k@lpsizim_85

Üye
  • İçerik sayısı

    4.342
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Days Won

    17

k@lpsizim_85 kullanıcısının paylaşımları

  1. Wesley Snipes

    Çok severim ben Snipes'i bizlerle bilgilerini paylaştın için tşkler Seyhan...
  2. 10 Yılımı Sgk Çaldı (İş Kazası Geçirenlerin Dikkatine)

    Aramıza hoş geldiniz .. Paylaştınız bilgiler için çok tşkler... Bu sadece sistemsiz bir ülkenin sistemsizce çalışmasından oluyor. Bunu emekli olurken söyleseler emekli değil iş görememezlik parası denilse, ne kişilerin zamanları boşa gidecek nede mağdur olacaklar...
  3. 45 Liralık Su Faturası Hapise Attırdı...

    Artık Devlet o kadar küçük şeylere kalmışkı.. İlerimizi düşünemiyorum ben...
  4. Kök Hücre Seminerinden Ayrıntılar

    Çok sağol bilgiler için ahmet.. Bende asia a yım t2-t3 t5 kadarda hasar var ama kesin olan t2-t3 hiç bir tedavi görmeden wolkırda yürümeye başladım... Benim için artık yürümek yada yürümemek önemli değil ben hayatımı yoluma koymusum bundan sonra olsada olmasada çok fark etmez sarsılmamda. Ama Zamanında bu tarz şeyleri çok iii arastırdımı için ben çok umutlu değilim.. olcak ama ne Zaman 10 sene sonra yada daha uzun ha bugun ha yarın olcak diye beklersek asıl umutsuzluk o olur.. Hiç birşey yapmayız zamanda akıp gider... Benim aklıma takılan bu kadar çok çalışmalar var neden kesin konusamıyor hiç biri.... omurilik o kadar ilginç birşeyki sinirler kendini yenileme ihtimali var ama ne zaman ne şekilde belli değil.. Bana göre suanki tedavi bu sürecin daha te olması için yapılan tedavi... Şafak hocanın bir sminerien katılmıstım ben.. O zamnlarda çinde bir omurilik felçlisi kök hücreyle yürümüştü.. Safak hoca şöle demişti.. İnanmayın umutlanmayın.. bu tarz şeylere.. Var olcak ama zamanı var sizden sonra gelenler belki faydalanır.. Hem olsada hemen yapmazlar bütün omurilik felçlileri ayaga kalksa medikaslciler ne iş yapcak bu tarz dernekler ne iş yapcak demişti... Umudumu yitirmiş değilim... ama umudumu bekleyen biride değilim... Ben bardağın dolu yerlerine farklı yerlerden bakıyorum.. İnş biran önce tedavi çıkarda o kadar umutlanan arkadaşalrımızın umutları boşa çıkmaz...
  5. Kök Hücre Seminerinden Ayrıntılar

    Aslında halen dewam ediyor , basın ve baska kurumlar vs biz engellilere bu şekilde yansıtılmıyor.. neyse hayırlısı deyip beklicez benim çok umudum yok sahsen benim için şöle 50 yada 100 hastayı ayaga kaldırcaklarda anca... Ahmet yaslarını sevıyelerını hatırladıklarını yazarmısın...
  6. Kök Hücre Seminerinden Ayrıntılar

    Bilgiler için sağol Ahmet İnş güel haberler alırız... Ama benim aklıma takılan çok soru işaretleri var... benım bildiğim kadarıyla bir omurilik felçlısı ilk 6 ayda gereken iyileşmeyi gösteriyor zaten bu dönemde tedavi önemli bunların yaptığı sadece bu dönemdeki tedaviyi daha çok güçlendirim müdahale etme eee o omurilik kabuk bağladıktan sonra ne olcak ... neden kökden çözüm yok. Taiwanda böyle bir doktor var peki hiç senelerce felçli olan bi hastayi tedavi etmişmi... Buna bener çok soru işaretleri var beynimde böyle bir tedavi varsa neden avrupa bunu kullanmıyor. neden halen Omurilik felçlisi bi hastanın tamamen iğleşti haberi alamdık... Ahmet bu tedavi olan kişilerin seviyesi, yaşı vs bunlardan bahsettimi aklında varsa bunlarıda paylaşabilirmiisin...
  7. Hepinize çok çok teşekkür ederim… Allah hepimizi en kısa zamanda iyileştirsin…. Gülücükleride yüzümüzden eksik etmesin...
  8. Çok geçmiş olsun belki artık bu laf çok bayat geliyor bizim gibilere… Her zaman derim aldığımız bir nefese şükretmeliyiz. Nefes alıyorsak sorun yok zorluklarlada olsa 1 sn bile güldümüz an oluyorki işte o an bütün dertlerimizi unutuyoruz.Yüüznden ve hayatından hiç gülücükler eksik olmasın bundan sonra yaşadıklarımızda biizim birer kefaretimizdir..
  9. 4 Tehlikeli Arkadaş Modeli

    Hakan abime katılıyorum...
  10. Yasin Suresinin Okunuşu

    Yasin Suresi 7 veya 21 defa okunmalıdır. Bütün güçlüklerin hallinde Allah’ın yardımı kuvvetle umulur. YASİN SURESİNİN OKUNUŞU Bismillâhirrahmânirrahîm (1) Yâsîn (2) vel kur’ânil hakîm(hakîmi) (3) inneke le minel murselîn(murselîne) (4) alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) (5) tenzîlel azîzir rahîm(rahîmi) (6) li tunzire kavmen mâ unzire âbâuhum fe hum gâfilûn(gâfilûne) (7) lekad hakkal kavlu alâ ekserihim fe hum lâ yu’minûn(yu’minûne) (8) innâ cealnâ fî a’nâkıhim aglâlen fe hiye ilel ezkâni fe hum mukmehûn(mukmehûne) (9) ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden, fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûn(yubsırûne) (10) ve sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne) (11) innemâ tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bil gayb(gaybi), fe beşşirhu bi magfiretin ve ecrin kerîm(kerîmin) (12) innâ nahnu nuhyil mevtâ ve nektubu mâ kaddemû ve âsârehum ve kulle şey’in ahsaynâhu fî imâmin mubîn(mubînin) (13) vadrıb lehum meselen ashâbel karyeh(karyeti), iz câehel murselûn (murselûne) (14) iz erselnâ ileyhimusneyni fe kezzebûhumâ fe azzeznâ bi sâlisin fe kâlû innâ ileykum murselûn(murselûne) (15) kâlû mâ entum illâ beşerun mislunâ ve mâ enzeler rahmânu min şey’in in entum illâ tekzibûn(tekzibûne) (16) kâlû rabbunâ ya’lemu innâ ileykum le murselûn(murselûne) (17) ve mâ aleynâ illel belâgul mubîn(mubînu) (18) kâlû innâ tetayyernâ bikum, le in lem tentehû le nercumennekum ve le yemessennekum minnâ azâbun elîm(elîmun) (19) kâlû tâirikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun musrifûn(musrifûne) (20) ve câe min aksal medîneti raculun yes’â kâle yâ kavmittebiûl murselîn(murselîne) (21) ittebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn(muhtedûne) (22) ve mâ liye lâ a’budullezî fataranî ve ileyhi turceûn(turceûne) (23) e ettehızu min dûnihî âliheten in yuridnir rahmânu bi durrin lâ tugni annî şefâatuhum şey’en ve lâ yunkızûn(yunkızûni) (24) innî izen le fî dalâlin mubîn(mubînin) (25) innî âmentu bi rabbikum fesmeûn(fesmeûni) (26) kîledhulil cenneh(cennete), kâle yâ leyte kavmî ya’lemûn (ya’lemûne) (27) bimâ gafere lî rabbî ve cealenî minel mukremîn(mukremîne) (28) ve mâ enzelnâ alâ kavmihî min ba’dihî min cundin mines semâi ve mâ kunnâ munzilîn(munzilîne) (29) in kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum hâmidûn(hâmidûne) (30) yâ hasreten alel ıbâd (ıbâdi), mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne) (31) e lem yerev kem ehleknâ kablehum minel kurûni ennehum ileyhim lâ yerciûn(yerciûne) (32) ve in kullun lemmâ cemîun ledeynâ muhdarûn(muhdarûne) (33) ve âyetun lehumul ardul meyteh(meytetu), ahyeynâhâ ve ahrecnâ minhâ habben fe minhu ye’kulûn(ye’kulûne) (34) ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîlin ve a’nâbin ve feccernâ fîhâ minel uyûn(uyûni) (35) li ye’kulû min semerihî ve mâ âmilethu eydîhim, e fe lâ yeşkurûn (yeşkurûne) (36) subhânellezî halakal ezvâce kullehâ mimmâ tunbitul ardu ve min enfusihim ve mimmâ lâ ya’lemûn(ya’lemûne) (37) ve âyetun lehumul leyl(leylu), neslehu minhun nehâre fe izâ hum muzlimûn(muzlimûne) (38) veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîm(alîmi) (39) vel kamere kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm (kadîmi) (40) leş şemsu yenbagî lehâ en tudrikel kamere ve lel leylu sâbikun nehâr (nehâri), ve kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne) (41) ve âyetun lehum ennâ hamelnâ zurriyetehum fîl fulkil meşhûn(meşhûni) (42) ve halaknâ lehum min mislihî mâ yerkebûn(yerkebûne) (43) ve in neşe’ nugrıkhum fe lâ sarîha lehum ve lâ hum yunkazûn(yunkazûne) (44) illâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hîn(hînin) (45) ve izâ kîle lehumuttekû mâ beyne eydîkum ve mâ halfekum leallekum turhamûn (turhamûne) (46) ve mâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’ridîn (mu’ridîne) (47) ve izâ kîle lehum enfikû mimmâ rezakakumullâhu kâlellezîne keferû lillezîne âmenû e nut’imu men lev yeşâullâhu at’ameh(at’amehu), in entum illâ fî dalâlin mubîn(mubînin) (48) ve yekûlûne metâ hâzel va’du in kuntum sâdikîn(sâdikîne) (49) mâ yenzurûne illâ sayhaten vâhıdeten te’huzuhum ve hum yahıssımûn(yahıssımûne) (50) fe lâ yestetîûne tavsiyeten ve lâ ilâ ehlihim yerciûn (yerciûne) (51) ve nufiha fîs sûri fe izâ hum minel ecdâsi ilâ rabbihim yensilûn(yensilûne) (52) kâlû yâ veylenâ men beasenâ min merkadinâ, hâzâ mâ vaader rahmânu ve sadakal murselûn(murselûne) (53) in kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum cemîun ledeynâ muhdarûn(muhdarûne) (54) fel yevme lâ tuzlemu nefsun şey’en ve lâ tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne) (55) inne ashâbel cennetil yevme fî şugulin fâkihûn(fâkihûne) (56) hum ve ezvâcuhum fî zılâlin alel erâiki muttekiûn (muttekiûne) (57) lehum fîhâ fâkihetun ve lehum mâ yeddeûn(yeddeûne) (58) selâmun kavlen min rabbin rahîm(rahîmin) (59) vemtâzûl yevme eyyuhel mucrimûn (mucrimûne) (60) e lem a’hed ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubînun) (61) ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun) (62) ve lekad edalle minkum cibillen kesîrâ(kesîran), e fe lem tekûnû ta’kılûn (ta’kılûne) (63) hâzihî cehennemulletî kuntum tûadûn(tûadûne) (64) ıslevhel yevme bimâ kuntum tekfurûn(tekfurûne) (65) el yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne) (66) ve lev neşâu le tamesnâ alâ a’yunihim festebekûs sırâta fe ennâ yubsırûn(yubsırûne) (67) ve lev neşâu le mesahnâhum alâ mekânetihim fe mâstetâû mudiyyen ve lâ yerciûn(yerciûne) (68) ve men nuammirhu nunekkishu fîl halk (halkı), e fe lâ ya’kılûn(ya’kılûne) (69) ve mâ allemnâhuş şi’re ve mâ yenbagî leh(lehu), in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubîn(mubînun) (70) li yunzire men kâne hayyen ve yehıkkal kavlu alel kâfirîn(kâfirîne) (71) e ve lem yerev ennâ halaknâ lehum mimmâ amilet eydînâ en’âmen fe hum lehâ mâlikûn(mâlikûne) (72) ve zellelnâhâ lehum fe minhâ rakûbuhum ve minhâ ye’kulûn(ye’kulûne) (73) ve lehum fîhâ menâfiu ve meşârib(meşâribu), e fe lâ yeşkurûn (yeşkurûne) (74) vettehazû min dûnillâhi âliheten leallehum yunsarûn(yunsarûne) (75) lâ yestetîûne nasrahum ve hum lehum cundun muhdarûn(muhdarûne) (76) fe lâ yahzunke kavluhum, innâ na’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn(yu’linûne) (77) e ve lem yerel insânu ennâ halaknâhu min nutfetin fe izâ huve hasîmun mubîn(mubînun) (78) ve darabe lenâ meselen ve nesiye halkah(halkahu), kâle men yuhyil izâme ve hiye remîm(remîmun) (79) kul yuhyîhellezî enşeehâ evvele merreh(merretin), ve huve bi kulli halkın alîm(alîmun) (80) ellezî ceale lekum mineş şeceril ahdari nâren fe izâ entum minhu tûkıdûn(tûkıdûne) (81) e ve leysellezî halakas semâvâti vel arda bi kâdirin alâ en yahluka mislehum, belâ ve huvel hallâkul alîm(alîmu) (82) innemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu) (83) fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn(turceûne). YASİN SURESİNİN AÇIKLAMASI (1) Yasin. (2) Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi) Kur’ân’a andolsun. (3) Muhakkak ki sen, gerçekten gönderilen resûllerdensin. (4) Sıratı Mustakîm üzerinde(sin). (5) Azîz ve Rahîm olan Allah tarafından indirilmiştir. (6) Babaları uyarılmamış bir kavmi, uyarman içindir. Çünkü onlar gâfillerdir. (7) Andolsun ki (Allah’ın) söz (ü) onların çoğunun üzerine hak oldu. Artık onlar âmenû olmazlar (Allah’a ulaşmayı dilemezler). (8) Muhakkak ki Biz, onların boyunlarına, çenelerine kadar halkalar (zincirler) kıldık (geçirdik). Bu sebeple onlar, başları yukarı kaldırılmış olanlardır. (9) Ve onların önlerine ve arkalarına set kılarak (çekerek) böylece onları perdeledik. Artık onlar göremezler. (10) Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için eşittir. Onlar âmenû olmazlar (Allah’a ulaşmayı dilemezler). (11) Sen sadece zikre tâbî olanı ve gaybte Rahmân’a huşû duyanı uyarırsın. Öyleyse onu mağfiret ile (günahların sevaba çevrilmesiyle) ve “kerim ecir” ile müjdele. (12) Muhakkak ki Biz, ölüleri diriltiriz. Ve takdim ettiklerini ve onların eserlerini yazarız. Ve herşeyi İmam-ı Mübin’de (apaçık bir rehberde) saydık (tespit ettik). (13) Onlara, o şehrin halkını misal ver. Onlara resûller gelmişti. (14) Onlara iki (resûl) göndermiştik. Fakat ikisini de tekzip ettiler (yalanladılar). Bunun üzerine (onları) üçüncü (resûl) ile azîz kıldık (destekledik). O zaman onlar: “Muhakkak ki biz, size gönderilmiş resûlleriz.” dediler. (15) Dediler ki: “Siz, bizim gibi beşerden başka bir şey değilsiniz. Ve Rahmân bir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.” (16) (Resûller) dediler ki: “Bizim, gerçekten size gönderilmiş resûller olduğumuzu Rabbimiz biliyor.” (17) Ve bizim üzerimizde açıkça tebliğden (bildirmekten) başka bir şey (sorumluluk) yoktur. (18) “Muhakkak ki biz sizinle uğursuzluğa uğradık. Eğer siz gerçekten vazgeçmezseniz (son vermezseniz), sizi mutlaka taşlayacağız. Ve mutlaka bizden size elîm bir azap dokunacak.” dediler. (19) “Uğursuzluğunuz sizinle beraberdir (kendinizdendir). Size zikir hatırlatılınca mı (uğursuzluğa uğruyorsunuz)? Hayır, siz müsrif (haddi aşan) bir kavimsiniz.” dediler. (20) Ve şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi. “Ey kavmim, (size) gönderilmiş olan resûllere tâbî olun!” dedi. (21) (Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tâbî olun. Ve onlar, hidayete ermiş olanlardır. (22) Ve ben, niçin beni Yaratan’a kul olmayayım ki; siz, O’na döndürüleceksiniz. (23) Ben, O’ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer Rahmân bana bir zarar dilerse, onların şefaati bana bir (şey) fayda vermez (sağlamaz). Ve onlar beni kurtaramazlar. (24) Eğer öyle olsaydı (putlara tapsaydım) muhakkak ki ben, mutlaka apaçık dalâlette olurdum. (25) Muhakkak ki ben, sizin Rabbinize îmân ettim. Öyleyse beni işitin. (26) (Ona), “Cennete gir!” denildi. “Keşke kavmim bilseydi.” dedi. (27) Bu sebeple, Rabbimin bana mağfiret ettiğini ve ikram edilenlerden kıldığını (bilselerdi). (28) Onun arkasından, onun kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indiriciler de olmadık. (29) (Onların cezası) sadece bir sayha (şiddetli ses dalgası) oldu. O zaman onlar sönenler oldular. (30) O kullara yazıklar olsun! Onlara hiçbir resûl gelmedi ki, onunla alay etmiş olmasınlar (hepsiyle alay ettiler). (31) Ondan önceki nice nesillerden (kimleri) helâk ettiğimizi, onların (helâk edilenlerin) kendilerine dönmediklerini görmediler mi? (32) Ve ancak herkes toplandığı zaman (onlar da) huzurumuzda hazır bulundurulacak olanlardır. (33) Ve ölü toprak onlara bir âyettir (mucizedir). Onu dirilttik ve ondan habbeler (taneler) çıkarttık. Böylece ondan yerler. (34) Ve orada, hurma ve üzüm bahçeleri kıldık (yaptık). Ve orada, pınarlar fışkırttık. (35) Onun ürünlerinden (meyvelerinden) ve elleriyle yaptıklarından yesinler diye. Hâlâ şükretmezler mi? (36) Arzın yetiştirdiği herşeyden, onların nefslerinden ve bilmedikleri şeylerden çiftler (eşler) yaratan, O (Allah), Sübhan’dır (herşeyden münezzeh). (37) Ve gece onlar için bir âyettir (ibrettir). Ondan gündüzü sıyırırız (çekip alırız). O zaman onlar karanlıkta kalanlardır. (38) Ve Güneş, onun için istikrarlı kılınan (yörüngesinde) akar gider. İşte bu azîz ve alîm olan (en iyi bilen) Allah’ın takdiridir. (39) Ve Ay, kurumuş hurma salkımı dalı gibi bir şekil (bedir şeklinden hilâl) haline dönünceye kadar ona menziller takdir ettik. (40) Güneş’in Ay’a yetişmesi ve gecenin gündüzü geçmesi mümkün olamaz. Ve hepsi feleklerinde (yörüngelerinde) yüzerler (seyrederler). (41) Onların zürriyetlerini (nesillerini) dolu gemilerde taşımamız onlar için bir âyettir. (42) Ve onlar için, onun gibi (gemiler gibi) üzerine binecekleri şeyler yarattık. (43) Ve dilersek onları boğarız, o zaman onlara yardım edilmez ve onlar kurtarılmaz. (44) Bizden bir rahmet ve belli bir zamana kadar metalanmaları (faydalanmaları) hariç. (45) Ve onlara: “Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden sakının. Umulur ki böylece rahmet olunursunuz.” denilmişti. (46) Rab’lerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki, ondan yüz çevirenler olmasınlar. (47) Onlara “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden infâk edin (verin)” denildiği zaman kâfirler, âmenû olanlara: “Allah’ın dileseydi doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz ancak apaçık bir dalâlet içindesiniz.” dediler. (48) “Ve eğer siz doğru söyleyenlerseniz, bu vaad ne zaman?” derler. (49) Onlar tartışırken, onları alacak (yakalayacak) olan tek bir sayhadan (şiddetli ses dalgasından) başka bir şey gözlemiyorlar (beklemiyorlar). (50) Artık vasiyet etmeye güçleri yetmez. Ve ailelerine dönemezler. (51) Ve sur’a üfürülmüştür. İşte o zaman onlar, mezarlarından Rab’lerine koşarlar (uçarlar, yükselirler). (52) “Eyvahlar olsun bize, mezarlarımızdan bizi kim beas etti (kaldırdı)? Bu, Rahmân’ın vaadettiği şeydir. Ve resûller doğru söylemişler.” dediler. (53) Sadece tek bir sayha (şiddetli ses dalgası)! İşte o zaman onlar, hepsi huzurumuzda hazır bulunanlardır. (54) İşte o gün (hiç)bir kimseye, (hiç)bir şeyle zulmedilmez. Ve amellerinizden başka bir şey ile cezalandırılmazsınız. (55) Muhakkak ki cennet ehli, o gün zevkli bir meşguliyet içinde olanlardır. (56) Onlar ve eşleri, gölgeliklerde tahtlar üzerinde yaslanmış olanlardır. (57) Orada onlar için meyveler ve istedikleri (her)şey vardır. (58) Rahîm olan Rab’ten “selâm” sözü vardır. (59) Ey mücrimler (suçlular)! Bugün ayrılın. (60) Ey Âdemoğulları! Ben sizden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), sizin için apaçık bir düşmandır. (61) Ve Bana kul olun! (İşte) bu, Sıratı Mustakîm’dir. (62) Ve andolsun ki sizden birçoklarını dalâlette bıraktı. Hâlâ akıl etmez misiniz? (63) Size vaadedilmiş olan cehennem (işte) budur. (64) İnkâr etmeniz sebebiyle bugün ona (cehenneme) yaslanın (girin). (65) Bugün onların ağızlarını mühürleriz. Kazanmış olduklarını (yaptıklarını) Bize, onların elleri anlatır, ayakları şahitlik eder. (66) Ve eğer dileseydik, elbette gözlerini mahvederdik (kör ederdik). O zaman yolda (sağa sola) koşuştururlardı. Bundan sonra nasıl görürler? (67) Ve eğer dileseydik, elbette onları mekânlarında (bulundukları yerde) değiştirirdik. O zaman ileri gitmeye ve geri dönmeye güçleri yetmezdi. (68) Kimin ömrünü uzatırsak, onun yaratılışını tersine çeviririz (kuvvetini gideririz). Hâlâ akıl etmez misiniz? (69) Biz O’na (Peygamber’e) şiir öğretmedik. Ve (bu), O’na yakışmaz. O (O’na indirilen), sadece zikir ve apaçık Kur’ân’dır. (70) (Kur’ân’ın indirilmesi), hayy olanları inzar etmek (uyarmak) ve (azap) sözünün kâfirlerin üzerine hak olması içindir. (71) Ellerimizle (kudretimizle) onlar için hayvanları nasıl halkettiğimizi görmediler mi? Onlar, böylece onlara (hayvanlara) malik olurlar. (72) Biz onları (hayvanları), onlara zelil (itaatkâr) yaptık. Böylece onlardan, kendilerinin binekleri oldu (onlara binerler) ve onlardan (etlerinden) yerler. (73) Ve onlarda, kendileri için (birçok) menfaatler (yararlar) ve içecek şeyler (süt) vardır. Hâlâ şükretmezler mi? (74) Ve yardım olunacaklarını ümit ederek, Allah’tan başka ilâhlar edindiler. (75) (O ilâhlar), onlara yardım etmeye muktedir değildirler. Ve kendileri, onlar (o ilâhlar) için, (onlara yardıma) hazır askerlerdir. (76) Artık onların sözleri seni mahzun etmesin. Muhakkak ki Biz, sakladıklarını da açıkladıklarını da biliriz. (77) İnsan, onu bir nutfeden nasıl yarattığımızı görmedi mi? Sonra da Bize (karşı) apaçık hasım (düşman) oldu. (78) Kendi yaratılışını unutup Bize misal getirdi: “Kemiklerimiz çürüyüp dağılmış haldeyken kim onlara can verecek?” dedi. (79) De ki: “Onu ilk defa inşa eden (Yaratan), ona hayat verecek. Ve O, bütün yaratışları en iyi bilendir.” (80) Yeşil ağaçtan sizin için ateş (oksijen) kılan (çıkaran), O’dur. Böylece siz, ondan yakarsınız. (81) Gökleri ve yerleri yaratan, onların bir eşini daha yaratmaya kaadir değil midir? Evet O, (yegâne) Yaratıcı ve en iyi Bilen’dir. (82) O (Allah), bir şey irade ettiği (dilediği) zaman O’nun emri, sadece ona: “Ol!” demektir. O, hemen olur. (83) İşte O, Sübhan’dır. Herşeyin melekûtu (mülkü ve hükümdarlığı) O’nun elindedir. Ve O’na döndürüleceksiniz. YASİN SURESİNDEN ÖNCE ve SONRA OKUNACAK DUA Yasin Suresini okumaya başlarken ve bitirdikten sonra bu dua okunmalıdır. Allâhumme innî es’eluke sabren cemîlen * ve kalben selîmâ * ve lisânen zâkirâ * ve duâen mustecabâ * ve kitâben yemînâ * ve rızkan helâlen * ve nî’men mukîmen * ve cenneten ve harîren * ve nadratan ve sururâ * yâ kâdiyel hâcât * yâ mucîbed davât * yâ kâşifed durri vel beliyyât * yâ âlimes sırrı vel hafiyyat * ik’di hâcetî fî hâzihis sâatil mubâreketi * bi hurmeti yâsin vel kur’ânil kerîm * fe izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehû kun fe yekûn fe subhânellezî bi yedihi melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn * ve sallâllâhu alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn.
  11. Kahraman Şoför

