faruk_27

Üye
  • İçerik sayısı

    323
  • Katılım

  • Son ziyaret

Topluluk Puanı

0 Kendi Halinde

faruk_27 Hakkında

  • Derece
    Forum Sever
  • Doğum Günü 28-03-1978
  1. Kutlu Doğum ve Mevlid Kandili

    Hayatın gayesi, yaratılışın mânâsı silinmiş, yok olmuştu. Herşey mânâsız başıboşluk ve hüzün örtülerine bürünmüştü. Ruhlar birşey bekliyor, bir nurun zulmet perdesini yırtmasını içten içe hissediyordu. O vahşet devrinde kâinat ufkundan bir güneş doğdu. Bu güneş âhirzaman Peygamberi Hz. Muhammmed Aleyhissalâtü Vesselam idi. Tarihin seyrini, hayatın akışını değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü idi. İşte insanlığın akıl ve kalbinde düğümlenen "Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?" sorularını, düğümlerini çözüp kâinatın Sahibini ilân ve ispat edecek bir zatın teşrifi sadece insanların ruh ve kalbinde değil, diğer varlıklarda, hattâ cansız eşyada bile yansımasını bulacaktı. Doğudan batıya bütün âlemin nurlara büründüğü, İlâhi değişimin tecelli ettiği o gece neler oldu neler? Yahudi ileri gelenleri ve âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve müjdelerin açığa çıktığını gördüler. Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu müjdeyi verdiler. O gece Yahudi âlimleri semâya bakıp "Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed doğmuştur" dediler.(1) Bîr Yahudi İleri geleni Mekke'de Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda, - "Bu gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?" diye sordu. - "Bilmiyoruz" diye cevap verdiler. Yahudi, "Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum! "Bakın, ey Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin'in kudsiyetini inkâr etmiş olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var" dedi. Toplantıda bulunanlar Yahudinin sözünden hayrete düştüler ve dağıldılar. Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına anlattılar. "Bu gece Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'ın bir oğlu doğdu. Adını Muhammed koydular." haberini aldılar. Ertesi gün Yahudiye vardılar: "Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?" dediler. Yahudi "Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra mıdır?" dedi. Onlar, "Öncedir ve ismi Ahmed'dir" dediler. Yahudi, "Beni ona götürün" dedi. Yahudi ile beraber kalkıp Hz. Âmine'nin evine gittiler, içeri girdiler. Pegamberimizi Yahudinin yanına çıkardılar. Yahudi Peygamberimizin sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip ayıldığı sırada, "Ne oldu sana, yazıklar olsun" dediler. Yahudi, "Artık İsrailoğullarndan peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar peygamberleriyle kurtuluşa ereceklerdir. "Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük verilecektir" dedi.(2) Kâinatın Efendisini dünyaya getiren bahtiyar annenin henüz dünyaya gelmeden görüp gördükleri çok manalıydı.. Peygamber Efendimize hamileyken rüyasında, "Sen, insanların en hayırlısına ve bu ümmetin efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman 'Her hasetçinin şerrinden koruması için bir ve tek olana sığınırım' de, sonra ona Ahmed yahut Muhammed ismini ver." Yine kendisinden çıkan bir nurun aydınlığında bütün doğuyu ve batiyi, Şam ve Busra saray ve çarşılarını, hattâ Busra'daki develerin uzanan boyunlarını gördüğünü Abdülmüttalib'e anlatmıştı.(3) Aynı gece Hz. Âmine'nin yanında bulunan Osman ibn Âs'ın annesinin gördükleri de şöyle: "O gece evin içi nurla doldu, yıldızların sanki üzerimize dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördük." Evet bu ulvî anı dile getiren Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi bütün bu hakikatleri şu beytiyle şiirleştirmiştir: "Hem Muhammed gelmesi oldu yakin Çok alâmetler belürdi gelmedin" Rabiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi, yapılan hesaplamalara göre, Miladi takvime göre 20 Nisan'a denk gelen gece idi. Dünyayı şereflendiren iki Cihan Serverinin üzerini o günün bir âdeti olarak bir çanakla kapattılar. Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun üzerine bir çanak koymak ve gündüz olmadan ona bakmamak âdetti. Fakat bir de baktılar ki. Peygamber Efendimizin üzerine konulan çanak yarılarak ikiye ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını emiyordu.(5) Evet, bu işaret her türlü küfrün, zulmün, şirkin ve her türlü bâtıl inanç ve âdetlerin parçalanıp yok olması, imanın, nurun ve hidâyetin kâinatı aydınlatması için gönderilmiş bir Peygamber idi. Aynı gece Kabe'de tapılmakta olan cansız putların çoğunun başaşağı devrildiği görüldü. Aynı gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun parçalanıp yerlere düştüğü öğrenildi. Sava'da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği görüldü. Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen mecusi ateşinin sönüverdiği müşahede edildi. Bütün bunlar işaret ve alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta tapmayı kaldırıp, Fars saltanatını parçalayarak Allah'ın izni olmadan kutsal tanınan şeylerin kutsallığını ortadan kaldıracaktır.(6) İşte bu geceye Veladet-i Nebi gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz. Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir. Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin. Kaynaklar: (1)İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:60. (2)A.g.e, 1:162-163. (3)Taberî Tarihi, 2:125; İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:102. (4)A.g.e., 1:102. (5)İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:102. (6)Bediüzzaman, Mektûbat,s:161,162. Mehmet Paksu, Mübarek Gün ve Geceler, Nesil Yayınları
  2. MİRAÇ KANDİLİ Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur. Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur'ân'da şöyle anlatılır: �Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.� (İsra Suresi, 1) Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır: �O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O�nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O�nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.� (Necm Suresi, 7-18.) Miraç nasıl oldu? Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu. Bir rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğradı, orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi. Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine �Hoş geldin� dediler, tebrik ettiler. Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti. Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu. Süleyman Çelebi'nin dediği gibi �Aşikâre gördü Rabbü'l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti� İnşaallah... Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı., �Allah ümmetine neyi farz kıldı?� diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam �50 vakit namaz� buyurdu. Hz. Musa'nın, �Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin buna güç yetiremez� demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı. Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü, Mekke'ye döndü. Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı. Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler, �Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?� diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar, �Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?� diye Peygamberimize soru yönelttiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı: �Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana, �Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?� diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.� Bunun üzerine müşrikler: �Vallahi dos doğru tarif ettin� dediler, ama yine de iman etmediler. O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir, �Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur� diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir �Sıddîk, tereddütsüz inanan� ünvanını aldı. Peygamberimiz neden mirac�a çıktı? Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır. Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz'i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir. Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi mi'râcin bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür. Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı, başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi... Peygamberimiz, Allah ile nasıl görüşebilir? Soru: �Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne demektir?� Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır, fakat herşey O� na sonsuz şekilde uzaktır. Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir. Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım. Bu da mümkün değildir. Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır, ama herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam, Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır. Bir insan nasıl göklere çıkabilir? Soru: �Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı çıkabiliyor, bir uzay gemisi ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir insan birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip gelebilir?� Yerküremiz, yani Dünya bir yılda yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın Arşına çıkaramaz mı? Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı? Soru: "Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?" Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için, kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir. Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir. Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir. Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü'1-Me'vâ'nın gövdesi olan Sidretü'l-Müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir. Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor. Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi? Soru: "Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?" Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn'dır. Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir? Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir. Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün, diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir. İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak'a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir. Miraçın benzeri bir olay var mıdır? Soru: "Peygamberimizin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?" Miraçın çok örnekleri vardır: Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir. Bir bilim adamı, astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir. İman sahibi her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir çeşit Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir. Kalb gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor. Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa, Arştan yeryüzüne gidip geliyorlar. Cennette, Cennet ehli mü'minler, Cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar. Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın sultanı, bütün mü'minlerin imamı, bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Resul-i Ekrem Efendimizin bir anda Miraça çıkması, dönmesi, bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir. Miraçla gelen hediyeler Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü'min ruhlara manen şöyle diyordu: �Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.� Böylece mü'minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular. İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor. Mü'minler merak ediyorlar. �Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık� derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir. Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir. Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir. Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü'minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. �Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz� buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi. Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, �Sen paşa oldun� dense ne kadar sevinir. Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden, "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın rahmetine gireceksin" dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 31. Söz.) Miraç Gecesi Namazı Miraç gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam verilerek kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte Fatihadan sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı kılındıktan sonra, imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki rekat namaz bittiği zaman selamdan sonra yüz defa : �Sübhanallahi vel hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim� duası okunur. Ardından da yüz kere istiğfar yapılır. Miraç Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat namaz kılınır. Bu namazın;birinci rekatında Fatiha� dan sonra bir kere Felak suresi, ikinci rekattan sonra bir kere Nas suresi, üçüncü rekatta üç kere Kadr suresi, dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur. Kaynaklar: 1. Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, 31. Söz 2. Mübarek Aylar Günler ve Geceler 3. Üç Aylar İbadet Rehberi kaynak:sorularla islamiyet ekibi
  3. VAN (İHA) - Van Valisi Münir Karaloğlu, dünyadaki gelişmiş ve geri kalmış toplumlarda da engellilerin var olduğunu belirterek, Türkiye'de son 5 yılda bu konuda önemli mesafeler alındığını söyledi. Van Bedensel Engeliler Dernek Başkanı Abidin Kasapoğlu, Van İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği Başkanı Filiz Yörükoğlu bir grup engelli vatandaş ve aileleriyle Van Valisi Münir Karaloğlu'na 'hayırlı olsun' ziyaretinde bulundu. Vali Ali Paşa Toplantı Salonu'nda kabul ettiği misafirlerle tek tek tokalaşan Vali Karaloğlu, özellikle çocuklarla yakında ilgilendi. Karaloğlu, bedensel engellilerin sorunlarını dinledikten sonra yaptığı konuşmada, engellilerin sadece Türkiye'de değil dünyadaki gelişmiş ve gelişmemiş toplumlarda da var olduğunu bildirdi. Ancak son 5 yılda Türkiye'de özürlülerin sosyal yaşam ve eğitimleri konusunda çok önemli mesafeler alındığını kaydeden Karaloğlu "Artık toplumda özürlüyü görmemek bir özür haline geliyor. Bu da sevindiricidir. Toplum artık duyarlı hale geldi. Eğitim ve bakım desteği çok önemli. Artık insanlar evinde olan özürlüsünden utanır halde değiller. Çünkü toplum öyle bir dönemi geride bıraktı. Ama şuanda özürlü insanlar toplumun asıl unsurudur. Devletin engelli vatandaşların sosyalleşmesi ve eğitimi konusunda sağlamış olduğu imkanları çok iyi. Ancak bu imkanları da iyi kullanmamız gerekir. Devletin verdiği imkanı iyi kullanamazsak yarın biri gelir bu imkanlar kötüye kullanılıyor diye tamamen kaldırabilir. Onun için burada aileler ve sivil toplum olarak biraz daha hassas olmalıyız" dedi. Bedensel Engelliler Dernek Başkanı Abidin Kasapoğlu da, Van'da 5 binin üzerinde engelli olduğunu, devletin engellilere sağladığı imkanların çok iyi olduğunu söyledi. Kasapoğlu, 17 tane özel rehabilitasyon merkezi, 2 bin 500'ün üzerinde bakıcı parası alan ailenin, özür oranı yüksek olan ailelerin 3 ayda bir kişi başına 760 TL, özür oranı yüzde 40 ile 60 oranında olan aileler de 3 ayda bir 490 TL ödendiğini aktardı. Van İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği Başkanı Filiz Yörükoğlu ise yaptığı konuşmada; işitme engelli doğan bireylerin duyup konuşabileceği gerçeğini yaymak istediklerini anlattı. Bu çalışma ile ilgili olarak Van Valiliği ile bir proje yürüttüklerini ifade eden Yörükoğlu "Valiliğin sağladığı otobüslerle İstanbul'da özel bir firmanın sponsorluğunda cihaz dağıtımına katıldık. 200 kişiye yakın işitme engelli çocuklarımıza cihaz aldırdık. Bu konuda da sonuç aldık. Çocuklarımız şimdi duyup konuşabiliyorlar. Bize bu imkanı sağlayan yetkililere teşekkür ediyoruz" dedi. Kabul sonrası Van İşitme Engeliler ile Aileleri Dernek Başkanı Filiz Yörükoğlu, Vali Karaloğlu'na derneğin çıkarmış olduğu tanıtım dergisini takdim etti.
  4. BİTLİS (İHA) - Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz, engellilerin sportif faaliyetlere katılmaları için spor tesisi yaptıklarını kaydetti. İl Özel İdaresi tarafından onarıma alınan eski Topraksu binasında Belediye Başkanı Fehmi Alaydın ile birlikte incelemelerde bulunan Vali Nurettin Yılmaz, buranın, onarım çalışmalarından sonra engelliler tarafından spor tesisi olarak kullanılacağını söyledi. Vali Yılmaz, engellilerin artık evlerinde kapalı kalmayacaklarını belirterek, "Tesis faaliyete girdiği zaman engelliler sportif faaliyetlere başlayacaklar. Bitlis Bedensel Engelliler Derneği bu binada faaliyetlerini devam ediyordu. Fakat binaları eski durumda olduğu için onarılması gerekiyor. Binanın onarımını, İl Özel İdaresi kaynağından yapacağız. Bakım ve onarımı yaptıktan sonra, binayı Bitlis Gençlik Spor İl Müdürlüğü'ne devredeceğiz. İl müdürlüğümüz, özürlülerinin spor aktivitelerine katılması için, burayı bir spor tesisine dönüştürecek. Özürlülerimiz boş zamanlarını burada spor yaparak değerlendirecekler" dedi. Binanın onarımı için 75 bin TL kaynak ayrıldığını söyleyen Vali Yılmaz, "Bitlis'teki engelliler için kolayca spor yapabilecekleri spor tesisin onarımını bir ay içinde tamamlamayı planlıyoruz. Böylece Bitlis'te yaşayan engellilerin, kısa süre içinde sportif aktivitelere katılacaklarıdır" şeklinde konuştu.
  5. Aliağa Belediyesi Şirketi bünyesinde hizmet veren Özel Aliağa Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’nde eğitim gören fiziksel engelli vatandaşlar ücretsiz spor imkanına kavuştu. Aliağasor Kulübü yöneticilerinden Ertan Çaplık kendisine ait spor salonunun kapılarını rehabilitasyon merkezinde eğitim gören engelli vatandaşlara açtı. Aliağa Belediyesi Şirketi bünyesinde hizmet veren Özel Aliağa Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’nde eğitim gören fiziksel engelli vatandaşlar ücretsiz spor imkanına kavuştu. Aliağasor Kulübü yöneticilerinden Ertan Çaplık kendisine ait spor salonunun kapılarını rehabilitasyon merkezinde eğitim gören engelli vatandaşlara açtı. Rehabilitasyon Merkezinde eğitim gören bedensel engelli vatandaşlar istedikleri zaman spor salonundan faydalanabilecekler. AMACIMIZ FİZİKSEL GELİŞİME YARDIMCI OLMAK Aliağaspor kulübü yöneticilerinden Ertan Çaplık amacımız ‘’Engelli vatandaşlarımızın rehabilitasyon merkezinde aldıkları eğitimleri desteklemek, spor yaptırarak fiziksel gelişimlerine katkı yapmak için böylesi bir uygulama başlattık. Rehabilitasyon merkezinden gelen fiziksel engelli vatandaşlarımız buradaki antrenörlerimiz eşliğinde istedikleri zaman kendileri için uygun olan sporu yapabiliyor. Ayrıca Ege Üniversitesi Ortopedi ve Travmotolaji Ana Bilim Dalı Başkanı Erhan Çoşkunol ve ekibi salonumuzda öğrencilere toplu terapi ve toplu seans uygulaması yapacak’’ dedi. BAŞKAN OĞUZ ZİYARET ETTİ Aliağa Belediyesi Özel Aliağa Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’ni ziyaret eden Belediye Başkanı Ömer Turgut Oğuz da rehabilitasyon merkezindeki çalışmalar hakkında bilgi aldı ve engelli vatandaşların spor salonundaki çalışmaları izledi. Aliağa Belediye Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı ve Belediye Meclis Üyesi Hüseyin Ekren’in de yer aldığı ziyarette Başkan Oğuz “ Engelli vatandaşlarımızın yaşamsal alandaki engellerini kaldırmak için gayret etmenin yanı sıra günlük yaşamda daha aktif ve etkin olması için üzerimize düşen sorumluluğun bilinci içerisindeyiz. Başlattığımız bu uygulamanın fiziksel engelli vatandaşlarımıza fayda sağlayacağını düşünüyorum’’ dedi. TOPLAM 83 KİŞİ EĞİTİM ALIYOR 2 Fizyoterapist, 2 Zihinsel engelliler sınıf öğretmeni, 1 Sosyolog ve 1 Psikolog eğitimcinin görev yaptığı, 15’i aday toplam 83 kişinin eğitim aldığı Aliağa Belediyesi Özel Aliağa Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’nde bedensel ve zihinsel engelliler ile Down sendromu ve Otistik çocuklara eğitimi veriliyor.kaynak:aliağaekspres
  6. Burdur Özürlüler Derneği’ne bağlı Mübeccel Sayılı Özel Rehabilitasyon Merkezi öğrencileri, aileleri, yönetim kurulu üyeleri ve protokol, Kent Ormanı’nda düzenlenen piknikte biraraya geldi. Burdur Özürlüler Derneği’ne bağlı Mübeccel Sayılı Özel Rehabilitasyon Merkezi öğrencileri, aileleri, yönetim kurulu üyeleri ve protokol, Kent Ormanı’nda düzenlenen piknikte biraraya geldi. 50’ye yakın öğrencinin ve ailelerinin katıldığı piknikte, Burdur Valisi İbrahim Özçimen, Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya, Muş İli Özürlüler Derneği Başkanı Bedri Korkmaz Burdur Özürlüler Derneği Yönetim Kurulu üyeleri ve merkezin öğretmenleri katıldılar. Daha önce Muş’ta görev yapan Burdur Valisi İbrahim Özçimen’in, Muş’ta özürlüler için unutulmaz hizmetler ve projeler ürettiğini belirten Muş Özürlüler Derneği Başkanı Bedri Korkmaz, Burdur’da özürlüler adına yapılan güzel çalışmaları görmekten mutlu olduğunu belirtti. Burdur Valisi İbrahim Özçimen ise özürlüler için böyle etkinliklerin süreklilik kazandırılması, onların desteklenmesi ve bu tür etkinliklerle rehabilite edilmelerine katkı sağlanması gerektiğini belirtti. Vali Özçimen, yeni projelerle Burdur’daki özürlülerin sıkıntılarına sorunlarına çözüm bulmaya devam edeceklerini de sözlerine ekledi. İHA
  7. Hollanda Dışişleri Bakanlığı Matra Programı kapsamında yürütülen ve Denizli Belediyesi'nin yerel koordinatörlüğünü üstlendiği Engelliler Çalışıyor Projesi'nde, engelliler işbaşı yapması için sınava alındı. Denizli Belediyesi, Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü, İŞKUR, Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Denizli Ticaret Odası (DTO), Milli Eğitim Müdürlüğü ve engelli dernekleri birlikteliğiyle engellilerin kişisel becerilerini geliştirmesi amacıyla 3 ay süren dikiş makinesi kullanım kursuna katılan engelliler sınava girdi. Sınavda başarılı olan engelli kursiyerler İŞKUR garantisiyle işe yerleştirilecek. Halk Eğitim Merkezi Dikiş Atölyesi'ndeki dikiş makinesi kullanım kursu sonunda, Çıraklık Eğitim Merkezi'nde eğitmen öğretmenler gözetiminde sınav yapıldı. Sınavda, fiziksel engeli kursiyerler, başarılı olabilmek için ter döktü. Kursta teorik ve pratik eğitimlerinin ne kadarının öğrenildiği tespit edilecek. Böylece dikiş nakış konusunda başarı kaydeden kursiyerler İŞKUR aracılığıyla iş başı yapacak. Denizli Belediye Başkan Vekili Osman Zolan projeyle engelli vatandaşları hayatın dışına itmek yerine hepsinin yapabileceği en güzel işleri ortaya çıkarmaya çalıştıklarını söyledi. Zolan, "Engelliler uzmanlık alanında verebileceği işletme için en fazla faydayı sağlayacağı testler yapıldı ve devam ediyor. Bu çalışma sonunda inşallah iş sahibi olacaklar." dedi. Engelliler Çalışıyor Projesi'nde, tüm kurslara 180 fiziksel engellinin eğitim görmesi hedefleniyor. Bunlardan en az 60'nın işe yerleştirilmesi planlanıyor. (CİHAN)
  8. DENİZLİ'de özel bir bakım merkezinde kalan zihinsel engelli çocuğa cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla gözaltına alınan hizmetli 34 yaşındaki M.K. tutuklandı. Olay, önceki gün Şevkat Özürlü Bakım Merkezi'nde meydana geldi. Bakım merkezinde hizmetli olarak çalışan M.K.'nın, zihinsel engelli 15 yaşındaki B.K.'ya cinsel tacizde bulunduğu belirlendi. Bunun üzerine bakım merkezinin yönetimi, hizmetli M.K. hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Olayın ortaya çıkması üzerine bakım merkezinde çalışan M.K., kaçtı. Savcılığın talimatı üzerine jandarma, M.K.'yı bir yakının evinde yakalayıp, gözaltına aldı. Dün adliyeye sevk edilen M.K., tutuklandı. Bakım Merkezi sahibi Dr. Serhat Duruhan, olayın ortaya çıkması üzerine M.K.'nın kaçtığını belirterek, “Engelli, çocuklarımızın bir tek saç teline dahi dokundurtmam. Ortada bazı iddialar vardı. Biz de bunları araştırdık. Emin olunca da M.K.'yı yönetim olarak savcılığa şikayet ettik” dedi.hürriyet
  9. Adana'da engelli çocuk doğurduğu için eşinin ayrıldığı, 3'ü engelli 4 çocuk annesi Selma Tecimen'in başvurduğu Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü evde bakım parası ödenmesi için gerekli çalışmaları başlattı. Seyhan Kaymakamlığı ise engelli çocukları için Tecimen'e 3 ayda bir ödeme yapacak. Alınan bilgiye göre, Merkez Seyhan ilçesi Yeşilyuva Mahallesi 36006 sokak 4 numaralı evin ikinci katında camların kırılması üzerine yardım istendiğini haber alan polis ekipleri, olay yerine gitmiş kapıyı çilingire açtırmıştı. Polis, içeride kapalı halde tutulan çocukların, anneleri Selma Tecimen çalışmaya gittiği için zorunlu kapalı tuttuğunu belirlemişti. Selma Tecimen, eşinden ayrıldığını ve haftalık 130 liraya çalışarak zihinsel engelli Fulya (20), Sinem (15) ve Sezgi Tecimen'e (12) bakmak zorunda olduğunu ifade etti. Eşinin, engelli çocuk doğurduğu için kendisinden ayrıldığın dile getiren Tecimen, oğlu Yusuf'un ise iş aramak için Antalya'ya gittiğini kaydetti. Bu arada, Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü yetkilileri, kendilerine başvuran Selma Tecimen'in her bir çocuğu için evde bakım parası alacağını bildirdi. Yetkililer, bu ücretin her bir engelli çocuk için 480 lirayı bulduğunu kaydetti. Sakatlar Derneği Adana Şube Başkanı Halis Kassap ise engelli çocuklara, Kaymakamlığa başvuru halinde "maaş" bağlanmasının zorunlu olduğunu bildirdi. Kassap, engelli çocuğun durumunu anlatan dilekçe ile Mal Müdürlüğü'ne başvurulması gerektiğini, başvuru tarihinden itibaren ise devletin engellilere 3 ayda bir 830 lirayı bulan ödeme yaptığını anlattı. (CİHAN)
