve koşuşturma söz konusu. Bu tempo içerisinde insanların özellikle sağlığına dikkat etmesi son derece zor. Biz, tabi kilo almamalarını tavsiye ediyoruz. Kireçlenmeden bahsediyoruz. Özellikle 55 yaş üzerindeki aşağı yukarı yüzde 82’sinin kilolu olduğunu varsayarsak, bel, diz kireçlenmesi uzun vadede, 55 yaşından sonra ortaya çıkabilecek sorunları büyük oranda provake eden bir problem bu.”

    Kaynak: