Liderlik Tablosu


Popüler İçerik

10-10-2009 tarihinden beri in İletiler en beğenilenler

  1. 8 points
    evet nihayet kök hücre ve kaderimle yüzleşiyorum ankara tıp bakanlık dan aldığı izinle kök hücre çalışmalırına devam ediyor bildiğiniz gibi ayhan hoca ve ekip i bu araştırmanın yürütücüsü bende çok eskiden beri istiyordum bu çalışmanın bir parçası olmak yani gönüllü kobay olmak ve artık türkiye de yapılan omurilik felçi olanlar için kök hücre ameliyatların 3. grupun seçilen ilk hastasıyım allah nasip ederse yakın zamanda kök hücre ameliyatı olucağım malasef şuan için omurilik felçlilerin başka bir altanetif i yok kök hücreden başka o da deney aşamısında daha.. konu bu kadar mühim benim için sizler için ve tüm kısmi veya tam felçliler için bu konudaki gelişmeler çok önemli bende hem ameliyat hemde ameliyat sonrasını burda siz değerli üyeler arkadaşlar ve ziyaretçiler e paylaşıcam sevenimden bilmiyorum sevmeyinim vardır belki sevmeyenimden herkes den hayır dualarını bekliyorum.. inşallah bu çalışmalarden bir netice alınır ve tüm felçliler faydalanır..
  2. 4 points
    dun sabah operesyon gerceklesti ameliyat oralak basarili gecmis sonuclarini 3 ay sonra.gorecekmisiz
  3. 4 points
    1999 yılında geçirdiğim trafik kazası sonucu C6 seviyesinden ( zedelenme ) omurilikfelci oldum. HİS DURUMU: kazadan sonra his kaybım hiç olmadı. ( wc ihtiyacı dahil ) HAREKET DURUMU: ilk 1.5 ay hareket olmadı. 1.5 ay sonra sol tarafımda el parmaklarında hareketlenme ve gine sol bacağımın baldır bölümünden kaslarımı sıkmaya başladım. 2. ayın sonunda sol elimin bütün parmaklarını ve sol ayak parmaklarını oynatmaya, bacağımı zorda olsa ileri geri çekmeye başladım. sağ tarafımda ise bi gelişme olmadı..gördüğüm fizik tedavilerden sonra kazanın 2. yılında sağ bacağımda uzun yürüme cihazı kullanarak koltuk deyneğiyle zorda olsa adımlar atmaya başladım. ( tabi 2 kişi beni kaldırıyodu. tek kalkamıyodum. ) KÖK HÜCRE ÖNCESİ ( şuanki ) DURUM: sol tarafımda daha ilerleyen bi gelişme olmadı.. sağ elimde 2 parmakda hareket ve sadece sabahları vücut dinlenikken sağ bacağın iç baldırını çok az sıkma var. çok tembellik yaptığım için yukarıda yazdığım durumumdan biraz geri kaldım. 3. yılda 30 - 40 adım ( yardım alarak ) atıyosam şimdi bu bayağı zora girdi. Xcell-Center'de YAPILANLAR: öncelikle ilk gün kalça kemiğinden 25 tüp kan ( ilik ) alındı. bu kök hücrelere ayrıldıkdan sonra ( arada 1 gün var ) bel seviyesinden tekrar enjekte edildi.enjekte edilmeden önce belden çok az omurilik kanalından sıvı çekildi ve bu sıvı kök hücreyle birleştirildikten sonra tekrar vuruldu. 8 milyon 440 bin hücremin çıktığı bunun %91 canlılık oranı olduğu söylendi. aklıma gelenler şimdilik bukadar, sormak istediğiniz bişeler olursa seve seve cevap veririm.. ÇOK ÖNEMLİ NOT: okadar yazdık ( + ) rep leri çok görmeyin..
  4. 3 points
    ALLAH'ın selamı ve bereketi üzerinize olsun cennetin rengi yeşil demişler renk i yaratanı cenneti insanlara bahş edeni bilen insan ogluna müjdeli haberler veren peygammber efendimiz h.z Muhammed mustafa nın savaş adaleti ve ahlakını ögrettigi askerlerinden bir örnekle konuyu ele almak isterim intiharı düşünen etmeye kalkan ve eden insan kuran-ı kerimde gecen şu ayeti okumadan (Allaha Anaya Babaya asi gelenler yok cennet ve cehennemde yeri) cahil olarak gereksiz ve günahların en büyügüne nail olunmaktadır bu gece basri abiyle ettigimiz sohbette yazdıgım cümleleri burdada yazmak isterdim veya yaza bilgim kadarile hatam veya bi kusrum olursa şimdiden affola okudugum ve bilgim kadarı ile konuyu ele alacam sözlerim şunlardır: Uhutta bir şehitler var caferi tayyar (çift kanatlı Cafer) Pegamber sancagını en önde taşıyan Cafer hani düşman saflarına girince sancagı sag eli ile tutuyordu sag kolunu kestiler ALLAH ım o ne iman ki sol eli ile kavradı sancagı sol kolunuda kestiler boynu ile sarıldı sancaga ve ruhu şaad oldu ALLAH o iman karşılıgında ona iki tane kanat verdi meleklerin kanadına benzer sonra ruhunu gök yüzünde serbest kıldı canına kast eden nasıl bakacak Caferimin yüzüne insan canına kıymadan önce bunları düşünmeli canına kıyan kul ahirette şöyle çagrılır ayşe oglu veli ölüm sebebin ne o an şunları söyler ALLAH ın bana verdikleri ile yetinmedim hamd etmedim şükür etmedim mücadele göstermedim ALLAH a asi geldim o an bir melek oradan cıkıp diyecek kuran da san denilmedimi cennet ve cehennemde yerin yok o an o kişi yandım der iş işten geçmiş olur cennette iyi bi yaşam cehennemde kötü bi azab ola bilir ama alnında kendi kenidin katili olan bi mühür ile arada dolaşmak ne utanç vericidir bilinmez cennetten tüm yakınları ona bakıp tiksinecek o an cehennemde azap gören yakınları ona bakıp iyiki canıma kast etmemişim diyerek haline şükür edecek bir düşünün o intihar eden kişiyi cehennem azabının milyarlarca katı azab verilecek..! İntihara kalkışan veya yeltenen insan o an içinde bundugu delaleti kimse anlamaz ama o insan önce şu sözlerimi aklına getirsin Kapat gözlerini bir canlandırma yap düşüncelerinle önce ALLAH (c.c.) ı düşün canı yürekten ALLAH diyen insanın içine önce huzur dolar sonra aşk sonra derin bir korku ALLAH demiştir insan melekler pür dikkat insanın kalbine odaklanır RABBİM demiştir kul YARADAN kulum der sanki elini tutacak gibisine o anı melekler kıskanır ama ALLAH korkusundan bişi diyemezler kul ALLAH'a yakarır ALLAH kula yardım eder dünyalık ne istedin yalan degilmi dünya sen kendini hazırla ALLAH katına hamd et sükür et haline ALLAH senden bişeyler alırken sana muhakkak bişilerde verir azim gibi gayret gibi çaba gibi güç gibi niceleri var durumları senden kötü beteri veren allah beterinin beterinden sakınsınsın yok ben illa bu hayatıma son verecem diyosan iyi ver ama sen hayatına son verince ne düzelecek senden sonra gelen bi kardeşimizin elinden kim tutacak ? ona dirayetli bi yolu kim açacak oldu memleketin hali perişan diyen kıysın kendi canına param yok diyen düşen kalkan kıysın canına olurmu ne düzelir hiç bir şey mutluluga giden yol dikenlerle kaplıdır zorluklar engeller beraber aşılsa ne güzel olur kendimiz için bişi yapamıyorsak bari bizden sonra gelecek nesillere bi şeyler yapalım unutmayalım intihar çözüm degil bizler güçlü insanlarız biz öyle bir cırpıda ne yaşamaktan geceriz nede candan...! . ALLAH BİZİ HAYIRLAR İŞLEYEN VE BİRBİRİNE YARDIM EDEN KULLARDAN EYLESİN..! amin isyan-ul_serseri
  5. 2 points
    Epidural Stimulation tedavisi yıllar önce yapılan bir tedavi türüdür. Hatta amerikada bu tedaviyi olup da koşan biri vardı. Umarım en kısa sürede yaygınlaşır da biz de güzel gün yüzü görürüz artık. Allah yardımcımız olsun.
  6. 2 points
    güzel dilekleriniz için teşekürker bizde yazışmaları yaptık şuan kabul olmayı bekliyoruz eğer kabul edilirsek bilgi veririm gitmek için elimizden gelen herşeyi yapıcaz bütün gelişmeleri yazıcam
  7. 2 points
    herkesin mübarek ramazan bayramını tebrik eder hayırlara vesile olmasını dilerim öncelikle.. a.ü cebeci hastanesinde fizik tedavi görmeye devam ediyorum bayram izni ile eve geldim çarşamba günü tekrar dönücem ve 1 ay kadar felan daha aynı yerde fizik görücem sonrası daha gelişmiş bir hastanede fizik tedaviye devam etmeyi düşünüyorum.. ameliyat dan sonra gözle görülür bir gelişme olmadı daha bende ama bir kaybımda yok açıkcası ameliyat olarak başarılı ama hücreler ne kadar sürede tutar ne kadar iyleştilir bizi kimse bilemiyor ilk 3 ay 6 ay ve 2 seneye kadar iyleşmeler olmasını bekliyolar doktorlar bunun içinde fizik tedavi şart devamlı altdan üste uyarı gitmesi lazım benden 1 ay önce aynı operesyonu olan 26 yıldır omurilik felçli cuma isminde arkadaş var onda iyleşmeler oldu detaylarını sormayın daha yeni doktordan izin almadan yazıyorum sıkıntı olabilir ama bunuda bilin istedim.. arkadaşlar yok efendim kimse yok yok efendim ses çıkmıyor vs vs gibi faydasız şeyler yazmayın her zaman internede giremiyorum girsemde laf olsun diye yazıp konuyu kirletmek istemiyorum zaten elimden geldğince kısa öz açıklayıcı bilgileri paylaşıyorum siz değerli konu takipçileriyle allah herkese acil şifalar versin inşallah bu deneyler den bir sonuç alınıp herkese tedavi diye uygulanır 17 gün oldu dediğim gibi bir gelişme yok ama bende ama daha erken elimden gelen her şeyi fazlasıyla yapıyorum inanın iyleşmek için yapmayada devam edicem ne olursa olsun pes etmek yok son olarak dualarınızı eksik etmeyin...
  8. 2 points
    Türk bilim adamlarından umut veren bir çalışma, kök hücrenin omurilik hasarlarını ve kısırlığı ortadan kaldırdığı öğrenildi. Kocaeli üniversitesi kök hücre ve gen tedavileri araştırma ve uygulama merkezinde yapılan araştırmalar beyin ve omurilik hasarlarında karşılaşılan çaresizliği giderecek bir yol buldu. Omurilik vücudun en hassas bölgelerinden biri, omurilik hasarı sonucunda his ya da motor yeteneği kaybediliyor. Omurilik zedelenmesi ise vücudun kısımları arasındaki haberleşmenin kesilmesi, yani geçici ya da kalıcı felç anlamına geliyor. Hayvanlar üzerinde yapılan deneyde, farelere deneysel olarak omurilik hasarı yapıldıktan hemen sonra kök hücre enjeksiyonu yapıldı ve farelerde birkaç hafta içerisinde ciddi bir ilerleme kaydedildiği gözlendi. Kök hücrelerin akut omurilik yaralanmalarında hareket kabiliyetini artırdığı öğrenildi. Uzun zamandır omurilik felci yaşayanlarse geçirdikleri travmaların şiddetine göre tedavi olabilir. Yapılan laboratuar çalışmaları omurilik yaralanmalarında kök hücre tedavisinin yarar sağlayabileceğini göstermektedir. Bu çalışmalardan çıkan sonuçlar kök hücre tedavisinin klinik kullanım olasılığını desteklemektedir.
  9. 2 points
    ABD'de felçli bir hasta, geçirdiği ameliyat sonrasında sınırlı da olsa elini kullanmaya başladı. Hastanın omurilik sinirleri üzerinde yapılan operasyon ise ilk olma özelliği taşıyor. BBC Türkçe Güncelleme: 16:51 TSİ 16 Mayıs. 2012 Çarşamba Hastanın yaşadığı rahatsızlık beyni ile elleri arasındaki iletişimin yok olmasına yol açmıştı. Bunun sonucu olarak, hasta ellerini kıpırdatamıyordu. Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeki cerrahlar hastaya, deyim yerindeyse, yeni bir sinir hattı döşedi ve bu sayede beyniyle eli arasındaki iletişimi yeniden sağladı. 71 yaşındaki hasta artık yemek yiyebiliyor ve az da olsa yazma yeteneğini geri kazanmış durumda. 2008'in haziran ayında geçirdiği trafik kazasında omuriliği hasar gören hasta felç geçirmişti. Haberin devamı ↓reklam Kazadan sonra yürüyemeyen hasta sadece kollarını oynatabiliyordu. Ancak elleriyle cisimleri kavrama yeteneğini kaybeden hastanın, el sinirlerinde zarar bulunmordu fakat bu sinirlere beynin gönderdiği mesajlar gitmiyordu. Hastanın beyni sadece kolunun üst kısmına talimatlarını iletebiliyordu. Nörocerrahi dergisi Journal of Neurosurgery'de aktarılan operasyonun ayrıntılarına göre, kolda yeni bir sinir hattı oluşturuldu ve bu sayede yukarı kısımla el arasındakı bağlantı kurulmuş oldu. Ele inen ve anterion interosseous adı verilen sinire, başka bir bölgeden alınan kas siniri iliştirildi. Washington Üniversitesi'ndeki plastik ve yeniden yapılandırma cerrahisinde yardımcı profesör olarak çalışan Ida Fox, "(Elde bulunan) Sinir hattı zaten zarar görmemişti. Sorun beyinle bağlantısının kesilmiş olmasıydı" dedi. EGZERSİZ VE FİZİK TERAPİ Operasyon, bir muziceden ziyade el üzerindeki kontrolün yeniden sağlanmasına yönelik yoğun bir egzersiz programını da içeriyor. Dirseğin kıvrılmasına yönelik sinirler artık sıkıştırma hareketine yardımcı olabiliyor. Hasta, başparmağı ile işaret ve orta parmağını operasyondan ancak sekiz ay sonra oynatabildi. Şimdi artık yemek yiyebiliyor ve az da olsa yazı yazabiliyor. Doktorlar, düzenli fizik-tedavi ile durumun daha da iyi olacağını düşünüyor. Omurilik Araştırmaları adlı hayır kuruluşunun direktörü olan Doktor Mark Bacon, bu son gelişme ile ilgili olarak, "Burada kullanılan teknik ile ilgili temel meselelerden biri, sonucun kalıcı olduğu gerçeğidir; bir kere yapıldığı zaman geri dönüş yoktur. Hasarlı olmayan bir yeri feda ederek hasarlı ve ancak daha işlevsel olan bir bölgenin harekete geçirilmesi amaçlandı. Bu durum, söz konsu işlevselliğin yaşam koşullarını kayda değer biçimde arttırmasının söz konusu olduğu durumlarda tamamiyle kabul edilir bulunabiliyor" ifadelerini kullandı. ABD'de uygulanan bu operasyon, sadece, ense kökündeki sinir hasarları üzerinde başarılı oluyor. Hasarın daha yukarıda olduğu durumlarda kol bölgesinde yeniden canlandırılıp desteklenebilecek bir sinir işlevi kalmıyor. Sinir daha aşağıda bir bölgede hasar gördüyse eller hareket edebiliyor.
  10. 2 points
    eyvallah saol feyzi inşallah umtuğun neticeleri alırız hedef yürümek ama ne kazanabilrsek lehimize şuanki durumumuzdan daha iyi olacağımaza inanıyorum kaybedecek çok fazla bir şeyimiz yok ama kazanabileceğimiz çok şey var güneş ben hep hayat da korkularımın üstüne gittim civi civi yi söker hesapı sonuçda korkularımın esiri olmak dansa onunla yüzleşmeyi tercih ederim ve sonuç ne olursa olsun yoluma devam eder giderim yoksa bu hayat hep den çekilmez ve anlamsız olur benim için bence sende risk al ve kurtulmayı dene sonda dan yada ömür boyu sondayla yaşa tercih senin ama inşallah sende sağlıgına tez zamanda kavuşursun ama bunun için bir şeylerin sebeb olması gerek sanırım.. rüzgar esmeden yabrak bile kıpırdayamaz çünkü.
  11. 2 points
    Sağlık sigortası, evde bakım yardımı gibi hizmetleri kapsayan "Bakım Sigortası" uygulamasına geçilecek. Var olan uygulamada ağır özürlü olma ve hane halkı toplam gelirinin kişi başına düşen kısmının asgari ücretin üçte ikisinin altında olması şartı kaldırılacak, tüm özürlüler ve ailelerinin hizmetten faydalanması sağlanacak. Uygulamada maddi durumu iyi olan vatandaşlar primini kendi ödeyecekken, yoksul vatandaşların primi devlet tarafından karşılanacak. "Bakım Sigortası" uygulaması en geç üç yıl içersinde yürürlüğe girecek.
  12. 2 points
    Kök hücre’ye özel izin Tam Gün nedeniyle durma noktasına gelen kök hücre çalışmaları vize aldı. Yasayı reddedip çalışmaya ara veren ekibe özel izin çıktı. Sağlık Bakanlığı 'gelir getirmediği' sürece klinik çalışmalara onay verdi. Tam Gün uygulamasında 'kök hücre'ye istisna... Omurilik felçlilerinin umudu olan ancak Tam Gün sonrası sekteye uğrayan araştırmaya Sağlık Bakanlığı'ndan vize çıktı. Sürpriz gelişme, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeki araştırmaları yürüten ekibin başındaki iki isimden biri olan ancak Tam Gün'ü kabul etmediği için klinik çalışmalarla ilişkisi kesilen Prof. Dr. Ayhan Attar'ın durumunun sorulmasıyla ortaya çıktı. ARAŞTIRMA DEVAM EDECEK Akşam'ın haberine göre: Tıp Fakültesi Dekanlığı'nın 27 Aralık tarihli başvurusunu değerlendiren Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü, muayenehanelerini kapatmayan öğretim üyelerinin, 'döner sermaye kapsamında gelir elde etmemeleri' koşuluyla, klinik çalışmalara devam edebileceğini bildirdi. 'Kök hücre' araştırmalarını yürüten Prof. Attar ve ekibi, bu çalışmaları nedeniyle herhangi bir ücret almadıkları için araştırma kaldığı yerden devam edebilecek. DİĞER BİLİMSEL ÇALIŞMALARA ÖRNEK OLACAK Sağlık Bakanlığın bu kararı, bilimsel içerikli diğer klinik araştırmalar için de emsal teşkil edecek. Muayenehanesini kapatmayan akademisyen hekimler, 'döner sermaye kapsamında gelir elde edilmemesi' koşuluyla, klinik araştırmalara katılabilecekler. Kök hücre araştırmalarına 'devam' kararı, Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ'a danışılarak alındı. 3 Ocak tarihli cevap yazısında şöyle denildi: 'Yürütülmekte olan klinik çalışmaların, kurumunuzca 'döner sermaye faaliyetleri kapsamında gelir elde elden hizmetlerden' olmadığı ve 'eğitim veya araştırma faaliyetleri' kapsamında olduğunun değerlendirilmesi halinde, klinik çalışmaların sürdürülebileceği düşünülmektedir...' (haberturk.com)
  13. 2 points
    Amerikalı bilim adamları tıp dünyasında çığır açabilecek önemli bir buluşun eşiğinde Amerikalı bilim adamları çocuk felcinden gribe tüm virüs çeşitleriyle baş edebilen, tıp dünyasında çığır açabilecek önemli bir buluşun eşiğinde. MassachusettsTeknoloji Enstitüsü araştırmacılarından Todd Rider'e göre 'Draco', tüm insafsız virüs çeşitlerine karşı etkin olan bir etken madde. Rider, "Draco'yu bugüne kadar 15 farklı virüse karşı test ettik. Bunlar arasında grip virüsü,domuz gribi H1N1, mide-bağırsak gribi, çocuk felci ve dang virüsünü sayabilirim. Ve ilaç hepsinde etkisini gösterdi. Daha test etmemiz gereken birçok virüs çeşidi var. Umarım Draco bütün virüs çeşitlerine karşı etkili olur" diye konuşuyor. Peki, bu ilaç nasıl birbirinden farklı bu kadar virüse karşı etkili olabiliyor? Cevabı çok basit. Çünkü ilaç virüsün kendisine değil, virüsün buluştuğu insan hücrelerine karşı saldırıya geçiyor. Rider, bunu şu sözlerle açıklıyor: "Virüsler canlı hücre içerisinde çoğalır ve sonra da o hücreleri öldürürler. Ardından da bir diğer hücreye sıçrarlar. İşte Draco da virüsün ilk bulaştığı hücreyi, daha virüs çoğalmaya fırsat bulamadan yok ediyor. Böylece diğer hücrelere bulaşmasını da önlüyor" Virüslü hücre nasıl tespit ediliyor? Araştırmacı Todd Rider'e göre Draco'nun virüs bulaşmış hücreleri tespit etmesi de çok kolay oluyor. Bunu ribonükleik asit yani RNA'ları izleyerek yapıyorlar. Virüsler hücre içerisinde çoğalmaya başladıklarında, çok uzun ve çift dizimli bir RNA şeridi oluşturuyorlar. Bu çift RNA şeridine normalde sağlıklı hücrelerde rastlanmıyor. Rider, Draco'nun, işte bu çift RNA şeritli virüs işlemiş hücreleri tanıdığını ve virüslü hücrelerin kendi kendisini yok etmesini sağladığını belirtiyor. Rider, "Böylece enfeksiyon da sona eriyor. Sağlıklı hücrelere hiçbir şey olmuyor" diye konuşuyor. Rider ve ekibi, Draco'yu, farklı virüsler bulaştırılmış hücrelerde ayrı laboratuvar kaplarında denemiş. Ayrıca domuz gribi taşıyan farelerin tedavisinde de başarı sağlanmış. Rider Draco'nun normal soğuk algınlığından çiçek hastalığına kadar virüs kaynaklı hastalıkları ortadan kaldıracak evrensel bir ilaca dönüşeceğini düşünüyor. 'İlaç büyük risk de teşkil ediyor' Ancak bu araştırmaya kritik yaklaşan birçok bilim insanı da bulunuyor. New York'taki Mount Sinai Tıp Okulu'ndan Mikrobiyolog Andrea Branch da bunlardan biri. Branch meslektaşlarının buluşunu takdirle karşılıyor ancak bu ilacın aynı zamanda büyük risk teşkil ettiğini savunuyor. Brach bu riski şöyle açıklıyor: "Eğer virüs çok sayıda hücreye bulaştı ise ve hücreler bir nevi intihara sürüklenecekse, bu hastayı öldürebilir. Eğer virüs az sayıda hücreye bulaşmış ise Draco işe yarayabilir. Ama örneğin Hepatit B gibi bir hastalıkta, enfeksiyon karaciğer hücrelerinin büyük bir kısmına yayıldığından, eğer hastalıklı hücreler öldürülürse, o zaman karaciğer yetmezliği baş gösterir. Ve hastayı karaciğer nakli olmadan kurtaramazsınız. İlacın virüsü değil de virüslü hücreleri öldürmesinin tehlikesi işte burada yatıyor." Yine de Todd Rider ve ekibi araştırmalarına azimle devam ediyor ve bir sonraki etapta Draco'yu ebola ve HIV'e karşı test etmeyi hedefliyor. sanmanyolu Haber Samanyolu haber Deutsche Welle Türkçe
  14. 2 points
    Felçli dede 6 ayda ayağa kalktı İstanbul'da yaşayan 79 yaşındaki Metin Türkay, geçirdiği bir ameliyatı sonrası felç geçirdi. Her iki ayağı tutmadığı için yatağa düşen yaşlı adam, Manisa'da bulunan herbalist Şevki Güngör'ün verdiği bitkisel kürlerle yeniden yürümeye başladı. Kırkağaç ilçesinde 'Ege Lokman' olarak tanınan herbalist Şevki Güngör'ü ziyaret eden Metin Türkay, "Bir yıl önce rahatsızlandığım için hastaneye gittim. Yapılan tetkikler sonucu Aort Anevrizma teşhisi konuldu. Bununla ilgili olarak hastaneye yatışım yapıldı ve hemen ameliyata aldılar. Ameliyat sırasında kalbim durmuş. Doktorlar, beni kurtarabilmek için her türlü müdahaleyi yapmışlar. Ancak duran kalbim bir türlü çalışmamış. Beni orada bırakıp gitmişler. Ameliyathaneden son çıkan bir hekim, benim parmağımın kımıldadığını fark etmiş ve tekrar diğer doktorların ameliyata girmelerini sağlamış yarım kalan ameliyata devam etmişler. Ameliyatın ardından bir süre hastanede kaldıktan sonra doktorlar beni taburcu ettiler. 3 ay sonra da prostat ameliyatı oldum. Prostat ameliyatı olduktan bir ay sonra evimde felç geçirdim. Belden aşağısı tutmuyordu" dedi. 6 AY SONRA YENİDEN YÜRÜMEYE BAŞARDI Geçirdiği felç sonrası yatağa düşen ve ailesinin yardımına muhtaç kalan 79 yaşındaki Metin Türkay'ın kaderi herbalist Şevki Güngör sayesinde değişti. Çocuklarının yaptığı araştırma sonucu bitki uzmanı Şevki Güngör'le tanıştığını anlatan Türkay, şöyle devam etti: "Çocuklarım bana Ege Lokman olarak bilinen Şevki Güngör'den bitkisel ürünler getirdiler. Hiçbir tıbbi ilaç kullanmadan sadece bitkisel ürünler kullanarak 6 ayda ayağa kalktım. Şimdi tek başıma kimsenin yardımı olmadan yürüyebiliyorum. Felç geçirdiğimde ayağıma iğne batırıyorlardı ve hiç hissetmiyordum. Şimdi çok iyiyim. Doktorlar bana felç geçirdiğimde yapılacak hiçbir şey yok demişlerdi. Şimdi sağlıklı bir şekilde yaşamıma devam ediyorum". Herbalist Şevki Güngör de, Metin Türkay'ı çok iyi gördüğünü belirterek, "Metin amcamız yatağa düşmüş, hiç yürüyemiyordu. Raporlarını inceledikten sonra, kendisini yeniden ayağa kaldıracak bitkisel ürünlerimizi verdim. Kısa zamanda iyileşme belirtileri gösterdi ve 6 ay sonra yeniden yürümeye başladı. Bugün yürüyerek beni görmeye gelmiş olmasına çok sevindim. Kendisine sağlıklı bir ömür diliyorum" dedi. İnternet Haber
  15. 2 points
    MS (Multipl skleroz) ve şeker (Diyabet) hastalığına kök hücre tedavisi ile çözüm bulundu. Chicago'daki Northwestern Üniversitesi Feinberg Tıp Okulu İmmünoterapi Bölümü Başkanı Prof.Dr Richard Burt,Ms ve Diyabet hastalığında,hastanın kemik iliğinde kök hücre alıyor.Sonrada hastanın immün (bağışıklık) sistemini yok edip,o kök hücreyi hastaya enjekte ediyor.Böylece hastanın bağışıklık sistemi yeniden oluşuyor. Dr.Burt bu şekilde dünyada ilerlemiş 150 MS ve 50 den fazla Tip 1 diyabet hastanı kök hücre yöntemiyle tedavi etmiş.Hastalar tedaviden sonra hiçbir ilaca ve tedaviye gereksinim duymuyor.Sağlam insanlar gibi yaşıyor. Bu tip hastalar için kesinlikle umut olduğunu ifade eden Dr.Burt şunları kaydetti.’’Dünyanın dört bir yanından gelen hasta var. Onların her dakika iyiye gittiğini görmek umut verici.İlaç,kortizon ve iğne kullanmak zorunda kalan tüm hastalarım iyileşti.Size artık teorikte konuşmuyorum.Bunların hepsi yapıldı hastalar iyileşti.20 gün hastanede kalıyorsunuz.sonra tamamen özgürsünüz.’’dedi. Tedavi araştırmalar kapsamında olduğu için şimdilik ücretsiz. Yani ameliyata alınmanız için gönüllü olmanız yeterli. Tabi Dr.Burt’ün ‘’mutlak hasta ‘’tipine uymak kaydı ile.Eğer MS hastası sürekli atak geçiriyorsa,sinir sistemi çökmüş ve tekerlekli sandalyeye mahkum kaldıysa,şeker hastalarında kapanmayan yaralar,iğnesiz yaşanmayan günler yoksa Dr.Burt’ün ‘’mutlak hasta’’ tipine uyuyorsunuz demektir. Kaynak:Sağlık Personeli Platformu.
  16. 2 points
    Bu ürünü 3 yıldır kullanıyorum çok memmunum herkese tavsiye ederim Fiyatıı : ben 3yıl önce istanbul karagun iş merkezinden 350 tl ye almıştım ama bugun sizleri için araştırdım 69 dolara yurt dışında buldum kargo ile yolluyorlarmış. <h1 class="main">Motorlu oxy Döngüsü - Refurbished </h1> The Oxy-Cycle with adjustable speed, provides low-impact exercise to increase strength and flexibility and promotes blood circulation. Bu OXY-Çevrim ayarlanabilir hız ile, gücü ve esnekliği arttırmak ve kan dolaşımını teşvik düşük etkili egzersiz sağlar. The mini exercise cycle is a great way to get the health benefits of an exercise bike in a compact cycle. Mini egzersiz döngüsü kompakt döngüsünde bir egzersiz bisikleti ve sağlık faydaları elde etmek için mükemmel bir yoldur. Portable use of the Oxy Cycle makes it great for the home or office so you can exercise at your convenience anywhere. Ve oxy döngüsünün Taşınabilir kullanın ev veya ofis böylece sohbettir yere egzersiz için büyük yapar. Orjinal sitesi burası : http://www.oxycycles.com/ Bu sitede de değişikleri var : http://www.kaboodle.com/reviews/lifecare-oxy-cycle
  17. 2 points
    engelliinin kaldırım sorunu ulaşım sorunu tuvalet sorunu oldukça araba engelli için lüks değil ihtiyaç oluyor suistimal olmasın ama bir arabayıda çok görmesinler
  18. 2 points
    [/url] Amerika'daki California Üniversitesi tıp tarihine geçecek bir ilaç geliştiriyor. Büyüme hormonu olarak bilinen ‘TGF Alfa’ adlı proteininden oluşan ilaç, dokuları yenileyerek felçlilerin yeniden hareket etmesini sağlayacak. Uzmanlar “Tıpta çığır açacak ilacın çalışmaları bitmek üzere” dedi.
  19. 2 points
    COMFEEL YARA ÖRTÜLERİ Hangi şehirde yaşarsanız yaşayın, o şehirde ürünü nasıl ve nerden temin edeceğinizi öğrenmek ve ürünler hakkında detaylı bilgi almak aşağıdaki bilgilerden yararlanabilirsiniz: Ürünlerin çoğunun sosyal güvenlik kurumlarıyla protokol anlaşmaları varmış. İntra Medikal İlgili Kişi: Tahsin Semizoğlu Tel: 0212 274 47 52 (Dâhili 125) Faks: 0212 288 20 82 Web: www.intramedical.com.tr Yara Örtülerinin ortak özellikleri: “Üstün” yarı geçirgen film tabaka Absorbe özelliği geliştirilmiş ve üstün yarı geçirgen film yüzeyi sayesinde en ideal eksude kontrolünü sağlar. Eksüdenin yoğunluğuna uygun olarak buharlaşma ayarını düzenler. Ağır eksüdasyon oluştuğunda film tabaka üzerindeki gözenekler genişleyip açılarak, buharlaşmaya izin verir ve daha fazla eksüdeyi absorbe etme özelliği sağlar. Hafif eksüdeli durumlarda sıkı gözenekli yapısıyla buharlaşmayı sınırlandırır. Yara örtüsüne, yaranın nemini düzenleme özelliği verir. Bu nem, yara üzerindeki ölü dokuların temizlenmesini kolaylaştırarak epitelyumizasyonu hızlandırır. Hasta için Avantajları: Eksüde kontrolünün geliştirilmesinin anlamı, pansuman değişim sıklığının azalmasıdır. Bu durum iyileşme dönemini pozitif olarak etkiler ve hastanın hareket özgürlüğünü arttırır. Yara örtüsü yumuşak ve esnektir. Hastalar, yara örtüsünün ağrıyı yok ettiğini algılarlar. Bununu sebebi, sinir uçlarının ve granülizasyon dokusunun jel ile kaplanarak korunmasıdır. Comfeel Plus Yara Örtüsü (Uluslararası sitesinden bilgi almak için buraya tıklayın) Özellikle bası ve bacak ülserlerinin tedavisinde kullanılır. Ayrıca cilt yaralanmalarında, yüzeysel parsiyel yanıklarda da kullanılabilir. Yara örtüsüne alerji testi yapılmıştır. Cilde dost yapıdadır. Yara örtüsünün kalabildiği kadar uzun süre yara üzerinde kalması gereklidir. Yara örtüsü ile sızıntı riski en aza indirilmiştir. Comfeel Plus Transparan Yara Örtüsü (Uluslararası sitesinden bilgi almak için buraya tıklayın) Hafif akıntılı kronik ve akut yüzeysel yaralarda; bası ülseri, bacak ülserleri, yüzeysel yanıklar, donör saha, travmatik yaralar ve post-op yaralar. Yara örtüsü, özellikle hassas bölgelerde cildi korur. İyileşmenin son aşamasında ve uygulama zorluğu olan bölgelerde kullanılır. Yara örtüsü, yara üzerinde, eksüdenin durumuna göre, en fazla 7 güne kadar kalabilir. Bu sayede pansuman değişimini azalttığı gibi, hasta konforunu da arttırır. Comfeel Plus Contour Yara Örtüsü Vücut hareketlerine uyum sağlar. Özellikle uygulama zorluğu olan bölgeler içindir. Transparan hydrokolloid kenarları cilt yüzeyini korur. İnce transparan hydrokolloid kenarlar iyileşme sürecinde cilt yüzeyinin tahriş olmasını engeller. ¼ derece akıntılı bası ülserlerinde, bacak ülserlerinde, yüzeysel yanıklar ve yüzeysel yaralarda kullanılır. Yara örtüsü sakrum, dirsek ve diz bölgeleri için idealdir. Yara örtüsü renk değiştirebilen yapıdadır; yara örtüsü yara akıntısını emdikçe, rengi süt beyazına dönüşür. Süt beyaz renk yara örtüsü kenarına 1 cm kadar yaklaştığında yara örtüsü değiştirilmelidir. Değiştirme, yara içinde artık olmadığı için çabuk ve kolay yapılır. Comfeel Plus Sakral Yara Örtüleri (Uluslararası sitesinden bilgi almak için buraya tıklayın) Bu ürün hakkında elimde broşür yok. Ama kuyruksokumu bölgesi için uygun olduğu belli. Alıntı:YARA BAKIMI İÇİN YARDIMCI ÜRÜNLER Comfeel Pasta (Uluslararası sitesinden bilgi almak için buraya tıklayın) Derin bası ülserlerinde ve pülonidal sinüslerin tedavisinde kullanılmak üzere geliştirilmiştir. Yara duvarlarının çökmesi için her zaman Comfeel Plus yara örtüsü ile birlikte kullanılmalıdır. Bu, derin yaraların nemli ortamda iyileşmesini sağlar. Ayrıca, Comfeel Plus yara örtüsü ile birlikte bası ve bacak ülserlerinde bulunan nekrotik dokunun yumuşatılmasında kullanılır. Pasta yara akıntısı ile birleştiğinde, yara kavitesini tümüyle kaplayacak bir jele dönüşür. Uygulama: Yaranın derinliğine göre %35 - %50 pasta ile doldurulup, üzerine Comfeel Plus yara örtüsü uygulanarak, yüksek seviyede esneklik sağlanır. Böylece hasta açısından en üst düzeyde rahatlama sağlanmış olur. Ayrıca, pastanın uygulanması, yara örtüsünün yapışma özelliğini olumsuz yönde etkilemez. Comfeel Purilon Jel Nekrotik doku ve kabuklar yara iyileşmesini geciktirir. Yarada yeni doku oluşumu ve yara iyileşmesi için yara yatağındaki nekrotik doku ve kabukların çıkartılarak, temizlenmesi gereklidir. Purilon jel, emilim ve sulandırma özelliklerini taşıyan, doğal autolitik debritmanı ilerleten ve nemli yara iyileşmesini sağlayan bir hidrojeldir. Jel, gerektiği zaman nemlendirir ve yine gerektiği zaman akıntının ve debride edilen dokuların emilimini gerçekleştirir. Çözünmüş nekrozları, kabukları ve fazla akıntının emilimini sağlar. Oldukça iyi emilim özelliği sayesinde, sızıntı ve maserasyon riskinki azaltır. Özellikle kuru ve nemli nekrotik dokulu yaralarda kullanılmakla birlikte, ölü doku ve yeni dokuların bir arada bulunduğu karışık yaralarda da kullanılır. Ayrıca genel nemli yara iyileşmesinde destek malzeme olarak kullanılır. Kullanım kılavuzu: 1- Yarayı yıkayın, 2- ürün üzerinden etiketi çıkarın, 3- Ucu kırarak çıkarın, 4- Jeli yara üzerine uygulayın, 5- Üzerini ikinci bir yara örtüsü ile kapatın. Eksude miktarına göre ince veya daha kalın yara örtüsü önerilir. Jel’in değişim aralığı en fazla 3 gün olabilir. Jel’i çıkarmak için saline solüsyonu kullanılabilir. Comfeel Pudra Comfeel pudra, yoğun akıntılı bacak ülserleri ve bası ülserlerinde, Comfeel Plus yara örtüsü ile birlikte kullanılmak içindir. Birlikte kullanıldığında, bu tip yaralarda gerekli nemi sağlar. Yarayı dışarıdan gelecek enfeksiyon riskine karşı uzun süre koruma altına alır. Üstün nem emebilen pudra, yara eksüdesi ile birleşerek, koruyucu bir jel oluşturur ve Pudra’nın kullanılması ile yara örtüsünün daha uzun aralıklarla değiştirilmesini sağlar. Pudra kullanımı ile oluşan jel, yara örtüsünü değiştirirken kolayca çıkar. Pudra’nın üzerine örtülen yara örtüsü kaldırıldığında, yara içinde ve yarayı çevreleyen deride hiçbir Pudra artığı kalmaz. Hangi nedenle olursa olsun, kenardan dışarı sızıntı olması halinde, yara örtüsü derhal değiştirilmelidir. Uygulama: Pudra yara üzerine dağıtılıp, üzeri Comfeel Plus yara örtüsü ile kapatılır (örtünün yapışma özelliğini etkilemez). Cilt Bakımı Temizleyici Losyon - temizler - Cilt üzerinde kuruyan veya tahriş edici etki yapan vücut salgılarını temizlemek için sabun ve su yerine kullanılır. Barsak salgılarına maruz kalan bölgelerin temizliğinde kullanılır. - Temizleyici losyonu yumuşak bir bez veya pamuğa uygulayın, yumuşak bir şekilde cilt etrafını silerek temizleyin. - Cildi kurutmadan yumuşak ama etkili temizler - Cildi pürüssüzleştirir Koruyucu Film - korur Ostomi hastalarının ve inkontinanslı kişilerin günlük kullanımı için konforlu ve etkili cilt koruması sağlayacak şekilde dizayn edilmiştir. Koruyucu film, çözünücü bir sıvı içerisinde erimiş halde bulunur. Uygulamanın hemen ardından sıvı buharlaşarak, cilt üzerinde su geçirmeyen, ince, esnek ve yarı geçirgen bir film oluşur. Bu sayede, tahtiş edici vücut akıntılarının cilt ile temas etmesi önlenmiş olur. Film su geçirmez olduğu için, banyo esnasında dahi koruyuculuğunu sürdürür. Eğer gerekirse aseton ile çıkartılabilir. - İkinci bir cilt formundadır - Cildi vücut sekresyonlarına karşı korur Barier Krem - nemlendirir ve korur - Kuru ciltler ve ostomi veya inkontinans kaynaklı tahriş edici sızıntılar tarafından zarar görmüş ciltler için ideal bir tedavi kremidir. Temizcilde uygulanmalıdır. Normal el kremi olarak da kullanılabilir. - Sorunlu cildi dinlendirir - Cildi maserasyona ve iritasyona karşı korur Alıntı:YARA ÖRTÜLERİ Biatin Yara Örtüsü Yumuşak ve rahatlatıcı koruma sağlayan, emici özellikte köpük yara örtüsü Biatin yara örtüleri yumuşak ve konforlu korumayı sağlayan 3 boyutlu polimer yapıya sahip köpük yara örtüleridir. Hassas yara çevresine uyumludur ve özellikle akıntıloı yaralarda kullanılır. Yapışkanlı ve yapışkansız seçenekleri vardır. Bandaj altında kullanılabilirler. Tüm cilt türlerine uyumludur. Uygulama: Yarayı yıkayın, cildi yumuşak hareketlerle kurulayın, Biatin yara örtüsünü yara çevresinden 2 cm büyük olacak şekilde uygulayın. Yara örtüsünü gerekli olduğu dönemde değiştiriniz. Yara örtüsü eksüde miktarına örtünün durumuna göre yara üzerinde maksimum 7 güne kadar kalabilir. Biatin Sakral ve Topuk Yara Örtüleri Sakral ve Topuk yara örtüleri kalın, yarayı destekleyen köpük pet ve ve cilde dost hydrocolloid yapışkan çerçeveden oluşur. İhtiyaca göre yaranın boyutuna göre kesilerek kullanılabilir. Sakral yara örtüsü ve yopuk yara örtüleri, iyileştirilmesi zor olan bölgelerin vb. tedavisinde tam çözüm sunan en son çıkan ürünlerdir. Debridman safhasında Purilon jel ile birlikte kullanılır ve daha ince yapıda olan Comfeel Plus ve Comfeel Plus Transparan örtüleri seçmek uygundur. Alione Hidrokapiller Yara Örtüleri Eksüdeli tüm yaralar için basit çözümAz-çok eksüdeli bacak ve bası ülserlerinin tedavisinin tüm safhalarında kullanılır. Tedavi safhasında kullanılan tek yara örtüsüdür. Seçkin uzun süre kullanım sağlar. Yapışkanlı ve yapışkansız modeller vardır. Comfeel Plus Basınç Hafifletici Yara Örtüsü Basıncı ortadan kaldıran ve etkin yara iyileşmesi sağlayan hydrokolloid yara örtüsüdür. Yoğunlaştırılmış işaretli köpük halkalar basıncı dağıtır ve bölgedeki kan dolaşımını hızlandırır. 1-4 dereceye kadar bası ülserlerinde profilaksi amaçlı da kullanılabilir. 7 cm çaplı kelebek şeklindeki yara örtüsü özellikle dirsek ve topuk için uygundur. Yara büyüklüğünden 2 cm büyük örtüler seçilmelidir. Köpük kalınlığı, başlangıç kalınlığının yarısına inmesi halinde yara örtüsü değiştirilmelidir.
  20. 2 points
    Fotoğraf, Afrika ülkelerinden Bostwana’daki Baylor Çocuk Kliniği’nde çekildi. Klinikte AIDS hastası veya HIV taşıyıcısı 1000 çocuk ve aynı durumda 200 aile barınıyor. Kuruluş, çeşitli organizasyonlardan yardım alıyor. Yani orada, o klinikte bir şeyler yapılıyor. Ama uygar dünyanın Afrika’daki AIDS sorununa karşı genel duyarsızlığını da unutmamak gerekiyor. İlacını beklerken diğerlerinin oyununu seyreden hasta çocuğun duruşu, Afrika’daki AIDS gerçeğini hatırlatıyor. (Associated Press / Jerome Delay) Filipinlerin başkenti Manila'daki gecekondu tanımına bile uyamayan şeylerden oluşan mahallede bir çocuk yaşadığı yerin dışına uzanınca ve foto-muhabir Aaron Favila deklanşöre basınca bu 'o' an oluşmuş. Meslektaşımız bu fotoğrafı o yerin bir kaç kilometre ötesinde yapılan 10'uncu Güney Asya Uluslar Derneği Asean Zirvesi nedeniyle çekmiş. Çocuk, bu dünyada daha iyi koşulların varolabileceğini ayırt edecek yaşta değil. Ama yine yoksulluğundan utanır gibi çıkmış... 'O' an utanıyor da ondan belki. Hindistan'ın Allahabad Kenti'nde Yamuna Nehri kıyısında Ardh Kumbh Mela Festivali sırasında Hindu hacılar, içinde bulunduğumuz hayatın bütün maddeciliğinden arınmaya hazırlanıyorlar. Bu nedenle çıplaklar. Birazdan o bez parçaları da çıkacak ve kutsal nehirler Ganj ile Yamuna'nın birleştiği yerde yıkanılacak. Ancak iki kutsal nehrin buluştuğu sularda bu alemin bütün maddelerinden arınmak isteyenleri bu alemin maddeleri bekliyor. Bakteriler... Gerek Ganj gerekse Yamuna sayılı çevre kirliliğine uğramış nehirler arasında. Festival süresince 60 milyon insanın bu sularda arınması bekleniyordu. Ama kirlilik nedeniyle sayı 60 milyonu bulmadı. Afrika ülkelerinden Bostwana'da çalıdamlar diye bilinen hatta dünyanın ''tanrılar çıldırmış olmalı'' film dizisiyle tanıdığı Basarwa kabilesinden iki çocuk, atalarının topraklarından sürüldükten sonra yerleştirildikleri kampta güneş altında. 'O' an, güneşin yakıcı ışığıyla bu çocuklar arasında bir aşinalık olduğunu gösteriyor. Ama 'o' an... Bir de rahatsızlığın, sıradışılığın ipuçlarını veriyor. Şiş karınları... Bu çocuklar, büyüklerinin Kalahari Çölü'nde alıştıkları avcı toplayıcı hayatın zorla yerleştirildikleri kampta mümkün olmaması yüzünden iyi beslenemiyorlar. Neyse ki hukuk mücadelesini kazandılar. Yakında zengin elmas yatakları bulunan atalarının topraklarına geri dönecekler. Güneşle daha rahat yarenlik ve tok, hatta sağlıklı yaşayabilmek için Avustralya Açık Tenis Turnuvası'nda Fransız Jo-Wilfried Tsonga Amerikalı rakibi Andy Roddick'e sayı verdikten sonra hırsını raketinden alıyor. Raketi fırlatmış ama küçücük bir zaman diliminde bu 'o' an oluşmuş. Fransız sporcu mu hırsını raketten alıyormuş ? Raket mi hırsını fransız sporcudan Foto-muhabir Anish Swarup 'o' anı yakından çekebilirdi. O zaman karanlığın derininde ama duyguları ışıkla yarenlik eden adamın ne yaptığı anlaşılabilirdi. Afganistan burası. Britanya Ordusu'nun Kajaki Üssü'nde kraliyet piyadesi'ne mensup bir asker, ailesinin christmas için gönderdiği ama ancak 11 Ocak günü eline geçen hediye paketini açıyor. Hasılı 'o' an bu uzaklıktan ve açıdan çekilince açıklama istiyor. Ama biri ne olduğunu söyleyince 'o' an anlatmaya başlıyor. Askerin yalnızlığını, ailesinden armağan almasının yarattığı hüzünle karışık sevinç duygusunu ve bakanların ürettiği diğer düşünceleri İngiltere'de şiddetli yağışlar bazı bölgelerde sellere yolaçtı. Bu elverişsiz hava koşulları başkent Londra'dan da geçti. AP foto-muhabir Cathal Mcnaughton yağıştan sonra iyi bir gözün görmesini bekleyen estetik sürprizlerden birini kayda aldı. Parlamentonun oralardaki ünlü saat kulesi şiddetli yağışın ardından oluşan su birikintisine yansıyordu. Biri de su birikintisinin üzerinden atlarken, pek çok gözlerden ırak bu 'o' an oluşuyordu. Amerika Birleşik Devletleri'nde Atlanta kenti'nde yerel sanatçı Michael Colley yeni bir inşaatın duvarını boyuyor. Başarılı bir çalışma. Resim kendisiyle o kadar uğraşılmasına rağmen ne kadar da dalgın görünüyor. Kanada... Ülkenin batı sahilinde şiddetli kar yağışı ve soğuk hava dalgasının ardından bir kız çocuğu babasının yaptığı kardan adama bakıyor. Kardan adam çalışmasının pek başarılı olduğu söylenemez ama çocukla boyu aynı olunca 'o' an bize. Buraya karşılıklı bir iletişimin duyulmayan sesini yolluyor. Şemsiye yüzünü kapadığı için göremiyoruz. Kimbilir belki de çocuk kardan adamla konuşuyor. Çin'in en kuzey'indeki Heilonjiang Bölgesi'nin başkenti Harbin'deki, dünyanın en büyük kar ve buz festivallerinden biri... Bu etkinlik, -35 derece sıcaklığa rağmen çok sayıda turist çekiyor. Buzdan dev yapılar inşa edilip aydınlatılıyor. Rüya gibi bir ortam yaratılıyor. Ap foto'dan Elizabeth Dalziel ışıklandırılmış buzdan yapıları ve ziyaretçileri bir buz kütlesinin arkasından çekince ''rüya gibi'' tanımının ''gibi'' sini eritiyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin Teksas Eyaleti'nde her yıl geleneksel olarak yapılan binicilik yarışlarından önce bir görevli atlar ve binicilerinin sahaya çıkmaları için bariyerleri ayarlıyor. Elbette dışardan, konkurhipik sahasından büyük bir iştahla içeriye hücüm eden güneş ışığı. Ama 'o' an sahadaki ve tribünlerdeki heyecan ve gerilimin içeriye dökülüşünü de anlatıyor. Hindistan'ın kuzeydoğu'sundaki Assam eyaleti'nde ayrılıkçı bir hareket var. Birleşik özgürlük cephesi adlı bu örgüt, petrol, çay ve ormancılık açısından zengin bu eyaleti Hindistan'dan ayırmak için terör eylemleri yapıyor. Ana hedefleri de bu zengin eyalete komşu bihar eyaleti'nden çalışmak için giden göçmen işçiler. Son olarak 69 göçmen işçiyi katlettiler. Assam'ın başkenti Gauhati'deki öğrenciler de terörü kınamak için bir sessiz bir protesto gösterisi düzenlediler. Elbette slogan duyulmadı ama 'o' anda olduğu gibi slogan görüldü. AP foto-muhabir Anupam Nath bunu göstermek için epey bakımlı ve güzel bir slogan seçmişti. Bir başka protesto gösterisi. Yakından komşumuz Yunanistan'dan... Üniversite öğrencileri hükümetin ülkede özel üniversitelerin önünü açma girişimine karşı çıkıyor. Atina'daki son gösteride çatışma oldu. Fotoğraf çatışmadan sonra çekilmişti ama polisteki gerginlik sona ermemişti. Ne de olsa eylemci gençlik bir şekilde 'o' anda oradaydı. Çocuk ailesiyle bir Asya ülkesi olan Myanmar'dan Tayland'a göçetmiş. Sınırın Tayland tarafındaki göçmen kayıt merkezinde bekliyor. Myanmar 44 yıldır askeri cuntayla yönetilen bir ülke... Ülkede yönetimi elinde bulunduran son cunta bütün uluslararası baskılara rağmen demokrasiye geçiş için adım atmıyor. Baskı rejimi yüzünden de insanlar Tayland'a kaçıyor. Çocuk Tayland'a geçmiş ama yüzündeki, üzerindeki gölgelere ve gözlerine bakılırsa cuntadan henüz kurtulamamış. Fransa'nın kuzey sahilinde Calais'te fırtınalı havada bir açıdan tedbirli bir açıdansa tedbirsiz biri rüzgarla mücadele ediyor. Orta Amerika ülkelerinden Panama'da Kuna Yerlileri diye bilinen bir topluluk yaşamakta. Bu insanların yaşam alanları yani ormanlar, 16'ıncı Yüzyılda İspanyol işgalcilerden beri yağmalanmakta. Araştırmalar, 19'uncu yüzyılda yüzde 91'i ormanlarla kaplı Panama'da orman talanı sonucunda 1960'da bu oranın yüzde 58'e düştüğünü saptamakta. Kuna Yerlileri'nin topraklarında altın ve bakır madenleri keşfedildikten sonra hayat bu insanlar için daha da zor hale gelmekte. Kuna Yerlilerinin liderleri katledildiği kayıtlarda yer almakta. Ve şimdi de yaşadıkları köyler yanmakta. Fotoğraf yanan üçüncü köydeki durumu yansıtmakta. Ya da 'o' anda Kuna Yerlileri yanan köylerine değil de modern dünyaya bakmakta ve anlamaya çalışmakta AFGANİSTAN'IN BAŞKENTİ KABİL'DE ÜLKEDE SON AYLARDA YAŞANAN TERÖR OLAYLARINI DURDURABİLMEK UMUDUYLA BİR TOPLANTI YAPILDI. BU FOTOĞRAF O TOPLANTI SIRASINDA ÇEKİLDİ. AFGANİSTAN'DA BU ÜLKENİN KÜLTÜRÜNE KOŞUT OLARAK SÖZ SAHİBİ BİR KOMİTE VAR. UZLAŞMA KOMİTESİ ADI VERİLEN BU KURUM ÜLKENİN YAŞLI AKİL ADAMLARINDAN OLUŞUYOR. UZLAŞMA KOMİTESİ, TERÖRE ÇARE İÇİN ÜLKENİN UZAK KÖŞELERİNDEKİ YAŞLI KÖY YA DA TOPLULUK LİDERLERİNİ BİRARAYA GETİRDİ. AP FOTO-MUHABİR RODRİGO ABD BİR YAKIN PLAN ÇALIŞMASI YAPARAK AFGANİSTAN'IN ÖNCELİKLİ SORUNUNU, O TOPLANTININ RUH HALİNİ BİRARAYA GETİRİVERDİ. TOPLANTIYA KATILAN YAŞLILARDAN BİRİ TESBİH ÇEKİYOR. PARMAKLARDAKİ KINA HUZUR İÇİNDE YAŞAMA ARZUSU OLARAK 'O' ANDA IŞIĞIN ÖNÜNE ÇIKIYOR. DİĞER ELİYLE DESTEKLEDİĞİNE BAKILIRSA ADAM TESPİH ÇEKMEKTEN YORULMUŞ. TESPİH ÇEKERKEN ''YA SABIR'' DİYOR MU ACABA ? YİNE DE BU BENZETME FOTOĞRAFI, SABRETMEKTEN YORULMUŞ BİR HALKIN 'O' ANI YAPIYOR. LÜBNAN'DA HÜKÜMET KRİZİNİN ARDINDAN HİZBULLAH'IN BAŞKENTİ BEYRUT'TA BAŞLATTIĞI UCU AÇIK PROTESTO EYLEMİNDEN BİR ENSTANTANE. HÜKÜMET BİNASININ ÖNÜNDE BIÇAKLI TEL ÖRGÜLERİN ÖTESİNDEKİ GRUPTAN BİR KIZ ANİDEN DÖNÜP BAKIYOR. AP FOTO-MUHABİR PETROS GİANNAKOURİS DE DEKLANŞÖRE BASIYOR. KUŞKUSUZ MESELE NETLİK AMA BERİDEKİ TEL ÖRGÜLERİN FLULUĞU BAKIŞLARIN GÜCÜNÜ KANITLIYOR. SANKİ TEL ÖRGÜLER AKYÜZDEN YAYILAN SİMSİYAH ÖFKELİ BAKIŞTAN ÜRKMÜŞ ARADAN ÇIKMAYA ÇALIŞIYOR. AVUSTRALYA'DA MOUNT BEAUTY DENEN BÖLGEDE ORMANLAR YANIYOR. YAKINDAKİ BİR GÖLDE YANGIN SÖNDÜRME HELİKOPTERİ DEPOSUNU DOLDURURKEN BÖLGE SAKİNLERİNDEN MİLAN SMİTH DE AYAKLARINI YIKIYOR. FOTOĞRAF BU AMA DEĞİL... BİRLİKTE BAKALIM ŞİMDİ... GÖKYÜZÜNÜN, AĞAÇLARIN, IŞIĞIN VE GÖLÜN SESİ VAR 'O' ANDA... ÖTEDE AĞAÇLARIN DUYULMAYAN SESİNİ GÖKYÜZÜ DUYULUR YANİ GÖRÜLÜR HALE GETİRİYOR. BERİDE İSE GÖL, GÖKYÜZÜNDEKİ HÜZNÜ KÜÇÜK KIZIN AYAĞINA GÖTÜRÜP ÇOCUĞA DERT YANIYOR. ÇOCUK DA SANKİ IŞIĞIN VE SUYUN SESİNİ DUYMUŞ DA DİNLEYİP MERAKLA ANLAMAYA ÇALIŞIYOR. İTALYA'NIN BAŞKENTİ ROMA... KENTEKİ BİR YENİ KLİSE KUTSANIYOR. TÜTSÜNÜN ARKASINDAKİ PAPA TARAFINDAN... VÜCUTTAKİ KILLAR ALINMIŞ... SONRA MUHTEMELEN YAPAY GÜNEŞLENMEYLE BRONZLAŞMIŞ ARDINDAN DA TABİİ YAĞLAMIŞ. SİNGAPURLU CHUA LİNG FUNG, DİĞER BÜTÜN YARIŞMACILAR GİBİ KATAR'DAKİ ASYA OYUNLARI VÜCUT GELİŞTİRME YARIŞMASINA BÖYLE KATILMIŞ VE ALTIN MADALYA KAZANMIŞ. FOTO-MUHABİR KİN CHEUNG, GERİDEKİ ARAP GÖREVLİNİN ADETA FUNG'UN VÜCUDUNU SIVAYAN, BİRAZ YADIRGAYAN, BİRAZ DA KISKANAN BAKIŞLARINA ODAKLANINCA SPORCU ALTINDAN BİR HEYKEL GİBİ ÇIKMIŞ BİR BAŞKA ŞAMPİYONUN FOTOĞRAFI. DAHA DOĞRUSU ESKİ ŞAMPİYONUN. NASA'YA AİT HUBBLE UZAY TELESKOPU'YLA ÇEKİLEN FOTOĞRAFTA SAMANYOLU GALAKSİSİ'NDE TOZ VE GAZ BULUTU HALİNDEKİ PİSMİS 24 YILDIZ KULUÇKASI ÜZERİNDE ORTADA BİR ZAMANLARIN ŞAMPİYON YILDIZI PİSMİS 24-1 PARLIYOR. DÜNYADAN 8 BİN IŞIK YILI UZAKTAKİ BU YILDIZ HUBBLE EKİBİNİN ÖNCEKİ SAPTAMALARINA GÖRE EN PARLAK GÜNEŞTİ. AMA SONRADAN BUNUN TEK BİR GÜNEŞ DEĞİL İKİ GÜNEŞİN BİRARAYA GELMESİNDEN OLUŞTUĞU ANLAŞILDI. PİSMİS 24-1'İN ŞAMPİYONLUĞU ELİNDEN ALINDI. AMA YİNE PİSMİS 24 ADLI YILDIZ KULUÇKASI AŞAĞIDAN GURURLA YENİ DOĞMUŞ PİSMİS 24-1 YILDIZINI İNSANOĞLUNA SUNUYOR. YILDIZ KULUÇKASI, BU GENÇ VE PARLAK İKİZ GÜNEŞİN ŞAMPİYONLUĞUNUN GERİ ALINMASINA ALDIRMAYACAK KADAR HEYBETLİ VE MUCİZEVİ... HEM AŞAĞIDA ADETA AĞIZLARINDAN BİRİNİ AÇARAK BİZLERE YENİ MAVİ IŞIKLI BİR GÜNEŞİ DE TANIŞTIRIYOR. IRAK'IN BAŞKENTİ BAĞDAT'TAKİ YARMOUK HASTANESİ'NİN ÖNÜNDE ARTIK ALIŞILAGELMİŞ GÖRÜNTÜLERDEN BİRİ... HASTANE ÖNÜNDE YAKINI ÖLEN BİR GENÇ ADAM... FOTOĞRAF ACISINI YANSITMAYA ÇALIŞIYOR. BAKTIKÇA ÇIĞLIĞI ELLE TUTULUR HALE GELİYOR. VE BAKTIKÇA... YÜZÜNDEKİ ÇİZGİLER DE ÇIĞLIK ATIYOR. ( SOMALİ'DE ERİTRE DESTEKLİ İSLAMCI MİLİTANLARLARIN YARATTIĞI KARGAŞA ÜLKEDEKİ AÇLIĞI DEPREŞTİRDİ. ELİ KOLU BAĞLANMIŞ HÜKÜMET, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'İN YARDIM GÖREVLİLERİYLE BARIŞ SAĞLAMA MİSYONUNA KAPILARI AÇTI. AMA SOMALİ'DE ŞERİAT DEVLETİ KURMAYI AMAÇLAYAN DİNCİ ÖRGÜT BUNA KARŞI ÇIKTI, ÜLKEDE BUNLAR OLURKEN FOTO-MUHABİR STEPHEN MORRİSON WAJİD KENTİNDEKİ BESLENME MERKEZİNE GİDİP BU FOTOĞRAFI ÇEKTİ. BİR ANNE, AÇLIKTAN TÜKENMİŞ BEBEĞİNİ BESLEYEBİLMEK İÇİN SIRA BEKLEMEKTEYDİ. KADININ BAKIMLI HALİ, O KOŞULLARDA BİLE GİYSİSİNE GÖSTERDİĞİ ÖZEN DİKKAT ÇEKTİ. HERHALDE BU FOTOĞRAF, SOMALİ GİBİ ONYILLARDIR RAHAT YÜZÜ GÖRMEYEN BİR ÜLKEDE İNSANLIK ONURUNUN YORGUNLUĞUNUN 'O' ANI OLSA GEREKTİ FERİDE ŞAH VE 2 YAŞINDAKİ OĞLU AMİR, KABİL'DEKİ NEJAT TIP MERKEZİ'NDE TEDAVİ OLMAK İÇİN BEKLİYOR. VE FOTOĞRAF, IŞIĞIN 'O' ANDAKİ VARLIĞININ MİKTARINA KOŞUT OLARAK AFGANİSTAN'IN PEK BİLİNMEYEN ÇARPICI BİR GERÇEĞİNİ FISILDIYOR. FERİDE ŞAH BİR UYUŞTURUCU BAĞIMLISI. AFGANİSTAN'DA BOLCA BULUNAN AFYON KULLANIYOR. OĞLU AMİR DE ÖYLE. ANNE SÜTÜNDEN GEÇMİŞ. AYRICA FERİDE, ÇOCUK MIZMIZLANDIĞINDA SAKİNLEŞMESİ İÇİN ÇAYINA AFYON KATIYOR. KOCASI DA AFYON BAĞIMLISI. EVDE TÜTTÜRDÜĞÜ İÇİN DİĞER 4 ÇOCUKLARI DA DOLAYLI OLARAK UYUŞTURUCU KULLANIYOR. BU DURUM AFGANİSTAN'DA EVLERİN DUVARLARI ARDINDA YAYGIN BİR SORUN. FOTOĞRAF BİR BAŞKA DURUMU DA AÇIKLIYOR. AFYON BAĞIMLISI ANNE VE BEBEĞİNİN YÜZÜNDEKİ IŞIK, KAYIP GİTMEKTE OLAN HAYATLARIN SON VE ZAYIF TUTUNUŞLARINI GÖSTERİYOR. ''FOTOĞRAFI YANLIŞ KOYDULAR. . '' DİYE DÜŞÜNENLER VARSA YANILIYORLAR. ÇERÇEVENİN KONUMU DOĞRU. FRANSIZ SPORCU OLİVİER MEYNET İSVİÇRE VERBİER'DE YAPILAN EXTREME SERBEST KAYAK ŞAMPİYONASI'NDA NEREDEYSE DOKSAN DERECELİK BİR YAMAÇTAN KAYIYOR. İNANILMASI GÜÇ BİR PERFORMANS... SANKİ BAŞARIMI TAKDİR EDEN DAĞ O YAMAÇTA SPORCUYU KENDİNE ÇEKEREK FRANSIZ KAYAKÇIYA YARDIM EDİYOR. BU BENZETME DE 'O' ANIN İNANILMAZLIĞINI BİRAZ AZALTIYOR. KATAR'IN BAŞKENTİ DOHA'DA YAPILAN ASYA OYUNLARI'NDA ERKEKLER 100 METRE SIRTÜSTÜ FİNALİ. JAPON JUNİCHİ MİYASHİTA ALTIN MADALYAYA GİDİYOR. KENDİSİ FARKINDA DEĞİL AMA UYGUN AÇIYI GÖRÜP DEKLANŞÖRE BASAN FOTO-MUHABİR JUNJİ KUROKAWA, SUYUN BU BAŞARIMDAN KEYİFLENMİŞCESİNE OLUŞTURDUĞU HARİKA GÖRÜNTÜYÜ KAYDA GEÇİRİYOR AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NİN KALİFORNİYA EYALETİ'NDE BİR YAVRU ERKEK AKBABA YÜKSELİYOR. ARKA PLANDA AKBABANIN GENETİK OLARAK RAZI OLDUĞU TABİATIN BENCİLLİĞİ BİR DEKOR OLARAK VARLIĞINI HİSSETTİRİYOR. AKBABA'NIN BENCİLLİKTEN DOLAYI ASIL DÜŞMANI İSE AŞAĞIDA... BÖLGEDEKİ ÇEVRECİLER, BİLİNÇLİ AVCILAR VE YERLİ KIZILDERİLİLER, EYALETİN AVCILARA DAHA FAZLA MÜHİMMAT BULUNDURMA HAKKI VERMESİNDEN ŞİKAYETÇİLER. AŞAĞIDA KİMİLERİ KENDİNDEN YANAYSA DA AKBABA GENEL OLARAK YALNIZ... 'O' ANDA SIRTINI SIVAZLAYAN IŞIĞI SAYMAZSAK... Afganistan’da operasyon yapan Amerikan birliğinden bir asker,kendini selamlayan çocuğa elini sıkmak üzere gidiyor. Savaş,büyük hesaplar,iç çekişme zerrelerinin oluşturduğu toz duman içinde bu ortamdan kopuk,küçücük,istisna ama masum,insancıl gelişme karşısında karenin içindeki her şey şaşırıyor ve donup kalıyor.Afganistan’ın tozu dumanı bile bu gelişmenin tamamlanması için sanki şöyle bir durup aralanıyor. Amerika’da Cleveland Eyaleti’nde itfaiye erleri boş bir evde çıkan yangınla mücadele ediyor.Binanın tavanındaki izolasyon maddesi üzerlerine dökülmeye başlayınca bir gerilim,endişe hali oluşuyor.Işıksa bu gerilime hiç aldırmayıp sanki olacakları bilir gibi su zerreleriyle gökkuşağı oluşturmakla meşgul.Zaten tavan çökmüyor.Yangın söndürülüyor Katar’da yapılan Asya Oyunları’nda Filipinli sporcular senkronize,eş zamanlı dalışta.Ap foto-muhabir Saurabh Das kamerasını yukarıdan aşağıya hareket ettirerek deklanşöre basıyor.Bu tür fotoğraflarda ustalar hareket eden nesneleri net yakalar.Sporcular tek bir hareket yapmadıkları,aşağıya düşerken takla da attıkları için fotoğraf böyle çıkıyor.Ama ‘o’ anda en güçlü faaliyet nispeten net.Fotoğraf başlarının,yani zihinlerinin eş zaman için sarfettiği çabanın, ‘o’ andaki üstünlüğünü ortaya çıkarıyor Amerika Birleşik Devletleri Maryland Eyaleti semaları.Bir uçak Washington Kenti’ne yaklaşırken bulut kümesinin içine giriyor.Her ne kadar bulut kümesinin dışa bakan yüzeyleri tehditkar gri tavırlar takınsa da bulut kümesini pek çok şeye benzetmek mümkün.Patlamış mısıra veya pamuk şekerine ya da ham pamuğa veya başka nesnelere...Hasılı bu gökyüzünün oyuncul anlarından biri olarak kayda geçiyor. Tarih 14 Temmuz 2006...Hindistan...Trene bombalı saldırı olayı...207 kişi can verdi...Yaralılardan biri de Kalpesh Raut’tu.Olaydan sonra hastanede tedavisi yapılmıştı.O sırada baktığı yanan eliydi ama başka bir şeye bakıyordu.Genç adam terör dehşetinin iziyle tanışıyordu. Tarih 18 Ağustos 2006...Lübnan...Kana Köyü...İsrail Ordusu’nun 13 Temmuz’da yaptığı hava saldırısında bombaladığı bir apatrmanda ölen çoğu kadın ve çocuk 29 kişinin cenazesi...Genç kızlar ve kadınlar ölenlerin fotoğraflarını tutuyor.Çerçeveler içindeki gülümseyen yüzler, çekilip gitmeye hazır, orada eğreti duruyor..Yüzler ses vermiyor.Buna gerek yok.Küçük kızın kocaman ağlayışı ‘o’ anın sesi oluyor. 25 Nisan...Mısır....Kızıldeniz’deki tatil beldelerinden biri olan Dahap’ta meydana gelen 3 patlamada 24 kişi öldü,60 kişi de yaralandı.Fotoğraftaki elbette bir mağdurun ya da yaralıları kurtarmaya çalışan birinin ayak iziydi.Ama ‘o’ an,insanoğlunun 2006 yılına hakim olan olaylardan bıraktığı acı bir hatıraydı. 2 Ağustos...Kongo’nun Başkenti Kinşasa...Polisler,göstericileri dağıtmak üzere ilerliyor.Göstericiler gönüllü seçim görevlilileri.Verilen ücreti az buldukları için gösteri yapıyorlar.O sırada hengamenin şaşkınlığında bir evsiz kalkıp uzaklaşmaya davranıyor.AP foto-muhabir Jerome Delay,yüzündeki şaşkınlığın korku doruğuna çıktığı anda deklanşöre basıyor.Öylesine güçlü ki yaşadığı korku ve dolayısıyla bakışları.Çerçevenin ortasında iki küçücük göz bütün ‘o’ ana hakim oluyor. 23 Ocak....Afganistan,Kabil...Ülkedeki iç savaşın ve sonrasında yaşanan kargaşa ortamının içlerine çekilmiş dulları CARE adlı uluslararası örgütün dağıttığı yiyecekleri almak için kuyrukta.Yardım görüyorlarsa da AP foto-muhabir Rafiq Maqbool genellikle çetin,acımasız,hadi diyelim duyarsız bir alemdeki yalnızlıklarını vurguluyor.Yine de yalnız sayılmazlar karlı dağın yansıttığı maviler ve griler burkalarına eşlik ediyor. 17 Eylül...Amerika Wisconsin Eyaleti...Amerikan Futbolu liginde Green Bay Packers takımının top tutucusu Greg Jennings sayı yaptıktan sonra duramayıp kendini taraftarlarının bulunduğu tribünün çarpıyor...Sonrası da bu ‘o’ an işte... Noel öncesi nüfusunun çoğunluğu Hristiyan olan bir ülkeden böyle bir fotoğraf gelmesi beklenmezdi ama geldi işte...Filipinler’de Başkent Manila yakınlarındaki bir gecekondu mahallesinde yıkım ekipleri Christmas’tan 3 gün önce 80 evi yıktı..Bununla da yetinmedi yaktı.Evi yıkılan ve yakılanlardan biri yangın daha için için sürerken yeni bir ev yapabilmek amacıyla kalmayanlar arasından bir umut,inşaat malzemesi aramaktaydı.Acaba ‘o’ anda ateş dumanını olaydan utandığı için mi salmaktaydı ? Venezuela...Karakas yakınlarında bulunan yoksul setmtlerden birinde Ramon Hernandez adlı görevli bir evsizle konuşuyor.Hernandez,ülkede evsizler için yürütülen bir kampanyaya kayıt olması için kadını ikna etmeye çalışıyor.Aslında ‘o’ anda hali vakti yerinde görünen adam da resmi olarak evsiz.Kadın ne kadar şüpheli...Tabiat da dahil etraf ne kadar yoksul,buna karşılık insanların yüzlerindeki canlılık nasıl da zengin görünüyor.İnsanlık adına zengin bir ‘o’ an da ondan mıdır nedir? ‘O’ ana bakan sunucu bunu bilemiyor. Hindistan’da ülkenin Güney ucundaki Nagapattinam’da bir Tsunami mağduru felaketin 2’inci yıldönümü dolayısıyla yapılan anıtı seyrediyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin Chicago Kenti’nde Heykeltraş Anish Kapoor’un “Bulut Kapısı” adlı eserinin altında turistler.Hava kapalı gerçek bulutlardan geçiş yok..Ama Anish Kapoor’un Bulut Kapısı adlı eserinde bir yerlere kapılar açılıyor. 15 Mayıs...Brezilya’da Parana Kenti yakınlarındaki Campo Mourao Cezaevi’nde yaşanan isyandan bir ‘o’ an.İsyancı hükümlü iki rehin gardiyan yerde yatarken bir diğeriyle basının karşısına çıkıyor.Geri planda sokak çeteleri şiddetinin bütün özellikleriyle hüküm sürdüğü Brezilya cezaevleri karanlığı da poz veriyor. Fotoğraf 28 Ağustos’ta çekildi.Amerika Birleşik Devletleri’nin özellikle New Orleans Kenti’ni vuran Katrina Kasırgası’ndan bir yıl sonra.Kasırga yüzünden oluşan enkazın toplanarak yığıldığı kent dışındaki alanın bir bölümü.Yeniden kurulan bir kentin ve yeniden kurulan hayatların bir başka görüntüsü... 24 Haziran...Güney Kore’nin Başkenti Seul...Almanya’da Güney Kore ile İsviçre arasında oynanan Dünya Kupası karşılaşması sırasında maçı Seul’deki dev ekrandan seyreden bir taraftar hakeme kızdıktan sonra...Daha ileri gitmemiş.İyi ki...Aksi halde ne bu kadar hoş,hadi söyleyelim komik olabilirdi.Ne de yayımlayabilirdik. 30 Aralık 2005’ten bir fotoğraf...Çok güzel olduğu için 2006’dan sayalım bunu...Bir grup ibikli makak üşüdükleri için biraraya toplanmış.Zira anavatanları Endonezya’dan çok uzaktalar.İrlanda’da Dublin’deki hayvanat bahçesinde...Şikayet eder gibi bir halleri var ama orada daha güvendeler.Çünkü endonezya yağmur ormanlarında nesillerini tüketecek boyutta avlanıyorlar 5 Nisan 2006....Amerika Birleşik Devletleri’nin Florida Eyaleti’ndeki Stuart Kenti yakınlarında bulunan gölde bir sürat teknesi,limandan ayrılıyor.Gösterişli bir manevrayla...Suyun hareketi,helikopterden çekilen fotoğraf ve ‘o’ an bu gösterişli menavranın aşağıdaki homurtusunu kulak arkası edip eylemi estetiğe götürüyor. Sağolsun bu fotoğrafını bize gönderen Maltepe Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğretim Görevlisi Osman Ürper, kömür madenciliğin ne olduğunu anlatmış... Dünyanın en zor işlerinden biri olduğunu; eğer bir bölgede kömür varsa maden işçiliğinin orada yaşayanların kaderi olduğunu,gün ışığına çıkmanın bir maden işçisi için ne anlama geldiğini yazmış... Aslında bütün bunları madencinin tereddütlü gülümsemesi ve hüzün kırığı bakışları da anlatmış. Üstelik 'o' anda maden ocağı duvarından yansıyan ışıklarla madencinin gözlerinin beyazlığı nasıl da bütünleşmiş.sanki binlercesinin ocak duvarına bıraktığı umut izleri gibi... Hindistan'da Ganj ve Yamuna nehirlerinin buluştukları yerde Allahabad kenti yakınlarında Magh Mela, ''hayırlı dönem'' diye bilinen dini günlerdeki ayinlerinden biri... Hindu inanışına göre iki nehrin buluştuğu yerde yıkanılıyor ve ruhlar temizleniyor. Ama bu ayinden önce tanrılara yiyecek sunmak gerekiyor. 'O' an da bu sunuş anını gösteriyor. Meslektaşımız, alt açıdan çekim yapınca Hinduların inanışlarına göre, tanrılarının ne kadar çok, yoğun ve tutkulu beklentilerle karşı karşıya olduğu da görülüyor. Lübnan...Ülkede bir yandan mevcut hükümet aleytarı gösteriler yapılırken hükümeti destekleyen gösteriler de yapılıyor.Fotoğraf ülkenin doğusunda Bekaa’daki Taalabaya Köyü’nde hükümet lehinde yapılan gösteride çekildi.Meslektaşımız,Lübnan Bayrağını başörtüsü yapmış bir göstericiye odaklandı.Tam o sırada bayrak kadının yüzünü kapadı.Ama Petros Giannakouris ‘o’ anı yakaladı.’O’ anda farla,rimelle takviye edilmiş tek bir güzel gözün endişe ışıklarıyla kırılmış umut arayışı,Lübnan’da o kargaşada ve gerilimde güzel bir yaşantı arzusu olduğunu göstermeye yetti. Romanya’da bir dönem geride kalıyor.Romanya Avrupa Birliği’ne katılıyor.Ülkede yılların alışkanlıklarının bırakılması gerekiyor.Mesela canlı hayvan pazarları...Rosiori de Vede adlı beldede bir kadın kurulmakta olan hayvan pazarını seyrediyor.Eşeklerinden biri ortağının boynundan şöyle bir bakınca ‘O’ anı hisseden AP foto-muhabir Vadim Ghirda deklanşöre basıyor.Böylece uyanık merkep,Avrupa Birliği’ne girmekte olan Romanya’da bir eski dönem hatırası çektirmiş oluyor. Güney Afrika’da Johannesburg yakınlarındaki bir baraj gölünde Edumisweni Apostolik Klisesi cemaatine yeni bir üye katılıyor.Yani vaftiz ediliyor.Bu klisenin cemaati Afrika Hristiyanlığının tipik örneklerinden biri.Cemaat üyeleri Hristiyan olurken atalarından kalan kimi adetleri,inanışları terketmiyor.Cemaat Hristiyan olmalarına rağmen büyüye,cadılara,atalarının ruhlarının kendilerine iyilik ya da kötülük getirebileceklerine inanmaya devam ediyor.Vaftiz olurken başına süt dökülmesi de bu eski adetlerden.Süt dökmenin kötü ruhları ve şeytanı uzak tutacağına inanılıyor.Semavi bir dinde bu tür bir inanışın olamayacağını düşünenler,sütün keskin hatlarla ‘o’ andan ayrılmasından,yabancı durmasından anlam çıkarabilir. Lübnan’da Beyrut’un kent merkezinde Noel çamları süsleniyor.AP Foto’dan Hussein Malla bu hazırlığı bir başka Noel ağacındaki süsten yansıtıyor. Hatıra fotoğrafı Fotoğraf Filistin-Gazze Şeridi'nden... 14 kişinin öldüğü İsrail askerleriyle Filistinliler arasında çıkan çatışmaların ardından elde edildi bu ‘o’ an... Çatışmalardan sonra yürütülen operasyonlarda ele geçirilen üç Filistinli israil askeri kampına getirilmiş ve gözleri bağlanarak yere oturtulmuş. Elbette Filistinliler’in duygularını gözlerinden okuyamıyoruz ama başlarında nöbet tutan iki İsrail askerinin ''hatıra fotoğrafı'' çektirir gibi poz verdiğini söyleyebiliyoruz. Hmong gerillaları Fotoğraf haberdeki insan kategorisinde birinci oldu. Avustralyalı foto muhabiri Philip Blenkinsop’un bir eseri... Laos'taki Hmong gerillaları bir toplama kampında... Hmonglar Laos'taki etnik yapılardan biri ve yıllardır yönetime karşı mücadele ediyorlar. Hatta Vietnam Savaşı'nda Amerika'nın yanında yer almışlar... Çocuklar da dahil herkes toplanmış. Başlarında da bir Laos askeri var. Hemen hemen herkesin yüzünde korku var... Fotoğraf adeta ''merhamet'' diye inliyor... Kendi gibi içeriği de siyah-beyaz bir fotoğraf... Irak’taki saldırının ardından O’ anda karenin içinde hayatta olan 7 kişi var. Birinin hala hayatta olduğu şüpheli, çünkü çok ağır yaralanmış. Üçünün yüzündeyse yaralıyı hastaneye yetiştirme telaşı var. Biriyse yaşadıklarının ardından gördüğü manzaraya isyan ediyor. Diğer üç kişi ise şokta. Bu fotoğraf, Kerbela'da aşure törenleri sırasında yaşanan bombalı saldırıdan sonra çekildi. Ümitsiz çaba Irak'ta, karşısındaki insana derdini anlatmaya çalışan bir kadının ‘o’ anı. Karşısındaki, bir hastane görevlisi... Bağdat'taki son bombalı saldırıda, ailesinden ağır yaralanan iki kadını görebilmek için hastaneye gitti ama içeri alınmadı. Bu ümitsiz çaba AP fotoğrafçısı Maya Alleruzo'nun dikkatini çekti ve hastane önündeki onca hareketlilik içinde kadının yalnızlığı, çaresizliğini anlatan bu ‘o’ an oluştu... Karanlığın içindeki Haiti Haiti’de çekilen bu fotoğraf, ülkenin içinde bulunduğu karanlığı temsil ediyor. Sabaha karşı Amerikan askerleri, Başkent Porto Prince sokaklarında devriye gezerken, şüpheli gördükleri bazı Haitililer’i sorguya çekiyor. Bir Haitili yere çömeltilmiş, elleri başının üstünde, üzerinde de askerlerin elindeki fenerden gelen ve Haiti'deki karanlığı delme iddiasında bir ışık. Haitili'nin korkusu öylesine güçlü ki, küçücük ama küçücük iki nokta da olsa gözleri, içinde bulunduğu durumu gösterebiliyor.
  21. 2 points
    Kolunuzun istediğiniz zaman yaklaşık 1 metre daha uzaması ne çok işe yarardı! Katlanabilen uzanma aleti sayesinde ulaşamadığınız yüksek ve dar yerler elinizin altında.. Pratik Uzanma Aleti
  22. 2 points
    110 TL'lik Sınav ücreti TBMM'de Engellilerin tepkisine yol açan 110 TL'lik sınav üçreti, millet vekili Muharrem İNCE trafından Meclis gündemine getirildi. TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI’NA Aşağıdaki sorularımın Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. 19.04.2010 Muharrem İNCE Yalova Milletvekili Milli Eğitim Bakanlığı 2010 yılı Taşra Teşkilatı Özürlü Personel alımına ilişkin Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından yapılacak sınav için sınava katılacak olan adaylardan 110 TL gibi yüksek bir sınav başvuru ücretinin istenmesinin gerekçesi nedir? Sınav ücreti olarak belirlenen 110 TL hangi kriterlere göre belirlenmiştir? Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü 2009 ve 2010 yılında (bu soru önergesinin yanıtlandığı güne kadar) hangi sınavları yapmıştır? Bu sınavlara kaç aday katılmıştır? Hangi sınav için ne kadar başvuru ücreti belirlenmiştir? Bu sınavlar için ayrı ayrı ne kadar harcama yapılmıştır? Bu sınavlara katılan adaylardan her sınav için ayrı ayrı olmak üzere ne kadar para toplanmıştır? Özürlüler için yapılan bu sınavda, özürlülerimizden asgari ücretin 5’te biri kadar bir paranın istenmesi, özürlü istihdamıyla varılmak istenen amaçla örtüşmekte midir? Yıkılan bir bina için binlerce lira para harcayan EĞİTEK, gözünü özürlülerin 110 lirasına mı dikmiştir? alıntı
  23. 2 points
    5 sene oldu C5c6c7 seviye geçmişe bakarak çok gelişmeler oldu diyebilirim. Halende gelişmeler oluyor. Örneğin yeni fark ettiğim. Doktor muanesinde Bacaklara refleks için vurdugunda tepki vermez ama şimdi elektrik çarpmış gibi tepki veriyor. Yani alınan zedeye göre 10yıl sonra yürüyende çıkıyor. hiç ilerleme almayanda çıkıyor. 3yıl sonra herşey bitiyor gibi birşey söz konusu değil.
  24. 2 points
    Ben de hiç girişimde bulunmadım. Ama bir keresinde aklıma geldi... Annem aklıma geldi ve.. Birdaha hiç düşünmedim
  25. 2 points
    Uzun yılların omurilik felçlisiyim..Geriye baktığımda arkamda bir ömür görüyorum.. Tam 33 yıl geçmiş..İlk omurilik felçli olduğum zamanla şimdiki durmumu özetlersem.. Arada çok fark var..Yıllar tecrübeler..Rehabilitasyon merkezinde öğrendiklerimle.. Bunca yılı su gibi akar geçirdim..Elbette zor anlarımda oldu..Bunalmışlığın.. İsyankarlığında yinede yaşam yoluma devam ettim..Ve yaşıyorum..Yaşayarakda.. Hayattan zevk alıyorum..Engelli olarak çalışma hayatına atıldım..Zorlukları tek tek .. Aşma gayretimle başardım..Çalışma hayatımda bir mevkim , bir kariyerim oldu.. Yüce yaradan nasip etti..Yuva kurdum evlendim..Çok da mutluyum eşimi çok seviyorum.. Omurilik felcinde iyileşme omurgadaki hasar durumuna bağlı süreç gerektiriyor. Benim hasar durumum T5 , L2 , L1 üçyerden hasar almışım..Ezilme var.. Omurgamdan hiç ameliyat olmadım gerek görülmedi o günki şartlarda.. Gelişmelerim ağır ve yavaş seyrettii..Omurilik felci kişilerde seviyeye bağlı , aldığı darbeye göre hep farklı oluyor..Kimsenin durumu kimseyle benzeşmiyor..Ben bunca yıllık izlenimlerimde bunu tesbit ettim..Yapmamız gereken bol hareket , bol egzersiz.. temiz hava..Bol oksijen.. Bol morall, dengeli beslenmeee .. Omurilik felci herhangi bir hastalık gibi çabuk geçmez tedavi süreci uzun yıllar alır.. Azim ve çabayla bir yerlere gelinebilir.. Kısa zamanda gerçekleşecek bir tıbbi gelişme hepimizin umudu arzusu olacak.. Yüce yaradan hepimizin yardımcısı olsun..
  26. 2 points
    benimde L1 Yüksekten düşme sonucu 19 ay oldu gelişmeler var kanedyenle ve kanedyensiz yürüyurum ama dengeyi sağlayamıyurum ilerde inş oda olur
  27. 2 points
    <H1>Tekerlekli sandalyeli zehir taciri Konya'da özürlü gibi davranarak kullandığı tekerlekli sandalyeye gizlediği esrarları satan şahıs, polis tarafından yakalandı. KONYA (İHA) - Edinilen bilgiye göre Konya Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şube Müdürlüğü ekipleri, merkez Karatay ilçesi Yeni Mahalle Dedekorkut Sokak'ta oturan H.H. isimli şahsın esrar sattığı ve Hatay ilinden getirdiği yüklü miktarda esrarı satmaya hazırlandığı yönünde ihbar aldı. Şahsı izleyeme alan KOM ekipleri, şahsın özürlü olmadığı halde özürlü gibi davranarak kullandığı tekerlekli sandalyeye gizlediği esrarı satmaya çalıştığını belirledi. KOM ekipleri tarafından gözaltına alınan şahsın evinde yapılan aramada evin içinde, evin önündeki tahta barakanın altında ve satarken kullandığı tekerlekli sandalyenin oturulan kısmının altına gizlenmiş 40 adet satışa hazır paketlenmiş esrar maddesi ele geçirdi. KOM Şube'de ilk ifadesi alınan H.H, sağlık kontrolünden geçirilmek üzere Konya Numune Hastanesi'ne getirilirken şahsın daha önceden 2 kere uyuşturucu madde satmaktan ve 1 kez de izinsiz Hint keneviri yetiştirmekten sabıkası olduğu bildirildi. (İHA)
  28. 2 points
    Küçüklüğümüzün Yanlış Bilgileri Küçükken yanlış bildiğimiz ve sonradan çok güldüğümüz bazı şeyler... Bi kaç yerden aldım birazda benim var katkım.. 1 ) ben küçükken arabaların egzostundan çıkan dumanın itmesiyle yürüdüğünü sanırdım.. uzay mekiği gibi yani )) 2 ) ilk okuldayken bizim müdür odasının yanında Atatürk panosu vardı ve kocaman bir izindeyiz yazılı şerit vardı. tabi biz bu yazıya tatildeyiz anlamı yükledik yıllarca )) 3 ) Cüneyt Arkın ismini Cüney Tarkın, Tarık Akan ´ı ise Tarı Kakan sanırdım. 4 ) ben küçükken kamyonların yedek tekerlekleri hani yukarda durur ya; işte onları ağarlık bindiğinde normal tekerlek görevi görsün diye destek amaçlı koyduklarını düşünürdüm )) 5 ) "R" harfini söyleyememenin çocukluktan değil de bana özgü olduğunu sanardım:)asla söyleyemem sanırdım...abimlerin dalga geçmesine maruz kalırdım,söyleyebilmek için hep aynanın karşısına geçip dilimi döndürmeye uğraşırdım:) bir defasında -AYI göydüm Ayı göydüm abim ise; - - hangi AYI yı gördün? -uçan AYI göydüm:) 6 ) Ben ve kardeşim küçükken hep çöpçülere özenirdik. "Ne güzel tüm gün arabayla geziyorlar " diye düşünürdük. Kardeşim çöpçü olmaya karar vermişti o zamanlar ) 7 ) bende küçükken iki iş yapma kararı almıştım kendi kendime:) birisi bir sürü çikolata,bisküvilerin sahibi olan bakkal amcaya özentimden geliyordu:) soranlara sabahları bakkal olcam,öğlenleri öğretmen olcam derdim:) 8 ) küçükken ´´Susam Sokagı´´ndaki Edi ile Büdü´nün gercek oldugunu sanırdım 9) Cem Yılmaz´ın kulakları çınlasın,değil mi? Hatta bunun devamı da var,Madonna ile Maradona´yı kardeş sanması gibi. 10 ) ben en zaman bir arabaya binsem geri gitmek için sadece geriye bakmanın yeterli olduğunu düşünürdüm 11 ) Televizyonda gördüğüm insanların kağıttan kuklalar olduğunu ve karagöz oyunu gibi oynatıldıklarını düşünürdüm ( gazeteye de o resimlerin kesilip yapıştırıldıklarını düşünerek düşüncemi desteklerdim) )) 12 ) Ben kücükken meleklerin bulutlari sirkeledikleri icin kar yagdigini saniyordum.. Sadece kisin temizlik yapiyorlardi demekki 13 ) Ben küçükken naylon faturanın gerçekten naylondan olduğu için yasal olmadığını sanırdım. ama ne yazıkki tek değildim bir kaç arkadaşımda öyle düşünüyordu. )(ben deniz) 14 ) benimki son derece rezil. bazı insanların burnunda et vardır biliyorsunuz ki. dayım olacak hödük insan, bana daha 7 yaşımdayken, insanların burnunda et varsa ameliyat olacağını, oradaki eti alıp onun yerine patates!!!! konacağını sölemişti. bu şekilde 2 yıl idare ettim. babam burun ameliyatı olunca gerçekleri öğrenmiş ve şok olmuştum 15 )bebeğin yedidiğimiz etlerin midemizde birleşmesiyle olustuğu sanıyodum arkadaslarıma bile anlatıp inandırmıstım Kaynak: sertachich Kaynak Kişisel Başarı
  29. 2 points
    Güzel anket olmuş ellerine sağlık ama bazılarında hepsi seçeneğide olsaydı keşke mesela benim aile bireylerimin hepsi bana çok destekci..
  30. 2 points
    Yaşamdaki Acılar Ve Tuz Hintli yaşlı bir usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çırağını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak, döndüğünde, yaşlı usta, ona bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. "Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye cevap verir. Usta çırağını kolundan tutar ve dışarı götürür. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına giderler ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar: "Tadı nasıl? " "Ferahlatıcı" diye cevap verir genç çırak. Tuzun tadını aldın mı ?" diye sorar yaşlı adam, " hayır" diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş çırağının yanına oturur ve şöyle der: "Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış." Ekleyen:Semra Kaynak Kişisel Başarı
  31. 2 points
    Engelli Çocuk Allah'ın Özel Emaneti Allahım ben ne günah işledim? Bu bize bir ceza mı? Bu çocuk benim olamaz, görmek istemiyorum…” Bu isyan dolu ifadeler dinin sınırları dışına çıkmaya kadar götürür insanı. Ancak kimi zaman dokuz aylık zorlu hamilelik sürecinden sonra engelli bir çocuk dünyaya getiren bir annenin ağzından dökülür bu cümleler. Kalbi böyle demese de o an yaşadığı üzüntüyle dili söyler. ölünceye kadar bebek kalacak, bakıma muhtaç bir çocuğa sahip olma gerçeğiyle yüzleşen her kadın başlarda bu durumu kabullenmek istemiyor. O kadar ki, bazı anneler çocuğunun bu özel durumundan kendisini sorumlu tutuyor. Yaptığı bir hata sonucunda ya da hamilelik dönemindeki ihmaller yüzünden engelli bir çocuk dünyaya getirdiğini düşünüyor. Yaşanan ilk şoku atlattıktan sonra evladını kucağına alan, onun sıcaklığını yüreğinde hisseden her anne zamanla yavrusunu kabulleniyor, hatta bütün hayatını çocuğuna adıyor. Engelli çocukla ilgilenmek, bakımından yetiştirilmesine kadar her şeyini üstlenmek diğer çocuklardan daha zor şüphesiz. Annelerin yaşadıkları zorluklar da ortada. Bağışıklık sistemi oldukça zayıf olan bu çocuklar daha sık hastalanıyor. Ayrıca, sağlıklı büyüyen çocuklar birçok şeyi belli bir yaştan sonra annelerinden bağımsız olarak yapar hale gelmelerine rağmen engelli bir çocuk ömür boyu annenin kontrolü altında ve ona bağımlı yaşamak zorunda kalıyor. Bazen babalar çocuğu kabullenmiyor, yemek yemesinden bakımına, temizliğine kadar bütün sorumluluğu anneye yüklüyor. Ayrıca, evdeki diğer çocuk, anne babasının engelli kardeşine olan ilgisini kıskandığında psikolojisi olumsuz etkileniyor. Burada dengeyi kurmak yine anneye düşüyor. Engelli çocuk ailelerinin sosyal hayatla ilişkisi azalıyor Engelli çocuğu olan annelerin birçoğu mutsuz ve kendi halinde yaşıyor, hatta çevresiyle ilişkisini koparıyor. Kimi ebeveynler çocuğunun iyileşmeyeceğini düşünürken, inancını muhafaza eden aileler evladının durumu ne kadar ağır olursa olsun ileride normal bir çocuk olacağı umudunu taşıyor. Ailelerin en büyük korkuları ise onlar öldükten sonra çocuklarının akıbetinin ne olacağı. Uzmanlar, hayatın bir imtihan, her derdin bir sabrı ve mükafatı olduğu inancını taşıyan anne babaların bu durumu daha çabuk kabullendiklerini söylüyorlar. Sebahat İnan ve Havva Işık Tepe engelli çocuk sahibi birer anne. Ev hanımı Sebahat İnan, 15 ve 8 yaşlarında iki erkek çocuk annesi. Her iki oğlu da sağlıklı dünyaya gelmiş. Lisede okuyan büyük oğlunun sağlık problemi yok. Küçük oğlu Mücahit Furkan ise altı aylıkken yakalandığı Hipoplazi (Beyin dopları arasında açıklık) hastalığıyla savaşmaya devam ediyor. Sebahat Hanım, aynı zamanda ailesinin tek evladı. Bir yandan annelik, diğer yandan da evlatlık vazifelerini yerine getirmeye çalışıyor. Biri sağlıklı, diğeri engelli iki çocuğuna sevgi ve şefkatini eksiksiz verirken, 35 yıldır şeker hastası olan, gözleri görmeyen annesinin bütün hizmetini üstlenmiş. Mücahit Furkan, sekiz yıl önce gözlerini dünyaya sağlıklı bir bebek olarak açar. Altı aylık oluncaya kadar çok nadir hastalanır. 17 Ağustos depremi, İnan ailesinin ve minik Mücahit Furkan’ın yıllarca sürecek hastalığının başlangıcı olur adeta. Depremden üç gün sonra, henüz altı aylık olan Mücahit Furkan’da aşırı mide bulantısı başlar. İnan ailesi, midesine giden her damla sütü geri çıkaran minik yavrularını hemen hastaneye kaldırırlar. Doktorlar bebeğin midesini üşüttüğünü, korkulacak bir durum olmadığını belirterek, hafif ilaçlarla aileyi eve gönderir. Ancak, ilerleyen günlerde Furkan’ın durumu daha da kötüleşir. Artık, ne anne sütünü kabul eder ne de mamasını yer. Evlatlarının hastalığı karşısında iyice çaresiz kalan anne baba tekrar hastaneye koşar. Tahliller yeniden yapılır ancak sonuçlar gene normal değerlerde çıkar. Bulantısı devam eden minik yavru, uzun araştırmalar sonrasında teşhis konulamadan yeniden evine gönderilir. Doktorların yapacak bir şey olmadığını söyledikleri Mücahit Furkan’ın beslenmesi tamamen durur. Verilen ilaçlar ise mideye inmeden geri gelmektedir. Bu durum bir yaşına kadar devam eder. Evlatları elleri arasında günden güne eriyen İnan ailesi mücadeleye devam eder, her hastaneye gider, her doktorun kapısını çalar. Furkan bir yaşına geldiğinde özel bir hastanede tedavi altına alınır ve verilen ilaç sayesinde mide bulantısı durur ancak, artık yeme alışkanlığını kaybetmiştir. Sebahat Hanım, bir yaşındaki oğlunu, bebek maması ve bitki çaylarıyla beslemeye başlar. Oğlu, artık ne konuşabiliyor ne de emekleyebiliyordur. Büyümesi de durur. İnan ailesi evlatlarının hastalığının ne olduğunu öğrenmek için mücadeleyi bırakmaz. Furkan iki yaşına geldiğinde çekilen beyin MR’ıyla hastalığın adı konur: Beyin dopları arasında açıklık vardır. Aile bir kez daha yıkılır. Doktorlar yapılacak fazla bir şey olmadığını söylese de, onlar “Allah’tan ümit kesilmez” diyerek tedaviye devam ederler. Furkan, altı ay boyunca İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde fizyoterapi ve özel eğitim alır. Tedaviye cevap veren Furkan 2,5 yaşına geldiğinde emeklemeye başlar. Mücahit Furkan, şu an sekiz yaşında. Üç yaşından beri Üsküdar Belediyesi özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’nde fizyoterapi ve özel eğitim görüyor. Annesinin desteğiyle yürüyebiliyor, etrafındakileri algılayabiliyor, kısmen de olsa şikayetini dile getirebiliyor. “Oğlum bu dünyada yürüyemiyor ama inşallah cennet-i alada koşacak” Sebahat Hanım, hiçbir zaman umudunu yitirmeyen annelerden. Oğlunun sağlığına kavuşması için bir yandan dua ediyor, diğer yandan sebeplere sarılarak şifayı Allah’tan bekliyor. 35 yıldır şeker hastası olan annesinin hizmetini de eksiksiz yapmaya gayret eden vefakar kadın, dört yıl önce alzheimer hastalığına yakalanan babasına da evlatlık vazifesini yerine getirmiş. “Bir evde üç hasta vardı” diyen Sebahat Hanım, o günleri şöyle anlatıyor: “Mücahit Furkan üç yaşındayken, babam alzheimer hastalığına yakalandı. Şeker hastası olan ve gözleri görmeyen annem dolaşım bozukluğu nedeniyle ameliyat oldu. Hastanede annemin yanında kalıyor, bir yandan da babamın hizmetini yapıyordum. Bu arada Furkan’la da ilgileniyordum. Babam üç yıl yaşadı. Üç yıl üç hasta bezledim. Çok zor günlerdi ama Allah’a sığınarak atlattım. Annem benim yanımda ve bakıma muhtaç. Ben annelik ve evlatlık vazifeleriyle imtihan edildiğimi bilerek inancımla görevlerimi yerine getirmeye çalışıyorum. Hayır ve şer Allah’tan gelir. Oğlum bu dünyada yürüyemiyor ama insaşallah cennet-i alada koşacak.” Engelli çocuk annelerinin her duyguyu daha yoğun yaşadığını belirten Sebahat Hanım, zorlukların kendisini daha sabırlı ve şükür sahibi bir insan yaptığını söylüyor. “İnancım beni huzurlu kılıyor” diyen Sebahat Hanım, “Eskiden olumsuz baktığım her şeye artık olumlu bakıyorum. Şefkatim ve merhametim daha da arttı. Furkan’ın ve annemin rahatsızlığı nedeniyle sosyal hayatım tamamen durdu. Beş yıldır kimseyle görüşemiyorum. Yalnız, oğlumun tedavisi ve alışveriş için dışarı çıkabiliyorum ama her zorlukta ebedi alemi gözümün önüne getiriyorum. Çünkü bu dünyada çekilen her derdin sabrı ve mükafatı olduğuna inanıyorum” şeklinde konuşuyor. Doktorlar beş yıl ömür biçti, ancak Acar şu an yedi yaşında “Ben ve oğlum Acar, Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmail gibiyiz…” Havva Işık Tepe, doğuştan engelli oğlu Acar’ı hayata bağlayabilmek için verdiği mücadeleyi bu sözlerle anlatıyor. Doktorların, “Yalnız karaciğeri sağlam, yürüyemez, dört yaşında gözlerini kaybeder, beş yaşında bu dünyadan ayrılır” dediği Acar şimdi yedi yaşında. Havva Hanım, doktorlar kadar çabuk pes etmemiş ve yedi yıl boyunca İnşirah suresini dilinden ve kalbinden düşürmeden, Allah’a sığınarak, oğluna bir damla hayat suyu bulmaya çalışmış. Eşinin akrabası Yeliz altı yıldır Havva Hanım’ın yanında olan tek insan. Hayatta yapabileceği en güzel hizmetin Acar’ın yanında bulunmak olduğunu düşünerek ailesini ve eğitimini bırakıp, Tepe ailesinin evine taşınan genç kız tek destekçileri. “Yeliz, bedenimin ve ruhumun diğer yarısı” diyor Havva Hanım. Şimdiler de Üsküdar Belediyesi özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’nde haftada üç gün fizyoterapi ve özel eğitim gören minik Acar 2000 yılında dünyaya gelir. Hamilelik döneminde sık sık yapılan kontrollerde doktorlar bazı problemlerden bahseder, ancak bunların önemsiz olduğunu söylerler Tepe çiftine. Dokuz ay süren heyecanlı bekleyişin sonunda doğum gerçekleşir. Allah’ın bir hediyesi olan evladını kucağına almayı hayal eden ve sabırsızlanan anne, doktorların “Bir oğlunuz oldu ancak yalnız karaciğeri sağlam, kalbinde ciddi problem var. Kontrollerde fark edemedik” sözleriyle yıkılır. Evladı bir kuvözde hayata tutunmaya çalışmaktadır. Her şeyin Allah’ın takdiri olduğunu bilen acılı anne o zor günlerde Lokman suresi 34. ayetinden güç alır. “Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır” ayet-i kerimesi karanlık günlerinde yolunu aydınlatır. Günler sonra hastaneden çıktıklarında minik Acar’ın emme-yutma yeteneği yoktur. Havva Hanım pes etmez; doktorlardan bebeğin beslenmesi ile ilgili bilgi alır, hastane hastane dolaşır, oğlunun yaşaması için elinden gelen bütün çabayı harcar. İstanbul’daki bütün üniversite hastanelerinde yapılan araştırmalar sonucunda Acar’a beyin felci tanısı konur. Oğlu hiç iyileşmeyecek, bir ömür boyu kendisine bağlı yaşayacaktır. Havva Hanım kendini oğlunun yerine koyarak onun her yaptığı hareketi yapmaya çalışır, onu daha iyi anlayabilmek ve dünyasına girebilmek için onun gibi yaşamaya başlar. Acar’ın içinde bulunduğu durumu çözebilmek için oğlu gibi bakar, onun gibi oturur, onun gibi hareket eder. Oğlunun adeta kulağı, gözü ve dili olur. Beş yıl ömür biçilen minik Acar 5,5 yaşından beri annesinin desteğiyle yürüyebiliyor, yemeğini yiyebiliyor. Acar’ın bir de dört yaşında erkek kardeşi var. Oldukça sağlıklı bir çocuk olan Efe, ağabeyi Acar’ı adeta küçük kardeşi gibi koruyor, onunla oyunlar oynuyor. “Oğlumu en iyi şekilde yaşatmak anne olarak benim görevim” Halkla İlişkiler Uzmanı olan Havva Işık Tepe, Acar’ın doğumundan sonra iki yıl engelli çocukların annelerine danışmanlık yapar. İkinci oğlu dünyaya geldikten sonra mesleğini bırakarak, hayatını, biri sağlıklı diğeri engelli iki oğluna adar. Yoğun tedavi sürecinde maddi sıkıntılar içine düşünce, iki yıl önce, takı tasarımcısı olan komşusundan takı yapmayı öğrenir. Havva Hanım iki yıldır bir yandan çocuklarına bakıyor diğer yandan takı tasarımcılığı yaparak eşine maddi destek olmaya çalışıyor. İnancını hiç kaybetmediğini, yaşadığı zorlukların kendisini Allah’a daha da yaklaştırdığını belirten Havva Hanım, “Her zorlukta bir kolaylık vardır. İnsan hayata nasıl bakarsa hayat ona o şekilde dönüyor. Bakmasını bilmek lazım” diyor. Çocuğunu kendisinin olduğu için sevmekten öte Allah’ın emaneti olarak gördüğünü anlatan cefakar anne şöyle devam ediyor: “Acar bana Allah’ın özel bir emaneti. Ben o emanete sahip çıkmalıyım. Onun sorumluğu bana verildi. Hz. Hacer gibi evladıma su bulmalıyım. Allah’ın verdiği ömrü ona en iyi şekilde yaşatmak anne olarak benim görevim. Biraz içgüdüsel biraz bilgiyle hareket ediyorum. Acar sayesinde sabretmeyi öğrendim. Allah’a olan inancımı asla kaybetmedim. Ona dayanarak yola devam ediyorum.” Huri Yazıcı Sayı : Ağustos 07 6.Sayfa