    Kahraman şoför Belediye otobüsü iki katlı evin balkonuna çarparak durabildi. Kaza sonucu sadece 4 kişinin hafif yaralanması şans olarak nitelendirildi. belinden yaralandı. Freni boşalan otobüsün şoförü, sol tarafta oturan yolcuları sağa geçmeleri için uyardı. Yolcular sağa geçince otobüsü sol tarafından duvara çarptırarak faciayı önledi Bornova’da freni boşalan belediye otobüsünün şoförü Raif Korkmaz, sol tarafta oturan yolcuları sağ tarafa geçmeleri için uyararak faciayı önledi. İki katlı evin balkonuna çarpan otobüste bulunan 15 yolcu ölümden döndü. Korkmaz’ın da aralarında bulunduğu dört kişi hafif yaralandı. Otobüsün şoförü Raif Korkmaz (küçük fotoğraf) İZULAŞ’ın Evka 4-Bornova Metro seferini yapan otobüs dün saat 16.00 sıralarında 15 yolcuyla hareket etti. Kızılay mahallesine geldiğinde frenin boşaldığını anlayan Raif Korkmaz, sol tarafta oturan yolcuları sağ tarafa geçmesi için uyardı. Yolcular sağa geçince direksiyonu sağ taraftaki 472 sokağa kıran Korkmaz, aracı sol tarafından iki katlı bir evin balkonuna çarptırarak durdurdu. Ayakta tedavi edildiler Vatandaşların yardımıyla araçtan çıkarılan yolculardan yaralı olan üçü ve Korkmaz hastaneye kaldırıldı. Yolcular ayakta tedavi edilirken, belinden yaralanan Korkmaz tedavi altına alındı. Korkmaz, “Eğer caddeden devam etseydim, ileride pazar vardı. Ancak orada durabilirdim. Kendimi ölüme feda ettim. Allah’tan kimsenin burnu dahi kanamadı. Verilmiş sadakam varmış” dedi. Kazadan yara almadan kurtulan Deniz İrfan Soyaner de “Büyük kazayı bu şekilde atlatmak mucize, yaşadığıma inanamıyorum” diye konuştu. Adem Göçeri ise “Bir haftada iki kaza. Artık eski otobüsleri sefere çıkartmasınlar. Böyle taşımacılık olmaz. Canımız Allah’a emanet” dedi. BAHRİ KARATAŞ İzmir DHA
  12. KONYA'nın Seydişehir İlçesi'nde çocuklarının evlenmesine izin vermemesi üzerine, yaklaşık 2.5 ay önce 80 yaşındaki Kazım Yıldız'a kaçan 80 yaşındaki Gülsüm Arslan muradına erdi. Çift dün nikah kıydırarak birlikteliklerini resmileştirdi. Kavak Köyü'nde oturan Gülsüm Arslan, ölen eşine ait maaşı almak için ekim ayında bankaya gitti. Bankada sıra beklerken Akçalar Beldesi'nde yaşayan ve emekli maaşını almak için kendisi gibi sıra bekleyen Kazım Yıldız ile tanıştı. İddiaya göre Yıldız, bir süre sonra Arslan ile evlenmek istedi. Fakat Gülsüm Arslan'ın 3 çocuğu bu evliliğe onay vermedi. Bunun üzerine Arslan, 10 Aralık'ta 'Hastaneye gidiyorum' diyerek evden ayrıldı. Gülsüm Arslan'ın eve geri dönmemesi üzerine yakınları durumu jandarmaya bildirdi. Arama başlatan jandarma Gülsüm Arslan'ı, Kazım Yıldız'ın evinde buldu. Arslan, Yıldız'a gönüllü olarak kaçtığını ve evlenmek istediklerini söyledi. Gülsüm Arslan ve Kazım Yıldız, dün Akçalar Belediyesi Evlendirme Dairesi'nde nikah kıydırarak evlendi. Çift, mutlu olduklarını ve ömür boyu birbirlerini yalnız bırakmayacaklarını söyledi CNN
  13. 26 şubat 2010 cuma günü saat 14:00 de Ataköy Olimpiyat Evinde 10 omurilik felclisine kök hücre yapan Doç. Dr. Ayhan Attar ve Prof. Dr. Şafak Karamehmetoğlu Bilgilendirme toplantısı yapacaklar ,bilgilerinize.
  14. Doç Dr. Ayhan Attar'dan İstanbul'da Bilgilendirme Toplantısı

