Can Sengul

SiteYöneticisi
  • İçerik sayısı

    3.187
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    44

Can Sengul kullanıcısının paylaşımları

  1. ENGELLİLER 0 KM ARAÇ ALIRKEN NASIL HESAP YAPMALI ? Birçok engelli arkadaş, 0 km araç alırken nelerden muaf olduğu konusunda bilgi almak için mail yollamış. Bu konuyu bir örnekle kısaca açıklayacağım. Mesela Almayı düşündüğümüz aracın Satış Fiyatı 28.500 YTL olsun. Bu aracı bir engelli kardeşimiz yaklaşık olarak 19.174 YTL ye alabiliyor. Buyrun hesap yapalım . Çok kısa bir bilgi vereyim, Biz engelliler 0 km araç alırken Sadece %37 ÖTV ve Bandrol den muaf oluyoruz. 28.500 YTL nin %37 ÖTV sini hesaplıyoruz. Nasıl mı ? 28.500*37/100 = 10.545 YTL ÖTV tutuyor. Şimdi 28.500 YTL den ÖTV yi düşüyoruz. 28.500-10.545= 17.959 YTL. Proje ve Aparat masrafı engelinize göre değişiyor. Eğer sağ ayağınızdan engelli iseniz mu miktar yaklaşık olarak 850 YTL yi buluyor.195 YTL Trafik ve 170 YTL ye yakım diğer masrafları da dahil edersek araç size toplamda 19.174 YTL ye mal oluyor(17,959+850+195+170=19.174YTL). Not: Bazı araç firmalarında bu miktar 19.000 YTL ile 21.000 YTL arasında değişmektedir.
  2. Resimlerin Dili Olsa......

    Artık geçmeLiyim tüm kaLmaların üzerindeN; soL adımım sarhoş sağ adımım yorgun, artık gitmeLiyim bu hikayedeN, sağ yanım bitkiN soL yanım vurgun ! " EveT ALLAH'ım Herkese KIZGINIM " toprak değilmi özümüz...kavuşuruz bir gün ait olduğumuz yere... Bir sevda sokağında deLi bir sevdaLı.. Aşkı eLLerinde renkLi kalmaLı.. Minicik yüreğini sevdaLara yasLamaLı.. Aşık oLmak için mi yaşamaLı, yaşamak için mi aşık oLmaLı?? BazeN zaman öyLe hızLı akar ki yeLkovanı tutup durdurmak isteriz... BazendE geçmesi için saniyeLeri sayarız.. bir TOKAT ! atın bana içimi acıtsın canım yansınki kendime geleyim...Kim bu yatan diyebiliyim kendime... işte türkiyeniN acı kaderi.. herşey keşke rekLamLardaki kadar güzeL oLsa deriz. ama geL gör ki işte manzaRa ! Bazen Aglamak güzeldir ...Belkide Haykırmak... Gitmek mi zor kalmak mı.... --
  3. 2008 ÖSYS ek yerleştirme sonuçları açıklandı. 58 bin 65 kişi önlisans ve lisans programlarına yerleşmeye hak kazandı. ÖSYM’den yapılan açıklamaya göre, 2008 ÖSYS genel yerleştirme sırasında açık kalan, kaydolmama nedeniyle boş kalan ve genel yerleştirme sonucu yeni açılan yükseköğretim programları kontenjanlarına ek yerleştirme işlemleri tamamlandı. Ek yerleştirmeye başvuran 268 bin 669 adaydan 58 bin 65′i üniversitelerin önlisans ve lisans programlarına yerleşmeye hak kazandı. Devlet, vakıf, KKTC ve yurt dışındaki üniversitelerin lisans programlarına toplam 9 bin 891, ön lisans programlarına 48 bin 174 aday yerleşti. Lisans programlarında 13 bin 589, ön lisans programlarında 17 bin 503 kontenjan boş kaldı. Devlet üniversitelerinin lisans programlarının 2 bin 650’si, önlisans programlarının 4 bin 678′i, vakıf üniversitelerinin lisans programlarının 3 bin 729′u, ön lisans programlarının 10 bin 730′u boş kaldı. Adaylar, ek yerleştirme sonuçlarını ÖSYM’nin http://sonuc.osym.gov.tr internet adresinden öğrenebilecekler. KKTC’deki üniversitelerin lisans programlarının 6 bin 966’sı, yurt dışındaki üniversitelerin lisans programlarının 244′ü dolmadı. Açıköğretimde ise lisans programlarına 35 bin 918, ön lisans programlarına 36 bin 628 aday yerleşmeye hak kazandı. Adayların yerleşme bilgileri girmeye hak kazandıkları üniversitelere gönderilecek. Örgün yükseköğretim programlarına kayıt hakkı kazanan adaylar 20-22 Ekim arasında kayıt yaptırabilecekler.
  4. Yulaflı Bakım Kremi

    GERMAINE DE CAPUCCINI’ DEN GÖZ VE DEKOLTE ÇEVRESİ İÇİN YULAFLI BAKIM KREMİ Medi-Kim’in ithalatçısı olduğu kozmetik markası Germaine de Capuccini yulafın tüm zenginliğini kullanarak yepyeni göz, boyun ve dekolte bölgesi için Timeexpert Lift bakım serisini hazırladı. Timeexpert Lift serisinde bulunan yulaflı bileşim Hidro-Dolgu etkisi yaratarak, aniden cildi toparlıyor, ciltte bulunan çizgi ve kırışıklıkların dolmasına yardımcı oluyor ve cilde ışıltı veriyor. Timeexpert Lift serisine, GÖZ ve BOYUN bölgesi için hazırlanan 2 yeni ürün daha katılıyor . Timeexpert Lift Neck bakım kremi boyun ve dekolte bölgesinde oluşan kırışıklık, gevşeklik, sarkmalar ve çift çene görünümünün giderilmesinde yardımcı oluyor. İçeriğindeki yulaf bileşeni sayesinde Hidro-Dolgu etkisi yaratarak, kırışıklıkları dolduruyor ve cildi pürüzsüzleştiriyor. Yoğun nemlendirme sağlayarak, boyun dekolte üçgeninin toparlanmasına yardımcı oluyor. Daha ince bir boyun görünümü kazandırıyor. Göz çevresi bakımı için tasarlanan Timeexpert Lift Eyes, göz çevresinin gençliğinin onarılmasını ve sıkılaştırılmasını destekleyen kremdir. Gözaltı torbalarını azaltıyor ve yorgunluk belirtilerinin giderilmesine yardımcı oluyor. Ayrıca içeriğinde, alt ve üst göz kapaklarının esnekliğini artıran soya ekstratı da içeriyor. Makyajın dayanma süresini de uzatıyor. Fiyat Bilgisi: Timeexpert Lift Eye: 109.70 YTL Timeespert Lift Neck: 122.40 YTL
  5. Dişeti Hastalığının Belirtileri[/color]1 - Kanama, dişeti hastalıklarının ilk ve en önemli belirtisidir. Sağlıklı dişeti kanamaz. Dişlerinizi fırçalarken, elma yerken veya uykudan uyandığınızda dişetlerinizde kanama oluyorsa, sizde mutlaka bir dişeti sorunu var demektir. 2 - Dişetlerinde kızarma, şişme, yumuşama ve gevşeme. (Sağlıklı dişeti açık pembe renkte olup dişe ve altındaki kemiğe sımsıkı yapışmıştır. Sıkı bir kıvamda olup, üzerinde portakal kabuğuna benzer parlak - pütürlü bir görünümü vardır.) 3 - Dişetlerinde çekilmeler ve buna bağlı olarak açığa çıkan kök yüzeylerinde soğuğa, tatlıya ve ekşiye karşı bir hassasiyet, 4 - Dişeti kenarında veya dişler arasında, diştaşlarına bağlı olarak oluşan siyah alanlar, 5 - Dişetine parmakla bastırdığınızda, diş ile dişeti arasından püy (iltihap) gelmesi, 6 - Dişlerde sallanmalar, uzamalar ve diş aralarında açılmalar, 7 - Ağızda sürekli olarak kötü bir koku, kötü bir tat, 8 - Başlangıçta ağrı olmamasına karşın, hastalığın ilerlediği durumlarda şiddetli olmayan, fakat sürekli ve rahatsız edici bir ağrı, Bu belirtilerden biri dahi sizde varsa, en kısa zamanda bir dişhekimine muayene olmanız gerekmektedir. Hekiminiz sizi muayene ettikten sonra, size hastalığınızın durumuna göre uygulanacak tedavinin şeklini belirler. Kaynak: Mesut SeyhanlıHit: 925
  6. 10 şişe Viski Bile Banamısın Demiyor....

    10 şişe Viski Bile Banamısın Demiyor.... [/size] Edinsburg Üniversitesi bilimadamlarının alkolün değişik canlıların vücudlarındaki etkileri üzerinde yaptığı bir araştırmaya göre canlılar arasında alkole en dayanıksız vücuda sahip olan canlının kaplumbağalar ve koyunlardan sonra insanın olduğu ortaya çıktı.İnsanın sindirim ve dolaşım sistemi organlarının alkole karşı çok dayanıksız ve hassas olduğunu belirten bilimadamları hiç sarhoş olmayan canlıların ise aslanlar,kaplanlar,kutup ayıları ve akbabalar olduğunu yapılan araştırmalar sonucunda tespit ettiklerini belirttiler.Yapılan deneylerde hergün düzenli olarak yemeklerden sonra 10 litre viski ile aynı ölçekte alkol verilen aslanların karaciğerlerinde en ufak bir rahatsızlık belirtisine rastlanmazken,kutup ayılarının 15.şişeden sonra çakırkeyflik belirtileri göstermeye başlaması dikkatlerden kaçmadı.Özellikle kutup ayılarının viski dolu kapları su içer gibi içmesi ise komik anların yaşanmasına neden oldu. OLAYIN BİLİMSEL NEDENLERİ Bunun nedenini soran basın mensuplarına açıklama yapan Prof.David Kenneth: Aslanlar,kutup ayıları,kaplanlar ve akbabalar çok zor şartlarda yemek bulan ve beslenen canlılar.Hepsi etobur olduğu için sindirim sistemleri insanlara ve otobur canlılara oranla çok daha güçlü ve ergonomik.Düşünün bu hayvanlar üzerinde binlerce hastalık olan kurtlanmış leşleri bile yiyebiliyorlar çok zor durumda kaldıkları zaman.O kadar güçlü mide asitleri ve karaciğer enzimleri varki bu mikropların hepsi asit yüzünden midelerinde ölüyor.Aynı eti insan yese yarım saat içinde ölürken,bu hayvanlara birşey olmuyor.Çok sert kemikler ve hayvan kılları bile bu hayvanların mide asitlerine ve sindirim sistemlerinin gücüne dayanamayıp,eriyor.Bu hayvanlar aynı zamanda dünyanın en az hastalanan canlıları.Özellikle akbabaların dünyada kanser olmayan tek canlı olduğu biliniyor. İnsan alkol aldığı zaman bu madde,mide ve bağırsaklardan kana karışır ve karaciğerde metobolize edilir.Çoğu insanda az alkol bile birçok hastalığa neden olur ve halk arasında bira göbeği denilen alkole bağlı toksik yağlanmaya neden olur.Çünkü insan karaciğerinin kapasitesi alkolü işlemeye yetmez,ancak alkolü yarısı zehir,yarısı işlenmiş yağ olarak tutmaya yeter insan karaciğerinin yapısı.Oysa aslanlar,kaplanlar ve kutup ayılarının vücudlarının önemli bir çoğunluğu insanlarınki gibi yağdan değil kasdan oluşur.Mide ve bağırsak zarları çok kalın,safra enzimleri çok güçlüdür.Karaciğerleri ise insanınkinin iki katı büyüklüktedir.İnsanda var olmayan yüz tane daha enzim salgılar bu organlar.Bu hayvanlar milyonlarca yıldır zor şartlarda yaşayıp,leş ve etle beslendiklerinden karaciğerleri,en zor şartlara bile evrimleşerek adapte olmuştur dedi.
  7. İşsizlik rakamları açıklandı

    Türkiye’de Temmuz 2008 dönemi itibarıyla işsizlik oranı yüzde 9,4 olarak hesaplandı. Geçen yılın aynı döneminde işsizlik oranı yüzde 8,8 düzeyinde bulunuyordu. Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) üçer aylık dönemler itibarıyla her ay açıkladığı Hanehalkı İşgücü Anketinin, “haziran-temmuz-ağustos” dönemini kapsayan, “temmuz” sonuçlarına göre, bu dönemde iş gücüne katılım oranı ise yüzde 49,9 olarak hesaplandı. İşsizlik oranı kentlerde yüzde 11,9, kırsal kesimde yüzde 5,6 olarak belirlendi.2005 yılından itibaren Hanehalkı İşgücü Anketinin tahminleri, hareketli üçer aylık dönem ortalamaları esas alınmak kaydıyla aylık olarak yayınlanıyor. Bu seride ilgili üç aylık dönemin ağırlıkları, dönem ortası aya ilişkin nüfus projeksiyonları esas alınarak hesaplanırken, ifade kolaylığı açısından tahminler de dönem ortası ay adıyla ifade ediliyor.
  8. Partisinin dünkü toplantısında hükümete ağır ithamlarda bulunun MHP Lideri Bahçeli’ye, MHP’li eski Bakan Öksüz’den şok cevap geldi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin dünkü Meclis Grup Toplantısı’nda, 17 Mehmetçiğin şehid düştüğü Aktütün baskınındaki bir bir ortaya çıkan askeri sorumsuzluklara hiç değinmezken, hükümete yüklendi. AK Parti iktidarını “terör örgütü PKK ve Barzani ile aynı çizgide” olmakla suçlaması ise sert tepkilere neden oldu. ANASOL-M döneminde MHP’den Ulaştırma Bakanlığı yapan Enis Öksüz’den MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye sert tepki geldi. Devlet Bahçeli’nin Başbakan Yardımcısı olduğu ANASOL-M iktidarı döneminde, kaçacak deliği kalmayan terörist başı Abdullah Öcalan’ın ipten alındığını belirterek, “Bugünkü tablo kimin eseri?” diye sordu. Enis Öksüz, Bahçeli’ye yüklenerek, şunları kaydetti: “Allah’ın bir olduğuna inanmasam, Devlet Bahçeli’nin ‘Allah birdir’ sözüne bile inanmayacağım. Böyle birisi çünkü. Bugün ‘bir’ dediğine yarın ‘iki’ der. Apo’yu asacağım diye iktidara gelip, terörist başını idamdan alan Bahçeli’dir.. ANASOL-M döneminde PKK’ya karşı alınacak tedbirleri engelleyen Bahçeli’dir.. Banka hortumcularına af çıkartan Bahçeli’dir.. Hırsızları kollayan Bahçeli’dir. Bugün şehidler üzerinden siyaset yapan da Bahçeli’dir. Adama sormazlar mı ‘İktidarda iken sen ne yaptın?..’ diye.” TERÖRİST BAŞI, ADETA KORUMA ALTINA ALINDI Yüreklerimizi yakan şehidler üzerinden siyaset yapmakla eleştirdiği MHP Lideri Bahçeli’ye yönelik tepkilerini sürdüren Öksüz, “Şimdi ne konuşuyorlar? MHP, PKK’yı önleyecek, yok edecek tedbirleri zamanında aldı mı? Aksine, alınacak tedbirlerin alınmasına da mani oldu. Türkiye, terörist başını dünyaya sığmaz hale getirmişti. Ne İtalya’da durabiliyordu, ne Rusya’da durabiliyordu. Konga’ya kadar gitmişti. Dünya dar edilmişti adama. Terörist başını alsak da gerekli hukuku uygulayacaktık, almasak da gerekli hukuku uygulayacaktık. Ama ne yapıldı, ‘asmamak’ kaydıyla teslim alındı terörist başı. MHP ne yaptı, hesap sordu mu ortaklarından? Yargıladıktan sonra idam kararı vermişsen, bunu Meclis’e gönderecektin. Bu da yapılmadı. Neden göndermedin, cevap ver. Ardından idam cezası kaldırıldı. Komisyondan üyelerini çekti MHP. Dolaylı yoldan idam cezasının kaldırılmasına da yardımcı oldu Bahçeli. Neticede terörist başı ipten alındı. Hiçbir yerde barınamayacak duruma gelmiş olan terörist başı, Türkiye’de adeta bugün koruma altında. Bugün şehidler üzerinden siyaset yapan adama sormazlar mı ‘Bu kimin eseri, iktidarda iken sen ne yaptın?..” sordu. VAKİT
  9. Aktütün’de karakol basılmış, 17 şehit verilmiş, anaların yüreğine ateş düşmüş, ocaklar sönmüşâ€¦ Bazılarının hiç umurunda değil. Günlerdir bu milletin en kutsal bildiği bir kavram üzerinden bile ne planlar dönüyor. Koskoca bir millet de buna inandı. Bu işin altında bir bit yeniği olmalıydı. Yazarımız Abdullah Abdulkadiroğlu işte bu BİT YENİĞİNİ ortaya çıkardı.
  10. 10 şişe Viski Bile Banamısın Demiyor....

    Aslında insanlarda da var böle onlar gibi içiyorlar içiyorlar etki etmiyor
  11. Çarpık Dişleri Düzeltme (Ortodonti)[/color]DÜZGÜN DİŞLER İÇİN ORTODONTİK TEDAVİ İnsanın içini ısıtan güzel bir gülüşün sırrı dişlerde saklıdır. Bunun önemini bilen pekçok kişi dişlerindeki bozuklukları düzeltmede protetik yaklaşımlara başvurmaktadır. oysa doğal dişlerinizi koruyarak da güzel bir gülüşe sahip olabilirsiniz. Diş hekimliğinin son yıllarda geliştirdiği yöntemler sayesinde inci gibi dişler sizi bekliyor. Diş hekimliğinin bir uzmanlık dalı olan ortodonti, diş, çene ve yüz kompleksini normal yapı ve gelişim, anomaliler ve anomalilerin tedavisi yönünden ele alan bilim dalıdır. Önceleri estetik amaçla işe başlanmış zaman içerisinde sınırları genişletilip, bugünkü konumuna ulaşılmıştır. Günümüzde ortodontinin hitab ettiği kitle oldukça genişlemiş ve uygulama alanı da aynı oranda artmıştır. Son yıllarda yapılan araştırmaların sonuçlarına göre tüm dünyada koruyucu diş hekimliğinin önem kazanması, daha bilinçli bir kitle yaratmış ve diş çürüğü vakalarında gözle görülür bir azalma meydana gelmiştir, buna bağlı olarak da katılım, gelişim yetersizlikleri, çeşitli yanlış alışkanlıklar (parmak emme, uzun süre yalancı meme ve biberon kullanma, dudak ısırma) gibi faktörler sebebiyle oluşan rahatsızlıklar sonucu ortodontiye duyulan ilgi de artmıştır. Ortodontinin sınırları Süt dişlenme dönemi olarak adlandırılan okul öncesi yıllarda parmak emme, dudak yeme, ağıza yabancı cisim sokma gibi alışkanlıklara bağlı olarak ortaya çıkan sorunların mümkün olduğu kadar azaltılmasına yönelik uygulamalardır. Bu alışkanlıklar süt dişlenme döneminde ortadan kaldırılırsa iskelet yapıda kalıcı bir bozukluk oluşmadan iyileşme sağlanır. Bunun içinde birtakım ağız içi veya ağız dışı aygıtlardan yararlanılır. Karışık dişlenme dönemidir. Bu dönem ilkokul çağı çocuklarını kapsar, ağızda hem daimi hem de süt dişlerinin bulunduğu dönemdir. bu dönemde zamanından önce veya sonra süt dişlerinin kaybedilmesi alttan gelen daimi dişlere rehberlik edememesi sonucunda birtakım çene içinde yer darlığı problemleri oluşabilir. Oluşan çapraşıklığın giderilmesi ortodontinin ilgi alanına girer. Yine bu dönemde başlayıp ergenlik çağının sonuna kadar devam eden çeneler arası uyumsuzlukların giderilmesi de ortodontinin konusudur. Daimi dişlenme döneminde diş dizlerindeki bozukluklar diş çekimi yapılarak veya yapılmadan sabit veya hareketli aygıtlarla düzeltilebilir. Diş eti hastalıklarına bağlı olarak meydana gelen diş düzensizlikleri veya diş kaybına bağlı olarak meydana gelen düzensizliklerin tedavileri de ortodontinin konusudur. YAŞ SORUN MUDUR ? Dişsel düzeltmelerde yaş sorun değildir. Hasta kaç yaşında olursa olsun tedavi mümkündür. Eğer bireyin kemik yapısında bir düzensizlik söz konusu ise (iskeletsel) yaş önemlidir. BU durumda fonksiyonel tedaviye gereksinim vardır ki bu tedavi de ergenlik çağına kadar olan sürede yapılır. Kaynak: Mediko Dental
  12. Çocuk Ağız Ve Diş Sağlığı

    Çocuk Ağız Ve Diş Sağlığı[/color]Çocukların dişleri niye çürüyor? Süt dişleri normal dişlere oranla daha çok organik madde içerirler, bu nedenle çürümeye daha yatkınlardır, daha kolay ve hızlı çürürler. Çocuklar, çürüğün erken döneminde görülebilen soğuk sıcak hassasiyeti ve hafif ağrı gibi sinyalleri zamanında yorumlayamazlar. Olayı ancak dayanılamayacak kadar ağrı olmasında farkederler ki bu durumda çok geç kalınmış olabilir. Çocuklar ağız bakımına yetişkinler kadar dikkat edemezler. Çocuğun el becerisi, merakı ve ebeveynin tutumu diş fırçalama alışkanlığını belirler. Özellikle annlererin sıklıkla yaptığı bir hata da emzik ya da biberonu şeker, reçel vb. gibi gıdalara batırarak çocuklara vermeleri veya uyku aralarında şekerli süt, meyva suyu gibi gıdalara alıştırmalarıdır. Böylece beslenme düzensizliğinden dolayı dişler çürümeye yatkın hale gelir. Çürük oluşumu engellenebilir mi? Çürüğü tamamen engelleyebilecek bir aşı yada ilaç henüz geliştirilemedi. Ancak, çürük sayısını azaltmaya yönelik bazı malzemeler günümüzde kullanılmaktadır, bunlardan birisi; "fissür örtücü" dediğmiz malzemedir. Diş çürükleri genellikle azı ve küçükazı dişlerinin, çiğneyici yüzlerinde bulunan "fissür" adı verilen oluklarda başlar. Bahsettiğimiz malzemeyle olukların üzeri kapatılıp, o bölgeye mikrop, yemek artığı vs. nin sızması engellenerek çürük başlaması önlenir. Bu işlem, 6 yaşından itibaren çıkan kalıcı azı ve küçükazı dişlerine de uygulanabilir. Çürüğü engellemenin başka bir yolu da dişlerin çürüğe karşı direncini artırmaktır. Dişlere yüzeysel florür uygulanması suretiyle bu direnç kazandırılır. Süt dişlerinin önemi nedir? Süt dişlerinin birinci görevi çocuğun düzgün beslenmesini sağlamaktır. Ayrıca konuşmanın düzgün gelişimi de süt dişlerinin varlığına bağlıdır. Bunların yanında yandaki gibi bir görüntü hiç kimsenin çocuğunda görmek istemeyeceği ciddi estetik sorunlara yol açmaktadır. Süt dişleri kapladıkları alanı kendilerinin yerine gelecek olan kalıcı diş için korumakta ve kalıcı diş sürerken ona rehberlik yapmaktadırlar. Süt dişi erken çekildiği zaman bu doğal yer tutuculuk fonksiyonu da ortadan kalkmaktadır. Süt dişlerindeki çürükler tedavi edilmeli mi? Tedavi edilmeyen süt dişi çürükleri, ağrı, kötü koku, çiğneme zorluğu, beslenme bozukluğu ve çirkin görüntüye yolaçar. Bu dönemdeki tedavi edilmeyen diş bozuklukları, ileride diş çarpıklığı, çene gelişiminde bozukluk ve genel sağlık problemlerine (romatizmadan kalp rahatsızlıklarına kadar) sebep olabilecektir. Dolayısıyla süt dişlerindeki çürükler, "nasıl olsa yerine yenileri gelecek" yanılgısına düşmeden tedavi edilmelidir. Süt dişlerindeki çürükler ; ağrı ile çocuğun çok küçük yaşlarda tanışmasına ve gelecekte bazı fobileri olmasına neden olabilir . Ayrıca bu çürükler süt dişlerinin çok erken kaybına neden olabilir. Çocuklarda diş yaralanmaları Çocuklarda dişlerin zarar gördüğü kazalarda zaman kaybetmeden müdahalede bulunulmalıdır. Doğru tanı konması çok önemlidir. Bunun için hekiminiz size, kazanın ne zaman ve nerede olduğunu, darbenin ne taraftan geldiğini, kaza sonrası baygınlık, kusma, hafıza kaybı vb. olup olmadığını soracaktır. Verilen bilgiler doğrultusunda en doğru tedavi uygulanabilecektir. Çocuklardaki diş yaralanmaları, bazan kalıcı dişin tamamıyla yuvasından ayrılmasına sebep olabilir. Bu durumda çıkan diş ile birlikte acilen dişhekiminize gitmelisiniz. Bu esnada diş, bir bardak sütün içinde, eğer süt mevcut değilse, temiz bir su içinde muhafaza edilmelidir. Bebeklerde ağız bakımı Bebeklerin, en azından ilk dört ay anne sütü ile beslenmeleri ağız çevresindeki yumuşak doku ve kas fonksiyonlarının normal gelişimini sağlayacaktır. Anne sütünün yetersiz olduğu durumlarda fizyolojik başlıklı (damaklı, kesik uçlu) biberon kullanımı gerekir. Bebekler 1 yaşından itibaren bardak ve kaşıkla beslenmeye alıştırılmalıdır. Biberonla beslenme en fazla 2 yaşına kadar devam edebilir. Parmak emme, yalancı emzik kullanma gibi alışkanlıklara 2 – 2,5 yaşına kadar izin verilebilir. Eğer parmak emme alışkanlığı mevcutsa, bunun sebebi araştırılarak 3 – 6 yaş arasında bu alışkanlık mutlaka giderilmelidir. Solunum problemleri, çene gelişmesi üzerine olumsuz etki eder. Burundan değil de, sadece ağızdan soluma durumu mevcutsa (bu durum uykuda daha iyi anlaşılır) muhakkak kulak burun boğaz uzmanına danışılmalıdır. Çocuklarda diş fırçalama ne zaman başlamalıdır? Bebek 6-8 aylıkken, (yani ilk dişler ağızda göründüğünde) temizleme işlemi başlamalıdır. Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce dişleri (en azından çiğneme yüzeylerini) temiz bir tülbent ya da gazlı bezi ıslatarak silmek, temizlemek yerinde olur. Diş fırçası kullanımına ise çocuğun arka dişlerinin çıkmasından sonra (ortalama 2,5 - 3 yaşında ) başlanması uygundur. Okul öncesi çocuklarda diş fırçalama için bir teknik uygulatmak çok zordur. Bu yaşlarda önemli olan, çocuğa diş fırçalama alışkanlığı kazandırmaktır. Çocuklar diş fırçalarken çoğu zaman dişlerin görünen ya da kolay ulaşılan yüzlerini fırçalar. Oysa çürüklerin önlenmesi için dişlerin ara yüzleri ve çiğneyici yüzeylerini çok daha iyi temizlemek gerekir. Bu nedenle fırçalamadan sonra Anne-Babanın kontrolü iyi olur. Çocuklar için nasıl bir diş fırçası seçilmeli? Çocuğun ağız büyüklüğüne uygun, yumuşak ve naylon kıllardan üretilmiş diş fırçaları kullanılmalıdır. Sert fırçalar dişleri aşındıracağı için kullanımı uygun değildir. Eskimiş bir süpürgeyle süpürme işlemi nasıl yapılamazsa, eski bir fırçayla da dişler fırçalanamaz. Fırça kılları aşınır aşınmaz (Ortalama 6 ay) mutlaka değiştirilmelidir. Çocuğuma dişlerini günde kaç kez fırçalatmalıyım? Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce, sadece üçer dakikalık etkili bir fırçalama işlemi yeterlidir. Her iyi alışkanlık gibi diş fırçalama alışkanlığı da çocukluk döneminde kazanılacaktır. Çocuklarda bazı ağız ve diş problemleri : 1) Diş Gıcırdatma: Nedenleri Stress, agresif, takıntı veya sıkılgan kişilik yapıları, anne-babası diş gıcırdatan çocuklar bu alışkanlığa daha eğilimlidir. Belirtileri Dişlerde aşınma, uyurken çıkartılan gıcırdatma sesleri, yüz kaslarında ağrı, çene ekleminde problemler, baş ağrısı, dişlerde sallanma ve hassasiyet. Tedavisi Öncelikle psikolojik açıdan diş gıcırdatmaya yol açan faktörler ortadan kaldırılmaya çalışılır. Bu başarılamaz, hastaya takıp çıkartılabilien bir gece plağı yapılır. 2) Parmak Emme: Nedenleri: Parmak emme küçük yaşlarda sık görülen bir alışkanlıktır. Genellikle dört yaşına kadar kendiliğinden ortadan kalkar. Alışkanlığın sürekli dişlerin çıktığı yaşlarda da sürmesi, bu dişlerde ve damakta yapısal bozukluklara yol açar. Bu bozuklukların nedeni parmağın ön dişlere ve damağa uyguladığı başınçtır. Ortaya çıkan bozukluğun derecesi emmenin süresine, sıklığına, şiddetine ve emme sırasında parmağın pozisyonuna bağlıdır. Tedavisi: Parmak emmeyi önlemenin en etkili yolu parmak emmeye eğilim gösteren çocuğu emziğe alıştırmaktır. Emziğin hem verdiği zarar daha azdır, hemde daha kolay bırakılabilir. Tedavinin zamanlaması çok önemlidir. Çocuğun kendisi bu alışkanlıktan kurtulmayı istemedikçe, tedavinin başarıya ulaşması imkansızdır. Çocuğun çevre baskısına uğramaması ve alay edilmemesi için okul çağından önce bırakması psikolojik yönden çok faydalıdır. Çocuk baskı altına alınmadan cesaretlendirilerek, ödüllendirilerek pozitif yönlendirilmelidir. Eğer her şeye rağmen 6 yaşına kadar alışkanlık kırılamamışsa diş hekimine başvurularak profesyonel yardım alınması gereklidir. 3) Emzik Bebekler için emmek rahatlamanın ve güven içinde hissetmenin en doğal yoludur. Eğer bebek parmak emme eğilimi gösteriyorsa, derhal emziğe yönlendirilmelidir. Emzik parmak emmeye göre hem daha az zararlıdır; hem de sonraki yaşlarda daha kolay bırakılabilir. Emzik günün büyük bir bölümünde değil, sadece gerekli olduğunda verilmelidir. Yapısal bozukluklara yol açmamak için, mümkün olduğu doğal meme yapısındaki emzikler seçilmelidir. Emziklerin yapısının sağlamlığı her gün kontrol edilmelidir. Emziğin büyüklüğü ağzın yapısına uygun olmalıdır. 4) Biberon çürüğü Bebeğimin dişleri sürer sürmez çürüdü. Nedeni ne olabilir? Bebeklerde bazan dişlerin üzerinde sürer sürmez kahverengi lekeler oluştuğu ya da bu dişlerin kırılıp döküldüğü gözlenir. Aslında bu lekeler diş çürükleridir ve dişler de çürük nedeniyle kırılır. Bu kadar erken bir dönemde çürük oluşmasının nedeni de biberon çürüğü adı verilen çürüklerdir. Bebek beslenmesinde en önemli besin olan anne sütü ya da inek sütü doğal olarak şeker içerir. Gece yatmadan önce yada uyku sırasında bebek anne sütü ya da biberon emerse süt ağızda birikerek mikropların dişleri çürütmesi için elverişli bir ortam oluşturur. Bu nedenle özellikle gece beslenmesi sonrası dişlerin temizliğine özen gösterilmelidir. Biberon çürüğünden korunmak için ne yapmak gerekir? Bebeklerde meydana gelen çürüklerin tedavisi çok güç olduğundan, koruyucu önlemlerin erken dönemde alınması gerekir. Bunlar nelerdir? Bebeğinizin gece ağzında biberonla uyuma alışkanlığını önleyin. Beslendikten sonra uyutmaya çalışın. Biberondaki süte şeker, bal pekmez gibi tatlandırıcılar ilave etmeyin. Bebek beslendikten sonra mutlaka su içirin. İlk dişlerin sürmeye başlamasıyla gece ve sabah beslenmeleri sonrası temiz, ıslak bir tülbent ile dişlerini silerek temizleyin. Biberon çürüğünün önemi nedir? Biberon çürüğü görülen dişler tedavi edilmezse ağrı yapar ve iltihaplanır. İltihaplı ya da ağrıyan dişler bebeğin huzursuzlanmasına ve beslenme düzeninin bozulmasına neden olur. İltihap alttan gelecek kalıcı dişler de etkileyip şekillerinin bozuk olmasına yol açar. Bu dişler çekilmek zorunda kalırsa çocukta konuşma problemleri ortaya çıkabilir. Biberon emmediği halde bebeğimin dişleri çürüdü neden olabilir? Biberonun yanı sıra emziklerin ağlayan bebekleri susturmak amacıyla bal, pekmez, reçel gibi tatlandırıcılara batırılarak verilmesi de biberon çürüklerinin başka bir nedenidir. Bunun yanı sıra, dişler sürdükten sonra oyalanmak amacıyla bebeğin eline verilen karbohidratlı-şekerli gıdalar da diş çürüklerine neden olur. Çocuğu bu tür gıdaların yerine elma, havuç gibi besin değeri yüksek; diş temizliğine yardımcı gıdalara yönlendirmek gerekir. Çocuklarda hangi diş macunu ne kadar kullanılmalıdır? Bebeklik döneminde ve üç yaşına kadar çocuklarda diş macunu kullanımı önerilmez. Diş macunu kullanımına üç yaşından sonra başlanmalıdır.Ancak reklamlarda gördüğünüz gibi 3-5 cm. değil, bir leblebi kadar macun fırçalama için yeterli olacaktır. Diş macunu kullanımına başlandığı dönemde, florürlü diş macunlarından herhangi biri tercih edilebilir. Önemli olan çocuğun seçilen macunun tadını sevip istek duymasıdır. Fırçalama işleminde macundan çok, etkili bir fırçalama işleminin önemli olduğunu unutmamak gerekir. Çocuk dişlerinde acil durumlar Diş Ağrısı: Ağrıyan dişin çevresini temizleyin. Ilık tuzlu su ile gargara yaptırın ve eğer varsa sıkışmış yiyecek artıklarını diş ipi ile uzaklaştırın. Asla dişin üzerine aspirin ya da benzeri ilaçlar koymayın. Çocuğunuza daha önce de denemiş olduğunuz bir ağrı kesici verin ve en kısa sürede bir diş hekimine götürün. Isırılmış Dudak, Dil, Dudak Yada Yanak: Yaralı bölgeye buz koyun. Eğer kanama varsa, temiz bir gazlı bez ile hafifçe basınç uygulayın. Kanama 15 dakika içinde durmazsa diş hekiminize başvurun. Diş Tümüyle Çıkmışsa: Dişi bulun. Köküne mümkün olduğunca dokunmadan alın. Diş hekimine gidene kadar dişi saklamak için en ideal ortam süttür. Temiz bir kapta sütün içinde koruyarak en kısa sürede diş hekiminize gidin. Süt Veya Sürekli Dişlere Travma: Hiç zaman kaybetmeden diş hekiminiz ile temasa geçin. Travmalardan sonra her kaybedilen saat oluşan hasarı büyütmektedir. Diş Hekiminize ulaşana Kadar: Yarayı ılık su ile temizleyin. O bölgeye soğuk kompres uygulayın. Varsa Kırık diş parçalarını saklayın. Kaynak: Hekimim.Com
  13. Parmak Emme

    PARMAK EMME [/color]Parmak emme,normal çocuklarda herhangi bir pisko-patolojik etken olmaksızın 3-4 yaşlarına kadar görülen bir olgudur.Bebeklerin çoğu başparmaklarını ya da diğer parmaklarını emerler.Zararsız bir davranış olan parmak emmeye hemen bebeklerin tümünde rastlanmasının en önde gelen nedeni,yeni doğan bebeklerin parmak emmeyi daha anne rahminde,(uterus) öğrenmiş bulunmaları ve doğuştan sahip oldukları en güçlü reflekslerden birinin emme refleksi olmasıdır.Nitekim ender olarak yeni doğan bazı bebeklerin parmak ya da bileklerinde görülen kabarcıklar bunun bir sonucu olmaktır. Annelerin büyük bir çoğunluğu parmak emmenin açlıktan kaynaklandığını düşünürler.Oysa bu emme %50'den %87'lere varan yüksek bir oranda beslenmeye bağlı olmayan yaygın bir davranış niteliğinde görülür.1 yaş çocuklarının hemen yarısı parmaklarını emerler.9 ayda itibaren uykuyla parmak emme arasında yakın bir ilişkinin olduğu, uykusu gelen bebeğin parmağını ağzına götürdüğü görülür. Çocuğu parmak emmeden vazgeçirmek üzere yapılan çabalar, 3 yaşına kadar çocuk tarafından dirençle karşılanır. Bazı bebekler yeni dişlerinin çıkması ,bazıları da zorlukla karşılaştıklarında utanma ve sıkılma belirtisi olarak parmaklarını emerler. Genellikle 18. ay dolaylarında sıklaşan parmak emmenin 4 yaşına doğru kaybolması beklenir. Araştırmalar en geç 5-6 yaşlarında sona erdiği takdirde parmak emmenin zararının olmadığını,ancak süregelmesi halinde dişlerde deformasyona neden olabileceğini kanıtlamıştır. Alt ıslatmada olduğu gibi, sürekli parmak emme alışkanlığı da psikolojik sorun ve gerginliklerin bir sonucu olarak gelişebilir. Ebebeynler parmağını emen çocukların çene kemikleri ve dişleri üzerinde ki etkilerini düşünerek endişeye kapılabilir. Parmak emmenin alt ve üst dişleri geri ittiği doğrudur. Parmak emmenin dişleri ne kadar etkilediği parmak emme süresine ve en önemlisi parmağın ağızda ki duruşuna bağlıdır. Süt dişlerinde oluşan bu değişiklik 6 yaşından sonra çıkan asıl dişleri etkilemediği işaret etmektedir. Parmak ve emzik emme Emme fonksiyonu yeni doğmuş çocuklarda çok kuvvetlidir.Ancak parmak emme ve dil emme alışkanlıkları ilk 1.5 sene normal olmakla birlikte 2 yaşın sonunda kaybolur.Ancak parmak emme, emzik emme alışkanlığı devam edecek olursa henüz gelişmekte olan kas ve kemik yapıları üzerine basınç uygulayarak dişlerin yer değiştirmesine yol açar. Bu durumda üst ön dişler öne alt ön dişler ise geriye doğru eğilir ve alt ve üst ön dişler arasında açıklık meydana gelir.Alışkanlık bırakılırsa bu açıklık kapanır ancak 3.5 yaşından sonra kalıcılık artar.Parmak emme alışkanlığı gece uyurken de deva ederse daha etkili olur ve bunun sonucunda üst çenede darlık (V şeklinde bir çene kavsi) meydana gelir. Parmak emme alışkanlığı karşısında anne babanın yapacağı en sağlıklı yaklaşım nedir? Olayı telaşa kapılmadan sabırla karşılamak ve sürekli ilgilenmekten kaçınarak, çocuğa bu alışkanlığın bebekçe bir davranış olduğunu, başkalarını gözüne hoş görünmeyeceğini basit bir dille anlatmaktır. Aile içinde sürekli aynı alışkanlığı konu edilerek dikkatleri çocuk üzerine çekmek, bu nedenle telaşa ve gerginliği girmek ve çözüm amacıyla çocuğu sürekli eleştirmek yanlış anne baba davranışları arasında sayılır. Okul yaşında parmağını emme çocuk, öğretmenin uyarısı, anne babasının eleştirisi, hatta arkadaşlarını alaylarını karşın bu alışkanlığını sürdürür. Bu durumda çocuğa yapılan olumlu tavsiye ve açıklamalarla psikolojik açıdan uyumunun sağlanması, sorunu ortadan kalkmasına neden olabilir. Burada önemli olan, bir gerileme (regression) belirtisi sayılan bu alışkanlığı oluşturan etkenlerin ana baba tarafından keşfedilerek ortadan kaldırılması. Örneğin,yeni bir kardeşin doğumu,çocukta bu tür bir alışkanlığın başlamasına neden olabilir.Cıvıldayan, emekleyen, parmak emip tırnak yemeye başlayan çocuk ,bu tür bebekleşme hareketleriyle kaybettiği ilgiyi kazanma savaşımına girer. Daha önce de belirttiğimiz gibi, kardeşin doğumundan önce çocuğun hazırlanması, kardeşin varlığına karşın çocuğun statüsünün devam edeceği ve onun yerinin ayrı olduğu konusunda çocuğun ikna edilmesi, kardeşin yardıma muhtaç bir yakını olması nedeniyle elbirliğiyle ona bakma gereğine çocuğun inandırılması ondaki gerginliği azaltır. Böylelikle bu gerginlikten kaynaklanan alışkanlıklar da zamanla kaybolur. Alt ıslatma benzerliği nedeniyle parmak emme de yaşla azalır.Bu konuda da yine özellikle ilk çocukluk döneminde tedaviden kaçınılmalıdır.Okul öncesi dönemindeki parmak emme ya da alt ıslatma durumunda gereksiz telaş yerine, olayın temelinde anne babanın da etkisi bulunduğu düşünülerek uzmanlarca sabırlı ve sürekli bazı eğitimsel önlemler uygulanmalıdır. Parmak emmenin giderilmesi için alınacak önlemler Anne ve babaya parmak emmenin ilk dönemlerde zararsız bir faaliyet olduğu açıkça anlatılmalıdır. Parmak emmenin biraz önce değindiğimiz gibi diş deformasyonlarına sebep olmadığı, bir hastalık mahiyetinde olmadığı açıkça anlatılmalıdır. Çünkü buna inanan anne, baba ve aile büyükleri ömür boyu sürecek bu kötü alışkanlıktan çocuklarını vazgeçirmek için çok şiddetli tedbirlere başvururlar. Hatta çocukların parmaklarına acı biberler sürenler, dayak atanlar, ellerini kollarını arkadan bağlayanlar,eline parmaklarına iğne batırıp onlar unutamayacakları acı verecek cezalar uygularlar. Bu tenkitler, azarlamalar, dayak atmalar, parmağa acı sürmeler çocukta olumsuzluğun yükselmesine neden olabilir. Anne babayı rahatsız etmek için bir davranış olarak kalmasını pekiştirebilir.(D. Çağlar-1981) Parmak emme kendi başına çocuklukta ve sonradan uyumu etkileyen bir alışkanlık değildir. Özel bir düzeltici tedbir olmayı da gerektirmez. Ancak parmak emmeye başlayan veya bunu alışkanlık haline getirmiş çocuklara bu alışkanlıkları terk etmeleri için uygun olmayan tedbirlerin, cezaların uygulanması sonucu bir çok uyum ve duyusal problemlerin ortaya çıkmasının nedeni olabilir. Basit bir alışkanlığı terk ettirmek için uygulanan metodlar durumla ilgisi olmayan yeni ve kronik bazı uyum bozukluklarına sebep olabilir. (D. Çağlar-1981) Küçük yaşlarda çocuklar uygun şekilde beslenmelidir. Gıda ve anne sütünün kalitesi yanında çocuğun gıda verilirken tutumuna özel bir yer ve önem vermek gerekir. Çocuk gerek anne memesinden ve gerekse biberonla beslenirken annenin göğsüne onun sıcaklığını duyacak şekilde yaklaştırılmalıdır. Bir taraftan çocuğa gıdası veya meme verilirken diğer taraftan anne çocuğa gözlerinden sıcak sevgi akıtmalıdır. Çocuğun gevşek tutulması,hırpalanarak, azarlanarak gıda verilmesi büyük bir anlam taşımaz, haysiyet sahibi bir gence al zıkkımlan diye yiyecek vermenin yaptığı etkiyi yapar.(D. Çağlar-1981) . Uygar insanların köpekleri beslerken yaptığı içtenliği insan yavrusundan esirgerler. Uygun şekilde beslenme bu problemin ortaya çıkmasında en büyük engel teşkil eder.(D. Çağlar-1981) Belki çocuk parmak emme veya lastik meme emmeden özel bir haz duyabilir. Bu hiçbir zaman zararlı bir alışkanlık değildir. Normal davranışlar ve ilişkiler yoluyla bu alışkanlık 1 yaşının sonunda terkedilebilir.(D. Çağlar-1981) Eğer çocuk yürümeye başladıktan veya 1 yaşından sonrada bunu yapıyor yani parmağını emiyorsa bu çocuğun fazla yorgun, rahatsız, mutsuz, sıkıntılı, üzüntülü olduğunun belirtisidir. Çocuğun durumunun incelenmesi düzeltici tedbirlerin yalnız bir belirti olan parmak üzerinde değil bütün durumu düzeltmeye yöneltilmesi gerekir. Çünkü parmak emmenin asıl nedenleri ortadan kalkmadıkça çocuk parmak emmeye devam edecektir. (D. Çağlar-1981) Çocuğa uygun dinlenme, geniş ve çeşitli faaliyet olanakları, oyun ortamları meşgul olmak için olanaklar sağlanmalıdır. Anne babanın uygun olmayan davranışları düzeltilmelidir. Çocuklara bu alışkanlığından dolayı şiddet hareketleri uygulanmamalı ve çocuk batıl fikirlerle korkutulmamalıdır. Mükafat vaadi, çocuğun bunu terk etme arzusunu ve gücünü harekete getirecek, çeşitli tedbirler çocuğu harekete getirerek çocuğun bunu bırakmasını sağlayabilir. Çocuk parmağını ağzına götürdüğü zaman uyarıcılık yapacak zararsız acı mayi sürülmesi ve geceleri hatta gerekiyorsa gündüz çocuğa eldiven takılması, alışkanlığı sona erdirmesi için iyi bir hatırlatıcı olabilir. Çocuğa bilhassa kendi kendini kontrol etmek için, isterse bu alışkanlığı terk edeceği inancını kazandırmak, alışkanlığı yenmek için iyi bir hatırlatıcı olabilir. Çocuk 4-5 yaşlarına geldiğinde parmağını emmeye devam ediyorsa kendisine telkinlerde bulunmak faydalı olabilir. Çocuğa bu yaptığının çocukça bir davranış olduğu başkalarının gözüne hoş görünmediği onun anlayabileceği bir dille anlatılır. Çocuklar bu yaşlarda genellikle büyük bir insan gibi olmaya, ebeveyni taklit etmeye özenir. Çoğu zaman onlar gibi davranır. Ebeveyn çocuğun bu durumunu çok iyi değerlendirmelidir. Kendilerinin parmak emmediklerini, çünkü bu durumun pek hoş olmadığını söylemeleri çoğu zaman etkili olabilir.(S. Gizer-1996) Çocuğun erken memeden kesilmesinin karamsar, sadist geç memeden kesilmesininse güvenli ve iyimser bir kişilik geliştirdiği açıklanmıştır.(H. Yavuzer-1997) Tırnak Yeme Alışkanlığı Tırnak yeme alışkanlığına çoğunlukla 3-4 yaşlarından önce başlamaz. (Çok ender olarak 5 aylık gibi erken bir dönemde görülebilir). Çocukların %33 de tırnak yeme davranışı görülür. Bu oran erken ergenlik çağına kadar sürer. Ergenlik çağında tırnak yiyen çocukların sayısı %40-45’e yükselir. Yani ergenlik çağına doğru çocukların hemen hemen yarısı tırnak yeme davranışı gösterir. Bunun nedeni olarak gençlerin çevreden onay görmemeleri olarak değerlendirilir. Ayrıca tırnak yiyen çocukların ailelerinin çoğunda tırnak yiyenlere rastlanmaktadır. Bunun içinde tırnak yemenin bir taklit olduğu ve büyükleri taklit etmek suretiyle öğrenildiği ileri sürülmektedir. Ergenlik çağında sosyal onay görenlerin çoğu bu alışkanlığı terketmektedir. Tırnak yemek bazen ayak parmaklarını ısırmakla ve ayak tırnaklarını el parmaklarıyla yakalama ile ilişkili görülmektedir. Ayak parmağı tırnağının yenilmesi ve ısırılması hemen hemen sadece kızlarda görülmektedir. Tırnak yeme alışkanlığının sebepleri Bu davranışın altında yatan sebepler parmak emmede olduğu gibi çoğunlukla psikolojik rahatsızlıklardır. Alışkanlık daha çok baskı altına alınmış heyecanların ilgilendiği durumlarla olup, çocuk bunun arzu edilmeyen bir davranış ve alışkanlık olduğunu anlayınca kökleşmekte olduğu görülmektedir. Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir. Aile içinde aşırı baskılı ve otoriter bir eğitimin uygulanması, çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, kıskançlık, yeterli ilgi ve sevgi görememe sıkıntı ve gerginlik başlıca nedenlerdir. Anne babanın yaşantısı da önemli bir etkendir. Anne baba geçimsizlikleri anne babanın sık sık kavga etmesi ailedeki sorunlar çocuklarda tırnak yeme gibi davranışlara neden olur. Bunun yanı sıra anne babanın aşırı kaygılı olması çocuğu aşırı derecede koruyup kollaması ayrıca anne babanın çocuklar arasında ayrım yapması çocuklar arasında kıskançlığa yol açar. Bu da dolaylı şekilde kendini tırnak yeme olarak gösterir. Tırnak yeme daha önce belirttiğimiz gibi taklit yoluyla da edinilebilen bir davranıştır. Ailede herhangi bir bireyin tırnak yeme davranışı göstermesi doğal olarak çocuğun ilgisini çekecektir. Ayrıca tırnak yeme davranışı olaylara bağlı olarak gelişebilmektedir. Çocuğu tedirgin eden herhangi bir olay veya çevrede onun için hoşnutsuzluk yaratacak herhangi bir durum bu davranışı göstermesine yol açar. Tedavi ve alınabilecek önlemler En etkili yöntem 3-4 yaşlarına kadar bu alışkanlığın anne baba tarafından görmezlikten gelinmesidir. Daha sonra bu alışkanlık devam ederse; Çocuğun gerginlik ve uyumsuzluk nedenleri iyice araştırılmalı ve bunlar saptanarak çözüm getirilmeli Çocuğu azarlamak, korkutmak, ceza vermek gibi zorlayıcı yöntemlerin uygulanması yararlı olmamaktadır. Hatta kimi zaman daha ağır duygusal problemlerin çıkmasına neden olabilir. Çocukları korku kaygı yaratacak durumlardan uzak tutmak gerekir. Küçük çocukların kaygı korku verici televizyon filmlerini izlemeleri, kavgalı olaylarda bulunmaları çocuğu heyecanlandıracağı için sakıncalıdır. Tırnak yiyen çocuklara geceleri yatarken eski hafif eldivenleri giydirmek. Çocuk gece tırnaklarını yemek veya ısırmak istediğinde hatırlatıcı olması bakımından yararlı olabilir. Parmak ve tırnağa acı fakat zararsız bir sıvı sürülebilir. Bu hem hatırlatıcı ve hem de tırnağını ağzına götürdüğü zaman acı ile birleştiğinde terk etmeye yardımcı olabilir. Çocukların ilgisi başka yöne çekilebilir. Sinema, televizyon izlerken veya radyo dinlerken onun ağzını çiğneyecek bir şeyle meşgul etmek tırnak yemenin ve ısırmanın yerine gelecek bir etkinlik olabilir. Çocukları ara sıra başarılarından dolayı ödüllendirme bazı durumlarda yarar sağlayabilir. Ancak bunun kısıtlı ve uygun şekilde kullanılması gerekir. Aksi takdirde çocuk yeni ödüller almak için bunu kullanabilir. Tırnak derin kesilebilir. Çocuğun kendi tırnak bakımıyla uğraşması da yararlı olabilir. Bunun içinde çocuğa manikür ve pedikür malzemeleri alınabilir. Son söz ve bir önlem olarak tırnak yemenin ve ısırmanın çok kötü bir alışkanlık olmadığı ve bunu isteyenlerin kolaylıkla terk edebilecekleri çocuklara anlatılmalıdır. Çocuk buna inandırıldığı zaman bu alışkanlıktan vazgeçmek için çaba gösterecektir. Çünkü dış etkenler çocuğun bu alışkanlıktan vazgeçmesine fazla etkili olmamakla bazı hallerde alışkanlığın kökleşmesine ve başkalarını kızdırmak ve huzursuz etmek için bir araç olarak kullanılmasına neden olmaktadır. Kaynak: Hekimim.Com
  14. Kötü Ağız Kokusu (Halitosis)

    KÖTÜ AĞIZ KOKUSU (HALITOSIS)[/color]Kötü ağız kokusu, çoğu zaman mahcubiyete, sosyo-psikolojik problemlere sebep olur; hatta evlilikleri bile etkileyebilir. SEBEPLERİ: Ağız boşluğunda yaşayan bakterilerin artıkları olan sülfürlü bileşikler kötü kokuya yol açar. Ölü ve ölmek üzere olan bakteriler sülfür bileşikleri açığa çıkarır. Bakteri tabakaları ve yiyecek artıkları dilin arka tarafında birikir. Dilin yüzeyi oldukça pürüzlü bir yapıdadır ve bakterilerin yaşamasına elverişli bir özelliğe sahiptir. Büyük miktarda sülfür bileşikleri de bu alanlarda birikir. Eğer diş yüzeyi temizlenmezse kısa sürede bakterilerin yaşamasına elverişli bir hal alır. İleri derecede dişeti rahatsızlığına sahip olanlarda kişinin kendi başına temizleyebilmesi pek mümkün olmayan, ulaşılamayan alanlar vardır. derin dişeti cepleri gibi böyle alanlar da kötü kokuya sebep olur. Şanslıyız ki ağız boşluğundan kaynaklanan kötü kokuların tedavisi kısa sürede sonuç vermektedir ve problem halledilebilmektedir. TEDAVİ YÖNTEMLERİ (Ağız boşluğu kaynaklılarda) Tam bir ağız muayenesi yapılır. Koku testleri uygulanabilir ki bu testlerle uçucu sülfür gazları ve halitosis hastalığının boyutları tespit edilir. İleri dişeti hastalıkları ve/ veya diş çürükleri tedavi edilmelidir. Ağız enfeksiyonları yok edilmeli gömük, sorunlu dişler çekilmelidir. İyi bir ağız hijyenine özen gösterilmeli. Dişlerin tüm yüzleri ve dil sırtı temiz tutulmalıdır. ağız enfeksiyonları tedavi edildikten sonra gargaralar ve diş macunları da yardımcı olabilir. Kötü ağız kokusundan şikayet edenler bu konunun üzerine gitmelidir. çünkü basit bir müdahale ile bu probleminizden tamamen kurtulmanız mümkün olabilir. Eğer ağız ve dişlerinize yapılan müdahaleden sonra hala ağız kokusundan şikayetçi iseniz diğer sebepleri de araştırmak gerekecektir: AĞIZ KOKUSUNUN DİĞER SEBEPLERİ: Özellikle sinüs ve akciğer kaynaklı enfeksiyonlar Şeker hastalığı (Diyabet) (aseton kokusu Böbrek yetmezliği (balık kokusu gibi) Karaciğer yetmezliği Metabolizma bozuklukları (teşhisin zor olabildiği gelip giden kötü bir balık kokusu) Açlık, diyet, oruçlu olmak (Sıvı gıda eksikliklerinde vücuttaki yağ ve protein çözünmeye başlar, bu metabolizmanın yan ürünleri kötü ağız kokusu olarak yansır) Kaynak: Hekimim.Com
  15. Estetik Diş Hekimliği