  32. 2 points
    Engelsiz Hayat Sistemi, engelli yakınlarının en büyük kaygısı olan 'ben vefat ettikten sonra engelli yakınım ne olacak' ve engellilerin en büyük kaygısı olan 'bana bakan yakınım vefat ettikten sonra ben ne olacağım' sorularını ortadan kaldıran bir sistemdir. İnternet sayfasından merak ettiniz bilgiye ulaşabilirsiniz.. http://www.engelsizhayatsistemi.com/ www.engelsizhayatsistemi.com
  33. 2 points
    Polonya, İsveç, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti Ortaklığında Antalya'nın Alanya İlçesine Bağlı Mahmutlar Beldesine Yapılacak 'Engelli Köyü' 2013 Yılında Hizmete Girecek. Alanya Kaymakamı Hulusi Doğan başkanlığında Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya'dan temsilcilerin katılımıyla Alanya Belediyesi'nde toplantı yapıldı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Kaymakam Hulusi Doğan, projenin alt yapısını Mahmutlar Belediye Başkanı Ali Çelik'le beraber yürüttüklerini söyledi. Polonya Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Pawel Wypych, Polonya için çok önemli olan 'Engelli Köyü' projesinin, Alanya'ya kurulacak olmasının sevincini yaşadıklarını söyledi. Türkiye'nin henüz AB üyesi olmamasına rağmen ekonomi, eğitim ve diğer konularda çok iyi çalışmalar yaptığına dikkat çeken Wypych, "Engellilere yönelik yapılan proje Alanya'nın turizm potansiyeli adına çok önemli. Polonya'ya döndüğümde Alanya'yı anlatacağım." dedi. Proje Direktörü Polonyalı Maciej Przywiecki, Engelli Köyü'nün 3 bölümden oluşacağını belirtti. Rehabilitasyon, entegrasyon ve kongre bölümlerinden oluşacak köyün bütün bölümlerinin aynı merkezde olacağını ifade eden Przywiecki, burada eğitim adına geniş çaplı araştırmaların yapılacağını söyledi. Konuşmalardan sonra Engelli köyü'yle ilgili çizilen proje üç boyutlu olarakkatılımcılara gösterildi. Alanya ve Mahmutlar beldesinde yine aynı ülkelerle birlikte 'Engelsiz Alanya, engelsiz Mahmutlar' projesi gerçekleştirilecek. Bu projeyle Alanya'yı ziyaret edecek yerli ve yabancı engellilerin yardıma ihtiyaç duymadan aktif hayatın içinde yaşayabilmesi amaçlanıyor. Proje kapsamında otel, sokak, trafik lambası, resmi ve özel bina girişleri, plaj, ulaşım, restoran, mağaza, marketgibi tüm yaşam alanları engelliler için düzenlenecek. Böylece engelliler, kimseye muhtaç olmadan tatil geçirebilecekler. (CİHAN)
  34. 2 points
    Beşiktaş Belediyesi Dilek Sabancı Parkı İstanbul 2002 yılında hizmet vermeye başlayan Beşiktaş Belediyesi Dilek Sabancı Parkı toplam 16.750 m2 arazi üzerinde düzenlenmiştir. Parkın içerisinde basket sahası, voleybol sahası, kapalı spor alanı (masa tenisi, mutfak, duş) 50 kişilik kafeterya, yürüyüş yolları, çocuk oyun alanları ve süs havuzu yer almaktadır. Dilek Sabancı Parkı'nın en önemli özelliklerinden birisi engelliler için uygun olarak düzenlenmiş ve engelli çocukların yardım almadan aktivitelerini gerçekleştirebilecekleri Türkiye’deki ilk park olmasıdır. Bu sayede birçok engelli vatandaşımız parkın özelliklerinden yararlanabilmektedir. İletişim Bilgileri: Adres: Levent Mahallesi Ürgen Sokak Beşiktaş-İstanbul Tel: (212) 319 42 42 Faks: (212) 319 42 64 Web Adresi: www.besiktas.bel.tr Peyzaj Mimarı: Sibel Yücel Tel: (212) 319 42 25 E-Posta: sibelyucel@besiktas.bel.tr
  35. 2 points
    İnsanların yaptıkları beni çok rahatsız etmez ki toplumdan çok beklentimin olmamasından kaynaklı böyle düşünüyorum. Fakat geçmişte rahatsız olduğum konular; -İnsanların bakışları -Vah vah ne gençmiş hemde yakışıklı demeleri - HİÇ Mİ YÜRÜyemiyorsun -(yanındakilere) Nesi var?
  36. 2 points
    İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor. Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için. Shakespeare
  37. 2 points
    Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım. Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum. Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi... Ağladım. * * * Yaşamayı öğrendim. Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim. * * * Zamanı öğrendim. Yarıştım onunla... Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim... * * * İnsanı öğrendim. Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu... Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim. * * * Sevmeyi öğrendim. Sonra güvenmeyi... Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim. * * * İnsan tenini öğrendim. Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu... Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim. * * * Evreni öğrendim. Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim. Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim. * * * Ekmeği öğrendim. Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini... Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim. * * * Okumayı öğrendim. Kendime yazıyı öğrettim sonra... Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana... * * * Gitmeyi öğrendim. Sonra dayanamayıp dönmeyi... Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi... * * * Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta... Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım. Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım. * * * Düşünmeyi öğrendim. Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim. Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim. * * * Namusun önemini öğrendim evde... Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim. * * * Gerçeği öğrendim bir gün... Ve gerçeğin acı olduğunu... Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim. * * * Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim. MEVLANA
  38. 2 points
    Soru: Ruh nedir,nefis nedir? Ben;kimim ve neyim? Ölümün hakikatı nedir? Cevap:İnsan;ruh ve bedenin,madde ve mananın arkadaşlığı. Şoförü olan bir araba, kaptanı olan bir gemi, efendisi olan bir saray misalidir.Ruh insanın aslıdır,kendisidir. Mahiyeti; göz,kulak, kalb,sır, akıl, irade, sorumluluk sahibi, ölümsüz,nurani,hayat ve şuur sahibi; bir kanun-u emridir. Mesela; Yerçekimi kanunu gibi.Ama yerçekimi kanununun yukarda belirtilen vasıfları yoktur. Ruh”un; dünyadaki işleri yapabilmesi için; evi,sarayı,bineği mahiyetinde olan bedene ihtiyacı vardır.Ruh; beden sarayının efendisidir. Ruh ne bedenin içindedir nede dışındadır. Aynen bir aynada görünen güneş misalidir.Yani Güneş aynanın içinde değildir.Ama güneşin misali yani görüntüsü aynanın dışında da değildir. Ruh;bir lambadaki elektrik gibidir.Elektrik gidince nasıl lamba sönüyor ise;ruh da bedenden ayrılınca beden sönmekte Nur gitmektedir.Nur hassas terazi ile tartılmaz ve tartılamaz. Evet evet; rüya ile amel de edilmez ve edilemez.Fakat sadık rüyalar olmazda değildir. Belki yarın olacak bir olayı bir gün önceden rüyada da görebilirsin. Hem herkes rüyayı da tabir edemez. Ruh;bir gemideki dümenci kaptan gibidir. Gemiyi idare etmektedir; ama gemideki motorun içinde olan olaylardan haberi yoktur. Tıpkı midemizde olan kimyasal,biyolojik olaylardan haberimiz olmadığı gibi.Fakat ruh; bedenin bir yerinde bir arıza olsa hemen etkilenmektedir. Hem ruh”un kullandığı o geminin asıl sahibi de Allah”tır. Ruh”un görevi sadece kaptanlıktır.Hem bedendeki hücrelerin büyük bir kısmı her altı ayda bir yenilendiği ve değiştiği halde; ruh değişmemektedir. Aynen çocukluk, gençlik ve yaşlılıkta suretimizin değiştiği ve fakat bizim değişmediğimiz gibi.Yani sen yine sensin.Ruh; Vahid, basit ve Baki olduğundan bozulmaz, parçalanmaz, yok olmaz. Nefs ise; bu sarayın bekçisidir,hizmetçisidir.Bedendeki kuvve-i şehvet ve gadabiyet merkezidir. Mesela;kandaki alyuvarların vücuda gelen besinleri alması, akyuvarlar ise zararlı mikropları öldürmesi gibi;beden sarayın bekçisi olan nefsin vazifesi de; bedeni korumak ve bedenin levazımatını tedarik etmek ve efendisi olan Ruh”a hizmet etmektir. Bedene helal rızk vermek; içki ve uyuşturucu gibi haram ve sigara gibi zararlı maddeler almamak gerektir. Nefsi; kullanmak,korumak, dizginlemek, terbiye etmek gerektir. Yoksa bineğiniz olan nefsi öldürmek hem akıl karı değildir. Hemde intihar demek olur ki, kesinlikle yasaktır.Nefsin dizginleri,daima ruhun elinde olmalı, gerektiğinde çekmeli, gerektiğinde gevşetmeli,ama hiçbir zaman dizgini bırakmamalıdır. Evet evet;Allah, bir vakit nefse sormuş; Ben kimim,sen kimsin? Nefs demiş;ben benim, Sende Sensin.Türlü türlü ceza vermiş ama yine nefs;”ben benim,Sende Sensin”demiş. Allah;nefsi aç bırakmış.Bu sefer nefs;”ben Senin aciz bir kulunum;Sen ise benim Rabbimsin” demiş. Akıl ise; Ruh”un müsteşarı yani akıl hocası,yol gösteren bir deniz feneridir. Vicdan ise verilen kararların temyiz merciidir. Kuran-ı Kerim ise, manevi bir güneş,hakiki bir mürşid, bitmez ve tükenmez bir bilgi hazinesi,ruhların; gıdası, rehberi,rotası; Allah”ın, şaşmaz ve şaşırtmaz, sönmez ve söndürülemez Kelamı ve Nur”udur Ruh ise; beden gemisinin kaptanıdır. Mesela bir ülke düşünelim.Ruh o ülkenin reis-i cumhuru, akıl veziri ,nefs ise kuvve-i gadabiye olan ordusu ve kuvve-i şeheviyesi olan hazinesidir. Bir ülke; hazinesi dolu,ordusu güçlü ve yöneticileri akıllı ise; ilelebed payidar kalabilir. Ruh; katiyyen Baki”dir,yani ölümsüzdür. Fakat bu Baki”lik bizatihi değil;Allah, öyle takdir ettiği ve istediği içindir.Hem Allah; Ahir olduğu için;kıyamette bir vakit mahlukat yokluğa gidecek isede;Allah mahlukatını; yeniden ama bir daha hiç ölmiyecek bir biçimde tekrardan yaratacak; ölümü ise öldürecektir. Ruh; Kainatın yaratılışı ile birlikte yaratılmış ve fakat dünyaya ve bedene gönderiliş vakitleri farklı farklıdır.Ruh; Allah”ın,”Ben sizin Rabbiniz değilmiyim?”hitabına muhatap olmuş ve fakat bu hitabı unutmuştur. Hz.Adem Peygamberden öncede; Allah, cinleri yaratmıştır. Hem cinler alamine de cinlerden peygamber gönderildiğine dair bazı rivayetler vardır.Cinler ile insanların irtibatı hususunda; bazı rivayetler olsa da;cinlerin varlığı hususunda ihtilaf yoktur.Hem cinlerinde Cann isminde bir ilk atası olsa gerektir.Cinler de doğar,yaşar ve ölürler. İnsanlar gibi cüz-i iradeleri ve akılları olup; imtihana tabidirler. Dikkat ediniz; Hz.Muhammed Mustafa Aleyhisselam,hem ins hemde cinlerin peygamberidir.Hem insi,hemde cinni; ümmetinden Müslümanlar vardır. Ey insanlar ve cinler; baki bir aleme gideceksiniz, o halde hazırlıklı olun. Ölüm, ruhun bedenden ayrılması; daha önce vefat etmiş olan sevgili anne ve babanızın ve çocuklarınızın ve sevgilinizin ve sevdiklerinizin yanına gitmektir. Mesela ;bir şoför nasıl aracından inince araba hiçbir işe yaramaz ise, ruh”ta beden aracından inince, beden hiçbir işe yaramaz.Kabre konan bedendir. Sen ise; ruh”sun.Sen bu beden sarayının Aziz bir Sultanı,bu kainat sarayının; nazenin, nazlı,güzel bir gülüsün. Rüyanızda karabasanı görerek korkmanız veya sevdiğiniz birisini görünce sevinmeniz gibi; o sevinci hisseden,manevi kalp gözünüz ile çok şeyleri gören aslında sizsiniz. Şayet siz beden; olsa idiniz gözleriniz uykuda kapalı hiçbir şey görememeniz ve yeriniz sabit olduğundan, hiçbir şey yapamamanız ve hiçbir yere gidememeniz gerekirdi. Ruh bedenden ayrılınca; berzah alemine gitmektedir. Ölüm yokluk ve hiçlik değildir.Kim yok olmak ister ki,Ezeli ve Ebedi, bir ve tek olan Allah”ın sevgili mahlukatı da ebedi olmalıdır. Fakat mahlukatın ebediliği bizatihi değil, Allah”ın dilemesiyledir. Ey sevgili ruh; cennette ebedi; bir daha ölmemek üzere tüm sevdiklerinize ve sevgilinize kavuşmak;her istediğinizi yapmak, Ruyetullaha ve Muhabbetullaha mahzar olmak ve Allah”ı görmek istemez misin? Evet evet;hem Cennetini, hem de Cemalini görmek isteriz.Senin gibi; ölümsüz ve Baki olmak isteriz. Evet; biz bir hiçiz; ama hiç olmak da istemeyiz. Hem kim sevgilisinin yok olmasını ister ki. Hem gönül; o sevgiliyi ebede kadar bırakmaz ki, hem gönül uslanmaz ve usanmaz ki. Hem sevgi, muhabbet, merhamet, hürmet,Af olmaz ise;yaşanmaz ki. Hey gönül sen;ahirette istediğini alacaksın.Hey nefis sen;ahirette tatmadığın zevk ve tatları tadacaksın.Hey akıl sen;ahirette bilmediğin ve bilemediğin sırlara vakıf olacaksın.Hey ruh sen;ahirette Rabb”ine kavuşacaksın. HULASA; Allah; birdir, her şey O”na muhtaçtır. Ne bir başkası Allah’ı yaratmıştır. Ne de Allah’ın bir çocuğu vardır.Allah’ın; eşi, benzeri, misli, rakibi ve ortağı yoktur. Hz.Muhammed Mustafa (Aleyhisselam) Allah”ın;abdi ve son peygamberidir. Tüm Peygamberler ve kutsal Kitaplar; La İlaheillallah demiştir. Kuran-ı Kerim; Hakkı batıldan ayıran, farklı; değişmeyen ve değiştirilemeyen; mucize bir Kitap,İlahi bir hitap ve sonsuz bir Nur”dur. ” La İlahe illallah, Muhammed”un Resulullah”. Alıntı
  39. 2 points
    4 ANAHTAR BİLMEK İSTEMEK YAPMAK KAZANMAK İşte hayatın 4 anahtar kelimesi. Bu 4 anahtar kelimeyi yaşadıkça değerini fark ederiz ve bu 4 kelimeyi bir potada eritiriz. Mutluluk deriz. Yapmazsak kazanamayız, istemezsek yapamayız, bilmezsek isteyemeyiz. Ama bazen de ters işler yaparız bir şeyi bilmeden isteriz veya istemeden yaparız veya yapmadan kazanırız. Hayatın garip gizemli yüzleridir bunlar. Kimi para içinde yüzer kalabalıklarda yalnızdır, kimisi de çulsuzdur ama hayat mücadelesinde tek başınalığı dostlarıyla desteklenmiş ve hatırı her şeyin üzerinde tutulmuştur. Kimi ellere sıkıştırdığı bahşişlerle, rüşvetlerle iş yürütürken kimisi de yolladığı hatırı sayılır bir Selam ile işleri yürür. Kimi sağlıklı vücuduyla kahve köşelerinde sabahtan akşama pişti, okey masalarında pinekler. Kimisi de tek koluyla veya tek bacağıyla veya güçsüz vücuduyla bir çok başarıya imza atar. İşte hayatın anahtarı bu 4 kelimeyi idrak edebilmek çok önemli. Bilmeliyiz, istemeliyiz, yapmalıyız ve kazanmalıyız. Bir şey yapmadan hayatta kazanabileceğini zannedenler hayalperestlerdir. Bilmeden isteyenler ise tam bir tombalacıdır. Ama hayat bir tombala oyunu değildir.Bazen de istemeden yaparsın veya yaptığını istemezsin aslında ama yaparsın. Bunlara da KADER MAHKUMU demek doğru olur sanırım. Hayattaki tüm başarılarımıza bakalım bu 4 anahtar kelimenin ahenkli uyumlu olduğunu görürüz. Veya hayatımızdaki başarısızlıklarımıza bakalım bu 4 anahtarı doğru kilitlere sokmadığımızı ve mutluluk kapısını açamadığımızı görürüz. Bilgiye dayanmayan fikirler sadece kuru bir zan dan ibarettir. Hayat yolumuzu zan taşları ile donatmayalım. Kesin bilgiye dayanan kilometre taşlarımız olmalı bizim. Bunun da yolu kitap ve okumaktır. Sonra da düşünmek ve yapmak. Farkı fark etme kabiliyeti bulunmalı bir zihinde. Un, tuz, şekerin hepside beyazdır ama tadları, nitelikleri farklıdır. Kendi hayat tecrübelerimizde kendimize özel idraklar süzmüş olabilmeliyiz bu hayatta. Kendi yaşadıklarımızdan ve çevremizde yaşananlardan ibretler almalıyız. Mesire yerinde kasnak atışından 10 paket sigara kazanmış bir tiryakinin sevinci olmamalı yüzümüzde aksine çocuğuna bir kitap almış anne babanın bilinci yansımalı gözlerimize. 4 anahtarı doğru yerde kullanmıyorsak ve açılmayan kapıyı tekmeliyor hatta küfrediyorsak bu bizim cahilliğimizi gösterir vesselam. Alıntı..