    Arkadaşlar haberi tofd deki arkadaşlardan öğrendim , facebooktaki gruplarında da yayınlamışlar... Can arkadaşımızın dediği gibi de benim hastalım üzerine ve benim doktorumda o toplantıya katılıyorsa alamama gibi bir nedenleri olamaz bence.. Ben daha çok bilgi alıp sizlere aktaracağım...
  15. Rica ablacım... Paylaşım çok güzel... Böyle devam et .. Yanlış olursada acemelik deme ben bile halen yanlış yerlere ekliyorum konuları...
  16. Türkiye'deki 100 binden fazla kas hastasının ikinci evi Türkiye Kas Hastalıkları Derneği, 18 yıldır faaliyet gösterdikleri binalarından tahliye ediliyor. Tahliye nedeni ise kamu yararı. Bayram, aracından indi, az sonra arkadaşlarıyla buluşacak, birlikte dertleşecek, sohbet edecekler, ağrıyan bacaklarının rutin bakımı bitince internette gezecek, takı atölyesine uğrayıp annesine takı yapacak... Bayram'ın uzun yıllardır 2. evi, hayatının en önemli merkezi Türkiye Kas Hastalıkları Derneği... Bayram, gibi binlerce engelli orada huzur buluyor, sosyalleşiyor, hayata dair yeni beceriler kazanıyor. Dernek, kendini bu alana adamış bir nöroloji profesörü ve fedakarlıkta ondan geri kalmayan ekibi ile 32 yıldır tek başına hizmet veriyor. Son 18 yıldır Yeşilköy'de bulunan derneğin arsası 1992'de Büyükşehir Belediyesi'nden kiralandı. Bina temelden yapılarak bugünkü haline bağışlar ve emeklerle getirildi. Hobi odası, bilgisayar labı, fizik tedavi ünitesi bir bir yapıldı. Tam 18 yıl sonra 2009'un aralık ayında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden gelen bir zarf hem dernek yönetimini hem de üyeleri adeta şoke etti: Tahliyeleri isteniyordu. Sebebini anlayamadılar. Tebligatta, "Kamu yararı için tahliye" deniyordu. Kamu yararına fedakarca çalışırken, 'kamu yararına tahliye' ne anlama geliyor öğrenemediler. 3 aydan beri yetkili kimseye ulaşamadılar. Derneğin 2 Mart 2010 tarihine kadar binalarını boşaltmaları isteniyor. CNN
  17. İnş bütün illere ilçelere belediyeelre örnek olur.. Paylaşım için tşkler... Konu yanlış yerde olduğu için Türkiyeden engelllilerden haberler bölümüne taşıyorum..
  18. 4 ANAHTAR BİLMEK İSTEMEK YAPMAK KAZANMAK İşte hayatın 4 anahtar kelimesi. Bu 4 anahtar kelimeyi yaşadıkça değerini fark ederiz ve bu 4 kelimeyi bir potada eritiriz. Mutluluk deriz. Yapmazsak kazanamayız, istemezsek yapamayız, bilmezsek isteyemeyiz. Ama bazen de ters işler yaparız bir şeyi bilmeden isteriz veya istemeden yaparız veya yapmadan kazanırız. Hayatın garip gizemli yüzleridir bunlar. Kimi para içinde yüzer kalabalıklarda yalnızdır, kimisi de çulsuzdur ama hayat mücadelesinde tek başınalığı dostlarıyla desteklenmiş ve hatırı her şeyin üzerinde tutulmuştur. Kimi ellere sıkıştırdığı bahşişlerle, rüşvetlerle iş yürütürken kimisi de yolladığı hatırı sayılır bir Selam ile işleri yürür. Kimi sağlıklı vücuduyla kahve köşelerinde sabahtan akşama pişti, okey masalarında pinekler. Kimisi de tek koluyla veya tek bacağıyla veya güçsüz vücuduyla bir çok başarıya imza atar. İşte hayatın anahtarı bu 4 kelimeyi idrak edebilmek çok önemli. Bilmeliyiz, istemeliyiz, yapmalıyız ve kazanmalıyız. Bir şey yapmadan hayatta kazanabileceğini zannedenler hayalperestlerdir. Bilmeden isteyenler ise tam bir tombalacıdır. Ama hayat bir tombala oyunu değildir.Bazen de istemeden yaparsın veya yaptığını istemezsin aslında ama yaparsın. Bunlara da KADER MAHKUMU demek doğru olur sanırım. Hayattaki tüm başarılarımıza bakalım bu 4 anahtar kelimenin ahenkli uyumlu olduğunu görürüz. Veya hayatımızdaki başarısızlıklarımıza bakalım bu 4 anahtarı doğru kilitlere sokmadığımızı ve mutluluk kapısını açamadığımızı görürüz. Bilgiye dayanmayan fikirler sadece kuru bir zan dan ibarettir. Hayat yolumuzu zan taşları ile donatmayalım. Kesin bilgiye dayanan kilometre taşlarımız olmalı bizim. Bunun da yolu kitap ve okumaktır. Sonra da düşünmek ve yapmak. Farkı fark etme kabiliyeti bulunmalı bir zihinde. Un, tuz, şekerin hepside beyazdır ama tadları, nitelikleri farklıdır. Kendi hayat tecrübelerimizde kendimize özel idraklar süzmüş olabilmeliyiz bu hayatta. Kendi yaşadıklarımızdan ve çevremizde yaşananlardan ibretler almalıyız. Mesire yerinde kasnak atışından 10 paket sigara kazanmış bir tiryakinin sevinci olmamalı yüzümüzde aksine çocuğuna bir kitap almış anne babanın bilinci yansımalı gözlerimize. 4 anahtarı doğru yerde kullanmıyorsak ve açılmayan kapıyı tekmeliyor hatta küfrediyorsak bu bizim cahilliğimizi gösterir vesselam. Alıntı..
  19. Fazla Et Tüketenler Hasta Oluyor