    Estetik Diş Hekimliği [/color]ADEZİV SİSTEMLER (BONDING) Adeziv sistem (bonding) nedir? Dişin rengini veya şeklini değiştirmek, büyütmek ya da bir kusurunu tedavi etmek amacıyla dişe yapılan ilavelerdir. Bu amaçla kullanılan malzemeler (mikrofil ajanlar), doğal dişin dış yüzeyine tutturularak şekil ve renk bozuklukları kolayca giderilebilir. Bonding, günümüzde en çok ve en son uygulanan koruyucu dişhekimliği işlemlerinden biridir. Çoğu durumda, en az miktarda diş kaybı ile bu işlem gerçekleştirilir. Bu sistem uygulanırken ağrı hissedilir mi? Hayır! Pekçok durumda, dişi uyuşturmaya bile gerek duymadan bu işlem uygulanabilir. Doğal görünür mü? Evet! Kozmetik dişhekimliğinde yetkin bir dişhekimi tarafından yapıldığında doğal görünür. Adeziv sistem uygulanan dişlerde zamanla renk değişimi olur mu? Mikrofil ajanlar, en ileri tekniklerle elde edilmiş olup, hemen hemen diş yapısıyla aynı özellikler taşırlar ve ancak normal dişler kadar renk değiştirirler.Yüzey pürüzlülüğü, cilalama ile en aza indirildiğinde lekelenmeye karşı dayanıklılığı artar. Dış faktörlerin sebep olduğu (sigara, çay, kola, kahve vb.) olası lekelenmeler ise, rutin diş muayenelerinde giderilebilir. Bu sistemin uygulandığı dişler özel bir bakım gerektiri mi? Bu konuda bazı sınırlamalar mevcuttur. Çok sert nesneleri (buz, şeker gibi) ısırmaktan kaçınmalıdır. Ayrıca tırnak yeme gibi olumsuz alışkanlıklardan uzak kalınmalıdır. Bir adeziv sistemin ömrü ne kadar dır? Bu süre, kullanılan malzemenin kalitesine ve dişhekiminin becerisine bağlıdır. Son teknoloji ile üretilen malzemelerin ömrü 5 ila 10 yıldır. Bonding (adeziv sistem) uygulanmış bir dişe, daha sonra yeniden bir bonding işlemi yapılabilir. Bu işlem pahalı mıdır? Genellikle diğer estetik işlemlere göre daha ekonomiktir. Ücreti belirleyen faktör, kullanılan malzeme ve seçilecek tedavi türüdür. Tedavi süresi ne kadar dır? Size, güzel ve kendinizden emin bir gülümseme armağan edecek olan bu işlem için pek çok kez bir seans (15 dak. – 1 saat) yeterlidir. Uygulanacak seans sayısı, yapılacak işleme göre değişir. Bu işlem herkese uygulanabilir mi? Evet! Hemen hemen bütün yaş gruplarına bu tedavi metodu uygulanabilir. Çocuklar, ergenlik çağındakiler, yetişkinler ve yaşlılar görünüşlerini ve gülümsemelerini bu metot sayesinde daha da güzelleştirebilirler. DİŞ BEYAZLATMA (BLEACHING) Modern toplumlarda bireyler dişlerinin görünümünü önemserler, hatta dişlerdeki şekil ve renk bozuklukları kişide psikolojik rahatsızlıklara kadar varan problemlere sebep olabilir. Dişhekimliğinde estetik ve restoratif maddelerin gelişmesiyle pekçok renk, şekil, konum bozuklukları kolaylıkla çözümlenebilmektedir. Renklenmiş dişlerin beyazlatılması (bleaching), diğer restoratif metotlara kıyasla daha ucuz, pratik ve zarasızdır. Beyazlatma (bleaching) işlemi nedir ve nasıl yapılır? Beyazlatma dişlerin yapısında (mine ve dentin tabakasında) oluşan renklenmeleri giderme işlemidir. Şu anda bilinen iki değişik beyazlatma yöntemi vardır. Bunlardan ilki hastanın kendi başına uygulayabileceği bir yöntemdir, aşamaları şöyledir: Hekimin ağızdan ölçü alıp, dişlerinizin üzerine takabileceğiniz ince lastik kalıpları hazırlatması, Hastanın kendisi için hazırlanmış özel kalıbın içerisine ilaç yerleştirerek bu kalıbı beyazlatılacak dişlerin üstüne günde en az 6 - 8 saat takması (tercihen uykuda), Tedavinin ortalama 1 - 4 hafta içinde sonlandırılması. İkinci yöntem ise klinikte bir hekim tarafından yapılan beyazlatmadır ki aşağıdaki şekilde uygulanır: Ağartıcı ilaç bu işlem hakkında deneyimi olan bir hekim tarafından diş üzerine yerleştirilir. İlgili dişin üzerine beyaz renkli ışık kaynağı belli bir süre tutulur. İşlem bittiğinde sonuç hemen gözlenir. Her iki yöntemde etkin olmasına rağmen tercih, renklenmenin derecesine, tedavinin ne kadar çabuk sonlandırılmak istendiğine ve hekimin görüşüne bağlıdır. Dişlerde istenmeyen lekeler neden oluşur? Bunun bir çok sebebi olabilir. En yaygın olanları; yaşlılık, dişleri boyayan maddelerin (kahve, çay, kola, sigara vb.) tüketimi, travmalar, eski protezler, kaplamalar, dolgulardır. Dişlerin oluşumu boyunca kullanılan antibiyotik (tetracycline) veya aşırı florit tüketimi de dişlerde renklenmelere yol açabilir. Bu durum dişin yapısından ileri gelebileceği gibi diş etkenlerin boyaması ile, gelişim çağında alınan antibiyotik ya da florür nedeni ile, yaşlılıkla, dişe gelen bir darbe nedeni ile de olabilir. Beyazlatma işlemi kimlere uygulanabilir? Hemen hemen herkese! Ancak, tedavinin etkili olamayacağı bazı durumlar vardır. Dişhekiminiz tam bir ağız içi kontrol ve teşhisi ile dişlerin bu işlem için uygun olup olmadığını belirleyecektir. Dişleriniz sağlıklıysa daha beyaz ve doğal gülümseme için ideal bir çözümdür. Beyazlatma işlemi zor ve zahmetli midir? Hayır! Ağız sağlığı teknolojisindeki ilerlemeler sayesinde dişleriniz çok kısa bir sürede, güvenli ve etkin olarak beyazlatılabilmektedir. Güvenlimidir? Evet! Yapılan araştırmalara göre, dişlerin beyazlatılması dişhekiminizin gözetimi altında yapılırsa son derece etkin ve güvenlidir. Dişler ve dişetleri hiçbir şekilde zarar görmez. Uygulama süresi ne kadardır? Genelde, ilk uygulamada beyazlama başlar. Ancak, ideal görüntüye ulaşmak için, uygulamanın 10 – 14 gün devam etmesi gerekir. Dişler beyazladıktan sonra eski haline döner mi? Dişler her zaman için eskisinden daha beyaz olacaktır. Ancak, hastaların alışkanlık ve ağız bakımına bağlı olarak yılda bir – iki kez pekiştirme tedavisi gerekebilir. Özetle bu tedavinin başarılı olabilmesi için neler önemlidir? Kullanılan ilacın markası ve içeriği Bu konuda deneyimli bir hekimin tedavisi altında olmanız Ilacın kullanılma şekli ve tedavi süresi Tedavi sırasında nelere katlanmak zorunda kalacağım? Eğer sigara içiyorsanız lastik kalıp ağzınızda iken sigara içmemeniz (ev ağartması için geçerli). Tedavinin bitmesi ile ortadan kalkacak hafif soğuk sıcak hassasiyeti. KURONLAR Kuron (tam kaplama) nedir ve niçin kullanılır? Hasarlı bir dişi yeniden eski haline getirmek için dişe uygulanan bir kaplamadır. Amacı dişi güzelleştirmek, sağlamlaştırmak ve korumaktır. Kuron aşağıdaki durumlarda yapılabilir, yeterince diş desteğinin olmaması durumunda büyük bir dolguyu restore etmek için,zayıf dişlerin kırılmasını önlemek için,bir diş implantına üst yapı olarak,kırık, şekli bozuk veya renklenmiş dişleri kaplamak için. Kuron kaplamalar için en uygun malzeme hangisidir? Sizin için en uygun malzemeyi seçerken, hem görüntü hem de işlev gözönünde bulundurulur. Dişhekiminiz; diş yerleşimi, dişeti dokusunun konumu, gülümsediğinizde görünen dişlerinizin miktarı, dişlerinizdeki renklenmeler ve dişlerinin fonksiyonlarını değerlendirip bu konuda bir karara varacaktır. Kuronlar çeşitli malzemelerden yapılabilir. Bunlar; altın veya daha değersiz alaşımlar, porselen (seramik), akrilik, kompozit veya tüm bunların bir kombinasyonu olabilir. Bir kuron nasıl yerleştirilir? Kuronlama işlemi birkaç adımda yapılır. Dişhekiminiz, gerektiği şekilde dişiniz üzerinde hazırlık yapar, çürük kısımları varsa temizlenir ve dişin tam bir modelinin elde edilebilmesi için ölçü alınır. Elde edilen modele göre kuronunuz son halini alacaktır. Kron tamamen hazır hale geldiğinde, dişhekiminiz gerekli ayarlamaları yaptıktan sonra yerine yerleştirecektir. Siz ve dişhekiminiz, görünüşünden ve konumundan memnun kaldıktan sonra kuron daimi olarak yapıştırılır. Kuronların bakımı masıl yapılır? Dişlerinizi günde iki defa fırçalamalı ve bir defa da diş ipi ile temizlemelisiniz. Bu temizleme işlemi, bakterilerden oluşan palkları ortadan kaldıracaktır. Bu konudaki en önemli nokta diş ve dişetinizin birleştiği bölgedeki (sulcus) plakların temizlenmesidir. Kuronların kırılmasını veya zarar görmesini önlemek için, sert yiyecek ve nesneleri çiğnemekten kaçınmak gerkir. Yine her durumda olduğu gibi dişhekiminizi rutin olarak ziyaret etmeniz, kuronların ömrünü uzatacaktır. Tamamlanmış bir kuronun görünümü nasıldır? Dişhekiminizin öncelikli hedeflerinden biri de yapay dişi, doğal dişe mümkün olduğunca benzetmektir. Bunu başarabilmek için renk, şekil, ısırma ve doğal ile yapay dişlerinizin herikisinin de boyutları gözönüne alınır. Bu faktörlerden herhangi biri görünüşünüzü önemli ölçüde etkileyebilir. Bu işlem sonucunda, nasıl bir görünüm beklediğinizi dişhekiminizle ilk seansta konuşmalısınız. KÖPRÜLER Bir veya daha fazla dişinizi kaybettiyseniz, onların sizin görünüşünüz ve ağız sağlığınızda ne denli önemli rol oynadıklarını farketmişsinizdir. Dişlerimiz çiğnerken, konuşurken, şarkı söylerken ve gülerken hep birlikte çalışırlar. Dişlerimiz kaybettiğimizde ise, bu işler biraz daha zorlaşır. Ancak şanslıyız ki, kayıp dişleri çeşitli metotlarla telafi etmek mümkün... Köprü veya sabit protez tam olarak nedir? Bir veya birden fazla dişin kaybı durumunda oluşan boşlukları doldurmak için, komşu dişlerden destek alınması esasına dayanan bir tedavi şeklidir. İki türü vardır; Sabit köprü, bağlantıları sadece bir uzman tarafından koparılabilir. Hareketli köprü, ağız temizliği esnasında kişi tarafından çıkarılabilir. Ancak günümüzde pek uygulanmamaktadır. Niçin köprüye ihtiyaç duyulur? Görünümünüz, diş sağlığınız ve diş – çene işlevleri için gereklidirler. Bir köprü yüzünüzün doğal şeklinin korunmasında ve dudak – yanak’ın desteklenmesinde yardımcı olabilir. Bir azı dişinizin kaybı, yüzünüzün olduğundan daha yaşlı ve yıpranmış görünmesine sebep olabilir. Daha da önemlisi eksik dişlerin giderilmemesi ağız ve diş sağlığını bozar. Her bir diş, bir diğerini tamamlayacak şekilde tasarlanmıştır. Bir diş kaybedildiğinde, diğer dişler kayıp dişin oluşturduğu boşluğa doğru zaman içinde hareket eder veya eğilirler. Karşı çenedeki diş de boşluğa uzar. Bu alışılmadık diş hareketleri, hem dişte hem de dişetinde gerilimlere yolaçar. Bütün bunlara ilaveten, dişeti ve kemik dokularda tahribat meydana gelir. Normal - doğal diş temasları bozulduğu için, dolayısıyla fizyolojik temizlik de engellendiğinden, dişler çürümeye eğilimli hale gelirler. Bir diş kaybedildikten hemen sonra Geride kalan dişlerin sürüklenerek şekil bozukluğu oluşması Kayıp dişler çiğneme ve konuşmayı olumsuz yönde etkiler. Konuşurken bir çok sesi çıkarmaya yardımcı oldukları için düzgün konuşmak eksiksiz bir diş yapısıyla mümkündür. Ayrıca, tek taraflı çiğnemek eklemlere patolojık yük bindirir. Bir köprü nasıl tutturulur? Sabit bir köprü, kayıp dişin yokluğundan kaynaklanan boşluğa doğru, yanındaki doğal dişlerden destek alınarak yapıştırılır. Böylece yapay bir diş, kayıp dişin yerini alır. Yapay diş, doğal dişlerin üzerine hazırlanan kuronlara tutturulur. Farklı tipte köprüler mevcut mudur? Evet! İmplantlar, yapay dişi doğrudan çeneye veya dişetinin altına tuttururlar. İmplant işlemi, cerrahi müdahale gerektirdiğinden, genel sağlığın yerinde olması ve implantın yerleştirilebilmesi için yeterli kemik yapısına sahip olması gerekir. Bazı örneklerde, adeziv sistemle (bonding) yapılan köprüler de (maryland) kayıp dişlerin telafisi için kullanılır. Bu köprüler, diğer dişlere özel bir işlemle tutturuldukları için kuronlama işlemine gerek yoktur. Dişhekiminiz, hangi tedavi metodunun sizin için uygun olacağını tayin edecektir. Köprü işleminde ne tür malzeme kullanılır? Köprü malzemesi seçilirken, görünüm ve fonksiyon göz önüne alınır. Köprüler, altın alaşımlar, kıymetli olmayan alaşımlar, porselen veya bütün bu malzemelerin kombinasyonundan oluşabilir. Köprüyü nasıl korumalıyız? Ağzımızdaki sağlıklı dişleri korumak çok önemlidir. Günde en az iki defa fırçalamamız ve arayüz temizleyicilerle (diş ipi, özel fırçalar) temizlememiz gerekmektedir. Temizleyiciler, plak olarak adlandırdığımız yapışkan bakteri tabakasının temizlenmesine yardımcı olur. Plaklar dişeti hastalıklarına ve dişlerin çürümesine yolaçarlar. Diş veya dişi tutan kemik herhangi bir şekilde zarar görürse diş köprü desteğini kaybedebilir. Özellikle köprünün etrafını, altını ve doğal dişle olan bağlantı alanlarını özenle temizlemek gerkir. Diş ipi ve özel fırçalar, bu alanlara ulaşmamıza yardımcı olacaktır. Hepsinden önemlisi, dişhekiminizi düzenli olarak ziyaret etmelisiniz. Unutmayınız ki, köprünün planlaması ve kurulması aşamasındaki dişhekimi faktörü, köprünün ömrünü belirleyen en önemli faktörüdür. İMPLANTLAR (DİŞ EKME) İmplant (diş ekme) nedir? Günümüzde diş implantları, tartışmasız olarak doğal dişlere en iyi alternatiftir. Geleneksel köprü ve protezlere göre daha iyi konuşma ve çiğneme fonksiyonu sağlarken, yüzünüzde doğal bir görünümü de beraberinde getirir. Bugün implantın, 21. yüzyılda üzerinde en çok çalışılacak olan diş tedavi şekli olduğu anlaşılmaktadır. Doğru teşhis, yeterli bilgi, tecrübe ve ekipmanla uygulandığında implant, hasta ve hekim açısından olağanüstü başarılı sonuçlar verebilen bir tedavi şeklidir. İmplant'ların çeşitleri var mıdır? Evet. Seri kullanıma girdikten sonra değişik implant tipleri üretilmiştir. Ancak günümüzde en popüler olan implant tipi 'vida' şekilli olanlardır. İmplantlar ile tedavi güvenli ve uzun ömürlü müdür? Güvenli bir implant ortaya çıkarmak için yapılan çalısmalar 1809'dan beri sürmektedir. Günümüzde piyasa da mükemmele çok yakın, 28 yıllık klinik takipleri bulunan implantlar olduğu gibi nisbeten yeni implant markaları da bulunmaktadır. Bu konuda daha detaylı bilgiyi diş hekiminiz size verecektir. İmplantlar her olayda kullanılabilir mi? İster tek diş, isterse birden fazla diş eksikliğinde eğer implant yerleştirmeye uygun miktarda kemik varsa, her olay için implant kullanilabilir. Her hastaya implant uygulanabilir mi? İmplant vidaları belirli kalınlığı ve genişliği olan yapılardır. Bu nedenle implant konulması öngörülen bölgede, çene kemiğinin, bu implant vidasını kabul edecek yükseklik ve genisliğe sahip olması gerekmektedir. Varolan kemiğin kaliteside implant başarısını etkileyen faktörlerden birisidir. Ayrıca tedaviden önce ve implant ağızda kaldığı sürece dişetlerinin tamamen sağlıklı olması gerekmektedir. Hastanın genel sağlık durumu iyi olduğu sürece implant uygulamasini engelleyecek bir üst yaş limiti yoktur ancak kemik gelişimi tamamlanmamış çok genç hastalara uygulanması tercih edilmeyebilir. İmplant yerleştirilirken acı duyar mıyım? Uygun anestezi yöntemlerinin uygulanması durumunda hayır. Operasyon sırasında hasta tercihine göre genel ya da lokal anestezi kullanılabilir. Genellikle implant'ın yerleştirildiği akşam duyulabilecek ağrı basit ağrı kesiciler ile giderilebilir. Birçok hasta bu ağrının normal diş çekiminden sonra duyulan ağrıdan farklı olmadığını belirtmektedir. Tedavinin problemsiz tamamlandığı vakalar da implantlarin varlığını bile hissetmeyecek kadar rahat olursunuz. İmplantlar yerleştirildikten hemen sonra protezlerim taklabilir mi? Hayır. Implant'ların kemik ile tam birleşmesini (Osteointegration) sağlamak için iyileşme dönemi olan ilk 3-6 ay boyunca implant üstüne gelen yüklerin en aza indirgenmesi gerekir. Ancak doktorunuz bu iyileşme süresinde size uygun bir geçici protez yaparak sizin fonksiyonunuzu iade edecektir. Toplam tedavi süresi ne kadardır? İlk muayeneden, işiniz bitinceye kadar genellikle 5-6 ayrı randevuya gelmeniz gerekecektir. Bu randevuların süresi, yapılacak işin özelliklerine göre farklı uzunluklarda olacaktır. Tedavi alt çene için 3 - 5 ay gibi bir sürede bitirilebilirken üst çene için 6 ay kadar sürebilmektedir. İmplantların temizliği önemli midir? Evet. Hem de çok önemlidir. İmplantların ağız içindeki yabancı cisimler olduğu düşünülürse temizliklerinin en az kendi dişleriniz kadar hatta daha da önemli olduğunu taktir edersiniz. İmplantlarin temizlikleri belli bir öğrenme süreci gerektirse de, zor değildir. Ancak bu iş için yeterli zamanı ayırmanız gerekmektedir. Unutmamanız gereken şey, bu tip bir tedavinin başarılı olması için gerekli en önemli faktörün düzenli ağız bakımı olduğudur. İmplantlar üstüne yapılacak protezler nasıldır? İmplantlar üzerine yapılacak protezler vak'anın özelliğine göre değişik tipte olabilir. Yani bunlar kolayca temizlenmesi amacı ile hasta tarafindan çıkartılabilecek şekilde olabileceği gibi ancak dişhekimi tarafindan çıkartılabilecek şekilde de planlanabilir. Her iki planlamanın da avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır ve sizin için uygun olan tasarımı hekiminiz tedaviniz başlamadan önce size anlatacaktır. Eksik her diş için 'bir' implant gerekir mi? Hayır. Eğer eksik diş sayisi '1'den fazla ise implant uygulanacak bölgeye baglı olarak tek bir implant 2 ya da 3 diş yerine hizmet verebilir. İmplant vidasi kemik ile kaynaşmaz ise (osseointegre olmaz ise) ne olur? Dogru implant ve yöntem kullanilmasi durumunda böyle bir olasılık yok denecek kadar azdır. Bu tip bir basarısızık genellikle cerrahi operasyonu takip eden ilk 6 ay içinde ortaya çıkar. Böyle bir durumda diş çekimi kadar kolay bir işlem ile implant yerinden çıkartılmalıdır. Bu bölgedeki kemiğin iyileşmesini takiben yeni bir implant konulabilecegi gibi, klasik tip protezlerden birisi de tercih edilebilir. Ancak, genellikle, 2'den fazla implant konulan vak'alar da arta kalan implantlar protezin de yeniden tasarlanmasi ile hizmet vermeye yeterli olmaktadir. İmplant tedavisi pahalı mıdır? Maalesef, evet. Kullanilan tüm malzemenin ithal olmasi ve sagğlıklı implant üretimi için çok yüksek teknolojiye gereksinim duyulmasi tedavinin fiyatini belirlemektedir. Ülkemizin içinde bulundugu ekonomik şartlar nedeniyle döviz kurlarinda gözlenen artışlar da tedavinin maliyetini olumsuz etkilemektedir. Ancak kesin fiyat uzman hekimlerimizin sizi muayene edip, bu tedavi sekli için uygun bir hasta olup olmadiginizi belirlemeleri ve istediğiniz protez şekline göre değişecektir.İmplant yerleştirme işleminin karmaşıklığı ve uzunluğu, hastanın diş sağlığı ve ihtiyaçlarına bağlı olarak değişir, ve sonuç büyük bir yatırım olabilir. Buna rağmen 350 hastaya implant yerleştirildikten sonra yapılan bir ankette, hastaların yaptıkları yatırımdan memnun kaldıkları ve gerekirse tekrar memnuniyetle yapacakları bulunmuştur. İmplant tedavisi nerede ve nasıl elde edilebilir? Bu tip bir tedaviye başlamadan önce yeterli ve doğru bilgi almanız, her şeyden önce, kendi sağlığınız açısından gereklidir. Bu konuda, yurtdışında doktora tezi yapmis uzmanlarimiz size gereken tüm rehberliği verebilecek bilgi birikimine sahiptir. Bunun dışında diş hekimligi fakülteleri de doğru bilgilendirilebileceğiniz kuruluşlardır. Implant tedavisi, dogru seçilen vak'alarda ve usulüne uygun yapildigi taktirde, hastaların yasam kalitesini arttıran ve yüz güldüren bir tedavi yöntemidir. Bu denli başarılı bir tedavi yönteminden tüm dünya da olduğu gibi ülkemizdeki hastaların da yararlanmasi gerektigine inandığımız için, implant tedavisi hakkinda bilgi edinmek için yaptiginiz basvurulardan herhangi bir ücret talep edilmeyecektir. Bu muayene sırasinda tedavi'ye uygun bir hasta olup olmadiginizin ortaya çikmasi için implant'lari yerlestirecek, üzerinin protezini yapacak ve daha sonraki periyodik dişeti bakimini üstlenecek uzman hekimlerin sizi muayene etmesi en doğru yöntemdir. Bu muayene sırasında sizden genel saglik durumunuz hakkinda bilgi aıinacak ve gerekli görülürse birtakim tahlilleri yaptırmaniz istenebilecektir. Bu asama da ayrica çesitli röntgen incelemeleri ve agzınızın modellerinin elde edilmesi gerekebilecektir. İmplant tedavisinde gözlenebilecek riskler nelerdir? Ağiz içi ya da dışı tüm cerrahi işlemlerde gözlenebilecek risklerin ötesinde bir risk söz konusu değildir. Bunlar erken dönemde enfeksiyon ve allerji, protezlerin tamamlanmasından sonra ki geç dönemde ise yetersiz ağiz temizliğine bağlı iltihaplanmalar şeklinde ortaya çıkabilir. Özellikle erken dönem iyileşmesi sırasında sigara kullanmak enfeksiyon riskini arttırmaktadır. İmplant tedavisi hangi vak'alarda ne avantajlar sunar? a)Alt çenede tamamen dişlerini kaybedip protez taşıyan hastalar: Bu hastalar protezin hareketine bağlı olarak sürekli ağrıdan (vuruk) ve iyi çiğneyememekten sikayetçidirler. Bu şikayet zaman içinde proteze destek olan kemik dokunun erimesi ile daha da artar hale gelir. Bu tip hastalarda implant tedavisi yukaridaki tüm şikayetleri ortadan kaldırdığı gibi kemiğin erimesini de durdurmaktadir. B)Üst çenede tamamen dişlerini kaybedip protez taşıyan hastalar: Üst protezler alt çene protezlerine oranla daha stabil olsalar da protezin damağı kapatan tasarımı tad alma duygusunu azaltıp mide bulantısına neden olabilmektedir. c)Alt ya da üst çenede dişlerinin bir kısmını kaybetmiş hastalar: Bu hastalarin şikayeti kancalarla tutunan protezin çirkin görüntüsü, ya da köprü yapilabilmesi için sağlam dişlerini kestirme zorunlulugu olarak sayilabilir. d)Tek dişini kaybetmis hastalar: Bu hastalar tek bir dişin restorasyonu için en az komsu iki dişi feda etmek zorunda olan hastalardir. Tek bir implant'in yerleştirilmesi komşu dişleri kurtardiği gibi daha estetik ve fonksyonel sonuçların ortaya çikmasına da neden olur. İmplant tedavisinin dezavantajları nelerdir? Yüksek fiyat Çok özenli ve zaman ayrılarak yapılması gereken ağız temizliği işlemi İmplant tedavisinin avantajları nelerdir? Daha iyi çiğneyebilme - Her istediğini yiyebilme Daha iyi estetik görünüm Özgüvenin geri kazanılması ile daha mutlu bir sosyal hayat Herşeyi yiyebilmeye bağli olarak daha sağlıklı ve dengeli beslenme İmplant muayenesinde neler yapılacak? Bu muayene sırasında tedaviye uygun bir hasta olup olmadığınızın ortaya çıkmasi için implant'lari yerleştirecek, üzerinin protezini yapacak ve daha sonraki periyodik dişeti bakımını üstlenecek uzman hekimlerin sizi muayene etmesi en doğru yöntemdir. Bu muayene sırasında sizden genel sağlık durumunuz hakkında bilgi alınacak ve gerekli görülürse birtakım tahlilleri yaptırmanız istenebilecektir. Bu aşama da ayrıca çesitli röntgen incelemeleri ve ağzınızın modellerinin elde edilmesi gerekebilecektir. Bütün implantlar başarılı mı? İmplant yerleştirme kararına varırken gözönünde bulundurulması gereken bir çok faktör vardır. Öncelikle hasta sağlıklı olmalı, hastanın iyileşme gücü olmalıdır. Örneğin hasta, kontrol edilmeyen şeker hastası ise yarı-iyileşme komplikasyon yaratabilir. Bu hastalık implantların yerleştirilmesi tamamlandıktan sonra gelişirse de implantların gelecekteki durumlarında komplikasyonlara yol açabilir. Ayrıca hasta muayene edilmeli, hastaya uygun implant ve implantı yerleştirme yöntemi özenle seçilmelidir. İmplantlar dişhekimi tarafından özenle yerleştirilip bakılmasının yanı sıra hastadan da özel ilgi görmelidir. Dişhekimi veya hasta implantlara iyi bakamazsa komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Bunların yanı sıra sigara içen ve fazla alkol kullanan hastalarda implantların başarısı etkilenmektedir. İmplantların ömrü ne kadar? İmplantların ağızda otuz yıl kadar sorunsuz kaldığı görülmüştür. Fakat implantlardan ortalama beklenti bundan kısadır. İmplantın ömrü bir çok etkene bağlıdır. Hastanın sağlığı ve implantların iyi bakımı bunların ikisidir. Sonuçta implantlar bir ömür boyu kullanılabilirler. Ömürlarini etkileyen bir çok etkeni ve sizın rısklerinizi dişhekiminiz size açıklayacaktır. İmplant yapma kararında yaşlılık etken faktör mü? Hayır. Sağlık yaştan çok daha önemli bir faktördür. 70-80 lerindeki birçok hastanın cerrahi riskleri daha genç fakat sağlık sorunu olan hastalardan daha azdır. Ayrıca daha yaşlı kişilerin implanta ihtiyacı gençlerin ihtiyaçlarından daha olasıdır çünkü yaşlılarda daha çok diş kaybı olmuştur. İmplantların vücut tarafından reddedilme riski var mı? İmplantlar organizma için herhangi bir yan etkisi olmayan maddelerden yapılmış, ve yıllardır yoğun araştırmalara tabi tutulmuştur. Bu maddeler genellikle titanyum gibi metaller, ve hiç bir zaman canlı bir organizmanın parçası olmayan benzeri diğer maddelerdir. Vücudun bunlara karşı antigen üretip kalp ve böbrek transplantlarında olduğu gibi reddetmesi mümkün değildir. Kanser riski var mı? Tıbbi literatürde implantların kansere neden olduğunu gösteren hiç bir bulguya rastlanmamıştır. İmplantlar kozmetik amaçlarla kullanılır mı? İmplantlar genelde kozmetik nedenlerle kullanılmazlar. İmplantların kullanılmasındaki amaç protez dişlere dayanak vermektir. Protez dişler kullanarak kozmetik düzeltmeler yapılabilir fakat böyle bir tedaiye başlamadan önce beklenilerinizi tamamı ile diş hekiminize danısmalısınız. İmplantların başarısı garantili mi? Ağızınıza giren ve sizin kontrolünüz altında olan hiç birşey için garanti vermek mümkün değildir. Doktorların bir organ naklinin veya kalp ameliyatının sizi belli bir süre hayatta tutacağını garantileyemediği gibi biz de size ancak mümkün olduğu kadarı ile implantı kusursuz bir şekilde yerleştirmeye çelışacağımızı söyleyebiliriz. Size implantınızın bakımı hakkında gerekli bilgileri verebilir, gerektiğinde muayene edebiliriz. Biz implantların başarılı olması için elimizden geleni yapacağız, fakat siz de aynı eforu göstermelisiniz. İmplant yerleştirilmesi ne kadar zaman alıyor? Bu süre, durumunuz, ihtiyaçlarınız ve yapılacak işlere bağlıdır. Bir tek ameliyat yarım saat ile bir kaç saat arası sürebilir. Bütün bir tedavi bir ameliyatla da bitebilir, bir dizi ameliyat ve randevu da gerektirebilir. İyileşmenin tam olması aylar alabilir. Ne kadar süre işimden izinli olmalıyım? Genelde ameliyat günü ve takiben bir iki gün dinlenme tavsiye ediyoruz. Ameliyat yerinde şişme, ağrı ve morarma olabilir, ama tedavi süresince hiç bir zaman dişsiz kalmayacaksınız. İşten alacağınız izinin uzunluğuna kendiniz karar verebilirsiniz. LAMİNAT KAPLAMALAR (DENTAL VENEERS) Gülümsemenizdeki küçük bir değişiklik bile, psikolojiniz, insan ilişkileriniz ve hatta sosyal statünüzde önemli değişikliklere yol açabilecektir. Laminat kaplama (dental veneer) nedir? (Laminey, Lamine olarak da bilinir.) Görünüşünüzü olumsuz yönde etkileyen bir çok diş bozukluklarında mükemmel bir kozmetik çözümdür. Laminat kaplamalarda temel olarak estetik sorunları olan ön dişlerde, porselenden hazırlanan tabakanın dişlerin ön yüzlerine yapıştırılmasıyla bu sorunların giderilmesini amaçlayan bir tedavi şeklidir. Çoğu durumda sağlam yapıları ve bozulmayan renkleriyle dişlere doğal bir güzellikle birlikte, doğal bir işlev kazandırmak için yeterlidirler. Laminat kaplamalarla kendinizdene emin bir şekilde gülümseyebilirsiniz! Porselenden imal edilen bu kaplamalar ince, yarıgeçirgen bir tabakadır. Mevcut bir diş üzerine mükemmel bir uyum ve hassasiyetle hazırlanıp yerleştirilirler. Dişin ön yüzü ile kaplamanın iç yüzü özel bir rezinle (yapıştırıcı bir ara madde) yapıştırılır. İşlem bittiğinde mükemmel bir kaynaşma beklenir. Hangi durumlarda laminat tedavisine başvurulur? Laminat kaplamalar temel olarak, renk değişikliklerinin giderilmesi ve belli bir dereceye kadar şekil düzeltilmesi amacıyla yapılabilirler. Başlıca uygulama alanları şu şekilde özetlenebilir: renklenmelerde, bleaching (diş beyazlatma) gibi metotlarla sonuç alınmayan ileri derecedeki antibiyotik, flor vb. lekelerinde kalıtsal yapı ve renk bozukluklarında ayrık dişleri bitiştirmede (diastema kapama), kırık veya aşınmış dişlerin restorasyonunda, rengi ve yapısı bozulmuş eski dolguların düzeltilmesinde, çapraşık ve eğri dişlerin düzeltilmesinde mükemmele yakın kozmetik bir alternatif olabilir. Laminat tedavisinden kimler yaralanabilir? Hemen hemen herkes! Yukarıdaki sebeplerden dolayı şikayetçi olan her yaş grubundaki kişiler laminat tedavisinden yararlanabilir. Ancak, çene bozuklukları, tırnak yeme, kalem ısırma gibi kötü alışkanlıklar ileri derecede dişeti tahribatlarının mevcut olduğu durumlarda uygulanmaz. Buna en iyi karar verecek olan diş hekiminizdir. Bu tedavinin avantajları Çürük, aşınma, kırık veya yapısal anomalilerden dolayı, kendinizden emin bir şekilde gülümseyemediğiniz durumlarda dişlerinize bu metotla doğal bir güzellik kazandırmak mümkündür. Daha önceleri bu gibi olumsuz durumlarda dolgular ve tam kaplamalar tek çözüm iken günümüzde laminat tedavisi gibi yeni alternatifler mevcuttur. Bu yeni uygulamanın avantajları;küçük bir müdahale ile sağlıklı ve doğal bir görünüş elde edilir,dişinizde sadece, tırnak genişliğinde bir yuva açılması (ki bu da her zaman gerekmeyebilir) yeterlidir,diğer alternatif işlemlere göre daha ekonomiktir,sağlam, renkleri bozulmayan ve dayanıklı malzemelerden üretilirler. Laminat tedavinin klinik uygulama aşamaları kısaca nedir? Öncelikle dişiniz işleme hazırlanır, üzerindeki artıklar temizlenir. Ardından dişinizin tam bir kopyasını elde etmek için ölçü alınır. Porselen malzemeden dişinize yapıştırılacak olan tabaka hazırlanır. Son olarak da, adeziv sistemlerde (bonding) olduğu gibi, laminatlar da mevcut dişin yüzeyine rezinle (yapıştırıcı bir ara madde) kaynaştırılır. Laminatlar uzun ömürlü müdür? Dayanıklı mıdır? Laminatlar iyi bir ağız bakımıyla yıllarca sorunsuz olarak kullanılabilirler. Çünkü diğer adeziv sistemlerden (bonding) daha üstün özelliklere sahipporselenden imal edilmişlerdir. Lekelnme ve aşınmaya karşı daha dirençlidirler. Ömürlerini uzatmak için ağız bakımına dikkat etmek gerekir. Ayrıca, çok sert gıdaları ısırmaktan, tırnak yemek gibi kötü alışkanlıklardan kaçınmak gerekir Kaynak: Hekimim.Com
  16. Ağız Çene ve Yüz Deformiteleri

    Ağız Çene ve Yüz DeformiteleriAğız, Çene ve Yüz Cerrahisi ile doğuştan ya da sonradan oluşan bozukluklar başarıyla düzeltilebiliyor. Hem cerrahi tekniklerin hem de kullanılan cihazların gelişmesi ameliyatların güvenilirliğini de artırıyor. Ağız-Çene ve Yüz Cerrahisi ya da uluslararası adı ile “Oral ve Maksillofasiyal Cerrahi” dişhekimliğinin son yıllarda en çok gelişme gösteren branşlarından biri olarak kabul ediliyor. Çene-yüz deformiteleri; çene eklemi ve yüz ağrıları; diş implantları; kaza ve tümörlere bağlı çene kayıplarının düzeltilmesi; çene kırıkları ve yaralanmaları; gömük dişler; spor güvenliği ve ağız kanserleri, çene cerrahisinin alanına giren konular arasında yer alıyor. Çene ve yüzde oluşan şekil bozukluklarının doğuştan olabildiği gibi kazalara ya da hastalıklara bağlı olarak sonradan da ortaya çıkabildiğini belirtiliyor. Alt çene ile üst çenenin birbirine ve yüze göre uyumsuzluğunun hastalarda hem estetik hem de fonksiyonel rahatsızlıklara yol açtığına işaret ediliyor. Alt veya üst çenenin birbirine göre kısa ya da uzun olması, yüzün normalden çok uzun olması ya da kısa olması sık gördüğümüz problemler arasındadır. Ayrıca ön dişlerin kapanamamasına yol açan çene bozukluğu, alt çenenin çok belirsiz olduğu durumlar, üst çenenin çok sarkık olmasına bağlı olarak diş etlerinin gülerken çok fazla görünmesi, sadece çene ucunu ilgilendiren şekil bozuklukları da cerrahi tekniklerle düzeltilebiliyor. Bu tip problemleri olan insanlar çiğneme ve konuşmada da sorunlar yaşıyorlar. Günümüzde gelişen teknoloji ile bu bozuklukların düzeltilmesinin kolay hale gelmektedir. Hem cerrahi tekniklerin hem de kullanılan cihazların son yıllardaki gelişimi bu ameliyatların başarısını ve güvenilirliğini artırmıştır. En önemli gelişme, distraksiyon osteogenezisi denilen ve ortopedide sıklıkla bacak uzatmada kullanılan kemik uzatma tekniğinin çene cerrahisinde kullanılması. Bu yöntemle çocuklardaki doğumsal çene kısalıkları ve yüzün yetersiz gelişimi düzeltilebildiği gibi, tümör ve kaza sonucu büyük kemik kayıpları tedavi edilebiliyor. Yöntemin en önemli avantajları, kolay ve güvenli uygulanması ve vücudun başka bir yerinden kemik alınmasının gerekmemesi. Bu yöntemle ayrıca deri ve kaslarda kemikle birlikte uzayarak şekillenebilmekte. Kemik uzatma yöntemi ile büyük deformiteler düzeltilebildiği gibi, diş implantlarının uygulanmasına izin vermeyen çene kemiği erimeleri de tedavi edilebilmektedir. Zamanla azalan kemik miktarı diş protezlerinin uygulamasını güçleştirmektedir. Çene cerrahisi uygulamaları hem bu tip problemleri ortadan kaldıracak teknikler içermekte hem de implant uygulamaları ile dişsizlik problemini ortadan kaldırmaktadır. İmlantlar İmplantlar, diş hekimliğinin en güncel konularından birini oluşturuyor. Eksik dişlerin tamamlanması için titanyum yapay diş köklerinden oluşan implantlar küçük bir cerrahi girişimle çene kemiğine yerleştiriliyor. Ortalama 3-6 ay sonra implantın etrafını yoğun ve sağlam bir kemik sararak sıkı bir şekilde çene kemiği içinde oturmasını sağlar. İmplantlara kron, köprü ve hareketli diş protezleri uygulanarak klasik tedavide karşılaşılan birçok problem ortadan kaldırılır. Örneğin tek diş eksikliğini gidermek için boşluğun her iki yanındaki sağlam dişlerin kesilmesi ile yapılan klasik köprü yöntemi yerine, bu boşluğun implantla doldurulmasıyla estetik ve sağlıklı sonuçlar ortaya çıkar. Çene eklemi rahatsızlıkları Çene eklemi nasıldır? Diğer eklemlere benzer mi? Çene eklemi kafatası ile alt çene kemiğinin birlestiği yerde, kulağın hemen önünde yer alan küçük bir eklemdir. Alt çenenin hareket ve işlevlerini yapmasına izin verir. Diğer eklemlere yapı olarak benzese de çalışma biçimi olarak farklıdır ve vücutta kombine çalışarak aynı işi yapan iki eklemin olduğu başka bir bölge yoktur. Kulağınızın etrafında bir ağrı var, ağzınızı da yeterince açamıyorsunuz..? Çene eklemi rahatsızlıklarının değişik belirtileri vardır. Hastalar genellikle, kulak ağrısı, baş ağrısı ve ağızlarını yeterince açamadıklarından şikayetçidirler Bunun yanında ağız açıp kapama sırasında çıkan seslerden ve ağrıdan da şikayetçi olabilirler. Burada belirlenmesi gereken rahatsızlıgın nedenidir.. Çene eklemi rahatsızlıklarının nedenleri nelerdir? Artrit çene eklemi rahatsızlığı sebeplerinden biridir. Bir yaralanmaya ya da gece diş sıkmaya bağlı olabilir. Diğer sık rastlanan bir sebep de eklem diskinin yer değiştirmesidir. Böyle bir disk, klik sesi gibi seslerin ortaya çıkmasına, çene hareketlerinin kısıtlanmasına ve ağız açma ve kapama sırasında ağrı olmasina neden olabilir. Bir travmaya ya da romatoid artrite bağlı olarak ortaya çıkabilen eklem parçalarının birbirine kaynamasi durumu ise çene hareketini kısmen veya tamamen kısıtlıyabilir. Her zaman problem, eklemin kendisinde midir? Stresin çene kaslarında ağrı oluşturması çene eklemi problemlerine benzer. Gece diş gıcırdatma ya da sıkma, kaslarda ağrılı spazmlara ve çene hareketlerinde zorluklara yol açar. Hastalarda kas ve eklem problemleri birlikte de görülebilir. Bu nedenlerle çene eklemi hastalıklarının teşhisi karmaşıktır ve farklı işlemler gerektirir. Tedaviyi yönlendirmesi açısından eklem problemlerinin nedeninin belirlenmesi son derece önemlidir. Tedavisi mümkün mü? Kronik bir rahatsızlık olması ve birden fazla sistemi ilgilendirmesi nedeni ile problemin tamamen ortadan kalkması zaman alabilir. Genellikle bir ekip çalışması gerektirir. Fizik tedavi metodları, ağıza takılan özel dişlikler, eklem içi enjeksiyon teknikleri ve gerekirse cerrahi girişimler hekim tarafından yapılan işlemlerdir ve günümüzde modern uygulamalarla çok iyi sonuçlar alınabilmektedir. Ancak bu rahatsızlığın tedavisinde hastanın kendisine de oldukça önemli işler düşmektedir.
  17. Ağız İçi İltihapları StomatitlerAğıziçinin tipik iltihapları ağızdaki nedenlerden kaynaklanıyorsa birincil, başka hastalıklardan kaynaklanıyorsa ikincil olarak nitelenir. Stomatit ağız mukozasının akut ya da kronik biçimde iltihaplanmasıdır. Ağız mukozasında enfeksiyona yol açabilecek duruma gelmiş çeşitli mikropların varlığına bağlı olarak gelişir. Kanamalı Stomatit kolayca kanayan dişeti mukozasının kızarması ve şişmesi ile kendini belli eder. Çoğu kez genel bir hastalığa, zehirlenmeye ya da vitamin yetmezliğine bağlıdır Yunanca'da stoma "ağız", itis "ilti­hap" demektir. Stomatit geniş anlamıy­la ağız içindeki bütün iltihaplan içerir. Dar anlamıyla ise gerçek ağız boşluğu mukozasıyla sınırlı olarak kullanılır. İl­tihap dildeyse glossit, dişeti mukozasındaysa jinjivit adını alır. Ağız mukozası doğrudan doğruya ağızdaki nedenlerle kolayca hastalanır. Ayrıca bazı genel hastalıkların da ilk belirtileri ağızda or­taya çıkar. Bu nedenle ağız içi iltihapları birincil ve ikincil olarak ikiye ayrılır. İlki başka hastalıklara bağlı olmadan gelişir. İkincil olanlar başka organlann hastalanmasından sonra ortaya çıkar. Ağıziçi iltihabının başlıca türleri arasında ağız nezlesi ile eksüdalı, ülser­li, kangrenli, kanamalı ve aftlı iltihaplar sayılabilir. • Ağız nezlesi- En sık görülen ve en az zararlı türdür. Ağızdaki yerleşik bakteri florasının, genel ve yerel çeşitli durum­lara bağlı olarak hastalık yapabilme ye­teneği kazanmasından kaynaklanır. Her yaşta görülebilir. Özellikle iyi beslen­meyen çocuklarda, diş çıkaran bebek­lerde ve kızamık, kızıl, suçiçeği, kızamıkçık gibi döküntülü hastalıklar sıra­sında ortaya çıkar. Erişkinlerde başlıca nedenleri diş taşları ve uygun olmayan diş protezlerinin kullanılmasıdır. Sindi­rim bozuklukları, yüksek ateş, örseleyi­ci yiyecekler, çok sıcak içecekler ve si­gara da ağızda bu tip iltihap yapabilir. Ağız nezlesinin sık rastlanan bir başka nedeni vitamin eksikliğidir. Artık iskorbüt ve beriberi gibi ağır vitamin yet­mezliklerinden kaynaklanan hastalıklar dengeli beslenme bilinci ve olanakları­nın bulunduğu ülkelerin gündeminden çıkmıştır. Ama yetersiz ve dengesiz beslenmeye ya da vücuttaki işlev bo­zukluklarına bağlı olarak gizli vitamin eksikliği hastalıkları görülmektedir. Ağız nezlesi genellikle ağız boşlu­ğunda kırmızılıkla ortaya çıkar. Çoğu kez dil ve dudaklarda yaygın ve tekdüze kızarıklıklar görülür. Hasta ağzında kuru­ma ve yanma duyar. Yutma ve çiğneme hareketleri güçleşir. Bu tip ağıziçi ilti­hapları, mikrop öldürücü gargaralar kul­lanılarak tedavi edilebilir. Ayrıca ağrı ve yanma duyumunu ortadan kaldıran hafif uyuşturucu ve mikrop öldürücü ilaçlar yararlı olabilir. İltihap vitamin eksikliğine bağlıysa tedavi eksik olan vitaminle­rin karşılanmasına dayanır. • Eksüdahlı ağıziçi iltihabı Mukozada üstü beyaz renkli ağır bir iltihaplanma biçiminde ortaya çıkar. Genellikle ülserli stomatitin başlangıcıdır. Başlıca nedenleri ağız nezlesininkiyle aynıdır. Bazı meslek hastalıkları ve kimyasal maddelerin yol açtığı kronik zehirlenmeler de ağızda bu tip iltihaba neden olur. Bunların başında gelen kurşun ve civa zehirlenmeleri özellikle dişeti ve bazen dil iltihabına yol açar. Ağızdaki iltihaplanma bütün vücudu etkileyen hastalıkla birlikte tedavi edilir. • Ülserli ağıziçi iltihabı Ağız nezlesinden de, eksüdalı ağıziçi iltihabından da ağırdır. Genellikle salgın biçiminde ortaya çıkar ve ağız boşluğunun temizliğine özen gösterilmemesi durumunda kolayca bulaşır. İltihap dişçilerinde başlar. Daha sonra bütün ağza yayılır. Diş köklerine, hatta dudaklara da yayılan sarımsı bir eksüdaya ve ağrılı şişkinliğe neden olur. Ülserli ağıziçi iltihabı Fusobacterium ve spiroketlerin etken olduğu Vincent anjini gibi yutak enfeksiyonlarına bağlı olarak ortaya çıkabilir. İlk şişkinlik evresinin ardından çok yavaş iyileşen ülser ve yaraların belirdiği bu tip ağıziçi iltihabında mikrop öldürücü gargaralar yeterli değildir. Ayrıca antibiyotik ve sülfamitlere dayanan genel bir tedavi uygulanır; bazı olgularda kortizon da gerekebilir. • Kangrenli ağıziçi iltihabı Ülserli tipin son evresidir. Organizmanın aşın ölçüde güçten düştüğü durumlarda görülür ve doku ölümüne yol açar. • Kanamalı ağıziçi iltihabı Kanamalarla ortaya çıkan ağız mukozası iltihabıdır. Genellikle ağızdaki belirli bir nedenden kaynaklanmaz. Pıhtılaşma bozuklukları, karaciğer ve kalp-damar hastalıkları, zehirlenmeler ve vitamin yetmezlikleri (niyasin ve C vitamini eksikliği) gibi genel hastalıkların bir belirtisidir. Akut lösemi, B12 vitamini eksikliğine bağlı kansızlık, tifo, sıtma gibi hastalıklar sırasında da sık görülür. Tedavi genel hastalığa bağlı olarak yürütülür. • Aftlı ağıziçi iltihabı Çoğu kez virüslerden kaynaklanır. Genellikle süt çocuklarında, gebe kadınlarda ve sindirim bozukluğu çekenlerde görülür. Bazı insanlarda ceviz, badem, çilek gibi belirili besinlerin yenmesiyle aftlı oluşumların yinelendiği göz önüne alınırsa bu hastalığın alerjik bir boyutu da olduğu söylenebilir. Hastalık titreme ve ateş yükselmesiyle birden ortaya çıkar. Daha sonra ağız boşluğunda çok ağrılı ülserlere dönüşen sıvı dolu kabarcıklar görülür. Hastalık hızlı gidişlidir ve 1-2 haftada iyileşir. Gargara biçiminde bölgesel tedavinin yanı sıra antibiyotikler ve kortizonla genel tedavi uygulanır. • Kronik bakteri ve mantar enfeksiyonlarına bağlı ağıziçi iltihabı Acti-nomyces ağız boşluğunda iltihaba yol açan önemli bir bakteri grubudur. Bu bakteriler ağızdaki kemik ve kas dokusuna yerleşir. Oluşturdukları fistüllerden çıkan irin çok miktarda tipik tanecikler içerir. Bu bakterilerin giriş yollan genellikle diş çürükleridir. Oldukça sık rastlanan pamukçuk ağızda mantarlara bağlı bir iltihaptır. Ağız boşluğu mukozasında Candida albicans türü mikroskopik bir mantarın gelişmesiyle oluşur. Dişetlerini, dili, yanak iç yüzeylerini ve bademcikleri kaplayabilen kesilmiş süte benzer. Ağızda birbirleriyle birleşmeye eğilimli beyaz alanlar ortaya çıkar. Kolayca kaldırılabilen bu oluşumların altında kırmızı bir yüzey görülür. Pamukçuk daha çok yenidoğanlarda görülür. Yerel olarak uygulanan mantar öldürücü ilaçlar ve metilen mavisiyle kolayca tedavi edilebilir. Ama bu hastalık zayıf düşmüş ve organizmanın savunma yetenekleri azalmış yaşlılarda da ortaya çıkabilir. Bu durumda enfeksiyon derindeki dokulara, yani solunum ve sindirim mukozalarına yayılabilir. • İkincil ağıziçi iltihapları Genel bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkar. Kızıl, kızamık, kızamıkçık ve suçiçeği gibi döküntülü hastalıklar, iskorbüt ve hemofili gibi kanamalı hastalıklar, lösemi, agranülositoz ve B12 vitamini eksikliğine bağlı kansızlık gibi kan hastalıkları, civa, bizmut, kurşun, gümüş, bakır gibi kimyasal madde zehirlenmesine bağlı çeşitli meslek hastalıkları sırasında görülür. Özgül mikropların neden olduğu başlıca ağıziçi iltihaplan şunlardır: Frengide birinci evre lezyonu, ikinci evreye özgü kabartı ya da kızarıklıklar ve üçüncü evreye özgü göm (yumuşak şişkinlikler) ve ülserler biçiminde iltihaplar (frengi stomatiti); veremde ülserler ve çatlaklarla birlikte görülen iltihaplar (verem stomatiti); cüzamda zamanla ülserleşen derin düğümcük oluşumlan (cüzam stomatiti); belsoğukluğunda hastalık etkeni olan gonokoklara bağlı iltihaplar; difteri, yılancık ve impetigo etkenlerine bağlı ağıziçi iltihaplan.
  18. Aft Nedir ?