  40. 2 points
    GÖRMESİNİ BİLEN GÖZLER Küçük kız, kendini bildiği günden beri annesinden büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle, pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı. Ona göre; nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler değişti. Arkadaşları onun hiç de güzel olmadığını, hatta çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük kız, ilk önceleri onlara inanmadı çünkü herkes birbirini kıskanıyordu. Ama bir kaç yılda gerçeklerle yüzleşti. Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu bir cilde sahipti. "Badem" dediği gözleri ise şaşıydı. Vücudu da bir serviyi andırmıyordu. Demek ki, annesi onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti. Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne bakan yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen düzelmiyordu. Genç kız, doktorların gizlice yaptığı konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü ve kendisini hâlâ çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye karar verdi. Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu söyleyerek ondan önce davrandı ve kazandığı paraları bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti. Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla baş başaydı. Bu arada annesini hiç merak etmiyordu. Yalancıydı annesi, ölse bile bir kayıp sayılmazdı. Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını söyleyerek kızı ameliyat ettiler. Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten korkuyordu. Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye yük olmazdı. Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında, müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya güzeli vardı. Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü. Yüzündeki bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan burnu düzelmis, kepçe kulakları normale dönmüş ve yaban otlarını andıran saçları, dalga dalga olmuştu. Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak: "Sanki yeniden dünyaya geldim!" dedi. "Yüzümde hiçbir çirkinlik kalmamış, estetik ameliyatı siz mi yaptınız?" Yaşlı doktor: "Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!." diye gülümsedi. Annenin bağışladığı gözleri taktık. Sen, onun gözünden gördün kendini!." ALINTI
  41. 2 points
    <object width="400" height="300"> <param name="allowfullscreen" value="true" /> <param name="allowscriptaccess" value="always" /> <param name="movie" value="http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1204834" /> <embed src="http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1204834" wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="400" height="300" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object><p><a href="http://www.izlesene.com/video/reklamlar-reklam-----hayat-engel-tanimaz/1204834" target="_blank" title="reklam - hayat engel tanımaz!">reklam - hayat engel tanımaz!</a> | <a href="http://www.izlesene.com" target="_blank" title="izlesene">izlesene.com</a></p>
  42. 1 point
    Böbrek yetmezliği sinsi ilerleyen hastalık Radyo7'de Eda'yla Gün Ortası Programı Sağlıklı Yaşam bölümünün bu hafta ki konuğu Nefroloji Uzmanı Prof.Dr.Aydın Türkmen oldu. Böbrek yetmezliği hakkında açıklamalar yaptı. Eda : Böbreklerimizin görevini tanımlar mısınız ? Aydın TÜRKMEN : Böbreklerimiz kitle olarak çok küçük organlardır.Toplam vücut ağırlığımızın 0,5’ini oluşturuyorlar.Hayati fonksiyonlarını yerine getirmelidir.Mesela; gıdalardan arta kalan zehirli maddeleri uzaklaştırmak,vücudun tuz oranını dengelemek.Bunlar yapılamadığı zaman kişinin yaşaması mümkün olmuyor.Ayrıca,kan yapıcı horman salgılıyorlar.Her iki böbrek çalışmazsa anemi ortaya çıkıyor.Bu da insan sağlığına olumsuz etkiler sağlıyor.Halsizlik yapıyor,insaların yaşam kalitesi düşüyor.İskelet kas sistemini ilgilendiren görevleri var.Bunlar yapılamadığı zaman kemiklerde ciddi erimeler, kırılmalar ortaya çıkıyor. Deprem de akut böbrek yetersizliği ortaya çıkabiliyor… Eda : Böbreklerimiz hastalık sinyali veriyor mu ? Aydın TÜRKMEN : Böbrek fonksiyonlarının bozulmaları çok kısa sürede oluşabiliyor.Akut böbrek yetmezliği kendini belli ediyor.İdrar miktarı kesilebiliyor.Vücutta yoğun bir şekilde şişmeler ortaya çıkabiliyor.Bulantı ve kusmalar olabiliyor.ciddi kramplar söz konusu olabiliyor.Özellikle deprem de blokların altında kalıp kas ezilmesi sonrası akut böbrek yetersizliği ortaya çıkıyor.Akut,böbrek yetersizliğinin geri dönüşü var demektir.Yani tamamen düzelebilir.Bazen 1-2 Ay diyalize alıyoruz ancak,sonrasında düzelme görülüyor.Kısa süreli bir tedavi ile iyileşiyorlar. Kronik böbrek yetersizliği çok sinsi ilerler… Eda : Kronik böbrek yetmezliğinde neler oluyor? Aydın TÜRKMEN : Çok sinsi ileryen bir hastalıktır.Bazen böbrek yetersizliğinin en uç aşamasında olsalar bile şikayetleri olmayabiliyor.Şikayet olarak;halsizlik,ayak ve göz çevresinde ödem oluşuyor.Daha ilerledikçe kaslarda kramplar ortaya çıkabiliyor.İdrar şeklinde değişiklikler ortaya çıkıyor.Mesela;geceleri çok sık idrara çıkabiliyorlar.Bu şikayetler ileride geri dönüşü olmayan durumlara sebep oluyor.Kronik,böbrek fonksiyonlarının eskisi gibi kazanılması mümkün değil demektir.Artık bu hastalık yavaş yavaş ilerler.Evreleri var ve son evreye ulaşınca da böbrek nakli yada diyaliz yapmak gerekiyor. Her 6-7 kişiden biri böbrek hastası… Eda : Kronik böbrek yetersizliği ne sıklıkta görülüyor? Nedenleri nelerdir? AYDIN TÜRKMEN : Şuanda erişkin nüfusumuz için yaklaşık %15-%16 olarak görülüyor.Yani her 6-7 kişiden birtanesi böbrek hastası.Giderek artan bir sıklıkta görülüyor.Çocuklarda daha çok doğumsal kökenli hastalıklardan gelen böbrek yetersizliği var.Erişkinlerde ki en büyük sorundan biri diyabet.Bir diğeri ise;hipertansiyondur..Bu hastalıklara sahip yakınları olanlar varsa mutlaka böbreklerini kontrol ettirmelidirler.Genetik yatkınlıkta var.Ülkemizde hipertansiyon% 33 sıklıkta görülüyor.Diyabet,%12 sıklıkta görülüyor.Bunların çoğunda böbrek sorunu olabiliyor.Hastalığın nedenleri ise ;Kronik nefritler ön sırada ve onun dışında böbreklerin mikrobik hastalıkları böbrek taşları zemininde oluşan hastalıklar olabilir.Bir diğer neden ise;ürolojik neden olabiliyor.Çocuklarda ki nedenlerin çoğu ürolojik nedenlerdir. Kronik böbrek yetersizliği ilaçla tamamen geçmez… Eda : Kronik böbrek yetmezliği ilaçla tedavi edilebilir mi ? AYDIN TÜRKMEN : Kronik böbrek yetersizliğini normale çevirmek mümkün değildir.İlaç kullanılırsa çok düşük evrelerde tutup, ömür boyu hastayı o şekilde idame ettirebilirsiniz.Yardımcı ilaç tedavileri önemlidir.Diyabete ve hipertanisyona bağlı böbrek yetersizliği çıktığı anda,eğer çok düşük aşamada saptanırsa o zaman diyabet ve hipertansiyonu tedavi edici ilaçlar verilirse hastanın böbrek yetersizliği geriye dönmez belki ama,olduğu yerde kalır.Yani ilerlemez.Bu hasta da ömür boyu diyaliz ve böbrek nakli gerekmeyecektir. Tuz hayat fonksiyonlarınızı yok eder… Eda : Kronik böbrek yetmezliğinde beslenme önemli mi ? AYDIN TÜRKMEN : Hastalığın her evresinde değişen diyet önerileri vardır.Tuzu asla önermiyoruz.Günlük tuz ihtiyacı 5-6 gramdır.Ama ülkemizde 18 gram olarak tüketiliyor.Bilinçli beslenmeyi öğrenip,alışmalıyız.Fosfor denilen bir elektrolit var.Bunu içeren gıdalardan olabildiğince az beslenmek gerekiyor.Potasyumdan fakir diyet öneriliyor.Protein alınımını azaltmak gerekiyor. En kaliteli tedavi böbrek naklidir… Eda : Diyalize hangi aşamada gerek duyuyorsunuz ? AYDIN TÜRKMEN : Böbrek fonksiyonlarını derecelendiriyoruz. %10 civarına indiği zaman bazı rakamlara göre böbreğin fonksiyonlarını yerine koyma tedavisi yapıyoruz.Böbrek yetersizliği kesin ve kronik ise;rakamlara bakmadan hemodiyaliz yapıyoruz.Hastaların %80’i bu şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar.Periton diyaliz de karından yapılıyor.%5 civarında hasta da bu şekilde yaşamını sürdürüyor.En kaliteli olan böbrek nakli ise;%15 civarında hastaya uygulanıyor.Hastalar düzenli takip ediliyorlarsa birkaç ay sonra diyalize girmeleri gerekiyorsa,en ideal yöntem böbrek naklidir.Kadavradan yapılan böbrek nakli sayısı maalesef az. Organ bağışı hayat kurtarır… Eda : Böbrek naki hangi durumlarda şarttır ? AYDIN TÜRKMEN : En kaliteli yöntemdir.İmkan bulunsa her hastaya yapmak gerekir.Tümörel ve kardiyovasküler hastalıklar önemlidir.Hastalarda ki yaşam beklentisi çok kısa ise,böbrek naklini imkanlar doğrultusunda tavsiye ediyoruz.Bunu çok sayıda hastaya sunabilmek için en ideal yöntem kadavradan olan böbrek nakilleridir.Ülkemiz bu konuda bayağı geride sayılır.Batıda % 80 kadavra,bizim ülkemiz de % 80 canlıdan nakil yapılıyor.Kadavra bağış oranlarının artması lazım. Haber 7
  43. 1 point
    engelliler için egzersiz çok önemli mutlaka yapılması gerekiyor. paylaşım için teşekkürler.