    Ya bunun azı zarar çoğu zarar az yersin hasta olursun çok yersin hasta olursun... Kesin ortasıda bir hastalık yapardır. En iyisi eti hep kaldırsınlar yiyecek statüsünden... Paylaşım için tşkler..
  20. Alerji Geleceyin Kanseri

    Bir kaç günden beri alerjiyle uğraşıyorum bu haberide görünce tamam dedim ... Güzel bilgiler için tşkler Sümeyye...
  21. Bedensel Engelliler İçin Öneriler....

    Çok güzel bilgiler ama bunları uygulayan kısım çok az. Bunların olması için cezaların caydırı olması gerekiyor ve bizlerin haklarını araması gerekiyor.. Paylaşım için tşkler...
  22. [Soru] Engelli Konularından Huzur Buluyormusunuz ?

    Evet ben buluyorum ... sitemizin adını yansıtan konuları görmekten çok çok huzur buluyorum.. Bence engelli haberleri eklemek çok öenmli değil... Bir çoğumuzun omurilik felci için engelliler için actığı konular var bunlar cevaplanmadan boşta duruyor... illaki haber eklemek gerekmiyor bu konulara cevap vererek konuyu zirvede tutmak gerek.. bu konularla ilgili Canby çok güzel paylaşımları ve soru cevapları var..
  23. Doç Dr. Ayhan Attar'dan İstanbul'da Bilgilendirme Toplantısı

    tofd kendi facebooktaki gruplarındada yayınlamış bu haberi o zaman buda demek oluyorki herkeze açık... İnş Ahmet bey bende orada olmaya çalışanlardan olcam..
  24. Doç Dr. Ayhan Attar'dan İstanbul'da Bilgilendirme Toplantısı