  10. Engelliler İçin Kafe...

    var PartnerId = 7349; //www.hurriyet.com.tr var AdContainerIds ='divAdnetKeyword'; ENGELLİ Aileleri Eğitim-Kültür ve Dayanışma Derneği (ENAD), engellilerle, engelli olmayanların birlikte çalışacakları bir kafe açtı. Kızılay Ziya Gökalp Caddesi’ndeki kafenin açılışına Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanı Abdullah Güven, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Yalçın Topçu, Engelliler Konfederasyonu Başkanı Turhan İçli, Uluslararası Engelliler Vakfı Başkanı İsmet Türker katıldı. Güven, burada yaptığı konuşmada, bedende bulunan eksikliğin toplumsal yaşamda var olmak için engel olmadığını belirterek, tek engelin toplum tarafından verilmesi gereken gecikmiş destek olduğunu vurguladı. Açılan kafenin toplumsal bilincin oluşmasında taşıdığı öneme değinen Güven, "Bu kafeyle engelliler ’biz üretebiliriz, imkan verildiğinde her şeyi yapabiliriz’i gösterecek. Güler yüzlü hizmet istiyorsanız bu kafeye gelin ve toplumsal yaşamı hep birlikte paylaşalım" diye konuştu. ENAD Yönetim Kurulu Başkanı Salih Sezgin, kafede, engelli ve engelli olmayanların bir arada çalışarak, dayanışmayı ve örgütlenmeyi ortaya koyacaklarını ifade etti. Engelli ailelerin eğitim ve sağlık gibi birçok konuda sıkıntı yaşadıklarını anımsatan Sezgin, toplumda engellilik bilinci oluşturarak, bu sıkıntıların aşılması gerektiğini vurguladı. Kafeden elde edilecek gelirin, ENAD’ca yürütülen Yaşam Merkezi Projesi’ne aktarılacağı bildirildi.hürriyet
  11. Mega Giga Püsür...

    Kendini olduğundan daha fazla göstermek, eskiden ayıptı... Olduğuyla böbürlenmek bile ayıptı. Alçakgönüllülük erdemdi. Ama bu, "kapitalizm öncesi Türkiyesi'nin" erdemiydi. Bizi de bununla yetiştirdiler. Bu yüzden, görgüsüzlüğün ve şımarıklığın mubah olduğu, bütün değerler sistemi çökmüş ve yerine sağlıklı bir yenisi konulamamış yeni Türkiye'de "enayi" durumuna düştük. Bize öyle öğrettiler, örneğin onun için de bir tek gün bile "şurada şu saatte kitaplarımı imzalayacağım, hepinizi beklerim" yazmak terbiyesizliğini yapmadım. Kitabımın yayınlandığını bile duyurmadım. Çünkü reklam yapmak benim görevim değildi, hele kendi reklamımı... Olağanüstü bir "allak bullak olma" sürecini yaşayan Türkiye'de şimdi bir "upgrade" modası var. Türkçe-İngilizce kırması "piç bir dille" konuşmak da erdem sayıldığından, öyle yazdım. Kapıcılar "apartman görevlisi" oldular, bekçiler "güvenlikçi", hizmetçi "temizlik yardımcısı", banka memuru "bankacı"... Sağırlar işitme özürlü oldular, dilsizler konuşma özürlü, keller de tarama özürlü... Bu "kibarlık" sanılıyor ve eski tanımlar kullanılınca hakaret gibi algılanıyor. Örneğin "karı" demek yasak, "eş" diyeceksin... "Bizim Ahmet'in karısı" dersen kaba adamsın. Feministler de bozulurlar, "erkek şovenisti domuz" olursun. Lakin bu gidişat, dünya kapitalizminin "insanları pohpohlayarak sömürme" anlayışına da uygun. Üç kuruş ücrete köle gibi çalıştırılan gariban memure, "bankacıymışım meğer" diye sevindiriliyor. Spor sayfalarını, daha doğrusu futbol sayfalarını pek izlemediğim için unutmuşum, geçen akşam Galatasaray'ın yedek kadrosunun tel tel döküldüğü Tobol Kostanay maçını seyrederken hatırladım: Bildiğimiz UEFA Kupası, bundan böyle "Avrupa Ligi"... Daha önceleri de "fuar şehirleri kupasıydı"... Avrupa'nın ikinci sınıf takımlarının katıldığı ikinci küme maçları bunlar, ama halklar "bu da önemli bir kupadır" diye kandırılıyorlar. Nitekim birinci küme maçları da eskiden "şampiyon kulüpler kupası" olarak anılırdı, sonra "Şampiyonlar Ligi" oldu. Hiç geri kalır mıyız, aynı saçmalığı biz de benimsedik. Bildiğimiz birinci lig, "süper lig" oluverdi. Bildiğimiz ikinci küme de, birinci lig! Üstelik bunlar, parayı bastıranın adıyla anılıyorlar. İkinci kümede oynayan gariban, "meğer ben birinci lig oyuncusu olmuşum" diye sevinecek. "Ekmeğimi de falanca banka veriyormuş"... Eee, kötü oynayan takıma nasıl "aleyhte tezahürat" yapacaksınız peki? Eskiden "kümeye, kümeye" diye bağırırdınız, şimdi "birinci lige, birinci lige" diye mi tempo tutacaksınız? Şarkıcılar için de geçerli değil midir bu "upgrade" çılgınlığı? "Mega, giga, ultra" falan derken Eski Yunanca'da da Latince'de de kelime tükendi... Yok yok, züppelere tüyo vereyim: Daha sırada "tera, peta, exa, zeta, yota" var... Ama "Peta star Ajda" pek ağıza hoş gelen bir tanım değil. Peki, "sanat güneşinden" daha iyi söyleyen birisi çıkarsa "sanat nötron yıldızı" ya da "sanat kızıl cücesi" mi olacaktır? Ama bunun için Türk San'at Musikisi sevenlerin fizik de bilmeleri şarttır. Güzellik kraliçeleri de "Miss World" olmaktan "Miss Universe" olmaya terfi ettiler... Demek ki Jupiter gezegeninde de, Andromeda galaksisinde de ondan daha güzel kız yokmuş! Öyle mi, nereden biliyorsunuz, gittiniz de mi gördünüz? Tövbe tövbe, dilimize çevirip "Bayan Evren" deyince de bambaşka bir şey akla geliyor... http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ardic/200...mega_giga_pusur
  12. Düşündümki

    düşündümki siteye zarar veriyorum bilmeyerek
  13. Engelli Düşünüyor Bu Araç Gidiyor...

    fay be helal olsun bu adamlar yapar mı yaparlar helal olsun :mellow: paylaşımın içiin teşekkürler sumeye
  14. Güneşi Yoğurtla Sıvamayın Yanar

    ellerine sağlık sumeye paylaşımın için teşekkürler
  15. Azmetti, Ağzıyla Masa Tenisi Oynadı

    azmin bir zaferi daha.paylaşım için teşekkürler ayşe abla