  44. 1 point
    Antisosyal Bir İş Ortamı Bazı işler veya iş ortamları vardır ki bunlar yapıları gereği insanları toplumdan uzak tutarlar. Örneğin bilgisayarın sürekli başında oturup iş yapmak durumunda olanlar dış dünyadan büyük ölçüde koparlar. Zihinleri bilgisayar dünyasının kendilerine sunduğu sanal ortama iyice kapılmıştır. Bazı fabrika işleri belli bir tezgahın önüne hapsedebilir. Bu arada geceleri çalışıp gündüzleri uyuyan bekçilerin genellikle konumları da toplumsal olmayan (asosyal) bir yapı taşır. Buna karşın yöneticilik, pazarlamacılık, öğretmenlik ve sunuculuk gibi meslekler kişileri sosyal olmaya zorlar. İnsanlar kendilerini toplumdan uzaklaştıran işlere hapsettiklerinde beyinleri bu ortama alışır. Değişik insanlarla muhatap olabilme yetenekleri zayıflar. Kavramaları kendi iç referanslarıyla sınırlanır. Topluma açılıp insanlarla konuşmaktan sıkılırlar. Kişilikleri, içine kapanık ve bireysellik ekseninde gelişir. Dolaysıyla toplum önünde söz söylemeleri gerektiğinde büyük bir korku ve heyecan duyarlar. Ancak çeşitli hobiler geliştirerek ek sosyal faaliyetler içerisinde bulunanlar bu kötü gidişi engelleyebilirler. Başarısızlık İnancı Yukarıdaki şartların hiç birisi mevcut olmadığı halde insanlar yine de toplum önünde söz söylemekten korkabilirler. Bunun önemli bir nedeni başarısızlık imajının zihinlerine iyice yerleşmesidir. İnsanın her davranışa yüklediği anlam, alt bilincine bir emir olarak gönderilir. Bir işi başarmaya girişen insan her zaman istediği sonucu elde edemeyebilir. Bu herkes için tabiidir. Ama bazı insanlar sonucu elde edemediklerinde hemen başarısız olduklarını düşünürler ve kendilerini suçlarlar. Bu suçlamalar bir çok kez tekrarlanır. Sonuçta insan farkında olmadan kendi alt bilincine “ben başarısızım” hükmünü yerleştirmiş olur. Bu çok sınırlayıcı bir kalıptır. Çünkü insan bir kere bu inancı otomatikleştirdiğinde bu inanç onun hemen her işinde başarısız olmasına yol açar. Neye inanıyorsak beynimiz onu doğrulamak uğurunda amansız gayretler göstermeye devam edecektir. "Ben başarısızım” inancı alt bilincinde yerleşmiş olan insan “belki bu defa başarabilirim” diyerek harekete geçse de sık sık “ya başaramazsam” endişesini yaşar. Bu endişe dikkatini zayıflatır, zihnini olumsuz sonuçlara yaklaştırır. Bu muhtemel olumsuz sonuçlar dayanma ve direnme azmini azaltır. Kişi kendisini güçsüz hisseder. Bu güçsüzlük ve onun getirdiği tedirginlik kişiyi “vazgeçme” noktasına götürür. Böylece kişi gerçekten de başarısız olur. Toplum karşısında konuşabilme ise cesaret gerektiren bir başarıdır. Başarısızlık inancı cesareti kıracağından kişi toplum karşısında konuşamaz. Başarısızlık ihtimali aklına geldiğinde bile derin bir korku veya endişe yaşar. Söylenecek Bir Sözün Olmaması Toplum karşısında söz söylemeyi engelleyen son faktör kişinin söyleyecek bir sözünün olmamasıdır. Pek tabii ki ne söyleyeceğimizi bilmiyorsak konuşmaya başlayınca takılırız. Bunu bir çok defa tecrübe etmişizdir. Dolaysıyla düşüncelerimizden emin olmadığımızda konuşmaya cesaret edemeyiz. Bir insanın söyleyecek sözünün olmamasının çeşitli nedenleri olabilir ki bu, çok kapsamlı bir sorundur. En temelde bu durum kişinin iyi bir okuyucu olmamasından kaynaklanır. İnsanlar bilgilerinin % 80’ini okuma yoluyla elde ederler. Hiç okumayan insanların bilgileri çok sınırlıdır. Ayrıca bu kişiler bilgilerini birbirleriyle ilişkilendirerek yeni anlamlar ve bakış açıları da üretemezler. Ancak insanlar okuma dışında kişisel tecrübelere sahip olabilirler. Bu tecrübeler üzerinde düşünmüş olabilirler. Bu durumda bilgileri var demektir. Söyleyecek sözü olmayan insan çok az konuyla ilgilenen hatta kendisinin dışında hiç bir şeyle ilgilenmeyen insandır. Çünkü söylenen söz ancak başkalarını ilgilendirdiğinde başkalarına anlatılabilir. Başkalarıyla ilgilenmeyen ve genel sorunlar üzerinde düşünmeyen insanların beyin aktiviteleri zayıftır. Dolaysıyla böyle insanlardan söz söylemeleri istendiğinde ne söyleyecekleri konusunda endişeye kapılırlar. Bu endişe konuşma cesaretlerini kırar. Hafızanın kontrol Edilememesi Çok zayıf bir hafıza kişinin özgüvenini yitirmesinin ve konuşmaktan çekinmesinin en önemli nedenlerindendir. Çünkü konuşmacı huzura çıktığında hafızasının kendisine yardımcı olmayacağını ve ne söyleyeceğini unutabileceğini düşündüğünden konuşmaya cesaret edemez. Esasen hafızası çok zayıf olan insanlar belirgin bir hastalığın işaretini verirler. Çoğunlukla hafıza eksikliği bir hastalığın belirtisi değil zihinsel tembelliğin belirtisidir. Zihinsel tembellik konsantrasyon eksikliğinden kaynaklanır. Konsantrasyon eksikliği ise girginlikten veya stresten kaynaklanır. Dolaysıyla kişi gevşedikçe konsantrasyon yeteneği artar; bu artış hafızanın doğal çalışma ritminin sağlam işlemesine yol açar. Konuşacağı konu üzerinde yeterince zihinsel ve duygusal olarak yoğunlaşmış bir kişi mutlaka o konu üzerinde söz söyleyebilir. Ancak biz yine de ayrıntılı olmamakla birlikte hafızamızın güçlenmesini ve bize yeterince yardım etmesini sağlayan bazı teknikler üzerinde duracağız. Mükemmel bir hafızaya sahip olmak isteyenler bilmelidirler ki ısrarlı bir çalışma ile kısa sürede arzuladıkları hafızayı geliştirebileceklerini görebilirler. Korkunun Çözülmesi Şurası gerçek: Yüzlerce defa binlerce insanın huzurunda konuşmamışsanız her defasında heyecan duyarsınız. Bazen heyecanınız o kadar büyük olur ki sizi zincirlerle kürsüye çıkaramazlar. Kendinizden emin olun. Korkuyu ve heyecanı çok kolay yeneceksiniz. Eğer bunu gerçekten arzuluyorsanız şimdiden bilin: Toplum önüne çıktığınızda kalbiniz sakin, gözleriniz ışıl ışıl olacak. Çalışmalarınızı üç ana bölümde oluşturacaksınız. Unutmuyorsunuz. Korkular zihninizde yerleşmiş otomatik programların sonucudur. Ortamı oluştuğunda bu programlar bir plak gibi devreye girmektedir. Plağı bozmaz ve yerine yenisini koymazsanız eskisi çalmaya devam eder. En kötüsü de devamlı çaldığınız plaklar her defasında daha güçlü ve köklü hale gelirler. Korkularımızı üç temel alanda çalışarak yok edeceğiz. Birinci alan kelimelerle kurulu alandır. Düşüncelerin bir boyutunu kelimeler oluşturur. Korkularımız varsa bunlar kelimelerle örülmüştür. Bu bölümü “Cümle Telkin sistemi”yle çözeceğiz. Düşüncelerimizin ikinci boyutunu imajlar oluşturur. Kendinizi nasıl canlandırıyorsunuz. Korkudan titreyen bir insan olarak mı? Başı dik, yüzünde tebessüm olan bir cesaret abidesi olarak mı? “İnsan ne düşünüyorsa odur.” sözü doğrudur. Bu ifadeyi değiştirelim. İnsan kendini hayalinde en çok nasıl görüyorsa odur. Kendimiz hakkındaki imaj filmlerini değiştirmemiz gerekiyor. Bu çalışma alanını “İmaj telkin Sistemi” olarak adlandıralım. Korkuyu yenmeye çalışırken üçüncü bir boyutu “davranışı” kullanacağız. Kelime veya imajlardan oluşan tüm düşünceler, tekrar edildiklerinde eyleme dönüşürler. Eylem davranıştır, tutumdur. Beynimizdeki kalıpları asıl pekiştiren sergilediğimiz tutumdur. Çünkü düşünce tutuma dönüştüğünde tüm algılarımız devreye girer. Davranırken yaptıklarınızı duyar, görür ve onlara dokunursunuz. Bu bölümde yapacağımız çalışmaları “Tutum telkin Sistemi” kavramıyla ifade edelim. Şimdi gurur verici büyük kişiliğinizi inşa etmeye hazırsınız. bizimle gönü birliği içinde çalışmaya devam ettiğinizde heyecan verici bir hızda nasıl da değiştiğinizi göreceksiniz. Başlıyoruz: Cümle Telkini Toplum karşısında söz söylemekten korku ve endişe duymanın devamlılığını sağlayan en önemli faktör inanç sistemidir. Aldığımız her bilgi, yaşadığımız her tecrübe inanç sistemimizi etkiler ve yeniden şekillendirir. Bu bölümde bu inançların başlıcalarını aktarıyoruz. -Ben yeterince yetenekli değilim -Bu işi başaran insanlar benden çok üstün -Şimdiye kadar hep başarısız oldum -Başkaları varken bu işi yapmak bana düşmez Bu temel inançlar sizde az veya çok bulunabilir. Herkes için bunlar kesinlikle asılsız inançlardır. Ancak ne yazık ki insanların çoğunluğu bu asılsız inançları edindiklerinden hayatları hep sönük geçmeye mahkum edilmiştir. Dikkat edelim: İnançlar her zaman kendilerini doğrularlar. Neye inanıyorsak, maddi manevi tüm güçler bizi doğrulamak için çalışırlar. Şimdi yukarıdaki inançların neden doğru olmadığını anlatacağız. Lütfen bu açıklamaları tekrar tekrar okuyunuz. Bu açıklamaları ezberleseniz bile fırsat buldukça okumaya devam ediniz. Burada amaçlanan sadece öğrenmeniz değildir. Temel amaç doğru inancın alt bilincinize kilitlenmesinin sağlanmasıdır. Zira inançlarınız kendinize defalarca söylediğiniz sözlerdir. Şimdi doğru sözleri kendinize söyleyerek doğru inançları yerleştirmeniz gerekmektedir. Bu açıklamaları yeterince okur ve anlatılanları fırsat buldukça düşünmeye devam ederseniz bir ay içinde yeni inançlarınız alt şuurunuza kaydolacaktır. Daha hızlı değişmek istiyorsanız, tele-terapi kasetlerinde anlatılan sistemi her gün kullanmalısınız. Cümle telkin sistemine göre alt şuurumuzu hızla yapılandıracak yeni cümle emirleri vereceğiz. Alt şuurumuzdaki kalıplar zaten bu tür cümle emirlerinden oluşmuştu. Emirlerin güçlü bir şekilde yerleşmesi için belli özelikler taşıması gerekir. Bu özellikleri sıralayalım: 1.Derin Gevşeme: Tüm kas sistemlerinizi gevşetmelisiniz. (Ek ‘ye bakınız.) Seminer ortamında sunucunuz derin gevşemeyi size gösterecektir. Ne kadar derin gevşeyebilirseniz emirleriniz o kadar derin ve kalıcı yerleşir. 2.Cümle Yapısı: Cümle yapısı yeterince basit olmalıdır. Kısa cümleler kurmalısınız. Cümle sadece şimdiki zaman kipinde olmalıdır. Alt şuur geçmiş veya gelecek zaman kipinde söylenen sözleri, geçmiş veya gelecek zaman için dikkate alır. Geçmiş hep geçmiştir ve gelecek de hep gelecektir. Alt şuur olumsuz emirleri anlamaz veya tersinden anlar Sadece olumlu emirleri anlar. 3. Gelişme Sürekliliği: Cümle yapısı gelişmenin sürekliliğini ve tekamülü içermelidir. Her hangi bir olayın tekrarına bağlı olarak daha iyi olma durumu ifade edilmelidir. Buna göre aşağıdaki telkin cümlelerini eleştirelim: --Ben başarılı olmak isteyen bir insan olarak her gün gelişiyor, mükemmelleşmeye adım adım ve süratle ilerliyorum. (Cümle çok uzun, emir kayboluyor.) --Sigara içmiyorum. (Zaman kipi doğru, ama cümle olumsuz.) --Çok ders çalışacağım. (Gelişme bağı yok. Gelecek zaman hatası var. Asırlar geçse de alt şuur emri hep geleceğe atar.) --Her gün ve her nefeste daha çok gülümsüyorum. (Uzunluk yeterli. Şimdiki zaman doğru kullanılmış. Gelişme her güne ve her nefese bağlanmış. İşte en iyi cümle telkin biçimi budur. “Her sabah daha dinç uyanıyorum.” deyin. Telkin oluştururken yıkmak istediğiniz olumsuzluklar hakkında zorluklarla karşılaşabilirsiniz. Eskilerini nasıl kaldıracaksınız? Öfkeleniyorum--------------------- Öfkelenmiyorum. Sigara içiyorum--------------------- Sigara içmiyorum. Çözüm kelimelerin olumsuzlanarak kullanılması değildir. bunun yerine olumlu karşıt anlamlı kelimeleri seçmek zorundasınız. Öfkelenmemek istiyorsunuz----------------- Daha sakin oluyorum. Sigara içmemek istiyorsunuz---------------- Sigara içmeyi bırakıyorum. Bu bölümde önce genel başarımızı engelleyen hatalı inançları yok etmemiz gerekir. Ardından doğru inançların fikir temellerini oluşturacağız. bu fikir temellerinin alt şuurumuza kodlanması için alıştırmalar yapacağız. ( Devamı Altta ) Kaynak Kişisel Başarı
  45. 1 point
    Gastro Özofajiyal Reflü Nedir? Mide içeriği; mukozası içinde bulunan pariyatal hücrelerin yapıp sekrete ettiği H+ nedeni ile belirgin derecede asidtir. Mide mukozası üzerindeki mukus tabakası ile kendini korur. Ancak aynı asid yemek borusuna dönerse bu bölgede mukozanın kendini bundan korumasını sağlayacak bir mekanizma yoktur. Hastalar asid ve enzimli mide içeriğinin yemek borusuna dönmesini, göğüs arkasında yanma olarak hisseder bazen de bunun boğaza ve boyuna yansıdığını ifade eder. Yanma ve baskı tarzında olan bu yakınmalar yemekten sonra artar ve saatlerce sürebilir. Bazı olgularda bu şikayetler hafta da 2 veya daha fazla olabilir. Bazen de yutarken gıdaların takılması, kanama, kilo kaybı da bu şikayetlere eşlik edebilir. Bu problemlerin tamamı gastroözofajiyal reflü hastalığı olarak isimlendirilir. Toplumda sıklığı ne kadardır? Toplumun beşte biri en az ayda bir kez yanmadan şikayet edebilir. Bu hastaların beşte biride her gün bu semptomlardan şikayetçidir. Bu olguların çoğunluğu yaşlılar ve hamilelerdir. Gastroözofajiyal reflü hastalığının sebepleri nelerdir ? Giriş kısmında belirttiğimiz gibi, asidli ve tahriş edici mide içeriğinin özofagusa geri dönmesi ve mukoza ile uzun temas etmesi sonucu bu şikayetler oluşur. Özofagus mukozasının asid ten kendini koruma özelliği yoktur. O halde tahriş edici mide içeriğinin geri dönüşü önlenmelidir. Bunun en önemli öğesi özofagusun alt ucunda bulunan musküler sfinkterin oluşturduğu valve’ in normal çalışmamasıdır. Aşağı özofagus sfinkteri olarak bilinen bu yapının görevi mide içeriğinin özofagusa dönüşünü önlemektir. GÖR hastalığında en sık bulunan bulgu bu sfinkterin gevşekliğidir. Hiatal hernia gibi anatomik bozuklar de reflü oluşunu kolaylaştıran faktörlerdir.
  46. 1 point
    Annemle konusur hoşlandığım seyleri beni eğlendircek seyleri yaparım buda genellikle kardeşlerimle dısarı çıkmak olur...
  47. 1 point
    <lj-embed> <OBJECT width="600" height="600"><PARAM name="movie" value="http://video.rutube.ru/4ed4d5c8089946b2b80432663d62db3e"></PARAM><PARAM name="wmode" value="window"></PARAM><PARAM name="allowFullScreen" value="true"></PARAM><EMBED src=http://video.rutube.ru/4ed4d5c8089946b2b80432663d62db3e type="application/x-shockwave-flash" wmode="window" width="600" height="600" allowFullScreen="true" ></EMBED></OBJECT></lj-embed> Resimde,yavru aslan ve iki adam görüyorsunuz.Küçükken yanlarına alarak baktıkları aslan yavrusunu,kanun gereği,aslan´ın doğaya bırakılması gerektiği için,zor da olsa kabul ederler. Aslanı verirler yasalara uymak için...Aslan artık doğa ile başbaşadır. Aradan 1 yıl geçer ve aslanı görmeye karar verirler. Her ne kadar çevreden gitmemeleri gerektiği konusunda tepki alsalarda,giderler... Aslanı görmeye gittiklerinde tüm dünyayı adeta gözyaşlarına boğan görüntüler ortaya çıkar. Aslan,unutmamış yavru iken kendine bakan aileyi ve görünce adeta sevinçten uçarak,sarılarak sevgisini gösterdiği bu görüntüler ´İşte Sevginin Gücü´ dedirtiyor. Duygulanmamak elde değil.Vahşi bir hayvan bile sevgi ile bütünleşince,insan ile arasında korkunç bir bağ oluşuyor.... Semra Ak Kaynak Kişisel Başarı
  48. 1 point
    İlk defa 20 soruluk anket acılıyor düzenleme yapıyoruz
  49. 1 point
    Soru :Din nedir? Zaten bu din değilmi afyon gibi bizi uyuttu? İlerlememize ve yükselmemize mani oldu! Zaten bütün savaşlarda din yüzünden çıkmadı mı? Cevap:Din;Hayatın,hayatıdır.Din; Medeniyetin ve insanlığın maddeten ve manen yükselmesini, daha iyiye ve ileri gitmesini savunur. Hem;İslam dini;bir lokma bir hırka felsefesine,kölelik ve kast sistemine karşıdır. Hem savaş esiri de;köle değildir. Yarın ölecekmiş gibi, ahirete; hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya teşvik eder. İki günü aynı olan ziyandadır, Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir. Haksız yere bir insanı kasten öldüren, tüm insanlığı öldürmüş gibidir. Mesela; öldürülen o kişi ihtimal dahilindedir ki, insanlığı kurtaracak önemli bir buluşa imza atabilir veya bir kişinin katli, öldürülmesi; bir dünya savaşına da sebep olabilir. Mesela; birinci dünya savaşında olduğu gibi. Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız.Müjdeleyiniz,nefret ettirmeyiniz.Yıkıcı değil, yapıcı olunuz. Alan el değil, veren el olunuz.Cüz-i bir şer için,küll-i bir Hayrı terk etmeyiniz. Mesela;küll-i bir hayır olan ve sayısız mahlukatın susuzluk ihtiyacını gideren yağmurun yağması ile;üzeri ıslanan birisi” yağmur şerdir” diyemez ve o kişi için de yağmur terk edilemez. Hayırda yarışınız.Anne ve babaya;sizleri kötülüğe zorlamadıkları sürece itaat ediniz. Yakınları,kimsesizleri, yaşlıları, yolcuları, hastaları, komşuları,dul ve yetimleri, küçükleri, , talebeleri, bekarları, masumları,mecnunları,savaş esirlerini, zorda ve çaresiz durumdaki borçluları koruyunuz ve gözetiniz. Tek İlah vardır. O, İlahın adı Allah”dır. Zerrece Allah”a imanı olan herkes; hesaptan sonra cennete girecektir. İslam dininin; Peygamberi, Hz.Muhammed”tir,Kitabı Kuran-ı Kerim”dir. Bir Müslüman; hem İncile, hem Hz.İsa peygambere; hem,Tevrata,hem Hz.Musa peygambere; hem Zebur”a, hem Hz.Davud peygambere; yani tüm orjinal semavi kitap ve peygamberlere zaten inandığı için;din değiştirmesine gerek olmadığı gibi; hiçmi hiç akıl karı da değildir. Evet evet;çoğu savaş ve kavgaların asıl sebebi din değil;menfaat çatışmasıdır. Asıl savaş ise; imanı kazanmak veya kaybetmek savaşıdır. Hem zulme de rıza göstermemeli. Hem komşu devletler ile iyi geçinmeli, karlı ticaret yapmalı. Ama iç ve dış hainlere de müsaade etmemeli; daima uyanık ve tedbirli olmalı. Soru:Allah”ın bir şekli ve sureti varmıdır? Mana-i harfi ve mana-ı ismi ile bakmak ne demektir?Allah”ı kimler ne zaman görebilir;hiç gören varmıdır? Cevap:Allah”ın bizim anladığımız tasavvur ettiğimiz bir şekilde, bir sureti yoktur. Çünkü; Suret ve şekil sınırlı şeyler için söz konusu olabilir.Yani başlangıcı ve sonu olan şeylerin sureti ve şekli olur. Allah ise; Ezeli ve Ebedi”dir, yani; ne bir başlangıcı ve nede bir sonu vardır. Mesela;belirli iki nokta arasına çizilen bir çizgiden, bir doğru oluşur.Üç doğrunun başlangıç ve bitim noktalarının, açı yaparak birleşmesinden de üçgen oluşur.Eğer üçgenin kenarını meydana getiren doğruların başlangıç ve bitim noktaları yok ise yani sınırsız ise;baştan bir doğruyu çizemezsiniz. Dolayısıyla da bir üçgeni çizemezsiniz. Çizemediğiniz içinde o şeye şekil ,biçim ve suret veremezsiniz. Mesela; su girdiği kabın şekilini ve suretini alır. Yani suyun şekli kesinlikle sadece şöyledir denemez. Mesela; görüntü bir şeyin üzerine düşen ışığın yansıması ile olur.Eğer bir uçak radardan gelen sinyalleri yansıtmaz veya sinyali aksi farklı bir yöne iletir yönlendirir ise o uçak radarda görülemez. Mesela;hayalet uçaklarının radarda görünmemesi ve radara yakalanmaması gibi.Sakın yanlış anlama hayalet uçağı radarda görülememesi; göz ile de görülemeyeceği anlamına da gelmez. Sakın yanlış anlama bunlar birer temsildir. Mesela; mıknatısın veya güneş veya gezegenlerin çekim kuvvetlerini göremememiz; onun olmadığını göstermez.Mez-cezir olayları yani denizin çekilip geri gelmesi buna bir karinedir yani kanıttır. Evet evet;nasıl ki;hava zerreciklerini veya mikropları göremememiz onların olmadığını göstermediği gibi; Allah”ı görememeniz de Allah”ın olmadığını göstermez.Nasıl ki;mikropları görmek için mikroskop ve ışık gerektir.Öyle de;Allah“ı görebilmek içinde iman ile kabre ve haşirden sonra cennete girmek gerektir. Dikkat ediniz; mana-i harfi ile bakmak demek, Allah“ın tasarrufatını görmek demektir. Yoksa zatını görmek demek değildir.Hem ancak; ahirette ehl-i cennet Allah“ı görecektir.Evet evet; biz sadece Allah“ın Kudret fırçasını ve yaptığı eserlerini ve tasarrufunu görmekteyiz;O bizi görmekte ama biz zatını görememekteyiz. Mesela; bir aynaya bakıyoruz;sadece aynayı ve içindeki görüntüleri görüyoruz.Ama aynanın arkasındaki polisleri ve emniyet amirini göremiyoruz.İşte aynanın arkasınıda fark etmek; o aynaya mana-i harfi ile bakmak demektir. Mana-i ismi ile bakmak ise;sadece resmi görüp; resmin arkasındaki gizli kudret elini ve resmin sahibi olan ressamı fark edememek demektir. Sadece;Mirac hadisesinde Hz.Muhammed peygamber; Allah”ı; bizzat gözleri ile Nur olarak görmüş;ama sureti şöyledir dememiştir. Alıntı
  50. 1 point
    Cep Özel-Engelliler Uçuşlarda %40 Engelli İndirimi İnternet Erişim Paketlerinde engellilere %30 indirim DestekCELL-Engelliler