    Aft nedir ?AFT TARİFİ Aft ağız içerisinde sıklıkla yanak ve dudak mukozasında, dil üzerinde, yumuşak damakta, farenkste, diş eti üzerinde görülen solgun sarı-kırmızı hale ile çevrili oldukça ağrılı ülserleşmiş lezyonlardır. Toplumun %18-20 az ya da çok aft sorunu ile karşı karşıyadır. Bayanlarda daha sıklıkla rastlanır. Aft genellikle tek olarak seyretse de aynı anda birkaç bölgede birden görülebilmektedir. Aftın oluş nedenini belirlemek için çeşitli araştırma yapılmıştır. Ancak aftın oluşumunu hızlandırıcı ve seyrini kötüleştirici birçok faktör faktör saptanmasına karşın oluş nedeni tam olarak belirlenememiştir. Bu nedenle aft oluşumunu hızlandıran ve iyileşmesini geciktiren faktörlerden bahsetmek mümkündür. Aft oluşumunda hangi faktörler önemlidir? STRES Günümüzde migren, yüksek tansiyon ve gastrit gibi birçok hastalığın nedenleri arasında kabul edilen stres aft oluşmasının en önemli nedenlerinden birisidir. Hanımlarda premenstural gerginlik(adet öncesi dönem) de aft oluşumunu hızlandıran faktörlerdendir. YİYECEKLER Turunçgiller, sirke, turşu, patates cipsi, tuzlu ve baharatlı çerezler gibi ağız mukozasını tahriş edebilen yiyecekler aft oluşumunu hızlandıran önemli faktörler arasında sayılmaktadır.Bunların yanı sıra bazı bünyeler için alerjik olabilen kara buğday, çavdar, arpa, çikolata, fındık, kabuklu deniz hayvanları, soya, domates, bazı patlıcan, elma, incir, peynir gibi yiyecekle.de aft oluşumunu hızlandırırlar. TRAVMA Yanak dil dudak ısırma, sert yiyeceklerin tahrişi ve yumuşak olmayan diş fırçalama işlemleri ve iyi adapte olmayan protezlerin neden olduğu vuruklar aft için uygun zeminin oluşmasına yardımcı olurlar. DİŞ MACUNU Diş macunlarının temizleme özelliğini artırmak için köpük yapıcı olarak yapılarına katılan "sodyum lauryl sulhate" ( SLS ) mukoza hücrelerinin yıkımını artıran tahriş edici bir kimyasaldır. SLS bu özelliği ile aft oluşumu üzerine direkt etkili olan bir maddedir. Özellikle aft sorunu olan kişilerin kullanabilmesi için günümüzde daha az oranda (%1.25) SLS içeren diş macunları üretilmektedir. (Tom's of Maine Natural Toothpaste , Oral-B Sensitive Fluoride Toothpaste.) SİSTEMİK HASTALIKLAR Behçet Hastalığı: Genital ülser, konjuktivit, retinit, lokositoz gibi, birçok sistemik belirtiler yanında ağız içerisinde oluşan tekrarlayıcı aftlarla kendini gösteren bir hastalıktır. Birçok malign ve otoümmin hastalıklarla birlikte de tekrarlayıcı aftlar görülebilmektedir. DİĞER NEDENLER B12 vitamini ve demir noksanlığı,sigara içme, tütün çiğnemenin gibi alışkanlıkların de aft oluşumuna katkıda bulunan önemli faktörler olduğu bilinmektedir. Tedavi Aftlar herhangi bir tedavi uygulanmasa da genellikle 7-10 gün sonra kendiliğinden iyileşmektedir. Aft sorunu ile karşı karşıya olanların aşağıda sıralanan işlemlerden birini yada birkaçını uyguladıklarında daha rahat bir periyot geçirmeleri mümkündür: Ağrıyı azaltmak ve iyileşme periyodunu kısaltmak için: Sıcak, asidik ve tahriş edici gıdalardan kaçınılmalır. "2% hydrogen peroxide" solusyonuna batırılan pamuk yada gazlı bez ile aft bölgesi temizlenebilir. Su ile karbonat karışımından hazırlanan ince yapılı bir krem aft üzerine sürülebilir. Yarım bardak suya yarım kaşık tuz ilavesi ile elde edilen solusyonla günde üç kez gargara yapılabilir, Yemeklerden önce aft bölgesine "xylocaine" solusyonu ya da ağız için hazırlanmış anestezik kremler uygulanabilir. Aft üzerine uygulanacak "orabase", "Gly-oxide", "Cankaid","Ambesol" gibi ağız içi kremler uygulanabilir. "sucralfate" tableti ılık suda eritip gargara yapılabilir. Özellikle aftı başlangıç aşamasında "tetrasiklin" tableti suda eriterek elde edilen solusyon ile gargara yapmak aftın fazla büyümesini engeller ve ağrıyı azaltır. Gene aftın başlangıç safhasında bölgeye bir topikal steroid "%0.1 lik triamcinalone" uygulanması ya da steroidli bir gargara "betamethasone syrup" ile gargara yapmak aftın fazla büyümesini engeller ve ağrıyı azaltır. "Chlorhexadine" gargaralar iyileşme periyodunu kısaltır. "Tetrasiklin" şurup la hazırlanan 12,500 unite "nystatin", 1.25 mg "diphenhydramine", ve 0.25 mg/m "hydrocortisone" karışımı 'shotgun' solusyonu olarak kullanılabilir.
  19. Özürlü çocuğu olan annelere erken emeklilik Sosyal güvenlik reformu olarak bilinen 5510 sayılı Kanunla, sosyal güvenlik sistemimize getirilen yeni bir düzenleme ile başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malul çocuğu bulunanların, 01.10.2008 tarihinden sonra geçen prim ödeme gün sayılarının dörtte biri, prim ödeme gün sayıları toplamına eklenecek. Eklenen bu süreler emeklilik yaş hadlerinden de indirilecek. Yapılan bu düzenleme ile özürlü çocuğu olan kadınlara erken emeklilik hakkı tanınmıştır. Kanun’un yürürlük günü olacak olan 1 Ekim 2008 günü ve sonrasında geçen çalışmalar için fiili hizmet zammı (yaştan düşülecek süre) verilecektir. Yani başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malul çocuğu bulunan annelerin 1 Ekim 2008 öncesi çalışma yıllarına ilave süre-fiili hizmet zammı uygulanmayacaktır.
  20. Omurilik Tedavisi İçin Yeni Umut