    Aynen Can ...
  25. Engelli, Sakat, Özürlü Terimleri Üzerine Uzunca bir süredir üzerinde tartışmalar olan sakat, özürlü, engelli terimleri üzerine sayın Şükrü Sürmen’in bir yazısını aşağıya aktarıyorum. Sayın Sürmen bizler için hangi terimin kullanılmasını, neden doğru olduğunu çok net bir bicimde anlatmış.Peki arkadaşalr sizce ne kadar doğru bir anlatım yada ne kadar katılıyorsunuz sayın sürmen'e sizden ufak bir ricam var paylaşım için tşk edip sayfadan çıkmayın okuyun düşüncelerini vs. diel getirip yazın biraz tartışma ortamı olsun.. Evet Şükrü sürmen'in Yazısı Normal insan hareketliliği içinde bulunmayan; bedenlerinde, duygu düzenlerinde, duyu yeteneklerinde, zihinsel gelişmelerinde hasar, noksan ya da işlev kayıpları bulunan bireylerin oluşturduğu sosyal grubu “Engelliler” olarak adlandırmamız yanlıştır. Bu sosyal grubu “Engelliler” olarak adlandırabilmemiz için bu grubu oluşturan bütün bireylerin hayatlarının ve var oluşlarının bütün anlarında kesintisiz, aralıksız ve mutlak olarak dışlanmış, kısıtlanmış, durdurulmuş ve uzaklaştırılmış olmaları gerekmektedir. Yeryüzünde ise bu durumda olduğu farz edilebilecek bir canlı bulunduğunu söylemek zordur. Yatağında hiç kıpırdamadan yatmakta olan bir hasta ya da hayatının son günlerindeki bir yaşlı bile “engelli” sayılamaz. Yatağının baş ucundaki bir insanla konuşurken gerçekleşmekte olan eylem içinde o, kendisi ile konuşan insanla aynı durumdadır ve “engelli” değildir. Kaldı ki, bu insan yalnızca hayal kursaydı bile “engelli” olmayacaktı. “Sakatlık” ve “Özürlülük” ise insanın bünyesinde yer almaktadır ve “onun ta kendisidir”. Genel olarak ortadan kalkmaz ve yok olmaz. Ama “Sakatlar” ve “Özürlüler” hayatın pek çok etkinliğinde yer almaktadırlar ve “engelli” değillerdir. Bir kambur, sağlam bir kişi kadar hareketli ve sağlıklı olabilir. “Çolak Mümin” bir güreş şampiyonudur. Sakat Lautrec dünyanın en büyük ressamlarından biridir. “Engelli bir sanatçı” denildiğinde ; rejim, devlet ya da düzen tarafından kendisini özgürce ifade etmesine izin verilmeyen bir kişi anlaşılır. “Sakat bir ressam” ise tekerlekli sandalyede yaşamakta olan bir sanatçıdır. Engel ; bir varlığın ya da bünyenin dışındaki, ondan bağımsız ; “giderilebilir”, “kaldırılabilir” ya da “yok edilebilir” bir olgudur. Özür ve sakatlık ise hemen her bünyede az ya da çok yer almaktadır. Bunların bazılarının farkına bile varılmaz. Ama biz “Özürlüler” ve “Sakatlar” dediğimizde ; bünyelerindeki hasar, noksan ve fonksiyon kayıplarının hayatlarının akışını önemli ölçüde aksattığı kişileri anlıyoruz. ***** HAYATIN ETKİNLİĞİNE, DİLİMİZİN MANTIĞINA VE BİLİMSEL YAKLAŞIMLARA UYGUN TERİMLERİ SEÇMELİYİZ. Her an farklı bir eylem alanında bulunabilen sakat ve özürlü kişileri hayatın akışını ve dinamizmini reddedecek şekilde “Engelliler” olarak nitelendirmek yanlış olmaktadır. Bir varlığa “Engelli” dediğimizde onun her an, kesintisiz ve mutlak olarak dışlanmış, kısıtlanmış ve durdurulmuş olduğunu anlatmış olmaktayızdır. Oysa tamamen hareketsiz kaldığı bir anda bile insan özgür ruhuyla ve beyniyle çok uzaklara açılabilir, uçabilir ve engellenemez. Ruh hayatı devam ettiği sürece insan tamamen engellenmiş veya engelli olamaz. Meselâ, ben bu satırları yazarken 44 yıllık bir tekerlekli sandalye sakatı olmama rağmen tamamen özgürüm ve kendimi rahatça ifade ediyorum. Benim şu anda bir “engelli” olduğum hiçbir şekilde söylenemez. Ama bünyemde mevcut sakatlık orada benden hiç ayrılmadan durmaktadır. Benim ağır bir sakat olduğum gerçeği değişmemektedir. Öte yandan, ben sağlam bir insan da olsaydım bu masanın başında aynı eylemi yapıyor olacaktım. Başka bir bakış açısıyla da, engel ortadan veya aradan kaldırılabilecek bir nesne veya süreçtir. Engel bünyenin dışında oluşmaktadır. Bünyenin, yapının kendisi ile ilgisi sadece onu etkilemesidir. Bu durumda da sürekli “engelli” bulunulması mümkün olamayacaktır. Engel ortadan kaldırılınca özne harekete geçecektir. Hep engellenmiş veya engelli kalınması, engel kelimesinin anlam içeriğine aykırıdır. Ama sakatlık ve özürlülükteki anlam içeriği böyle değildir. O bünyede hep kalabilir. Ama o bünyede varken de hayat ve dinamizm sürer. “Gözümden, belimden sakatlandım.” ve “Omurgasında, bileğinde özür var.” şeklindeki doğal Türkçe ifadelerin ; “engel, engelli ve engellenmek” kelimeleri kullanılarak ifade edilebilecek, dilimizin mantık yapısına uygun karşılıkları yoktur. Engel bünyenin dışında bir olgu olup; insanın bedensel, duyusal, zihinsel ve ruhsal durumuna ilişkin hiçbir işaret taşımaz. Özür ve sakatlık ise bünyenin kendisinde mevcut noksan, hasar veya işlev bozukluklarını anlatırlar. Meselâ, “Görme engelli” ifadesi akla, başına örtü geçirilmiş bir kişiyi getirebilir ki, onun çok sağlıklı gözlere sahip olması da mümkündür. Öte yandan bedenlerinde birtakım sakatlıklar, özürler bulunan kişilerin hiç de engellenmeden yaşamakta oldukları bir gerçektir. Meselâ, bir kambur özürlü bir kişidir ama belki de hiç engellenmeden yaşayabilmektedir. “Ben bir tekerlekli koltuk sakatıyım.” ifadesi doğaldır, ama “Ben bir tekerlekli koltuk engellisiyim.” denemez. “Özürlü” ve “Sakat” kelimelerinden “Özür” ve “Sakatlık” kelimelerine anlamlı geçişler yapılabilir. “Engelli” den “Engel”e geçtiğimizde ise ortaya bir gariplik çıkar: Özür ve sakatlık türleri : “Körlük, sağırlık, topallık vs.” , Engel türleri : “ Tepe, uçurum, duvar vs.”... “Engelliyi engelleme!” cümlesi mantıksızdır, çünkü “Engelli” zaten engellenmiş, belli bir hayat konumunda zaten dondurulmuş olduğundan ; defteri zaten dürülmüş bulunduğundan onun için yapılacak bir şey kalmamış bulunmaktadır. Halbuki, “Sakatı, özürlüyü engelleme!” cümlesi bir mantık taşır ; şehirsel çevrenin makul ve modern bir düzeni ve toplumun dayanışma olgunluğu ile bu insanların da engellenmeden yaşamalarının mümkün olabileceğini hissettirir. Özürlü, sakat, felçli, kör, sağır, kambur, çolak dediğimiz zaman nesnel bir değerlendirme yapmış oluruz. Yani burada hepimiz aynı insanlık durumunu, aynı hayat gerçeğini, aynı tabloyu aklımıza getirmekteyizdir. “Engelli” dediğimizde ise bir yorumda, kötümser bir yorumda bulunmuş oluyoruz. Gelişmiş bir toplumda özürlü ve sakat insanlar yine bulunacaktır ama elde edilmiş olan ideal şehirsel ve mimarî çevre şartlarının sonucunda bunlar engelli olarak yaşamayacaklardır. Özürlüler ve sakatlar yalnız her mekâna, yere ve inşa edilmiş çevreye değil, bütün toplumsal konum ve katmanlara da engellenmeden girebileceklerdir. Demek ki, bir insanın engelli oluşu geçici bir durumdur. İnsanüstü bir gücün bilinçli bir şekilde insanı “engelli” durumda bırakması ise, felsefî olarak, yaratılışın yapısına ve güzelliğine , evrenin anlamına aykırıdır. Tekerlekli sandalyedeki bir insana bakanlar doğal olarak, “Bu insan sakat.” diyeceklerdir. Ama tekerlekli sandalyedeki bu insanın engelli olup olmadığı şartlara, özellikle de yaşadığı şehirsel çevrenin şartlarına bağlıdır. Öte yandan bir toplum özürlü insanlara olgun şekilde yaklaşıyorsa, yani meselâ, doğuştan iki kolu olmayan özürlü bir kişi bir ülkede devlet başkanı olabiliyorsa, o kişi yine bir engelli sayılamaz. Bu kişinin özürlü bir insan olduğu gerçeği ise hiçbir zaman değişmeyecektir. Türk dilinde; sakat, sakatlanmak, sakatlık, kör, sağır, dilsiz, kötürüm, felçli, âmâ, topal, çolak, özürlü gibi bir insanın fiziksel durumu ile ilgili pek çok kelime vardır ve bunların kullanılmamaları ya da dilden atılmaları söz konusu olamaz. Öte yandan, bir insanın fiziksel ya da bedensel durumunu anlatan bir ifade onun insan olarak değeriyle yakından uzaktan ilgili değildir. “Engelli” kelimesi ise bir insan için kısıtlı bir dünya erişimi, dışlanmışlık, genişletilemeyen yetenekler ve basit çerçevelere indirgenmiş bir hayat tablosunu çağrıştırdığından ve bir kadere isyan rengi taşıdığından küçültücü sayılabilir. Şükrü Sürmen Alıntı:TERİMLER İÇİN BİR NOT