    Omurilik Tedavisi için Yeni Umut Son yıllarda değişik ülkelerde hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, omurilik yaralanmalarının tedavisi için alternatifler sunuyor. Bilim adamları, omurilik sinirlerinin zedelenmesi, genellikle kırılan omurganın omuriliği ezmesi sonucu oluşan omurilik yaralanmalarının doğasını ve sinir sisteminin bu yaralanmaya tepkisini anlamaya çalışıyorlar. Ne yazık ki, omurilik yaralanmaları tedavisinde hâlâ bilinmeyen çok şey var; ama, araştırma gönüllülerinin yardımı sayesinde omurilik yaralanması geçirmiş insanların fiziksel kapasitelerini artırmaya yönelik tedaviler denenip geliştirilebiliyor. Asıl sorulması gereken soruysa hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar sonucu elde edilen laboratuar bulgularının, omuriliği zedelenmiş insanların tedavisinde uygulanıp uygulanamayacağı. OMURİLİK yaralanmaları her yıl dünya genelinde yaklaşık 250.000 insanın kalıcı felç olmasına neden oluyor. Bu yaralanmaların %70-80'i erkeklerde meydana geliyor. Yaralanmaların dörtte üçüyse 15-33 yaş grubu içinde meydana geliyor. Geçen bir kaç yıl içinde bilim adamları, sakatlanmış deney hayvanlarının en azından kemirgenlerin omurilik sinirlerini yeniden canlandırarak daha normal yürümelerini ve bazı duyuların ilkel formlarını yeniden kazanmalarını sağlayabileceklerini kanıtladılar. Dünya, zarar görmüş omuriliklerin onarımında, kök hücrelerin kullanımına odaklanmış olsa da, araştırmacılar diğer pek çok alternatif keşfediyorlar. Örneğin bazı araştırmacılar özel büyüme baskılayıcılarının varlığını keşfettiler ve bunları etkisizleştirerek sinirlerin büyümelerini ve yeni bağlantılar kurmalarını sağladılar. Bir başka grup, hücrelerden, sinirlerin hasarlı bölgeyi aşmalarını sağlayan hücreli yapı iskeleleri inşa etmenin yollarını buldu ya da sinirlere enjekte edildiğinde büyümeyi hızlandıran kimyasallar geliştirdi. Laboratuarlardaki gelişmelere karşın araştırmacılar, bu tedavilerin insanlar üzerinde denenmesinin en azından daha bir kaç yıl süreceği uyarısında bulunuyorlar. Özellikle, omurilik tedavisi çoğu kez hassas ameliyat gerektirdiğinden ya da omuriliğin dolambaçlı, alışılmamış yapısına protein moleküllerini taşımak yetenek gerektirdiğinden; başarılı bir tedavi için hem bilimsel, hem de pratik engeller oldukça fazla. Bu tür tedavileri geliştirmek aynı zamanda hem mali kaynak, hem de çoğu araştırmacının yoksun olduğu uzmanlık gerektiren bir şey. İnsanların, merkezi sinir sistemi bozukluklarının tedavisi konusunda ne kadar umutsuz olduğunu bilen Ron Cohen adlı bir girişimci, 1993 yazında, omurilik zedelenmeleri için tedavi yolları geliştirmeyi amaçlayan ilk şirketlerden biri olan Acorda Therapeutics'i kurdu. O zamanlar bu alanın kârlı olup olmayacağı şöyle dursun, herhangi bir tedavinin mümkün olup olmadığı bile belli değildi. Şimdilerdeyse Cohen'in firması, hayvanlar üzerinde deneylerle ve ileri klinik denemelere henüz girmiş olan bir ilaçla omurilik yaralanmaları tedavisindeki boşluğu doldurmaya hazır. Acorda gibi şirketler, kronik omurilik yaralanmalarının tedavisinde potansiyel kâr görüyor; çünkü hastaların çoğu rahatsızlandıktan sonra 40-50 yıl daha yaşamlarını sürdürüyorlar. Bu durum hastaların sadece yıllar boyunca ilaç tedavisi görebileceği anlamına gelmiyor. Bu, aynı zamanda hastaların ya da sağlık sigortası şirketlerinin 400.000 dolardan 2.1 milyon dolara kadar çıkabilen tedavi masraflarını bir ömür boyu ödeyebilecekleri anlamına da geliyor. Ancak, bu alanda Acorda bir istisna olarak kalıyor; çünkü çoğu ilaç şirketi, kanser gibi, kalp rahatsızlıkları gibi hastalıklara oranla çok az sayıda kişiyi etkileyen hastalıkların tedavisiyle ilgilenmiyorlar. Engelleri Yıkma Trafik kazası, düşme, silahla yaralanma gibi bir kaza sonucu oluşan iltihabi durumlar, omurilikte travmayı atlatan sinir liflerinin kopmasını da içeren ek zarara neden oluyorlar. 1990'ların başında, bu artan hasarı azaltmak için nörologlar, omurilik yaralanmalarını metilprednisolon adlı iltihap önleyici steroid enjeksiyonuyla tedavi etmeye başladılar. Ancak, bu ilaç kazadan sonraki ilk sekiz saat içinde verilmek zorundaydı ve yan etkileri olabiliyordu. Bu yüzden bilim adamları, omuriliği daha önceden hasar görmüş olan hastalara yardımı dokunabilecek daha iyi tedavi yolları araştırdılar. İltihabi durumların sadece doğrudan omuriliğe zarar vermekle kalmayıp yeni sinir oluşumunu da baskılayarak omuriliğin toparlanmasını engellediğini belirlediler. Araştırmacılar ayrıca, astrosit olarak bilinen sinir destek hücrelerinin, hem kimyasal hem de mekanik olarak yeniden uzamaya başlayan sinir uçlarının önünü tıkayan yara dokusu ürettiğini keşfettiler. 1990 başlarında Case Western Reser ve Üniversitesi'nden Jerry Silver ve meslektaşları, yara dokusunun en tıkayıcı bileşeninin kondroitin sülfat proteoglikan diye adlandırılan bir glikoprotein olduğunu buldular. Silver'ın ekibi, kültür ortamında büyüyen sinir hücrelerinin, bir proteoglikan grubuyla karşılaştıklarında durduklarını ve geri döndüklerini gösterdi. Ancak, araştırmacılar bu glikoproteinlerin şekerden dallarını budayan kondroitinaz ABC adlı bir bakteriyel enzimi eklediklerinde, sinir lifleri daha önce tutunamadıkları yerlerde gelişmeye başladılar. Silver, kondroitinaz enzimi için, "tek başına, tekerlekli sandalyeye bağlı insanların yürümesini sağlayamasa da, omurilik yaralanmaları tedavisinde kullanılan tüm stratejilerin bir parçası olabilir" diyor. Ancak bu yıla kadar araştırmacılar bu enzimin hayvanların omurilik hasarlarında ne derece etkili olacağını bulamadılar. Londra Kings College'den Elizabeth Bradbury ve meslektaşları, kondroitinaz ABC enzimini farelere aşıladıktan hemen sonra hayvanların omuriliklerini penslerle kısmen kestiklerinde, zedelenmiş sinir liflerinin yeniden canlandığını ve hasarlı bölge boyunca işlevsel bağlantılar kurduğunu gördüler. Kurulan bu bağlantılar, farelerin motor becerilerini geliştiriyor gibi gözüküyordu. Tedavi edilen fareler, tedavi edilmeyen ve kısa, kesik adımlarla yürüyen farelere oranla daha uzun adımlar atabiliyorlardı. Ayrıca bunlar, bir ızgarayı ya da dar bir kirişi geçmek gibi duyusal motor becerilerini yine kontrol grubuna oranla daha hızlı kazandılar. Ancak, pençelerine yapışan bant parçalarını saptamakta hala başarısızdılar -ki bu normal farelerin hemen sıyırıp atacağı bir şeydir.- Çünkü bilinçli duyuları yöneten aksonlar, yeniden gelişmeye başlamalarına karşın, beyinlerindeki hedeflere ulaşacak kadar uzayamamışlardı. Umut verici bu sonuçlara karşın ekip, enzimin uzun sürmüş felçlere karşı sağaltıcı bir etkisinin olup olmayacağını henüz keşfedemedi. Aynı zamanda enzimin istenmeyen yan etkilerinin olup olmadığı da henüz bilinmiyor. Kondroitinazın hedef aldığı glikoproteinler yaralanmalara doğal bir tepki olarak üretiliyor; ama, araştırmacılar sağlıklı omuriliğin de sinirsel gelişmeyi engelleyen bileşimler yaptığını buldular. Bunlardan biri, 1980'lerde Zürich Üniversitesi'nden Martin Schvvab ve ekibince keşfedilen, Nogo diye bilinen bir protein. Araştırmacılar Nogo'nun tüm omurilik sinir liflerinin etrafını çevreleyen ve bunların sinyal iletimini kolaylaştıran miyelin adlı yalıtıcı kılıflarınca üretildiğini buldular. Nogo, sağlıklı hayvanlarda sinirlerin daha fazla uzamasını engelleyerek, gelişme sırasında oluşturulan uygun sinirsel bağlantıları güçlendirmeye yardımcı olabilir. Ancak, olumsuz bir yanı, Nogo'nun aynı zamanda zedelenme sonrası sinirsel filizlenmeyi de engellemesi. Schvvab'ın ekibi şimdilerde Nogo'nun etkilerini önlemenin yollarını arıyor. 1995'de yine Zürich’li araştırmacılar, bir Nogo antikorunun, farelerin hasarlı omurilikle daha iyi, daha dengeli ve daha uzun adımlarla yürümelerini sağlayan bağlantıların kurulmasına yardımcı olduğunu gösterdiler. 2000 yılındaysa, Schvvab'ın ekibi, Stephen Strittmatter'ın Yale'deki grubu ve GlaxoSmithKline şirketinden Frank Walsh ve meslektaşları, Nogo genini insan versiyonu dahil klonlamayı başardılar. Bu gelişme, araştırmacıların, insan Nogo proteinini büyük miktarlarda üretebilmelerini, böylelikle de, bu proteine karşı antikor üretimini tetikleyebilmelerini sağladı. Bu aynı zamanda araştırmacılara, Nogo'nun, antikorların asıl hedefi olan en aktif parçalarını tanıma olanağı verdi. Büyük ilaç firmalarının omurilik yaralanmalarına karşı genelde ilgisiz görünmelerine karşın, Nogo yine de dikkati çekti sayılır. Bir yılı biraz aşkın bir süre önce Novartis firması, Schwab'ın Nogo antikor teknolojisine lisans verdi. Şirket, Nogo'nun çoklu doku setleşmesi, Parkinson hastalığı ve felç gibi, omurilik yaralanmalarına oranla daha fazla insanı etkileyen diğer nörolojik durumlarda da etkili olabileceği düşüncesiyle harekete geçmişti. Bu arada, Strittmatter'ın grubu geçtiğimiz yıl nöronlarda Nogo'nun işlevlerini yerine getirmek için yararlandığı bir almaç keşfetti. Yale grubu, 3 Mayıs 2002 tarihli Nature dergisinde, Nogo'nun küçük bir peptid parçasının almacı tıkayarak, omurilik hasarlı farelerde hem sinirlerin yeniden gelişmesini, hem de yitirilmiş işlevlerin geri gelmesini sağlayabileceğini gösterdi. Sonuçlar, almacı Nogo'yu baskılayacak küçük bir ilaç için olası bir hedef haline getiriyor. Böyle bir baskılayıcı, ilaç firmaları için çekici olabilir; çünkü, bu doğrudan omuriliğe verilmesi gereken protein ve antikorların aksine, hap gibi yutulabilirdi. Aslında, yeni bilgiler Nogo almacını baskılamanın, Nogo'nun kendisini hedeflemekten çok daha etkili olabileceğini gösterdi. 27 Haziran'da Strittmatter'ın ekibi miyelin bağlantılı glikoprotein (MAG) diye bilinen bir büyüme baskılayıcısının Nogo almacına bağlandığını gösterdi. New York City Üniversitesi Hunter Koleji'nden Marie Filbin ve meslektaşları 28 Haziran'da Afeuran'da online yayınlanan çalışmalarıyla MAG'in Nogo almacı yoluyla etki yaptığı konusunda ek kanıtlar getirdiler. Ayrıca, Harvard'dan Zehgang He ve meslektaşları da Nature'm 27 Haziran sayısında bu almacın aynı zamanda, bir üçüncü miyelin türevli baskılayıcı olan oligodendrosit miyelin gliko-proteinin yapışacağı bir bağlantı bölgesi olduğunu bildirdiler. Bu nedenle, Nogo almacını tıkamak, sinir gelişimini engelleyen tüm engelleyici faktörleri etkisiz kılabilecek. Küçük moleküller kullanarak uygulanabilecek "bilimkurgusal" bir olası tedavi önerisi de Filbin'in ekibinden geldi. Aynı grubun bir önceki çalışması, hücrelerin iç sinyal yollarında bulunan bir molekül olan döngüsel AMP'nin Nogo ve MAG gibi büyüme baskılayıcılarının üstesinden gelerek, sinir hücrelerinin büyümelerini teşvik ettiğini göstermişti. Araştırmacılar bunun tam olarak nasıl gerçekleştiğini bulmaya çalışıyorlar. Ancak, Neuron'un 13 Haziran sayısında anlatılan deneyler, herhangi bir hasardan önce farelerin omur sinirlerinin hücre gövdelerine enjekte edilen döngüsel AMP'nin, beyne giden sinir dallarının yeniden üretilmesine neden olduğunu gösterdi. Filbin, bu enjeksiyonların yaralanma sonrasında verildiğinde de işe yarayacağını tahmin ediyor. Köprü Kurma Bununla beraber, hasar ağır olduğunda baskılayıcıların önünü bakmak muhtemelen yeterli olmayacak. Yeniden canlandırılmış sinirler hala zor bir bariyerden geçmek zorunda kalacaklar: yoğun, elastiki yara izi dokularına ek olarak iltihabi süreçler sonucu ortaya çıkan geniş, sıvı dolu baloncuklar. Raisman'in meslektaşlarıyla yaptığı çalışma, nöronların burundan alınıp omuriliğin kesik uçlarını birbirine bağlayacak bir doku köprüsü yoluyla "aldatılarak" bu çetin araziden geçirilebileceğini gösterdi. Koku sinirleri ne zaman hasar görseler (örneğin, bir grip virüsüyle karşılaşıldığında ya da kuvvetli bir çözücünün teneffüs edildiği durumlarda) kendiliklerinden yeniden ürerler ve koku duyusu için gerekli olan bağlantıları yapmak için beyne ulaşırlar. Raisman bu hücrelerin, koklama duyusu sistemine özgü destek hücrelerinin oluşturduğu bir iskele üzerinden aksonlarını uzatarak büyüdüklerini keşfetti. 1990'ların ortalarında, Raisman ve meslektaşları omuriliği zedelenmiş farelere, bu kılıflandırıcı koku hücrelerini naklettiler. Bu nakil sadece sinir liflerinin yaralı bölgeyi aşmasını değil, ayrıca farelerin ön ayaklarıyla yiyeceğe uzana-bilmelerini sağladı. Henüz yayımlanmamış bir çalışmadaysa araştırmacılar, naklin, kesik nöronların tırmanma gibi, kemirgenin tüm vücudunun hareketini gerektiren çok kompleks bir eylem için gerekli olan bağlantıların oluşmasını sağladığını gösterdiler. Bundan da öte, yapı iskelesi yaralanmanın üzerinden 6 ay sonra takılmış olsa bile çalışıyordu. Şimdi Raisman insanların koklama duyusu kılıflandırıcı hücrelerini, benzer özellikler taşıyıp taşımadıklarını anlamak için farelere aşılıyor ve Londra'daki sinir cerrahları ile işbirliği içinde yürütülecek küçük klinik deneyler için planlar yapıyor. Kök hücrelerini de içeren diğer hücre tipleri de etkili yapı iskeleleri oluşturabilirler. Stockholm'daki Karolinska Enstitüsü'nden Lars Olson ve meslektaşları, kıkırdak ve kemiğe dönüşebilen bir çeşit kök hücre olan kemik iliği stromal hücreleriyle umut verici sonuçlar elde ettiler. Olson'un ekibi omuriliği zedelenmiş farelere bu hücreleri nakletti ve hücrelerin yaralı bölgeyi kateden kümeler oluşturarak sinir büyümesini teşvik eden bir ortam yarattıklarını gördüler. Doku nakli yaralanmadan l hafta sonra yapılırsa, hücreler farelerin kaba bir şekilde de olsa yürüme becerilerini yeniden kazanmalarına yardımcı oluyor. Boşlukları Tıkamak Yeni sinir geliştirme üzerine bu kadar odaklanılmasına karşın, zedelenmiş omurilikte kayda değer bir iyileşme için kopmuş sinirleri yeniden inşa etmek her zaman gerekli olmayabilir. İnsanlarda görülen omurilik zedelenmelerinin yarıdan fazlasında omurdaki liflerin tamamı değil, birkaçı kopmuş durumdadır. Böyle durumlarda sağlam kalan liflerin işlevlerini geliştirmek umut verici bir yol olabilir. Bu Acorda şirketince benimsenen bir yaklaşım. Şirketin araştırma şefi Andrevv Blight, 1980'lerde kazada sağlam kalmış liflerin miyelin kılıflarının da çoğu kez hasara uğramış olduğunu, bunun da sinirlerin sinyal iletimi yeteneklerini bozduğunu keşfetti. Miyelinin görevlerinden biri sinir hücrelerinde, açık olması halinde potasyum iyonlarının dışarıya kaçacağı kanalları kapatmaktır. Bu, akımın hücrelerden sızarak sinyal iletiminin engellenmesini önler. Acorda, nöron aksonları üzerindeki parçalı miyelin kılıfları arasındaki boşluklarda akson lifleri üzerindeki potasyum kanallarını tıkayarak, iyon kaçışını önleyen fampridine adlı (kimyasal olarak 4-aminopyridin, ya da 4-AP olarak adlandırılan) bir ilaç geliştirdi. Daha sonra New York Üniversitesi'nden Blight ve ekibi, omuriliği zedelenmiş kedilere verilen 4-AP'nin, sağlam kalan nöronların elektrik tepilerini yönetme kabiliyetlerini onardığını ve kedilerin kaslarında normal bir elektrik aktivitesini uyardığını gösterdiler. 1991 yılındaysa bu tedavinin, araba kazası ya da omurilik disklerindeki kırılmalar sonrası felç olan köpeklerde mesane ve duyumsal işlevleri olduğu kadar, ayakta durma ve yürüme yeteneklerini de geliştirebileceğini gösterdiler. Acorda, yaklaşık 5 yıl önce insanlar üzerindeki denemelerine başladı ve yöntemi bu tarihten beri 200'den fazla hasta üzerinde uyguladı. Fampridine, hastaların duyusal ve motor işlevlerini çok fazla geliştirmedi, ama bazı hastalarda, spastikliği, kol ve bacaklarda katılaşmayı ve istem dışı burkulmayı kayda değer ölçüde azalttı. İlaç, aynı zamanda, uygulandığı hastaların kontrol grubundakilere oranla mesane, bağırsak ve cinsel faaliyetlerini de geliştirdi. Şimdiye kadar tek kayda değer yan etki, bileşim aynı zamanda sağlıklı nöronların da duyarlılığını artırdığı için ortaya çıkan, küçük bir nöbet riski. İlacın insanlar üzerindeki büyük ölçekli denemelerine Haziran'da başlandı. Cohen, şirketinin gelecekte kısmi faydalardan çok daha fazlasını sağlayan yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine yardımcı olacağını umuyor ve Acorda'nın omurilik zedelenmeleri tedavilerinin denenmesi için dünyanın en büyük hayvan deneyleri tesisi olduğunu söylüyor. Araştırmacılar burada ellerindeki bileşimleri yüzlerce fare üzerinde deneyip, olası bir tedavi için açık, kesin ve istatistiksel cevaplar elde edebilecekler. Doğru Bileşim Akson yenilenmesinin baskılanması. a) Miyelinde bulunan akson baskılayıcılar, örneğin, Nogo proteini, yaralanmamış merkez sinir sisteminde aksonların uzamasını önler, B) Yaralanmadan sonra, zedelenmiş miyelin ve oligodendrosit hücreleri sinirin onarılmasını engeller. Araştırmacıların çoğu, tek başına hiçbir tedavi yolunun omurilik yaralanmalarını iyileştirebileceğine inanmıyor. Bunun yerine, yaralanmış omurilikte var olup, sinirlerin yeniden gelişmesini önlediğine inanılan engellerin ortadan kaldırılması için farklı çözümlerin birlikte uygulanmasını öneriyorlar. Olson "açıkçası bir tek mükemmel tedavi değil, tedavi bileşimlerinin arayışı içindeyiz" diyor. Örneğin yaralı bölge üzerinden hücreli bir köprü kurmak, bir nöronun kendine özgü büyüme kapasitesini artırmak için protein büyüme faktörlerinin uygulanması ve yara dokularını eriten enzimlerin bırakılması gerekiyor. Nogo gibi baskılayıcı faktörlerin etkilerini nötrleştirmek için antikor ve küçük moleküller de karışıma eklenmeli. Georgetovvn Üniversitesi'nde omurilik üzerine araştırmalar yapan Bregman ve meslektaşları, büyüme faktörlerinin hasarlı bölgeye aşılanması ve verilmesiyle cenin omurilik dokusundan yapılma yapı iskelesi yöntemlerini birleştirerek, bu alandaki en umut verici çalışmalardan birini yaptılar. Sonuç olarak bu bileşimin, büyüme faktörlerinin ya da cenin doku nakillerinin tek başlarına yaptıklarından çok daha ileri düzeyde nöralrejenerasyona yol açtığını gördüler. Ayrıca geçen Aralık ayında, Bregman'ın ekibi Journal of Neuroscience'da bu bileşik tedaviyi farelerdeki bir yaralanmadan 2 ila 4 hafta sonra uygulamanın, hemen uygulamaya oranla, çok daha fazla iyileşme gösterdiğini bildirdiler. Geciktirilmiş tedavi, farelerin ayak değirmenlerinde yürüyebilmelerini ve merdiven çıkabilmelerini sağladı, oysa yaralanmadan hemen sonra uygulanan tedavide, fareler bunları yapamıyordu. Bu tür bileşik tedaviler, ancak tüm tedavi yöntemleri tek tek dikkatle denendikten sonra kliniklere ulaşabiliyor. Araştırmacılar, güncel deneysel stratejilerin herhangi birini insanlarda denemeden önce son derece dikkatli olunmasını tavsiye ediyorlar. Endişelendikleri konu, stratejilerin yarardan çok zararla sonuçlanması. Öncelikle, hastaların sağlam kalmış omurilik işlevleri ve hatta hayatları söz konusu. Güvenliği ve etkinliği tam olarak kanıtlanmamış yöntemlerin uygulanması sonucu kronik ağrılar ve daha da kötüsü felç oluşabilir. Etkisiz ameliyatlar, daha fazla işlev kaybına neden olabilir. Bu olumsuzluklara, yüksek ameliyat giderlerini, risklerini ve potansiyel ameliyat sonrası komplikasyonlarını da ekleyebiliriz. Sonuç olarak her ne kadar pek çok araştırmacı ve özellikle hastalar, ellerinde faydalı olacağı umulan bir tedavi yöntemi varken daha iyisinin geliştirilmesini beklemek istemiyorsa da, insanlara belli bir takım tedavi yöntemlerini önermeden önce birkaç yılın daha araştırmalarla geçmesi gerekiyor. Kaynak: Bilim ve Teknik Dergisi www.biltek.tubitak.gov.tr ekim 2002
  21. Resmin tümünü görmeye çalışın

    “Zorla köy boşaltmak… Şehirlerde hayatı cehenneme çevirmek… Faili meçhulleri, yargısız infazları başlatmak..” Hasan Cemal yeniden gündeme gelen OHAL’i yazdı Savaş tam tamlarına kulak vereceğinize resmin tümünü görün! Peki çare? 1990′lara mı dönmek? Askere yeni yetkilerle Olağanüstü Hal’ler ilan etmek… Zorla köy boşaltmak… İnsanları kendi yurtlarında sürgün yaşatmak… Şehirlerde hayatı cehenneme çevirmek… Faili meçhulleri, yargısız infazları başlatmak… Cezaevlerini yeniden doldurmak… AB sürecini tersyüz etmek… Hepsi yaşandı 1990′larda. Bugünlere böyle geldik. Ama dağ yolları kesilemedi. PKK’ya katılımlar sürüyor. O zaman, daha ne yapalım? Kuzey Irak’ı da hallaç pamuğu gibi atmak… Barzani’yi tankla topla hizaya getirmek… Güvenlik şeridi, tampon bölge diyerek Irak’ın kuzeyinde belli bölgeleri işgal etmek… Öyle mi? Çare olabilecek mi?.. Aklınıza başka neler geliyor? Yoksullukla mücadele etmek… Aş ve işle ilgili yeni paketler açmak… Eğitim düzeyini yükseltmek, Türkçe öğretmek… Sağlık hizmetlerini geliştirmek… Devleti şirinleştirmek… Dağın yolu böylece kesilir mi? Yoksa PKK’ya katılanların yoksul oldukları için mi, cahil oldukları için mi, tahsilsiz oldukları için mi, işsiz oldukları için mi dağın yolunu tuttuklarını düşünüyorsunuz hâlâ? Allah iyiliğinizi versin! Buna rağmen daha hâlâ bu ezberde ısrar mı edilecek? 1990′ların o kanlı filmi yeniden vizyona mı sokulacak? Yazık olur. Yine ormanda kaybolmayın. Tam tersine, resmin tümünü görmeye çalışın. Uzun soluklu, kapsamlı bir strateji oluşturmaktan başka çare yok. Ve bu stratejinin göbeğine de kültürel farklılıkları, Kürt kimliğini ve bunun gerektirdiği demokratik adımları, sivil anayasayı, AB seferberliğini oturtmaktan başka çare yok. Savaş tam tamları yerine, demokrasiyle hukuk devletinin, özgürlükler ve insan hakları düzeninin sesine kulak verin, resmin tümünü görmeye çalışın. Yoksa kanlı kısır döngü kırılmaz! HASAN CEMAL - MİLLİYET View the full article
  22. Borsa - Döviz güne nasıl başladı?

    İstanbul serbest piyasada dolar 1,4050 YTL, avro 1,9120 YTL’den güne başladı. Kapalıçarşı’da 1,3950 YTL’den alınan dolar 1,4050 YTL’den satılıyor. 1,9020 YTL’den alınan avronun satış fiyatı ise 1,9120 YTL olarak belirlendi. Serbest piyasada dün kapanışta doların satış fiyatı 1,4070 YTL, avronun satış fiyatı ise 1,9200 YTL olmuştu. İMKB Bileşik Endeksi birinci seansta, dün ikinci seans kapanışına göre 281,93 puan artarak 31.054,56 puan seviyesinde açıldı. Hisse senetleri, bu seviyede 0,92 oranında değer kazandı. View the full article
  23. Dün akşam Show ana haber bültenini izleyenler şaşkına döndü. Dönmemek de mümkün değildi. Zira Show muhabiri Diyarbakır’dan bir anda Aktütün’e ışınlandı! Gazeteciler.com’un haberine göre Show ana haber ekibi ekranlarda eşine az rastlanacak bir olaya imza attı. Diyarbakır’daki muhabirlerini 5 dakika içinde Aktütün’e ışınladılar. Bildiğimiz kadarıyla insanoğlu henüz ışınlanma tekniği bulamadı. Ama Show ekibi bunu başardı. Bu nasıl mı oldu? İşte cevabı… Diyarbakır’da polis servis aracına yönelik saldırı ana haber bültenlerinin bir anda yayın akışını değiştirdi. Ali Kırca yayına Diyarbakır’dan canlı telefon bağlantısı yaparak başladı. Olay yerinde muhabirleri vardı. En azından Ali Kırca öyle diyordu. Muhabir Ozan Pezek, heyecanlı bir sesle neler yaşandığını, neler gördüğünü aktardı. Öyle anlatıyordu ki dinleyenin onun orada bulunduğuna inanmaması mümkün değildi. Ne var bunda diyorsunuz değil mi? Asıl komedi bundan sonra… Diyarbakır’da olay yerinde bulunan Show muhabiri Ozan Pezek, ortalama 5-10 dakika sonra bu kez Aktütün’de ortaya çıktı. Üstelik bu kez telefon bağlantısı ile değil görüntülü canlı yayındaydı. Kamera onu gösteriyordu. Köşede de canlı yayın yazısı vardı. Evet, kesinlikle Ozan Pezek Aktütün’deydi… Peki ama Ozan Pezek bültenin başında Diyarbakır’da değil miydi? Ne zaman hangi arada Aktütün’e gitti… Bunu yapabilmesinin tek yolu ışınlanmaktı… Sanırız Show ekibi ışınlanma tekniği bulmuş… Başka açıklaması yok bunun… View the full article
  24. Milli Eğitim Bakanlığı, 13 bin sözleşmeli öğretmen ataması yapacak. İşte ayrıntılar… Başvuruların 22-31 Ekim 2008 tarihleri arasında, http://personel.meb.gov.tr ve http://ilsis.meb.gov.tr adreslerinden yapılacağı açıklandı. Öğretmen adayları, 22-31 Ekim 2008 tarihleri arasında ilgili web adreslerinden giriş yaparak elektronik ortamda başvuruda bulunabilecek. Atamalar 5 Kasım 2008 tarihinde bilgisayar ortamında gerçekleştirilecek ve aynı gün bakanlığın internet adresinden duyurulacak. En fazla atama 3 bin 696 öğretmenle sınıf öğretmenliğinde olacak. İngilizce’ye 1.396, Türk Dili ve Edebiyatı için 731, İlköğretim Matematik Öğretmenliği için ise 700 kontenjan tahsis edildi. View the full article
  25. Başvuruları bugün başlayacak üniversite ek yerleştirmelerinde kontenjan sürprizi yaşandı. Başvuruları bugün başlayacak üniversite ek yerleştirmelerinde kontenjan sürprizi yaşandı. 40 bin civarında beklenen ek kontenjanlar 90 bini buldu. Üniversiteli olmak isteyen gençler için çoğunluğu önlisans (iki yıllık yüksekokul) olmak üzere 90 bin kontenjan umudu doğdu. Buna göre ekim ayında 23 bin 500′ü lisans (fakülte), 66 bini de önlisans kontenjanına yeni öğrenci yerleştirilecek. Ek kontenjanların yüksek çıkmasında, çoğunluğu yüksekokullar olmak üzere bu yıl 56 bin öğrencinin kazandığı bölüme kayıt yaptırmaması etkili oldu. ÖSS sonrasında yapılan üniversite yerleştirmelerinde de 24 bin kontenjan boş kalmıştı. YÖK ise geçen ay sürpriz yaparak üniversitelere 8 bin 813 yeni kontenjan vermişti. Ek kontenjan kılavuzunun dağıtımının ‘araya bayram girmesi nedeniyle’ önceki gün başlayabildiğini kaydeden ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan, “Bugün bazı yerlere kılavuz ulaşmayabilir ama perşembe günü tüm merkezlerde olacak. Ayrıca kılavuzu internete de koyduk. Adaylar buradan da yararlanabilir.” dedi. Kazandığı halde kaydolmayan aday sayısının 56 bini bulmasını ‘aday sayısı ile yükseköğretim kontenjanlarının çoğalmasına’ bağlayan Yarımağan, bu yıl üniversite kontenjanlarının yüzde 25 civarında artırıldığını hatırlattı. Ek yerleştirmeye başvurmak için adayların 13 Ekim’e kadar süresi var. Ek yerleştirmeye, merkezi yerleştirmede bir yükseköğretim programına yerleştirilmiş adaylar (açıköğretim fakültesinin kontenjansız programlarına yerleşenler hariç) başvuramıyor. Ek yerleştirmede tercih yapabilmek için yerleştirilmemiş veya açıköğretim fakültesinin ‘kontenjansız programlarına yerleştirilmiş’ olmak gerekiyor. View the full article